Ağrı

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,314
50,076
NeverLand
CumhuriyetCaddesi.jpg

TARİHİ

Orta Asya'dan gelen kavimlerin Anadolu'ya girişleri sırasında Ağrı, bir geçiş oluşturmuş, dolayısıyla bir çok medeniyete sahne olmuştur. Ancak bu medeniyetler Ağrı'yı bir giriş kapısı olarak gördüklerinden burada çok köklü bir uygarlık oluşturamamışlardır.
Bölgede egemenlik kurdukları sanılan Hititler'in güçlerini yitirmeleri üzerine, M.Ö.1340-M.Ö.1200 tarihleri arasında Hurriler bölgeye yerleşmişlerdir. Hurriler krallık merkezi olan Urfa'dan uzak olan Ağrı'yı ellerinde tutamamışlardır.

Ismail_Kilicaslan_20711970.jpg

En köklü uygarlığı Urartular oluşturmuştur. Urartu'nun Van Gölü'nün kuzey ve kuzeydoğusundaki ülkeler üzerine, Kral İspuini ( M.Ö.825-M.Ö.810 ) döneminde seferler başlamış, Kral Menua ( M.Ö.810-M.Ö.786 ) döneminde bu akınlar daha da ağırlık kazanmıştır. Kuzeye ve kuzeydoğuya giden yollar üzerinde inşa edilen kaleler, buraya yapılan seferlerin önceden planlandığını göstermektedir. Ağrı Dağı'nın yamaçlarında, Karakoyunlu ve Taşburun köylerinin arasında ele geçen bir Urartu yazıtı Kral Menua'nın bu bölgedeki egemenliğinin kesin kanıtıdır.
M.Ö.712 yıllarında Kızılırmak boylarına kadar uzanan Kimmerler, Ağrı'da geçici de olsa bir hakimiyet kurmuşlardır.
Medler ( M.Ö.708-M.Ö.555 ) Asur Devleti'nin yıkılması ile birlikte bir yayılma sürecine girmiş, bunun sonucu olarakta Ağrı ve çevresini topraklarına katmışlardır. Medler'in yıkılması ile birlikte Persler; Büyük İskender'in Pers Kralı lll. Darius'u ( M.Ö.331 ) yenerek Anadolu'yu ele geçirdiği zamana kadar yaklaşık iki yüzyıl kadar bölgede yaşamışlardır. Büyük İskender'in ölümü üzerine oluşan boşluktan faydalanan Ermeniler bölgeyi ele geçirmişlerdir.

shakPaaSaray.jpg

Doğu Anadolu'ya gelip yerleşen ilk Türk topluluğu M.Ö.680 yılında bölgeye gelen Sakalardır. Murat Nehri ve Doğubeyazıt çevrelerine kısa sürede yerleşmişlerdir. Daha sonraları Arsaklılar ve Artaksıyaslı Krallığı, Ağrı ve çevresine hakim olmuştur.
Bölge, Hz. Osman zamanında islam orduları tarafından fethedilmiştir. 872 yılına değin Abbasilerin kontrolü altında kalan Ağrı, daha sonra Bizans'ın kontrolüne geçmiştir.
1071 Malazgirt Savaşı sonrası bölgeye Türk boyları gelmeye başlamıştır. Ağrı, yüzyıla yakın bir süre Sökmenli Devleti'nin sınırları içine girmiştir. 1027-1225 yılları arasında Ani Atabekleri, 1239'da Cengizliler, 1256-1358 yılları arasında İlhanlılar ve Celayirliler Ağrı'da hüküm sürmüşlerdir. İlhanlılar bazen kurultaylarını Ağrı Dağı'nda yapmış, Anadolu ve İran'ı buradan yönetmişlerdir. 1393'de Moğol hakanı Aksak Timur, Ağrı bölgesini ele geçirmiştir. 1405-1468 tarihleri arasında Ağrı, Karakoyunlu toprakları içinde yer almış, Karakoyunlular yıkılınca Ağrı Akkoyunlular'ın egemenliğine geçmiştir.
Ağrı, Yavuz Sultan Selim tarafından Çaldıran Savaşı sonrası Osmanlı topraklarına katılmıştır.

ip1.jpg

Osmanlı döneminde Şorbulak olarak anılan ilin adı, Ermeniler zamanında Karakilise olarak değiştirilmiştir. Kazım Karabekir Paşa zamanında Karakilise ismi değiştirilerek Karaköse diye adlandırılmıştır. Nuh Tufanı ile ilgisinden dolayı Tevrat'ta adı geçen Ararat Dağı ve ülkesinin, Ağrı ve çevresinin olduğu sanılması dolayısıyla Ağrı'ya batılılar tarafından Ararat da denilmektedir. 1834 yılında bucak, 1869 yılında ilçe olan Ağrı, 1927 yılında il merkezi olmuştur. 5165m. yüksekliğiyle Türkiye'nin en büyük dağı olan Ağrı Dağı'ndan dolayı da AĞRI adını almıştır.

COĞRAFİ KONUMU

39.05 ve 40.07 kuzey enlemleri ile, 42.20 ve 44.30 doğu boylamları arasında yer alan il, deniz seviyesinden 1640 m yükseklikte kurulmuştur.
Anadolu'nun İran'la bağlantısını sağlayan yolun üzerinde bulunması ile önemi artan ilin doğusunda İran, batısında Muş ve Erzurum, kuzeyinde Kars, güneyinde Van ve Bitlis ile kuzeydoğusunda Iğdır ili bulunmaktadır.
Doğu Anadolu Bölgesi'nin Yukarı Murat-Van bölümü içinde kalan yüksek Anadolu yaylasının devamı üzerinde yer almaktadır. Yüzölçümü 11376 kilometre karedir. Topraklarının %46'sını dağlık alanlar, %29'unu ovalar, %18'ini platolar ve %7'sini yaylalar oluşturmaktadır.

DAĞLAR

Ağrı ilinde dağlar, ilin adıyla özdeşleşecek kadar önemli bir yer tutar. Bunların başında Büyük ve Küçük Ağrı Dağı gelir. Bunlardan başka yükseklikleri 3000m'yi aşan birçok doruğa rastlanır.

umit_ARARAT2.jpg

Türkiye'nin en büyük dağı olan Ağrı Dağı, Doğubeyazıt ilçesine 15km uzaklıkta olup, il topraklarının %11'ini kaplayan bir alana oturur. Denizden yüksekliği 5165m'yi bulmaktadır. Doruk tepesi kükürtlü bir tabaka ile kaplı olduğundan kar tutmamaktadır. Ancak doruğun biraz aşağısından başlayarak 1000m'lik bir bölüm sürekli karla kaplıdır ve burada Türkiye'nin en büyük buzulu bulunmaktadır. Zirvesinde bulutsuz zamanın az olduğu dağ, merkezi bir lav püskürmesi sonucu oluşmuştur. Tepesi dışa doğru kabarık bir koniyi andıran dağın en önemli özelliği küçük tepeler meydana getirmeden, dikine olarak, birdenbire yükselmesidir.

Resim62.png

Büyük ve Küçük Ağrı Dağı dorukları arasında tabanı 2700m'ye inen Serdarbulak beli bulunur. Ağrı Dağı daha batıdaki Hama Dağı'ndan Çengelli gediği ile ayrılır. Ağrı Dağı'nın zirvesine ilk defa 1829 yılında, Prof. Frederic Parat başkanlığındaki heyet çıkmıştır. Nuh Tufanı ile ilgili olarak, Nuh'un Gemisi'nin burada bulunduğu yolundaki varsayım nedeniylede Ağrı Dağı önemli bir yer teşkil etmektedir.
İlde; Ağrı-Van arasında yükselen, 3343m yüksekliğe sahip Tendürek Dağı, Van Gölü'nün kuzeybatısında sönmüş bir volkanik dağ olan ve 4058m yükseklikteki Süphan Dağı ile Hama Dağı, Aşağı Dağ ( 3270 ), Karadağ ( 3243 ), Aladağ ( 3250 ), Mirgemir Dağı, Çemçi Dağları, Mergezer Dağları, Tahir Dağları, Çift Öküz ( Solhan ) Dağları ile Mızrak Dağları bulunur.

agridagi.jpg


OVALAR

Bölgenin volkanik bir arazi olması sebebiyle, ovalar çöküntü neticesinde meydana gelmiştir. Ovalar daha çok tahıl ekimi yapılan ve mera olarak kullanılan klasik ova tanımının ötesinde, genel anlamıyla, düzlüklerdir.

Ağrı-Eleşkirt Ovası:
İlin en büyük ovasıdır. Tabanı derin olmayan yarıklarla kaplı düzlüklerden oluşan bu ovadan Murat Irmağı'nın bazı yan kolları geçer. Toprağının verimliliği ve ulaşımın rahatlığı nedeniyle nüfusun kalabalık olduğu bir yerdir.

Doğubeyazıt Ovası:
Rakımı en yüksek olan ovanın, dört bir tarafı dağlarla çevrili olup, 280 metrekarelik bir alanı kapsamaktadır. Az karın yağdı ovada yazlar kurak geçer. Ovanın toprağı verimli olmadığından tarıma elverişli değildir.

Tutak Ovası:
Murat Nehri'nin ikiye böldüğü ovanın, batı tarafında kalan kısmına Antep Ovası, doğusunda kalan tarafa ise Göl Ovası denilmektedir. Göl Ovası, Antep Ovası'na göre daha çok düzlüklerden oluşmaktadır. Su oldukça azdır.

Patnos Ovası:
Etrafı çevreleyen dağlardan aşağılara doğru akarsular inmektedir. Bu akarsular daha sonra Murat Nehri'ne karışmaktadır. Patnos Barajı ve Şekerova Barajı'nın suladığı ova tarıma elverişli olup bir çok tarım ürünü yetiştirilmektedir.

YAYLALAR

Topraklarının %7'sini kaplayan yaylalar, özellikle hayvancılık açısından büyük önem taşırlar. Bunlar geniş otlaklarla kaplı düzlüklerdir.

Aladağ Yaylaları:
Doğu Anadolu'nun en engebeli, en yüksek ve en geniş ovalarından biri olan Aladağ Yaylaları, ilin güneyinde bulunmaktadır. Hamur Vadisi'nden Tendürek Dağı'na kadar olan büyük bir alanı kapsamaktadır. Hayvancılık açısından oldukça önemli bir yer teşkil etmektedir.

Sinek Yaylası:
İlin Aladağ Yaylasından sonra ikinci büyüklüğe sahip yaylası olan Sinek Yaylası, Ahtalar Gediği ile Balık Gölü arasında kalan alanı kapsamaktadır.
İlde bunların dışında; Mirgemir- Çakmak ( Kılıç ) Yaylaları, Davul Yaylası, Kraktin Yaylası, Pani Yaylası ve Katavin Yaylası bulunmaktadır.

BİTKİ ÖRTÜSÜ

Volkanik bir arazi oluşu, yağışların az, ısının çok düşük olması sebebiyle dağlar ve ovalar çıplaktır. Arazinin %80'i ekime elverişli değildir. Tabii bitki örtüsü, genellikle yüksek plato stepleri görünümündeki bozkırlardır. Bozkırlar özellikle, Ağrı merkez, Eleşkirt ilçesi ve Yukarı Murat Irmağı civarında yoğunluk kazanır. Eskiden Ağrı Dağı'nın yamaçları zengin ormanlarla kaplı iken, tahripler neticesinde bugün bitki örtüsü step görünümünü almıştır. İklim koşullarından dolayı bir çok ot türü yetişmektedir.

AĞRI'DA GEÇİTLER

Tahir Geçidi: Eleşkirt ile Horasan arasındadır.
İpek Geçidi: Doğubeyazıt ile Diyadin arasındadır.
Ahlatlar Geçidi: Kağızman-Kars ile Ağrı arasındadır.
Çat Geçidi: Ağrı ile Erzurum arasındadır.
Çilli Geçidi: Iğdır ile Doğubeyazıt arasındadır.
Kılıç Gediği Geçidi: Eleşkirt Ovasını'nın batısındadır.
Ağrı Geçidi: Ağrı-Van arasında, Aladağ'ın güneyindedir.

AKARSULAR

Ağrı ilinde irili ufaklı birçok akarsu vardır. En önemlileri, Keban Baraj Gölü'ne dökülen Murat Irmağı'nın yukarı çığrını oluşturan derelerdir. İlin en büyük akarsuyu Fırat Nehri'nin ana kollarından biri olan Murat Irmağı'dır. Muratbaşı yöresinden doğan ırmak, Ağrı-Eleşkirt Ovası'ndan geçerek çeşitli kollara ayrılır. Eleşkirt Ovası'nda aldığı Şiryan Çayı en önemli koludur. Daha sonra güneye yönelerek, Hamur Boğazı'ndan geçer ve Muş Ovası'na kadar iner. Irmağa katılan diğer kollar Şiryan ( Şeriyan ) Deresi dışında, Eleşkirt Deresi, Kopuzdere, Taşlıçay, Körsu, Gelutan Deresi, Ahmetbey Deresi, Küpkıran Çayı ve Mandalık Çayı'dır. İlde bulunan diğer akarsular ise; Eleşkirt Çayı, Murat Suyu, Sarısu ve Balık Çayı'dır.

GÖLLER

balk.jpg

İl sınırları içinde en önemli göl Balık Gölü'dür. Türkiye'nin en yüksek göllerinden biri olan bu gölde alabalık avlanır. Çevresiyle birlikte oluşturduğu manzara görülmeye değerdir. Ayrıca Büyük ve Küçük Ağrı dağlarının eteklerinde Gölyüzü ve Saz Gölü adlı iki göl daha vardır. Bunların dışında Şeyh ve Danikel gölleri bulunur, ancak bunlar yaz aylarında bir bataklık görünümündedirler.

AĞRI'DA TURİZM

Bir çok uygarlığın izlerini bünyesinde barındıran Ağrı, tarihi ve kültürel değerlerin yanısıra bozulmamış doğal kokusu, yüksek dağları, yayları ile ülkemiz turizmi içerisinde kendine iyi bir yer edinmiştir. Dünyanın ikinci büyük dağı Ağrı Dağı, Nuh'un Gemisi, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin doğudaki abidesi, İshakpaşa Sarayı, Dünyanın alaska'dan sonra en büyük meteor çukuru, ile yüksek turizm potansiyeline sahip ilimizde 950 turistik belgeli olmak üzere 3000 yatak kapasitesi ile dünya turizmine ev sahipliği yapabilecek yapıya sahiptir.

AĞRI'DA TURİZM

meteor.jpg


Bir çok uygarlığın izlerini bünyesinde barındıran Ağrı, tarihi ve kültürel değerlerin yanısıra bozulmamış doğal kokusu, yüksek dağları, yayları ile ülkemiz turizmi içerisinde kendine iyi bir yer edinmiştir. Dünyanın ikinci büyük dağı Ağrı Dağı, Nuh'un Gemisi, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin doğudaki abidesi, İshakpaşa Sarayı, Dünyanın alaska'dan sonra en büyük meteor çukuru, ile yüksek turizm potansiyeline sahip ilimizde 950 turistik belgeli olmak üzere 3000 yatak kapasitesi ile dünya turizmine ev sahipliği yapabilecek yapıya sahiptir.

KÜLTÜR TURİZMİ

İlimiz ülkemizin en önemli kültür turizmi merkezlerinden biridir. Bir bakıma ilklerin şehridir. Medeniyetlerin yol güzergahında bulunması ona ayrı bir değer katmıştır. Avrupa’ nın ve ülkemizin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı (5137 m.) başında hiç eksik olmayan halesi ile sizleri beklemektedir. Ağrı’ nın yanı başında Küçük Ağrı Dağı (3896 m.) ise küçük kardeş misali suskun durmaktadır.

Dünyanın Alaska’ dan sonra en büyük Meteor Çukuru ve onun güzergahı üzerindeki Nuh’ un Gemisi’ nin izi kültür turunuzda mutlaka görmeniz önemli iki turizm merkezidir. Osmanlının Doğuya açılan kapısı Doğubayazıt’ ta muhteşem mimarisiyle İshak Paşa Sarayı sizi büyüleyecek niteliktedir. İlk kanalizasyon ve merkezi ısıtma sistemine sahip olan sarayda bu izleri görmeden asla saraydan ayrılmayın. Çünkü muhteşem büyü karşısında bu detayları unutabilirsiniz.

ahmedi.jpg


İshak Paşa Sarayı’ nın hemen karşısında yer alan Urartu Kalesi ve Eski Beyazıt Camii nede mutlaka uğrayın. Camii’nin 200 m yukarısında Ahmedi Hani Türbesi ruhunuza mistik hava katacaktır.

meyamag.jpg

Diyadin’ deki Meya Mağaraları ve diyadin Kaplıcaları, Eleşkirt Toprakkale ve Pirabat Höyükleri sizleri tarihin derinliklerine götürürken, otantik köy yaşamının içinde kendinizi farklı bir alemde hissedeceksiniz.

Aladağlar ve sinek yaylaları ciğerlerinize dolacak temiz hava ile sizleri bekliyor.

İNANÇ TURİZMİ

İlimizin önemli inanç turizmini merkezi haline getiren iki temel değer vardır. Bunlardan biri dış turizme yöneliktir. Ağrı Dağında varlığına inanılan Nuh’un Kayıp Kenti ile Nuh’un Gemisinin İzidir. Diğeri ise yöre halkı için önemli olan Ahmedi Hani Mezarını bulunduğu türbedir.

kadirgok82_SARAY_11.jpg

Ahmedi Hani yöremizin çok önemli şair ve filozoflarındandır.1651 yılında doğdu. Babasının adı İlyas'dır. Han kelimesi Hakkari yakınlarında bulunduğu söylenen Han köyünden veya burada yaşayan Hani aşiretinden yada mensubu olduğu Haniyan ailesinden aldığı tahmin edilmektedir. hmedi Hani Doğu Anadolu'nun birçok bölgesini dolaşarak Arapça, belagat ve dini ilimleri okudu; ayrıca astronomi ile ilgilendi. İshak Paşa Sarayı Camiinde/medresesinde dersler verdiği söylenilen Ahmedi Hani Mem-u Zin adlı alegorik eserini kaleme aldı. Beyazıt'a vefat etti.Yazma bir eserde 1707 yılında vefat ettiği ileri sürülmektedir. Halk arasında Veli olarak kabul edilen Ahmedi Hani'nin Doğubeyazıt'ta İshakpaşa Sarayı'nın yanında bulunan türbesi halen ziyaretgahtır.Sait Nursi'nin de gençliğinde kabrini ziyaret ederek ondan feyz aldığı nakledilir.

Her yıl yüz binlerin ziyaret ettiği Ahmedi Hani türbesi askere giden, evlenen genç kız ve erkeklerin ile şifa arayanların merkezi haline gelmiştir. Doğubayazıt’ta onun adına yeminler edilir.

NUH.jpg

Nuhun Gemisi ise daha çok dış turizme yönelik olan inanç merkezidir. Ağrı dağının güney karşısındaki Telçeker ile Üzengili köyleri arasında doğal bir anıttır. Aslında bu anıt, gemi biçiminde bir şekil, iz (siluet) dir. Kalıntı, Türkiye- İran Transit yoluna 3.5 km. mesafededir.

Nuh tufanı sonucunda karaya oturan geminin burada kaldığı öne sürülmektedir. Buranın halk arasındaki adı, Cudi dağıdır ve Cudi sıradağlarının son kalkasıdır. 1983 yılından itibaren kutsal geminin kalıntılarını burada arama çalışmaları hızlanmıştır. Başta James İrwin olmak üzeri Amerikalı araştırmacılar burayı çok yönlü incelemişlerdir. Türk bilim adamları ( Atatürk Üniversitesi ve MTA Enstitüsü elemanları) da bu oluşumu bilimsel yönden incelemişlerdir. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklar Yüksek Kurulu 17 Eylül 1987 tarih ve 3657 sayılı kararı ile gemi kütlesinin “ korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı” özelliği gösterdiğini belirtildiğinden, burası doğal sit alını ve açık hava müzesi olarak koruma altına alınmıştır. Geminin kalıntısı kuş bakısı görecek bir yere turistik nitelikli bir kafeterya yapılmıştır.

11 Eylül 1959 günü harita yüzbaşısı İhsan Durupınar, Doğu bölgesinin havadan çekilmiş fotometrik haritalarını tetkik ederken ilginç bir resmi buldu. Resim bütün dünyayı ilgilendiriyordu. Bunun Nuh’ un gemisi olma ihtimali vardı. Bu tarihten sonra Ağrı dağı ve Telçeker köyü üstündeki heyelan bölgesinde gemi aramaları hızlandı.

Heyelan bölgesi, Ağrı dağının tam güney karşısında, D. Bayazıt- Gürbulak yolunun güneyinde, Telçeker ve Üzengili köylerinin yamaçlarındadır. Burada gemi biçimli bir şekil vardır ki, harita yüzbaşısının üzerinde durduğu toprak şekil budur. İlk bakışta gerçekten gemiye benzeyen bu yapının heyelanın etkisiyle mi, yoksa Nuh’ un gemisinin karaya oturduğu yer mi olduğu henüz tartışma konusudur. Şekil Nuh’ un gemisi olması kadar ilginç olmakla beraber, doğal anıt niteliğindedir. Yer kabuğunun bir oyunu sonucunda oluşsa dahi, şekil yer bilimleri açısından da ilginçtir.

nuhun20gemisi2.jpg

Nuh’ un Gemisinin Fiziksel Özellikleri

Gemi kütlesi, sürekli heyelan olan ve akıntının bütün şiddetiyle devam ettiği yamaçta olduğu halde, yerinde basit kalmış, şekil bozulmamıştır.
Kütlenin biçimi, insanoğlunun yaptığı ilk gemilere benzerlik göstermektedir. Baş tarafı çok dar, arka kısmı ortaya doğru daralmış haldedir.
Boyut olarak 165 m. x 50 m. x 13 m. ölçüsündedir. ( Bu rakamlar, kutsal kitaplarda belirtilen ölçülere uymaktadır.) Çevresini oluşturan toprak toprak kıyasla; gemi kütlesinin malzemesi kuvvetli bir fiziksel mukavemete sahiptir. Gemi içinde ve yüzeyinde üç ayrı seviyede dizilmiş, eşit aralıklarla dağılmış ve fiziksel farklılıklar gösteren bölümler mevcuttur. Geminin muhtelif yerlerinde gemi direklerini andıran boşluk ve tümsekler vardır

DAĞ TURİZMİ

Nuh'un gemisinin bulunduğu iddia edilen Ağrı Dağı 5165 metre zirvesi ile Türkiye ve Dünyada en büyük dağ konumundadır. Üstündeki eksik olmayan karı ile yabancı turistlerin ilgi odağı olmaya devam etmektedir. Ağrı Dağında Dağcılık ve yürüyüş sporları için ideal bir yerdir. 2000 yılında kısmen de olsa turizme açılan Ağrı Dağına yüzlerce yerli ve yabancı turist tırmanış gerçekleştirmiştir. 2001 yılında yöremiz herkese kapısını açmış bir Ağrı Dağının hayaliyle yaşamaktadır. Çünkü yabancı ülkelerden gelen taleplerin fazlalığı ülkemiz ve yöremiz turizmi açısından büyük önem arzetmektedir. Dağcılık sporu Ağrı Dağına çıkışlar için bürokratik engellerin kaldırılması gerekmektedir.

KIŞ SPORLARI (KAYAK)

Her yılın altı ayı karlar altında bulunan Ağrı iline 30km uzaklıktaki Eleşkirt'e bağlı bulunan Güneykaya Kayak tesisleri, Ağrı Valiliği tarafından yaptırılarak hizmete açılmıştır. Kayak turizmi için ideal bir yer olarak seçilen yer Doğuda Palandöken ile Sarıkamış kayak pistlerine alternatif olarak yapılmıştır.
Yılın yarısından fazla karlar altında bu piste yerli ve yabancı turistleri çekmek için iyi bir tanıtıma ihtiyaç vardır.

GÜNEYKAYA KAYAK TESİSLERİ

Güneykaya Kayak Tesisleri Ağrı'ya 36, Eleşkirt ilçesine 6km uzaklıkta olup, E 23 Karayolunun 500 metre yakınındadır. Kayak için en uygun kar yapısına sahiptir. Bu kayak pistine çığ ve sis olayı bulunmamaktadır. Kasım ayının ortalarından mart sonuna kadar kayak yapılabilmektedir. Slalom ve mukavemet için ayrı pistleri bulunmaktadır. Bu kayak pistine genelde kar kalınlığı 1.50 metre bazen 2-2.50 metreye kadar çıkabiliyor. Ayrıca kayakçılar ve turistler için zirvede restaurantı bulunmaktadır. Çevre düzenlenmesi bulunmaktadır.

KAYAK TESİSLERİNİN AKTİVİTELERİ

1- Otel 24 oda 44 yatak 4'ü suit : odalarda Tv Müzik yayını duş kabin 300 kişilik restoran Ayrıca otelin alt kısmında soyunma odaları, kondisyon salonu ve sauna mevcuttur.
2- Günübirlikçiler için tesis bulunmaktadır.
3- Telesiyeji son teknolojilerle donatılmış olan uzay tipidir. 50 adet koltuğun 10 tanesi kapalıdır.

YAYLA TURİZMİ

Yaylacılık çok eski yıllardan günümüze kadar devam ede gelen bir gelenektir. Mera arazilerinin otlak olarak kullanılmasından dolayı yayalara çıkılır. Hem hayvanların daha iyi beslenmesi hem de daha sağlıklı hayvansal ürünler yağ, peynir ve çökelek elde edilir. Bugün bile yıllar öncesindeki gibi bütün canlılığı ile yayla yaşamı devam etmektedir.

Yayla çıkış zamanı hava şartlarına bağlı olarak değişmekle beraber genel de Mayıs ayı sonu ile Haziran başıdır. Tarih muhtar ve köy heyetleri tarafından birlikte belirlenir. Bu tarih, yağan kar miktarına ve karın tahmini kalkış zamanına göre tespit edilir. Belirlenen tarihten önce kimse yaylaya çıkmaz. Hazırlıklar eskisi kadar aylar öncesinden başlamasa da yayla zamanından bir hafta önce başlanır.

Yaylada yaşam daha canlı ve daha bereketlidir. Yayla hayatı Haziran ayının başından Eylül ayının ilk haftasına kadar sürüp giden üç aylık bir dönemi kapsar. Daha erken yatılıp erken kalkılır. Çünkü yaylada günlük hayat çok erken başlar. Kon denilen yöreye özgü çadırlarda barınılır. Sabah erkenden kalkılıp, sığırlar sağılır, sütün kaymağı alınıp kaymak kabında, kaymağı alınmış süt ise peynir kazanında biriktirilir. Güneş doğamadan hayvanlar çözülür ve yayıma bırakılır. Hayvanlar yayıma (mera) götürüldükten sonra ahırın gübresi temizlenir. Gübrenin temizlenmesinde ağzı geniş bir kazma ile, "süpürgelik" denilen dalları sert ve esnek yapıda olan bir cins çalıdan yapılmış ahır süpürgeleri kullanılır. Ahırın ortasında toplanan gübre, evin önünde uygun bir yerde biriktirildiği gibi el arabaları dışarı atılr. Bunlar kışın yakacak olarak kullanılır.

Yaylacının günlük işlerinin başında, sağılan sütü değerlendirmek gerekir. Peynir kazanında toplanan kaymağı alınmış süt, belli bire kıvama geldiğinde peynir yapılır. Peynir suyu kaynatılarak tülbentten yapılmış torbalarına dökülerek süzdürülür. Bu şekilde elde edilen peynir ya hemen mandıralara satılır yada biriktirilerek sonbaharda pazarda satılır.

balk1.jpg


İlimizin en önemli yaylacılık merkezlerinin başında Aladağlar, Sinek ve Ağrı dağı etekleri gelmektedir. Doğu Anadolu’nun en engebeli, en yüksek ve en geniş ovalarından biri olan Aladağ Yaylaları, ilin güneyinde bulunmaktadır. Hamur Vadisi’nden Tendürek Dağı’na kadar olan büyük bir alanı kapsamaktadır. Hayvancılık açısından oldukça önemli bir yer teşkil etmektedir. İlin Aladağ Yaylasından sonra ikinci büyüklüğe sahip yaylası olan Sinek Yaylası, Ahtalar Gediği ile Balık Gölü arasında kalan alanı kapsamaktadır. İlde bunların dışında; Mirgemir- Çakmak ( Kılıç ) Yaylaları, Davul Yaylası, Kraktin Yaylası, Pani Yaylası ve Katavin Yaylası bulunmaktadır.Civar illerden Erzurum, Kars, Iğdır dan Ağrı’ya yayla kiralamak yöntemiyle gelenlerde vardır.


TERMAL TURİZM

Kaplıca alanı, Ağrı İli’nin güneydoğusunda bulunan Diyadin İlçe Merkezine 5 km mesafede yer almaktadır. Kaplıca bölgesi birbirinden kopuk olarak bulunan Yılanlı, Davut ve Köprü kaplıcaları olmak üzere geniş bir alana yayılmıştır. Kaplıca alanının içinden geçen Murat Nehri, görsel ve rekreatif açıdan önemli bir doğal değer kazandırmaktadır.

Diyadinkaplaca.jpg

Diyadin İlçe Merkezi Erzurum-İran transit yolunun (E 80 Devlet Karayolunun) 7 km. güneyinde konumlanmıştır. Diyadin Ağrı il merkezine 60 km., Erzurum’a 55 km. uzaklıktadır. Havayolu ulaşımı ise 70 km mesafedeki Ağrı havaalanı ile sağlanmaktadır.

Diyadin kaplıca alanı deniz seviyesinden 1925 m. yüksekliktedir. Doğu Anadolu Bölgesinde bulunan Diyadin’de Bölgeyi kaplayan yüksek dağların bulunması sebebiyle karasal iklim hâkimdir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk, karlı ve uzun geçmektedir. Yazın ve kışın, gece-gündüz arasındaki sıcaklık farkları oldukça fazladır. Yıllık ortalama sıcaklık 8.7 C ; yıllık en yüksek sıcaklık 37 C ve yıllık en düşük sıcaklık -25 C’dir. Yıllık ortalama yağış miktarı 305.6 mm’dir. Yıllık ortalama yağışlı gün sayısı 26’dır.

Termal suların bikarbonat, klorür, sülfat, kalsiyum, karbondioksit gazı içermesi ve toplam mineralizasyonun 1 gr/lt olması nedeniyle şifa özelliği taşımaktadır. Cilt hastalığı, özellikle romatizma, nevrit nöroloji, kadın hastalıkları, kemik ve kireçlenme hastalıkları, siyatik ve metabolizma bozukluğu gibi hastalıklarının tedavisinde yararlanılmaktadır.

Sıcaklık 72-78 °Cdir. Termal turizmi açısından büyük önem taşıyan bu yerin etrafına çevre düzenlemelerinin yapılması gerekmektedir. Basitte olsa konaklama üniteleri mevcuttur. Ağrı Valiliğinin 2000 yılında faaliyete geçirdiği 3 yıldızlı termal otel buraya canlılık kazandırmıştır. Bu yıl itibariyle özelleştirilen termal otel ferah bir ortamda müşterilerini ağırlamaktadır.

YÖRESEL MUTFAK

Abdigor Köftesi

En tanınmış yemeği Abdigor Köftesi’dir. Doğubeyazıt ilçemizde yaygın olan bu köfte, içli köfteye benzer.Yöremizin en lezzetli yemeğidir. Yağsız, sinirsiz, kemiksiz sığır eti, çok az miktarda soğan, bir adet yumurta ve baharatlardan yapılır. Hazırlanması taze et, bir tokmak ile taş üzerinde merhem şeklini alıncaya kadar dövülür. Hamur haline gelen et, soğan ve su katılarak elle çırpılır. Çırpıldıktan sonra bir saat dinlendirilen köfteler pilav üzerine konularak servis yapılır.

Gosteberg Et

Tereyağı, soğan, salça ve aynı addaki ot harmanlanıp hayvan postuna doldurulur ve nemli toprağa gömüldükten sonra üzerinde ateş yakılarak pişirilir ki, buna buğulama da denir.

Selekeli (Saç Kavurma)

Taze oğlak veya kuzu eti, sarımsaklı yoğurt ve tereyağından yapılır. Hazırlanışı; taze et doğranır, içine tereyağından eritilmiş salça konulur. Bu şekilde kızartılan et indirilip bir süre dinlendirilir, üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek servis yapılır.

Alabalık

Balık Göl’ü, Çuma Çayı ve derecik sularında bulunan kırmızı pullu kızıl alabalık güzel tadından öte kırık, çıkık gibi ortopedik tedavilerde ilaç olarak kullanılır.

Beyaz Bal

Türkiye’nin en güzel çiçek balı burada elde edilir. Binbir renk ve çeşitli kokulardaki yayla çiçeğinden elde edilen bembeyaz balın tadına doyum olmaz.

Haşıl

Haşıl yapılırken ince yarma önce bulamaç şeklinde pişirilir. Sonra ortası havuz gibi açılır ve üzerine tereyağı konur. Çevresine ise sarmısaklı yoğurt gezdirilir. Haşıl ortasına açılan yağ havuzu nedeni ile ayrı tabaklara bölünmez ve tek bir kaptan yenir.

Hengel

Buğday unundan hazırlanan hamur bir süre dinlendirilir, yufka şeklinde ince olarak açılır ve kareler şeklinde kesilir. Kaynar suda haşlandıktan sonra süzülür ve bir tepsiye çekilir. Üzerine sarımsaklı yoğurt veya hengel sosu dediğimiz yöremize has kurut isimli bir malzeme ezilerek dökülür yine içinde küçük soğan parçacıkları kavrulmuş tereyağı dökülerek servis yapılır. Bekletilmeden ve soğutulmadan yenmesi gerekir.

Erişte

Evde kesilen erişte ve yeşil mercimekle hazırlanır. Önceden haşlanan yeşil mercimek, erişteyle kaynatılıp süzüldükten sonra yağlanmış tencerenin tabanına patates dizilir, üzerine mercimekli karışım konur. Son olarak üzerine kızdırılmış yağ gezdirilir ve patatesler kırmızı renk alıncaya kadar pişirilir. Ters çerilip servis edilen bu yemek, kimi zaman patates yerine lavaş ekmeği ile de yapılır

Kuymak

Önce bir tavaya kaymak konulur ve ısıtılır. Daha sonra alabildiği kadar Mısır unu veya buğday unu konularak sürekli bir biçimde karıştırılır. Biraz su dökülerek karıştırılamaya devam edilir. Ta ki kaymağın yağı çıkıncaya kadar, yağ çıktığı zaman yenmeye hazırdır.

Kete

Mayalanmış hamurun, yufka seklinde açılarak doğrudan sacın üzerinde pişirilmesidir. Yağlanarak veya kuru olarak yenir. Yufkadan kalın lavaştan ince olduğu için yöremize özeldir.

Pişi (Bişi) Erdek

İsteğe göre, süt veya su ile mayalanarak yoğrulan hamur, biraz bekletildikten sonra, elle hafif ekmek boyutuna getirilinceye keder çevrilir, yuvarlak hamur kızgın yağa atılarak kızarıncaya kadar pişirilir.

Hasuda

Hasuda tatlı bir yiyecektir. Önce şerbet hazırlanır. Şerbetin içine çok az un atılır ve çırpılır. Daha sonra tavada yağ ısıtılır ve içine hazırladığımız şerbetle un dökülerek karıştırılır. 5-10 dakika böylece ateşte pişirildikten sonra hazır olan hasuda yenmeye hazırdır.

Yalancı Köfte

Bulgur, kabuğu alınmış buğdayın öğütülmüşü ve un karıştırılıp misket haline getirilen köfteler su,salça ve yağ karışımında kaynatılmak suretiyle yemeye hazır hale getirilir.

Ayranaşı

Kabuğu alınmış buğdayın güzelce suda kaynatılıp, ayran eklenerek nane ve doğranmış kabağın içinde kaynatılması ile yemeye hazır hale getirilir.

Halise

Kabuğu alınmış buğday ve Tavşan etinin tandırda kiremit kaplarda saatlerce tuz katmadan kaynatılıp hazır hale getirildikten sonra üzerine yağ ve tuz katmak suretiyle yemeye hazır hale getirilir.

Çiriş Ketesi

Buğday unundan hazırlanan hamur bir süre dinlendirilir, yufka şeklinde açılır ve içine yöremizde yetişen çiriş isimli bir bitki konularak sac üzerinde pişirilir. Biraz dinlendirildikten sonra içine tere yağı dökülerek yenilir.

Murtuğa

Un,şeker,süt ve su’nun karıştırılması ile yağda kızartılıp helva şekline getirildikten sonra içine ceviz içi,fındık atılabildiği gibi sade olarak ta yeme haline getirilir.

GİYİM KUŞAM

ERKEK GİYİMİ

Erkek giyimleri moda ve klasik giyime uygundur.Köyde çalışma zamanları ve sıcak günler hariç, her erkek ceket ve pantolonla dolaşır. Orta yaştaki erkekler ve yaşlılar, altta uzun don(tuman) ve fanila giyerler. Soğuk günlerde buna birde pijama eklenir.Pantolon, işlik gömlek ve kazak bunların üzerine geçirilir.Gömleğin üzerine ceket giyilmez, arada mutlaka yelek veya kazak vardır.Baştaki şapka bütün giyecekleri tamamlar. Yaşlılar şapka yerine fes yada papak giymeyi tercih ederler.

Erkekler mutlaka bıyık bırakır. Sonbahar ve kış mevsimlerinde yün ve tiftikten örülmüş papak, çorap, eldiven ve kazak giyenler çok olur. En üste sako(palto) giyilir.Tiftik atkı, pazıbent, pamayıl, tütünlük(tabaka); tiftik veya yün eldiven ile tespih, erkek aksesuarlarıdır

KADIN GİYİMİ

Köylerde kadınların giysileri daha milli ve mahallidir.Kadın giyeceğinde entari egemendir Kadın ve kızlar gelişigüzel , açık-saçık giyemezler. En altta can gömleği ve iç tuman giyilir. Üst üste entari giyme eski alışkanlıktan ve iklim şarlarından ileri gelmektedir. Entarilerin üzerine hırka veya kazak geçirilir. İş zamanları öne peştamal, kola kolçak takılır. En üstteki entarinin kadife , ipek veya simli olmasına dikkat edilir. Gümüş madeni ve öteki kemerler bunun üzerine bağlanır. Ayakta, çorap ve diz kapağının altına kadar uzanan tuman vardır. Genç kız ve gelinler başlarına eşarp bağlar, orta yaştakiler leçek, yaşlı kadınlar beyaz bezle(cuna) örter, üzerini renkli yazma(heyrat) ile bağlar.Kadınlar evden dışarı çıkacağı yahut başka bir yere gideceği zaman, başlarına şal veya çar(örtü) örterler.

Günlük ve özel giyimlerde bazı kadın ve kızlar başlarına kofi takar, boyunlarına altın asarlar. Kadınlarda günlük süslenme pek olmaz. Süslenme; düğünlerde, bayramlarda, şehre veya bir yere giderken ve özel günlerde olur. Kadınların ellerine ve saçlarına kına yakmaları kadın güzelliğini tamamlayan öğedir. Boyuna ve bileklere takılan mavi ve renk renk boncuklar, süslenmek içindir. Şeve, sırğa, hızıma, hakgığ, sürme, altın ve bilezik, ben, mavi boncuk, yüzük, küpe ve kına kadın süs ve takı aksesuarlarındandır.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,314
50,076
NeverLand
Doğubeyazıt Kalesi

DoubeyaztKalesi.jpg


Doğubeyazıt’ın 5 km. doğusunda, Eski Beyazıt’ın da kuzeydoğusundaki Belleburç denilen yerde bulunmaktadır. Kayalıklar üzerindeki bu kalenin yapım tarihi bilinmemektedir. Büyük olasılıkla kale Urartular döneminden kalmıştır. Günümüze oldukça harap bir durumda gelen kalenin içerisinde Urartu mezarları ile Antik Çağlardan kalma mimari kalıntılar bulunmaktadır.

Üç bölümden meydana gelen kalenin orta bölümünde mağaralar ve bir mabet kalıntısı bulunmaktadır. Kalenin çevresini kuşatan surlar yıkılmıştır.

Diyadin Kalesi

Diyadin ilçe merkezinin güneyinde, Murat Irmağı kıyısında kayalıklar üzerinde yer alan bu kalenin ne zaman ve kimler tarafından yaptırıldığı belli değildir.

Evliya Çelebi burasının Uzun Hasan Oğlu Ziyaüddin tarafından yaptırıldığını ileri sürerse de, kalenin Urartular döneminden kaldığı sanılmaktadır.

Günümüze harap bir durumda gelmiştir.

Patnos Kalesi (Aznavur Tepe)

Patnos ilçe merkezinin 2 km. kuzeybatısındaki Patnos Kalesi Urartulardan kalmıştır. Urartu kralı Menua ve I.Argişti zamanında yapılmıştır. Kale içerisindeki mabedi de yine Urartu kralı İspiuni yaptırmıştır.

Kale çevresinde Urartu dönemine ait antik bir kentin olduğu sanılmaktadır. Kaleden günümüze mabet ve bazı yapı kalıntıları ulaşmıştır.

Toprakkale

Eleşkirt’in 15 km. kuzeydoğusunda Toprakkale Köyü’nde bulunan bu kalenin ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Ancak, Urartuların burada önemli bir yerleşim yeri olduğu ve çok sayıda kale yaptırdıkları dikkate alınacak olursa, bu kalenin de Urartu dönemine ait olduğu sanılmaktadır. Bu kale Arsaklar tarafından onarılmıştır.

Kalenin mabedi ve yerleşim yerleri tamamen yıkılmıştır. Günümüze yalnızca burç ve duvar kalıntıları gelmiştir.

Avnik Kalesi

Diyadin ilçe merkezine 29 km.lik bir uzaklıkta, Aladağ’ın en yüksek yerinde olan Avnik Kalesi, Koçbaşı Kalesi olarak da tanınmaktadır. Kalenin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemekle birlikte, Urartu dönemine ait olduğu sanılmaktadır.

Günümüze yalnızca temelleri gelebilmiştir. Kalenin taşları çevre köylüleri tarafından yerlerinden sökülerek ev yapımında kullanılmıştır.

Kuje Kalesi

Diyadin ilçe merkezine ve Avnik Kalesi’ne yakın bir yerde yer almaktadır. Kalenin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Büyük olasılıkla Urartular dönemine ait küçük ölçüde bir karakol kalesidir.

Günümüze yalnızca duvar ve temel kalıntıları gelebilmiştir.

Şoşik Kalesi

Hamur ilçesine 34 km. uzaklıktaki Karlıca (Şoşik) Köyü’nde yer alan bu kalenin de ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Akkoyunlular zamanından kaldığı ileri sürülmüşse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır.

Günümüze kalenin blok taşlardan yapılmış merdivenleri, ibadet yeri, iki odası ve bir de hamamı gelebilmiştir.

Havran (Hamur) Kalesi

Hamur ilçe merkezinden geçen Hamur Deresi’nin yaklaşık 100 m. yukarısında, sarp bir kayalık üzerinde bulunan bu kalenin ne zaman ve kim tarafından yapıldığı kesinlik kazanmamıştır. Bununla beraber günümüze ulaşabilen kalıntılardan Selçuklular zamanında yapıldığı sanılmaktadır.

Doğal bir kayalık üzerine dolgularla beslenerek yapılan Hamur Kalesi, Yukarı Murat bölgesinin en saglam kalelerindendir. Ancak, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda kale tahrip edilmiştir.

Kale günümüzde tahrip bir durumdadır. Batı cephesi dışında, kalenin cephe duvarları, burçları, camisi, Kalebeyi Konağı ve Deve Hanları ile 400 m. uzakta ve kaleden daha yüksekteki bir tepede olan gözetleme kulesi de yıkık ve harap durumdadır.

Kan Kalesi (Kale-i Hum)

Tutak İlçesinin 20 km. güneydoğusunda Dönertaş (Kalekul) Köyü yakınlarındaki bu kalenin de ne zaman ve kimler tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.

Günümüze yalnızca temel kalıntıları ulaşabilmiştir.

Kız (Karlıca) Kalesi

Hamur İlçesinin Karlıca Köyü’nde, Şoşik Kalesinin 2 km. doğusunda yer alan Kız Kalesinin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Büyük olasılıkla bu kalenin de Şoşik Kalesi gibi Akkoyunlular döneminden kaldığı sanılmaktadır. Söylentiye göre, bu kaleyi Şoşik Kalesi Beyi kızı için yaptırmıştır.

Zencir Kale

Tutak İlçesi yakınlarındaki Katavin Dağı’nda bulunan bu kalenin de ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir.

Günümüze harap ve yıkık durumda gelebilmiştir. Üzerinde herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır.

Tokluca Kalesi

Diyadin ilçe merkezine 19 km. uzaklıktaki Tokluca Köyü’ndeki kalenin ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.

Günümüze yalnızca kayalar arasından yer altına inen merdivenleri ulaşabilmiştir.

Pazı Kalesi

Ağrı Küpkıran ve kalender Köyleri arasında yer alan bu kale, Ağrı Ovasına hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur. Ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır.

Eyüp Paşa Kalesi ismi ile anılan bu kale, küçük ölçüde basit bir gözetleme kalesidir. Günümüze çok harap durumda olan kalıntıları gelebilmiştir.

Küpkıran Kalesi

Ağrı’ya 20 km. uzaklıkta Yukarı Küpkıran ve Güneysu Köyü arasında yer alan bu kalenin de ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.

Günümüze yalnızca temel kalıntıları ile bazı duvar parçaları gelebilmiştir. Bu kale ile ilgili de herhangi bir araştırma yapılmamıştır.

Karagöz Kilisesi

Tutak ilçesinin 26 km. batısındaki Dayapınarı (Noktulu) Köyü yakınındaki bu kilise kayalara oyularak yer altına yapılmıştır. Benzeri Hamur’un Beklemez Köyü yakınında olan bu kilisenin içerisine merdivenlerle inilmektedir.

Kilisenin yapım tarihi konusunda herhangi bir bilgi bulunmamakla beraber Erken Bizans döneminde yapıldığı sanılmaktadır.

Üç Kilise

Taşlıçay’ın 18 km. doğusunda, Taşteker Köyü’nde bulunan bu kilisenin bulunduğu yerde Şaman Dinine ait bir mabet bulunduğu sanılmaktadır. Sonraki dönemde Ermeniler tarafından buraya bir manastır yapılmışsa da 1950 yıllarında bu taşlar yerlerinden sökülerek Ağrı Merkez Camisi’nin yapımında kullanılmıştır.

Günümüze bu kiliseden belirli bir iz ve kalıntı gelmemiştir.

Hamur (İbrahim Paşa) Kümbeti

Hamur ilçe merkezinde, İshak Paşa’nın torunlarından İbrahim Paşa ile ailesinin gömülü bulunduğu kümbet, giriş kapısı üzerindeki kitabeden öğrenildiğine göre 1802 yılında yaptırılmıştır.

HamurKmbeti.jpg


Selçuklu ve Osmanlı kümbetlerinden farklı bir plan özelliği gösteren bu kümbet, Kırşehir’deki Aşık Paşa Türbesine benzemektedir. Güney tarafından orijinal olmayan bir kapı vasıtası ile içerisine girilen kümbet, dikdörtgen planlı olup, üzeri ayna tonozlu bir sistemle örtülmüştür.

Kesme taştan yapılmıştır. Ayrıca cephelerde dört sıra halinde bazalt taşı ile hareketli bir görünüm sağlanmıştır. Türbenin doğusunda üç, batısında da iki penceresi bulunmaktadır. İç kısımdaki bitkisel motifler, yıldızlar ve yazılar tahrip edilmiştir.

Günbuldu (Meya) Mağaraları

meyaan.jpg


Diyadin ilçe merkezine 12 km. uzaklıktaki Günbuldu Köyü’nün 400 m. uzağındaki kayalara oyularak yapılmış kalıntılar bulunmaktadır.

meya.jpg


Bunlar, barınma yerleri, mabet ve odalardır. Büyük olasılıkla Hıristiyanlık dönemine ait bir ibadet merkezidir. Nitekim burada apsit, üzerinde haç motifleri bulunan taşlar ve mezarlarla karşılaşılmıştır. Bu mağarada iki koç heykeli bulunmuştur.

Buz Mağarası

buz1.jpg


Küçük Ağrı Dağının güney eteğinde, Hallaç Köyü'ne 3 km. uzaklıktaki Buz Mağarası 8 m. derinliğinde 100 m. uzunluğunda ve 50 m. genişliğindedir.

Mağara içerisinde bazalt lavlar, kayalar, sarkıt ve dikitler bulunmaktadır. Bu buzdan sarkıt ve dikitler ışığa göre renk değiştirmektedir. Mağara kış aylarında sıcak, yaz aylarında ise; soğuktur. Mağara ağzından sürekli sıcak ve soğuk hava akımı olmaktadır.

Ağrı Merkez Cami

Merkez.jpg


Ağrı İli’nin merkezinde bulunan bu cami, 1950 yılında Üç Kiliseler’in taşlarından yapılmıştır.

Mimari özelliği olmayan basit bir cami olup, ibadet mekanının orta bölümü küçük bir kubbe ile örtülmüştür. Üç kenarı iki sıra halinde dörder pencere ile içerisi aydınlatılmıştır. Girişin önüne kapalı bir son cemaat yeri eklenmiş, bunun soluna da kesme taştan iki şerefeli bir minare yerleştirilmiştir.

Beyazıt Eski Cami

Beyazt.jpg


Doğubeyazıt’ın doğusunda, Doğubeyazıt Kalesinin güney eteğindeki camiyi, Yavuz Sultan selim’in yaptırdığı söylenmektedir. Caminin giriş kapısı üzerindeki kitabeden de 1687 yılında onarıldığı anlaşılmaktadır.

Kare planlı caminin üzeri 11,50 m. çapında bir kubbe ile örtülmüştür. Yöresel, farklı renkli taşların kullanıldığı cami içerisinde herhangi bir süsleme elemanı bulunmamaktadır. Orijinalinde beş bölümlü bir son cemaat yerinin bulunduğu duvarlar üzerindeki izlerden anlaşılmaktadır.

Toprakkale Camisi

Toprakkale.jpg


Toprakkale Köyü’ndeki bu camiyi Abdülakif Oğlu Mirza Bey 1687 yılında yaptırmıştır.

Kare planlı, 12,5x12,5 m. ölçüsündeki caminin üzeri, 8.20 m. çapında tromplu sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Caminin içerisi duvarlardaki altı, kubbe kasnağındaki dört pencere ile aydınlatılmıştır. Duvarlar köşelerde ve giriş kapısı, pencere kenarlarında kesme taştan, diğer bölümleri de moloz taştan yapılmıştır. 14 ahşap sütunun taşıdığı son cemaat yerinin büyük bir kısmı geç devirlerde onarılmıştır.

Harap durumda olan Toprakkale Camisi Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1963 yılında onarılmıştır.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,314
50,076
NeverLand
İshak Paşa Sarayı

ip2.jpg


Doğubeyazıt’ın 8 km. güneydoğusunda, Eski Doğubeyazıt kayalıkları üzerinde yer alan İshak Paşa Sarayı çevreye hakim bir konumdadır. Sarayın harem dairesinin giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre 1784 yılında İshak Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Osmanlı döneminde Çıldır Livası Mutasarrıfı olan İshak Paşa vezirlik rütbesiyle Çıldır ve Ahıska valiliği yapmıştır. Bu dönemde İshak Paşa Sarayı ve külliyesini yaptırmıştır.

ip.jpg


Sultan III.Selim zamanında İran sefiri İstanbul’a giderken burada konuk olmuş ve sarayın ihtişamını padişaha anlatmıştır. Ancak bu durum padişahın ihtişamına gölge düşürdüğü düşüncesi ile İshak Paşa gözden düşmüştür.

Sarayın çevresi aynı zamanda bir yerleşim merkezi idi. Ovanın çevresinde halkın yaşadığı evler, camiler bulunuyordu. Bugün bu yapıların hemen hemen hepsi yıkılmış, yalnızca çok az sayıda mezar taşı günümüze ulaşabilmiştir.

kadirgok82_KALE_1.jpg


Sarayın Giriş Kapısı

Bazı kaynaklara göre sarayın yapımını Doğubeyazıt sancak beyi Çolak Abdi Paşa 1685’te başlatmış ve oğlu İshak Paşa devam etmiş, İshak Paşa’nın oğlu Mehmet Paşa da 1784’te tamamlamıştır. Bu duruma göre sarayın yapımı doksan dokuz yıl sürmüş ve 7.600 m2’lik bir alana yayılmıştır.

Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan İshak Paşa Sarayı Orta Asya, Selçuklu, İran ve Osmanlı mimari özelliklerini bünyesinde toplamıştır. Örneğin; İshak Paşa külliyesindeki caminin kubbeleri Türk-İslam kubbelerini, saray kompleksi Topkapı Sarayı’nı yapı topluluğunun kapıları da Selçuklu üslubundadır.

kadirgok82_SARAY_2.jpg


İshak Paşa Külliyesi iki avlu ve bu avluların çevresinde kurulmuş yapılardan meydana gelmiştir. Birinci avludaki yapıların çoğu yıkıldığından günümüze ulaşamamıştır. Birinci avluda nöbetçi odası, muhafız koğuşları, zindan, at koşum yerleri ve arabaların korunduğu mekânlar ile çeşme bulunmaktadır.

06.jpg


Sarayın ikinci avlusunun dört tarafı bina grupları ile çevrelenmiş olup, dikdörtgen bir plân göstermektedir. Bunlardan orta avlu etrafında, sağ taraftaki selamlık kare bir alanı kaplamaktadır. Selamlığın arkasında harem dairesi yer alır. Harem ile selamlık arasındaki alana da cami ile türbe yerleştirilmiştir.

08.jpg


Yapının bütününde Osmanlı saray mimari geleneği uygulanmış, bu yüzden de yapılar iç içe gruplar halinde toplanmıştır. Külliyenin birinci avlu etrafındaki bölümü giriş kapısı çevresi ve duvarları dışında tahrip olmuştur. Buradaki büyük giriş kapısı ana duvarlardan dışa doğru çıkıntı meydana getirmiştir. Kapının tüm yüzeyi kabartma bitki motifleri, stilize ağaçlar, mukarnası andıran bezemeler ve geniş alanı hareketlendiren kemerler ile kaplanmıştır. Bu kapı üzerine iki sıra halinde sekiz kartuş içerisine bir kitabe oturtulmuştur.

05.jpg


İshak Paşa Külliyesi içerisindeki cami

Sarayın ikinci avlusu dikdörtgen planda olup buradaki yapılar ve harem dairesi karışık bir düzen göstermektedir. Burada cami, türbe ve çeşitli ihtiyaçların görüldüğü hamam, kiler, aşhane, merasim salonu, fırın bulunmaktadır.

İshak Paşa Sarayı mimari planının yanı sıra taş işçiliği ve duvar süslemeleri bakımından da çok önemli bir eserdir. Ne var ki, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Ruslar burasını karargâh olarak kullanmış ve saraya ait değerli eşyaları birlikte götürmüşlerdir. Nitekim sarayın 13x6,5 m. ölçüsündeki çelik kabartmalı, altın kaplamalı kapısı bugün Moskova Müzesi’ndedir.

İshak Paşa Sarayı’nın saray bölümü 366 odalı olup, bu odalar iki katın içerisine yerleştirilmiştir. Odaların her birisinde taştan ocakları bulunmaktadır. Taş duvarların arasında geçen ısıtma tesisatı ile sarayda merkezi bir ısıtma sistemi kurulmuştur. Sarayın 20x3 m. ölçüsündeki kabul salonunun döşemesi ve duvarları taştandır. Bu duvarlar Osmanlı yazı sanatının örnekleri, ayet ve çeşitli beyitleri ile süslenmiştir. Buradaki “İshak meram üzere kerem kıldı cihanı. Bin yüz doksan dokuz buna oldu tarih” beytinden sarayın 1784’te tamamlandığı anlaşılmaktadır.

Giriş Avlusu ile İkinci Avluya Geçiş

Girişin sağında yer alan selamlık ve haremin sonunda cami ve türbe bulunmaktadır. İshak Paşa Külliyesi içerisinde yer alan cami dikdörtgen plânlı olup, üzeri trompların desteklediği yüksek bir kubbe ile örtülmüştür. Caminin önü teras şeklinde olup buraya kapalı bir son cemaat yeri eklenmiştir. Kubbesi ile birlikte cami, kesme taştan inşa edilmiş, pencere kenarlarında ve bazı duvarlar zengin bitki motifleri ve mimari elemanlarla bezenmiştir. Ayrıca iç mekanda da ampir üslubunu hatırlatan süslemeler bulunmaktadır.

cagriuysal_agri_dagi_ishak_pasa_sar.jpg


Caminin ibadet mekânı yuvarlak kemerli konturlarla bezenmiş olup, bunların aralarına yuvarlak madalyonlar ve bitkisel motifler yerleştirilmiştir. Kubbe dıştan çok büyük olarak görülmesine rağmen, içeriden oldukça küçük ve basıktır. Kubbe, Orta Asya ve Selçuklu türbelerinde olduğu gibi burada da iki katlıdır. Kuşkusuz bunun da nedeni İshak Paşa Camisi’nin Orta Asya’ya ve İran’a yakınlığından kaynaklanmaktadır.

Caminin güneyinde Selçuklu üslubunu andıran iki katlı Çolak Abdi Paşa’nın türbesi bulunmaktadır. Türbe içerisinde Çolak Abdi Paşa, İshak Paşa ve aile yakınları gömülüdür. Sekizgen planlı, kesme taştan yapılmış olan bu türbenin iki katlı oluşu Selçuklu geleneğinin bu dönemde de sürdüğünü göstermektedir. Aynı zamanda bu türbe Selçuklu kümbetlerini de hatırlatmaktadır. Türbenin alt katı cenazenin gömüldüğü cenazelik veya mumyalık bölümüdür. Osmanlı mimarisinde, Erken Osmanlı dönemi dışında cenazelik bölümleri türbelerde görülmemektedir. İshak Paşa Sarayında bu tür bir Selçuklu türbe mimarisinin uygulanması oldukça ilginçtir. Türbenin duvarları da camide olduğu gibi çeşitli bitkisel motiflerle bezenmiştir.
 
Üst