murtaza5
Yönetici
- 15 Tem 2009
- 13,121
- 362,509
ÇOK ESKİDENDİ ÇOOK
Samsun cigarasının içinden odun çıktığı günlerde…
İstanbul’la Ankara arasında alo diyebilmek için santrala yazdırıp altı saat beklediğimiz,
cep telefonunun sadece Kaptan Kirk tarafından kullanıldığı,
sokaklarda ayı oynatıldığı,
kalantorların Murat 124’e bindiği,
Anadol’un inekler tarafından yenildiğine inanılan,
salça sürülmüş ekmek dilimi dönemlerinde…
Mutfak zeminlerinin muşamba kaplandığı,
tencere kalaylattığımız,
arap sabunu kokulu zamanlarda…
Avaramu’yu ezberleyen kızlar Raj Kapoor’a hastayken
Ömer henüz turist bile değilken,
Vahi Öz’e güldüğümüz,
zavallı Ayşecik’in zengin babasından habersiz,
kötü kalpli üvey anne yanında çileler çektiği,
n’ayır n’olamazlı yıllarda…
Mesut Bahtiyar’dan şarkılar dinlediğimiz,
Cem Karaca’nın İzmir fuarını zangır zangır salladığı,
Özay Gönlüm’ün yaren’ini tıngırdattığı,
yerli Elvis Erol Büyükburç’la kalipso kralı Metin Ersoy’un gazinoları inim inim inlettiği,
Cemal Kamacı’nın kroşe patlattığı,
Metin Oktay’ın ağları deldiği,
Neil Armstrong ay’a falan ayak basmadı,
hepsi Hollywood tezgâhı diye iddiaya girilen,
kasetleri acayip kapışılan Arif Susam’ın oo-ooo Recep bey de burdaymış diyerek sintizayzır çaldığı günlerde,
Ümit Besen’in masasının ayağı kırık, pantolonların paçası bol,
Kastelli bankerken…
Muavinli dolmuşçuların Orhancı-Ferdici diye birbirini solladığı arabeskli sabahların,
Barış Manço’nun lambaya püf dediği
Teksas,Tommiks,Killing okuduğumuz
, başka eğlencemiz olmadığı için radyoda arkası yarın’lara kulak kesildiğimiz,
ki, uyarlayan Çetin Köroğlu, efekt Ertuğrul İmer’dir,
ayıptır söylemesi Arzu Okay’ın rüyalarımıza girdiği,
Martin Luther King yaşarken,
Sadun Boro’nun kısmet’iyle dünya turuna çıkmasına heyecanlanıp,
Avanak Avni’yle tanıştığımız
, Zübük’ün kaleme alındığı,
sutyen’in bile nerdeyse porno kabul edildiği,
Halikarnas Balıkçısı’nın Bodrumlu süngerci zannedildiği,
otomobillerin arkasına bugün bile hâlâ ne manaya geldiğini bilmediğim STP’lerin yapıştırıldığı,
şehirlerarası otobüslerde sigara içildiği,
damalı taksiler çağında…
Keban bile yokken,
nüfus 40 milyon,
Hababam öğrencileri ilkokuldayken,
trışkadan tayyare MTA Sismik-1 Hora’nın uzay mekiği muamelesi gördüğü teknoloji fukaralığında…
Turnike atmayı Beyaz Gölge’den öğrendiğimiz,
Doktor Richard Kimble babamızın oğluymuş gibi,
şerefsiz Falconetti’ye küfürler ettiğimiz,
polisimizi Komiser Colombo,
hukukumuzu Avukat Petroçelli’den ibaret sandığımız,
kapı gibi adam McMillan’ın aids’ten ölene kadar eşcinsel olduğunu bilmediğimiz hayal kırıklıklarında…
Kunta Kinte gibi zenci olmadığı halde,
Isaura’nın neden köle olduğunu anlayamadığımız,
yamuğunu gördüğümüz arkadaşlarımıza 'n’aber lan Ceyar' diye seslendiğimiz,
saat kurup, sabahın kör karanlığında kalkarak,
uykulu gözlerle Muhammed Ali’nin maçını seyrettiğimiz,
onunla birlikte kelebek gibi uçup arı gibi soktuğumuz masum tiryakiliklerde…
İstanbul’da basılan gazetelerin ülkeye ertesi gün ulaşabildiği,
sadece TRT’nin var olduğu,
haberleri Jülide Gülizar’ın Zafer Cilasun’un okuduğu,
bizim ahali akıl edemez diye düşündüklerinden olsa gerek,
'televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız' diye uyarı yazısı koydukları,
necefli maşrapa zavallılığında…
Arçelik merdaneli
Çamaşır makinelerinde merdaneye saran çamaşırlarımız,
velhasıl Çook da mutluyduk-
1975
Samsun cigarasının içinden odun çıktığı günlerde…
İstanbul’la Ankara arasında alo diyebilmek için santrala yazdırıp altı saat beklediğimiz,
cep telefonunun sadece Kaptan Kirk tarafından kullanıldığı,
sokaklarda ayı oynatıldığı,
kalantorların Murat 124’e bindiği,
Anadol’un inekler tarafından yenildiğine inanılan,
salça sürülmüş ekmek dilimi dönemlerinde…
Mutfak zeminlerinin muşamba kaplandığı,
tencere kalaylattığımız,
arap sabunu kokulu zamanlarda…
Avaramu’yu ezberleyen kızlar Raj Kapoor’a hastayken
Ömer henüz turist bile değilken,
Vahi Öz’e güldüğümüz,
zavallı Ayşecik’in zengin babasından habersiz,
kötü kalpli üvey anne yanında çileler çektiği,
n’ayır n’olamazlı yıllarda…
Mesut Bahtiyar’dan şarkılar dinlediğimiz,
Cem Karaca’nın İzmir fuarını zangır zangır salladığı,
Özay Gönlüm’ün yaren’ini tıngırdattığı,
yerli Elvis Erol Büyükburç’la kalipso kralı Metin Ersoy’un gazinoları inim inim inlettiği,
Cemal Kamacı’nın kroşe patlattığı,
Metin Oktay’ın ağları deldiği,
Neil Armstrong ay’a falan ayak basmadı,
hepsi Hollywood tezgâhı diye iddiaya girilen,
kasetleri acayip kapışılan Arif Susam’ın oo-ooo Recep bey de burdaymış diyerek sintizayzır çaldığı günlerde,
Ümit Besen’in masasının ayağı kırık, pantolonların paçası bol,
Kastelli bankerken…
Muavinli dolmuşçuların Orhancı-Ferdici diye birbirini solladığı arabeskli sabahların,
Barış Manço’nun lambaya püf dediği
Teksas,Tommiks,Killing okuduğumuz
, başka eğlencemiz olmadığı için radyoda arkası yarın’lara kulak kesildiğimiz,
ki, uyarlayan Çetin Köroğlu, efekt Ertuğrul İmer’dir,
ayıptır söylemesi Arzu Okay’ın rüyalarımıza girdiği,
Martin Luther King yaşarken,
Sadun Boro’nun kısmet’iyle dünya turuna çıkmasına heyecanlanıp,
Avanak Avni’yle tanıştığımız
, Zübük’ün kaleme alındığı,
sutyen’in bile nerdeyse porno kabul edildiği,
Halikarnas Balıkçısı’nın Bodrumlu süngerci zannedildiği,
otomobillerin arkasına bugün bile hâlâ ne manaya geldiğini bilmediğim STP’lerin yapıştırıldığı,
şehirlerarası otobüslerde sigara içildiği,
damalı taksiler çağında…
Keban bile yokken,
nüfus 40 milyon,
Hababam öğrencileri ilkokuldayken,
trışkadan tayyare MTA Sismik-1 Hora’nın uzay mekiği muamelesi gördüğü teknoloji fukaralığında…
Turnike atmayı Beyaz Gölge’den öğrendiğimiz,
Doktor Richard Kimble babamızın oğluymuş gibi,
şerefsiz Falconetti’ye küfürler ettiğimiz,
polisimizi Komiser Colombo,
hukukumuzu Avukat Petroçelli’den ibaret sandığımız,
kapı gibi adam McMillan’ın aids’ten ölene kadar eşcinsel olduğunu bilmediğimiz hayal kırıklıklarında…
Kunta Kinte gibi zenci olmadığı halde,
Isaura’nın neden köle olduğunu anlayamadığımız,
yamuğunu gördüğümüz arkadaşlarımıza 'n’aber lan Ceyar' diye seslendiğimiz,
saat kurup, sabahın kör karanlığında kalkarak,
uykulu gözlerle Muhammed Ali’nin maçını seyrettiğimiz,
onunla birlikte kelebek gibi uçup arı gibi soktuğumuz masum tiryakiliklerde…
İstanbul’da basılan gazetelerin ülkeye ertesi gün ulaşabildiği,
sadece TRT’nin var olduğu,
haberleri Jülide Gülizar’ın Zafer Cilasun’un okuduğu,
bizim ahali akıl edemez diye düşündüklerinden olsa gerek,
'televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız' diye uyarı yazısı koydukları,
necefli maşrapa zavallılığında…
Arçelik merdaneli
Çamaşır makinelerinde merdaneye saran çamaşırlarımız,
velhasıl Çook da mutluyduk-
1975