cagan73
Onursal Üye
- 17 Kas 2013
- 381
- 8,187
Bu kitabı Atatürk, ölümünden birbuçuk yıl kadar önce, III. Türk Dil Kurultayından hemen sonra 1936-1937 yılı kış aylarında Dolmabahçe Sarayı'nda kendi eliyle yazmıştır, 1936 sonbaharında bir gün Atatürk beni, Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman'ın yanma katarak Beyoğlu'ndaki Haşet Kitabevi'ne gönderip uygun gördüğümüz Fransızca geometri kitaplarından birer tane aldırttı. Bunlar Atatürk'le birlikte gözden geçirildikten sonra, yazılacak geometri kitabının genel tasarısı çizildi. Bir süre sonra ben ayrıldım ve kış aylarında Atatürk bu yapıt üzerinde çalıştı. Elinizdeki kitapçık bu emeğin ürünüdür.
Geometri, eski terimle Hendese, eğitim örgütümüzde önemli bir yer tuttuğu halde, bunun terim düzeni çok ağdalı ve çapraşıktı. Arapça ile Farsça kaldırılmış, fakat Arapça üzerine kurulmuş olan terimler kalmıştı. Örneğin, müselles-i mütesâviyül adlâ'yı çözümlemeli olarak hangi öğrenci anlayabilirdi? Müselles'in kökü selâse; mütesâvi'nin kökü sivâ; adla'nm tekili de dil'dır. Eğitimde bir gerçek var: Anlayış yolunun açık olması, bir ipucu bulunması gerekir. Müselles-i mütesâviyül adla bu nitelikte değildi; bir külçe gibi anlayış yolunu tıkayan, öğrencinin eline hiç bir ipucu vermeyen, cansız bir tekerleme idi. Atatürk, öğrencideki bu anlayış yolunun tıkanıklığını açmak için bu terimi, anadili öğelerinden yapılı eşkenar üçgen'e çevirdi. İşte bu kitapta boyut, uzay, yüzey, düzey, çap, yarıçap, kesek, kesit, yay, çember,-teğet, açı, açıortay, içters açı, dışters açı, taban, eğik, kırık, çekül, yatay, düşey, dikey, yöndeş, konum, üçgen, dörtgen, beşgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, paralelkenar, yanal, yamuk, artı, eksi, çarpı, bölü, eşit, toplam, oran, orantı, türev, alan, varsayı, gerekçe gibi terimler hep bu amaçla Atatürk tarafından türetilip konmuştur.
A.DİLAÇAR - Türk Dil Kurumu Başuzmanı
Geometri, eski terimle Hendese, eğitim örgütümüzde önemli bir yer tuttuğu halde, bunun terim düzeni çok ağdalı ve çapraşıktı. Arapça ile Farsça kaldırılmış, fakat Arapça üzerine kurulmuş olan terimler kalmıştı. Örneğin, müselles-i mütesâviyül adlâ'yı çözümlemeli olarak hangi öğrenci anlayabilirdi? Müselles'in kökü selâse; mütesâvi'nin kökü sivâ; adla'nm tekili de dil'dır. Eğitimde bir gerçek var: Anlayış yolunun açık olması, bir ipucu bulunması gerekir. Müselles-i mütesâviyül adla bu nitelikte değildi; bir külçe gibi anlayış yolunu tıkayan, öğrencinin eline hiç bir ipucu vermeyen, cansız bir tekerleme idi. Atatürk, öğrencideki bu anlayış yolunun tıkanıklığını açmak için bu terimi, anadili öğelerinden yapılı eşkenar üçgen'e çevirdi. İşte bu kitapta boyut, uzay, yüzey, düzey, çap, yarıçap, kesek, kesit, yay, çember,-teğet, açı, açıortay, içters açı, dışters açı, taban, eğik, kırık, çekül, yatay, düşey, dikey, yöndeş, konum, üçgen, dörtgen, beşgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, paralelkenar, yanal, yamuk, artı, eksi, çarpı, bölü, eşit, toplam, oran, orantı, türev, alan, varsayı, gerekçe gibi terimler hep bu amaçla Atatürk tarafından türetilip konmuştur.
A.DİLAÇAR - Türk Dil Kurumu Başuzmanı
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.