Çıtır Felsefe Serisinin Eleştirel Düşünme Becerileri Açısından İncelenmesi

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
538
2,813
ARAŞTIRMA MAKALESİ
‘’Bu makale Çıtır Çıtır Felsefe Kitap Serisinin Eleştirel Düşünme Becerileri Açısından İncelenmesi’’ isimli yüksek lisans tez çalışmasından üretilmiştir.’’

1 Uzman, Bahçeşehir Üniversitesi, YEGAM, burcin.canbaz@yegam.bau.edu.tr, ORCID: 0000-0002-9760-303X.
2 Dr. Öğretim Üyesi, Bahçeşehir Üniversitesi, Üstün Yeteneklilerin Eğitimi, aysinkaplansayi@gmail.com, ORCID: 0000-0002-8186-4593.
Geliş Tarihi: 17.06.2021 DOI: 10.37669 milliegitim.953935

MİLLÎ EĞİTİM Cilt: 51 Güz/2022 Sayı: 236, (3081-3106)
Yapılan araştırmanın temel amacı; çocuklar için yazılmış felsefe kitap serilerinden biri olan Çıtır Çıtır Felsefe kitap serisinin eleştirel düşünme becerileri yönünden bilimsel incelemesini yaparak alan yazına bu noktada katkı sağlayabilmektir.

....Türkiye’de 32. kitabı basılmış olan Çıtır Çıtır Felsefe kitap serisi daha önce eleştirel düşünme becerileri yönünden incelenmemiştir.
Çalışmanın alandaki bu boşluğu dolduracağı; felsefe, P4C ve eleştirel düşünme alanlarında akademik çalışmalar yapanlar ile P4C uygulayıcısı eğitmenlere, P4C kitapları ile ilgilenen okuyuculara, ebeveynlere ve çocukların düşünme gelişimleri açısından yararlı olabileceği düşünülmektedir.

4reqadn.jpg


Araştırma soruları aşağıda yer almaktadır:

1. Çıtır Çıtır Felsefe kitap serisinde incelenen 6 kitap hangi eleştirel düşünme becerilerini içermektedir?

2. Çıtır Çıtır Felsefe kitap serisinde incelenen 6 kitaptan en çok basıma ulaşan 3 kitap ile en az basımı olan 3 kitapta kullanılan eleştirel düşünme becerilerinin dağılımı nasıldır?

Araştırma Makalesinin tümünü pdf olarak indirmek isterseniz




bwnev98.jpg


3y7lfmt.jpg


Öz:
Günümüz eğitim felsefesinin hedeflerinin başında 21.yüzyıl becerileri ile donatılmış bireyler yetiştirmek vardır. Bu bağlamda son dönemde temel hedefi eleştirel düşünme becerilerini geliştirmek olan çocuklar için felsefe programla-rındaki artış, programlarda kullanılan materyallerin eleştirel düşünme becerileri açısından incelenmesi ihtiyacını doğurmuştur. Bu ihtiyaç doğrultusunda, çalışmada Türkiye’de 2006 yılından beri basılan ve sosyal yönden kabul gördüğü dü-şünülen Çıtır Çıtır Felsefe kitap serisindeki en çok basıma ulaşan 3 kitap ile en az basıma sahip olan 3 kitap Paul, Binker, Martin ve Adamson’ın (1989) modellediği 35 farklı boyuttan oluşan eleştirel düşünme stratejisine göre incelenmiştir.

Çıtır Çıtır Felsefe serisinden kitapların da bulunduğu çocuklar için felsefe konusunda yazılmış çocuk edebiyatı kitaplarını incelemesi sonucunda kitaplarda Jackson konseptinde yer alan 22 beceriden yalnızca felsefi düşünme ana başlığı altındaki dil felsefesi becerisinin yer almadığı sonucuna varmıştır.
 
Son düzenleme:

eankara

Onursal Üye
24 May 2010
1,098
6,461
Önemli bir makaleydi @kemalettin . Kızım bu kitap serisinin önemli takipçilerinden . Hatta , bu okuma sevgisi , kendisini roman yazmaya bile başlattı !! Yani , başkalarını bilemem ama , bizde bu kitap serisi , hiç ummadığımız şekilde " Bilim Kurgu " evrenine yönlendirdi !!! Eğitim seviyemizin artmasını sağlamada nitelikli kitapların etkisi çok önemli kuşkusuz. Makalede belirtildiği gibi , felsefe dünyasına adım atmamızı , daha doğrusu düşünme alışkanlığımızı sağlayan , çocukluktan itibaren okuduğumuz kitaplarımızı unutabilir miyiz? Değerli dostum @Calligrapher gibi , benim için de bu konuda Robinsom Crouse'nin yeri ayrıdır. Düşünen toplum olmamızı çok önemsiyorum . Teşekkürler , önemli makale paylaşımınız için @kemalettin . Diyarımızda , bilimsel makale paylaşımlarında , gözlerim sizi arar oldu . Sağ olun.
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
538
2,813
felsefe dünyasına adım atmamızı , daha doğrusu düşünme alışkanlığımızı sağlayan , çocukluktan itibaren okuduğumuz kitaplarımızı unutabilir miyiz? ....
Düşünen toplum olmamızı çok önemsiyorum
Ben de sn @eankara
Ayrıca
Macro beceriler konusunda en çok yüzde puanlarının
"Sokratik tartışma/soru sorma,
eylem ve politikaları analiz etme/değerlendirme
ve de diyalektik düşünme becerilerini geliştirme
alanlarında olmasını sevdim.

Bu arada seride olup da henüz paylaşılmamış
başka kitap eklenmezse
benim rastladığım birkaç tanesini daha
önümüzdeki günlerde bu başlık altında paylaşacağım

elimdeki bir araştırma daha:

Published 30.09.2019 Doi Number 10.29228/ijlet.36849
“Çıtır Çıtır Felsefe” Adlı Telif Çocuk Edebiyatı Serisinin Jackson Konsepti Bağlamında İncelenmesi
ÖZET

Çocuk edebiyatı ürünlerinin çocuk felsefesi ile ilgili olan ilişkisi kapsamında Çıtır Çıtır Felsefe serisinden basit seçkisiz örnekleme yoluyla seçilen 12 kitap incelenmiştir.
Bu kitaplar, Adalet ve Haksızlık, Başarı ve Başarısızlık, Beden ve Akıl, Cesaret ve Korku, Güzellik ve Çirkinlik, Haklar ve Ödevler, İş ve Para, İyi ve Kötü, Makineler ve İnsanlar, Özgür Olan ve Olmayan, Şiddet ve Şiddetsizlik adlı kitaplardır. ...

Çocukların yetilerinin geliştirilmesi ile ilgili sınıflandırma:
1. Kişilik geliştiren yetiler:
-Çocukların ve gençlerin kendilerine güven duymaları,
-Nedenlere dayandırılabilen kendi düşüncelerini oluşturma,
-Oto kritik,
-Başkalarına karşı kendi görüşlerini savunabilme ve gerekirse, “Hayır" diyebilmek.

2. Sosyal yetiler:
-Tartışmaya hazır bulunuşluk,
-Hemcinsine karşı hoşgörü ve saygı,
-Başka görüşleri kabullenme,
-Dilsel ve iletişimsel yetiler,
-Yeti sorunu, çatışmayı ve eleştiriyi zenginlik olarak tanıma veya kabul etme.
-Demokratik anlayış,
-Farklı çözüm ve önerilere açık olma,
- “Biz” duygusunu yaşamak.

3. Mantıksal yetiler:
-Delillendirme gücü ve yetisi,
-Eleştirel ve mantıklı düşünce,
-Değerlendirme ve yargılama gücünü destekleme, geliştirme.
4. Felsefi düşünme yetileri:
Felsefi sohbetlerde felsefenin temel alanlarıyla
ahlak, varoluş, metafizik, din felsefesi, estetik, dil felsefesi, bilgi teorisi)

ilgili olarak çocuklar tarafından bilinen filozoflardan farklı olarak düşünebilmek veya düşünce geliştirmek

bxnc5vw.gif
 
Son düzenleme:

cagan73

Onursal Üye
17 Kas 2013
370
8,092
Neden Avrupa bilimde bu kadar ileri?
Neden Avrupa cehalet ile savaşını kazanmayı başardı?
Kutsal metinler, hurafeler, her şey kader” anlayışı, “bu dünya zaten geçici” bakış açısı toplumu neden pasifize ediyor?
İlahi sayılan her şey neden sorgulamadan kabul ediliyor?
İçilen suyun, solunan havanın içinde ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu dahi anlayamayacak kadar bilimin dışında kalmak, nasıl topluma egemen oluyor?
Muhteşem bir çalışma ve tartışma ortamı açtığınız için sonsuz teşekkürler...
Üstün zekalı ve duygu dünyası dengeli çocuklar yetiştirmenin en önemli şartlarından birinin de çok küçük yaşta felsefe eğitimi olduğunu lütfen hiç bir zaman unutmayalım

Katkı sağlaması dileğimle:






















Sanatçılar ve Dünya
Kahkaha ve Gözyaşları
Şans ve Şanssızlık
Anlaşmak ve Anlaşamamak
Hatırlamak ve Unutmak
Olmak ve Sahip Olmak
Küçükler ve Büyükler
Diktatörlük ve Demokrasi
Aşk ve Dostluk
Şiddet ve Şiddetsizlik
Beden ve Akıl
Söz ve Sessizlik
 

Pertev

Çeviri & Balonlama
1 Ara 2017
524
6,395
İslam dini, bütün yenilikleri emreden bir dindir. İşte bundan dolayı ilim adamlarına çok önem verilmiş, ilmi, fenni ve teknik araştırmalar yapılmış, müslümanlar tıpta, kimyada, astronomide, coğrafyada, tarihte, edebiyatta, matematikte, mühendislikte, mimarlıkta ve bunların hepsinin temeli olan, güzel ahlak ve sosyal bilgilerde, en üstün dereceye varmışlardır.

Batının bugün dahi büyük saygı ile andığı kıymetli bilginler, mütehassıslar, üstadlar yetiştirmişler, dünyanın hocası, medeniyetin önderi olmuşlardır. O zaman; yarı vahşi olan Avrupalılar, en modern bilgileri İslam üniversitelerinde öğrenmişler, hatta Papa Sylvester gibi, hristiyan din adamları bile Endülüs Üniversitelerinde okumuştur.

Bugün bile, hâlâ Avrupa dillerinde kimyaya “Chemie” ve cebire [Arapça El-cebir kelimesinden] "Al-gebra" adı verilmektedir. Çünkü bu ilimler, önce müslümanlar tarafından dünyaya öğretilmiştir. Avrupalılar, dünyayı tepsi gibi dümdüz ve etrafı duvarlarla kaplı zannederken, müslümanlar, ilk olarak, dünyanın küre şeklinde olduğunu ve döndüğünü buldular.

Dünyada ilmin öncüleri olan ve İslam kültürü ile yetişen ilim adamları çoktur. Bazıları şunlardır:
Ali Kuşcu, büyük astronomi âlimi, ilk defa Ayın şekillerini anlatan kitap yazdı.

Ammar Musuli, ilk defa katarakt ameliyatını gerçekleştirdi.

Battani, dünyanın en meşhur astronomi âlimi ve trigonometrinin kaşifidir.

Biruni, dünyanın döndüğünü ve yerçekimini Newton’dan önce ispat etti.

Cabir bin Hayyan, atom bombası fikrinin ve kimya ilminin babası olan büyük dahidir.

Cezeri, 8 asır önce otomatik sistemin kurucusu ve bilgisayarın babasıdır.

Demiri, Avrupalılardan 400 sene önce zooloji ansiklopedisini yazmıştır.

Ebu Bekir Razî, o zamana kadar aynı hastalık sanılan kızıl, kızamık ve çiçeğin ayrı hastalıklar olduğunu ilk defa bulan tabiptir.

Ebu Kâmil Şuca, Avrupa’ya matematiği öğretmiştir.

Ebül-Vefa, trigonometride tanjant, kotanjant, sekant, kosekantı bulan matematikçidir.

Farabi, ses olayını ilk defa fiziki yönden açıklamıştır. Sesin fiziki izahını ilk defa o yapmıştır.

Fatih Sultan Mehmed, havan topunu keşfetmiştir.

Gıyasüddin Cemşid, matematikte ondalık kesir sistemini ilk defa bulmuştur.

Huneyn bin İshak, göz doktorlarının babası sayılır.

İbni Cessar, cüzzamın sebebini ve tedavilerini 900 sene önce açıklamıştır.

İbni Firnas, Wringt kardeşlerden bin sene önce ilk uçan aracı yapıp uçmayı gerçekleştirmiştir.

İbni Haldun, tarihi, ilim haline getirmiş, sosyolojiyi kurmuştur.

İbni Hatib, vebanın bulaşıcı bir hastalık olduğunu ilmi yoldan açıklamıştır.

İbni Karaka, dokuzyüz yıl önce harika bir torna tezgahı yapmıştır.

İbni Sina, hastalıkların mikroplardan geldiğini ilk bulan hekimdir.

İbni Türk, cebirin temelini atan bilginlerdendir.

Kadızade Rumi, yaşadığı asrın en büyük matematik ve astronomi bilginidir. Fizik kurallarını astronomiye uygulamıştır.

Kambur Vesim, verem mikrobunu R. Koch’dan 150 sene önce keşfetmiştir.

M. Akşemseddin, Pasteur’den 400 yıl önce mikrobu buldu.

Nurüddin Batruci, Endülüs İslam üniversitesinde astronomi profesörü idi. Güneş merkezli sistemi Kopernik’ten önce o kurdu.

Piri Reis, 400 sene önce bugünküne çok yakın dünya haritasını çizmiştir.

Uluğ Bey, çağının en büyük astronomudur.

Lagari Hasen Çelebi, füzeciliğin atasıdır. Osmanlılarda ilk defa füzeyle uçan budur.

Fen bilgilerinin temeli
Avrupalı, fen bilgilerinin çoğunu ve hepsinin temelini İslam kitaplarından aldı. Avrupalılar, dünya tepsi gibi düz, etrafı duvar çevrili zannederken, Müslümanlar dünyanın yuvarlak olup, kendi etrafında döndüğünü biliyorlardı. Hatta Musul’un Sincar sahrasında, meridyenin uzunluğunu ölçerek, bugünkü gibi buldular. (Şerh-i Mevakıf)

Galile, Kopernik, Newton, dünyanın döndüğünü, Müslüman kitaplarından öğrenip söyleyince, suç sayıldı. İslam hekimlerinin eserleri ortaçağda ders kitabı olarak dünya üniversitelerinde okutulmakta idi. Batı’da akıl hastaları şeytan tarafından tutulmuş kimseler olarak canlı canlı yakılırken, Müslüman ülkelerinde özel akıl hastaneleri kurulmuştu.

Fen, olayları görmek, inceleyip anlamak ve deneyip benzerini yapmak demektir ki, bu üçünü de dinimiz emretmektedir.

İslam ilimleri iki kısımdır:
1- Din bilgileri,
2- Fen bilgileri. İslam âlimi olmak için her ikisini de öğrenmek gerekir. Din bilgilerini öğrenmek ve yapmak, her Müslümana farz-ı ayndır. Fen bilgilerine, sanata ve en modern harp silahlarını yapmaya uğraşmak, farz-ı kifayedir. Bu iki farzı yerine getiren millet, muhakkak ilerler, medeni olur. Bir âyet-i kerime meali:
(İsteyene dünya nimetlerini; isteyene ahiret nimetlerini veririz.) [Şûrâ 20]

İstemek, sebebe yapışmak, yani çalışmakla olur. Allahü teâlâ, çalışanlara dilediklerini vereceğini vaad ediyor. Müslüman olsun olmasın, çalışan herkese, vereceğini bildiriyor. Amerikalılar, Japonlar böyle çalıştıkları için dünya nimetlerine kavuşuyorlar. Ortaçağdaki Müslümanlar, böyle çalıştıkları için, medeniyet rehberi olmuşlardır. Abbasiler ve Osmanlılar son zamanlarında, iç ve dış düşmanların tesirleriyle, fen bilgilerini öğrenmekten ve öğretmekten mahrum edildiler. Bu sebeple muazzam devletleri çöktü.

Din ve fen
Din düşmanları, temiz gençleri aldatmak için, (İslamiyet ilerlemeye engel olmaktadır. Hristiyanlar ilerliyor. Her nevi fen vasıtası yapıyorlar. Tıpta, savaşta, haberleşmelerde kullandıkları fen aletleri, gözlerimizi kamaştırıyor. Biz de hristiyanlara uymalıyız) gibi sözlerle, İslamiyet’teki güzel ahlakı, kardeşliği bıraktırmaya uğraşıyorlar ve Avrupalılara, Amerikalılara benzemeye ilericilik diyorlar. Gençleri, kendileri gibi İslam düşmanı yapmaya, felakete sürüklemeye çalışıyorlar.

Halbuki İslamiyet, fende, sanatta ilerlemeyi emrediyor. Hristiyanlar ve bütün gayrı müslimler, babalarından, ustalarından öğrendiklerini yapıyorlar. Önceki neslin yaptıklarını, ufak tefek ilavelerle, tekrar yapıyorlar. Öncekiler yapmasalardı, bunlar hiçbirini yapamazdı. (Tekmil-i sinaat telahuk-ı efkar iledir) sözü asırlarca önce söylenmiştir. Yani sanatın, fennin, tekniğin ilerlemesi, fikirlerin, deneylerin birbirlerine eklenmesi ile olur.

Fendeki yenilikler
Tarih gösteriyor ki, fendeki yenilikleri, hep müslümanlar yaptı. Fen bilgilerini, fen aletlerini yüz sene evvelki hâle kadar yükselttiler. Bu terakkilere, hep İslam dini ve bu dini tatbik eden İslam devletleri sebep oldu. Hristiyanlar, haçlı seferleri ile İslam devletlerini yıkamadıkları için, siyasi oyunlarla, yalanlarla, hilelerle, içerden yıktılar. Bunların topraklarında, muhtelif rejimler kurdular. Fakat, İslamiyet’i yok edemediler. Müslümanlardan kalan, fendeki keşiflere, ilaveler yaparak bugünkü terakkiyi kendilerine mal ediyorlar. Yalnız kendi keyiflerini, zevklerini, menfaatlerini düşünenler kötülüklerini ortaya koyduğu için, fen ve sanatı emreden İslamiyet’e gericilik diyorlar. Yahudiler, hristiyanlar, hatta başka din mensupları da Cennete, Cehenneme inanıyor, mabedleri dolup taşıyor. Bu inananlara gerici demediklerine göre, fenne, sanata değil, zevk ve safaya, ahlaksızlıklara ilericilik dedikleri anlaşılıyor. Böyle asılsız ve haksız yalanlarla, İslamiyet’e küstahça, ilk saldıran İngilizlerdir. [İngiliz Casusunun İtirafları kitabında kâfi bilgi vardır.]

Şimdi müslümanların İslamiyet’in emrettiği, fen bilgilerine de sarılmaları, yine büyük sanayi kurarak yeni aletler yapmaları, hristiyanlardan üstün olarak, bütün insanlığı saadete kavuşturmaları gerekir.
 

eankara

Onursal Üye
24 May 2010
1,098
6,461
Paylaşımlarınızın bu şekilde listeli olması daha iyi olmuş. Çizgili - Bilim diyebileceğimiz , çizgilerle destekli bilim kitapları paylaşımlarınızın devam etmesini diliyorum. Bu tür yayınların her yaştan okur kitlesine hitap etmesi , anlatımı kolaylaştırması gibi özelliklerine bir madde daha eklemek mümkün. Çizgi meraklılarında sanatsal tadlar bırakmaları !!! Teşekkürler @cagan73
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
538
2,813
sağolasın sn @cagan73
Seriyi tamamlamak üzere tüm paylaşımlarını takdirle karşılıyorum.

Sanırım internette birkaç farklı olduğunu sandığım kitapları da paylaşmışsın

Çok teşekkür ediyorum

Eğer taranmış ama paylaşımınızda olmayanlara rastlarsam hafta içinde bu başlığa ekleyeceğim


Şimdilik yazarıyla yapılan söyleşiyi ekleyeyim:


file



file
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

cagan73

Onursal Üye
17 Kas 2013
370
8,092
İslam dini, bütün yenilikleri emreden bir dindir. İşte bundan dolayı ilim adamlarına çok önem verilmiş, ilmi, fenni ve teknik araştırmalar yapılmış, müslümanlar tıpta, kimyada, astronomide, coğrafyada, tarihte, edebiyatta, matematikte, mühendislikte, mimarlıkta ve bunların hepsinin temeli olan, güzel ahlak ve sosyal bilgilerde, en üstün dereceye varmışlardır.

Batının bugün dahi büyük saygı ile andığı kıymetli bilginler, mütehassıslar, üstadlar yetiştirmişler, dünyanın hocası, medeniyetin önderi olmuşlardır. O zaman; yarı vahşi olan Avrupalılar, en modern bilgileri İslam üniversitelerinde öğrenmişler, hatta Papa Sylvester gibi, hristiyan din adamları bile Endülüs Üniversitelerinde okumuştur.

Bugün bile, hâlâ Avrupa dillerinde kimyaya “Chemie” ve cebire [Arapça El-cebir kelimesinden] "Al-gebra" adı verilmektedir. Çünkü bu ilimler, önce müslümanlar tarafından dünyaya öğretilmiştir. Avrupalılar, dünyayı tepsi gibi dümdüz ve etrafı duvarlarla kaplı zannederken, müslümanlar, ilk olarak, dünyanın küre şeklinde olduğunu ve döndüğünü buldular.

Dünyada ilmin öncüleri olan ve İslam kültürü ile yetişen ilim adamları çoktur. Bazıları şunlardır:
Ali Kuşcu, büyük astronomi âlimi, ilk defa Ayın şekillerini anlatan kitap yazdı.

Ammar Musuli, ilk defa katarakt ameliyatını gerçekleştirdi.

Battani, dünyanın en meşhur astronomi âlimi ve trigonometrinin kaşifidir.

Biruni, dünyanın döndüğünü ve yerçekimini Newton’dan önce ispat etti.

Cabir bin Hayyan, atom bombası fikrinin ve kimya ilminin babası olan büyük dahidir.

Cezeri, 8 asır önce otomatik sistemin kurucusu ve bilgisayarın babasıdır.

Demiri, Avrupalılardan 400 sene önce zooloji ansiklopedisini yazmıştır.

Ebu Bekir Razî, o zamana kadar aynı hastalık sanılan kızıl, kızamık ve çiçeğin ayrı hastalıklar olduğunu ilk defa bulan tabiptir.

Ebu Kâmil Şuca, Avrupa’ya matematiği öğretmiştir.

Ebül-Vefa, trigonometride tanjant, kotanjant, sekant, kosekantı bulan matematikçidir.

Farabi, ses olayını ilk defa fiziki yönden açıklamıştır. Sesin fiziki izahını ilk defa o yapmıştır.

Fatih Sultan Mehmed, havan topunu keşfetmiştir.

Gıyasüddin Cemşid, matematikte ondalık kesir sistemini ilk defa bulmuştur.

Huneyn bin İshak, göz doktorlarının babası sayılır.

İbni Cessar, cüzzamın sebebini ve tedavilerini 900 sene önce açıklamıştır.

İbni Firnas, Wringt kardeşlerden bin sene önce ilk uçan aracı yapıp uçmayı gerçekleştirmiştir.

İbni Haldun, tarihi, ilim haline getirmiş, sosyolojiyi kurmuştur.

İbni Hatib, vebanın bulaşıcı bir hastalık olduğunu ilmi yoldan açıklamıştır.

İbni Karaka, dokuzyüz yıl önce harika bir torna tezgahı yapmıştır.

İbni Sina, hastalıkların mikroplardan geldiğini ilk bulan hekimdir.

İbni Türk, cebirin temelini atan bilginlerdendir.

Kadızade Rumi, yaşadığı asrın en büyük matematik ve astronomi bilginidir. Fizik kurallarını astronomiye uygulamıştır.

Kambur Vesim, verem mikrobunu R. Koch’dan 150 sene önce keşfetmiştir.

M. Akşemseddin, Pasteur’den 400 yıl önce mikrobu buldu.

Nurüddin Batruci, Endülüs İslam üniversitesinde astronomi profesörü idi. Güneş merkezli sistemi Kopernik’ten önce o kurdu.

Piri Reis, 400 sene önce bugünküne çok yakın dünya haritasını çizmiştir.

Uluğ Bey, çağının en büyük astronomudur.

Lagari Hasen Çelebi, füzeciliğin atasıdır. Osmanlılarda ilk defa füzeyle uçan budur.

Fen bilgilerinin temeli
Avrupalı, fen bilgilerinin çoğunu ve hepsinin temelini İslam kitaplarından aldı. Avrupalılar, dünya tepsi gibi düz, etrafı duvar çevrili zannederken, Müslümanlar dünyanın yuvarlak olup, kendi etrafında döndüğünü biliyorlardı. Hatta Musul’un Sincar sahrasında, meridyenin uzunluğunu ölçerek, bugünkü gibi buldular. (Şerh-i Mevakıf)

Galile, Kopernik, Newton, dünyanın döndüğünü, Müslüman kitaplarından öğrenip söyleyince, suç sayıldı. İslam hekimlerinin eserleri ortaçağda ders kitabı olarak dünya üniversitelerinde okutulmakta idi. Batı’da akıl hastaları şeytan tarafından tutulmuş kimseler olarak canlı canlı yakılırken, Müslüman ülkelerinde özel akıl hastaneleri kurulmuştu.

Fen, olayları görmek, inceleyip anlamak ve deneyip benzerini yapmak demektir ki, bu üçünü de dinimiz emretmektedir.

İslam ilimleri iki kısımdır:
1- Din bilgileri,
2- Fen bilgileri. İslam âlimi olmak için her ikisini de öğrenmek gerekir. Din bilgilerini öğrenmek ve yapmak, her Müslümana farz-ı ayndır. Fen bilgilerine, sanata ve en modern harp silahlarını yapmaya uğraşmak, farz-ı kifayedir. Bu iki farzı yerine getiren millet, muhakkak ilerler, medeni olur. Bir âyet-i kerime meali:
(İsteyene dünya nimetlerini; isteyene ahiret nimetlerini veririz.) [Şûrâ 20]

İstemek, sebebe yapışmak, yani çalışmakla olur. Allahü teâlâ, çalışanlara dilediklerini vereceğini vaad ediyor. Müslüman olsun olmasın, çalışan herkese, vereceğini bildiriyor. Amerikalılar, Japonlar böyle çalıştıkları için dünya nimetlerine kavuşuyorlar. Ortaçağdaki Müslümanlar, böyle çalıştıkları için, medeniyet rehberi olmuşlardır. Abbasiler ve Osmanlılar son zamanlarında, iç ve dış düşmanların tesirleriyle, fen bilgilerini öğrenmekten ve öğretmekten mahrum edildiler. Bu sebeple muazzam devletleri çöktü.

Din ve fen
Din düşmanları, temiz gençleri aldatmak için, (İslamiyet ilerlemeye engel olmaktadır. Hristiyanlar ilerliyor. Her nevi fen vasıtası yapıyorlar. Tıpta, savaşta, haberleşmelerde kullandıkları fen aletleri, gözlerimizi kamaştırıyor. Biz de hristiyanlara uymalıyız) gibi sözlerle, İslamiyet’teki güzel ahlakı, kardeşliği bıraktırmaya uğraşıyorlar ve Avrupalılara, Amerikalılara benzemeye ilericilik diyorlar. Gençleri, kendileri gibi İslam düşmanı yapmaya, felakete sürüklemeye çalışıyorlar.

Halbuki İslamiyet, fende, sanatta ilerlemeyi emrediyor. Hristiyanlar ve bütün gayrı müslimler, babalarından, ustalarından öğrendiklerini yapıyorlar. Önceki neslin yaptıklarını, ufak tefek ilavelerle, tekrar yapıyorlar. Öncekiler yapmasalardı, bunlar hiçbirini yapamazdı. (Tekmil-i sinaat telahuk-ı efkar iledir) sözü asırlarca önce söylenmiştir. Yani sanatın, fennin, tekniğin ilerlemesi, fikirlerin, deneylerin birbirlerine eklenmesi ile olur.

Fendeki yenilikler
Tarih gösteriyor ki, fendeki yenilikleri, hep müslümanlar yaptı. Fen bilgilerini, fen aletlerini yüz sene evvelki hâle kadar yükselttiler. Bu terakkilere, hep İslam dini ve bu dini tatbik eden İslam devletleri sebep oldu. Hristiyanlar, haçlı seferleri ile İslam devletlerini yıkamadıkları için, siyasi oyunlarla, yalanlarla, hilelerle, içerden yıktılar. Bunların topraklarında, muhtelif rejimler kurdular. Fakat, İslamiyet’i yok edemediler. Müslümanlardan kalan, fendeki keşiflere, ilaveler yaparak bugünkü terakkiyi kendilerine mal ediyorlar. Yalnız kendi keyiflerini, zevklerini, menfaatlerini düşünenler kötülüklerini ortaya koyduğu için, fen ve sanatı emreden İslamiyet’e gericilik diyorlar. Yahudiler, hristiyanlar, hatta başka din mensupları da Cennete, Cehenneme inanıyor, mabedleri dolup taşıyor. Bu inananlara gerici demediklerine göre, fenne, sanata değil, zevk ve safaya, ahlaksızlıklara ilericilik dedikleri anlaşılıyor. Böyle asılsız ve haksız yalanlarla, İslamiyet’e küstahça, ilk saldıran İngilizlerdir. [İngiliz Casusunun İtirafları kitabında kâfi bilgi vardır.]


Şimdi müslümanların İslamiyet’in emrettiği, fen bilgilerine de sarılmaları, yine büyük sanayi kurarak yeni aletler yapmaları, hristiyanlardan üstün olarak, bütün insanlığı saadete kavuşturmaları gerekir.
“Abbasiler ve Osmanlılar son zamanlarında, iç ve dış düşmanların tesirleriyle, fen bilgilerini öğrenmekten ve öğretmekten mahrum edildiler.” İfadesi son derece hatalıdır. Tarihe bu kadar ezberci yaklaşmak yerine 18. yy itibari ile detaylı inceleme yapmak gerekir. Güzel bir kaynak olarak Rönesans Avrupası, Türkiye’nin Batı Medeniyeti ile Özdeşleşme Süreci “Halil İNALCIK” mutlaka öneriyorum.

Din düşmanları, temiz gençleri aldatmak için ifadesi de modern Avrupa felsefesinin maalesef halen anlaşılamadığını gösteriyor. Emperyalizm ile karıştırılmamalı.

"H
albuki İslamiyet, fende, sanatta ilerlemeyi emrediyor." Fakat maalesef uygulamada bunu başarabilen bir tane ülke yok. Başarılamayınca da doğal olarak emperyalizmin esiri haline geliniyor. Güçlü ülkelerin tarih boyunca maalesef güçsüz olanları her zaman esir ettikleri bilinmedik bir mevzu değil.

İslam coğrafyası hiç şüphesiz Yunan felsefe ve bilimini Arapça’ya çevirerek müthiş bir gelişme katetti. Peki neden bu ilerleme tamamen terkedildi? Bu durumun analizi için de “İçtihat Kapısı” “Merdan YANARDAĞ” öneriyorum. Farklı bir bakış açısı ile İslam ilerlemesi olmasa idi Avrupa yine şu anki halini alacaktı. Bu kısımda da 15. yy itibari ile hümanizm mutlaka araştırmalı. Yine "İNALCIK" hocayı öneriyorum.

Son olarak dinlerin her zaman ayrıştırıcı olduğunu her zaman birbirleri ile ve hatta kendi içlerinde, daha en başından itibaren kanlı savaşlar gerçekleştirdiğini ve gerçekleştirmeye devam edeceğini binlerce yıllık tarihi okuyarak görmek mümkün. Ortadoğu’nun yaşadığı bugünkü soykırım bu durumun zaten en büyük göstergesi.

Fakat bilim öyle değildir. Bilim birleştiricidir. Yüz farklı ülkeden fizikçiyi bir araya getirin sadece 10 yılda hem birbirlerini kardeş olarak görmeye başlarlar hem de insanlığın yüzlerce yılda yapamadığını yapabilirler.
 
Son düzenleme:

eankara

Onursal Üye
24 May 2010
1,098
6,461
Pertev dostumuzun belirttiği İslam dinine bağlı toplumlardaki , her biri kendi alanlarında zirve olan bilim adamları , gerçekten de bilim tarihinin kilometre taşlarıdır. Ancak, bilimin gelişmesi , tarih boyunca çeşitli uygarlıklardan bir başka uygarlığa aşamalı olarak sürmüştür. İslam dinine bağlı toplumlarda bilim adına , önemli faaliyetler olduğu gibi , hiç şüphesiz öncesinde ve izleyen başka toplumlarda da bu faaliyetler sürmüştür. Bilim tarihindeki gelişmeyi sadece tek bir medeniyete bağlamak yerine , özgür düşünme ve araştırma ortamı varlığının önemi göz ardı edilmemelidir. ( Örneğin İslam pozitif bilimlerinin kökeninde Hint matematiği bulunmaktadır. Hint matematiğinden de geriye gidersek Mezopotamya uygarlıklarına kadar uzanırız. ) Kaldı ki , @Pertev dostumuzun belirttiği gibi bilime önem verme özelliğine İslam dininde de büyük önem verilmiştir. Ancak , bugün yukarıda belirttiğim özgür düşünme ve araştırma ortamına , okumaya , eğitime önem vermemiz gerekiyor. Zira "ara "gittikçe açılmakta , konunun maddi imkanlar unsuru ise bir başka konu. @cagan73 dostun düşüncelerine ve kaynak kitap önerilerine katılıyorum. Ayrıca , bilim için A toplumu , B toplumu olarak değil , Sn. @cagan73 'ün belirttiği '' birleştirici '' özellikten dolayı, tüm insanoğlunun çabaları artık anlam kazanmakta .
 
Son düzenleme:

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
538
2,813
Neden Avrupa bilimde bu kadar ileri?
Neden Avrupa cehalet ile savaşını kazanmayı başardı?
Kutsal metinler, hurafeler, her şey kader” anlayışı, “bu dünya zaten geçici” bakış açısı toplumu neden pasifize ediyor?
İlahi sayılan her şey neden sorgulamadan kabul ediliyor?
İçilen suyun, solunan havanın içinde ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu dahi anlayamayacak kadar bilimin dışında kalmak, nasıl topluma egemen oluyor?
Muhteşem bir çalışma ve tartışma ortamı açtığınız için sonsuz teşekkürler...
Üstün zekalı ve duygu dünyası dengeli çocuklar yetiştirmenin en önemli şartlarından birinin de çok küçük yaşta felsefe eğitimi olduğunu lütfen hiç bir zaman unutmayalım

Sanatçılar ve Dünya
Kahkaha ve Gözyaşları
Şans ve Şanssızlık
Anlaşmak ve Anlaşamamak -------------------------------------------
Hatırlamak ve Unutmak
Olmak ve Sahip Olmak
Küçükler ve Büyükler
Diktatörlük ve Demokrasi
Aşk ve Dostluk ----------------------------------------------
Şiddet ve Şiddetsizlik ----------------------------------------------
Beden ve Akıl
Söz ve Sessizlik -----------------------------------------------

Bu seriyi ilk defa siz tanıştırdığınız için ben de size çok şey borçluyum

Sayenizde ben de çok şey öğrendim

Listede eksik olduğunu sandığım birkaç tanesini buldum
20 Çıtır Çıtır Felsefe Söz ve Sessizlik.pdf


21 Çıtır Çıtır Felsefe Aşk ve Dostluk.pdf


22 Çıtır Çıtır Felsefe Şiddet ve Şiddetsizlik.pdf


30 Çıtır Çıtır Felsefe Anlaşmak ve Anlaşamamak.pdf
 

mustibey

Süper Üye
23 Ara 2010
2,177
5,043
Sayın @cagan73, sayın @kemalettin, sayın @eankara paylaşımlarınız ve katkılarınız için çok teşekkürler! Sayın "Pertev" 'inde değerlendirmelerini biraz daha tarafsız, "tekçi" yaklaşımla değil de tüm bilim ve bilime dayalı değerleri insanlığın ortak kalıtı olarak görmesini dilerdim. Hepinize candan teşekkürler! Sürdürmeniz bizleri mutlu eder.
 
Son düzenleme:

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
538
2,813
...İslamiyet, fende, sanatta ilerlemeyi emrediyor." Fakat maalesef uygulamada bunu başarabilen bir tane ülke yok.

İslam coğrafyası hiç şüphesiz Yunan felsefe ve bilimini Arapça’ya çevirerek müthiş bir gelişme katetti. Peki neden bu ilerleme tamamen terkedildi?

...dinlerin her zaman ayrıştırıcı olduğunu her zaman birbirleri ile ve hatta kendi içlerinde, daha en başından itibaren kanlı savaşlar gerçekleştirdiğini ve gerçekleştirmeye devam edeceğini binlerce yıllık tarihi okuyarak görmek mümkün.

...Fakat bilim öyle değildir. Bilim birleştiricidir. Yüz farklı ülkeden fizikçiyi bir araya getirin sadece 10 yılda hem birbirlerini kardeş olarak görmeye başlarlar hem de insanlığın yüzlerce yılda yapamadığını yapabilirler.

...Bilim tarihindeki gelişmeyi sadece tek bir medeniyete bağlamak yerine , özgür düşünme ve araştırma ortamı varlığının önemi göz ardı edilmemelidir. ( Örneğin İslam pozitif bilimlerinin kökeninde Hint matematiği bulunmaktadır. Hint matematiğinden de geriye gidersek Mezopotamya uygarlıklarına kadar uzanırız. )

... bilime önem verme özelliğine İslam dininde de büyük önem verilmiştir. Ancak , bugün yukarıda belirttiğim özgür düşünme ve araştırma ortamına , okumaya , eğitime önem vermemiz gerekiyor.

@cagan73 dostun düşüncelerine ve kaynak kitap önerilerine katılıyorum.

Ayrıca , bilim için A toplumu , B toplumu olarak değil , Sn. @cagan73 'ün belirttiği '' birleştirici '' özellikten dolayı, tüm insanoğlunun çabaları artık anlam kazanmakta .


sn @cagan73 ve sn @eankara
Yukarıdaki hem bilgilendirici hem de bence önemli katkılarınız için çok teşekkür ediyorum
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
538
2,813
Değerli arkadaşlarım,

Yukarıdaki paylaşımlarımda görselleri yüklediğim postimage platformunun Türkiye'de yasaklı olduğunu dolayısıyla yüklediğim görsellerin Türkiyeden VPN uygulaması kullanmadan görülemeyeceğini dün akşam öğrendim.

Görseller tekrar Türkiyeden görülebilen platformlardan yüklendi paylaşımlardaki görüntü linkleri yenilendi.

Dolayısıyla paylaşımlarıma eklediğim tüm görüntüleri VPN siz göremeyenler için içerk eksikliğini gidermiş oldum sanırım
.
Şimdi tekrar göz atarsanız eksik içeriklere erişebileceğinize inanıyorum
 
Son düzenleme:

cagan73

Onursal Üye
17 Kas 2013
370
8,092
24 Haziran 2022, Cuma
Çıtır Çıtır Felsefe serisindeki 7 kitap muzır ilan edildi:
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulunca, Çıtır Çıtır Felsefe serisinde yer alan 7 kitabın 18 yaşından küçüklerin maneviyatı ve gelişimleri üzerinde muzır tesir yapacak nitelikte olduğu kararlaştırılarak, 3266 sayılı Kanun hükümleri uygulandı. Konuya ilişkin karar Resmi Gazete’de yayımlandı
Kurul kararında, Brigitte Labbe ve Michel Puech tarafından yazılan, Jacques Azam tarafından resimlenen, Azade Aslan tarafından Türkçeye çevrilen ve Günışığı Kitaplığı tarafından basımı yapılan Çıtır Çıtır Felsefe serisinde yer alan tüm kitapların resen incelendiği belirtildi.
Kararda, inceleme sonucunda seride yer alan ‘’Oğlanlar ve Kızlar’’, ‘’Aşk ve Dostluk’’, ‘’İyi ve Kötü’’, ‘’Küçükler ve Büyükler’’, ‘’Beden ve Akıl’’, ‘’Diktatörlük ve Demokrasi’’, ‘’Cesaret ve Korku’’ isimli kitapların içerisinde yer alan bazı ifade, görsel ve tasvirlerin 18 yaşından küçüklerin maneviyatı ve gelişimleri üzerinde muzır tesir yapacak nitelikte olduğu; bu sebeple söz konusu kitabın 1117 sayılı Kanunun 3266 sayılı Kanunla değişik 4. maddesindeki sınırlamalara tabi olmasına oy birliği ile karar verildiği kaydedildi.
Söz konusu maddede, muzır ilan edilen yayınların “Reklam ve propagandasının yapılamayacağı, açıkta teşhir edilemeyeceği, okul ve benzeri yerlere sokulamayacağı ve 18 yaşından küçüklere satılamayacağı” hükmü yer alıyor.

Vardır bir bildikleri diyerek seriye devam edelim:

 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
538
2,813



Çoğu bitti azı kaldı sayenizde sn @cagan73
Emeğinize sağlık. Çok teşekkür ediyorum
Bu serinin çok yakında tamamlanacağına inanıyorum.
Ben de tekrar baştan eksikleri listeleyip aramaya başlıyayım

brigitte-labbe-yazar-sayfasi-foto.jpg

Yazar​

Brigitte Labbé​


Uzun süre iletişim sektöründe görev aldıktan sonra Paris Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe eğitimi gördü. Çalışmalarını, karışık felsefi kavramları çocuklara aktarabilmek üzerine yoğunlaştırdı. “Çıtır Çıtır Felsefe” dizisinde, çocuklara felsefenin sürekli kendini yenileyen bir sorgulama olduğunu göstermek istedi. Okullarda, kütüphanelerde ve kafelerde, çikolata, kurabiye ve şeker eşliğinde çocuklar için “Çıtır Çıtır Felsefe” günleri düzenleyip tartışmalar yapan Labbé, katıldığı ulusal ve uluslararası konferanslarda, yetişkinler için, çocuklara zor konuları anlatmak üzerine sunumlar gerçekleştiriyor. Brigitte Labbé, Ocak 2019’da Fransa’nın en önemli devlet nişanı olan Légion d’Honneur’e layık görüldü. Bu prestijli nişan, yazara, kitaplarının çocukların eğitim öğretim yaşamına sağladığı katkılar nedeniyle Fransa Eğitim Bakanlığı tarafından verildi. Türkiye’de de okullarda çocuklarla bir araya gelen yazar, müzisyen eşi Wassim Soubra’yla Barselona’da yaşıyor; iki kızı var.

Brigitte Labbé’nin 7. Eğitimde Edebiyat Semineri’ndeki içeriği

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Felsefe, şaşırma, merak etme ve hayranlık duyma halidir.​

Brigitte Labbe
Çocukların da, yetişkinlerin de baştacı ettiği “Çıtır Çıtır Felsefe” dizisinin Türkçe’ye çevrilen 25. kitabı onuruna 7. Eğitimde Edebiyat Semineri’nde eğitimcilerle buluşan Brigitte Labbé, çocuklar ve felsefe arasındaki yolculuğuna ilişkin deneyimlerini paylaştı. Birçok okulun en çok önerdiği kitaplar arasında yer alan dizinin bilinmeyen yönlerini aktardı.

Hepimiz çocuklarla iletişim halindeyiz. Diğer deyişle, inşa edilmekte olan bir dünyayla iletişim halindeyiz. Yani umutla iç içeyiz ve devasa bir sorumluluğun altındayız. Demokrasiyi yaşatmanın en önemli koşulu, vatandaşların uyanık olması, uyumamasıdır! Her an dikkat halinde olmaz ve uyanmazsak, demokrasi mümkün olmayacaktır. Uyuduğumuz her an, tehlikedeyiz. Örneğin, Fransa şu anda uyuma aşamasında ve tehlikede.

Uyanmış vatandaşlara dönüşmelerini istiyorsak, çocuklara gerekli araç gereci vermek zorundayız. Bu amaçla kendi küçük ölçeğimde, belirli bir yöntemi olan bazı uygulamalarım var. Ama, o küçüklüğe ters orantılı bir şekilde güçlü bir inançla uyguladığım şeyin adı, mikroeylem. Mikro ölçüdeki eylemler. Bugün dünyanın tarihine baktığımızda, büyük değişimlerin, hiçbir zaman tepeden inmediğini görüyoruz. Siyasi, kültürel, toplumsal veya ekonomik olarak, bütün büyük değişimler, kişilerden ya da kişilerin oluşturduğu örgütlerden, gruplardan gelir. Büyük büyük kurumlar yapmaz bunları.



Kant’ı çocuklara anlatabilir miyiz?

Ben bu kitapları otuz yedi yaşında yazmaya başladım. Daha önce bir iş ve ofis yaşamım vardı. İnternet satışı ve ticareti işinde ortağımla birlikte çalışıyordum. Bir gün, bir anda, beynimden vurulmuşa döndüm. Çünkü fark ettiğim şey, yaptığım işin artık bana bir anlam ifade etmediğiydi. Sorbonne’da katıldığım felsefe derslerinde, sanırım hayatımda ilk defa düşünmüştüm, düşünebilmiştim. Dini yapılardan özür dileyerek söyleyebilirim ki, hem annemi ve babamı, hem de yakın çevremi, çevremdeki değerlerini, otuz beşime kadar hiç düşünmedim. Programlanmış bir yaşam sürdüm, hep böyle hissettim. Felsefe dersleriyle başlayan şey, aslında düşüncenin verdiği bir hayran olma haliydi. O duygu benim için o kadar olumluydu ki, çocuklara aktarmak istediğim şey tam da bu hayran oluştu. Sonra Sorbonne’da bir profesörle konuştum ve dedim ki: “Sizce Immanuel Kant’ı çocuklara anlatabilir miyiz?” Durdu, düşündü ve, “Tamam, deneyelim,” dedi.

Felsefe bir dilim pasta ve bir bardak portakal suyudur.

Paris’te kafe sahibi olan bir arkadaşım kitaplara bayılmıştı. “Çarşamba öğleden sonraları gel, çocuklarla şu kitaplar üzerine felsefe sohbetleri yap,” diye önerdi bana. Kabul ettim, o da çevrede tanıdığı kasaba, manava ve dükkânlara afişler astı. Kafenin asmakatına yastıklar koyduk. Çocuklardan, yanlarında atıştırmalık bir şeyler getirmelerini istedim. Çünkü dizinin adı, Türkçe’de “Çıtır Çıtır Felsefe”, Fransa’da “Tadımlık Felsefe.” Tadımlık, çıtırdatacak bir şeyler olmalıydı. Felsefede, yemek yemek çok önemlidir. Eski Yunan’da, filozoflar bunu içki içerek yaparlardı, ama ben çocuklarla yaptığım için, biz yemek yemek zorundayız. Felsefe, sadece büyük büyük düşüncelerin o büyüklüklerle aktarılması değil, bazen de bir dilim pasta ve bir bardak portakal suyudur.

Çocukları sınıftan çıkarmaya çalışıyorum. Çünkü çocuklarla o felsefi tartışmayı yapacak olan yetişkin de “bilen yetişkin” statüsünden sıyrılmak zorunda. Yere bağdaş kurarak oturuyoruz. Çünkü yere oturmak, çömelmek ya da bağdaş kurmak, onların boylarını fazla geçmeden var olmamın, bulabildiğim tek çözümüydü. Ayrıca, çember halinde oturuyoruz, çünkü, hepimiz birbirimizden ve orta noktadan aynı oranda uzak oluyoruz. Bu orta noktanın adı zaten sorudur. O soruyu hep birlikte düşünürken, ona eşit mesafedeyiz. Aynı zamanda yere oturmak da, beden özgürlüğü demektir.

Bedenle ruhu ayrı düşündüğümüzde, beden özgürlüğü, düşünce özgürlüğüyle aynı yere çıkabilir. Çocuklara o hareketi yapma özgürlüğünü vermek gerekir. Büyük düşünürler de yürüyerek, ayaklarına o yürüyüşün verdiği masajı yaparak fikirler üretiyorlar, bedensel özgürlüklerini kullanıyorlardı. Çocuğu sandalyeye oturtarak ondan felsefe yapmasını bekleyemeyiz. Ayrıca, hepimiz bir tadımlık paylaşıyoruz. Bir anlamda, özgür ve bir aradayız; sözcüklerimiz de aramızda aynı o tadımlıklar gibi özgürce dolaşıyor.
Orada ebeveynlerin olmaması çok önemli; ama onların salondan çıkmasını istemek de bir o kadar zor. Çünkü yetişkinler için, çocuklara, onların bulunmadıkları bir özgürlük alanı bırakmak, çok radikal bir fikirdir.




Kendini inşa edebilecek bireyler yaratmak…

Kafamda bir hedefle gittiğim zaman başarısız oldum. Örneğin, bu öğretmenler için çok önemli ve gerekli. Kafamızda bir hedef varsa, belli cevaplar bekliyoruz demektir. Siz bir hedefle gittiğiniz zaman, çocuk bunu kolaylıkla anlıyor ve size, sizin ondan beklediğiniz cevabı vermeye çalışıyor. Zaten, okulun kendinde çözemediği dram da budur. Çünkü çocuklar okula giderler ve yetişkinlere, zaten yetişkinlerin çoktan sahip olduğu cevapları verirler.

Amaç felsefeyi öğretmek değil, felsefe yapmak ve birlikte tartışmaktır. Fransa’da, felsefeyi isimlerden arındırarak çocuklara sunduğum için felsefe bölümleri beni çok kınadı. Çünkü, onlara çocukların Kant, Sartre ve Wittgenstein gibi isimleri bilmeye ihtiyaçları olmadığını söyledim; çünkü umurlarında değil. Bu isimleri bilmek ve, “Benim çocuğum, geçen gün Wittgenstein’dan söz ediyordu,” demek sadece yetişkinlere zevk veriyor. Amaç, Kant’ın adını söyleyebilen yetişkinler değil, eleştirel aklı kendine kurabilmiş ve kendini inşa edebilecek bireyler yaratmaktır.

Çocuklara Hitler’i sormak!
Çocukların düşünce ve duygularını ortaya çıkarıp, konuşmaya dökmek çok önemli. Çünkü genel olarak, eğitimde yazıya verilen öncelik ve retoriğe, konuşmaya, söze verilmeyen o yer, beni her zaman fena halde çarpmıştır. Çocuklara, “Biliyor musunuz, Hitler Almanya’da nasıl iktidara yükseldi?” sorusunu sorduğumda, “Tanklarla, bombalarla, orduyla, tüfeklerle,” gibi yanıtlar aldım. Oysa asıl cevap, sözcükler ve söylemler olacaktı.

Bir dili, konuşmayı oturtmazsak, sadece manipülasyonların hedefi ve avı olmakla kalmayız; kendimize hayatta hiç yer açamayız. Ne zaman ki, Hitler gibi bir adamın iktidara sözcüklerle, sözle, söylemle nasıl yükseldiğini anladılar, o zaman onun adı bir uyanışı simgeledi onlar için.

Bulaşığı kim yıkacayacak?
Fransa’da çok yakın bir zamanda bir yasa çıktı; herkes için eşit evlilik. Bugün Fransa’da iki adam ya da iki kadın yasalar önünde evlenebilirler. Fransa’ nın bir kasabasında, on yaşındaki bir çocukla Oğlanlar ve Kızlar konuşmasını yaptığımızda, çocuk yasaya ya da başka hiçbir ayrıntıya takılmadı; ama, sorduğu tek soru, “E bir dakika, evde iki baba varsa bulaşığı kim yıkayacak?” oldu. Yıl 2014 ve Fransa’dayız. Çocuk için buradaki sorun, iki erkeğin evli olması değil, bulaşığın kimin tarafından yıkanacağıdır.

Yasalar neyi söyler?
İnsanın özünde olan şey, iyi ve doğru üzerine düşünebilmektir. Eğer çocukları iyi ve kötü kavramlarının dışarıdan dikte edilmesine alıştırırsak, onları oldukça tehlikeli bir duruma sürükleriz. Öncelikle, düşünmelerini engelleriz. “Git, yan komşuyu öldür. Çünkü o kızıl saçlı,” cümlesini doğru olarak sunduğunuzda, çocuk da gider öldürür. Çünkü ona iyinin, kötünün ne olduğu dikte edilmiştir.
Küçük yaştan itibaren sorgulama başlamazsa, onunla birlikte düşünceye eşlik etmezsek, iyilikle kötülükte olduğu gibi, tamamen dışarıdan manipülasyona açık bireyleri kendi ellerimizle yaratırız. Bu bir siyasi lider, bir patron ya da dini lider olabilir. “Sen ne düşünüyorsun, neden böyle düşünüyorsun?” demeden, “Bu iyi, bu kötü,” diye dikte ettiğimizde, onları yavaş yavaş insan olmaktan çıkarıp nesneleştiririz.

Çocuklar özellikle yasalar hakkında çok kafa karışıklığı yaşıyorlar. Çocuklar sanıyorlar ki, neyin iyi, neyin kötü olduğunu yasalar söyler. Oysa, yasanın söylediği tek şey, neye izin verildiği ve neyin yasak olduğudur. Bu ayrımı çocukların yapabiliyor olması özellikle ahlaki konularda çok önemlidir. Kürtajın yasaklandığı ülkelere baktığımızda, “Kürtaj kötü bir şey,” dememek gerekir. Yalnızca, “Yasa bunu yasaklıyor,” demek yeterli olacaktır. Ahlaki sorgulamaları çocuğa çok küçük yaştan, tohum eker gibi vermek iyi olacaktır.

Aydınlanmış bir seçim
Kitap harika bir aracıdır. Birlikte her konuyu konuşabilmek için birleştiricidir. Çünkü kitap, kişinin kendiyle konu arasına bir mesafe koymasını sağlar. Biraz olsun, şefkat duygusundaki o baskın duygulardan arınıp konuya odaklanmasına yardımcı olur.

Çocuklar, karmaşayla ve kafa karışıklığıyla rahatlıyorlar. Çok iyi düzenlenmiş, sıralı bir dünyadan korkuyorlar… Ona anlamını söylemek gerekiyor. Okulu yarın, 10 yaşında bırakamazsın; çünkü şu anda aydınlanmış bir seçim yapamazsın. Sonuçlarını ölçebilerek seçim yapmaktır aydınlanma. Hem de 10 yaşında…

Bazı çocuklar konuşarak değil, sadece dinleyerek katılırlar. Onları rahat bırakmak doğrudur. İlle de ifadeye zorlamamak gerekir. Özellikle de, onun sessiz kalışı bir dinleyişse… “Sen ne düşünüyorsun? Hiç konuşmadın,” demek, tam bir müdahaledir. Bu, onları ve onlar gibi diğer konuşacak olanları da engeller.

Felsefe, şaşırma, merak etme, hayranlık duyma, uyumadığını hissetme halidir. Ama, şunu unutmayalım ki, bu hayran kalış hali kırılgandır. Aslında biliyoruz ki, tüm çocuklar filozoftur. Ama çok azı öyle kalır. Bizim sorumluluğumuz, bu hayran kalış halini kalıcı ve sürdürülebilir kılmaktır.

---------------------

yanılmıyorsam eksikler şunlar olsa gerek:
Şans ve Şanssızlık
Hatırlamak ve Unutmak
Olmak ve Sahip Olmak
Küçükler ve Büyükler
Diktatörlük ve Demokrasi
Beden ve Akıl
 

Pertev

Çeviri & Balonlama
1 Ara 2017
524
6,395
Felsefede kuru akılcılığı yıkan Bergson’a, “Akılcılığı yine akıl ile yıktın” denildiğinde, “İşte aklın atacağı en son adım kendi aczini ve hiçliğini anlamasıdır” demiştir.
 

cagan73

Onursal Üye
17 Kas 2013
370
8,092
100 yıl önceki görüşleri kolaylıkla eleştirebiliyoruz, zira ne kadar basit ve hatalı olduğunu anlayabiliyoruz. Hatta bugün sıradan bir bilim okuyucusu, zamanın en akıllı insanı sayılan Einstein’in makalelerini okuduğunda “yanlışınız var sn. Einstein” bile diyebilir ve sayfalarca karşı ve doğru argümanları yazabilir duruma geldi.

Kendi acizliğimizi ve hiçliğimizi kabullenseydik ne olurdu?

Bu durumu acizliğini ve hiçliğini kabullenmiş toplumlara bakarak görebiliriz:

Hiçbir ilaç imal edilmez, hiçbir tedavi icat edilmez, hiçbir yenilik geliştirilmez sadece var olanlar satın alınır, alındıkça imal edenlerin kulu ve kölesi haline gelinir.
İşte acizliğini kabul eden toplumların acizlik içinde yaşamasının sebebi budur.

Aciz olma ve dünyanın geçici olduğu düşüncesi; "her şey yazıldığı gibi olacaksa çalışıp geliştirmeye ne gerek var, mevcut olanı satın alıp kullanalım bunların nasıl işe yaradığını öğrenmemize bile gerek yok" davranışına yol açar ve bu durum az gelişmiş ülkelerin, modern gelişmiş ülkelerce adeta tüketim kölesi haline getirilmesine, borç içinde yaşamasına ve hatta soykırıma uğramasına sebep olur.


Aciz olmak gibi bir düşünce yerine “zararlı bir tür” olduğumuzu düşünmek belki de daha doğru olacaktır: Yok olmalarından bütünüyle sorumlu olduğumuz, sayıları gittikçe artan, yeryüzünden silinmiş türlere bakacak olursak, doğanın dengesine ve yaşam çeşitliliğinin korunmasına zararlı tür nitelemesini, diğer tüm türlerden daha çok hak eden biziz hiç şüphesiz. “zararlı bir tür” olduğumuzu fark etmek; çok kısa bir süre sonra dünyayı yaşanamayacak bir gezegen olmaktan çıkarmak için bir şeyler yapmaya başlamamamızı sağlayacaktır.
Elbette dünyanın yaşanamayacak bir gezegen olması görüşü ilgili bilim dalları tarafından yanlışlanabilir zira geçmiş yok oluşlara bakıldığında yok olan türler yerine yeni türlerin evrimleştiği görülebiliyor.
Yaşam devam ediyor fakat farklı türlerle...
 
Son düzenleme:

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
538
2,813
Sorgulamanın gerekliliğinin ne yazık ki göz ardı edilmesi veya unutturulmak istenmesi
koştur koştur dünyada kolaycılığa kaçmak gibi bir şey olduğu için değerli katkılarından dolayı çok teşekkür ediyorum sn @cagan73

Bu seriden bir tane daha buldum
Geriye kaldı 4 tane sanırım:

-Şans ve Şanssızlık
-Hatırlamak ve Unutmak
-Küçükler ve Büyükler
-Diktatörlük ve Demokrasi



Çıtır Çıtır Felsefe -Olmak Ve Sahip Olmak
Tüm dünyada her yaştan okurla buluşan “Çıtır Çıtır Felsefe” dizisinin yaratıcısı , bu kitabında bir şey olmak ve bir şeye sahip olmak konuları üzerine düşündürüyor. Bu kavramların birbirini içerdiğini anlatan yazar, bir şeye sahip olma tercihini yaparken bir şey olmayı da seçtiğimizi ifade ediyor. Kitap, insanın her zaman cesur, korkak, cömert, kibar ya da sinirli olamayacağını, bilinci ve tercihleri yönünde dönüşebileceğini vurgularken, bir çocuğa “tembelsin” demekle “tembellik etme” demenin farklı şeyler olduğunu hatırlatıyor. Belli bir etiketle yaftalanan bireyin, bu durumu içselleştirdiğini, oysa ki insanın her zaman değişme potansiyeline sahip olduğunu, gündelik yaşamdan mizah dolu çarpıcı örneklerle betimliyor. Her şeye sahip bireylerle, yaşamından ve bedeninden başka bir şeye sahip olmayan bireyler üzerine de düşündüren kitap, her yaştan okurun aklını kurcalayan önemli bir konuyu tartışmaya açıyor.


Brigitte Labbé’nin düşünmeye davet eden özgürlükçü yaklaşımı ve güçlü anlatımı kadar, ’ın karikatür tadındaki renkli resimleriyle de benzersiz “Çıtır Çıtır Felsefe” dizisi, çeşitli ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de birçok okulun en çok önerdiği kitaplar arasında yer alıyor. Yaşamı ve dünyanın işleyişini anlamaya çalışan çocuklara yardımcı olacak temel sorularla kurgulanan kitaplar, farklı bir kavramı, günlük yaşamda sıkça karşılaştığımız örnek olaylarla öyküleştirerek tartışıyor. Dizi, öğretmenler ve anne babalar tarafından da severek okunuyor.

Konusu​


Kim bütün hayatı boyunca tek bir karakter özelliğini seçebilir ki? Bugün hayalperest ya da dikkatli, sinirli ya da düzenli olduğumuzu düşünebiliriz. Peki ya gelecek yıl? Ya da 30 yıl sonra? Hiçbir insan, bir kalemin hep mavi olması ya da bir sandalyenin hep ahşap olması gibi, her zaman cesur, korkak, dürüst, cömert, kibar, kötü, asabi ya da sakin değildir.

 

cagan73

Onursal Üye
17 Kas 2013
370
8,092
Sorgulamanın gerekliliğinin ne yazık ki göz ardı edilmesi veya unutturulmak istenmesi
koştur koştur dünyada kolaycılığa kaçmak gibi bir şey olduğu için değerli katkılarından dolayı çok teşekkür ediyorum sn @cagan73

Bu seriden bir tane daha buldum
Geriye kaldı 4 tane sanırım:

-Şans ve Şanssızlık
-Hatırlamak ve Unutmak
-Küçükler ve Büyükler
-Diktatörlük ve Demokrasi



Çıtır Çıtır Felsefe -Olmak Ve Sahip Olmak
Tüm dünyada her yaştan okurla buluşan “Çıtır Çıtır Felsefe” dizisinin yaratıcısı , bu kitabında bir şey olmak ve bir şeye sahip olmak konuları üzerine düşündürüyor. Bu kavramların birbirini içerdiğini anlatan yazar, bir şeye sahip olma tercihini yaparken bir şey olmayı da seçtiğimizi ifade ediyor. Kitap, insanın her zaman cesur, korkak, cömert, kibar ya da sinirli olamayacağını, bilinci ve tercihleri yönünde dönüşebileceğini vurgularken, bir çocuğa “tembelsin” demekle “tembellik etme” demenin farklı şeyler olduğunu hatırlatıyor. Belli bir etiketle yaftalanan bireyin, bu durumu içselleştirdiğini, oysa ki insanın her zaman değişme potansiyeline sahip olduğunu, gündelik yaşamdan mizah dolu çarpıcı örneklerle betimliyor. Her şeye sahip bireylerle, yaşamından ve bedeninden başka bir şeye sahip olmayan bireyler üzerine de düşündüren kitap, her yaştan okurun aklını kurcalayan önemli bir konuyu tartışmaya açıyor.


Brigitte Labbé’nin düşünmeye davet eden özgürlükçü yaklaşımı ve güçlü anlatımı kadar, ’ın karikatür tadındaki renkli resimleriyle de benzersiz “Çıtır Çıtır Felsefe” dizisi, çeşitli ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de birçok okulun en çok önerdiği kitaplar arasında yer alıyor. Yaşamı ve dünyanın işleyişini anlamaya çalışan çocuklara yardımcı olacak temel sorularla kurgulanan kitaplar, farklı bir kavramı, günlük yaşamda sıkça karşılaştığımız örnek olaylarla öyküleştirerek tartışıyor. Dizi, öğretmenler ve anne babalar tarafından da severek okunuyor.

Konusu​


Kim bütün hayatı boyunca tek bir karakter özelliğini seçebilir ki? Bugün hayalperest ya da dikkatli, sinirli ya da düzenli olduğumuzu düşünebiliriz. Peki ya gelecek yıl? Ya da 30 yıl sonra? Hiçbir insan, bir kalemin hep mavi olması ya da bir sandalyenin hep ahşap olması gibi, her zaman cesur, korkak, dürüst, cömert, kibar, kötü, asabi ya da sakin değildir.

Değerli çabalarınız için çok teşekkür ediyorum. Umarım çok fazla insan okur ve paylaşır.
1-2 ve 4 ü üzerime alayım. (En heyecanlısı 4. olmalı herhalde :) )Bir aksilik olmazsa gelecek hafta içinde halledeceğim. 3. için araştırıyorum.
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
538
2,813
1-2 ve 4 .... (En heyecanlısı 4. olmalı herhalde :) )Bir aksilik olmazsa gelecek hafta içinde ...

Harika bir haber sn @cagan73

Elimde paylaşamadığım sadece tek bir sayı kalmıştı

o da 29 Çıtır Çıtır Felsefe -Hatırlamak ve Unutmak

Ama ne yazık ki tarama kalitesi kötü olduğu için paylaşamadım ve de son çare olarak düşünmüştüm
 

murats

Onursal Üye
5 Şub 2011
1,230
5,082
Harikasınız, gerçekten.
Çocuklarıma çalıştırmak istediğim bir seri bu..
Felsefe ve düşünme becerisi onlara en kazandırmak istediğim şeyler arasında yer alıyor.
Tekrar tekrar; harikasınız.


Bu arada elinizde kitapları varsa, hiç paylaşılmamış olanlarından; Eğlenceli Bilgi serisinin de çok kitabı vardır, ve çok severim.. Aklınızda olsun..

Sevgiler, teşekkürler.
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
538
2,813
Şimdiye kadar neredeyse hepsini paylaştığınız için ne kadar teşeküür etsem azdır sn @cagan73
Tamamlanamaması hiç sorun değil.

Yakında nasıl olsa diğerlerine de rastlarsam paylaşırım diye düşünüyorum

Kitaptan bu görsel de benim ilgimi çekti. Keşke pek çok tartışmada gerçekleştirilebilse

sqauv9u.jpg
 

cagan73

Onursal Üye
17 Kas 2013
370
8,092
Neredeyse Bitti:
Dilerseniz ilk konuya da ekleyebilirsiniz..

Kalanlar:
  • : Edinip alternatif tarayacağım.
  • Küçükler ve Büyükler: Edineceğim.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.
 
Son düzenleme:

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
538
2,813

Harika bir haber, sayenizde tümüne ulaşılmış olacak
Geçenlerde yayıneviyle bir sohbetim olmuştu
Bazılarının bakanlıkça ancak siyah poşette satılma izni varmış. Onlar da siyah poşete koyup satmayı reddetmişler
Dava açmışlar

Sn @cagan73
Bilimsel yayınlar konusunda paylaşımlarınızı çok takdir ediyorum
iyi ki varsınız
Sizin web sitenizi de takibe başlayacağım
rss feed varsa onu da feed listeme ekleyeceğim
sağolun varolun
 

cagan73

Onursal Üye
17 Kas 2013
370
8,092
Artık neye şaşıracağımıza şaşırdık: Seri birazda bu yüzden benim için önem kazanmıştı. Bu kadar önemsediklerine göre özellikle bu seriye daha fazla sarılmamız gerekir diye düşünüyorum.

24 Haziran 2022, Cuma
Çıtır Çıtır Felsefe serisindeki 7 kitap muzır ilan edildi:
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulunca, Çıtır Çıtır Felsefe serisinde yer alan 7 kitabın 18 yaşından küçüklerin maneviyatı ve gelişimleri üzerinde muzır tesir yapacak nitelikte olduğu kararlaştırılarak, 3266 sayılı Kanun hükümleri uygulandı. Konuya ilişkin karar Resmi Gazete’de yayımlandı
Kurul kararında, Brigitte Labbe ve Michel Puech tarafından yazılan, Jacques Azam tarafından resimlenen, Azade Aslan tarafından Türkçeye çevrilen ve Günışığı Kitaplığı tarafından basımı yapılan Çıtır Çıtır Felsefe serisinde yer alan tüm kitapların resen incelendiği belirtildi.
Kararda, inceleme sonucunda seride yer alan ‘’Oğlanlar ve Kızlar’’, ‘’Aşk ve Dostluk’’, ‘’İyi ve Kötü’’, ‘’Küçükler ve Büyükler’’, ‘’Beden ve Akıl’’, ‘’Diktatörlük ve Demokrasi’’, ‘’Cesaret ve Korku’’ isimli kitapların içerisinde yer alan bazı ifade, görsel ve tasvirlerin 18 yaşından küçüklerin maneviyatı ve gelişimleri üzerinde muzır tesir yapacak nitelikte olduğu; bu sebeple söz konusu kitabın 1117 sayılı Kanunun 3266 sayılı Kanunla değişik 4. maddesindeki sınırlamalara tabi olmasına oy birliği ile karar verildiği kaydedildi.
Söz konusu maddede, muzır ilan edilen yayınların “Reklam ve propagandasının yapılamayacağı, açıkta teşhir edilemeyeceği, okul ve benzeri yerlere sokulamayacağı ve 18 yaşından küçüklere satılamayacağı” hükmü yer alıyor.
 
Üst