Nemo
Yeni Üye
Merhaba 2015 yilinda gerceklestirdigim Manaus hayalimi, burda sizlerle de paylasmak istedim. Epey gec te olsa :39:
MISTER NO'NUN IZINDE: MANAUS
Bayanlar, baylar… Uzun bir tatil için size ne mi öneririz? Örneğin, İtalya’ya kültür gezisi yapabilirsiniz. Işık kenti Paris’in renkli gecelerine ne dersiniz? Ya da Afrika’da heyecan dolu bir safariye? Eğer istediğiniz altın kumsallar ve eğlenceyse Rio de Janeiro tam size göre… Ne dediniz? Modern yaşamın gürültüsünden uzak, kafanızı dinleyecek bir yer mi soruyorsunuz? Demek yalnızlıktan hoşlanıyorsunuz! O halde size bir önerim var. Daha yolları bile yapılmadığı için ve çıldırtıcı iklimi nedeniyle tüm dünyadan tamamen uzak kalabileceğiniz tek yer. İşte burası… Amazonas ya da daha doğrusu Manaus…
Mister No… Hepimizin çocukluğundan beri severek okuduğu, çizgi roman kahramanımız. Onun hikâyesini hepimiz biliyoruz aslında. İkinci Dünya Savaşı’na katılmış, fakat sonrasında tasını tarağını toplayıp Brezilya’nın Manaus şehrine yerleşmis ve piper’iyle turist gezdirip hayatını kazanmaya çalışan ama başı beladan bir türlü kurtulmayan ve kötülerle savaşan korkusuz pilotumuz. Mister No’yu okurken sayesinde hep yeni yerler keşfettim. Ve gün geldi büyüdüm. Jerry gibi yeni yerler keşfetme isteği beni hep takip etti. Ve işte Manaus yolculuğum, Mister No’nun izini sürmek için tam da burada başladı.
Mart 2015… Portekiz havayolları TAP’ın Lizbon’dan 9 saat süren uçuşundan sonra Manaus havalimanına iniyorum. Uçak, Manaus’a doğru alçalmaya başlarken kendimi piper ile iniş yapıyor gibi hayal ediyorum. Manaus’a doğru alçalmaya başlarken her taraf yemyeşil. Amazon nehrinin kolları kıvrım kıvrım harika bir manzara oluşturuyor. Havalimanına inince uçağın kapısı açılıyor ve sımsıcak bir rüzgâr her tarafımı sarıyor. Gözlerim, alanda MN-1’i arıyor. Önce Augustino’yu görüyorum. (Malesef onu 241.sayıda kaybetmiştik. ) Yerine geçen Joao ile birlikte bana el sallıyorlar.
Ardından alandan çıkıyorum. İngilizce bilen hemen hemen hiç yok ama hepsi de güler yüzlü. Tıpkı Clara ve Isabel gibiler. Ağlasalar bile gülümsüyorlar… Sora sora otobüs durağını buluyorum. 306 no’lu otobüse binip koltuğuma kuruluyorum. Bilet ücretini otobüs içinde de ödeyebiliyorum. Sevimli bilet satıcısı kadından beni Amazonas Tiyatrosu’na en yakın yerde indirmesini rica ediyorum. Otobüs, havalimanından çıkınca etrafımı seyre koyuluyorum. Etrafım palmiye ağaçlarıyla çevrili. Sonrasında geçen seneki Dünya Kupası için yapılmış Amazonas Arena stadı çıkıyor karşıma. Şehre doğru ilerlerken bizdeki metrobüs türü fakat isimleri Onibus olan araçları görüyorum.
Manaus, Mister No’nun yaşadığı yıllarda kauçuk ticaretiyle zenginleşen ama sonra yine aynı hızla fakirleşen bir kent. Otobüsten dışarıyı izlerken bunu net biçimde anlayabiliyorum. Aklıma hemen Mister No’nun yaşadığı baraka ve çevresi geliyor. Otobüsten inip, kalacağım oteli bulduktan sonra, Amazonas Tiyatrosu’nu görmek için merkeze doğru yürüyorum. Eduardo Riberio bulvarı şehrin ana caddesi. Yol boyunca gözlerim gazete bayiilerinde Mister No çizgi romanlarını arıyor. Fakat ortalık Gece Kartalı’ndan geçilmiyor. Mythos yayınevinin Mister No yayımladığını biliyorum Brezilya’da ama sanırım artık sonlandırılmış.
Gazete bayiilerine baka baka yoluma devam ederken, karşımda tüm ihtişamıyla tiyatro beliriyor. Tiyatronun içine giriyorum. Giriş kapısında magnet ve çeşitli hediyeler satan bir teyze var. Tiyatro’nun içine dalınca kendimi Operadaki Hayalet macerasındaki gibi hissediyorum. İç ışıklandırmalar harika. Gece sahnelenecek konser için tüm hazırlıklar devam ediyor. Tiyatronun çevre düzenlemesi de bir başka güzel. Etrafında çok fazla olmasa da küçük kafeler, heykeller ve bir park var. Kafelerden birinde Luna’ya fal baktırmak istiyorum. Belki benim için de bir iki kehanette bulunabilir. Sonrasında lokallerden birine girip Dana Winter’i dinleyeceğim.
Tiyatroyu gezdikten sonra ara sokaklara dalıyorum. Yorgunluktan Paulo Adalfo’nun barına dalıp bir şeyler içesim var. Barı bulamıyorum ama kapalı olmasına rağmen Amazonas Camii karşıma çıkıyor. Camiinin hemen karşısında ise başka bir park. Gezi yazılarında Brezilya’nın çok tehlikeli bir yer olduğunu okumuştum… Hırsızlık, adam öldürme olayları, favelalar… O yazıların etkisiyle, ilk başta biraz tereddüt etsem de, sonrasında şehrin sokaklarına alışıyorum. Demem o ki, bir gün yolunuz Brezilya’ya düşerse sakın tereddüt etmeyin. Tek sıkıntı market alışverişlerindeki kuyruklar çok uzun. Ben de ya sabır çektikten sonra nihayet marketten alacaklarımı alıp, otelime yollanıyorum.
Sonrasında, otelin hemen altında bulunan Amazon Explorer isimli şirkete gidip ertesi gün yapılacak nehir turuna adımı yazdırıyorum. Turun ismi: Meeting of Waters! Odamda pencereden dışarı bakıyorum ve az ötede ışıkları yanan Amazonas Oteli’nin binasını hayal ediyorum. Güneş’in doğmasıyla birlikte, sevimli tur rehberimiz Ali Omar amcayla Manaus limanına yollanıyoruz. Manaus limanında bizi başka bir tarihi bina karşılıyor. Ali Omar, bu binanın da tıpkı tıpkı tiyatro binası gibi her bir taşının Avrupa’dan getirildiğini anlatıyor. Turda 9 kişiyiz toplam. Patricia Rowland ve SS’in de yanımızda olduğunu hayal ederek, nehre açılıyoruz.
Turdakilerin çoğu Brezilya’nın değişik kentlerinden Manaus’u ziyaret için gelmiş. Tek turist ben olunca da, hepsinin ilgisi bana kayıyor. Ne işi var bunun burda derken, hepsine Mister No’dan bahsediyorum. Deliymişim gibi bana baksalar da, sağ olsun Alehandra ve sevgilisi Junior imdadıma yetişiyor. İngilizce bildikleri için de tur boyunca sürekli sohbet ediyoruz. Onlara Türkiye’den ve çizgi roman sevdamdan bahsediyorum. Şu aralar, Brezilyalılar, Kapadokya’da pembe dizi çekiyorlarmış. Dizinin ismi Salve Jorge. Dolayısıyla Türkiye ve Türkler çok popüler. Türk Hava Yolları’nın Sao Paulo seferleri sebebiyle de önceki sene 500.000 Brezilyalı turist ülkemize gelmiş. Ama gemiye binerken yardım ettiğim yaşlı teyzeler nereli olduğumu sorduklarında, ‘’Turkey’’ deyince, ‘’Arabico?’’ mu diye sordular. Dedim: ‘’Nooo, Turco!’’ yani anlayacağınız hâlâ Türkleri, Araplarla karıştırıyorlar.
Ali Omar ise yüzde yüz Brezilyalı olduğunu, Ali ve Omar isimlerinin Brezilya’da çok yaygın olduğunu söyledi. Beni himayesine alan bu yaşlı adam, yolculuk boyunca beni yanından ayırmadı. Kim bilir belki Mister No’nun ruhu onun içinde yaşıyordu. Limanda bindiğimiz iki katlı tekne bana Mister No’nun Pantanal’a Yolculuk macerasındaki tekneyi hatırlattı. Teknenin üst katına çıkıp yerime kuruldum. Ali Omar başladı anlatmaya… Rio Negro’nun üzerine kurulu köprü 3 sene önce yapılmış. Köprünün uzaktan görüntüsü çok hoştu. Nehir kenarında ilerlemeye devam edince şehrin arka sokakları olan favela’ları görüyoruz.
Otoban olmadığı için her şeylerini nehir yoluyla karşılayan Manauslular nehir üzerine benzin istasyonları hatta Caixa isimli nehir bankası bile kurmuşlar. İstikamet Rio Negro (Kara nehir) ile Solimoes (Kumlu nehir) nehrinin buluştuğu nokta. Bu iki nehir birleşip Amazon nehrini oluşturuyormuş. Ve yaklaşık 20 kilometre boyunca suları birbirlerine karışmadan akıyormuş. İki nehrin buluştuğu noktayı izledikten sonra Catalan yerlilerinin, nehir üzerindeki evlerini ziyaret ediyoruz. Nehir üzerine kurulmuş okuldaki öğrencilere el sallayıp, tekneden inip motorlu kanolara bineceğimiz yere ulaşıyoruz. Kanolarda ikişerli şekilde yerlerimize kuruluyoruz. Ali Omar amca beni yine yanına alıyor. Sevdi bu adam beni… Kendimi, tur sonunda parasını ödememek için bin bir bahane üreten Mister No’nun müşterilerine benzetiyorum.
Kanolarımızla nehrin sularında, dev ağaçlar altında ilerliyoruz. Mister No’da gördüğüm manzaraların arasında dolaştığımı hatırlayınca tüylerim diken diken oluyor. Çizgi roman sevdalısı olunca hayal dünyamız da geniş oluyor. Abartmıyorum, gözlerim doldu orman içinde kanoyla ilerlerken. Nehirde bir süre yol aldıktan sonra, birkaç ailenin yaşadığı küçük bir kabileyi ziyaret ediyoruz. Tabii turistler için satılan eşyalar da mevcut. Yanımda olan çikolatadan küçük yerli çocuklara verip, kendime de hatıra olarak bir ok aldıktan sonra yolumuza devam ediyoruz. Yemek yemek için mola veriyoruz. Bir gün yolunuz Brezilya’ya düşerse mutlaka kızartılmış muz yiyin. Nehir üzerindeki nilüferler ise birer doğa harikası. Kökleri nehrin dibinde olan, 10-15 kola ayrılan ve sadece bir tane çiçek açan bitkileri fotoğrafladıktan sonra motorları susturuyoruz. Ormanın sessizliğinde kuşların ve değişik hayvanların seslerini dinliyoruz.
Sonrasında ise, tahta köprüler arasında ormanın içlerine doğru ilerliyoruz. Yaklaşık 10 dakika boyunca termit yuvaları, timsahlar, irili ufaklı böcekler ve her tarafımızı ısıran sivrisinekler arasında ilerleyip teknemize biniyoruz. Manaus’a dönerken meşhur Amazon yağmuruyla karşılaşıyorum. Burada gerçekten yağmur yağıyor! Üşüyorum ama umurumda değil. Hayallerimi gerçekleştirmenin verdiği mutlulukla dilimde Mister No’nun şarkısı: Hayat ne kadar güzel hoş, haydi durma sevgiline koş…
MISTER NO'NUN IZINDE: MANAUS
Bayanlar, baylar… Uzun bir tatil için size ne mi öneririz? Örneğin, İtalya’ya kültür gezisi yapabilirsiniz. Işık kenti Paris’in renkli gecelerine ne dersiniz? Ya da Afrika’da heyecan dolu bir safariye? Eğer istediğiniz altın kumsallar ve eğlenceyse Rio de Janeiro tam size göre… Ne dediniz? Modern yaşamın gürültüsünden uzak, kafanızı dinleyecek bir yer mi soruyorsunuz? Demek yalnızlıktan hoşlanıyorsunuz! O halde size bir önerim var. Daha yolları bile yapılmadığı için ve çıldırtıcı iklimi nedeniyle tüm dünyadan tamamen uzak kalabileceğiniz tek yer. İşte burası… Amazonas ya da daha doğrusu Manaus…
Mister No… Hepimizin çocukluğundan beri severek okuduğu, çizgi roman kahramanımız. Onun hikâyesini hepimiz biliyoruz aslında. İkinci Dünya Savaşı’na katılmış, fakat sonrasında tasını tarağını toplayıp Brezilya’nın Manaus şehrine yerleşmis ve piper’iyle turist gezdirip hayatını kazanmaya çalışan ama başı beladan bir türlü kurtulmayan ve kötülerle savaşan korkusuz pilotumuz. Mister No’yu okurken sayesinde hep yeni yerler keşfettim. Ve gün geldi büyüdüm. Jerry gibi yeni yerler keşfetme isteği beni hep takip etti. Ve işte Manaus yolculuğum, Mister No’nun izini sürmek için tam da burada başladı.
Mart 2015… Portekiz havayolları TAP’ın Lizbon’dan 9 saat süren uçuşundan sonra Manaus havalimanına iniyorum. Uçak, Manaus’a doğru alçalmaya başlarken kendimi piper ile iniş yapıyor gibi hayal ediyorum. Manaus’a doğru alçalmaya başlarken her taraf yemyeşil. Amazon nehrinin kolları kıvrım kıvrım harika bir manzara oluşturuyor. Havalimanına inince uçağın kapısı açılıyor ve sımsıcak bir rüzgâr her tarafımı sarıyor. Gözlerim, alanda MN-1’i arıyor. Önce Augustino’yu görüyorum. (Malesef onu 241.sayıda kaybetmiştik. ) Yerine geçen Joao ile birlikte bana el sallıyorlar.
Ardından alandan çıkıyorum. İngilizce bilen hemen hemen hiç yok ama hepsi de güler yüzlü. Tıpkı Clara ve Isabel gibiler. Ağlasalar bile gülümsüyorlar… Sora sora otobüs durağını buluyorum. 306 no’lu otobüse binip koltuğuma kuruluyorum. Bilet ücretini otobüs içinde de ödeyebiliyorum. Sevimli bilet satıcısı kadından beni Amazonas Tiyatrosu’na en yakın yerde indirmesini rica ediyorum. Otobüs, havalimanından çıkınca etrafımı seyre koyuluyorum. Etrafım palmiye ağaçlarıyla çevrili. Sonrasında geçen seneki Dünya Kupası için yapılmış Amazonas Arena stadı çıkıyor karşıma. Şehre doğru ilerlerken bizdeki metrobüs türü fakat isimleri Onibus olan araçları görüyorum.
Manaus, Mister No’nun yaşadığı yıllarda kauçuk ticaretiyle zenginleşen ama sonra yine aynı hızla fakirleşen bir kent. Otobüsten dışarıyı izlerken bunu net biçimde anlayabiliyorum. Aklıma hemen Mister No’nun yaşadığı baraka ve çevresi geliyor. Otobüsten inip, kalacağım oteli bulduktan sonra, Amazonas Tiyatrosu’nu görmek için merkeze doğru yürüyorum. Eduardo Riberio bulvarı şehrin ana caddesi. Yol boyunca gözlerim gazete bayiilerinde Mister No çizgi romanlarını arıyor. Fakat ortalık Gece Kartalı’ndan geçilmiyor. Mythos yayınevinin Mister No yayımladığını biliyorum Brezilya’da ama sanırım artık sonlandırılmış.
Gazete bayiilerine baka baka yoluma devam ederken, karşımda tüm ihtişamıyla tiyatro beliriyor. Tiyatronun içine giriyorum. Giriş kapısında magnet ve çeşitli hediyeler satan bir teyze var. Tiyatro’nun içine dalınca kendimi Operadaki Hayalet macerasındaki gibi hissediyorum. İç ışıklandırmalar harika. Gece sahnelenecek konser için tüm hazırlıklar devam ediyor. Tiyatronun çevre düzenlemesi de bir başka güzel. Etrafında çok fazla olmasa da küçük kafeler, heykeller ve bir park var. Kafelerden birinde Luna’ya fal baktırmak istiyorum. Belki benim için de bir iki kehanette bulunabilir. Sonrasında lokallerden birine girip Dana Winter’i dinleyeceğim.
Tiyatroyu gezdikten sonra ara sokaklara dalıyorum. Yorgunluktan Paulo Adalfo’nun barına dalıp bir şeyler içesim var. Barı bulamıyorum ama kapalı olmasına rağmen Amazonas Camii karşıma çıkıyor. Camiinin hemen karşısında ise başka bir park. Gezi yazılarında Brezilya’nın çok tehlikeli bir yer olduğunu okumuştum… Hırsızlık, adam öldürme olayları, favelalar… O yazıların etkisiyle, ilk başta biraz tereddüt etsem de, sonrasında şehrin sokaklarına alışıyorum. Demem o ki, bir gün yolunuz Brezilya’ya düşerse sakın tereddüt etmeyin. Tek sıkıntı market alışverişlerindeki kuyruklar çok uzun. Ben de ya sabır çektikten sonra nihayet marketten alacaklarımı alıp, otelime yollanıyorum.
Sonrasında, otelin hemen altında bulunan Amazon Explorer isimli şirkete gidip ertesi gün yapılacak nehir turuna adımı yazdırıyorum. Turun ismi: Meeting of Waters! Odamda pencereden dışarı bakıyorum ve az ötede ışıkları yanan Amazonas Oteli’nin binasını hayal ediyorum. Güneş’in doğmasıyla birlikte, sevimli tur rehberimiz Ali Omar amcayla Manaus limanına yollanıyoruz. Manaus limanında bizi başka bir tarihi bina karşılıyor. Ali Omar, bu binanın da tıpkı tıpkı tiyatro binası gibi her bir taşının Avrupa’dan getirildiğini anlatıyor. Turda 9 kişiyiz toplam. Patricia Rowland ve SS’in de yanımızda olduğunu hayal ederek, nehre açılıyoruz.
Turdakilerin çoğu Brezilya’nın değişik kentlerinden Manaus’u ziyaret için gelmiş. Tek turist ben olunca da, hepsinin ilgisi bana kayıyor. Ne işi var bunun burda derken, hepsine Mister No’dan bahsediyorum. Deliymişim gibi bana baksalar da, sağ olsun Alehandra ve sevgilisi Junior imdadıma yetişiyor. İngilizce bildikleri için de tur boyunca sürekli sohbet ediyoruz. Onlara Türkiye’den ve çizgi roman sevdamdan bahsediyorum. Şu aralar, Brezilyalılar, Kapadokya’da pembe dizi çekiyorlarmış. Dizinin ismi Salve Jorge. Dolayısıyla Türkiye ve Türkler çok popüler. Türk Hava Yolları’nın Sao Paulo seferleri sebebiyle de önceki sene 500.000 Brezilyalı turist ülkemize gelmiş. Ama gemiye binerken yardım ettiğim yaşlı teyzeler nereli olduğumu sorduklarında, ‘’Turkey’’ deyince, ‘’Arabico?’’ mu diye sordular. Dedim: ‘’Nooo, Turco!’’ yani anlayacağınız hâlâ Türkleri, Araplarla karıştırıyorlar.
Ali Omar ise yüzde yüz Brezilyalı olduğunu, Ali ve Omar isimlerinin Brezilya’da çok yaygın olduğunu söyledi. Beni himayesine alan bu yaşlı adam, yolculuk boyunca beni yanından ayırmadı. Kim bilir belki Mister No’nun ruhu onun içinde yaşıyordu. Limanda bindiğimiz iki katlı tekne bana Mister No’nun Pantanal’a Yolculuk macerasındaki tekneyi hatırlattı. Teknenin üst katına çıkıp yerime kuruldum. Ali Omar başladı anlatmaya… Rio Negro’nun üzerine kurulu köprü 3 sene önce yapılmış. Köprünün uzaktan görüntüsü çok hoştu. Nehir kenarında ilerlemeye devam edince şehrin arka sokakları olan favela’ları görüyoruz.
Otoban olmadığı için her şeylerini nehir yoluyla karşılayan Manauslular nehir üzerine benzin istasyonları hatta Caixa isimli nehir bankası bile kurmuşlar. İstikamet Rio Negro (Kara nehir) ile Solimoes (Kumlu nehir) nehrinin buluştuğu nokta. Bu iki nehir birleşip Amazon nehrini oluşturuyormuş. Ve yaklaşık 20 kilometre boyunca suları birbirlerine karışmadan akıyormuş. İki nehrin buluştuğu noktayı izledikten sonra Catalan yerlilerinin, nehir üzerindeki evlerini ziyaret ediyoruz. Nehir üzerine kurulmuş okuldaki öğrencilere el sallayıp, tekneden inip motorlu kanolara bineceğimiz yere ulaşıyoruz. Kanolarda ikişerli şekilde yerlerimize kuruluyoruz. Ali Omar amca beni yine yanına alıyor. Sevdi bu adam beni… Kendimi, tur sonunda parasını ödememek için bin bir bahane üreten Mister No’nun müşterilerine benzetiyorum.
Kanolarımızla nehrin sularında, dev ağaçlar altında ilerliyoruz. Mister No’da gördüğüm manzaraların arasında dolaştığımı hatırlayınca tüylerim diken diken oluyor. Çizgi roman sevdalısı olunca hayal dünyamız da geniş oluyor. Abartmıyorum, gözlerim doldu orman içinde kanoyla ilerlerken. Nehirde bir süre yol aldıktan sonra, birkaç ailenin yaşadığı küçük bir kabileyi ziyaret ediyoruz. Tabii turistler için satılan eşyalar da mevcut. Yanımda olan çikolatadan küçük yerli çocuklara verip, kendime de hatıra olarak bir ok aldıktan sonra yolumuza devam ediyoruz. Yemek yemek için mola veriyoruz. Bir gün yolunuz Brezilya’ya düşerse mutlaka kızartılmış muz yiyin. Nehir üzerindeki nilüferler ise birer doğa harikası. Kökleri nehrin dibinde olan, 10-15 kola ayrılan ve sadece bir tane çiçek açan bitkileri fotoğrafladıktan sonra motorları susturuyoruz. Ormanın sessizliğinde kuşların ve değişik hayvanların seslerini dinliyoruz.
Sonrasında ise, tahta köprüler arasında ormanın içlerine doğru ilerliyoruz. Yaklaşık 10 dakika boyunca termit yuvaları, timsahlar, irili ufaklı böcekler ve her tarafımızı ısıran sivrisinekler arasında ilerleyip teknemize biniyoruz. Manaus’a dönerken meşhur Amazon yağmuruyla karşılaşıyorum. Burada gerçekten yağmur yağıyor! Üşüyorum ama umurumda değil. Hayallerimi gerçekleştirmenin verdiği mutlulukla dilimde Mister No’nun şarkısı: Hayat ne kadar güzel hoş, haydi durma sevgiline koş…