- Konuyu Başlatan
- #41
Bilindiği üzere Blues, 17. yüzyıldan itibaren Afrika'dan Amerika'ya getirilen siyahi kölelerin tarlalarda çalışırken söyledikleri, hüznü, umudu, özgürlüğü ve derin acıyı anlatan şarkılardan doğmuştur. Blues'un formu, genellikle Afrika ve Afro-Amerikan müziğinde bulunan "çağrı ve cevap" düzeniyle akor dizilerinin tekrarlayan döngüsüdür. 12 ölçülük Blues, popüler müzikte en çok kullanılan akor yürüyüşüdür. Rob Vollmar'ın yazıp İspanyol sanatçı Pablo Callejo'nun olağanüstü başarılı biçimde resimlediği bu harika öykü, Blues'un 12 ölçülük kalıbından hareketle, 12 bölümden oluşuyor. Resimlemeler ağaç baskı gravür (woodcut) tarzında yapılarak siyah-beyaz karşıtlığı çarpıcı biçimde vurgulanmış. Kitap, 20. yüzyılın başlarında Arkansas'da yaşayan blues müzisyeni kurgusal ikili, gitarist Lem Taylor ve piyanist Ironwood Malcott'ın öyküsünü anlatıyor. Ironwood, zengin bir beyaz toprak ağasının şımarık oğlunun "kapatması" olan güzel Tarene'e gönlünü kaptırınca, olanlar olur. Bir gece Tarene'in kaldığı eve aniden gelen Wyap (toprak ağasının oğlu), evde Lem ve Ironwood'u görünce çılgına döner ve çıkan arbedede Ironwood ve Wyap ölür, Lem cinayetle suçlanır ve kaçış başlar. Bu hüzünlü öykünün okurken siyahilerin maruz kaldığı ırkçılık, şiddet, yoksulluğu ve onları herşeye rağmen ayakta tutan umudu iliklerinizde hissediyorsunuz. Sonuçta Blues da bundan ibaret değil mi?
Andy Warhol ve Nico'ya da sevgilerimizi yollayalım.Evet , 1970'lere girilirken birbiri ardına duyulan efsane gruplar , müzik dünyasını bambaşka bir raya oturtmuştu. Artık , Elvis ya da Beatles hükümranlığı yavaş yavaş sona ererken , daha sert tınılar , bazen melankolik , bazen deneysel olarak rock müzikte kendini göstermeye başlıyordu. Daha çok Alman kaynaklı , deneysel '' krautrock '' gruplar sahneye çıkarken , yaptıkları müzik tüm dünyayı şaşırtmıştı. Örneğin Faust grubu , Amon Duul ya da Guru Guru gibi gruplar bu tür müzikle farklı bir hayran kitlesi kazandılar. Daha çok Londra kaynaklı yine deneysel ama bu kez '' Psychedelic '' denilen başka bir müzik tarzıyla , '' Shynthesizer '' denilen enstrümanların ön plana çıkmasıyla '' Pink Floyd '' grubu patladı. Ama daha da sert tınılar sevenler Led Zeepelin ya da Deep Purple, Queen gibi grupları izlemeye başladılar.
Bu ortamda , saydığım bu gruplar kadar iddialı olmasa da , yine geniş bir hayran kitlesi kazanan '' Velvet Underground '' grubunun bir özelliği vardı. Bence grubun hayran kitlesinden çok , grubun bir yerde beyni olan Lou Reed hayranları oluşmuştu. Sadece grubun üyesi değil , aynı zamanda bir şairdi Lou Reed .
Efsanevi Vicious parçasında Lou Reed şöyle diyordu ;
Vahşi
Bana bir çiçekle vurdun
Bunu her saat başı yapıyorsun
Ve bebeğim, sen çok gaddarsın
Hain
Sen sana sopayla vurmamı istiyorsun
Ama elimde olan tek şey bir gitar penası
Ve bebeğim, sen çok gaddarsın
Sn. @Osidi 'nin çizgi romanını gördüğümde aklıma grubun öncelikle iki parçası geldi. İlki , ilk dizeleri yukarıda olan Vicious parçası , ikincisi ise , bu satırları yazarken , fonda çaldığım ünlü Transfomer 'ı !
Çizgi romanın final bölümünde gördüğüm Kansas City konserleri , albüm olarak da çıkmıştı.
Lou Reed hep şair özelliği ile Leonard Cohen ile karşılaştırılır. Bence doğruluk payı var. Dostlardan farklı düşünenler belki vardır ama , sanki her şey gibi müzik de günümüzde derinliğini kaybetti. Tıpkı sinema , edebiyat ya da sanatın türlü alanlarında olduğu gibi .
Çok teşekkürler @Osidi . Yine çok güzel bir paylaşımda bulunduğunuz için.
Gezi'ye değinen Roger Waters; Ukrayna-Rusya Savaşı'nı da Nato'nun provokasyonunu görerek okumuştu. David Gilmour ve bir çok "sanatçı" gibi NATO'ya biat edip, ABD sözcülüğü yapmamıştı.Nihayet diyarımızda '' Pink Floyd '' grubu konulu çizgi roman kitabı gördüğüm için sevincimi anlatamam. Rock müzik, özellikle 1970'lerin grupları dahilinde fena sayılmayacak arşivimle, başlıca ilgi alanlarımdan. Pink Floyd konusu diyarımızda açılınca , öncelikle Sn. @agartan 'ın ünlü gruptan yaptığı paylaşımları anmak gerektiğini düşünüyorum. Sn. @bakunin 'de grubun parçalarından paylaşımda bulunmuştu.
Rock Müzik seven , hele klasik rock gruplarını büyük beğeniyle dinleyen müzikseverlerden , Pink Floyd grubunu dinlememiş olan pek yoktur sanıyorum. Sadece studyo albümlerini dinlemekle kalmayıp , konser albümlerini , hatta bunların dışındaki kayıtları yakın çevremle yıllarca toplamış biri olarak , Sn. @Osidi 'nin bu akşamki paylaştığı çizgi romanın benim için öneminin büyük olduğunu söylemeliyim.
Ağustos 2013'te grubun beyni Roger Waters'ın İstanbul'da izleyici olarak katıldığım konserini unutamam. Waters , bozuk da olsa konuşmaya çalıştığı Türkçesi ile izleyicilere yaptığı konuşmada '' Gezi Olayları'' na da değinmişti. Konser boyunca işçilerin sahnede tuğlalarla ördükleri duvar, birden arkadan gelen , başımızın üstünden geçerek sahnedeki duvara saplanan ve de duvarı yıkan oyuncak uçakları gördüğümde '' konserlerle ilgili sahne mimarisindeki son nokta '' demiştim !! Bu arada gökyüzünden başımıza düşen dev hayvan şeklindeki balonlar da başka sürprizlerdendi. Tabii , seyircilerin ezbere bildiği parçaları hep birlikte söylerken bulduk , kendimizi !
Danilo Denilotti - Luca Lenci ikilisinin hazırladığı çizgi romanın daha, indirdikten sonra kapağını açmadan yazdığım satırlar bunlar !!!
Beni anılar dünyasına götüren , daha kapağını açmadan heyecanlandıran bu paylaşım için çok teşekkür ediyorum Sn. @Osidi .
Bu geceki fon müziğimin , hangi topluluktan olduğu belli oldu !!! Sağ olun.
( Bu arada Sn. Nuri Kurtcebe'yi de , grupla ilgili yapmış olduğunu öğrendiğim , '' SYD BARRET - DARK SIDE OF THE PINK FLOYD '' albümü için anmak gerekir, diye düşünüyorum. Bir dostumuz 2016 tarihli bu albümü paylaşabilir mi acaba ? )