Karagöz 2421 (30 Mayıs 1931)

Calligrapher

Onursal Üye
5 Nis 2021
1,184
6,989
Kapaktaki "Baykuş Sesi" başlıklı yazıda Ali Kemal ile Refik Halit'i bir tutması ilginç. Anadolu’da başlamış olan Kuva-yı Millîye hareketinin lider kadrosunun İttihat ve Terakki içerisinden çıkması, hareketin tabanını taşradaki İttihat ve Terakki teşkilatlarıyla, kulüplerinin oluşturması Refik Halit’in Millî Mücadele’yi İttihatçı bir hareket olarak görmesine neden olmuştur. (Atatürk de, özellikle Enver Paşa ile yaşadığı anlaşmazlıkların da etkisiyle, sonradan İttihat ve Terakki Cemiyetinden ayrılmış ve Cemiyeti oldukça sert ifadelerle eleştirmiştir.) Refik Halit bu nedenle başlangıçta Milli Mücadele'ye eleştirel yaklaşmışsa da sonradan hatasını anlamış ve hayata veda ettiği 1965 yılına değin Atatürk ilkelerinin savunucusu olmuştur. Başlangıçtaki tutumu nedniyle 1922'de Yüzelliliklerle birlikte yurt dışına çıkarılmış ve uzun süre Beyrut ve Halep'te sürgün yaşamıştır. Sürgündeyken Mustafa Kemal Atatürk'e yazdığı şiir ve mektuplarla, Yüzellilikler listesindekilerin affedilmesinde önemli rol oynamıştır. 16 senelik sürgün hayatının ardından 1938'de çıkarılan af kanunundan yararlanarak yurda dönmüştür. Karagöz'ün bu sayısının Mayıs 1931 tarihli olduğu dikkate alınırsa, o tarihte Refik Halit halen sürgünde bulunmaktadır. Bununla birlikte, yazıda kullanılan "düşmana yardım" suçlaması biraz ağır kaçmış diye düşünüyorum.
 

Levent 16

Aktif Üye
22 Kas 2011
311
1,615
Posta ve Telgraf Genel Müdürü Refik Halid, 5 Temmuz tarihinde Şeyhülislâm ve Sadrazam Vekili Mustafa Sabri Efendi ile Harbiye Nazırı Ali Ferit Paşa’ya makama değil, isme hitap ederek “… posta memurlarını hapse cüret eden Mustafa Kemal’in hakkından gelinmesini vatanın selâmeti adına istirham ettiğini” bildirdi.

Yukarıdaki satırlar Atatürk Ansiklopedisinden alıntı. Refik Halit Kurtuluş Savaşı aleyhinde de bulunmuş bir yazar. 1938 den sonra yurda döndüğünde gazetelerde güzel yazıları yayımlandı.
 
Son düzenleme:

Calligrapher

Onursal Üye
5 Nis 2021
1,184
6,989
O olayda ne yazık ki Dahiliye Nezareti ile Mustafa Kemal arasında sıkışıp kalmıştı. Bir devlet memuru olarak Nezaretin emirlerini uygulamak zorundaydı. Atatürk Ansiklopedisinde bu durum şöyle anlatılmış:
"... Bu gelişmeler, Refik Halid açısından belalı bir durum yaratmıştı. Telgraf müdürlerinin içine düştükleri duruma bir çare bulmak gerekiyordu. Zira kendisini dinleseler Divânı Harbe verilecekler, Mustafa Kemal Paşa’nın emrini yerine getirseler azledileceklerdi. Dahiliye Nezareti’ne telgrafla başvurarak, Mustafa Kemal Paşa’nın telgraf haberleşmesine engel olan memurların Divânı Harbe verileceğini ilan ettiğini hatırlatarak, yarını beklemeden hemen kesin teşebbüslerde bulunmak gereğini arzetti. Zira emri veren Dahiliye Nâzırıydı ve neticesini düşünmek de ona düşerdi."
Aslında Refik Halit'in hatası en baştan o görevi kabul etmesiydi. Bir edebiyatçı siyasetçi kıvraklığında olamaz. Keşke o sadece yazılarını yazsaydı. Fakat aynı ansiklopedide dikkat ederseniz kendisinden çok da olumsuz bir dilde bahsedilmez. Sonradan pişmanlığını defalaca dile getirmiş ve İttihatçı muhalifliğinin âdeta gözünü kör ettiğini beyan etmiştir. Nitekim Atatürk de sonradan kendisini affetmiş ve övmüştür.
 

dedo11

Onursal Üye
8 Nis 2013
1,892
5,200

Sayın ritvan ;

KARAGÖZ okuma günlüğü : KARAGÖZ OKU(YORUM) :


Refik Halit'in "Memleket Hikayeleri" ve "Gurbet Hikayeleri" kitaplarını ( ortaokulda 1960 lı yılların ikinci yarısında ) okumuştum. Zevk almış ve beğenmiştim. Sonra da Sevgili Okul müdürümüz ve Türkçe öğretmenimiz Selim Özel'in her yarıyılda yaptığı gibi yine bize bir kitap ( roman ) okuyup ödev hazırlamamızı istemişti. Ben de Refik Halit'in "Bugünün Saraylısı" nı okumuş ve oylumlu bir ödev hazırlamıştım.

Sevgili Calligrapher ; Refik Halit İttihat terakki nedeniyle değil [ Çünkü öyle olsaydı Enver Paşa niye gelip hareketin başına geçmemişti. Mustafa Kemal'e gelen haber üzerine onun ülkeye girmesini kabul etmeyeceğini bildirmişti. Üstelik o dönem yaşayanlar Mustafa Kemal'in kesinlikle İttihat Teraki'ye ( öncesinde onların üyesi iken bile ) karşı olduğunu biliyordu. ] kökten Kurtuluş Savaşına karşı çıkmıştır. Gerek Hürriyet ve İtilaf Fırkası taraftarlığı ( zaten İttihat ve Teraki bu nedenlerle önce Sinop'a sonra da Çorum, Ankara ve Bilecik'e sürülmüştü. ) gerek Damat Ferit taraftarlığı, Mondoros Mütarekesi taraftarlığı ve Kurtuluş Savaşına karşı Alemdar ve Peyam-ı Sabah gazetelerinde , Aydede dergisinde yazılar yazmıştır. Yani Refik Halit kökten İstiklal Savaşına karşı ve İstanbul Yönetimi taraftarı idi. Üstelik sus pus değil yayın yolu ile İstiklal Savaşını kıyasıya eleştiriyor hatta sadece eleştirmiyor çok ağır suçluyordu da. Bu durumdaki bir İstiklal Savaşı ile kazanılmış bir bağımsız bir ülkede başka nasıl davranılabilirdi ki... Başka ülkede olsa idam bile edilebilirdi. 1922 de Yüzellilikler listesinde yurtdışına sürülmüştür. Şimdi bu durumda onun yazdığı Mustafa Kemal'e övgü dolu mektup ve şiirler onun hatasını anladığının kanıtı olabilir mi? O zaman şu soruya evet diyebilirseniz , hatasını ben de anlamış kabul edebilirim. Yoksa edemiyeceğim. Soru şu :
-- İstanbul hükümeti varlığını sürdürseydi... Orada kalıp İstiklal Savaşını eleştirmeye devam etmeyecek ve Mustafa Kemal'e övgüler dizecek miydi?
Yine de Atatürk'ün son günlerinde ( Temmuz 1938 ) de affedilip yurda dönüşüne izin verilmiştir.
Dikkat : "
İstiklal harbinde Ali Kemaller, Refik Halitler düşmana yardım etmek için işte bu lisanı kullanıyorlar." deniliyor.
Yani sevgili Calligrapher Refik Halit'in 1931'de sürgünde değil , İstiklal Savaşındaki yaptıkları için "Düşmana Yardım" suçlaması dile getiriliyor. "bu lisanı kullanıyorlardı." ( dili geçmiş ) vurgusu da bunu gösteriyor...
Sevgili Levent16 da buna vurgu yapmış : "Mustafa Kemal'in hakkından gelinmesini vatanın selameti adına itirham ettiğini" bildirdi.
Daha ne olsun. Mustafa Kemal'in hakkından gelinsin. Yani öldürülsün. Bunu üstündekilerin istemesi onun için mazeret olabilir mi?
Yani şimdi biri çıkıp ( bu koşullarda olacak değil ama diyelim ki ileride ) İliçteki ÇED raporunu ve Altın arama alanının altına ben bakan olarak imza attım ama ne yapayım üstümdeki tek kişi öyle bir hükümrandı ki hayır diyemedim dese bu onu suçsuz çıkarabilir mi?

SONUÇ : Dostlar tarihin kırılma anları vardır. Bu anlarda hoşgörüye pek yer verilmez. Bu da doğaldır. Düşünün İki taraf var :
1. Taraf : Anadoluyu ve İstanbulu işgal eden Emperyalist Güçler ve Onun işbirilikçisi Padişah ve İstanbul yönetimi...
2. Taraf : Bu işgale karşı silahlı direniş gösterip dünyanın ilk anti-emperyalist savaşını veren Mustafa Kemal ve Arkadaşlarının önderlik ettiği Kuvay-ı Milliye ( Milli Güçler ) ....
Bu durumda birini tutan sonradan mazeret sunamaz .... Sunsa da kabul edilemez... Üstelik savaşı bir tarafın kazanmasından sonra ileri sürülse bile bunun samimiyetine kim inanır ki...


Değerli arkadaşlar , değerli dostlar : @Calligarper ve @Levent 16

Böyle sunum sayfalarını düşüncelerinizle zenginleştirdiğiniz için o kadar mutluyum ki sizlere de kocaman sevgi ve teşekkürler ...




Emeğine ve paylaşım isteğine teşekkür ederim...

 
Üst