Heykel yapmak benim için bir oyun

süpür

Onursal Üye
30 Ağu 2011
1,504
4,655

Heykel yapmak benim için bir oyun

erdil-yasaroglu-h-j-a2bm_cover.jpg.webp

Ünlü karikatürist Erdil Yaşaroğlu, ikinci kişisel sergisi ‘Transatlantik’ ile çıkıyor karşımıza… Heykelleriyle zihnindeki oyunu ortaya döken sanatçının yeni serüvenini konuştuk: “Dertlerimizi neşeyle anlatmayı seviyorum.’’​



Sizi genel olarak karikatürlerinizden tanıyoruz. Fakat tiyatro, sinema, resim gibi birçok şapkanız var. Tüm bunlar arasında heykel nasıl bir rol alıyor?

Çocukken kendi biricik oyuncaklarımı yapmakla başladı her şey. Sonra büyüyünce Mimar Sinan Üniversitesi Heykel Bölümü’ne girdim. Orada taş kesmeyi, kaynak yapmayı, bronz dökmeyi, ahşap oymayı öğrendim. Ve tabii ki sanat dünyasını ve sanatın dünyaya bakışını. Mezun olduktan sonra en fazla senede bir iki heykel yapıyordum. Çok ender karma sergilere katılıyordum. Çünkü karikatür hikaye anlatma gazımı alıyordu hep. Sürekli çiziyor, derdimi karikatür ile anlatıyordum. Sonra yavaş yavaş heykel ile anlatmak istediğim şeyler çoğalmaya başladı. Anlık kısa komik hikayelerle birlikte daha zamansız ve derin şeyler söyleme isteği arttı ve böylece heykellerim çoğalmaya başladı. Önce atölyemi, sonra da 2019 yılında ilk kişisel sergim Oyun’u açtım.

Heykel bölümünden mezun olmanıza rağmen karikatüre heykelden önce başlıyorsunuz. Sizi bu alana yönlendiren neydi?

İlkokulda amatör olarak karikatür çizmeye başladım. Lisede önce Güneş Gazetesi’nde, sonra da Limon Dergisi’nde profesyonel olarak çiziyordum artık. Üniversiteye gitme zamanı geldiğinde önüme koyduğum iki seçenek vardı. Fransızca Kamu Yönetimi ya da İngilizce Diş Hekimliği. O yaştaki her genç gibi kafam karışıktı. Dershaneye gidiyordum ve çok mutsuzdum. Sonra bir gün dershanede önüme bir kitap koydular ve hayatım değişti. ÖSYM hazırlık test kitabı. Büyük boy ve 800 sayfa. Hani okuyunca hayatını değiştiren bir kitap var mı diye sorarlar ya. Benim okumadan hayatımı değiştiren bir kitap var. Kapağını bile açmadan ittim kitabı ve çıktım dershaneden. Güzel sanatlara girecektim. Çok çalıştım ve heykel bölümüne birincilikle girdim. Sonuncu çıktım ayrı. On üç sene sonra en son ben mezun oldum bölümden.

agir-heavy-k-fvve.jpg

Karikatür ve heykel çalışmalarınız arasında bir bağ var mı? Birbirlerinden ilham alıyor musunuz?

İkisi de benim hikaye anlatma araçlarım. İki farklı disiplin de birbirine çok şey katıyor. Karikatür heykeller yapmıyorum ama karikatür kafasını ve formlarını çok kullanıyorum. Karikatürde otuz beş senelik birikim ve tecrübe var. Kullanmasam garip olurdu. Üstelik dünyada birlerce karikatürist var, binlerce heykeltıraş var ama ikisini bilen sayısı çok az. Belki bir elin parmakları kadar. Bu benim için çok güzel bir farklılık. Farklı olmak her iki disiplinin de temeli. Mesela çoğu heykelimi karikatürdeki gibi dört parmak yapıyorum. Heykelde de karikatürde de memeli olsun olmasın, bütün hayvanlara göbek deliği yapmayı severim. Çok sade heykeller yapmama rağmen göbek deliği benim için önemli bir detay. Hayatı simgeliyor.

Üretim süreciniz nasıl işliyor? Ne tür malzemeler kullanıyorsunuz?

Akademide ağırlıklı mermer üzerine eğitim aldım. Farklı temel teknikleri de öğrendim tabii. Sonra on beş sene kadar önce Youtube’dan yeniden öğrendim heykeli.

İzleye izleye yeni malzemeler, kalıp ve döküm teknikleri öğrendim. Şimdi bu sayede çok farklı malzemelerle çalışabiliyorum. Mermer, bronz, alüminyum, ahşap, polyester, reçineler, beton ağırlıklı kullandığım malzemeler.

Küçük eskizlerle başlıyor her şey. Çizerek, arayarak… Sonra hoşuma gidenleri bilgisayarda üç boyutlu çiziyorum. Bu süreçte de formu değişiyor, gelişiyor. Burada beğendiysem, 3D yazıcıdan küçük bir çıktısını alıp, formunu öyle inceliyorum. Duruşuna, sağlam ya da zayıf yönlerine bakıyorum. Koyacağım mekana göre ne gibi değişiklikler yapmam gerektiğini buluyorum. Mesela bir şehir meydanına koyulacaksa, yağmur suyu nerelerde birikir, biri gelip bir kenarına çöp sıkıştırabilir mi, beş kişi üstüne çıkarsa kırılır mı gibi onlarca soru üzerinde çalışıyorum. Bütün cevaplar verildiğinde üretime geçiyorum.

fli-h-3hzm.jpg

Heykel odaklı ilk kişisel serginizi 2019 yılında hayata geçirdiniz. Süreç nasıldı sizin için? İkinci bir serginin olacağını o zamanlar düşünüyor muydunuz?

Heykel yapmak benim için bir oyun. Çünkü dünyada olmayan biricik bir şey hayal edip yapacaksın ve karşına karar vermen gereken birçok nokta çıkıyor. Tabii ki çözmen gereken bir sürü sorunla birlikte. Seviye seviye ilerleyip bir sonuca ulaşmaya çalışıyorsun. Bu yolda da bir sürü yeni şey öğreniyorsun. İşte bu harika bir oyun aslında. O yüzden ilk sergimin ismini Oyun koydum. Sergi mekanının içine ve avlusuna yirmiye yakın büyüklü küçüklü heykel yerleştirdim. Çok zor ama çok eğlendiğim bir sergi oldu. Bitirdikten sonra ilk işim temsilcim Esra Sarıgedik Öktem’e ikinci sergiyi ne zaman yapacağımızı sormak oldu. Güldü. Sadece güldü.

İlk serginiz ‘Oyun’ dan yola çıkarak ürettiğiniz heykellerin renkli, canlı ve enerji dolu olduğunu yorumluyorum. Fakat tüm bunların aslında bir tuzak olduğunu belirtiyorsunuz. Bunu biraz daha açabilir misiniz?

Genellikle yaptığım heykellere insanların ilk yaklaşımı, renkli ve sevimli tarafından oluyor. Ama bir yandan bunlar, onları heykellerimin hikayelerine çekebilmek için hazırladığım küçük tuzaklar. Çok gri, sevimsiz ve zor bir dünyada yaşıyoruz. Dertlerimizi neşeyle anlatmayı seviyorum. Renk ve çeşitlilik çok güzel bir şey. Çoğunluklar ve yönetimler git gide çeşitliliği ve rengi azaltmak isteyen bir anlayışa sahip. Ben de kendimce alışılmadık, yeni ve renkli heykellerle buna karşı durmayı seviyorum.

Transatlantik’ in hikayesinden bahseder misiniz?

Transatlantik sergiye ismini veren heykelim. Küçük sarı bir transatlantik ve ardında bıraktığı devasa kapkara bir duman bulutu. İlk başta çok sevimli minik sarı, oyuncak gibi bir gemi görüyorsun ama bize dünyayı nasıl mahvettiğimizi anlatıyor.

Renkli ve sevimli heykeller yapmayı seviyorum. Çoğunluğun ilgisini böyle çekip, hikayelerimi ulaştırıyorum. Bu hikayelerden bazıları can sıkıcı ve karanlık olabiliyor ama bazıları da sadece eğlenceli, mutluluk vermek için yazılmış.

Oyun’da genellikle hayvan figürleri üzerine çalışmalar gerçekleştirmiştiniz. Transatlantik’te neler göreceğiz?

Transatlantik sergisinde farklı malzemelerle farklı hikayeler anlatıyorum. Sergi Pera’daki Alexandre Vallaury binasının üçüncü katında olacak. Önceki sergimin büyük kısmı açık alandaydı. Bu sefer daha sergi salonu düzenindeyiz. Benim için özel bir mekan.

Binaya adını da veren mimarın benim için ayrı bir yeri var çünkü Alexandre Vallaury aynı zamanda heykel yapmayı öğrendiğim Mimar Sinan Üniversitesi binasının da hayatımda oynadığım tek film olan Three Thousand Years Of Longing’in büyük bölümünün geçtiği Pera Palas otelinin de mimarı.

Bir sonraki hedefleriniz neler? Yeni sergilerle görebilecek miyiz sizi?

Transatlantik belki başka şehirlere de seyahat eder ve sonrasında da hiç duracağımı zannetmiyorum.

Erdil Yaşaroğlu’nun ikinci kişisel sergisi “Transatlantik”, 24 Aralık – 30 Ocak tarihleri arasında Alexandre Vallaury Binası’nda sanatseverlerle buluşacak.


 
Üst