profesör
#
- 12 Şub 2010
- 15,006
- 545,621
Suat Yalaz ustamızın Çizgi Diyarı'nda Paylaşılması İçin Göndermiş Olduğu Yazıyı Takdim Ediyorum.
Suat Yalaz ustamızın tüm Çizgi Diyarı üyelerine sevgi ve selamlarını da iletiyor, ustamıza sağlık ve iyilikler diliyor, saygılarımı sunuyorum.
NİBELUNGEN E f s a n e s i
Bastei-Verlag (Köln) yayınevinde “Der Kleine Vampir” ( Küçük Vampir) çalışmamız son bulduğunda,( 1990 sonları) başkalarının vereceği konuları resimlemektense, kendi buluşum konuları işlemeye karar vermiştim.
Avrupa’ya asıl gidiş nedenim, bir Türk-Alman-Fransız ortak yapımı film yapmaktı ya… Bastei-Verlag ( yani Verner Geismar), zengin bir müzik yapımcısıyla, Küçük Vampir’i, yarı desen-anime (çizgi film) yarı canlı aktörlerle normal bir film yapma işine girişmişti… Sonunda devlet kuşu başıma konmuştu. Benim çizdiğim vampir karakterler, Macaristan’da bir stüdyo tarafından çoğaltılıp canlandırılacaktı.
İşte!.. Avrupa... Ne Avrupa’sı, Dünya Sineması’na hiç aklımdan geçirmediğim biçimde adım atmış oluyordum… Bir miktar avans bile vermişlerdi ben istemeden, “büyük usta, Fransız san’atçısını bir an önce bağlamış olmak için…
Olmadı.. Olamadı… Müzik yapımcısı genç Alman, Amerika’da, bizim filmi müziklendirecek stüdyoları bile ayarlamış, bağlamıştı.
Filmin müzik türü yüzünden anlaşmazlık çıktı. Eser sahibi kadın Agela, “barok” tarzda, nefesli sazlarla, flütlü, orglu, esrarengiz bir müzik olmalı diyordu… Filmi finanse edecek olan müzik yapımcısı da “Hayır, bu filmi yaşlı insanlar değil gençler izleyecek, kilise müziği değil, neş’eli, canlı “rock” müzik olmalı.”
diyordu.
Ben, Paris’de, anlaşmazlığın bir an önce giderilmesini beklerken… Hazır bir Alman film yapımcısı bulmuşken, ona bu filmden sonra yapacağı asıl büyük “bomba” projeyi hazırlamaya başladım.
GOETHE (Göte) Enstitüsü’nden, kasetini kiralayıp izlediğim, Alman Sineması’nın ilk ve en büyük yönetmenlerinden Fritz Lang’ın çektiği Nibelungen Efsanesi adlı sessiz film üzerine bir dosya hazırlamaya başladım.
Başrol oyuncusunu da bulmuştum: Belçikalı, Flaman aksiyon filmleri aktörü, yeni yeni parlamaya başlayan Jean-Claude Van Damme!.. Efsanenin kahramanı “Siegfried”i oynayacaktı… Arnold Swarzenegger'in “Conan”ıyla yarışacaktı.
Aylarca bekleme sonunda, kötü haber geldi, anlaşma olmamış, Angela “barok müzik” diye diretince, “ rock”çı yapımcı da filmi çekmekten vazgeçmiş: İyi mi?
Devlet Kuşu, tepemde dönmüş dolaşmış, sonunda üstüme
pisleyip gitmişti.
Sonraları, Jean-Claude Van Damme’ın kendisini bulup projeyi ona açmayı tasarladım, ama… Kimsenin aklına gelmeyen formülü adama verdikten sonra... üstünde hiçbir hakkım olmayan bir Alman efsanesini niye benimle çeksin ki, diye düşündüm.
Zaten, tam o sırada, Tomris Giritlioğlu, Paris’de beni bulmuş, TRT adına, KARAOĞLAN’ı dizi film yapmayı önermişti. Meşhur 2001 Ekonomik Kriz nedeniyle TRT projeden vazgeçmiş, KARAOĞLAN’ı dizi film yapmak Abdullah Oğuz’a kısmet olmuştu. Ahmet Yurdakul’un ciddiyetsizliği, bilgisizliği yüzünden, 10 bölüm için 4 yönetmen harcayan dizi yürümemişti.
****
SY
10 Ağustos 2017,
Çarşamba
Suat Yalaz ustamızın tüm Çizgi Diyarı üyelerine sevgi ve selamlarını da iletiyor, ustamıza sağlık ve iyilikler diliyor, saygılarımı sunuyorum.
NİBELUNGEN E f s a n e s i
Bastei-Verlag (Köln) yayınevinde “Der Kleine Vampir” ( Küçük Vampir) çalışmamız son bulduğunda,( 1990 sonları) başkalarının vereceği konuları resimlemektense, kendi buluşum konuları işlemeye karar vermiştim.
İşte!.. Avrupa... Ne Avrupa’sı, Dünya Sineması’na hiç aklımdan geçirmediğim biçimde adım atmış oluyordum… Bir miktar avans bile vermişlerdi ben istemeden, “büyük usta, Fransız san’atçısını bir an önce bağlamış olmak için…
Olmadı.. Olamadı… Müzik yapımcısı genç Alman, Amerika’da, bizim filmi müziklendirecek stüdyoları bile ayarlamış, bağlamıştı.
Filmin müzik türü yüzünden anlaşmazlık çıktı. Eser sahibi kadın Agela, “barok” tarzda, nefesli sazlarla, flütlü, orglu, esrarengiz bir müzik olmalı diyordu… Filmi finanse edecek olan müzik yapımcısı da “Hayır, bu filmi yaşlı insanlar değil gençler izleyecek, kilise müziği değil, neş’eli, canlı “rock” müzik olmalı.”
diyordu.
Ben, Paris’de, anlaşmazlığın bir an önce giderilmesini beklerken… Hazır bir Alman film yapımcısı bulmuşken, ona bu filmden sonra yapacağı asıl büyük “bomba” projeyi hazırlamaya başladım.
GOETHE (Göte) Enstitüsü’nden, kasetini kiralayıp izlediğim, Alman Sineması’nın ilk ve en büyük yönetmenlerinden Fritz Lang’ın çektiği Nibelungen Efsanesi adlı sessiz film üzerine bir dosya hazırlamaya başladım.
Başrol oyuncusunu da bulmuştum: Belçikalı, Flaman aksiyon filmleri aktörü, yeni yeni parlamaya başlayan Jean-Claude Van Damme!.. Efsanenin kahramanı “Siegfried”i oynayacaktı… Arnold Swarzenegger'in “Conan”ıyla yarışacaktı.
Aylarca bekleme sonunda, kötü haber geldi, anlaşma olmamış, Angela “barok müzik” diye diretince, “ rock”çı yapımcı da filmi çekmekten vazgeçmiş: İyi mi?
Devlet Kuşu, tepemde dönmüş dolaşmış, sonunda üstüme
pisleyip gitmişti.
Sonraları, Jean-Claude Van Damme’ın kendisini bulup projeyi ona açmayı tasarladım, ama… Kimsenin aklına gelmeyen formülü adama verdikten sonra... üstünde hiçbir hakkım olmayan bir Alman efsanesini niye benimle çeksin ki, diye düşündüm.
Zaten, tam o sırada, Tomris Giritlioğlu, Paris’de beni bulmuş, TRT adına, KARAOĞLAN’ı dizi film yapmayı önermişti. Meşhur 2001 Ekonomik Kriz nedeniyle TRT projeden vazgeçmiş, KARAOĞLAN’ı dizi film yapmak Abdullah Oğuz’a kısmet olmuştu. Ahmet Yurdakul’un ciddiyetsizliği, bilgisizliği yüzünden, 10 bölüm için 4 yönetmen harcayan dizi yürümemişti.
****
SY
10 Ağustos 2017,
Çarşamba
Moderatör tarafında düzenlendi: