Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
İyi niyetli ama umutsuz bir ileti. Unutmadığımız için mi bu haldeyiz? Bize bu ülkeyi kasası dolu, sıfır borçla bırakanlara nispet olsun diye mi bu gün dünyaya gelen her çocuk borçlu doğuyor; unutmadığımız için mi şehit vermeye doyamıyoruz. Aslında nankör ve unutkanız, sadece söylemeye dilimiz varmıyor. YAZIK!
Son zamanlarda Zaferi kazananların durumu içler acısı,bağımsızlığından ödün veren bir halk görünümünden kurtulmak için bir an önce kendimize gelmeliyiz.
Bu gidişe bir son vermek gerekiyor.Bütün halkımızın Zafer bayramını kutlarım.
Bugün şehitlerimizi anma günü, bugün bağımsızlığımızı nasıl kazandığımızı yeniden hatırlama günü, bugün ulu önderin Türkiye için yaptıklarından dolayı vicdan borcumuzu ödeme günü, bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı!
Otuz Ağustos…
Ufukta bir duman, bir toz.
Türk süvarisi yürüyor; uzakta,
Top sesleri homurdanmakta.
Köpük içinde, tere batmış atlar…
Bunlar at değil.
Ayaklı kanatlar.
Sisli tepelerde gölgeler boğuşuyor
Gölgeler düşüyor, kalkıyor, koşuyor
Süngüler parlıyor,
Eziyor, vuruyor;
Mehmetçik yeni Türkiye’yi yuğuruyor.
Bir sürünün dağılışı.
Boğulan bir boğazın kısık nefesi…
Bir el, Akdeniz’i gösteriyor.
Bir el ki, bütün cihana bedel.
Uçuyor atlar, Köpüklü kanatlar.
Kaçıyor gölgeler,
Eriyor mesafeler…
Dokuz Eylül, İzmir,
Sanki bir Gelincik tarlası,
İki sevgilinin kavuşması,
Gözler yaşlı, denizler sapsarı,
Sevinç içinde çırpınıyor, Akdeniz’in Dalgaları.
Tanrı bizimledir çünkü işgal edildik, Tanrı bizimledir çünkü kadınlarımız tecavüze uğradı, Tanrı bizimledir çünkü zenginliklerimiz talan edildi, Tanrı bizimledir çünkü 100 senede bir çıkacak dahiyi Atamı bize nasip etti, Tanrı bizimledir çünkü biz içeriden onlar dışarıdan hâlâ uğraşıyorlar ama yıkamıyorlar. Kardeşi kardeşe kırdırıyorlar ama yıkamıyorlar. Ha yıksınlar YİNE KURARIZ:
Yaşımız küçük ilk gençliğimiz, köy kahvesinde büyüklerimizin yanında
oturup onları dinliyoruz. köy yeri iş güç bitince yapacak bir şey yok.
İkindi ezanıyla birlikte yaşlılar ve daha bir kaç kişi caminin yolunu tutuyor.
Yaşlı insanların arkasından bakarken aşağıdan köyün girişinden bir adamın
yavaş, belli ki nereye gittiğinden emin olmayan tedirgin yürüyüşünü
fark ediyorum. tek ben değilim fark eden babam omzuma dokunuyor.
Evlat diyor her zaman ki otoriter sesiyle. Bak bakalım ne arıyormuş.
Hemen soluğu yabancının yanında alıyorum.
— Beyim, buraların yabancısısınız. Yardımız olursa deyip söze başlıyorum.
50'lerindeki adam arka cebinden çıkardığı mendille terli alnını siliyor.
— Orası kahve yerimidir evlat diyor. Dinlenmek istercesine elini omzuma koyup.
cevap vermeden, ayranı vardır inşallah diyor. Birlikte kahveye kadar yürüyoruz.
Kahveye varır varmaz hemen söze giriyor yabancı.
—Selamünaleyküm ağalar. Uzak yoldan geldim. Hacı Salih ağayı arıyorum.
Bu köydenmiş.
Babam, babasının adını söyleyen adama, şöyle bir baktı. Ayağa kalktı
ve oturması için yer gösterdi. Sonra da karşısına oturdu.
— kahveci! Bize soğuk ayran getir.
— Salih ağayı neden arıyorsunuz. Dedi.
— Ona vermem gereken bir emanetim var. Uzun zamandır bende.
Onu bulana kadar çok uğraştım. bu köydeyse yükümden kurtulmak isterim.
Kahveci iki kupa ayranı getirip önce misafire sunduktan sonra bir tabure çekti.
bu arada diğer ihtiyarlarda namazdan dönmeye başlamışlılardı.
Babam endişeli ile merakın karıştığı bakışlarla adamı süzdü.
Salih ağa için geç kaldın. Hem önce söyle bakalım. Kimsin nesin nerden gelirsin.
Salih ağayı tanısaydın bilirdim. Babam bunları söyledikten sonra
Amcasına dönüp sen tanır mısın beyi, görmüşlüğün varımıdır dedi.
Büyük amcam her zamanki tok sesiyle, yok be deli hiç tanıdık değil.
Yabancı ayranı kafasına dikti tamamını içtikten sonra eliyle bıyıklarını sildi.
— yok, tanımam Salih ağayı emaneti babamdandır. Ölürken bana iletmem için bıraktı.
2 yıldır ararım Salih ağayı. Öldü demek ne zaman. Akrabası varımıdır buralarda.
Babam adamın yorgun ve umutsuzluk dolu sözlerinden etkilenmişti.
— Salih ağa benim babamdır. bu gördüğün nemrut ihtiyarda kardeşi Rüstem ağa
Sert bakışlarına aldırma Kore’den beri tanımadığı herkesi düşman sanır
Ne emanetiymiş bu, bunca yol gelmene sebep olan.
Yabancı elindeki uzun boruya benzer silindiri kucağına aldı ve ucundaki vidalı
kapağı yavaş hareketlerle açtı. bir taratanda anlatmaya başladı.
Benim çocukluğum bu emanetin hikâyesini dinleyerek geçti.
Babam balkan harbinde Giresunlu Yüzbaşı Rasim beyin emir eriymiş. Daha 16 yaşında
Harbin en şiddetli bir anında Rasim Bey ve babam düşmanın ortasında kalmışlar.
Babam vurulunca Rasim Bey babamı sırtına almış cephe gerisine sırtında taşımış
Ama oda vurulmuş. Babamın yarası ağır değilmiş. Ara sıra açar gösterir omzunu
Madalyamı burada taşıyorum diye.
Babam sadece sonra dedi anlat be adam sonra.
İki yaralıyı cephe gerisinde yan yana yatırmışlar. Sıhhiye gelince temayül gereği
Yüzbaşıya bakmaya başlamış. Rasim Bey sıhhiyenin elini tutmuş.
— onbaşı benim sonum belli, bu gencin daha ömrü savaşacak bir savaşı,
Götürecek bir emaneti var demiş.
Sonrada babama, kılıcını vermiş ve eklemiş. —buraya gelirken karım hamileydi.
Bu günlerde doğurmuştur. Oğlan olursa adını Salih koyacaktık. Kılıcı Salih’ime ver.
Veremezsen bilirim ki şehitsin yanımda yatıyorsun.
Yabancı silindirin içinden sırmaları üzerinde bir subay kılıcı çıkardı.
Sonra tabureden kalktı, titreyen elleriyle gözyaşları içinde kılıcı babama doğru uzattı.
Babam ve ben namusumuz gibi koruduk bu emaneti. O bir ömür ben bu yaşıma kadar
Hep Salih ağayı aradık.
30 Ağustos Zafer Bayramı ülkemize, milletimize hayırlı olsun...
Bu zaferler kazanılırken şehit olmuş nice ana kuzularını rahmetle anıyorum...
Zafer Bayramı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal bayramıdır. Her yıl 30 Ağustos günü kutlanır. Zafer Bayramı, 1922 yılında 26 Ağustos'ta başlayıp, 30 Ağustos'ta Dumlupınar'da Mustafa Kemal'in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ni (Büyük Taarruz) anmak için kutlanan bayramdır. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terketmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder.
Zafer Bayramı, ilk defa 30 Ağustos 1923 günü Afyonkarahisar, Denizli, Kahramanmaraş, Ankara ve İzmir'de kutlanmıştır. Resmî olarak Zafer Bayramı ilân edilmesi 1935 yılının Mayıs ayında olmuştur. Zafer Bayramı, tüm yurtta törenlerle kutlanır. Devlet erkânı ve birçok vatandaş, Ankara'da Anıtkabir'i, diğer illerde de anıt ve şehitlikleri ziyaret edip, Mustafa Kemal Atatürk'e, silâh arkadaşlarına ve komutasında savaşmış askerlere şükranlarını sunar. Hemen hemen her yerleşim yerinde, askerî birlikler geçit törenlerine katılır. Ayrıca dış temsilciliklerde de çeşitli kutlamalar yapılır. 30 Ağustos günü, Türkiye'de resmî tatildir.
Her yıl, Harp Okulları ve Astsubay Meslek Yüksekokulları bu tarihte mezun verir. Tüm subay ve astsubay rütbe değişiklikleri bu tarihte geçerli olur.
23 Ağustos - 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Savaşı'yla Yunan orduları gerilemek zorunda kaldı. Bu uzun zamandır Türk ordularının elde ettiği ilk başarıdır. TBMM tarafından Sakarya Savaşı'ndan sonra Mustafa Kemal'e mareşal ve gazi unvanları verildi. Tarihin bu dönüm noktasından sonra Yunan ordularının topraktan atılma kararı alınır. Sad planı adı verilen tarrruz planı ocak ve nisan aylarında iki kez ertelenir. Tarruzun hazırlıkları tam anlamıyla ağustos ayında tamamlanır. Batı cephesinin kuzeyindeki ve güney cephesindeki Türk birlikleri, büyük bir gizlilik içinde Kocatepe bölgesine kaydırıldı. İstanbul'daki cephane depolarından silah ve cephane gizlice Anadolu topraklarına getirtildi. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silahlar satın alındı. Orduya taarruz eğitimi yaptırıldı. Gazi Mustafa Kemal'in başkomutanlığını yaptığı Türk ordusu, 26 Ağustos 1922'de düşmana saldırdı. Birkaç saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos'ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis de vardı.
Bu savaş, Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı.
Büyük Taarruz'un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir'e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden temizlenmiş oldu.
..
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu
Paşalar: 'Üç', dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.
..
Kurtuluş Savaşı özgürlüğün, umudun ve varolmanın ölümüne mücadelesiydi.
Bu toprakların onurlu ve dehşetli cesur insanlarının inanç ve güzel günlere olan umudun savaşıydı..
Çoluğunu, çocuğunu, öküzünü, anasını, babasını, yavuklusunu geride bir yerde bırakıp gelen sıradan anadolu insanın sıradışı özgürlük savaşıydı..
Ve bu inancı ve umudu insanlara inandırabilenlerin savaşıydı..
Yüce Rabbim onların mekanlarını cennet eylesin.
Allah inananların yanındadır.