Sarı Odanın Esrarı _ Gaston Leroux _ Yüz yılın polisiye romanı seçilen kitap

Doktor Kim

Aktif Üye
17 Mar 2011
325
14,146
Sarı Odanın Esrarı _ Gaston Leroux _ Yüz yılın polisiye romanı seçilen kitap

soesrr01.jpg
Sarı Odanın Esrarı kitabını baştan sona yeniden okuyarak hataları giderek yeniden düzenledim. Fransızca özgün baskıdan bölüm başlıklarını alarak ekledim. Ayrıca baskısında Fransızca özgün baskıda olan iki krokiyi de ekledim.
Kitap görünümlü özel 9mb olan pdf düzenleme ve 1mb olan normal düzenlemenin yanı sıra Epub ve Mobi düzenlemeleri de ekledim. İyi okumalar dilerim.

Gelmiş geçmiş en iyi polisiye roman kitabıdır benim için sarı odanın esrarı. İlginç olanı nedir biliyormusunuz yazarı büyük usta Gaston Leroux (Operadaki Hayalet)'in yazarıdır asıl mesleği gazetecilik olan bu adamın bir gaztecinin anıları (tüm ciltleri bende var) dan oluşun hikayesinin içinden 4 kitaptan oluşur en muhteşemidir. Bu eser yüz yılın en iyi polisiye romanı seçilmiştir.

Rahmetli babam ile sohbetlerimiz esnasında öğrendiğim bu eseri tam üç sene sahaflarda arayıp eski bir basımı ile karşılaşıp bir solukta okumuştum. Bu kitabın en büyük özelliği ise her sayfayı çevirdiğinizde dedektif ne biliyorsa sizde onu biliyorsunuz (şu an kapıyı açacağım acaba içeride kim var) gazeteci gözü ile yazılmış muhteşem eser.

Konusu bir bilim adamı uşağı ile bir deney üzerine çalışmaktadır bir şatoda. Kızı kapalı kapılar ardında bir çığlık atar odaya girerler kız baygın ve yüzünde yaralıdır. Duvarlarla kaplı ve penceresi sürgülü olan odada kızdan başka kimse yoktur neden kız çığlık atmıştır?
Okuyun ben 3 kere okudum genç fransız gazetecinin çözdüğü hikayeyi. Hatta bir sayfasında ben ne biliyorsam sizde onu biliyorsunuz der sizi olaylara sürükler.

Aşk ızdırap, korku ve felaket şimdiye kadar bence bu eser gibi hiçbir yerde tasvir edilmemiştir.Sade yazıldığına katılmıyorum çünkü hakikaten zeka doludur.Bir polisiye sever olarak bir kapı açıyorsunuz ve bir kadın yerde yatıyor ve çığlık atmış her yer kapalı içeride sadece o kadın var ve yüzü yaralı hiç bir polisiye roman bu kadar açık net olayı size sunup sizi şok etmemiştir. Holmes de katil bellidir ipuçları aranır. Hercule' Poirot'da son saniyeye kadar katil bilinmez ama hikaye içinde ip uçları serpiştirilir. Okuyucudan hiçbir şey saklanmamıştır. Dediğim gibi yazar bu sayfada ben ne biliyorsam sizde onu biliyorsunuz ile bunu kanıtlamıştır ki hiçbir polisiye roman bu kadar akıcı bir dille anlatılmamıştır bence.Zekaya gelince yazar katili size altın tepside sunar sevgili gazetecimiz onu yakalamak için herkesi bir odaya toplar ve her yeri tutturur ki katil kaçamasın diye ama katil odaya girer ve herkes üzerine atılır, ama kimse yakalayamaz.Burada yazar resmen okuyucuyu mat etmekle kalmayıp hakikaten yüz yılın polisiye romanı olmaya da hak kazanır.Tüm ipuçları verilipte beni atmosferin içine atarak bu kadar sürükleyen (ki beni benden alan Roger Akroyd cinayeti dahil olmak üzere) hiçbir polisiye roman bu kadar etkilememiştir. Zaten bu romana en iyi polisiye roman olması yazarın ilk denemesi olması ve imkansız görünen bir cinayet üzerine kurgulanması ve Kitabın en önemli özelliklerinden birisi tarihte ilk kez kapalı oda olgusunu gizem türünde kullanmasıdır..
Murat Tüfekçiler


Mega.co.nz linkleri:

Sarı Odanın Esrarı _ Gaston Leroux _ Yüz yılın polisiye romanı seçilen kitap Pdf özel düzenleme 9Mb:

Sarı Odanın Esrarı _ Gaston Leroux _ Yüz yılın polisiye romanı seçilen kitap Pdf normal düzenleme 1Mb:

Sarı Odanın Esrarı _ Gaston Leroux _ Yüz yılın polisiye romanı seçilen kitap Epub formatında düzenleme 0,7Mb:

Sarı Odanın Esrarı _ Gaston Leroux _ Yüz yılın polisiye romanı seçilen kitap Mobi formatında düzenleme 0,8Mb:



Mediafire linkleri:

Sarı Odanın Esrarı _ Gaston Leroux _ Yüz yılın polisiye romanı seçilen kitap Pdf özel düzenleme 9Mb:

Sarı Odanın Esrarı _ Gaston Leroux _ Yüz yılın polisiye romanı seçilen kitap Pdf normal düzenleme 1Mb:

Sarı Odanın Esrarı _ Gaston Leroux _ Yüz yılın polisiye romanı seçilen kitap Epub formatında düzenleme 0,7Mb:

Sarı Odanın Esrarı _ Gaston Leroux _ Yüz yılın polisiye romanı seçilen kitap Mobi formatında düzenleme 0,8Mb:


GASTON LEROUX

Gaston Leroux 6 Mayıs 1868´de sokakta doğdu diyebiliriz. Annesi Marie Alphonsine, bir seyahat sırasında Paris´ten geçerken doğum sancılarına yakalanmış ve ilk bulduğu eve sığınarak bebeğini doğurmuştu. Gaston yıllar sonra Paris´e geldiğinde doğduğu evi arayıp bulacak ve evde bir cenaze işleri firmasının çalıştığını görünce gülerek; "Ben burada bir beşikte yatmıştım ama şimdi bir tabut buldum" diyecekti. Gaston Normandiya kıyılarında büyüdü, balıkçılıkla içiçe büyüdü, iyi bir balıkçı ve yüzücüydü. Daha sonra bir dil okuluna gönderildi ve orada edebiyatla tanışarak. boş zamanlarında yazı yazmaya başladı, iyi bir öğrenciydi, öğretmenleri onun başarılı bir avukat olacağını düşünüyorlardı. Gerçekten de mezuniyetten sonra Paris´e gelerek hukuk öğrenimine başladı, bu arada küçük öyküler ve şiirler yazıyordu. Yazdığı soneler zaman içersinde tiyatrocular tarafından okunmaya başlanmıştı. 1889´da yaşamı değişti, henüz hukuk eğitimini yeni bitirmişti ki, babası öldü ve ona bir milyon franklık bir miras bıraktı. Genç Leroux kendisini bir anda, gece hayatında buldu, barlarda içiyor, kumar oynuyor ve yanlış yatırımlar yapıyordu. Bu dönemin sonunda yaşamının pahalıya malolduğunu farkedince yine yazmaya yöneldi. Durmadan yazıyordu, önceleri komedi yazdı ama yapısı gereği ciddi bir insandı ve çocukluğundan beri meraklı olduğu gizeme yönelmeye başladı. Ölümle, yaşamın sınırlarıyla, ruhun yeniden doğmasıyla ve alternativ yaşam felsefesiyle ilgilenmeye ve kendisini geliştirmeye başladı.

Hukukla, liberalizmin çatışma noktasında

Yaşamın gerçekleriyle yüzyüze geldikçe, çözümsüzlüğü daha iyi anlıyor ve insan doğasının deneyimlerle değerlendirilmesi gerektiğini düşünmeye başlıyordu. Hukuk bunun için önemli bir kaynaktı ama Leroux insanların profesyonel yargı mantığını sevmiyor ve tatmin olmuyordu. Barlarda ve Paris kafelerinde üç yıl boyunca, tartıştı, konuştu, dinledi ve her kesimden insanı tanıdı ve düşüncelerini zenginleştirdi. Bu arada L´Echo de Paris gazetesine yazmaya başladı, fikirlerini bu gazetede anlatmaya fırsat buluyordu. Birden kendisini yeni bir konunun içinde bulmuştu çok ilgisini çeken bu konu tiyatroydu ve drama kritikleri yazmaya başladı. Yazılarında kullandığı mahkeme salonlarının geçerli mantığı ilgi çekmişti, adaletin ortaya çıkarttığı insan kişiliklerini, teatral kişiliklerle bütünleştiriyor ve mahkeme salonlarıyla, tiyatro sahnelerinde oynanan rollerin ortak yönlerini sergiliyordu. Bir bombalama olayının suçlusu olan anarşist Auguste Vaillant davası Leroux için önemli bir köşebaşı oldu. Leroux´un "Le Matin" gazetesinde yayınlanan dava ile ilgili yorumları büyük ilgi çekti, davaya yeni boyutlar getiriyor ve soruşturmayı adeta yönlendiriyordu. Vaillant ile hapishanedeki hücresinde yaptığı görüşmeler sonucunda, Leroux suçluyu değil, suçu sorguluyor ve kendisinin bir hapishane antropolojisti olduğunu söylüyordu. Bu arada kendisini büyük bir tehlikenin içine atmıştı, tehdit ediliyordu ama aldırmadan liberal düşüncelerini yazmayı sürdürdü. Halk ikiye ayrılmıştı, bazılarına göre bu çok iyi bir öyküydü ve izlenmesi hoştu. Leroux, sanık ile yaptığı görüşmelerin içersinden kepçeyle çıkarırcasına vurucu yönler buluyor ve herkesi şaşırtıyordu. Kim suçluydu? Vaillant mı yoksa onun bu hale gelmesi için elinden geleni yapan toplumsal düzen mi? Sonunda, Vaillant´ın giyotine yollandı ama Leroux artık ömrü boyunca idam karşı mücadelesini sürdürecek ve liberalizmin bayrağını taşıyacaktı.

Leroux, gazetecilikten vazgeçiyor

Sonraki yıllarda Leroux "Le Matin"in devrim muhabiri ve politika yazarı olarak Asya, Afrika, Avrupa ve Rusya´yı dolaştı. Çağının tüm politik olaylarının içindeydi; Son Rus Çarı ile görüştü, Dreyfuss davasını yakından izledi, maceracı ruhunu yazılarına yansıtması ilgiyle izleniyordu, renkli, dramatik ve tavizsiz üslübu, büyük olayların tanığı olmasıyla birleşince aranılan ve istenen bir yazar olmuştu. Vezüv´ün püskürmesi sırasında kraterin içindeydi, Doğu Anadolu´daki Türk-Ermeni savaşının ve Rus-Japon savaşının merkezinde olayları yaşadı. Fas isyanı sırasında, bir Arap maşlahı giyerek dolaşan tek Avrupalı oydu, Karadeniz´e gitti Odessa ve St. Peterburg isyanlarını içinden izledi, Rus Devrimi´nin ayak seslerini yazdı. Çar ile Kayzer Wilhelm II arasındaki Baltık Denizi´ndeki gizli toplantıyı dünyaya duyuran oydu. Daha sonra Rus mahkemelerine aşçı giysisiyle girerek, olanları dünyaya duyuran yine Leroux´du. Ve olmadık bir olay, bir anda her şeyi değiştirdi. Uzun bir yolculuğun dönüşünde dinlenirken, editöründen gelen bir telefonla uyandırıldı, öfkeyle telefonu açtığında, o gece hemen Toulon limanına giden trene binmesi isteniyordu çünkü bir Fransız savaş gemisi havaya uçurulmuştu. Leroux o anda kararını verdi; telefonu editörünün yüzüne kapattı, bundan böyle sadece bir roman yazarı olarak yaşayacaktı. Yıl 1907´idi.

"Sarı Odanın Esrarı"

Leroux´nun ilk kitapları 1903´de kitapçılarda görüldü; "Sabah Hazinelerini Ararken" adlı dizi kitap daha önce "Le Matin" de yayınlanmıştı. Öykü 18, Yüzyıl´da yaşamış Louis Cartouche adlı bir hırsızın yaşamını anlatıyordu, üslüp yine aynıydı, Leroux hırsızı gizli gizli yüceltiyor ve soyulan aristokratları yıpratarak, aşağılıyordu. Ve 1907´de Leroux, "Sarı Odanın Esrarı" adlı baş yapıtını yayınladı, her ne kadar "Operadaki Hayalet" en popüler eseri olarak tanımlanmaktaysa da, kritiklere göre en başarılı romanı buydu. Roman bir cinayetin üzerine kuruludur; tamamiyle kapalı ve kilitli bir odada işlenen bir cinayeti anlatır. Odanın kapısı mühürlüdür ve içeri girilebilecek bir başka yol yoktur. Bu imkansız cinayet, Leroux´un Sherlock Holmes tiplemesinin Fransız versiyonu olan Joseph Rouletabille tarafından çözülür. Roman dedektif romanlarının öncüsü olan iki büyük yazar yani Edgar Allan Poe ve Sir Arthur Conan Doyle tarafından takdirle karşılanır. Poe´nun ünlü "Morg Sokağı Cinayeti" ile karşılaştırılmasına rağmen, farklılığı ortadadır, cinayet tamamiyle mantık oyunlarına dayanmaktadır. Dedektif Rouletabille, Leroux´nun sonraki yedi romanında daha görülecektir.

"Operadaki Hayalet"in doğumu

Ayrıca romanda, popüler Fransız edebiyatçılarının yani Stendhal, Dumas ve Victor Hugo´nun etkileri de görülmektedir. 1908´de Leroux Paris´den Nice´e hareket eder, oranın ikliminden hoşlanmaktadır ve yazmaya devam eder. Bu arada, I. Dünya Savaşı öncesinde okuma alışkanlığı doruktadır. Ama Leroux sadece dedektif romanları yazarı değildi, aynı zamanda da macera, korku ve fantastik hikayeler ve romanlar yazıyordu. 1908-1911 yılları arasında beş roman yayınladı; bunlardan birisi çok uzun bir roman olan "Sabbath Kraliçesi"siydi. 1902´de de bir oyun yazdı, uzun zaman sahnelenmeyen bu oyun bir anlamda "Sarı Odanın Esrarı"nın adaptasyonuydu. Aynı dönemde sessiz sinema yayılmaya başladı ve Leroux sinema ile ilgilenmeye başlayarak senaryo yazmaya başladı. Komşusu Navarre, ünlü "Fantoma" dizisinin oyuncularındandı, beraber çalışmalar yaparak birçok senaryo yazdılar. Leroux´nun kızı Madeleine´de filmlerde oynuyordu. Ama Leroux 1918´de sinemadan uzaklaştı ve İspanya İç Savaşı´ndaki casusluk olayları ile ilgili bir roman yazdı; bu arada da henüz yaşanmamış olan II. Dünya Savaşı´nı öngörüyordu. Kitap çok sattı ve ünü iyice yayıldı, kitapları anında İngilizce´ye çevrilerek basılıyordu. Onu ölümsüzleştiren "Operadaki Hayalet"i ise sinema merakının öncesinde, 1911"de yayınlanmış ve öteki kitapları kadar ilgi görmemişti. Ama değeri sonra anlaşılacak ve olay olacaktı.

Roman mı yoksa belgesel mi?

"Operadaki Hayalet"i, Leroux Paris Operası´nı gezdikten sonra yazdığını söyler, binanın her yerini gezmiş, bodrumlarına kadar inmiştir. Gerçekten de Paris Operası´nın altında zifiri bir karanlığın içinde labirent hücreler, gizemli bir yeraltı gölü, demir ızgaralar bulunmaktadır. Aslında bina Prusya savaşlarından kalma bir hapishanenin üzerine kurulmuştur, yer seviyesinin altına kapatılan mahkumlar gün ışığını asla göremiyorlardı. Leroux´u etkileyen diğer bir olay ise 1896´da seyircilerin üzerine düşen dev avizeydi. Sonuçc korkunçu, bir ölü ve sayısız yaralı. Leroux, binayı incelerken mimar tarafından neden yapıldığı bilinmeyen petek benzeri geçitler keşfetti, amacı anlayamamıştı ve sanki karanlık geçitlerde görünmeyen bir canlı yaşıyordu. İşte "Operadaki Hayalet" yani Hayalet Eric burada doğdu ama Leroux hayeletin gerçek olduğunu yani daha önce burayı inşa eden yarı deli, müzisyenlerden nefret eden bir mimar olduğunu iddia ediyordu. Aslında, "Operadaki Hayalet"in iyi dikkat edilirse, çok iyi bir araştırma ve geliştirme sürecinin sonucunda yazıldığı anlaşılır. Leroux bir gazeteci mantığıyla belgesel malzemeyi derlemiş, ustaca örmüş ve fondaki detayların üzerine yayarak bir roman ortaya çıkarır, hemen tüm karakterler gerçektir ve bu tür roman yazma stilinin yani gerçek kişileri kurgulaştırmanın bulucusu Leroux´dur. Okuyucu romanı okurken, gerçekle hayal arasında gidip gelir, zaman zaman da karıştırır.

"Opera hayaleti gerçekten vardı. Uzun bir zaman için onun oyuncuların yarattığı, batıl inançların uzantısı olan bir hayal yaratığı olduğuna inanıldı ama hayır Eric etiyle, kanıyla gerçekti ve gerçek bir hayaletin tüm özelliklerini taşıyordu. Ben onu tanıdım ve ancak yaşayan bir hayalet olduğunu söyleyebilirim..." Gaston Leroux
bilinmeyen.com'dan


soesrr05.jpg


soesrr02.jpg


soesrr03.jpg


soesrr04.jpg

ÇİZGİ ROMANI

alaska698crc1aoyo.jpg

ZAMANGEZGİNİ
BAYHUN ÖNTÜRK
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Dindar Diker

Çeviri & Balonlama
11 Nis 2009
2,464
8,672
İzmir
1960 ve 1970'li yıllarda ülkemizde basılmış ne kadar polisiye tarzı kitap varsa hepsini toplamaya çalışan ben için, bu eser altın değerinde bir paylaşım. Yanılmıyorsam bundan 3 yıl önce bir sahaftan almıştım bu kitabı. 1 tl'ye. Özellikle Akba, Başak, Altın, Hayat, Aka, İnkilap Yayınevlerinin kitaplarını alırım. Hem eser bakımından daha zengin, hem dili daha akıcı. Yaklaşık 1.000'e yakın polisiye kitabım var. Çok teşekkürler, sevgili zamangezgini.
 
Son düzenleme:

yeryüzü

Yönetici
3 Eki 2011
17,067
76,150
hiçbiryerde :)
İlk bölümde "spoiler" var gibi.
Dedektifin şuçluyu yakalamak için
yaptığı şeyi özetten çıkarmak lazım mı acaba diye düşündüm.
Heyecanı kaçmasın yani.
Madem yüzyılın polisiyesi,mutlaka okumak lazım.
Teşekkür ederim Bayhun dostum...
 

Doktor Kim

Aktif Üye
17 Mar 2011
325
14,146
John Dickson Carr

30 Ekim 1906 - 27 Şubat 1977
Anglo-Sakson
Carter Dickson, Roger Fairbairn, Carr Dickson

Carr, 30 Ekim 1906 tarihinde Pennsylvenia'da doğdu. 21 yaşındayken üniversite eğitimi için Paris'e gelir. Bu tarihten sonra hayatı boyunca Avrupa'nın etkisinde kalır. Yazarın birçok eseri bu nedenle Almanya'da, Fransa'da ve Britanya'da işlenen suçları konu alır.

1931 yılında bir İngiliz olan Clarice Cleave ile evlenir ve onunla üç çocuk sahibi olur. 1933 ile 1965 yılları arasında yazar İngiltere'de yaşar. Orada Londra'daki Detection Club'a üye olur ki, bu onur, o zamana kadar sadece iki Amerikan vatandaşına verilmişti.

Oldukça çok sayıda eser veren Carr, yaklaşık 90 roman yazmıştır. Ayrıca Sir Arthur Conan Doyle'un da biyografisini kaleme almıştır. yüz yılın en iyi polisiye romanı seçilmiş

Carr'ın örnek aldığı yazarlar arasında Conan Doyle, Chesterton ve Poe başta gelen ustalardır. Birçok eseri "Locked Room" kategorisine girer, yani kapalı bir odada işlenen, görünürde imkansız cinayetleri konu alır. Bu alanda ise, Türkçe'ye "Üç Tabut" olarak çevirilen romanı "Ustalık Eseri" olarak anılmaktadır.

Sir Arthur Conan Doyle'un oğlu olan Adrian Conan Doyle ile beraber ise bazı Sherlock Holmes öyküleri kaleme almıştır.

Sevgili Darkwood; Gaston Leroux Sarı Odanın Esrarını, John Dickson Carr neredeyse doğmadan önce yazmıştır. Boynuz kulağı geçti diyorsanız Sarı Odanın Esrarı nasıl yüz yılın en iyi polisiye romanı seçilmiş?

Operadaki Hayaleti paylaştıktan sonra John Dickson Carr'den Yeşil Kapsül ve Tenis Kortunun Esrarı kitaplarını paylaşmayı planlıyorum.
İyi okumalar diliyorum. Bol Kitaplı ve Çizgiromanlı günler sizin olsun...
 

hadon

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
10 Mar 2010
3,056
9,096
Kastamonu
Çok teşekkür ederiz sevgili Zamangezgini. Elinize, gözünüze sağlık. Okumakta olduğum kitabı bitirir bitirmez bunu okuyacağım.
 

Doktor Kim

Aktif Üye
17 Mar 2011
325
14,146
İlk bölümde "spoiler" var gibi.
Dedektifin şuçluyu yakalamak için
yaptığı şeyi özetten çıkarmak lazım mı acaba diye düşündüm.
Heyecanı kaçmasın yani.
Madem yüzyılın polisiyesi,mutlaka okumak lazım.
Teşekkür ederim Bayhun dostum...

Sevgili Cemil; kitabı okuyacak olmana çok sevindim. Yalnız spoiler durumu bu kitap için geçerli değil, ama doğrudan son bölümü okursan o başka tabi...
 

Dindar Diker

Çeviri & Balonlama
11 Nis 2009
2,464
8,672
İzmir
John Dickson Carr

30 Ekim 1906 - 27 Şubat 1977
Anglo-Sakson
Carter Dickson, Roger Fairbairn, Carr Dickson

Carr, 30 Ekim 1906 tarihinde Pennsylvenia'da doğdu. 21 yaşındayken üniversite eğitimi için Paris'e gelir. Bu tarihten sonra hayatı boyunca Avrupa'nın etkisinde kalır. Yazarın birçok eseri bu nedenle Almanya'da, Fransa'da ve Britanya'da işlenen suçları konu alır.

1931 yılında bir İngiliz olan Clarice Cleave ile evlenir ve onunla üç çocuk sahibi olur. 1933 ile 1965 yılları arasında yazar İngiltere'de yaşar. Orada Londra'daki Detection Club'a üye olur ki, bu onur, o zamana kadar sadece iki Amerikan vatandaşına verilmişti.

Oldukça çok sayıda eser veren Carr, yaklaşık 90 roman yazmıştır. Ayrıca Sir Arthur Conan Doyle'un da biyografisini kaleme almıştır. yüz yılın en iyi polisiye romanı seçilmiş

Carr'ın örnek aldığı yazarlar arasında Conan Doyle, Chesterton ve Poe başta gelen ustalardır. Birçok eseri "Locked Room" kategorisine girer, yani kapalı bir odada işlenen, görünürde imkansız cinayetleri konu alır. Bu alanda ise, Türkçe'ye "Üç Tabut" olarak çevirilen romanı "Ustalık Eseri" olarak anılmaktadır.

Sir Arthur Conan Doyle'un oğlu olan Adrian Conan Doyle ile beraber ise bazı Sherlock Holmes öyküleri kaleme almıştır.

Sevgili Darkwood; Gaston Leroux Sarı Odanın Esrarını, John Dickson Carr neredeyse doğmadan önce yazmıştır. Boynuz kulağı geçti diyorsanız Sarı Odanın Esrarı nasıl yüz yılın en iyi polisiye romanı seçilmiş?

Operadaki Hayaleti paylaştıktan sonra John Dickson Carr'den Yeşil Kapsül ve Tenis Kortunun Esrarı kitaplarını paylaşmayı planlıyorum.
İyi okumalar diliyorum. Bol Kitaplı ve Çizgiromanlı günler sizin olsun...

Sayın hocam, bildiğim kadarıyla Locked Room tarzı cinayet kitaplarında en bilinen isimdir Carr. John Dickson Carr adının yanı sıra Carter Dickson ve Dickson Carr gibi rumuzlarla da yazmıştır eserlerini. Fransız Gaston Leroux'u da sadece bu eserinden tanıyorum. Halbuki Carr'ın bu tarz eserleri daha çoktur.
 

Tarantula

Onursal Üye
9 Ağu 2010
662
2,962
Sevgili ZamanGezgini çok teşekkürler. Yıllar önce bir kitabı okurken şunun farkına varmıştım. Kitabı okurken, bir harita, bir şema vs. üzerinden takip etmek o kitaptan alınan zevki arttırıyor. Ben de vermiş olduğun kat planı üzerinden takip edeceğim okurken. Tekrar teşekkürler.
 

Dindar Diker

Çeviri & Balonlama
11 Nis 2009
2,464
8,672
İzmir
Sevgili ZamanGezgini çok teşekkürler. Yıllar önce bir kitabı okurken şunun farkına varmıştım. Kitabı okurken, bir harita, bir şema vs. üzerinden takip etmek o kitaptan alınan zevki arttırıyor. Ben de vermiş olduğun kat planı üzerinden takip edeceğim okurken. Tekrar teşekkürler.

Sayın tarantula, bu tarz polisiye romanları seviyorsanız, size Akba Yayınevinden çıkan 132 sayılık polisiye serisini öneriyorum. Erle Stanley Gardner, John Dickson Carr, Agatha Christie, Ellery Queen, Wilkie Collins, Raymond Chandler, Richard S. Prather, William Irish, Craig Rice, Mary Roberts Rinehart, Mignon Eberhart, Edward Aarons, Jean Bruce gibi polisiyenin ölümsüz isimleri ve birbirinden muhteşem eserleri bu seride.
 
Üst