"Artık İngilizce de yetmiyor şekerim..." (İngilizce Öğrenmek Hakkında (Gaz + Pratik Bilgiler)

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
551
2,911
Podcast Konusunda bir yazı hazırlamak istiyordum
Podcast ı nı da yıllar önce okuduğum/dinlediğim Türkçe olarak yayın yapanların en çok dinlenen ünlü podcast çının ( nin Fularsız Entellik) İngilizce Öğrenmek Hakkındaki yazısına tekrar rastlamışken
buradan başlayayım dedim.

Her hafta /bazen haftada birden fazla yayın yapan takip ettiğim ve mutlaka dinlediğim podcastlardan sadece birkaçı şöyle:

Türkçe
1) Fularsız Entellik (Immanuel Tolstoyevski)
2) Haddini Aşan Yaşam Rehberi (Serdar Kuzuloğlu)

İngilizce
1) Hidden Brain
2) TED Radio Hour (En popüler TED seçkilerin olduğu bir yayın - Başka onlarca TED podcast ı da var ama ben "TED Radio Hour" a aboneyim)
3) Philosophy in Film

Gelelim yabancı dil öğrenme konusuna
Benim Japonca eğitim konusunda başarılı olan pek çok uygulamayı isteyenler İngilizce öğrenimlerinde de kullanabilirler

telefonda da Busuu gibi uygulamaları şimdilik japonca eğitimimde severek kullanıyorum.

Bu uygulamalar İngilizce Türkçe ve pek çok dilde yabancı dil eğitimi verdiği için de tavsiye edebilirim

-Bazılarında ai bile var benim japonca teleffuzumu anlıyor /düzeltiyor ve yanıt veriyor.
-Bazıları beni anadili Japonlarla eşleştirip birebir uygulama üzerinden iletişim sağlıyor. (Yani ziyaretime gelmek isteyenlerle de yüzyüze iletişime kadar sınırsız olanak var)

Ham podcast hem de dil öğrenimi konularının interaktif olmasının hem podcast dinleme varsa deneyimlerinizi hem de dil öğrenim konusunda görüş ve deneyimlerinizi paylaşmanızı rica edeceğim.

Bence interaktiflik "Beğen" in ötesinde yer alıyor.

Bu görüşüme katılmıyorsanız neden katılmadığınızı da yazar mısınız lütfen?


---------------------------------------------------------------------------------------
---------------------------------------------------------------------------------------
Sözlük yazarı "immanuel tolstoyevski" İngilizce öğrenmek isteyenler için gaz veren/yönlendiren bir yazı hazırlamış.
Kendi deneyimleri ile birlikte aktarmış efendim, buyursunlar.

:

İngilizce Öğrenmek Hakkında (Gaz + Pratik Bilgiler)​


"Artık İngilizce de yetmiyor şekerim..."​

Okuldayken, çevremdeki büyüklerin komik bir alışkanlığı vardı. Benim duyacağım şekilde, İngilizce'nin öneminden bahsederlerdi birbirlerine:
-Sizin oğlan öğrendi mi İngilizce? Artık şart biliyorsun.
-Bilmez olur muyum, herkesin çocuğu harıl harıl öğreniyor.

Sonra biri mutlaka gaza gelir, zincirleme reaksiyonu başlatırdı:
-Artık İngilizce de yetmiyor şekerim, şakır şakır İngilizce konuşanlar bile işsiz.
-Evet, en az 3 dil lazım.
-<çene yukarı, gözler kısık> Tabi canııııııım, en az 3. </çene yukarı, gözler kısık>

Nihayet birbirlerini dinlermiş gibi yapmayı da bırakırlardı:
-Valla biz Onur'u her sene başka bir dil kursuna gönderiyoruz, çocuk aptala döndü ama şart.
-Aptallık iyidir, aptallık iyidir. Biz buradaki kurslara güvenemedik, Kanada'dan au pair getirttik, bizim Onur'un odasına kitledik ikisini, konuşmazlarsa yemek vermiyoruz.
-Sizin oğlanın adı da mı Orhun?
-Yoo, bizim çocuğumuz bile yok aslında. Ama olsaydı, doğmadan İngilizce öğretirdik.
-En iyisini yapmamışsınız. Biz de şirkete 3 dil bilmeden iş başvurusu yapanı mülakata bile çağırmıyoruz.
-Biz çağırıp dövüyoruz. O bizi döverse, ertesi gün işe başlıyor ama az maaş veriyoruz.
-Biz kimseye maaş vermiyoruz. Şirketimiz de yok o yüzden. Ama stajyerlerimiz var nedense, hepsi de 4 dil biliyorlar.
-Bizde yöneticiler de 4 dil biliyorlar ama çift gidip tek saymışlar.
-Anlamadım? Dinlemiyordum ki. Zaten Türkçe dinlemek yerine İngilizce konuşmak lazım
-Kahveye bize gelsenize, biraz da bizim çocuğun yanında İngilizce övelim.
(Bu diyalogda kaç kişi olduğunu bulana hediyem var)

İşin komik tarafı, bu insanların yabancı dili yoktu. Dil bilmenin yararlı olduğunu duymuş ama bunu özümsememişlerdi. Bu yüzden de bu muhabbetlerde iş bulmaktan öte bir sebep konuşulmazdı, sanki iş güç o yaştaki çocuğun umrundaymış gibi... Bırak İngilizceyi, Türkçe bile konuşamayan müteahhitlerin ve politikacıların zirvede olduğu bir ülkede, çocukları sanki bu şekilde motive etmek mümkünmüş gibi.
İngilizce sizi zengin etmez, sizi mutlu da etmez. Hatta yüksek ihtimalle mutsuzluğunuzu arttırır. Sabah kalkıp New York Times'ta, hazırlığı aylar sürmüş derinlemesine bir analiz okuduktan sonra, akşam haberlerinde Yiğit Bulut dinliyorsan illa ki mutsuz olacaksın. Ama bir lisan bir insansa, İngilizce size tek başınıza futbol takımı kurdurtur.
***
Sol taraftakiler en yaygın anadiller. Sağ taraf ise web sitesi içeriklerinin dilleri. İngilizceyi dünya nüfusunun %5'i anadili olarak konuşuyor ama sitelerin %55'i bu dilde.


Sol taraftakiler en yaygın anadiller. Sağ taraf ise web sitesi içeriklerinin dilleri. İngilizceyi dünya nüfusunun %5'i anadili olarak konuşuyor ama sitelerin %55'i bu dilde.

Paylaştığım grafik dahi İngilizce olmak zorunda, çünkü bu işle uğraşıp bunu grafiğe döken Türk sayısı az. Biraz daha ayrıntılı : En popüler 10 milyon sayfanın %53'ü İngilizce, %1.5'i Türkçe.

İçerik miktarındaki bu dengesizlik elbette azalacak, tüm trendler onu gösteriyor, fakat içerik kalitesi çok daha önemli bir kıstas.
Mesela, yapay zeka hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsunuz, arattınız: vikipedi makalesi, wikipedia. Bunları okuyan iki kişinin merakının aynı derecede körüklenmesi, aynı miktarda keyif almaları mümkün mü? Bu yazıyla yetinmeyip, kendini geliştirmek isteyen bir Türk'e önerilen kaynak sayısı 1 (bir), İngilizcesinde ise 245 alıntı ve 100'e yakın kitap-makale listelenmiş. Bütün yaz harıl harıl okusan bitiremezsin.
***
En bilinen kaynakta, epey bilinen bir konuda bile bu kadar fark varsa, daha özelleşmiş alanlardaki farkı siz tahmin edin. Afyonlu katolik gay taşfırın ustaları hakkında bile daha fazla İngilizce video olduğuna eminim.

gibi yerlerde Türkçe çeviri yapan cengaverlere, bir nesli güzel dizi bağımlısı yapan gibilerine selam ediyorum. Ama bunlar bir köprü vazifesi görmeli, yoksa tembellik için bir bahane olmamalı.

Çeviriye muhtaç olmak ayıp değil, ona muhtaç kalmak ayıp. (Turşusunu kurarsam 20 seneye güzel bir aforizma olur bundan).


Pratik Tavsiyeler​

Rosetta Stone benzeri metodları sevmiyorum. Oyun gibi olduklarından yardımcı olarak kullanılabilirler, mesela metrobüste angry birds oynamak yerine bu tip uygulamalar iyi. Fakat ana öğrenim metodu olmalarında bence temel bir yanılgı var: Dili, ufak bir çocuk gibi "doğal" yollardan öğrenmek kulağa hoş gelse de (Rosetta Stone kendisini böyle pazarlıyor) ufak bir çocuk beynine sahip değiliz.

Bir bebek doğduğunda nöron başına 2500 bağlantıya sahip, . Bu sadece 6 katlık bir artış değil. Zira 100 milyar nöronun her birinin bağlantı sayısı bu. Toplam karmaşıklık çok daha fazla artmış oluyor.

Peki sizde ortalama kaç nöron bağlantısı var? . Her gün milyonlarca net yeni bağlantı oluşturan bir beyinle, her gün oluşturduğundan fazlaeski bağlantıyı yokeden bir beyin, aynı yöntemden aynı verimi almayacaktır.

Üstelik, ufak bir çocuk tüm gün dil öğreniyor. Sıkılınca "ben sinemaya gidiyorum" diyemez, eli mahkum dinleyecek milleti. Biz ise günümüzün 16 saatini bu işe harcayamayız).
***
Benim en favori metodum podcast dinlemek. İlla ki gramer kitapları lazım ama en azından bende oturup bunları ders gibi çalışacak disiplin yok. En fazla yarım saat dayanabiliyorum. Ama bir yandan başka işler yaparken öğrenme imkanım olursa, farkında olmadan günün birkaç saatini buna ayırmış oluyorum.
Aşağıda epey yararlı 5 podcast sitesi linkledim, tavsiye gelirse eklerim.

(Bu tavsiyeler okuma ve dinleme odaklı. Bence bunlar öncelikli çünkü çoğunluğun günlük hayatında İngilizce konuşmanın ve yazmanın kısa vadede bir avantajı yokken, anlayabilmek herkese anında yararlı)

Giriş seviyesinde, 50'den fazla bölüm var, ilk serinin ilk bölümünden başlayın. Her bölümün transkriptini indirebilmek şahane bir özellik.

Çok çeşitli materyal var. "Let's learn English" kısmında, haftalık bir programla Amerikan kültüründen kesitlerle dil öğretiyorlar. Bu derslere ek, değişik konulardaki haberleri seviyelere göre ayırarak sunuyorlar. Mesela dış politika konusunda "Level 1" yazı okursanız, karmaşık cümlelerle boğuşmadan, 500 kelime dağarcığıyla işi kotarabilirsiniz. Yahut bilim haberleri derliyorlar anlaşılır ve yavaş konuşarak. Kültür emperyalizmi gak guk ama gayet yararlı.

Membağı burada. Bir çok konuda, giriş seviyesinden Business English'e kadar, genelde kısa ve eğlenceli bölümler var. Podcastler bedava, transkriptleri ve ödevleri de isterseniz, ucuz bir üyelik lazım.

İleri seviyedekiler için şahane bir kaynak. Gayet rahat bir muhabbet eşliğinde, günlük hayatta sıkça kullanılan deyimlere odaklanıyorlar.

Her zaman dediğim gibi "Allah BBC'den razı olsun". Yukardaki gibi orta-ileri seviye bilenler için, günlük hayatta karşılaşılan durumlar ve deyimler üzerine, altışar dakikalık bölümler. Son 1 ayın bölümlerini indirebilirsiniz, kalanı iTunes'da.

Sizden gelen tavsiyeler...​

  • : Biraz karışık web sayfası ama epey bir podcast bölümü var görünüyor. Top 10 podcasts kısmına bakılabilir
  • 'nin Kanada merkezli, ileri başlangıç seviyesindekiler için bazı pratik kayıtları var. Transkriptleri de mevcut.
  • Alternatif olarak: babbel, busuu. Veya fluentu, duolingo, verbling.
  • Memrise'ın hızlı ezbere dayalı bir metodu var.
  • Bir kritik eşiği aşınca, altyazılı diziler de pratik görevi görecekler, öğrenmeyi iyice hızlandıracaklar. Önce türkçe altyazı, sonra ingilizce, sonra elveda ay, elveda feza.
  • i yapan arkadaşın ismi Luke Thompson. Yaklaşık 700 bölüm var ve 2009'dan beri devam ediyor. Temiz bir İngiliz aksanı var. Ayrıca kendisi 18 yıllık İngilizce öğretmeniymiş. Her podcast için bir konu belirliyor ve onun üzerine konuşuyor. Bazen bu belirlediği konular hakkında ailesi ve arkadaşlarıyla röportaj yapıyor ve podcastin sonlarına doğru gramer ya da phrase verb örnekleri veriyor. Bölümler 15-30 dakika arası değişiyor ama sanırım daha güncel kayıtlı olanlarda 1 saate kadar çıkıyor. Her bölümün transkripti de mevcut. Adam yavaş konuşmuyor, tane tane konuşuyor. Diğer İngilizce eğitim podcastlerinin çoğu -belki de genelde bir kurum tarafından yapıldığı için- doğallıktan uzak ve bölümler genelde tatmin edici uzunlukta olmuyor. Bu arkadaşın üslubu da gayet samimi ve sanırım kendisi aynı zamanda stand-up gösterileri de yapıyor. Ayrıca podcasti 2017'de British Council'den ödül almış.

Comments​


Güncel listede Türkçe (%3.9) üçüncülüğe çıkmış. Bu bir ölçme sorunu (tip 2 hata). İngilizce asla %60 değil. Tahminim Çince ile aynı ve %30 civarı (tip 1 hata)...


Murat Hoca 'nın tavsiyelerinden sonra , burası iyi geldi :)

flashcard uygulamaları çok yararlı.the economist ve ya benzerinden bir makale açıp okuyorum.bilmediğim kelimeleri flashcard uygulamasına kaydedip daha sonra çalışıyorum.kelimeler makale ile bağlam yarattığı için daha akılda kalıcı oluyor.duolingo’nun uygulaması olan tinycards’ı öneririm.bu uygulama üzerinden çalışırken kelimeyi yazmak zorundasınız.yani bir programla bağlam, sürekli tekrar ve yazma pratiği yapıyorsunuz.eğer internet bağlantınız varsa sesli de dinleyebiliyorsunuz.verimli ders çalışma teknikleri makalenizdeki 4 kriteri de sağlayabilirsiniz.
Teşekküler paylaşımınız çok güzel olmuş. Bende çok başarılı bulduğum bir kelime ezberi programını vereyim.
Vocapro , öncelikle kelime geliştirme üzerine tasarlanmış, birçok test çeşidi ve detaylı ders istatistiği sunuyor. Onlarca hazır ders mevcut, ayrıca kendi derslerinizide vocapro.com dan ekleyebiliyorsunuz. Tam versiyon ve tamamen ücretsiz. Sadece off-line versiyonu için ufak bir destek talep ediyor.


memrise'ın yanında kelime ezberlemek için quizlet da harika bir uygulama. daha çok seçeneğiniz var kendi quizlerinizi yaratabiliyorsunuz istediğiniz gibi kişiselleştirebiliyorsunuz.

Eskiden boyuna gramer sadece gramer calismak ne kadar hataliysa simdi de ayni bokun laciverdi “grameri bosver podcast, muzik, alryazili dizi ooeehh” naralari da yanlis.
Dogruyu sonra soylerim,simdilik atar yapmaya geldim, yapacaginiz isi sektireyim. Ben gidiyorum.

"en favori metodum podcast dinlemek. İlla ki gramer kitapları lazım ama.."
ayrıca o podcastler içinde gramer öğretenler var.


Bu guzel yaziyi bir Temel fikrasiyla *ok etmek istemem; ama aklima geldi bir kere:
Temel ile Dursun Sultanahmette gezinirken bir turist gelip kendilerine bir adres sorar.
Turist Ingilizce, Almanca, Fransizca sorar fakat bizimkiler anlamaz.
-Ula Dursun bir yabanci dil ögrenemedik gitti, der Temel,
Dursun: -Ula neye yarayacak ki bak adam üç dil biliyor yine derdini anlatamiyor.

Aslında ingilizce altyazılı izlemek faydalı oluyor epey. Bunu anlayacak eşiğe gelince zaten ingilizce öğrenmek bir külfet olmaktan çıkıp eğlenceye dönüşüyor, iyice hızlanıyor süreç
Hocam dil öğretmek için özel olarak hazırlanmış basitleştirilmiş diziler var. Bunlardan bir tanesi bizzat BBC'nin hazırladığı BBC English Extra
Allah BBC'den, Kozmos da sizden razı olsun hocam.

ben türkçe ve ingilizce altyazılı dizi izliyorum. şöyle ki ekranın altında ingilizce üstünde türkçe altyazı var. bazen sadece ingilizce alyazıya bakmaya çalışıyorum ama anlayamıyorum deyip türkçe altyazıya bakıyorum. izlediğim diziyi anlayamamaktan korkuyorum. birkaç dizi feda etsem başta diyorum yavaş yavaş öğrenirim diyorum ama kaç dizi feda etmem gerektiğini bilemediğimden vazgeçiyorum. bu dizi konusunda ne yapmalıyım sizce?

Selam ben de memrise,duolingo gibi uygulamalari oneririm
 
Son düzenleme:

batterton

Aktif Üye
23 Kas 2014
194
1,053
Geçmişte hazırlık sınıfı, özel kurslar falan derken bir hayli ilerletmiştim İngilizceyi. Halen de okuduğum herşeyi %90 anlıyorum. İş konuşmaya gelince teklemeye başlıyorum. Derdimi anlatacak kadar konuşuyorum yine ama akıcı değil.

Birgün bir rüya gördüm. Rüyamda yabancı biriyle ingilizce konuşuyordum. Ama öyle akıcı konuşuyorum ki hiç tekleme, duraksama yok. Bildiğiniz Türkçe gibi sohbet ediyorum karşıdakiyle. Konuştukça şaşırıyorum, kafamda çeviriyorum kurduğum her cümle doğru ve anlamlı. Uyanınca anlam veremedim. Sonraları üniversitede mütercim tercümanlık hocası bir tanıdıkla karşılaşıp laf arasında anlatmıştım. Bu rüyanın çok iyi bir işaret olduğunu, altyapının mevcut olduğunu ve aslında bu konuşmaların aynısını yapabileceğimi söylemişti. Bol konuşma pratiği önermişti. Bu durum çok ilginç gelmişti bana. Tabii Çiko ruhlu olduğumdan yıllardır hiçbirşey yapmadım :D
 

zstm

Aktif Üye
Yeni Üye
5 Nis 2010
183
1,719
İzmir
Çizelgede en yaygın diller sıralamasında 40 milyon kişi tarafından konuşulan Lehçe(Polish) var,
60 milyon kişi tarafından konuşulan İtalyanca var
ama 350 milyonluk Türk dünyasının 90 milyonluk Türkiye'nin Türkçesi yok!
Emperyal batının Türk'leri görmezden gelmesi için gösterilen büyük çabayı ve Türk düşmanlığını fark edebiliyor musunuz acaba?
Dünya Türk'ü görmemek için her şeyi deniyor!
Uykuda mısın yârim uyan uyan ,Türk oğlu Türk UYAN UYAN!
 

Calligrapher

Onursal Üye
5 Nis 2021
1,298
7,750
Bizim zamanımızda İngilizce derslerinde Gatenby'nin "A Direct Method English Course" adlı kitapları okutuluyordu okullarda. (Bazıları çok eleştirirdi bu kitapları ama ben çok beğenirdim, hala daha saklarım. İçinde İngiltere ve İngiliz kültürü ve edebiyatına dair çok yararlı bilgiler ve örnekler vardır. ) O kitapların bir de yardımcı ders kitapları satılırdı. Ben, o dönemler İİTİA'da İngilizce okutmanı olarak görev yapan Ziya Sak'ın hazırlamış olduğu yardımcı kitapları almıştım. O kitaplardan birinin önsözünde Ziya Sak, öğrencilerin telaffuz ve dinleyerek anlama becerilerini geliştirmek için radyoda kısa dalgadan BBC yayınlarını -başlarda hiç anlamasalar bile her gün en az 1-2 saat- dinlemelerini önermişti. (O zamanlar İnternet gibi bir "nimet" henüz hayatımıza girmemiş olduğu gibi, İngilizce kaset bulmak bile neredeyse imkansızdı.) Gerçekten de insan beyni öylesine mucizevi bir organ ki, uzun süre maruz kaldığı sesleri analiz ederek zaman içinde onları anlamlandırabilir duruma gelebiliyor. Şimdi tabii ki olanaklar çok daha fazla, podcast yayınları, İnternet'teki sonsuz görsel-işitsel kaynaklar vb. yoluyla bir dili öğrenmek ya da geliştirmek -elbette disiplinli bir çalışmayla- çok daha kolay. Bununla birlikte, şahsen ben "Rosetta Stone" veya "Pimsleur" gibi insan sabrının sınırlarını zorlayan yöntemlerin yararına inanmıyorum. Bunun yerine, İngilizce bilenler için -biraz "klasik" bir yöntem olmakla birlikte- hızlıca sonuca giden "Teach Yourself" serisini öneririm. Günde düzenli olarak 1-2 saatlik bir çalışmayla yaklaşık 1 ayda bir yabancı dili A2/B1 seviyesinde konuşup anlayacak duruma gelebilirsiniz. Biraz temel oluşturduktan sonra, diyarımızda paylaşılan yabancı dildeki çizgi romanlarla da keyifli bir şekilde o dile olan hakimiyetinizi geliştirmeniz mümkün.
 

Calligrapher

Onursal Üye
5 Nis 2021
1,298
7,750
Çizelgede en yaygın diller sıralamasında 40 milyon kişi tarafından konuşulan Lehçe(Polish) var,
60 milyon kişi tarafından konuşulan İtalyanca var
ama 350 milyonluk Türk dünyasının 90 milyonluk Türkiye'nin Türkçesi yok!
Emperyal batının Türk'leri görmezden gelmesi için gösterilen büyük çabayı ve Türk düşmanlığını fark edebiliyor musunuz acaba?
Dünya Türk'ü görmemek için her şeyi deniyor!
Uykuda mısın yârim uyan uyan ,Türk oğlu Türk UYAN UYAN!
Değerli @zstm,
Buradaki çizelge, dünyadaki en yaygın dilleri değil, İnternet içeriklerinin dillere göre dağılımını gösteriyor. Kanımca sormamız gereken soru şu olmalı: Neden 60 milyonluk İtalyanlar, 90 milyonluk Türklerden daha fazla içerik üretiyor? İnternet ve cep telefonu başında geçirilen zaman olarak herhalde dünyada ilk 10'a gireriz ama Tiktok videosu ve İnstagram story'si dışında ne üretiyoruz? Çizgi roman konusunda da aynı durum yok mu? 60 milyonluk İtalyanlar yılda binlerce cilt çizgi roman üretiyorken, bizde yayımlanan "yerli" çizgi roman sayısı 100'ü bulur mu, emin değilim...
 
Son düzenleme:

Calligrapher

Onursal Üye
5 Nis 2021
1,298
7,750
Sayın @Calligrapher sanırım gözden kaçırdığınız küçük bir nüans var. Benim bahsettiğim çizelgenin sol tarafı ile ilgili. Number of first-language speakers(estimates billions) kısmı.
Çizelgeye bir daha bakın isterseniz. Saygılarımla.
Bu grafiğin, başlığından da anlaşılacağı üzere, temel amacı Internet'teki içeriklerin dillere göre dağılımı ile gerçek hayatta (IRL=In Real Life) o dili konuşanların oranlarını karşılaştırmak. Kaynak olarak da en çok ziyaret edilen 10 milyon siteden yararlanılmış. Sağ tarafta, ilk 10 milyon sitedeki içeriklerin dillere göre dağılımı oransal olarak yer alırken, sol tarafta ise o dilleri gerçek hayatta birinci dil olarak kullananların sayısı (milyar cinsinden) "referans olarak" verilmiş. Dolayısıyla bu bir en çok konuşulan diller grafiği değil. Öyle olsa elbette Türkçe o grafikte yer alırdı. Ayrıca o grafik hangi tarihe ait bilmiyorum ama aynı kaynaktan baktığımda (Statista.com) Ocak 2024 itibarıyla Türkçe de %2.1 oranıyla 9. sırada grafikte yer alıyor ki oldukça iyi bir sıra.


Bu arada, sözlerimden "Batı asla Türkleri / Türkçeyi görmezden gelmezlik yapmaz" anlamı çıkarılmasın. Sadece, buradaki durumda öyle bir şey yok diyorum. Tam tersine, İnternet'teki içeriklerde İngilizce lehine olan adaletsizliğe bir vurgu var. Tabii, bir de istatistiklerin her tarafa çekilebilmesi var ki, o ayrı bir konu! Benjamin Disraeli'nin dediği gibi, "Üç tür yalan vardır: yalanlar, büyük yalanlar ve istatistikler"...
 

cagan73

Onursal Üye
17 Kas 2013
404
8,379
Değerli @zstm ,
Öğle bir yere parmak bastınız ki affınıza sığınarak yazmadan duramadım

Kanımca, 2500 yıl kadar önce başlayan, 2 toplum yapısı arasındaki derin bir çatışma halen devam ediyor ve etmeye de devam edecek
Biri, merak ile beslenen, kesin olan her şeye karşı başkaldıran, sürekli değişim arayan, kadere teslim olmayan, sadece ve sadece bilimi referans alan, bilgi üreten toplumlar
Diğeriyse tartışılamaz olan kesinliklere dayalı, kaderci, itaatkar, mistik, ilahi olgularla yönetilen toplumlar

Bu iki toplum yapısı arasındaki çatışma, asırlardır sürüyor,

Türk toplumunun güç unsurları maalesef halen ikinci gruptan çıkamadığı için (veya çıkması istenmediği için) insan aklı odaklı diğer toplumların tüketim köleleri halinde yaşamaya devam ediyoruz. (Tuşuna bastığımız telefonu, kontağını çevirdiğimiz otomobili, iyileşmek için kullandığımız ilaçlar ve tanı araçlarını ve daha nicelerini düşünelim)

Uyanmak için çok fazla bilgi gerekiyor. Ne yazık ki daha 100 yıl önceki atom altı fizik olgularını bile nüfusumuzun neredeyse büyük çoğunluğu bilmiyor. Birinci gruptaki toplumlar genetik ve nöroloji konusunda adeta çağ atladılar. Bizim insanımız daha mitokondrinin ne olduğunu bilmiyor. (Türk öğrenciler biyoloji konusunda PISA sonuçlarına göre Afrika ülkeleri ile aynı seviyedeler)
İnsanlarımıza Fatih Sultan Mehmet’in büyüklüğünün sadece İstanbul’u fethetmesi olmadığını, toplumunu bilgi çağına taşıyabilecek, çağının çok ilerisinde olağanüstü bir lider olduğunu anlatmak gerekiyor. Ne yazık ki Fatih’in ölümü ile (belki de öldürülmesi) o dönemde bilgi çağına adım atamadık.
Fakat halen bir fırsatımız var. Daha fazla batağa saplanmadan, ülkenin içine saatli bomba gibi sokulan ve demografik yapıyı bozan unsurlardan kurtulup cehaleti değil bilgiyi, aklı ve bilimi baş tacı yapmamız gerekiyor. Batının bilimini öğrenmek için de öncelikle yabancı dil bilmemiz gerekiyor. Unutmayalım ki Atatürk’ün bilim ve eğitim zihniyeti olmasaydı şu an Afganistan’ı televizyonda seyretmiyor bizzat yaşıyor olurduk. (Sadece Cumhuriyet sonrası kıvılcım olarak batıya gönderilen öğrenciler olmasaydı Üniversitelerimizin şu anki seviyelerini bile mumla arıyor olurduk, 25 yıldır ABD’de okuyan yabancı öğrencilerin yarıdan fazlasının da Çin’li öğrenciler olduğunu da unutmayalım)
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
551
2,911
Halen de okuduğum herşeyi %90 anlıyorum. İş konuşmaya gelince teklemeye başlıyorum. Derdimi anlatacak kadar konuşuyorum yine ama akıcı değil.

Deneyiminizden bahsettiğiniz için çok teşekkür ediyorum sn @batterton

Dil öğrenimindeki okuma-yazma-dinleme-konuşma olan 4 ana unsurdan bence en önemlisi konuşma (zaten siz diğer 3 ünü halletmişsiniz) ve sizin sadece konuşmanızın akıcılığının üzerinde durmanız gerekiyor olabilir.
Ana dili ingilizce olan kişilerin konuşmaları ağırlık kazanmalı ( altyazısız ingilizce filmlerden, ingilizce podcast lardan kulak dolgunluğu sağlamanızın önemi )

2. etap ta ise ingilizce duyduklarınızı kendiniz anlatmaya aktarmaya çalışın ve sesinizi kaydedin.

Bol bol dinlediğiniz konuşmaları siz ne kadar bol aktarırsanız pek çoğu pasif hafızanızdan aktif hafızanıza geçmeye başlayacaktır.

Eğer bire bir anadili ingilizce olan kişiler çevrenizde yoksa telefon uygulamaları kanalıyla bağlantı kurarak pratik yapmanızı sağlayacaktır.

Ben örneğin Türkçe öğrenmek / Türkiyeye gelmek isteyen o kadar japona rastladım ki, (Türkçe öğrenmek isteyen anadili İngilizce olan pek çok kişi de var) günlük yaşamımda whatsapp veya benzeri kanallardan benimle Japonca pratiği karşılığında Türkçe pratik yapmak isteyen o kadar çok arkadaşım var ki yeni arkadaşlık tekliflerinin çoğunu askıya almak zorunda kaldığımdan dolayı şaşkınlık içindeyim

Siz de kısaca yaşantınıza İngilizceyi sokun. Evde işyerinde mümkün olduğunca İngilizce düşünmeye / konuşmaya çalışın


telaffuz ve dinleyerek anlama becerilerini geliştirmek için başlarda hiç anlamasalar bile her gün en az 1-2 saat dinlemeleri
Gerçekten de insan beyni öylesine mucizevi bir organ ki, uzun süre maruz kaldığı sesleri analiz ederek zaman içinde onları anlamlandırabilir duruma gelebiliyor. Şimdi tabii ki olanaklar çok daha fazla, podcast yayınları, İnternet'teki sonsuz görsel-işitsel kaynaklar vb. yoluyla bir dili öğrenmek ya da geliştirmek -elbette disiplinli bir çalışmayla- çok daha kolay.
Biraz temel oluşturduktan sonra, diyarımızda paylaşılan yabancı dildeki çizgi romanlarla da keyifli bir şekilde o dile olan hakimiyetinizi geliştirmeniz mümkün.

Çok yararlı pratik bilgiler bunlar sn @Calligrapher

Tam da benim sn @batterton a anlatmaya çalıştığım kulak dolgunluğu olarak benden çok daha iyi aktarmışsınız


Ayrıca bu konuyu interaktiflik hale getirip sadece "Beğen" tıklamasının ötesine taşıdığınız için katılımınızı çok önemsiyor teşekkür ediyorum sn @Calligrapher


Değerli @zstm,
Kanımca sormamız gereken soru şu olmalı:
Neden 60 milyonluk İtalyanlar, 90 milyonluk Türklerden daha fazla içerik üretiyor?
İnternet ve cep telefonu başında geçirilen zaman olarak herhalde dünyada ilk 10'a gireriz ama Tiktok videosu ve İnstagram story'si dışında ne üretiyoruz?
Çizgi roman konusunda da aynı durum yok mu? 60 milyonluk İtalyanlar yılda binlerce cilt çizgi roman üretiyorken, bizde yayımlanan "yerli" çizgi roman sayısı 100'ü bulur mu, emin değilim...
Benim çıkarımım tükettiğimizden fazlasını üretememekten geçiyor

3. dünya ekonomisindeki Türkiye'de bir de post-truth söylemleriyle çok da güzel avutuluyoruz zaten o da bence çok iyi bildiğimiz ama itiraf edemediğimiz bir gerçek


Ayrıca o grafik hangi tarihe ait bilmiyorum ama aynı kaynaktan baktığımda (Statista.com) Ocak 2024 itibarıyla Türkçe de %2.1 oranıyla 9. sırada grafikte yer alıyor ki oldukça iyi bir sıra.

Tabii, bir de istatistiklerin her tarafa çekilebilmesi var ki, o ayrı bir konu! Benjamin Disraeli'nin dediği gibi, "Üç tür yalan vardır: yalanlar, büyük yalanlar ve istatistikler"...

Güncel bilgi için sağolun sn @Calligrapher

Bu yazı 2016 tarihli. Sanırım grafik te o zamanlara dayanıyor

Bu 3 tür yalan benim de çok beğendiğim bir söze benziyor
Tam da bahsedilmesi gerekiyordu

Bir zamanlar ismini hatırlamadığım bir kitabım (ingilizce) vardı.
Arka kapağında şöyle birşeyler yazıyordu:
-----------------------------------------------------
Bu kitap birkaç yüz yıllık deneyimin eseridir
-----------------------------------------------------
Alt başlığı ise:
-------------------------------------------------------
Kitabı basan şu yaşında
baskı öncesi dizen şu yaşında
dizen şu yaşında
yazan şu yaşında
grafikleri hazırlayan şu yaşında gibi
uzun yıllar toplamı ise
kitabın kaç yıllık deneyim sonucu
----------------------------------------------------
olduğuna bağlanarak ironi yapılıyordu

Değerli @zstm ,

Kanımca, 2500 yıl kadar önce başlayan, 2 toplum yapısı arasındaki derin bir çatışma halen devam ediyor ve etmeye de devam edecek
Biri, merak ile beslenen, kesin olan her şeye karşı başkaldıran, sürekli değişim arayan, kadere teslim olmayan, sadece ve sadece bilimi referans alan, bilgi üreten toplumlar
Diğeriyse tartışılamaz olan kesinliklere dayalı, kaderci, itaatkar, mistik, ilahi olgularla yönetilen toplumlar

Bu iki toplum yapısı arasındaki çatışma, asırlardır sürüyor,

Türk toplumunun güç unsurları maalesef halen ikinci gruptan çıkamadığı için (veya çıkması istenmediği için) insan aklı odaklı diğer toplumların tüketim köleleri halinde yaşamaya devam ediyoruz. (Tuşuna bastığımız telefonu, kontağını çevirdiğimiz otomobili, iyileşmek için kullandığımız ilaçlar ve tanı araçlarını ve daha nicelerini düşünelim)

Uyanmak için çok fazla bilgi gerekiyor. Ne yazık ki daha 100 yıl önceki atom altı fizik olgularını bile nüfusumuzun neredeyse büyük çoğunluğu bilmiyor. Birinci gruptaki toplumlar genetik ve nöroloji konusunda adeta çağ atladılar. Bizim insanımız daha mitokondrinin ne olduğunu bilmiyor. (Türk öğrenciler biyoloji konusunda PISA sonuçlarına göre Afrika ülkeleri ile aynı seviyedeler)
İnsanlarımıza Fatih Sultan Mehmet’in büyüklüğünün sadece İstanbul’u fethetmesi olmadığını, toplumunu bilgi çağına taşıyabilecek, çağının çok ilerisinde olağanüstü bir lider olduğunu anlatmak gerekiyor. Ne yazık ki Fatih’in ölümü ile (belki de öldürülmesi) o dönemde bilgi çağına adım atamadık.

Fakat halen bir fırsatımız var. Daha fazla batağa saplanmadan, ülkenin içine saatli bomba gibi sokulan ve demografik yapıyı bozan unsurlardan kurtulup cehaleti değil bilgiyi, aklı ve bilimi baş tacı yapmamız gerekiyor. Batının bilimini öğrenmek için de öncelikle yabancı dil bilmemiz gerekiyor. Unutmayalım ki Atatürk’ün bilim ve eğitim zihniyeti olmasaydı şu an Afganistan’ı televizyonda seyretmiyor bizzat yaşıyor olurduk. (Sadece Cumhuriyet sonrası kıvılcım olarak batıya gönderilen öğrenciler olmasaydı Üniversitelerimizin şu anki seviyelerini bile mumla arıyor olurduk, 25 yıldır ABD’de okuyan yabancı öğrencilerin yarıdan fazlasının da Çin’li öğrenciler olduğunu da unutmayalım)

Tek kelimeyle mükemmel bir sunum hazırlamışsınız sn @cagan73

Satırı satırına hepsinin altına imzamı atarım

Son yazdığınız satırdan ise bahsetmeden geçemiyeceğim,
Geçenlerde okuduğum/dinlediğim bir bilgiyi çağrıştırdı bana
----------------------------------------
ABD de Amerikalılara göre çok daha fazla üniversite eğitim ücreti ödeyen yabancı kategorisindeki Çinli öğrencilerin bilim ve teknoloji dallarındaki bölümlerinin kontenjanlarının çoğunu doldurduklarından,
bu da yetmiyormuş gibi Amerikalı öğretim üyeleri /profesörleri ABD de elde edebileceklerinden çok fazla misli ücretle, size bol bütçeli araştırma dahil kürsü açacağız diye birkaç yıllığına Çin de çalışmak için kontrat sunarak Çin e transfer ediyorlarmış.

Çinde çalışan ABD li profesörler hem öğrenciden aşırı saygı hem ABD de elde edecekleri statü ve ücretin misliyle sağlanması sonucu Çin deki hayatlarından o kadar çok memnunlarmış ki,
ABD deki kendi tanıdık profesör arkadaşlarını tüm ekipleriyle birlikte getirmek için adeta birbirleriyle yarışıyorlarmış
----------------------------

Eğitimin içine ettikten ve de,
Kendi imkanlarıyla eğitilenleri / deneyimli çalışanları ise burada taciz edip yurt dışına ihraç edilmelerini sağladıktan sonra
gerçekten ne bekliyordunuz ki kardeşim?
--------------------------
 
Son düzenleme:

cagan73

Onursal Üye
17 Kas 2013
404
8,379
Değerli @kemalettin,
son paragrafınızı okuyunca hemen aklıma geçtiğimiz aylarda verilen, üzüleyim mi yoksa sevineyim mi dediğim "Alexander von Humboldt" ödülü geldi.
Bu yüzden bu konuda çok kapsamlı bir yazı hazırlayıp (150 yıl öncesinden başlayan) en kısa sürede değerli ilgilerinize sunacağım.
 

zstm

Aktif Üye
Yeni Üye
5 Nis 2010
183
1,719
İzmir
Sayın @Calligrapher maalesef verdiğiniz örnekteki grafik de web içeriği üretimi ile ilgili, % 2,1' lik oran da Türkçe dilinde üretilen web içeriği oranı.
Son kez yineliyorum. Sol taraftaki bilgiler en yaygın kullanılan dillerin sayısal bilgisidir ve Türkçe 'ye yer verilmemiştir.

Sayın @cagan73 yazdıklarınızın bir kısmına katılıyorum.
Gözden kaçırdığınız konu ise çok öncelere gitmeye gerek yok daha 500-600 yıl önce bilimsellikten uzak ortaçağ karanlığında yaşayan bir batıya karşın bilim adamlarına bilime kucak açan Türk ve İslam dünyası vardı. Kaderci, itaatkar, mistik, ilahi olgular(yani bir çokları gibi asıl kast etmek istediğiniz İSLAM DİNİ) geri kalmışlığın ,bilimsellikten uzaklaşmanın sebebi değildir. İlk emri "oku" olan bir din bilimle ters düşüyor demek abesle iştigaldir.

Mevlana'nın bir sözünü hatırlatayım. "İslam'ın kendisinde zerre kadar hata ve noksan yoktur. Hata ve noksan Müslümandadır" der. Yani kendisini Müslüman olarak tanımlayan fakat hiç bir zaman Kur'an ve sünnet Müslümanı olamayan sözde Müslümanlarda.

Ama yine de ısrar ediyorum ki biz ne kadar bilimsel, gelişmiş bir toplum olsak da batının bize bakış açısında hiç bir değişiklik olmayacağına inancım tam.
Batıdan ithal ettiğimiz bir çok üründe kullanım kitapçıklarında en dandik diller bile var ama Türkçe yok. Batının Türk'e ve Türkçeye düşmanlığı o kadar açık ki tarihin hiç bir döneminde devlet olamayan dolayısıyla da hiç bir zaman millet olamayan sadece bir etnik unsur olan kürdlerin kürd dilini bile bize karşı kullanmakta hiç tereddüt etmiyorlar.
Bu düşmanlıklarının nedenini iyi tespit etmek lazım. Bu düşmanlığın en büyük sebebi İslam'ı Avrupa'nın tam da kalbine yerleştirmemizdir. Arapların yapamadığını biz Türk'lerin yapmış olması yani.
Bütün yorum sahiplerine saygılarımla.
 

cagan73

Onursal Üye
17 Kas 2013
404
8,379
Sayın @Calligrapher maalesef verdiğiniz örnekteki grafik de web içeriği üretimi ile ilgili, % 2,1' lik oran da Türkçe dilinde üretilen web içeriği oranı.
Son kez yineliyorum. Sol taraftaki bilgiler en yaygın kullanılan dillerin sayısal bilgisidir ve Türkçe 'ye yer verilmemiştir.

Sayın @cagan73 yazdıklarınızın bir kısmına katılıyorum.
Gözden kaçırdığınız konu ise çok öncelere gitmeye gerek yok daha 500-600 yıl önce bilimsellikten uzak ortaçağ karanlığında yaşayan bir batıya karşın bilim adamlarına bilime kucak açan Türk ve İslam dünyası vardı. Kaderci, itaatkar, mistik, ilahi olgular(yani bir çokları gibi asıl kast etmek istediğiniz İSLAM DİNİ) geri kalmışlığın ,bilimsellikten uzaklaşmanın sebebi değildir. İlk emri "oku" olan bir din bilimle ters düşüyor demek abesle iştigaldir.

Mevlana'nın bir sözünü hatırlatayım. "İslam'ın kendisinde zerre kadar hata ve noksan yoktur. Hata ve noksan Müslümandadır" der. Yani kendisini Müslüman olarak tanımlayan fakat hiç bir zaman Kur'an ve sünnet Müslümanı olamayan sözde Müslümanlarda.

Ama yine de ısrar ediyorum ki biz ne kadar bilimsel, gelişmiş bir toplum olsak da batının bize bakış açısında hiç bir değişiklik olmayacağına inancım tam.
Batıdan ithal ettiğimiz bir çok üründe kullanım kitapçıklarında en dandik diller bile var ama Türkçe yok. Batının Türk'e ve Türkçeye düşmanlığı o kadar açık ki tarihin hiç bir döneminde devlet olamayan dolayısıyla da hiç bir zaman millet olamayan sadece bir etnik unsur olan kürdlerin kürd dilini bile bize karşı kullanmakta hiç tereddüt etmiyorlar.
Bu düşmanlıklarının nedenini iyi tespit etmek lazım. Bu düşmanlığın en büyük sebebi İslam'ı Avrupa'nın tam da kalbine yerleştirmemizdir. Arapların yapamadığını biz Türk'lerin yapmış olması yani.
Bütün yorum sahiplerine saygılarımla.
Tüm dinler yapısı gereği kaderci, itaatkardır. Öyle olmadıklarını iddia etseler bile pratik sonuçları bu şekilde oluşur. Bu olguları yaşamak istemek te bir kusur değildir, bir tercihtir.

Bilim tarihi devamı mümkün olmayan pek çok aydınlanma yaşadı.
Hristiyanlığın egemen olması sonucu ve Hypatia nın linç edilmesi ile biten Antikçağ aydınlanması gibi, İslam/Türk aydınlanma çağının da devam etmesinin mümkün olmayacağını görebilmek, bir tarih okuyucusu için oldukça kolaydır.
Aynı şey Avrupa içinde geçerli olacak iken (Bruno'nun yakılma sürecini çok iyi analiz etmek gerekir) Kuzey Avrupa'nın İtaatkar/Kaderci yaşamak yerine
ipleri insan aklının eline almak istemesi, 17. yy aydınlanmasını doğurdu.
Gerçekçi olguları anlayabilmemiz için 2500 yıllık tarihi çok uzun yıllar ayırıp yüzlerce kitap okuyarak araştırmamız gerekiyor.
Aksi halde ütopyalar ve hayaller içinde yitip giden pek çok ulustan biri oluruz.
Tarih bize pek çok defa göstermiştir ki Akıl ve bilim haricindeki tüm referanslar yok olan ulusları doğurmuştur.
Unutmayınız tarihte Abdülhamit ve onu devrilmesi sürecinin bir parçası olan Enver paşa gibi pek çok yetersiz yönetici yaşadık.
Aslında ulusumuz 100 yıl önce tamamen yok olmuştu ancak yeterli eğitimi alamadığı için akıl ve bilimi referans alamayan insanların bunu görememesi sonucu halen patinaj yapıyor hatta geriye gidiyoruz.
Şans eseri kurtulmadık, akıl ve bilimi referans alan tek bir insan sayesinde kurtulduk (Bu durumu burada analiz etmiştim)
Çanakkale Zaferi bile akıl ile kazanılmıştır ( Bu durumun analizi de buradadır)

Son olarak;
"Ama yine de ısrar ediyorum ki biz ne kadar bilimsel, gelişmiş bir toplum olsak da batının bize bakış açısında hiç bir değişiklik olmayacağına inancım tam."
inanmak yerine olgular ve nesnel gerçekler, akıl ve bilim ile hareket etmek ve düşünmemiz gerekiyor.
Batının bize saygı duyduğu yıllar olan 1930 ların Türkiye'si Akıl ve bilim ile yönetilen bir Türkiye idi. ( Bu tarih için Halil İnalcık” , “Şevket Süreyya Özdemir” , “Falih Rıfkı ATAY” , okunmalıdır. Yine de altını çizerek, Batının saygısına değil bilimine ihtiyacımız var bunu da inanç olgusundan daha çok onlardan daha fazla bilim okuyarak elde edebiliriz
En derin saygılarımla
 
Son düzenleme:

batterton

Aktif Üye
23 Kas 2014
194
1,053
Deneyiminizden bahsettiğiniz için çok teşekkür ediyorum sn @batterton

Dil öğrenimindeki okuma-yazma-dinleme-konuşma olan 4 ana unsurdan bence en önemlisi konuşma (zaten siz diğer 3 ünü halletmişsiniz) ve sizin sadece konuşmanızın akıcılığının üzerinde durmanız gerekiyor olabilir.
Ana dili ingilizce olan kişilerin konuşmaları ağırlık kazanmalı ( altyazısız ingilizce filmlerden, ingilizce podcast lardan kulak dolgunluğu sağlamanızı
İlginiz ve tavsiyeleriniz için çok teşekkür ederim. Uygulamaya çalışacağım.
 

tayyare

Yönetici
22 Nis 2019
870
16,458
Merhabalar,

İngilizceyi ODTÜ hazırlık sınıfında öğrendim. (ondan önceki ortaokul ve lise İngilizce dersleri biraz hikaye idi). Ancak hazırlık sonunda da çok iyi değildik, ne yazık ki o bir senede verilmesi gereken verilebildi ancak: Okuduğunu anlama, (hatta kelimelerin tamamının anlamını bilmeden cümleyi anlama), az çok ve çoğunlukla yazılı olarak derdini anlatabilme. Yani dinleme, okuma, yazma ağrılıklı; ilerideki 4 sene en çok neye ihtiyaç duyacaksanız o. Okuduğunu anlama ve yazılı hitap konusunda fana değildim ama o bile eksikti. Mezun olduğumuzda ise tabi ki okuduğunu, dinlediğini anlama konusunda çok daha iyi bir seviyedeydik ama konuşma kem küm şeklinde, teknik kitaplarda sıkıntı olmasa da normal bir roman okuma konusunda hala eksikler mevcuttu. Yazılı iletişim ise günlük konuşma kalıplarının oldukça dışında, gramer kitabı benzeri bir şekildeydi.

Şu an ise İngilizce konusunda neredeyse hiç bir sıkıntım yok, konuşma dahil.

Ben en büyük faydayı insanların doğal olarak günlük konuşma kalıplarını kullandıkları forumları takip etmekte buldum. İlgi alanlarıma yönelik forumlar (o zamanlar çok yaygın değildi ama mevcuttu) inanılmaz şekilde çağ atlattı okuduğumu anlama ve yazılı iletişim konusunda. Günümüzde Facebook bile milyon çeşit gruba sahip, bulun ilginize yönelik bir grup, girin başlayın takibe. Bırakın günlük konuşma kalıplarını, argoyu bile çözersiniz tez zamanda.

Buna ek olarak filmlerimi hep orijinal dilinde ve İngilizce alt yazılı olarak seyrettim. Olumayı seven, kitapsız kalamayan biriyim, bundan da faydalandım, ilgi alanlarımda daima orijinal yayınları okudum: Bilim kurgu, bilgisayarlar, havacılık, vb. 90'lı yıllarda biraz daha zordu bu işler, kitabı fiziksel olarak edinmek gerekiyordu, şimdi artık günümüzde internet bu konuda inanılmaz bir derya, faydalanın.

Konuşma konusunda şanslıydım, 12 sene uluslararası bir firmada çalıştım, 72 milletten adamla İngilizce iletişimde bulunmak zorunda kaldım. Bu tabi herkesin eline geçecek bir imkan değil ama en azından şunları söyleyebilirim:

  • Çoğu insan telaffuzu bozuk olacağı korkusuyla çekinir konuşmaya. ben gördüm ki telaffuzun kötülüğü en önemsiz faktör. Fransız Fransız gibi, İtalyan İtalyan gibi, Alman Alman gibi konuşuyor İngilizceyi, gözünü başını yara yara. Siz de yarın, telaffuzu unutun, zaten bozuk olacak o, eğer anadili İngilizce olan bir ülkede büyümediyseniz. Bırakın kendi telaffuzunuzu, İngiltere'de bile her 50 km de bir aksan değişiyor, İtalyanın, Almanın İngilizcesi, İskoçunkinden daha anlaşılır. :)
  • Cesaret bir yana, konuşmayı becermek için sonuçta konuşacak ortam gerekiyor, o konuda tavsiyede bulunamayacağım, benim durum farklıydı biraz. Ancak hani derler ya dil nankördür, çok doğru. Günlük konuşma zorunluluğu ortadan kalkarsa akıcılığınızı hızla kaybedebiliyorsunuz, sonrasında çalıştığım ve İngilizce iletişimin günlük ihtiyaç olmadığı, arada bir lazım olduğu firmalarda bunu yaşadım.
 

kemalettin

Onursal Üye
13 Eyl 2011
551
2,911
en büyük faydayı insanların doğal olarak günlük konuşma kalıplarını kullandıkları forumları takip etmekte buldum.

filmlerimi hep orijinal dilinde ve İngilizce alt yazılı olarak seyrettim. ilgi alanlarımda daima orijinal yayınları okudum: Bilim kurgu, bilgisayarlar, havacılık, vb. kitabı fiziksel olarak edinmek gerekiyordu, şimdi artık günümüzde internet bu konuda inanılmaz bir derya, faydalanın.

hani derler ya dil nankördür, çok doğru. Günlük konuşma zorunluluğu ortadan kalkarsa akıcılığınızı hızla kaybedebiliyorsunuz,
Konuya bence çok değerli bulduğum deneyimlerinizi paylaştığınız katkınız için teşekkür ediyorum sn @tayyare


Dilin nankörlüğü çok yerinde bir tesbit
Kullanmayınca unutuluyor, hem de nasıl
Biraz garip gelebilecek ve de benim bile bugün hala inanmakta güçlük çektiğim bir durumum var

Ben Uzun yıllar pratiğini nerdeyse hiç yapmadığım Türkçe yi Türkiye ye döndükten sonra unuttuğumu Türkçe yayınları örneğin daha önceleri sevip de takipçisi olduğum Gırgır ı bile okurken anlayamadığımdan dolayı başıma ağrılar girdiğini, konuşmaya çalışırken çevremdekilerin Türkçemdeki farklılığı dile getirdiğini, konuşmaya çalışırken ne söyleyeceğimi önce yanıtın kafamda İngilizce oluşmasından dolayı İngilizceden Türkçeye çevirmek zorunda kaldığımı hatırlıyorum. Bu halen devam etmiyor desem yalan olur.
Örneğin bu forumda Türkçe yazarken bile devrik veya dilbilgisi açısından doğru olmayan yetersiz bir Türkçem olduğunu belki de farkedenleriniz olabilir. çeviri de kokabilir yani.

Her yayınladığımı her düzeltmeden sonra beğenmeyip tekrar tekrar düzeltmelere gitmek ise daha da büyük bir dert
Bazı kelimelerin Türkçelerini değil de İngilizcelerini biliyorum veya aklıma önce İngilizceleri geliyor.
Hani bunu "yetersiz Türkçemden dolayı beni affedin" anlamında da söylemiyorum

Yani tek dilli olmak zor
iki dilli olmaya çalışmak daha da zor
bunun yanısıra 3. dil olarak Japonca eğitimim ise bayağı eğlenceli geliyor, şimdilik, o da ayrı bir konu

Tüm katılımcılara teşekkür ediyorum
Kendi deneyimlerinden bahseden veya bahsedeceklere daha da fazla teşekkür ediyorum
 
Son düzenleme:

cagan73

Onursal Üye
17 Kas 2013
404
8,379
Konuyu yine bilime bağlamasam olmazdı :)
Değerli Nörobilim Prof. Sarah Jayne Blakemore (Babası tanınmış Nörobiyolog Prof. Colin Blakemore) yazılarından toparlayacak olursam:
Küçük çocukların beyinlerinde yetişkin insanlara göre iki kat daha fazla sinaps bulunuyor.
Çocukların ilk yıllarında sinaps üretimi ihtiyaçtan çok fazla olacak bir şekilde gerçekleşiyor, zamanla üretim azalıyor.
Ergenlik döneminde "sinaptik budama" adı verilen bir olgu gerçekleşiyor ve sinapsların yarısı budanıyor. Bu budama kullanılmayan zayıf dalların budanmasına benzetilebilir. Çocuğun çevresinden aldığı kültür, eğitim, ev ve sosyal yaşam koşullarına göre bu budama ergenden ergene değişiyor.
Bu olgular son yıllarda gelişmiş beyin tarama yöntemleri ile birleştiğinde;
İlk yıllarda çocuklar kendi dillerini (ikinci dili değil) öğrenmezlerse bir daha asla konuşamıyorlar. Beynin ilgili alanları sonradan gelişemiyor. Maymunların büyüttüğü Tarzan romanlarında Tarzan'ın Jane'e "ben Tarzan" demesi bile fizyolojik olarak mümkün değil yani. Yine de Jane nin Tarzan dan etkilenmesi, konuşması değildi diye hatırlıyorum.

Aksansız konuşma için mutlaka erken yaşta dil eğitimi verilmesi, "sinaptik budama" aşamasına gelmeden çocuğun "C" seviyelerini çoktan aşması gerekiyor. "sinaptik budama" aşaması öncesi öğrenilen dillerin unutulma ihtimali yok denecek kadar az. Bu olguyu anadili Türkçe olan çocukların küçük yaşta bir yabancı ülkeye gidip uzun yılar sonra döndüğünde aksanlarının biraz bozulsa bile bir süre sonra rahatlıkla konuşabildiğini görerek doğrulayabiliriz.
Beynin çalışma fonksiyonlarına bakarak küçük çocukların ikinci, üçüncü dil eğitiminin Türkçe konuşulmadan yapılması gerekiyor. Sanıldığı gibi diller erken yaşta birbiri ile karıştırılmıyor. Beyin, ailede konuşulan ana dil ile diğer dillerin bilgisini farklı yerlerde sinaps üreterek depoluyor.
Özetle; Ergenlik sonrası dil öğrenmek, öncesine göre bir kaç kat daha zor ve ergenlik sonrası öğrenme gerçekleştiğinde asla bozuk aksan düzeltilemiyor. Ergenlik öncesi, bir değil bir kaç yabancı dili, farklı eğitmenlerin olması kaydıyla çocuğunuza öğretmek çok daha hızlı, kolay ve birbiri ile karıştırmadan öğrenmesini sağlıyor
 
Son düzenleme:
Üst