La Jetée (1962)

agartan

Onursal Üye
28 Haz 2019
1,225
11,301
La Jetée (1962)

Yönetmen: Chris Marker
Senaryo: Chris Marker
Müzik: Trevor Duncan
Ülke: Fransa
Tür: Kısa Metraj, Dram, Romantik, Bilim-Kurgu
Süre: 28 dk
Vizyon Tarihi: 16 Şubat 1962 (Fransa)
Dil: Fransızca, Almanca
Çekim Yeri: Orly, Val-de-Marne, Fransa
İlgi: Hatıra, zaman yolculuğu, gelecek, deney, büyük savaş sonrası
Nam-ı Diğer: The Pier
IMDb Rating: 8.3
Prix Jean Vigo 1963 (kısa film)
Trieste Science+Fiction Festival 1963

Sunum: 256 MB, Siyah / Beyaz 720p, orijinal dilde ve Türkçe altyazısı yanındadır.



La Jetée:


"Sıradan anları hatıralardan ayıran bir şey yoktur.
Ne zaman ki,
o anların açtığı yaralar sızlar, hatıra değeri kazanırlar."




OdtvE6.jpg




* Aşağıdaki yazı film hakkında ayrıntı içermektedir *

* Dünyanın altını üstüne getiren 3. Dünya Savaşından sonra, Paris perişan haldedir.
Dünya kirlenmiştir ve savaştan kurtulanlar, yenenler tarafından hapsedilmiş olarak yeraltında yaşamak zorundadırlar.

Belirsiz bir tarihte bilim adamları, zamanda yolculuk olanaklarını keşfederek insanlığın hayatta kalmasını sağlamak için
savaştan önceki dünyaya gitmenin bir yolunu bulmak üzeredir.
Bu süreçte, çocukluğunun tekrar eden bir rüyası nedeniyle geçmişle güçlü bir bağlantısı olan, mahkum bir adam denek olur.
Zaman yolculuğu basit koşullarda gerçekleşir.
Kirli bir hamağa yatırılan adam, gözlerine bağlanan aygıtların da yardımıyla henüz dünyanın güzel günlerini yaşadığı günlere gider.
Burada tanışacağı bir kadın ise onu bu zaman dilimine bağlamaya başlar.

Zaman yolculuğu deneyi sürerken, adam kadına aşık olur ve hayatı boyunca takıntılı olduğu çocukluk anılarıyla yüz yüze gelir.

Yaşadığı olaylar ve araştırmanın farklı bir konum almaya başlaması, adamı yavaş yavaş çocukluğunda yaşadığı olaya doğru götürür.
Çocukluğundaki olayı hatırlar önce; bir havaalanında yabancı bir adamın vurulduğuna şahit olmuştur.
Şimdi aynı havaalanında hem kendine yönelen kurşunları hem de meraklı bir çocuğun bakışlarını üzerine çeker.
Paradoksal bir kader, sonu olur.
*


l-la-jetee-ddebe282.jpg




Hikaye size tanıdık gelebilir: 12 Maymun (1995) filminin ana teması ile aynı.
La Jetée yönetmeni Marker, otuzüç yıl sonra Terry Gilliam'ın 12 Maymun isimli başyapıtında da senarist olarak yer aldı.
Chris Marker'in yönetmenliğini üstlendiği kısa film, hem estetiği hem de öyküsü ile olağanüstü.
Tüm film, hikayeyi anlatan birinin olduğu bir dizi siyah beyaz fotoğraftan oluşuyor. Bir müzikli ve sesli fotoroman diyebiliriz.
Sadece tek bir hareketli görüntü yer alıyor filmde, ki o da belli belirsiz görünüp kayboluyor.
* ipucu: 19'47" - 19'53" *
(en etkileyici sahne filmin bitimi ise, bu sahne de -bence- en güzeli; yeni uyanmış bir kadının mutlulukla gülümsemesi)

Filmin merkezinde "hafıza" temasının yer aldığı düşünüldüğünde,
yapımın fotoğraflardan (yani bellekteki anlık görüntülerden) oluşuyor olması da anlamlı hale geliyor.
Zaten anlatıcının da söylediği üzere, hikâye adam üzerine.
Ve adam için, mevcut gerçeklikten öte yeni bir alan açılıp,
kadın daha belirgin ve erişilebilir hale geldiğinde görüyoruz o fotoğraf olmayan tek sahneyi. (an olmaktan kurtulup, hatıra olur)



l-la-jetee-01uo1.jpg



Hayal gücümüze çok şey kalıyor ve ana karakter 'adam', zaman içinde sürüklendiği için izleyiciye de bir rüya gibi geliyor.
Daha somut olan ise, adam ve ikincil karakter 'kadın' ilişkisi ve adamın geçmişteki kısa, sorunsuz anları ile şimdiki köleliği arasındaki karşıtlıktır.
Marker bu yönlere odaklanıyor ve neredeyse ihmal edilebilir bir şey olarak, geçen zamanı görmezden geliyor ve sonuç oldukça şaşırtıcı oluyor.


Fotoğraflar ve mükemmel müzik, her şeyi 2. Dünya Savaşı hakkında bir belgesel gibi gösteriyor ve
filme rahatsız edici derecede gerçekçi bir his veriyor.

Yönetmen asla çok fazla "gösterme" hatasına düşmüyor.
Paris'in yıkımı, deneyler ve gelecek, fotoğraflarda ve anlatımda oldukça belirsiz bir şekilde ima ediliyor.


Müzikleri ve puslu fotoğrafları ile yarattığı atmosfer bilim kurgu sinemasının en ilginç yapıtlarından birini ortaya koyuyor.


OdtzNp.jpg



28 dakikalık süresiyle La Jetée, bazı epik üçlemelerden daha fazlasını başarıyor.
"12 Maymun" harika bir film olsa da, eninde sonunda zamana direnecek olan "La jetée" olacak.



Saygılarımla.

dipçe: Fransızca bir sözcük olan La jetée; (İngilizce "pier", "jetty") İSKELE anlamına gelmekle birlikte,
ikincil olarak "atılan şey, atılmış" anlamına da geliyormuş. Üçüncül bir anlam da, "atış, atım".
Buradaki anlamları da düşündüğümüzde, yönetmeni daha iyi anlayabiliyoruz.
Çekilen fotoğraf kareleri de aslında birer anı ve "atış" değil midir, üstad
scanfan?

*
 

scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,211
75,408

Doğrusu sizden her an bir Jean Vigo filmi bekliyordum sevgili "agartan", kendi kendime "L'Atalante" (Geçip Giden Çatana) veya "Hal ve Gidiş Sıfır" (zaten topu topu 4 filmi vardı_ 29 yaşındayken öldü) gelebilir diyordum ki onun adına verilen bir ödülü kazanan bir kısa film sundunuz. Teşekkürler.


Tarık Dursun Kakınç'ın 1963 tarihli "Ünlü Sinema Rejisörleri" kitabından
JEAN VIGO yazısı:



Vigo, 1905 yılında doğdu ve 1934 yılında öldü. Yani,
topu topu yirmidokuz yıllık bir ömrü sürdü. Sinemaya başladığı
yıl, 1930'dur ve biri orta uzunlukta "A, Propos de Nice — Nice
Üzerine" (1930) öbürü kısa "Jean Taris, Champion de Natation — Yüz
me Şampiyonu" (1932) iki belge filmi ve iki de konulu film
çevir* miştir: "Zero de Conduite — Hal ve Gidiş Sıfır" (1933) ve
"L/Atalante - Le Chaland qui passe — Geçip Giden Çatana Atalante" (1934)

Babası, casusluk suçundan tevkif edilip hapishanede polisler
tarafından öldürüldükten sonra, Vigo, hayatta yapayalnız kaldı.
Paris'te Edebiyat Fakültesindeki öğrencilik yıllarında hastalandı,
Nice'de yerleştiği sırada sinemaya yakın ilgi duydu; evlendi; var-
lıklı karısının yardımiyle de ilk filmini yaptı, "Sinema Dostları
Derneği" ni kurdu, senaryolar yazdı.

Fransız sinemasındaki öncü anlayışın sonunda çevrilen "Nice
Üzerine" si büyük bir alay gücü taşıyordu: Vigo, filmi boyunca
gözlemcilikten de öteye geçiyor, günün modasının aşırı yönlerini,
güneşlenen büyük ve orta burjuvaları ve eski Nice sokaklarının
yoksulluğu içinde tam bir çelişmede ilerleyen karnaval arabalarını
gözler önüne seriyordu.

Filminin ilk gösterilişinden önce bu konuda yaptığı bir konuş-
mada toplumsal belge filmciliğinden yana olan Vigo, sinema an-
layışını şöyle açıklıyordu: "Size; daha belirli, bana çok daha
yakın olan bir toplumsal sinemadan söz açmak istiyorum: Bu sine-
ma, toplumsal dokümanterdir, ya da daha doğrusu, belgeci görüş-
tür, inceden inceye araştırılması gereken bu alanda kameranın bir
kral, ya da cumhurbaşkanı olduğunu söyleyebilirim. Bunun sonucu-
nun bir sanat eseri olup olamıyacağını kestiremem, ama emin ol-
duğum bir şey varsa, o da bunun sinema olduğudur. Hiç bir sana-
tın, hiç bir bilimin, yerini alabilmesine imkân olmayan bir sinema.

Toplumsal dokümanter, herhangi bir dokümanterden ya da
haftanın aktüalitelerinden, yaratıcısının açıkça savunduğu görüş
bakımından ayrılır. Toplumsal dokümanter bir durum alışı gerek*
tirir, zira toplumsal dokümanter herşeyi açıkça ortaya koyar. Ka-
mera, bir belge olduğu düşünülen şey üzerine çevrilecek, bu da
montaj sırasında bir belge olarak yorumlanacaktır.

Eğer bir davranışın gizli nedeni ortaya konulabilir, basit bir
kişinin iç güzelliği ya da gülünç yönü salt rastlantıyla meydana
çıkarılabilirse; eğer bir topluluğun ruhu, salt fizik bir görünüşten
ortaya konabilirse, bu amaca varılabilir. Hem! de böyle bir güç es-
kiden üzerinde kayıtsızca dolaştığımız dünyanın, artık elinde ol-
maksızın, dış görünüşü ardındakini bize açıklamasına yol açar.
Toplumsal dokümanter gözlerimizin bağını çözer. "Nice Üzerine"
bu çeşit sinemanın mütevazi bir taslağıdır. Bu filmde görünüşleri
büyük anlamlar taşıyan bir şehrin aracılığıyla, özel bir dünyanın
yargılanması seyredilmektedir.
Gerçekten de, Nice'deki havayı, orada -aynı zamanda dünya-
nın her yerinde- sürülen hayatın anlamını belirtir belirtmez, film,
gülünç bir kisveye bürünmüş kaba zevklerin, etin ve ölümün an-
lamını genelleştirmeye doğru yönelir."

"Hal ve Gidiş Sıfır" da ise; Vigo, dalgalı ve zorluklarla ge-
çen savaşçıl çocukluğunun anılarını hikâye ediyordu. Acı, buruk
ve hüzünlü, hüzünlü olduğu kadar da başkaldırıca çocukluk günle-
ri "Hal ve Gidiş Sıfır" da enine boyuna yer almiştı. Filmin konu-
su, bütüniyle "bütün kitaplar ateşe, öğretmen ortaya" şarkısını
izlemektedir. Çocuklar uzun süren bir savaş ve çekişme sonunda
büyükleri yeniyorlar, onların baskı ve üstünlüklerinden açıkça kur-
tuluyorlardı. Havada uçan yastıklar, çocuk çığlıkları ve beyaz ge-
celikli öğrencilerin ağır hareketleriyle canlandırılan, öğrencilerin
yatakhane ayaklanışı, ender görülen bir şiir havasına varıyordu.
Fakat öğretmenlerle eğitim kurumlarım zor durumda bırakan "Hal
ve Gidiş Sıfır" a sansür izin vermedi ve film sinema pazarına çık-
madan kulüplerin ve derneklerin malı oldu.

"Geçip Giden Çatana, Atalante", doğrusunu söylemek gerekir-
se Vigo'nun anlayışına uygun değildi ama, daha çok edebî olan
konunun işlediği yaygın çevre, sanatçının hikâyeyi kabullenmesini
sağladı. "Atalante" nin konusu, son derece yalın ve düz hatlı bir
hikâyeydi: Bütün gününü budala denizci kocası ile bir teknede
-çatanada- geçiren kadın, günlerden bir gün bunca can sıkıntısına ve
biteviyeliğe dayanamayıp "Atalante" den kaçıyordu. Paris'e giden
kadınla arkasında koşan denizci kocası sonradan buluşuyorlar*
dı, barışıyorlar ve yeniden çatanalarına dönüyorlardı.

Filmin bazı bölümleri gereksiz bir ağırlıktaydı: Güldürücü
Margaritis'nin dans sırasında numaraları, elleri kesik Michel Si-
mon'un gerçeküstücü kulübesi, sonra kaybolan karısının suda yan-
kılanmasını gören denizcinin kanala kendini kaldırıp atması; buna
örnek gösterilebilir. Bütün bunlara karşılık Vigo, kendine ve an-
layışına yatkın olduğu bölümlerde yine başarılıdır: İçinde bulun-
duğu yılların edebî anlayışının dışına çıkarak kanal boyunca giden
çatanadan gördüğü heyecanlı ve coşkun düğün alayı, içine kapanık
bir kenar mahalle, gemideki hayat, bir gramofoncu dükkânı ise;
yapmacığın ötesindeki asıl Vigo'nun ürünleriydi.

Kısa süreli yaşama serüveni ve dört filminin dördünde de Vigo
"tâviz" vermeye yanaşmadı, sinemaya! karşı açık yüreklilik ve tam
bir dürüstlük gösterdi: Uzlaşmaya kesinlikle yanaşmadı. Hayatı
nasıl görüyorsa, nasıl görünüyorsa o denli verme amacını güdüyor-
du. "Sansasyona ve melodrama da itibar etmedi."

Vigo, sinemanın gerçek ve büyük bir şairiydi.
 
Son düzenleme:
Üst