Kişileri ahlaki durumlarına göre mi değerlendirmeliyiz yoksa ortaya çıkan eserlere göre mi?

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
589
3,118
Merhaba Arkadaşlar
Daha önce Red Kit ve Zagor la ilgili paylaştığım yazılar hakkında (ahlak / ahlak felsefesine ilişkin) görüşlerinizi paylaşmak ister misiniz?

1) Red Kit ve Daltonlar a veya Zagor a mesafeli mi davranmalıyız?
Artık onları o kadar sevmemeli miyiz?

2) Bir başka örnek:
Knut Hamsun Nobel ödüllü çok ünlü Norveçli bir yazar
Ama ülkesi Norveç in Nazi Almanyası tarafından işgaline destek vermişti
bununla da kalmadı ülkesi Norveç işgalinden önce başladığı Nazi taraftarlığını ülkesinin işgali sırasında da devam ettirdi.
Hatta aldığı Nobel ödülünü bile 1943 yılında Goebbels'e gönderdi.
Ülkesini bile Hitler e peşkeş çeken birisinin dünyaca ünlü eserlerine mesafeli mi davranmalıyız?
Ya da onu yazar edebiyatçı kimliğiyle mi değerlendirmeliyiz?

3) bir diğer örnek:
Çok sevdiğim(iz) ve çok başarılı bulduğumuz Amerikan dizisi House of Cards ın yapımcılarından biri olan ve de ana karakteri canlandıran Kevin Spacey nin tecavüzcü olarak hüküm giymesi sonucu onun çok başarılı pek çok filmine mesafeli mi davranmalıyız?
Onu artık o kadar çok sevmemeli miyiz?
Sanatçı kimliğiyle mi değerlendirmeliyiz yoksa tecavüzcü kimliğiyle mi?
 

Meminca

Aktif Üye
24 Kas 2017
421
1,409
Ankara
Merhaba, Hamsun sorusundan başlayacak olursak, elbette ki Onu yazar olarak (kimliğiyle) değerlendirmek gerekir. Hamsun'la ilişkimiz (en azından benimki) yazdığı romanlar vasıtasıyla; O roman yazmış, ben okumuşum ve beğenmişim (beğenmesem de değerlendirmem değişmez). Yazarın kişiliği eserlerine ne kadar yansır, bu eserlerin değerini ne ölçüde belirler (romanın edebi değerini) ayrı bir tartışma. Eserlerini beğeniyorsam ve değerli buluyorsam onu ortaya çıkaran yazar benim gözümde iyi bir yazardır. Romanları dışında Hamsun'la ilgili yapılacak değerlendirme tamamen kişisel bir şeydir; kişisel değerlendirmem ne olursa olsun (mesela, Hamsun beş para etmez bir alçaktır desem) bu yazarlığıyla ilgili değerlendirmemi etkilemez. Ezcümle yazar olduğundan dolayı tanıdığım bir şahsiyeti eserleri dışında başka yönleriyle değerlendirmek eserlerini anlama, yorumlama bakımından bir etkisi yoksa benim çok fazla ilgimi çekmez. Hamsun kötü bir adam olabilir ama bu çok iyi bir yazar olmasına mani değildir. Keza çok kötü bir yazar veya şairin eserini adam çok karakterli, vatansever vs diye okumanın anlamsız olduğunu düşünüyorum. Spacey (3. örnek) için de aynı şekilde düşünüyorum.
Red Kit ve Zagor'da durum farklı. Zagor basitçe ifadeyle ırkçı tutumundan vazgeçerek bildiğimiz ve tasvip ettiğimiz karakterini kazanmış. Kahraman olmadan önceki hali kınanabilir, o zamanki yaptıklarından dolayı sorumlu tutulabilir. Fakat öte yandan kötü karakterden iyiye dönüşmesi de bir meziyettir. Bu bakımdan da takdir edilmesi gerekir. Benim tercihim, basmakalıp sözler ama, geçmişteki hatalara sünger çekmek - bunlardan vazgeçilmiş veya düzeltilmeye çalışılıyorsa - en iyisi, herkes ikinci bir şansı (hatta bazen üçüncüyü, dördüncüyü) hak ediyor, Zagor haydi haydi hak ediyor (Allah'tan Teks kanunlara göre suçlu gözükse de gerçekte mağdur ve haklı!)
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
589
3,118
Sayın Meminca,

Kapsamlı değerlendirmeniz için öncelikle çok teşekkür ediyorum.


Gelelim Knut Hamsun a
Eserlerini beğeniyorum ama ülkesini sattığı için ise kendisine saygım kalmıyor
yaratıcılığı, estetiği ve mesajı özel hayatındaki eylemleri veya kişiliği kadar değerlidir bence


Red Kit, Zagor veya TenTen i ise bir zamanlar zevkle okumama rağmen artık eskisi kadar sevemiyorum, tavsiye edemiyorum,
 
Son düzenleme:

murats

Onursal Üye
5 Şub 2011
1,311
5,455
Ben sanatçının karakteri, ahlaki/kanuni/dini dizgelere uygun davranıp davranmadığını,
eserlerinin sanatsal değerinden ve beğenilerimden bağımsız tutabiliyorum.
Yani "çok özel film, çok etkileyici roman, ne şarkı be, off ne mesajlar var bu oyunda, çok duygulandım ne güzel anlatmış şiirde" deyip, ardından "bok gibi bir adammış ama gerçek hayatta" da diyebilirim. İkisi arasında benim için net bir sınır var.
(Tabi burada bir parantez var. Hayatında tasvip etmediğim düşüncelerinin, politik görüşünün, 'hastalığının' emareleri ya da 'mesajları' varsa eserinde o zaman bağımsız düşünemem ve karakteriyle eseri üstüste birleşmiştir ve o durumda sanatçının düşüncelerinden haberdar olduğum için, eserini de reddederim; düşüncelerinin içkinliğine, özgünlüğüne, eserin sanatsal değerine çok prim vermeyebilirim. / kapa-parantez. )

Sanatçıya göstereceğim tepkinin ebadında, yukarıdaki parantez dışında şu değişkenler de var. Sanatçı bana ne uzaklıkta? Hem zamansal, hem coğrafi olarak. Yani geçmişte mi yaşamış (o zamanının görüşleri ve şartlarına göre) günümüzde mi (şimdiki değerler ve hassasiyetler, medeniyetle)... Dünya'nın başka bir yerinde mi, yoksa ülkemden mi? Onun daha çok ünlenmesini ya da varlıklanmasını sağlıyor muyum? Yani ün ve para kazanmasında etken miyim? Sonra eserleri gerçekten (tekrar kontrol ederek) benim için benzersiz biriciklikte mi? Duygusal mı davrandım yoksa gerçek haksızlık yapılamayacak kadar ender bir eser mi?

Burada bir kronolojiden de bahsetmek lazım. Yani sanatçının eseriyle mi önce tanıştınız, yoksa karakteri/düşüncelerini öğrendikten sonra mı izlediniz/okudunuz?

Duygusal bağ olumlu mu olumsuz mu oluştu ilk?
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
589
3,118
Son düzenleme:

Calligrapher

Onursal Üye
5 Nis 2021
1,369
8,175
Bu konu dünyada da çokça tartışılmakta. Özellikle İnternet ve sosyal medyanın yaşamımıza girmesiyle birlikte, kişiler daha görünür hale geldiler. Eskiden bir yazar / çizer / sanatçı sadece bir isimden ibaret ve eserleri ön planda iken, günümüzde haklarındaki en mahrem detaylardan bile İnternet sayesinde haberdar oluyoruz. Tabii bir de zaman zaman belli düşünceler yaygınlık kazanabiliyor ve geçmişte normal kabul edilen kimi durumlar, bu yeni düşünceye göre anormal olarak değerlendirilebiliyor. Bu konuda güncel bir örnek, Harry Potter kitaplarını yazan J.K. Rowling. Rowling'in geçmişte sarfetmiş olduğu transgenderizme ilişkin eleştirel bir beyanı ortaya çıkınca, Harry Potter kitaplarının protesto edilmesi gündeme geldi. Dolayısıyla, "doğru" ne, "yanlış" ne? Ya da sizin tabirinizle "ahlaki" olan nedir? Şimdiki zamanda "ahlak dışı" kabul edilen bir şey, geçmişte ahlaka uygun kabul ediliyor olabilir. Benzer şekilde burada ahlaki görülen bir davranış, Batı'da ahlak dışı değerlendirilebilir (ya da tersi). 2. Büyük Savaşı Hitler kazansa ve Almanya dünyanın süper gücü olsaydı, medya ve iletişim kaynaklarını bugüne kadar onlar kontrol etseydi, Knut Hamsun'u hala ülkesine ihanet etmiş sayacak mıydık? Sorular uzatılabilir. Yaygın görüş, sanat eseri değerlendirilirken sanatçının özel yaşamının dikkate alınmaması gerektiğidir, bu çoğu kez mümkün olmasa da! Aksi halde, sanat ve edebiyat eserini hayatımızdan çıkarmamız gerekecektir. Konunun bir de eser tarafı var, bir sanat eserini nasıl ve neden beğeniriz? Bir grup insana, kimin yaptığını söylemeden, Hitler'in gençliğinde yaptığı bazı tabloları gösterip değerlendirmelerini istemişler. Çoğu kişi çok beğendiğini söylemiş. Başka bir gruba ise, aynı soruyu bu kez Hitler'in yaptığını belirterek sormuşlar. Cevaplayanların tamamı hiç beğenmediklerini ifade etmişler. Dolayısıyla, tutumlarımız, önyargılarımız beğenilerimizi yakından etkiler. Kitle iletişim araçlarının (ve günümüzde sosyal medyanın) tutumlarımız üzerindeki muazzam etkisini de dikkate almamız gerekir.
 
Son düzenleme:

Tanerr

Kıdemli Üye
21 Eyl 2018
113
424
Arkadaşlar sayın kemalettin in açmış olduğu arkadaşlarında katıldığı bu seviyeli duzeyli ve düşündürücü tartışmaya, tartışmada demeyelim de öğretici ve bilgilendirici fikirleri için hem kendisine hemde değerli fikirlerini sunan tüm arkadaş lara teşekkür ederim....
 

eankara

Onursal Üye
24 May 2010
1,251
7,200
Bu önemli konu hakkında ben de birşeyler yazayım diye düşündüm . Ama , dostlarımızın çok güzel ifade ettiklerini gördüğümden tekrar gibi olacaktı . Özellikle değerli @Calligrapher tarafından paylaşılan mesajındaki , tüm cümlelerine aynen katıldığımı belirtmek isterim . Bu arada , konuyu gündeme getiren sayın @kemalettin"e teşekkür ediyorum.
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
589
3,118
Örnek olarak Hamsun u ele alırsak
Nazilerin ırkçı ideolojilerini benimseyen Hamsun,
Norveç'in bağımsızlığını savunan ben de dahil birçok insanın gözünde ülkesine ihanet etmiş olarak görülüyor

Ben konuyu bir kişinin sanatsal eserlerini ve kişisel tutumlarını nasıl ayrıştırdığımızla ilgili etik bir tartışma konusu olan "sanatçı ahlakı" olarak ele aldığımda sanatçının bana göre ahlaki değerleriyle eserleri arasına ne yazık ki bir sınır koyamıyorum

Bir sanat eserinin yaratıcılığı, estetiği ve mesajı, genellikle sanatçının özel hayatındaki eylemleri veya kişiliği kadar değerli olduğu için Knut Hamsun'un eserlerini takdir etme veya reddetme konusu da o ölçüde önemli.

Hamsun'un eserleri edebi değerleriyle takdir edilebilirken, kişiliğindeki tarihi olaylara da dikkat edildiğinde her iki yönünün de bir arada ele alınması ve dikkate alınması, daha objektif bir değerlendirmemize yardımcı olabilir mi
 
Son düzenleme:

Calligrapher

Onursal Üye
5 Nis 2021
1,369
8,175
Çok haklısınız. Fakat şöyle bir şey de var: Hamsun 1920'de Nobel Ödülüne layık görülmüş ve dünya çapındaki şöhretini de büyük ölçüde bu ödüle borçlu. Diyelim ki, aynı eserleri 1945'ten sonra yazmış olsa, Nazi yanlısı görüşlerine rağmen yine Nobel'e layık görülür müydü? Bunun cevabının hayır olacağı konusunda herhalde kimsenin şüphesi yoktur. Bu durumda, dünya çapında tanınmayacak, eserleri başka dillere çevrilmeyecek ve çoğumuz bu ikileme düşmeyecekti. Değerli @murats 'ın dediği gibi, zaman ve mekan olarak yakınınızda bulunan sanatçı ve eserleri hakkındaki değerlendirmeleriniz biraz daha fazla etkilenecektir ilgili sanatçının kişiliğinden. Yakın zamanda Yılmaz Güney'e ilişkin bu türden bir tartışma yaşanmıştı, hatırlarsınız. Tabii bizde (belki her yerde aynıdır?) bu tartışmalar politik / dünya görüşümüze göre de şekilleniyor. Kendi görüşümüze yakın bir sanatçı için rahatlıkla "eser ayrı, sanatçının özel yaşamı ayrı" derken, karşıt görüşlü biri içinse "eser sanatçının kişiliğinden soyutlanamaz" diyebiliyoruz!
 

Ray Luca

Aktif Üye
11 Tem 2016
357
1,355
Çengelköy
Knut Hamsun'ın sanırım dilimizdeki tüm kitaplarını okudum. Bazılarını farklı çevirmenler ile birkaç kere okudum. Çok çeşitli yazarlardan çok fazla sayıda kitap okumuş biri olarak şunu söylemek isterim ki Knut Hamsun mükemmel bir yazardır. Bahse konu Nazi sempatizanlığı benim de hoşuma gitmemişti öğrendiğimde. Ancak ne yalan söyleyeyim, "Bu nedenle Knut Hamsun'u sevmem." demeye dilim varmaz. Pan, Victroria, Göçebe, Açlık hele ki Toprak Yeşerince...
Buna benzer bir tartışma bizde de oldu hatırlarsınız. Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülü aldığında birçok kişi, Ermeni meselesi konusunda sarf ettiği bazı söylemler nedeni ile bu ödülün ona verildiğini söyledi. Yine birçok Orhan Pamuk kitabını okumuş biri olarak söylemek isterim ki Nobel'i hangi nedenden almış olursa olsun, Orhan Pamuk gerçekten çok iyi bir yazardır. Özellikle de "Benim Adım Kırmızı".
@Calligrapher'ın belirttiği gibi, konuya bakış açımızı kendi görüşümüze yakınlık veya uzaklığa göre belirliyoruz sıklıkla. Ben de çok farklı değilim ama sanatçının eserlerinin değerini, saygınlığını, güzelliğini ya da tam tersi kötülüğünü, çirkinliğini sanatçının kişisel görüşlerinden ve özel yaşamından ayrı değerlendirmeye çalışırım. Benim gibi düşünen birinin kötü eserlerini sadece benden olduğu için beğendiğimi söyleyemem ve aynı şekilde benden olmayan birinin güzel eserlerine de beğenmedim diyemem. Yine de küçük bir not olarak ekleyeyim; sanatçılar, özellikle yazın alanındaki sanatçılar fikirlerini eserlerine bir şekilde yedirirler. Yani senden olmayan sanatçının senden olmayan fikirlerini içeren bir eseri de beğenebiliyor muyuz sanatsal açıdan değerlendirdiğimizde?
 

Meminca

Aktif Üye
24 Kas 2017
421
1,409
Ankara
Tekrar merhabalar, bu güzel tartışmayı açan ve seviyeli ve öğretici bir şekilde sürdüren arkadaşlar (ben bütün katılımcıların öyle olduğunu düşünüyorum) teşekkürler. Ben bir eseri değerlendirirken onu ortaya koyan sanatçının kişiliğinin esas belirleyici olmaması gerektiği yönünde görüş ifade etmiştim. Ray Luca'nın "sanatçılar, özellikle yazın alanındaki sanatçılar fikirlerini eserlerine bir şekilde yedirirler" görüşüne katılıyorum. Sadece sanatçılar değil, herkesin yaptığı işlerde kişiliğinin dolayısıyla kişiliğinin en önemli unsuru fikirlerinin doğrudan etkisi vardır. Bu durum sanatçılarda belki daha barizdir. Fakat insanın fikirleri bir yandan sürekli değişim içerisinde olabilirken öte yandan çok çeşitlidir. Farklı konulara yaklaşım tarzımız, kanaatlerimizin her zaman birbiriyle tutarlı olduğunu söylemek zordur. Benimsenen bir ideoloji, tutum veya bakış açısı kişiliğimizin baskın özelliğini oluştursa bile (bu bile tartışmaya açıktır, en azından etkileri bakımından) diğer başka şeyler de (duygular, ihtiraslar, hayaller...) duruma göre davranışımız ve sanatçı isek eserlerimiz üzerinde etkide bulunur. Bir seri katilin merhametli davrandığı, siyasi olarak ultra liberal olan birisinin otoriter, baskıcı bir aile reisi olması, hırsızın çaldığıyla iyilik yapması... örnekler çoğaltılabilir. Böbreğini bağışlayıp ölmekte olan birisinin hayatını kurtaran kişinin acımasız bir katil olduğunu öğrendiğimizde yaptığı bağışın önemi değişecek midir? Veya geçmişte acımasız bir katil fakat artık pişman olmuş biri ise değerlendirmede bu hafifletici sebep mi olacaktır? Veya bağışçı kimliğini gizli tuttuysa ne olacaktır? Yarın birisi çıkar ve kesin delillerle Hamsun'ın aslında hiçbir şekilde Nazi bağlantısı olmadığını, tam tersine ülkesinin Nazi işgaline karşı savaştığını, o dönemde yaşamış aynı isimde bir hainle karıştırıldığından hakkında böyle suçlamalar yapıldığını ortaya koysa bir anda romanlarının edebi değeri yükselecek mi? Cevap evetse ortada sanat diye bir şey yok demektir.
 

Calligrapher

Onursal Üye
5 Nis 2021
1,369
8,175
Değerli @Ray Luca gibi, ben de Hamsun'un da, Pamuk'un da çok iyi yazarlar olduğunu düşünüyorum. Hatta Pamuk'un Nobel almasında Ermeni meselesi konusundaki görüşlerinin etkisi olmadığını da düşünüyorum (bence, o dönemde, hızla "liberalleşen", "yükselen" bir Türkiye modası vardı, tıpkı şimdilerde dünya arenasında yaşanan Hindistan modası gibi! Nitekim o dönemde AB ile üyelik müzakerelerinin başlatılmasına dahi karar verilmişti. Öyle bir ortamda İsveç Akademisi de üzerine düşeni yerine getirmiş ve bir Türk'ü Nobel Edebiyat Ödülüne layık görmüştü.) Uluslararası saygınlığı olan ödüller zaten gerçekten "iyi" olana verilir. Sırf kendi görüşlerine uygun diye sıradan bir edebiyatçıya ödül vermezler, aksi halde saygınlıkları yerle bir olurdu. Fakat, buradaki sorun, çok sayıdaki iyiler arasında seçimin nasıl yapıldığıdır. İşte tam bu noktada Akademi üyelerinin dünya görüşleri devreye girer -ki o görüşler de elbette yerinde saymaz, zamanın ruhuna göre değişkenlik arz eder.
Yine @Ray Luca 'nın "senden olmayan sanatçının senden olmayan fikirlerini içeren bir eseri de beğenebiliyor muyuz sanatsal açıdan değerlendirdiğimizde?" sorusuna, kendi adıma cevabım, eğer gerekli sanatsal ve estetik kriterleri taşıyorsa "evet"tir. Ama ne yazık ki, toplumsal bölünmüşlüğün çok katı olduğu ülkemizde "evet" cevabı verenlerin sayısı düşük çıkar gibime geliyor. Yaşı yetenler hatırlayacaktır, 80'li yılların başlarında Tarık Buğra'nın aynı adlı eserinden uyarlanan, Yücel Çakmaklı'nın yönettiği "Küçük Ağa" dizisi TRT ekranlarında yayınlandığında müthiş ses getirmişti. Buğra, muhafazakar / sağ eğilimli bir yazar olduğu için sadece sağ kesimin gazetelerinde, dergi ve yayınlarında yer bulabiliyordu, bu nedenle sol eğilimli kesimlerce ismi çok fazla bilinmiyordu. Dizinin müthiş başarısı Buğra'nın sanatını da ister istemez gündeme getirince, sol eğilimli gazete ve dergilerde de Buğra ile ilgili yazılar çıkmaya başladı (Merhum Uğur Mumcu bile bir köşe yazısında Buğra'dan bahsetmişti). Yani demem o ki, iyi olmak tek başına bir anlam ifade etmiyor.
Değerli @Meminca 'nın "Cevap evetse ortada sanat diye bir şey yok demektir" cümlesi de kafamda sanat nedir, sanat diye bir şey gerçekte var mıdır gibi soruların yankılanmasına yol açtı. Bu sorular bizzat sanat dünyasının içinde de en çok tartışılan konular arasında yer almaktadır. Ünlü İngiliz kavramsal sanatçı Keith Arnatt'ın, Londra Tate Gallery'de 1971 yılında açtığı sergide tek bir eser yer alıyordu, bembeyaz duvar üzerinde "Keith Arnatt is An Artist" (Keith Arnatt Bir Sanatçıdır) yazısı! Sergi yoğun tartışmalara yol açmış, sanat ve sanatçı nedir sorusu gündeme gelmişti. Sanat dünyasında ilişkilerin, pazarlamanın önemi muazzam derecede yüksek. Köşe başlarını tutmuş kişilerin gözüne girmeyi başaramamışsanız, ağzınızla kuş tutsanız sanatçı olamazsınız. Demem o ki, dediğiniz gibi Hamsun'un masumiyeti ortaya çıkarsa, eminim "değeri" de bir şekilde artar.
Değerli @kemalettin konuyu esasen sanatçıların "ahlak dışı" davranışları üzerinden başlatmıştı. İkisi aynı şey olmamakla birlikte, tartışmayı -istemeden de olsa- sanatçının politik / dünya görüşüne kaydırmış olduk. Bununla birlikte, her iki durumda da, naçizane görüşüm, tıpkı bazı sınavlarda öğrencinin isminin üzerinin kapatılarak sınav kağıdının değerlendirilmesi gibi, sanatçının kim olduğunun "unutularak" sadece esere odaklanmanın en doğrusu olduğudur. Bununla birlikte, eser seçiminde, genel olarak, beğendiğimiz sanatçılara öncelik verme eğiliminde olduğumuz da bir gerçek.
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
589
3,118
Buraya kadar paylaştığınız görüşleriniz o kadar zengin bir içerik oluşturmuş ki
hepsi bir yerde derlenebilse, neredeyse eşsiz bir eser oluşturabilir

Ve keşke tüm paylaşılan bu değerli görüşlerden alıntılar yaparak birşeyler söyleyebilsem derken
şimdilik sadece bir tanesi hakkında kişisel görüşüme biraz olsa açıklık getirmek istiyorum:

Bahse konu Nazi sempatizanlığı benim de hoşuma gitmemişti öğrendiğimde.

olay "Nazi Sempatizanlığı"ndan da öte bir "ihanet" olgusu
-ülkesini işgal edenlere destek vermesi yani ülkesine ve halkına ihanet etmesini kabullenemiyorum
Her ne kadar kendi ülkesi Norveç ve halkı kendisini affetmiş onu sonraki yıllarda onore edecek şeyler yapmış ve de onu 90 lı yaşlara kadar yaşatmış olsa bile ben bu yaptığı ihaneti dışardan birisi olarak bile kabullenmelimiyim ayrıca sorgulanmalı
 
Son düzenleme:

murats

Onursal Üye
5 Şub 2011
1,311
5,455
Bu konu, tekrar ve daha da derin tartışılabileceği için, konuyu hortlatmak istedim.

Sadece ilk 6 mesajı okuyarak, hangi noktadan başladığımıza hemen dahil olabilir ve 'tartışmanın' ana eksenini hemen görürsünüz.
Eğer katılmak isterseniz, ki çok isterim, tekrara düşmemek adına (ya da söylenenleri daha detaylandırmak adına) diğer mesajları da okumanızı öneririm.
Ama aynı şeyi bile söyleseniz, kendi anlatımınızla söyleyeceğiniz için her halükarda kıymetli.

Bir tek uyarım olacak. İlk mesajdaki örnekler üzerinde kısıtlı kalmayalım. Eve o sorular direkt ama;
Sanat tarihinde ve problemli sanatçılar arasında bir çok örnek mevcut.
Aslında iki tetikleyici soru ile mesajımı tamamlayayım:

- Eserini reddetme ya da mesafeli davranma konusundaki kararınızda, sanatçının 'arazının', 'probleminin' ne olduğu ne kadar etkili? Yani ırkçıklık, hırsızlık, tacizcilik, dolandırıcılık, satılık kalem olması, siyasi oynaklığı vs. (çoğaltın, bunlarla kısıtlı kalmayın. Büyük şeyler ya da küçük ahlaksızlıklar arasında..)
Sanatçının ahlaksızlığının evrensel ahlaka göre şeklinde, boyutunda, (ya da günümüzün ahlak anlayışına göre yeni yorumunda) eserini reddedişinizde ne derece etkileniyorsunuz? Bir fark yaratıyor mu?

- Muhteşem eserler verebilecek, deha seviyesinde yaratıcığa sahip beyinlerde, o sanatçılarda, ahlaki normlara uymayacak, arızalı kabul edilen ve özetle toplum genelinin dışı olan kafa yapılarının bulunması bir olağan durum mu? Yani deha sanatçılar aynı zamanda arızalı beyinlere mi sahipler?


Eserin kendisi mi sizin için önemli;
yoksa eser sadece onu üreten sanatçınun kendisi de bugünkü ahlaki normlarınıza, politik seçiminize, inandıklarınıza uyduğu sürece mi o eseri kıymetli bulursunuz?
 

batterton

Aktif Üye
23 Kas 2014
245
1,272
Zagor her ne kadar iki taraf ta benim için eşittir dese de her zaman beyazlara daha yakındır. Beyazların adaleti diye bir bahane bulmuştur ve buna sığınarak suçluları kızılderililerin elinden alıp durmaktadır. Diğer taraftan beyazlar kızılderili katliamı yaptıklarında Zagor genelde uyuşuk davranıp sonra harekete geçmektedir.

Adamların köyü yakılmış, kundaktaki çocuklarına kadar katledilmiş, bizimki illa ki köye baskın yapıp işkence direğinden beyaz alır. Sal bir şu adamları intikamlarını alsınlar. Sonra gidersin yetkili makamlara, " attan düştü öldü. Atı da sakatlanınca getiremedim, cesedini akbabalar yemiştir " dersin.

Son bir söz de soluk benizlilere söylemek istiyorum. Siz ne yediniz, ne içtiniz ? Manitu sizi korumak için neden bir beyaz göndersin ? Biraz saksıyı çalıştırın. Kafanız zehir gibi aslında. " Manitu kadını yarattı ve erkek mahvoldu, ugh " gibi bir sözü söylemiş toplumun bilgeliği Yunan filozoflarında bile görülmemiştir. Zagor'a güvenen kızılderililer artık Manitu'nun yeşil çayırlarında koşturup duruyorlar.
 

cams

Yeni Üye
10 Ocak 2010
9
5
Red Kid ve Tenten ırkçı ama severek okuyoruz.
Red Kid'de Kızılderilileri ve sürekli aşağılar dinlerini de açıkça aşağılar komedi malzemesi yapar.
Zencileride aşağıladığı bir iki sahne hatırlıyorum.
Severek okuduğumuz kitaplar elbette bizim düşünce yapımızı etkiliyor., Ama mesela Red Kid'i okurken o Avrupa'nın bakışını rahatça görüyorum. Bu da bana bir keyif veriyor.
Türkiye'de mesela Kadir Mısıroğlu'nun yazdığı kitapları ilgiyle de okurum, ancak Yunan Mezalimi kitabında Ege Türk katliamının tüm suçunu Helenlere mal ettiğini, soykırım suç ortağı Vahdeddin'i masum aciz göstererek , katliamın gerçek baş aktörleri İngiltereyi, Fransa ve ABD'yi yok sayarak akladığını da hatırlayalım.

Kitapları elbette reddetmek gerekmiyor, müelif kendi dünyasını iyi de anlatıyor olabilir. Knut Hamsun mesela beyaz uzun boylu insanların dünyasında yaşıyordu. iyi de anlattı ama Eskimo ve tatar katliamlarını kitaplarında ne kadar anlatıyor?
Bunun yanında iyi kitap yazmak için deha kadar disiplinli çalışma doğru bakış açılarını bulmak da gerekiyor. Kişi elbette kendi doğrusunu sevecektir. Üstün zeka sahibi olman ahlaki bakış duruş gerektirmiyor. Kişinin kendisiyle alakalı durum.
Son sorunuz için diyebileceğim YANDAŞ olarak tabir edilen kişiler sahiden kendi yanında gördüğü kişilerin kitaplarını tavsiye edip okuyorlar. Mesela Amerika'da Cumhuriyetçiler fox tv seyrederken Demokratlar CNN, ABC, CNBC gibi kanalları seyreediyorlar.
Benim için elbette doğruyu söylemesinin de bir değeri var ama hemen her müellif kendi yalanlarını doğru sözlere karıştırarak empoze etmeye çalışmayı sever. Tarafsız bakışa ulaşmak için aynı kponuda birden fazla tarafı okumak da gerekiyor..
Mesel vereyim : Kırımlı İlber Ortaylı 1683-99 Savaşı başlangıcındaki Viyana Kuşatması harbini kaybetmemizi Viyana kuşatması sırasında Osmanlı ordusuna arkadan saldıran Lehli ordunun komutanı Prens Eugen'e bağlar ve onun çok büyük mareşal olduğunu iddia eder.
Oysa Prens Eugen'in seksen bin kişilik ordusunu imha vazifesini tebliğ alan Kırım tatar hanı açıkça Leh ordusunu gören 200.000 kişilik Kırım ordusunu durdurmuş saldırmama emri vermiş ve düşman ordunun geçişine müsaade etmiştir. :) Osmanlı Ordusu bu yüzden arkadan vurulup bozguna uğramıştır.
 
Son düzenleme:

murats

Onursal Üye
5 Şub 2011
1,311
5,455
Peki @cams, konuyu kurmaca-olmayan (non-fiction) eserlerden azade edip, ayırıp (çünkü malum, onlar dünya görüşünün anlatılması, tarihi bir olayın yorumlanıp anlatılması, bir konuda bilgi verilmesi, bilim ya da araştırma yazılması ya da felsefe yapılması gibi konuların oluşturduğu kitaplar.. Ve çünkü doğal olarak yazarının direkt kendi görüşlerinin şekillendirdiği eserler.) kurmaca eserlere taşısak görüşlerinizi nasıl olur, ne şekilde etkilenir ya da etkilenmez. (yazarın kendi davranışlarından) Yani roman, film, dizi, çizgiroman vb gibi kurmaca eserler olsa.. Hatta resim bile.

Eser ve yaratıcısı arasındaki çelişki.. Biri güzel, diğeri çirkin (!).. Yani eser çirkinse zaten umurumuzda değil sanatçının pırlanta gibi birisi olması.. Çoğunlukla "eser güzel", "sanatçı çirkinse?"
(Elbette ahlaki çirkinlik de kendi içinde felsefi olarak tartışmalı bir kavram ama ona girmeyelim şimdi..)
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
589
3,118
Bu konu, tekrar ve daha da derin tartışılabileceği için, konuyu hortlatmak istedim.

.... İlk mesajdaki örnekler üzerinde kısıtlı kalmayalım.
Sn @murats
Konuyu hortlattığınız iyi de olmuş.
Ahlaki değerlerimizi sorgulatmamız gerektiğine inanıyorum
Etik kuralların net sınırlarını zorlayacak, ikilem yaratacak, ve bireylerin hangi değerleri önceliklendirdiğine dair derin içsel tartışmaları tetikleyecek alan derya deniz aslında

örneğin:
Toplumun ahlaki normları, bireylerin yaratıcılığını sınırlıyor mu, yoksa bu normlar yaratıcılığı daha etik hale getirmeye mi yönlendiriyor?
Bir sanatçı ya da bilim insanı, toplumsal değerlerle çatışan bir eseri veya buluşu savunduğunda, toplum bu eseri yok sayma hakkına sahip midir?
Yaratıcılığın sınırları olmalı mı? Ahlaki değerler yaratıcı ifade özgürlüğüne bir sınır koymalı mı, yoksa sınır tanımamalı mı?
Ahlaki değerlerin zamana ve kültüre göre değişmesi, evrensel bir ahlak anlayışını mümkün kılar mı, yoksa her toplumun kendi yaratıcılık ve ahlak anlayışı mı olmalı?
Bir toplumun ahlak anlayışı, sanatın ve bilimin gelişimini nasıl etkiler? Bu anlayış değiştiğinde, sanat ve bilim de değişir mi?
Bir eserin topluma katkısı, ahlaki açıdan tartışmalı olan unsurlarını haklı çıkarabilir mi? Yoksa bir eser her durumda ahlaki normlara uygun olmak zorunda mı?
Yaratıcı bir bireyin ahlaki olarak toplumun genel kurallarının dışında kalması, onun toplumdaki statüsünü nasıl etkiler? Böyle bir durumda toplum, yaratıcı bireyi nasıl değerlendirmelidir?
Toplum, bir eseri değerlendirirken eserin ahlaki boyutuna mı, estetik ve yaratıcı gücüne mi daha fazla değer vermelidir?
Ahlaki olarak yanlış kabul edilen fikirlerin sanatta ya da bilimde ifade edilmesi, özgürlüğün ve yaratıcılığın bir parçası mı, yoksa topluma zarar veren bir risk midir?
Bir toplumun ahlaki değerleri, yaratıcı bir eser ya da buluşun önemi karşısında esnekleşmeli mi, yoksa bu değerler kesin mi olmalı?



Zagor her ne kadar iki taraf ta benim için eşittir dese de her zaman beyazlara daha yakındır. Beyazların adaleti diye bir bahane bulmuştur
Sn @batterton
Zagor her ne kadar iki taraf ta benim için eşittir dese de
sözü bana bizim ABD usulü ayrımcılık üzerine bir fıkra geldi.
Temelin ABD de otobüs şöförlüğü yaparken beyazların önde zencilerin arkada oturma düzenini eleştirip farzedelim hepiniz yeşilsiniz böyle şey olmaz demiş.
Yolcuların hepsi bu görüşü haklı bulup otobüste karma bir şekilde oturmaya hazırlanırken Temel şunları eklemiş.
Az daha unutuyordum
açık yeşiller ön tarafta koyu yeşiller arkada otursunlar demiş

Red Kid ve Tenten ırkçı ama severek okuyoruz.
Sn @cams
Ben bunları bilmeden okuduğum zamanlar kadar zevk alamıyorum
Bazen bilmemek iyi bir şey mi
Hem çocuk masumiyeti gerekli hem de onları tartıp değerlendirebilecek yetişkin görüşü dersem işin içinden sıyrılabiliyor muyum?
Eser ve yaratıcısı arasındaki çelişki.. Biri güzel, diğeri çirkin (!).. Yani eser çirkinse zaten umurumuzda değil sanatçının pırlanta gibi birisi olması.. Çoğunlukla "eser güzel", "sanatçı çirkinse?"

Ahlak konusunda pek çoğumuz gibi bilmediğim karar veremediğim pek çok değer olduğu kesin bence

Örneğin, aynı eylem farklı etik çerçevelerde (örneğin sonuççuluk, erdem etiği) ahlaki ve ahlaki olmayan olabiliyorsa, eylemin ahlaki olup olmadığına nasıl karar verebiliriz?

Ahlak, kullandığımız çerçeve çalışmasına bağlı olarak nihayetinde öznel midir?

Nihayetinde, farklı bağlamlarda en uygun etik çerçeveyi benimseme sorusuna mı geliyor?

O halde çerçevenin "uygunluğunu" haklı çıkaran nedir?
 

murats

Onursal Üye
5 Şub 2011
1,311
5,455
Örneğin, aynı eylem farklı etik çerçevelerde (örneğin sonuççuluk, erdem etiği) ahlaki ve ahlaki olmayan olabiliyorsa, eylemin ahlaki olup olmadığına nasıl karar verebiliriz?

Ahlak, kullandığımız çerçeve çalışmasına bağlı olarak nihayetinde öznel midir?

Nihayetinde, farklı bağlamlarda en uygun etik çerçeveyi benimseme sorusuna mı geliyor?

O halde çerçevenin "uygunluğunu" haklı çıkaran nedir?



Girmeyelim derken, tam da bunun kastediyordum, ahlak felsefesine girersek, sanatçı ve eseri arasındaki ilişkiden konuşmaktan uzaklaşırız dostum. Ve tabi ki ahlaki değerlerin değişkenliğini; faydacı, Kant'çı, erdeme yönelik, Tanrısal buyruğa yönelik bir çok ahlak anlayışı arasında, "etik"i tartışır buluruz kendimizi bu başlık altında.

Ahlakın, değerlerin zamana, topluma vb değişkenliğini düşünmeyip, en genel kabulüyle alalım ve sanatçının (önceki mesajımda dediğim üzere) farklı dozlarda (kabul edebileğimiz, ya da asla kabul edemeyeceğimiz) ahlak dışı bir yanı olduğunu, ama eserini (sanatçıyı tanımadan önce veya sonra) beğenip beğenmeyeceğimizi, ya da önceden beğenmişsek, sonra sanatçıyı tanıdıktan sonra esere de görüşümüzün değişip değişmeyeceğini konuşalım.

(Mesajının ilk yarısındaki sorular hakkında ise ayrıca düşüneceğim, çok güzeller)
 

cagan73

Onursal Üye
17 Kas 2013
485
9,459
Bahsi geçen konuyu ne yazık ki en başından gözden kaçırmışım, tüm görüşleri büyük bir zevkle okumama vesile olduğunuz için çok teşekkür ederim.
1900 lü yılların başında iki bilim insanından örnek vermek istedim bende; Çok fazla kafa şişirmemek adına kısa tutmaya çalıştım:

Philipp Lenard; Küçük yaştan itibaren çok kapsamlı bir şekilde fizik ve kimya okudu.
Fiziğe en büyük katkısı, 1888'den itibaren katot ışınları tüpünü geliştirmesi oldu. Bu gelişme sonradan X ışınlarının keşfi ve röntgen cihazlarının yapılmasını sağlayacaktı
Ayrıca elektronların atomların temel parçalarından biri olduğunu ve atomların çoğunlukla boşluktan oluştuğu teorisini geliştirdi.
Bu olgu o dönem için inanılmaz bir boyutta idi. Şimdiki zaman ile kıyaslarsak Higgs bozonunun keşfedilmesi kadar sansasyonel bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz
Her atomun boş alandan ve içinde negatif yüklü elektron ile eşit pozitif yük barından başka parçacıklardan oluştuğunu öne sürdü.
Atomdaki katı maddenin tüm atomun yaklaşık bir milyonda biri kadar olduğunu düşünüyordu.
Deneyleri sırasında elektronun yayılma hızının, kullanılan ışığın dalga boyu ile ilgili olduğunu buldu, dalga boyu ne kadar kısa olursa elektron o kadar hızlı
oluyor, ışığın yoğunluğunun arttırılması elektron hızını etkilemiyordu sadece elektron sayısını artırıyordu. Albert Einstein bu olguları sonradan kuantum teorisi ile açıklayacaktı.
Elektronlar üzerinde ki önemli çalışmalar 1905'te Nobel Fizik Ödülü'nü almasını sağladı.
Ancak madalyonun diğer ucunda Aryan ırkını savunan bir nazi sempatizanı idi. Kendisine göre Alman bilimi haricindeki tüm çalışmalar ya çalıntı ya da safsata idi. Örneğin Einstein sırf Yahudi kökenli olduğu için tüm görüşlerine saldırıyordu.

Bir diğer ilginç örnekte Guglielmo Marconi olmuştur, çok küçük yaşta İtalya nın en önemli fizik öğretmenlerinden özel ders alarak büyütülmüş,
Heinrich Hertz, Nikola Tesla tarafından keşfedilen bir radyasyon türü olan radyo dalgaları ile veri iletişimi gerçekleştiren ilk kişidir.
Bu olgunun bugün nerelere geldiğinden bahsetmeye gerek yok sanırım, Radyo, Televizyon, Radar, havada farklı dalga boyları ile veri iletişim protokolleri...
Herşeyin başlangıcını Marconi ye borçluyuz. (Çok ayrıntılı bir biyografi yakında paylaşacağım. İnanılmaz bir hayat yaşayan bu bilim insanı çok daha ayrıntılı anılmayı hakediyor)
1909'da Karl Ferdinand Braun ile birlikte Nobel Fizik Ödülü'ne layık görüldü
1912 yılında tarihin en bilinen deniz kazası olan RMS TITANIC faciasında gemide önceden kurulmuş olan Marconi radyo sistemi kullanılmıştı. (Gemi batmadan evvel etrafında buzdağlarının bulunduğuna dair gemiye telgraf mesajları iletilmiş fakat gemi personeli bu tehlike mesajlarını dikkate almamıştı) Gemi batmaya başlarken verilen telgraf mesajları, filikalara bindirilen insanların bölgeye gelen diğer gemilerce hemen kurtarılmasını sağlamıştı. (Yolcu ve personel 2224 kişiden sadece 710’u filikalara bindirilerek kurtulabilmişti).
Bilim insanının diğer yüzü ise, tam anlamı ile faşizm sempatizanı idi, 1923'te Ulusal Faşist Parti'ye katıldı. 1930'da İtalyan diktatör Mussolini, onu İtalya Kraliyet Akademisi'nin Başkanı olarak atadı. Marconi, faşist ideolojinin ve İtalya'nın Etiyopya'yı işgal etmesi gibi eylemlerin aktif savunucusu oldu.
 
Son düzenleme:

murats

Onursal Üye
5 Şub 2011
1,311
5,455
Evet, güzel bir açılım. Bilim adamlarının da ahlakını, karakterini, sevmiyorsak buluşunu reddedebilir miyiz?
Belki söz konusu sanat eseri olunca, onu almasak da, okumasak seyretmesek de, artık tüketmesek de olur diyebiliriz, çünkü alternatifi çok.
Ama söz konusu teknoloji olunca, onu icat eden ya da günlük kullandığımız nesnenin temelini bularak, icatda dolaylı olarak da olsa büyük etkisi olan bir mucidi, ya ahlak seviyesinde tanımıyoruz, ya da bilsek de, umursamayabiliriz. "Berbat bir kişiymiş, ama bunu iyi ki yapmış, ben de kullanıyorum." vs diye mi düşünür çoğunluk? "Zaten bunu satın aldığım ya da kullandığım için ona bir kazanç gitmiyor." hatta. Böyle mi düşünür?
 
Üst