Yapay Zekaya bir soru sordum! 10

BlackBishop

Çeviri & Balonlama
16 Eki 2010
1,930
19,403
Denizli - İstanbul
Sevgili YZ bize bazı evcil hayvan yavrularının farklı ortamlarda resimlerini yapar mısın? Sayende bu Pazartesi sabahı içimiz mutlulukla dolsun ve Pazartesi Sendromu yaşamayalım.

Cevap aşağıda :)

3m2hiyo.jpg


pz18ihd.jpg


lsy3lht.jpg


ay82z2u.jpg


3cnt1e1.jpg


ilcqjx4.jpg


9vmwg94.jpg


req6k8t.jpg


9kviklb.jpg


feocm9a.jpg
 
Son düzenleme:

ihtiyardost

Onursal Üye
12 Kas 2010
3,382
77,086
Karagümrük
Herkes biz değil. Kıyan kıyıyor.
Kıyan kıyıyor zavallı masum hayvanlara demişsiniz. Bu konuda yerden göğe kadar haklısınız.
Sizin açtığınız konuya katkı sunmak adına ben de bu zalimlerden acaba meclisimizde de var mıdır diye bir soru sordum Google amcaya. Bir de ne göreyim. Meclis komisyonunda, çocuğu parçalanan babaya ağzından salyalar saçarak höyküren sözde hayvansever bir milletvekilinin av kulübü üyesi olduğunu öğrendim. Aşağıya da kısa özgeçmişini ekledim.
Keşke sizde olan vicdanın milyonda biri bu sahte hayvanseverde olsaydı da zevk için hayvan katleden hastalıklı ruhların kulübüne üye olmasaydı!
Kedi Tanrıça Bastet sizin gibi sevgi dolu gerçek hayvanseverleri her daim korusun.

Not : Konuya siyasi olarak değil, insani ama sorgulayan bir tutumla yaklaştım.
 
Son düzenleme:

BlackBishop

Çeviri & Balonlama
16 Eki 2010
1,930
19,403
Denizli - İstanbul
Ellerinize sağlık! "Ya nasıl kıyarız karacanın yavrusuna"?

Kıyan kıyıyor zavallı masum hayvanlara demişsiniz. Bu konuda yerden göğe kadar haklısınız.
Sizin açtığınız konuya katkı sunmak adına ben de bu zalimlerden acaba meclisimizde de var mıdır diye bir soru sordum Google amcaya. Bir de ne göreyim. Meclis komisyonunda çocuğu parçalanan babaya bağıran sözde
hayvansever bir milletvekilinin av kulübü üyesi olduğunu öğrendim. Aşağıya da kısa özgeçmişini ekledim.
Bugüne kadar da üye olduğunu yalanlayan bir açıklamada bulunmadı diye biliyorum. Keşke sizde olan vicdanın milyonda biri bu sahte hayvanseverde olsaydı da zevk için hayvan katleden hastalıklı ruhların kulübüne üye olmasaydı!
Kedi Tanrıça Bastet sizin gibi sevgi dolu gerçek hayvanseverleri her daim korusun.

Not : Konuya siyasi olarak değil, insani ama sorgulayan bir tutumla yaklaştım.

Spor ya da eğlence için hayvanları öldüren, doğaya zarar veren herkesi din, dil, millet, parti, cinsiyet, yaş vs. ayrımı yapmadan lanetliyorum.
 

ihtiyardost

Onursal Üye
12 Kas 2010
3,382
77,086
Karagümrük
Spor ya da eğlence için hayvanları öldüren, doğaya zarar veren herkesi din, dil, millet, parti, cinsiyet, yaş vs. ayrımı yapmadan lanetliyorum.
Ortak bir noktamız olduğuna sevindim. Sevimli kedilerinizin ve beslediğiniz masum duruşlu sokak köpeğinizin başını bir kere de benim için okşayın lütfen.
Bu arada köpek sever vekilimizin TBMM Albümündeki kendi verdiği özgeçmişini
koydum yukarıdaki mesajıma. Şimdi girdiğimde ise sayfasının boş olduğunu gördüm. Herhalde kendisini avladığı tilkiler kadar kurnaz zannediyor. :)
 
Son düzenleme:

cagan73

Onursal Üye
17 Kas 2013
487
9,384
Ne yazık ki milletvekillerimiz vasıflarına göre değil anılan vekilimiz gibi “kaldır elini, indir elini” sportif faaliyetini en iyi yapacaklar arasından seçiliyor.
Milletvekilleri hep böyle miydi? Biraz geçmişe gidelim. “Tek Adam” dönemine bakalım; (Tek Adam Şevket Süreyya Aydemir kitabı bu dönemi anlatan en iyi kitaplardan biridir)
……

Rodos adasında 1893 yılında doğdu. (Rodos, diğer tüm Ege adaları ile beraber 1912 de İtalya tarafından ilhak edilmiştir)
Liseyi okumak için İzmir’e gelir, gönlündeki mesleği okumak için Tıp Fakültesine girer.
Gerçek bir milliyetçidir, okurken askeri okullardaki Türk ocaklarının müfettişliğini yapar.
Henüz öğrenci iken, içine atıldığımız 1. Dünya savaşına gönüllü katılır, Kafkas cephesinde görev alır.
Tıbbıyeyi bitirir, fakültedeki eğitim sistemini iyileştirmeye çalışır. Başarılı olamaz, Kurtuluş Mücadelesinin de başlaması ile istifa edip Köylerde millî mücadeleye katılır.
1925 seçimlerinde Aydın milletvekilliğine seçilerek meclise girer. Halkevlerinde çalışır, Türk Dil Kurumunun kurulmasında etkin rol oynar, kurumun çıkardığı Öz Dilimiz dergisinin başyazarlığını üstlenir.

Sonrasında hepimizin bildiği o ünlü olay yaşanır: (Kaynak: Kazım Özalp “Atatürk’ten Anılar”)

Reşit Galip, bir süredir Milli Eğitim Bakanı olan Esat Mehmet’ten şikayetçidir. Bakanlığın ilerici, devrimci faaliyetlerde bulunmak yerine sadece kız öğrencilerin kıyafetlerine odaklandığını, öğretmenlerin tiyatro gibi sanatsal faaliyetlerde yol gösterici olmaları için izin verilmediğinden yakınmaktadır.
1931 sonbaharında bir akşam yemeğinde gürültü kopar, Reşit Galip açıkça Milli Eğitim Bakanı olan Esat Mehmet’i eleştiri yağmuruna tutar ve gerilime sebep olur:
“Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez”
Atatürk uyarır; “Sözlerinizde ölçülü olunuz, Esat Mehmet benim hocamdır, beni okutmuş olması değer taşımıyor mu?
“Kusura bakma paşam taşımıyor”
Atatürk’ün sabrı taşar, Reşit Galip’i açıkça kovar:
“Bu sofrada hocama ve bir Milli Eğitim Bakanına hakaret ettirmem”
Reşit Galip gideceği yerde;
“Devrimleri korumak için sizden müsaade istemiyorum Paşam, Burası sizin değil Milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz, burada oturmak sizin kadar benim de hakkımdır.”
Milletin sofrasını hiçlikten kurtaran adama, (Hiçlikten nasıl kurtulduğumuzu burada analiz etmiştim) kendi sofrasında posta koyar Reşit Galip, kalkıp gitmek yerine taviz bile vermez.

Bugünlerde “Tek Adam” diye diktatör yerine konulmak istenen Atatürk,
“Öyleyse biz kalkalım” der ve masayı Reşit Galip’e bırakır.
“Tek Adam” olması diktatörlüğünden değil yalnız olmasındandır çünkü.

Reşit Galip sabaha karşı sadece yol parası borç alıp evine döner, cebinde beş kuruş yol parası bile yoktur
Birkaç ay sonra Atatürk adeta özür dilercesine sofrasına buyur eder ve Millî Eğitim Bakanı Esat Beyi istifa ettirip yerine Reşit Galip’i getirir;

Reşit Galip döneminde İstanbul Darülfünu’ndaki gerici zihniyetteki yüzlerce müderris in işine son verilir yerine Almanya’dan gelen bilim insanları getirilir. Çağdaş bir üniversiteye çevrilir ve bugünkü ismini alır İstanbul Üniversitesi…
Anadolu Medeniyetleri Müzesi kurulur.
“Türküm Doğruyum” diye gururla okuyup ezberlediğimiz Andımız ı yazar.
Türk Dil Kurumu nun kurulmasını ve geliştirilmesini sağlar
Köy okullarını beş sınıfa çıkarır. Köy yatılı okullarını kurar
Köy Enstitüsü uygulamasını başlatır (Bu uygulama sonradan Hasan Ali YÜCEL tarafından ihya edilir)
10 aylık kısacık bakanlık döneminde ülkesi için verdiği ve asıl mücadelesi olan cehalete karşı savaşını cebinde sadece 5 lirası varken, kiralık evinde, 3 çocuğunu öksüz bırakarak zatürreye karşı kaybeder.

En başa dönersek;
Patili dostlarımız ile ilgili yasalar ve teklifler, “kaldır elini, indir elini” yapmak için seçilen milletvekilleri, yüzlerce evi çıkan yöneticiler tarafından inanılmaz bir gürültü ile önümüze konuyor, lehte ve aleyhte tartışılıyor.
Zira toplumun hiç hak etmediği halde dünyanın en değersiz bilim, eğitim ve insanı yaşam koşullarını yaşadığını unutması için oyalanması gerekiyor.
Kaynak olmadığını zanneden cahil bırakılmış halkın, bir kısım zümreye sağlanan vergi aflarının, teşviklerinin binde biri ile bile yüzlerce hayvan barınağının kurulabileceğini hesap edememesi gerekiyor. (Ülkemizin önde gelen vergi uzmanlarından YMM Nedim TÜRKMEN in tüm yazılarını öneriyorum)

Zira asıl amaç sefalet ve cehalet sarmalında yaşadığının bile farkına varamayacak bir nüfusun, gelişmiş ülkelerin tüketim köleleri haline getirilmesidir.

Bunları eleştirmeyi, ülkesinin geleceğini düşünen ve bu ülkeyi Afganistan olma rotasından çıkaran “Reşit Galip” gibi insanlara borç ödemek olarak gören insanlara ise “Bayrak İnmez” “Vatan Bölünmez” “Ülkeyi Bölemeyeceksiniz” filan diye basında Goygoyculuk (Türk Dil Kurumu: Bilgisiz olarak, gereksiz yere çok konuşmak) yapılıyor.

Hayvan severlerin aslında tüm canlıların hayatını savunan insanlar olduğunu göremeyecek kadar dar kalıplar ile hayata bakan ve onları “it sever” diye yaftalayan insanları ise bende yapay zeka kullanmadan nörolojik ve psikolojik açıdan anlamaya çalıştım ve şu sonuçlara vardım:
Sorunun çocukluk travmaları olduğunu gördüm:
Anne ve babaları sevmemiş, ilgi göstermemiş, şefkat göstermemiş,
Anne ve babalarının sevgi dolu bakışlarını hiç hatırlayamıyorlar çünkü hor görülüp, itilip, kakılmışlar.
Özellikle babaları, bırakın ilgi ve sevgi göstermeyi yüzlerine bile bakmamış.
Yaşıtları oyuncakları ile oynarken oyuncak istedi, azarlandı, çikolata, dondurma filan istedi, beş kardeş gördüler.
Çocuklar her şeyi merak eder sorar, bunlar soru sorunca susturuldu, azarlandı.
Ailesinin yanında gıkını bile çıkartmadan oturtuldu.
Sudan sebeplerle sık sık dayak yedi.
Önüne bir şeyler kondu, bunları ezberleyeceksin dendi.
Yaşıtları aileleri ile birlikte çocuk kitapları okurken bu çocuklara kitap alınmadı.
Acıkınca yemek, susayınca su verildi, bu kadar.
Bu yüzden zekası gelişemedi; Matematik ite kaka, Fen dersleri tık yok.
Gençliğinde yaşıtları spor yaptı, aşık oldu, birbirleri ile kanka oldu, yaşamaktan zevk aldı. Bu çocuklar etrafına öfke dolu bakmaktan başka bir şey yapamadı.
Büyüdü, etrafına nefretle bakmaya devam etti. Sadece zekası gelişen insanlar sebep sonuç ilişkisi kurabilir, Bu çocuklar her şeyin sebebinin çocukluk travmaları olduğunu anlayamadı. Anlayamadığı için kendi çocuklarına da aynı şeyleri yaşattı.

Büyüdüklerinde ise;
Gelişme olmadan yaşamak istiyorlar ama hiç ölmeyecekmiş gibi mal mülk peşinde koşarlar çünkü çocuklukları yoksunluk içinde geçmiştir bu yüzden yaşamayı sevmez, pul biriktirir gibi para biriktirme peşinde koşuyorlar.
Yeni şeyler okuyup öğrenmek, hayatı, dünyayı, evreni keşfetmek yerine ömrünü güç peşinde koşarak geçirir çünkü çocukluğu herhangi bir şeye sahip olamadan geçmiştir.
Öyle bir otorite ile büyütülmüştür ki içten bir şekilde canım babam, canım annem diyemez. Ölmeden miras hesapları yaparlar
Yaşayamadığı her şey için özellikle gençleri, kadınları hedef alır. Kendi geçmişi gibi kafese sokmaya çalışırlar
Bilgi ile büyütülmediği için bilgiyi küçümser, bileni aşağılar.
Bilim bir türlü içine sinmez, mesela tüm fosil kanıtlarını göster kuşların bir zamanlar dinazor olduğuna inanmaz. Körü körüne inandığından başkasını kabul etmez. Değişmeden yaşayacak şekilde büyütülmüştür çünkü.
Sabit fikirlidir, kendisi gibi düşünmeyen herkes mutlaka hatalıdır. Fikre fikirle karşılık veremeyeceğini bildiği için, kendi gibi düşünmeyene bağırır, hakaret eder, küfreder.
İyi bir eğitim almaktan yoksun bırakıldığı için eğitim, liyakat, tecrübe gibi kavramları hiç önemsemez, yapabilir miyim diye düşünmez, anlar mıyım diye tereddüt etmez.
Mesela matematik uzmanı kesilir ama logaritmanın ne olduğunu bile açıklayamaz,
Kimya uzmanı kesilir ama soluduğu havanın içinde ne var diye sorunca “oksijen” der. Bu kadar.
İçtiği suyun içinde ne var diye sorarsın internetten bakıp H2O der, o ne - nasıl oluyor? Sorarsın, kavga çıkarır. Ezber yetişmiştir çünkü, içtiği su, soluduğu hava bile ezberletilerek büyütülmüştür ne yazık ki.

…………………………………..

Toplumun hoşgörü, akıl, bilim, sevgi, anlayış ve vicdan sahibi olabilmesi için -her daim fakir yaşamasına rağmen- “Reşit Galip” leri örnek almamız gerekiyor, Çocuklarımıza çok daha fazla sevgi, ilgi, değer, bilim, matematik, tarih vermemiz gerekiyor, biz neysek yöneticilerimizi de öyle seçiyoruz çünkü…
 
Son düzenleme:
Üst