Anadolu'nun Piramitleri

ilhanx

Süper Üye
15 Ağu 2009
5,401
182
Anadolu'nun Piramitleri

arke.jpg


Herodot : “…burada öyle bir anıt var ki, bilinen bütün öbürlerini aşar"
Tarihin babası olarak bilinen Herodot, ünlü eserinde Lydia hakkında bilgi verir¬ken, "Pek öyle adı anılacak olağanüstü şeylere sahip değildir" di¬ye başlıyor... Görüntüsü bugün bile pek değişmeyen Lydia'da. Herodot'un ilgisini çeken tek şey, Lydia Kralı Al¬yattes'in görkemli mezarı (ya da tümü¬lüsü) olmuş... "Ama, Mısır ve Babil'¬deki anıtlar bir yana, burada öyle bir anıt var ki, bilinen bütün öbürlerini aşar" diye devam ediyor, "Bu, Kro¬isos'un babası Alyattes"in mezarıdır, etekleri büyük taşlarla örülmüş bir toprak yığınıdır..."

"küçük esnafın, el işçileri¬nin ve aşk satıcısı kızların top¬ladığı paralarla" yapılmıştı...
Yakın çevresinde yer alan 100 ka¬dar tümülüsten belirgin biçimde ayrı¬lan bu dev mezar; Herodot'un bildirdi¬ğine göre, "küçük esnafın, el işçileri¬nin ve aşk satıcısı küçük kızların top¬ladığı paralarla" yapılmıştı... Yakının¬dan geçtiğini de söyleyen Herodot'un anlattıklarına bakılırsa, o dönemde anıtın tepesinde beş tane blok taş bu¬lunmaktaydı. Taşların üzerinde de, ya¬pımına katılan her meslek dalının ver¬diği para miktarı yazılıydı. Herodot, ödenmiş en yüksek miktarın, fahişelik yapan küçük kızlardan geldiğini be¬lirtmişti. Çünkü, bu devirlerdeki Lydia geleneğine göre, genç kızlar evlenme¬den önce, bedenlerini satarak çeyiz parası biriktirirlerdi...

Eski Lydia bölgesi
Eski Lydia bölgesi, o dönemde gü¬neyindeki Karia'dan Büyük Menderes Irmağı ile ayrılıyordu. Ülke, doğudan bugünkü Uşak kentiyle, kuzeydoğu¬dan ise Kütahya'nın Gediz ve Simav ilçeleriyle Phrygia'ya sınırdı. Kuzeyde ise Akhisar ya da eski adıyla Thyate¬ira, Lydia'nın son kenti sayılıyordu. Batıda da Aolis ve İonia'daki kıyı kentleri, Lydia'nın denizden ayrıldığı doğal sınırlar olarak kabul ediliyordu. Lydia kral mezarları ise bugün bu bü¬yük bölgenin içinde, Göl marmara civarında yer alıyor...

tumulus.jpg

Çok sayıda tümülüs nedeniyle “Bintepeler” adı verilmiş
Antik devirlerdeki adı "Gygaia Limne" ya da "Koloe Limne" olan gölün güney ve batısı hemen neredey¬se bu tümülüslerle kaplı... Bu nedenle bölgeye yöre halkı, haklı olarak "Bin¬tepeler" adını vermiş. Lydia'nın mer¬kezi sayılan Sardis antik kenti de, Bin¬tepeler'e yaklaşık 25-30 km. kadar uzaklıkta...

sardis.jpg

Batı Anadolu'da M.Ö. I. binde egemen olan Lydia Krallığı'nda üç kral sülalesinin art arda hüküm sürdü¬ğü biliniyor
"Alyadlar". "Heraklid¬ler'" ve "Mermnadlar" (şahin oğulla¬rı) adlarıyla tanınan bu kral sülalele¬rinden ilkinin geçmişi; Herodot'un bil¬dirdiğine göre, M.Ö. II. binin ortaları¬na kadar geri gidiyor. İkinci sülalenin ise, ülke yönetimini M.Ö. 1185 yıllan civarında ele geçirmiş olduğu kabul ediliyor. Bu ikinci kral sülalesi, yani Heraklidler'in egemenliği de M.Ö. 680 yıllarına kadar sürüyor.
Bu tarihlerde 3. ve Mermnadlar Sülalesi'nin ilk kralı olan Gyges, Kral Kandaules'i devirip tahta çıkmıştı. Mermnadlar'ın 141 yıl süren hüküm¬ranlığı süresince Lydia, politik ve eko¬nomik açıdan önemli bir güç haline geldi. M.Ö. 680-546 yılları arasında geçen bu kısa dönem içinde Lydialılar kendilerine özgü eserler yarattılar. Gyges ile başlayan bu dönem ve Mermnad soyu; Ardys, Satyattes ve Alyattes ile devam etti... Pers Kralı Kyros'a yenilen Kroisos'la bu parlak dönem sona erdi ve Sardis'te M.Ö. 336 yılına kadar süren satraplık (merakediyorum notu: Perslere bağlı eyalet) döne¬mi başladı...

lydya.jpg

Tümülüsle¬rin özellikle üçü olağanüstü büyük¬lükleriyle dikkatleri eski çağlardan beri üzerlerine topluyorlar
İşte Bintepeler'de, tümülüslerden oluşmuş bu kraliyet nekropolünün (mezarlık), Lydia Krallığı'nın son kral soyu olan Mermnadlar zamanında ya¬pılmış olduğu sanılıyor. Bu tümülüsle¬rin özellikle üçü olağanüstü büyük¬lükleriyle dikkatleri eski çağlardan beri üzerlerine topluyorlar. M.Ö.6. yüz¬yılda yaşamış İonialı şair Hipponax bile, "Alyattes tümülüsünün üstüne çıkınca güneşin battığı yer doğru bak¬tığında, ilk tepe Gyges, sonraki de Ardys'in mezarlarıdır" diyor. Bu üç dev tümülüs, bugün karayolunun ke¬narında 3-4 km. arayla art arda sırala¬nıyorlar. Aralarında farklı boyutlarda küçük tümülüsler olmasına rağmen bu üçü kolayca fark ediliyor.
Bu küçük tümülüslerin kimlere ait olduğu belki hiçbir zaman bilinmeye¬cek...
Çünkü, henüz bunlara ait tarih¬sel bir kayıt yok. Roma döneminde bütün mezarların hırsızlar tarafından en az bir kez soyulmuş olması da bir başka olumsuzluk... Defineciler, çok¬tan boşalmış olduğu sanılan bu anıtla¬ra günümüzde bile saldırılarını sürdü¬rüyorlar.

bt89.jpg


Bintepeler'de defineciler daha çok kazı çalışması yapıyor
Mezar odasına giden 85 metre uzunluğunda bir tünel…
Bintepeler’de ilk kazı çalışması¬ 1853 yılında, İzmir Almanya Konsolosu Spiegelthalt tarafından Al¬yattes tümülüsünde gerçekleştirildiği biliniyor. Bu dönemde güneyden açı¬lan bir tünelle bir odaya ulaşılmış. Herodot'tun tümülüsün tepesinde ol¬duğunu yazdığı kayalardan biri bu dö¬nemde iyi durumda durmaktaymış. 1952 ve 1957'de Hanfmann bu taşı yazılarında belirtmiş. Ancak, 1962 yı¬lında yapılmak istenen bir ölçme ça¬lışması sırasında, taşın defineciler ta¬rafından dinamitlenerek dört parçaya ayrıldığı; yapılan açma sonunda da tü¬mülüsün soyulmuş olduğu anlaşılmış. Bazı seramik parçalarının da bulundu¬ğu bu çalışmayla ulaşılan en önemli sonuç, mezar odasına giden 85 metre uzunluğunda bir tünelin ortaya çıka¬rılması olmuş...
Bölgede ikinci çalışmayı 1962-66 yıllarında Amerikalılar yapıyor
Bölgede bunu izleyen ikinci çalış¬ma, Amerikalılar'ın 1962-66 yıllan ara¬sında Gyges tümülüsünde yaptığı arke¬olojik kazı çalışması... Gölün 2 km. ka¬dar güneyindeki, yaklaşık 50 metre ka¬dar bir yükseklikte ve 200 metrelik bir yarıçapta olan bu tümülüsten elde edi¬len ilk bulgular içinde, uzunluğu 90 metre kadar olan ve kireç taşından ya¬pılmış bir "krepis duvarı" (basamak, basamaklı duvar) var. Kayda geçen daha önemli bir bulgu ise, duvarın üze¬rinde, girişten yaklaşık 44 m. sonra ya¬zılı olan "Gugu" kelimesi...

spil.jpg


Toplam 130 metre uzunluğundaki antik tünel¬ler çok ilginç sayılıyor
Arkeolojik açıdan çok önemli ola¬rak nitelenen bu bulgu, Asur belgele¬rinde adı geçen ve ünlü kral Asurbani¬pal'e elçi göndermiş olan "Luddi Kra¬lı Gugu"nun varlığı kanıtlıyor. Bu isimle anılan kişinin, Lydia Kralı Gyges ile aynı kişi olduğu idda edili¬yor. Ne var ki, bu tümülüsün mezar odası bulunamamış... Ancak, toplam 130 metre uzunluğundaki antik tünel¬ler çok ilginç sayılıyor. Ele geçen ka¬lıntılar arasında, tünelin girişinden 63.5 metre içerde bulunan ve tarihle¬me açısından önemli olan Roma döne¬minden kalma bir testi var. Arkeolog Robin U. Russin'e göre, mezarın için¬de yapılan ve Gyges dönemini temel alan (M.Ö. 680-645) tarihleme çalış¬maları doğru ise, bu tümülüs Lydia'da yapılan en erken tümülüs...
Bintepeler'deki sonuncu büyük Lydia kral tümülüsü, 300 metrelik ya¬rıçapı ve yaklaşık yine 50 metrelik yüksekliği ile, gölün 1.2 km. güneyin¬deki Kral Ardys'in anıtsal mezarı... Yanından geçen yolun yapımı sırasın¬da kireçtaşı duvarları dozerle zedele¬nen; sıralamada üçüncü, ama yüksek¬lik ve büyüklükte ikinci sırada yer alan bu tümülüste şimdiye kadar hiç¬bir bilimsel kazı çalışması yapılma¬mış (merakediyorum notu: bu yazı Ocak 1998 tarihlidir. Umarız, bu tarihten sonra çalışma yapılmıştır). Bazı bilimadamlarınca en esrarlı tümülüs olarak kabul edilen yığma te¬penin gerçekte Kral Tmolus, Tos, ya da Atys veya Ardys'e ait olduğu konusunda bir kararsızlık var. Ancak, genel görüş bu isimlerin tamamının aynı ki¬şiye ait olduğu yolunda... Halkın Mu¬taf Tepe olarak adlandırdığı bu tümü¬lüs diğerlerinden çok daha kayalık bir yapı sergiliyor. Bu nedenle içine doğ¬ru herhangi bir şekilde tünel açmak çok daha güç...

Bölge yıllardır arkeologlar tarafın¬dan devamlı kazılıyor…
Yalnızca bü¬yük tümülüsler değil, küçük mezarlar da bilimadamlarının ilgisini çekiyor. Tabii, bunların kimlere ait olduğu ko¬nusunda bulgular elde etmek büyük olasılıkla imkansız. Ele geçenler yal¬nızca küçük kaplar, seramik parçaları, daha yakın zamanlara ait kandiller, bazı bronz eşyalar ve birkaç kemik ve iskelet parçası... Mezarın içindeki mi¬mari özellikler, taş işçiliği, kullanılan malzemenin yapısı ve mezarın iç pla¬nına ilişkin bilgiler, bilimadamlarınca önemli bulgular olarak kabul ediliyor. Bilimadamlarının karşısında bulunan defineciler ise anıtları dış görünüşüne aldanıp, akıllarına esen yere vurmuşlar kazmayı... Birçok tümülüsün yüzeyi, definecilerin altın sevdası nedeniyle delik deşik olmuş...

Bölge, bilimadamlarının ilgisini çekti¬ği kadar definecilerin de gözdesi ha¬linde
Dışarıdan göründüğü kadarıyla, bölge, bilimadamlarının ilgisini çekti¬ği kadar definecilerin de gözdesi ha¬linde. Defineciler, 1989 yılı başların¬da Gyges ile Ardys tümülüsleri ara¬sında bulunan ve Salihli-Gölmarmara yolunun hemen üzerinde yer alan bir tümülüste kaçak kazılar yapmışlar. Tümülüsün güney eteğinde, genişliği 3 m, uzunluğu 12 m. ve derinliği de 4 m'ye varan bir çukur açmışlar. Bunun üzerine Manisa Müzesi Müdürü arke¬olog Hasan Dedeoğlu başkanlığında 12 gün süren bir kurtarma kazısı yapılmış...

Tümülüsün içindeki delik, mezarın da¬ha antik çağlarda soyulduğunu göste¬riyor
"BT 89" tümülüsü olarak adlandı¬rılan 12 m. yüksekliğinde ve 38 m. ya¬rıçapındaki tümülüsün içindeki delik, Hasan Dedeoğlu'na göre, mezarın da¬ha antik çağlarda soyulduğunu göste¬riyor... Bu ilk soygundan günümüze arta kalan buluntular ise, definecilerin düşündüğünün aksine, pek masum ka¬lıntılar sayılıyor. Bazı örnekler ver¬mek gerekirse; iki araba tekerleğine ait dağılmış ve kömürleşmiş parçalar, 10.2 cm. uzunluğunda bronzdan ve fi¬gürin şeklinde yapılmış araba dingili¬ne ait pimler, 11.3x4.5x3.3 cm. boyut¬larında bronz koç başlan, 3,9x3.5 cm. çapında iki minik bronz çan... Bu iki çanın atın koşumlarında ses çıkarmak amacıyla yapıldığı sanılıyor. Çift kulplu küçük ve kırık bir amphora, kumaş parçası, demir halka, ahşap ka¬lıntılar ve yine kırık vaziyette bir ala¬bastron kap... Tümülüs buluntuları dikkate alınarak yapılan tarihleme, mezarın I. Dareios (M.Ö. 520-485) yıllarına ait olduğu kanısını kuvvet¬lendiriyor.

42888252.jpg


Türki¬ye'nin sahip olduğu en önemli kültür ve arkeoloji hazinelerinden biri
Bintepeler tümülüsleri, Lydia arke¬olojisi açısından çok önemli ve bir benzerini dünyanın başka bir yerinde bulmak mümkün değil... Bu bakım¬dan, Lydia Kral Nekropolünü, Türki¬ye'nin sahip olduğu en önemli kültür ve arkeoloji hazinelerinden biri olarak kabul etmek gerek... Görece olarak dar sayılan kraliyet nekropol alanın hemen dışındaki bölgelerde de çok sa¬yıda tümülüs var. Ama bütün bu alan, şimdi adeta definecilerin keyfine terk edilmiş durumda... Binlerce yıldan gü¬nümüze kalan bu etkileyici kültür böl¬gesi geleceğe doğru giderek "erime" safhasına girmiş. Definecilerin kasıtlı çabaları, çiftçilerin tarla sürerken bi¬linçsiz yonttukları etekler ve karayolu çalışmasına kurban gitmiş bazı tümü¬lüsler bunun çok kesin kanıtlan...
İrfan UNUTMAZ

Lydia devleti ve egemenlik alanı...
Türkiye Halkının İlkçağ Tarihi - Prof.Dr. Bilge UMAR
Herodot, Herakles Oğulları yerine Mermnos (Şahin Oğulları) soyu¬nun geçmesini, Herakles soyunun son kralı Kandaules'in istemeyerek eşini incitmesine, onurunu yarala¬masına bağlar. Kandaules, eşinin olağanüstü güzel olduğunu; güven¬diği subayı Gyges'e sık sık söyler¬miş. Onun buna pek inanmadığını görünce, sarayda eşiyle yattıkları odaya saklanmasını ve kraliçe so¬yunup yatağa girerken onu çıplak görmesini buyurmuş. Gyges, bu iş¬ten affını istemişse de kral diretmiş. Ancak, kraliçe olup biteni anlayınca çok ağırına gitmiş. Gyges'i çağırtıp, ona “Ya öleceksin, ya da kralı öldü¬rüp onunu yerine geçecek ve be¬nim kocam olacaksın" diye onu zor¬lamış... Aynı gece Gyges kralı uy¬kusunda öldürüp kral olmuş...

Lydialılar kendi kıyılarındaki Hellen kentlerinin güçlenmesini ön¬lemeya çalıştılar
Gyges, tahminlere göre M.Ö. 687'de kral olmuştu. Onun zamanın¬da, Lydialılar kendi kıyılarındaki Hellen kentlerinin güçlenmesini ön¬lemeya çalıştılar. Gyges ilk olarak, Miletos, Smyrna, Kolophon kentleri üzerine ordu gönderdi. Kolophon'u ve Srylos Magnesia'sını (Manisa) ele geçirip haraca bağladı. Gyges'in M.Ö. 652 yılında Kim¬merler'e karşı savaşırken ölmesi üzerine yerine oğlu Ardys geçti.
Ardys, önce Priene'yi ele geçirdi, Miletos'a karşı savaşı sürdürdü. Kimmerler'in başkent Sardis'i ele geçirmelerine engel olamadı ve M.Ö. 621 yılında öldü. Ardys'in yeri¬ne oğlu Sadyattes geçti. Bu kral da Kimmerler'le başa çıkamadı ve M.Ö. 609'da öldü. Onun yerini de oğlu Alyattes aldı. Alyattes büyük bir kraldı ve Kimmerler'in kökünü kazıdı. Smyrna'yı (İzmir) uzunca sü¬ren bir kuşatmadan sonra M.Ö. 600'de aldı. Kentin geleceğini Lydia için tehlikeli gören kral, Smyrna'yı yakıp yıktırdı. Buna karşılık diğer bir İonia devletçiği olan Klazomenai, Lydia ordusu yenmeyi başardı. Kral, Lydia'nın Miletos'la yaptığı ge¬leneksel savaşı bir türlü sonuçlan¬dıramadı. M.Ö. 604 yılında Tiran Thrasyboulos yönetimindeki Mile¬toslular'la barış yapıldı.

Güneş tutulması ile sonlanan savaş
Alyattes, Lydia'nın batıda istediği dengeyi kurduğuna inanınca doğu¬ya döndü. Beş yıl boyunca İran'la savaşa tutuştu. Altıncı yıl iki ülkenin ordusu Kızılırmak'ın doğusunda sa¬vaşa girmişken, Miletoslu filozof Thales'in o yıl içinde olacağını ön¬ceden bildirdiği güneş tutulması, M.Ö. 585 yılı 28 Mayıs günü gerçek¬leşti. İki ordu da bunu savaşın bıra¬kılması için tanrısal bir buyruk saydılar. Kızılırmak, iki ülke arasında sınır sayıldı. Lydialılar, İran barışın¬dan sonra yine batıya yöneldiler. Şimdiki Edremit yakınlarında, yeri henüz saptanamamış eski Edremit'i kurdular.

Lydialılar para basan ilk ulus olmayı altın tozu taşıyan Paktolos Çayı’na mı borçlu?
Alyattes M.Ö. 563 yılında ölünce yerine oğlu Kroisos geçti. Bu kralın döneminde Lydia'nın başkenti Sar¬dis, zenginliğinin doruğuna ulaştı. Bu zenginlikte, kent içinden akan Paktolos Çayı'nın (Şart Çayı) taşıdı¬ğı suda altın tozlarının bulunması ve Strabon'a göre Bergama ile onun batısındaki "Kalarga" tepesi arasındaki madenden altın çıkarıl¬masının payı vardı. Belki bu neden¬le Lydialılar, değişim ölçüsü olması için para basan ilk ulus olmuşlardı. Lydia paralarının üzerinde aslan başı ve boğa başı kabartması vardı.

Lydia Krallığının yıkılışı
Lydia Krallığı bu mutlu dönemi yaşarken, İran'da da bir sülale deği¬şikliği yaşanıyordu. İran'ı böylesi bir çalkantılı dönemde yakalayan Kroisos, hem sınırlarını Kızılırmak'ın ötesine uzatmak, hem de Kapadok¬ya'yı ele geçirmek için harekete geçti. Kızılırmak'ı aşıp, henüz yeri saptanamamış Pteria kentine ulaştı. Savaş bu yörelerde yapıldı ve her iki taraf da kesin sonuç alamadı. Er¬tesi günü iki ordu da birbirine sal¬dırmadı. Lydialılar bağlaşıklarından yardım alıp ertesi bahara İran'a ye¬niden saldırmak için Sardis'e geri döndüler. Paralı askerlerini de bı¬raktılar. Oysa Kyros da, gizlice tüm ordusuyla Sardis önlerine gelmişti. İki ordu Sardis ile Gediz ırmağı ara¬sındaki ovada savaşa tutuştu. Kyro¬s'un ordusundaki develer Lydia atlı¬larını ürkütmüş, ordu kentin içine geri çekilmişti. Kuşatmanın 14. gü¬nü çok dik olduğu için çıkılamaz sa¬nılan ve gereğince korunmayan bir bölümden İranlılar hisara sızıp ken¬ti ele geçirdiler. Böylece, dili ve ya¬zısı henüz yeterince çözülememiş Lydia Krallığı yıkılmış oldu.
Türkiye Halkının İlkçağ Tarihi - Prof.Dr. Bilge UMAR


Lydia ve Lydialılar
"Herodot Tarihi" Heredotos
Lydialılar'ın görenekleri Yunanlı¬lar'ınkine benzer... Ayrıldıkları nokta şudur ki, Lydialılar kız çocuk¬larını fahişeliğe bırakırlar. Bizim bildiklerimiz içinde ilk olarak altın ve gümüş para basan ve ilk olarak ufak tefek ticaret işlerine girişenler bunlardır. Kendileri anlatırlar ki, bugün gerek kendi ülkelerinde, ge¬rekse Yunanlılarda oynanan oyun¬ları türetenler de kendileridir. Bu Etruria'nın koloni haline getirildiği zamana rastlar; bakınız ne anlatı¬yorlar bu konuda: Manes oğlu Atys zamanında kıyıcı bir kıtlık sarmıştı bütün Lydia'yi... Bir süre dişlerini sıktılar Lydialılar, sonra kıtlık sürüp gittiği için çareler aradılar. Her biri kendince bir çare ileriye sürdü. Bu oyunlar, zar, aşık kemiği ve top oyunları, tavladan gayri, hepsi o zamanda ortaya çıkmıştır. Çünkü Lydialılar tavlayı biz bulduk demiyorlar. Bunları bulduktan sonra, bakınız ne yapıyorlardı açlıklarını bastırmak için: Yiyecek peşinde koşmamak için iki günün birini oyuna veriyorlardı. Ertesi gün de oyunu bırakıp yemek yiyorlardı. On sekiz yıl boyunca böyle yaşadılar. Ama kıtlık azalacağı yerde açlığı büsbütün artınca, Kral Lydialılar'ı ikiye ayırdı, "Kim kalacak, kim gi¬decek kur'a çekilsin" dedi. Kaderin kalmak üzere ayırdıkları gene ken¬di hükmü altında bulunacaktı. Gö¬çedecek olanlara da oğlunu veri¬yordu kral olarak, ki adı da Tyrrhe¬nos'tu. Böylece, ülkeden çıkmak üzere ayrılmış olanlar İzmir'e indi¬ler, orada gemiler edindiler. İşleri¬ne yarayacak şeyleri yüklediler, bir yurt ve yaşama çaresi peşinde kıyı kıyı dolanıp, sonunda Umbria'ya yanaştıkları güne kadar denizlerde gezdiler. Orada kentler kurdular ve torunları bugün de orada oturmak¬tadır. Lydialı adlarını değiştirdiler ve kendilerini yola çıkaran kral oğ¬lunun adını aldılar. Yeni adları olan Tyrrhennoslar sözünü onun adına göre türetmişlerdir.
"Herodot Tarihi" Heredotos

Mitolojide Lydia
"Mitoloji Sözlüğü" Azra ERHAT
Sardis yakınlarındaki Bozdağ, es¬ki bir Lydia dağı, adı da "Tmo¬los"... Bu dağ Diyonysos dininin kaynağı olarak gösteriliyor. Tmolos adlı bir Lydia kralından da söz edili¬yor: Ares'in oğlu olan bu kral, Arte¬mis'in arkadaşlarından birine saygı¬sızlık etmiş, tanrıça da üstüne azgın bir boğa salmış, onu öldürtmüş. Oğ¬lu ölüsünü Bozdağ'a gömmüş bu yüzden dağa Tmolos adı verilmiş.
Tarkhon, Roma'nın kuzeyinde bu¬lunan Taquinii ve daha başka şehir¬leri kurmakla ün salmış Etrüsk kahramanı... Telephos'un oğlu olduğu söyleniyor. Etrüskler'i Lydia'dan İtalya'ya o götürmüş. Tarkhon ak saçlı olarak doğmuş, bu da şanlı bir alın yazısı değilmiş.
Lydia Kralı Tantalos, hem efsane¬de dal budak salmış lanetli bir so¬yun atası, hem de ölüler ülkesinde çektiği ceza ile ünlüdür. Kendisi Ze¬us ile Plüton'un oğlu sayılır. Çocuk¬larının da Pelops ile Niobe olduğu genellikle kabul edilir. Efsaneler, la¬nete uğramasının nedenlerini açık¬lıkla dile getirmezler: Tantalos Manisa Spil Dağı'nda krallık kurmuş, çok güçlü ve zengin bir adammış. Asıl suçunun, bu üstünlüğü tanrıla¬rın kendisine bağışladığı nimetler¬den gurur duyması, şımarıp ölçüyü kaçırması olduğu ileri sürülür.
Herakles çıldırıp İphitos'u isteme¬yerek öldürünce, bu suçtan nasıl arınacağını öğrenmek için Delphoi'¬deki Apollon Tapınağının bilicisine başvurur. Bilici de, üç yıl köle ola¬rak çalışması gerektiğini söyler. Lydia Kralı Tmolos'un dul karısı Omphale Herakles'i satın alır, ona birçok işler gördürür ve koca olarak da kullanır. Sanatçılar, Herakles'i uzun Lydia entarisi giymiş olarak Omphale'nin dizinin dibinde iplik bükerken betimler. Kraliçe de aslan postuna bürünmüş gösterilir.
Lydos, Lydialılar'a adını veren kurucu kahraman... Heredofa göre Lydos Atys'in oğlu, Atys de Manes'¬in oğluydu. Manes ise Zeus ile Oke¬anos'un kızı Killirhoe'den doğmuş¬tur. Lydos'un Tyrrhenos adında bir de kardeşi vardır, Lydos nasıl Lydi¬alılar'a isim babası olmuşsa, Tyrrhenos da Tyrrhenoi yani Et¬rüskler'e adını vermiştir.
"Mitoloji Sözlüğü" Azra ERHAT
 

Shevarash

Süper Üye
24 Ocak 2010
1,239
974
İzmir
Resimlerle bezeli bu yazılar hoş oluyor, ellerine sağlık severek okudum. Ülkemizdeki antik kalıntılar her zaman ilgimi çekmiştir...
 
Üst