Dünyanın hemen her ülkesinde çizgi roman düşüşte. Satışların azalması, yeni üreticilerin çıkmaması ve yayınevlerinin kapanması sık rastlanan sonuçlar. Çizgi roman okuyucusunun yaşlandığı bir başka deyişle eskiden olduğu gibi çocuk-genç izleyicilerin ağırlıklı bir yeri olmadığı görülebiliyor. Üretimin bir biçimde sürdüğü, pazar payını giderek artıran istisnaî alanlardan biri ise erotik çizgi romanlar. Birçok yayınevi bu başlık altında diziler sunuyorlar. Aslına bakılırsa "erotizm" oldukça geniş bir başlık; dizilerde kullanılan çizgi romanlar ile çağrıştırdıkları karşılaştırılırsa eğer oldukça dar bir anlamda kullanıldığı anlaşılıyor. Örneğin bilimkurgu ya da golden age klasikleri dizisinden yayımlanan Flash Gordon'nn erotik olmadığını kim iddia edebilir?
Erotizmin çağrıştırdıklarını düşünürsek, ilk akla gelen çıplaklıktır; yıkanan ya da soyunan bir kadın, dekolte bir elbise ve hattâ tamamen kapalı bir giysi bile erotizmin oyun alanlarından biridir. İkincisi, öncesi, sonrası ve kendisiyle cinsel ilişkidir. Üçüncüsü, fantezi alanıdır; şehevilik ve sapkınlık içermekledir. Sonuçta, erotik diziler daha çok bu fantezi alanından besleniyor gözükmekte.
Erotik çizgi romanlar, erotik eğlence sektörünün bir parçasıdır; bu nedenle olacak erotizm karşıtı her türlü düşünce ve uygulamanın muhataplarından olmuşlardır. Erotik çizgi romanların geçmişine bakmak, kaçınılmaz olarak "sansüre ilişkin" uygulamaların tarihini de incelemektir. Erotik çizgi romanlar, yayımlandıkları her ülkede ahlâkçı tepkiler ve hukuki baskıları hesap etmek durumunda kalmışlardır, özetle, cinselliği doğal olmayan bir biçimde tahrif etmekle, cinselliği ve kadın vücudunu sömürmekle, erotik hazzın yerini alacak biçimde röntgenciliği öne çıkardıkları biçiminde suçlanmışlardır. Cinselliğin toplumsallaştırılması ve kontrol edilmesi çabasının tezahürleridir bunlar. Aslına bakılırsa, cinselliğin bastırılması olgusu, gündelik hayatın normal bir parçası olarak önemsenmeyecek kadar olağan bir hâl almıştır. Erotik çizgi romanlar, yaşanması imkânsız olan, bastırılmış ve hayata geçirilmesi mümkün olmayanı biçimsel olarak yaşatırlar. Meta tüketimi üzerinde biçimleşmiş, hakikilik ile hiçbir bağı kalmamış bir cinsellik anlayışıyla bunu yaptıklarını da belirtelim; bir başka deyişle, karakterini iyice değiştirmiş bir cinsellik olarak ortaya çıkmakladırlar. Bu biçimiyle, "boş zaman" için ayarlanmış bir hoşça vakit geçirme aracı olarak tanımlanan cinsellikle uyumludurlar. Haksızlık da etmeyelim, nasıl toplumların marjinalleri ve delileri gibi dışlananları, teröristler gibi isyankârları varsa, erotik eğlencenin rahatsız edici düzeyde protestocuları da vardır. Anlatısı ve kahramanlarıyla muhalefet eden erotik anlatılar görülebilmektedir. Ama bunu kadınlara yönelik hazzın özgürleştirilmesini kendi aracına dönüştürmüş erkeklerin yine erkeklere karşı bir mücadelesi mi saymak gerek, ayrı bir tartışmadır. Hasıl-ı kelam, erotizm mevzusu oldukça karışıktır; bastırılmış bir cinselliğe karşı erotik bir muhalefet sayılabilecek anlatıların içeriği, kontrolden çıkmış cinsel kimliklerimizin ve kolektif bilinçaltının bir yansıması olarak görülebilir ve rahatlamaya imkân tanıdığı için emniyet sübabı işlevi taşıyabilir. Aynı zamanda erotik çizgi romanlar bir ideolojinin iletilmesine de aracılık eder; ideal bedene yönelik ürettiği güzellik klişeleriyle kadın-erkek bedeninin metalaştırılmasını perçinlemektedir.
Erotik çizgi romanlar, erkeklere yöneliktir; mitleri çoğunlukla genç ve güzel kadınlardır. Abartılı bir cinsel gerilim taşımaktadırlar; büyük göğüsleri ve kalçaları olan istekli, idealize edilmiş genç kadınları ve "başarılı" (yaşları önemli değildir) erkekleri vardır. Kadınlar histerik, sorunsuz ve doymazdır; annelikle kösnüllük/şehevîlik arasında gidip gelen bir halleri vardır; bir yanda sabırlı, sahiplenici, yol gösterici ve kutsayıcı olurken diğer yanda boyun eğici, işveli, baştan çıkarıcı ve tabu yıkıcıdırlar. Erotik dizilerinin tüm kahramanları neredeyse kadındır ve "annelikleri" bastırılmış bir kösnüllükle hemhal olmuşlardır. Bu özelliklerinin hemen açığa çıkması gerekmeyebilir, "serüven" bir cinselliğin keşfini anlatır ya da kaçınılmaz bir anda karşı koyamayacakları bir biçimde "ilişkiye" teslim olacaklardır. Çoğunluğu abartılı bir biçimde cinsel açlık çekmektedir; "aşk"tan çok bedenini arzulayan erkekler vardır etraflarında. Onları evcilleşmiş olarak düşünemeyiz de zaten: Hınzır ve yıkıcıdırlar; seksi satmazlar ama sadakat de bilmezler. Türkiye'de bu genellemenin içine girecek ve fantezi boyutunda serüvenler yaşayan yerli çizgi romanlar pek yok. Öte yandan kimi parçalar, izdüşümler ve koşutluklar kurabilmek mümkün elbette. Yazımızın erotik çizgilerle ilgili kayıt düşme gayreti biraz da buradan çıkıyor; yaptığımız "meraklı ve mesafeli" bir okurun kendince düştüğü notlardır eni sonu.
Cumhuriyet döneminde erotik çizginin miladı, hattâ uzun yıllar taşıyıcısı sayılacak mecra mizah dergileridir. Dergilerde devrin çizer ve yayıncılarının ifadeleriyle "fantezi" olarak adlandırılan tam sayfa pin-up çalışmalar yayımlanmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla Fransız dergilerinden kopya edilmekle, altlarına yerelleştirilmiş bir fıkra esprisi konmaktadır. Doğal olarak bu espri ile resmin hiçbir ilişkisi yoktur, önemli olan resimdeki baştan çıkarıcı kadının halleridir; çıplaklık- dekolte elbiseler, cilveli pozlar, meydan okuyucu duruşlar, banyo sahneleri, soyunma ya da giyinme anlarını göstermektir asıl amaç. Erotizm "göstermek" değil midir zaten? Mizah dergilerinin müstehcenlikle ilgili olarak suçlandığını, zaman zaman dava edildiklerini belirtelim. Ramiz ve Necmi Rıza'nın yaptığı bu adaptasyonlar yasak olan ve tabulardan beslenen erotizmin gelişim seyrini belirleyecektir. Erotik çizgiler, ithal malzemelerden devşirilmiş olarak girmiştir Türkiye'ye. Garip bir biçimde Fransa'dan, Amerikan pin-up geleneğinin etkisiyle yapılan çalışmalardan çıkmıştır. Bir başka ifadeyle dolaylı bir Amerikanlaşmanın sonuçlarından biri olacaktır. Kadın-erkek ilişkilerinin, evlilik hayallerinin -cinsel ilişki özleminin, hoppalığın anlatıldığı bu pin-uplar (karikatür olarak sözedilmektedir) gerek "gösterdikleri", gerekse imalarla ifade edilen cinselliği nedeniyle toplumsal ahlâkın sınırlarını zorlayıcı etkileri olmuştur. Mizah dergileri uzun yıllar erotizmin yegane taşıyıcılıklarını yapmışlardır; devamlılıklarını cinselliği metalaştırma başarısı göstermelerine bağlamak mümkündür. Öte yandan doğal olarak kültürel entelektüelizmle meşbu siyaset tarafından küçümsenmişlerdir. Akbaba'nın "berber dergisi" biçiminde ifadelendirilmesi "erkek" okuyucu ağırlığı ve siyaset dışı içeriğiyle ilgilidir. Yanı sıra, Necmi Rıza apolitik ve eğlencelik olmakla "itham" edilecektir.
Erotik çizgilerin öyküsü, ellili yıllardaki Amerikanlaşmanın getirilerinden biri olarak çeşitlenecektir. Mizah dergilerinden gazetelere, kitap kapaklarına ve reklamlara varıncaya kadar türlü mecralarda erotizmi araçsallaştıran çizgiciler çıkacaktır. Bedri (Koraman), Sururi (Gümen), Şevki (Çankaya) ve Firuz (Aşkın) pin-up, illüstrasyon ve çizgi romanlarında Amerikan tarzı baştan çıkarıcı kadın figürleri kullanacaklardır. Görece daha yerli versiyonlar ise tarihî çizgi romanlar ile gerçekleşecektir. Milliyetçi tarihî roman tarzını resimli olarak anlatan bu çalışmalar, türün tüm mantığını da yinelemişlerdir. Öyküler erkekler arasında geçmektedir, Ratip Tahir'in mahmur, narin ve her an ağlamaya hazır aşık kadınları vardır. Cinsellikten arındırılmış anneliğe yakın tiplemelerdir; saf bir aşk için şart olarak düşünülmüşlerdir. Kadın cinselliğinden çekinildiği açıktır; kösnüllüğü/şehveti temsil eden kadınlar hep yabancıdır. Cinsellikle ilgili arzular ile moralist baskıların kesiştiği yerde duran kadın, "güçlü Türk erkeği" klişesine hizmet etse de, ahlâk dışı olanın cazibesini yaşatacaktır. Femme fatale (Meşum Kadın) tiplemeleri, yasak olanı çağrıştıracağı için cezbedici bir biçimde özenle resmedilmektedir. Yine de hemen uyarmalı: Femme fatale kadınların pat diye zuhur etmediğini, her defasında geliştiğini belirtmek gerek. Örneğin Ratip Tahir asla "oversexed" ifadeli kadınlar çizmemiştir. Hattâ erkeklerinin bile çekiciliklerinin dar anlamıyla romantizm ve zerafetten beslendiğini, sessiz sinema yıldızlarından Valentino ya da Navarro'dan izler taşıdığını söylemek mümkündür. Haftalık çizdiği için gerçekten özenli bir çini kullanımı vardır. Altmışlı yıllarda Akşam gazetesinde sürekli günlük çizmeye başladığında bu titizliği zamana karşı çalışmaktan dolayı azalacaktır. Ratip Tahir, erkeklerin dünyasını "yukarıdan tarih" örneği sayılabilecek yönetici konumundaki insanların öykülerini anlatmayı tercih ettiğinden kadınları sınırlıdır. Oldukça ağır ve alaturka sayılabilecek bir anlatım dili vardır, sahne gerisinde - haremde kalan kadınları da bu rahvanlıktan nasibini almıştır. Kadınlara ayırdığı alan entrika -doğallıkla dedikodu- ve hasetle doludur; kadınlar husumetlerini daha güzel buldukları gözde kadınlara yöneltmekte beis görmemektedirler. Ratip Tahir'in alaturkalığının temelinde Doğu masalları olması onun farklılığının önemli bir ölçütüdür; zira basına yayılan erotizmin menşei Amerika'dır. Hollywood yıldızları ya da onlarla kıyaslanan Avrupalı kadın starlar, güzellik ideali kadın tiplemelerini belirlemektedir. Bedri ve Sururi'nin onları izleyen Firuz ve Mehmet Tekdal'ın kadınları üslup olarak Amerikan "pulp magazine"lerinin temsilcileridir. Küçük bir ayrım yapmak gerekirse, Bedri karikatüre yönelerek All Capp, Ham Fisher ya da Frazetta'nın tarzını izlerken; Sururi ve Şevki, çizgilerindeki aşinalık nedeniyle Amerika'da kendilerine iş bulacaklardır; Mehmet Tekdal, pin-up tarzında sebatkâr olmayacak- sonuçlannı ancak yetmişli yıllarda alacağı özgün çizgi arayışlarına girecektir. Ratip Tahir'in alaturka saydığımız özgün resim anlayışını olmasa bile "bize özgü" denebilecek erotizmin devamını Şahap Ayhan getirecektir. Ayhan, bütün kariyeri boyunca tarihî öyküler anlatacaktır; doğal olarak da müthiş Türk ve ona hayran "Yabancı kadın- Anjelik" klişesini yineleyecektir. Ancak 1955 yılından başlayarak yaklaşık bir on yıl sürdürdüğü erotik öyküleri vardır ki, ilginç olan asıl onlardır. Yabancı -ve elbette ünlü- şahsiyetlerin özel hayatlarını anlattığı bu öyküler erotizm bahsinde verimli bir merhale sayılmalıdır. Histerik kadınların yabancı olmasına ilişkin zihinsel alışkanlığı pekiştiren bir kurgusu vardır anlatıların, ama bu kadınlar garip bir nevrotiklik de taşımaktadır. Üstünkörü ve kolaylıkla cinsellik yaşayıp da bundan pişmanlık duymayacak cinsten kadınlar değillerdir. Oldukça zarif, ürkek ve ciddilerdir; beri yanda cinselliklerini/arzularını zor denetliyor gibidirler. Soylu havalarına eşlik eden nevrotiklikleri onları bazen frijit bazen de "açlık" çeken biri olarak göstermektedir. Batı-Avrupa erotik edebiyatının püriten ahlâkı alaşağı eden külliyatının izleri vardır Ayhan'ın kadınlarında. Cinselliği binbir güçlükle, endişelenerek ve utanarak her an kaçmaya hazır biçimde yaşarlar. Kendi kendini tatmin eden kadınları ilk olarak Şahap Ayhan anlatmıştır. Cinselliği yaşarken başkalarının ve çevrenin neler düşüneceğinden çekinen tiplemelerdir hepsi.
Ayhan'ın ciddiyetle anlattığı bu dünyayı, alaycı ve ironik bir dille mizahçılar da anlatacaktır. Suavi Süalp, kadın ve erkekler açısından "cinsel açlığı ve oburluğu" erotik bir atmosfer olarak başarıyla aktaracaktır. Güçlü kadınları vardır; etraflarındaki kendini beğenmiş, kibarlık budalası zengin kocalarına karşı hep daha üstün konumdadırlar; yaşama biçimlerini, cinsel tercihlerini -ve dolayısıyla özgürleşme haklarını-ellerinde tutmaktadırlar. Özellikle sosyeteden seçtiği kadın tiplemeleri femme fatale'in, vamplığın göstergelerini taşımaktadır. Türk sinemasının zengin-fakir karşıtlığına oturmuş dualizmini ve melodramaıik yapısını mizahî bir dille kullandığı için etkileyici kadınlarının Leyla Sayar'dan feyz alındığı söylenebilir. Sado-mazoistik çağrışımları olan dar deri kıyafetleriyle esmer kadınlardır bunlar. Çapkın Hırsız, devrinin magazinel gazete haberlerinden yola çıkılarak yapılmış önemli bir Süalp çalışmasıdır. Oğuz Aral'ın aynı dönemlerde yayımlanan (ilk kez Hayk Mammer çalışmasının içinde ayrı bir öykü olarak anlattığı) Utanmaz Adam'ı ile bir arada ele alınmalıdır. Her iki tipleme de, toplumun ahlâkî değer ve yargılarını umursamayan ve kendini bunları üzerinde hisseden erkek "vamp"lar gibi davranırlar. Söze dayalı, cinsel ilişkiyi metaforlarla anlatan mizahî bir üslupları vardır. Güç ile erkek cinselliği arasında salınan bir alaycılık hakimdir anlatılara. Röntgencilik ve dikizcilik ilk kez bu denli açık gösterilmektedir. Tarihî öykülerin saraylarda ya da ırmakta yıkanan kadın klişesinin tersilenemesi sayılabilir; açıkça izleyen ve şehvanî bir dille yorumlar yapan bizzat kahramanlardır.
Suat Yalaz da çizgi romana bu dönemlerde başlamıştır. Çalışmalarını King Features estetiğinde bir Amerikan tarzıyla üretmeye çalışsa da, mizahçılığı da vardır. Alaturka anlatımlar dediği usta çizgi Ratip Tahir ve izleyicilerinden farklı bir şey yapmak istemektedir. Erotizmi kullanımı da zaman içerisinde bu iddiasıyla koşul olarak değişecektir. Başlangıçla ürettiği çizgi romanlar kara dizilerin, Mike Hammer ve benzeri pulp öykülerin ahlâk anlayışına dayalı üsluptan yola çıkacaktır. Başına buyruk kadınların "aklını başına getiren" erkeklerden yanadır tercihi. Sonra tarihî çizgi romanların tüm klişelerini yineleyeceği - ama daha önce hiç yapılmamışçasına belirginleştirme mahareti göstererek, imzasını bir markaya dönüştüreceği bir döneme girer. Abdullah Ziya Kozanoğlu'nun handiyse Çapkın Hırsız-Utanmaz Adam ikilisiyle akraba sayılabilecek Kaan tiplemesini daha terbiyevi ama daha erkek ve model olabilecek bir erotik ikona Karaoğlan'a dönüştüreceklir. Karaoğlan erotizminin ve kadınlarının bir değişim öyküsü de vardır. İlk serüvenlerde Kaan ve öncesindeki Yalaz çalışmalarından devşirilmiş, karikatür çizgisinin reelize edilmiş biçimi olan vücutları dolgun, cinsel çekicilikleri sıcak ve talepleri makul sınırlarda dolaşan kadınlar görülmektedir. Bu kadın tasarımlarında Gina Lollobrigida, Sophia Loren ve hatta Silvana Mangano'dan esinlenildiği söylenebilir. Yalaz, daha sonraki çalışmalarında kadınlarını değiştirmeye başladı. Karaoğlan'ın nesneleşmiş cinsel cazibesi üzerine kurulu öykülerde, yabancı kadınların dünyası işlenmeye başlandı; siyaset, entrika ve erotizmin bir arada kullanıldığı konular anlatıldı. Karaoğlan dolayımıyla çocuksu saflıklarını yitirerek kendilerine berbat davranan kocalarını yoketmeye yönelen yabancı kadın tiplemeleri oluşturuldu. Elbetle ki bu öykülerde "namuslu", iffetine düşkün, eşine sadık kadınlar Türklerden çıkıyordu. Ama Yalaz, onları çizerken tatsızlaştırıyordu fırçasını. Her türlü yaşama hazzı ve cinsel çağrışımdan soyutlayarak hiçbir erotik "darbe" vurmadan resmediyordu onları. Buna karşılık "annelikten" soyutlanmış yabancı kadınlar ise son derece hayal dolu, cinselliği canlandıran tiplemelerdi. Abdülcanbaz'ın boyun eğen ya da meydan okuyan, erotik çekicilikleri fazla "tehlikeli" bütün kadınlarına yakındır bu üslup. Olumlu ya da olumsuz bir vurgu için "sakınma" görülmez Turhan'da ya da mizahî çizgi romanlarda. Yalaz'ın erotik müdahalelerden özellikle kaçınması ise tarihî çizgi romanların tamamında görülür. Türk kadınları bu sebeple ya gösterilmez ya da sonu ölümle biten olaylarda kurban edilir.
Ayhan Başoglu'nun Malkoçoğlu çalışması Karaoğlan'ı izleyen çizgi romanlardan biridir. Ancak o da, aynen Şahap Ayhan gibi "kahraman" motifi üzerinden öyküler anlattığında sansürcü davranmakta açıkça taraf tutmaktadır. Bu açıdan Başoğlu, ellili yıllarda ürettiği erotik öykülerinde yansıttığı cesur yaklaşımlara yaklaşamaz dahi. Bir parantez açmalı: erotizmin göstermekle ilişkisini belirtirken, öykülerdeki kadınların nasıl gösterildiğini es geçmeyelim. Çıplaklık oldukça ölçülüdür; göğüs uçları hiç gösterilmediği gibi kadınların uzun saçları bunları kapatmak için kullanılır. Sezgin Burak'ın Tarkan'ındaki kadınlar sevişme anında sırt üstü geriye yatarlar ve elleriyle göğüslerinin üzerindeki saçları yana doğru iterler. Benzer bir yaklaşımı Abdullah Turan, Tolga ve Kara Murat çalışmalarında sıklıkla uygulayacaktır. Şahap Ayhan ise mutlaka tül ya da ince elbise kullanacaktır. Kalçalar daha nadir olmakla birlikte gösterilir, elbette çoğunlukla çarşafa ya da başka bir kumaşa sarılarak. Erkeklerin genellikle soyunmadıklarını görürüz. Ayhan Başoğlu, Havadis gazetesinde "Çin Geceleri" çalışmasında (1959) kahramanını arkadan da olsa çıplak çizecektir. Eh, bu haliyle çizilen ilk erkek kahramandır diyebiliriz. Yaklaşık otuz yıl sonra Yalaz, Karaoğlan'ı diz çökmüş bir kadının önünde aynı çıplaklıkta çizecektir. Doğrusu kahramanların böylesi bir cinsellikle gösterilmesi pek alışılmış bir durum değildir. Mizahî anlatılar dışında kahramanların çıplak göründükleri nadirattandır. Kaldı ki genital cinselliğin gösterilme biçimi bile erkeğin üstünlüğünü imleyecek cinstendir. Erkek daima çıplak kadının üzerindedir; altında yatan öykünün güzellik idealine dönüştürülmüş ödülüdür.
Çizgi romanlardaki erotizmin gelişim seyrine bakarken şunu hatırda tutmak gerekir; her anlatı türü tekrarlama, çoğaltma, çeşitlenme, abartma, kurallarını oluşturma ya da çelişkilerle varolma, onlarla karşılaşarak farklılaşma gibi süreçlerden geçer, onları içerir. Kural olan klişeler zamanla kırılır, çünkü anlatı hayatın içindedir ve her defasında onunla birlikte yaşayabileceğimiz biçimde tanımlar onu. Suat Yalaz, klişelerinin önemli bir kısmını iç gıcıklayıcı "Ali, Helga'yı mest etti!" gazeteciliğinin üreticisi Rahmi Turanın Kara Murat'ına bırakarak, başka bir Karaoğlan anlatmaya başladı. Gerçi dizinin çizeri Abdullah Turan Kara Murat'ı seksenli yılların ilk yarısında mainstream çizgi romanların ve tarihî anlatıların hiçbirinde görülmeyecek açıklıkta çizmekten geri durmadı diyemeyiz. Hattâ Karaoglan'ın basında yayılan ve tiraj getirdiği düşünülen Kara Murat tarzını izlediğini söylemek de mümkün. Hele Yalaz'ın Fransa'da erotik çizgi romanlar üreterek geçimini sağladığını atlıyorsak, bu izlemeyi farklı biçimlerde de yorumlayabiliriz. Suat Yalaz, Türkiye'de Karaoğlan'ın popülaritesini ve uluslararası sanatçı imajını zedelememesi için bu konuda ağzı sıkı davransa da, Fransa'da uzun yıllar erotik çizgi romanlar çizmişti.
Karaoğlan'ın 1982 yılında Güneş gazetesinde başlayan serisindeki öykülerin temel ekseni erotizm olmasa bile kimi vurguları nedeniyle oldukça kışkırtıcıdır; öykü ile erotizm, cinsellik ile tiplemeler uyum içerisindedir. Kadınlar "nenfomani" sınırındadır; etkin, kabına sığmayan bir meydan okuyuculukları vardır ve erkekler için değil kendi arzuladıkları için cinselliklerini kullanmaktadırlar. Tarihî çizgi romanların tüm klişe ve ritüellerini alaşağı eden ise Karaoğlan'ın yavuklusu olarak geçen yan tiplemelerden biri olan Bayırgülü olacaktır. Bayırgülü, Karaoğlan dizisine sonradan katılmış, erotik saldırgan "çocuksu kadın" özellikleri taşıyan bir tiplemedir. Doğal bir serbestliği vardır, cinsel cazibesini erkeklere karşı silah olarak kullanmak niyetinde değildir, cinselliğin baskı altında tutulmadığı bir dönemden gelmiş gibidir. Bu yönüyle hem Brigitte Bardot hem Barbarella'dan izler taşır; vamp değildir, erkekleri süründüren meşum kadın hiç olmamıştır ama sırf duruşuyla insanları çileden çıkaracak kadar tehditkârdır. Ya teşhirci olduğu düşünülür ya da bir seks müptelası. Oturup kalkarken sağını solunu örtmeye, kapanmaya kalkışmadığından başına türlü işler gelecektir. Bir kahramanın sevgilisinin bu biçimde anlatılması, Türk kadınlarını sakınarak resmeden Yalaz'ın farklılaşması olarak görülmeli. Bayırgülü bir serüvende tecavüze uğrar; saldırganı yardan aşağı itip sakatlasa da yaşananları dramatize edebilecek bir tepki vermiş değildir. Hattâ Karaoğlan yaşanan olayın esprisini yaparak Bayırgülü'ne takılacaktır.
Türkiye'de erotik çizgi romanlar doksanlı yıllarda büyük artış gösterdi. Öncesi yok değil elbet: Süreklilik arzetmeyen yabancı örnekler hatırlanabilir. Stelio Fenzo'nun Jungla'sı, Mehmet K. Benli'nin yayıncılık anlayışında çıkan dergiler, yine yetmişli yıllarda erkek dergilerinde kullanılan Amerikan erotik-mizah öyküleri (Pussikat mesela), Hasal ve Atlas Yayınlarının dergileri sayılabilir. Doksanlarda ise Playboy'da yayımlanan Horocia Ahuna öyküleriyle başlatılabilecek bir ilgi oluştu. Aynı dönemin sansürün baskısının azaldığı, televizyonlarda kesintisiz yayımlanan filmlerin oynatıldığı yıllar olduğunu belirtelim. Altuna'nın ardından Milo Manara, Crepax, Frollo, Giordino, Serpieri gibi ünlü fırçaların çalışmaları bu yıllarda yayımlandı. Yine sansür baskısı oluştuysa da özellikle mizahî-erotik çizgi romanları temel alan dergiler uzun yıllardır yayımlanıyor. Öyle ki Belçikalı sanatçı Dany'nin neredeyse bütün albümleri tekrarlanarak yıllardır kullanılıyor. Tek sayfalık öyküler olduğundan olacak Fransız "Blaques Coquines" serisi de benzer bir kaderi paylaşıyor. Son karenin ve sürpriz bir esprinin önemli olduğu öykülerde erotik eğlencenin tüm klişeleri kullanılıyor; eve erken dönen koca, din adamları, sekreterler, hostesler, plajlar, fahişelerle pazarlık, küçük kızlar, yaşlılar, cinsel soğukluk, abazanlık vs.
Yabancı çizgi romanlarla sürdürülen anlayışın ilk izleri Dıgıl dergisinden çıkma. Erotizme bu denli odaklanılmasa da trüklerin büyük çoğunluğu dergide kullanıldı: En çok tekrarlanan ve çeşitlendirilen espri, magandalar ve kadın sanılan sevgilinin erkek çıkmasıydı. Suat Gönülay, Kemal Aratan ve sonraki kuşaktan Kenan Yarar türün başarılı örneklerini verdiler. Mizah dergilerinin düşüşe geçtiği dönemlerde "komik" unsurların azaltılarak ve karikatür çizgisinden uzaklaşılarak üretilen erotik çizgi romanlarla karşılaşmaya başladık. Manara ve Altuna, öykü ve çizgileri fazlasıyla taklit edilen isimler oldular. Bir parantez açmalı: Kemal Aratan, Milo Manara'nın La Déclic çalışmasından "Çıt" adlı başarılı bir uyarlama yaptı. Frijit sayılabilecek bir kadının uyarıcı bir alet sayesinde erkeklere saldırır hale gelmesinin etrafında gelişen olayların anlatıldığı mizahî öyküyü Aratan, yerelleştirirken, karikatürize çizgisiyle hem sansürden kurtulmayı bildi hem de öyküyü daha sevimlileştirdi. Bir başka uyarlamayı bu kez bir romandan deneyen Soner Tuna oldu. Erica Jong'un Fanny adlı romanından "Fahişenin Faslı" adlı, ondokuzuncu yüzyıl Osmanlı topraklarında geçen bir çizgi roman çıkarmıştı.
Doksanlı yıllarda tarihî çizgi romanlar etkilerini büyük ölçüde yitirmişlerdi. Yine de tarihî arkaplan olarak kullanan başarılı bir diziden ve tamamlanmamış bir öyküden söz edilebilir. Her iki öykü de mizahî bir karakteristik içermekte; biri Özcan Eralp'in Karakuşaklı Bekir'i, diğeri Eroskop dergisinde yayımlanan Eralp Noyan'ın çizip Nuri Kurtcebe'nin yazdığı Deli ibrahim. Özcan Eralp, haremde kendisine acıyan Hekimbaşı'nın yardımıyla hadım olmaktan kurtulan bir zencinin serüvenlerini anlattığı dizisinde söze dayalı zengin bir mizah kullanıyordu. Deli İbrahim ise ekonomik nedenlerle tamamlanmamış olsa da, Kurtcebe'nin Suavi Süalp tarzı mizahının yanında son derece canlı ve cüretkâr bir çizgiyle sunuldu.
Yabancı çizgi romanların yoğun olarak kullanıldığı bu dönemle ilgili bir not düşmekte fayda var. Mizah dergilerinden yetişme artık "abi" olmuş çizerlerin erotizm denildiğinde akıllarına ilk gelen isim her nedense Pichard oldu. Çizgi olarak kendi dünyalarına o denli uzak olmadığı için bu tercihin yapıldığını düşünüyorum. Pichard'ın çizdikleri, doksanlı yıllarda öne çıkan Manara, Ahuna ya da Serpieri gibi isimlerle kıyaslandığında, sanki cinselliğin/çıplaklığın aşırı gösterimine ilişkin esrik bir çürümüşlük, pişmanlık ve yabancılaşma taşımaktadır. Her türlü melanetin kadın cinselliğinden geldiğine dair karanlık iddia hicvedilmek istenmektedir. Oysa ne Manara ne de diğerleri bu türden bir sosyal eleştiriyi adam akıllı taşıyor değillerdir, öykülerin payandası hicivden çok erotizme dayanmaktadır. Mizahla doğrudan bir ilgileri yoktur, öte yandan hicivden çıkan erotik vurguların -amaçlan bu olmasa bile- hakkını vermeli: Erotik cazibeleri olan tehlikeli kadınlar bu membaadan çıkmadır. Suavi Süalp ve Turhan Selçuk'ta görülen casus, sosyete kadını, tiyatrocu-kantocu ya da maceracı tiplemelerinde erkekleri kandırıp sonra da kenara atan meydan okuyuculardır bunlar. İlaveten vefasız kadınlardır. Engin Ergönültaş ve izleyicilerinde benzerleri görülür: Esasen vamp değillerdir, para hırsıyla yaşayarak ekonomik güç ve sosyal anlamda iktidar isteyen tiplemelerdir. Cinselliklerini kullanışları haz almak değil sınıf atlamaktır. Geride pişmanlık ve aldatılmışlık kalır çoğunlukla. Ramize Erer'in 'Kötü Kız'ı bu malzemeden doğmuştur diyebiliriz: Bir yakınma ve suçlama, şiddeti ve yalanı temsil eden erkeğe karşı çıkış vardır. Kötü Kız'da. Ve eğer düşünülürse, vamp kadın toplumun bastırdığı dişiliğin intikamıdır da. Kötü Kız'ın ilham kaynaklarından biri olan Çağçag'ın Timsah'ı da bu paydada hatırlanmalı: Egemen ahlâka muhalif bir cinsel cazibedir, Timsah. Karaoğlan, Utanmaz Adam, Nuri Alço ve büyük bir penis vardır muhteviyatında. Ters köşe: Duruşu itibarıyla abartılı göğüs ve kalçalarıyla "akıllara ziyan" fettan-meşum bir kadından çok da farklı değildir doğrusu.
Erotik çizgi romanlara azımsanarak ya da küçümsenerek yaklaşıldığını düşünüyorum. Aksine sakin bakılabilirse eger, bu ürünler cumhuriyet tarihinin gözden kaçırılan alanlarından birini, gündelik yaşam ve toplumsal bilinçaltını resmediyorlar. Sırf bu nedenle bile bir toplumu anlama kaygısının parçasıdırlar.
LEVENT CANTEK
Erotizmin çağrıştırdıklarını düşünürsek, ilk akla gelen çıplaklıktır; yıkanan ya da soyunan bir kadın, dekolte bir elbise ve hattâ tamamen kapalı bir giysi bile erotizmin oyun alanlarından biridir. İkincisi, öncesi, sonrası ve kendisiyle cinsel ilişkidir. Üçüncüsü, fantezi alanıdır; şehevilik ve sapkınlık içermekledir. Sonuçta, erotik diziler daha çok bu fantezi alanından besleniyor gözükmekte.
Erotik çizgi romanlar, erotik eğlence sektörünün bir parçasıdır; bu nedenle olacak erotizm karşıtı her türlü düşünce ve uygulamanın muhataplarından olmuşlardır. Erotik çizgi romanların geçmişine bakmak, kaçınılmaz olarak "sansüre ilişkin" uygulamaların tarihini de incelemektir. Erotik çizgi romanlar, yayımlandıkları her ülkede ahlâkçı tepkiler ve hukuki baskıları hesap etmek durumunda kalmışlardır, özetle, cinselliği doğal olmayan bir biçimde tahrif etmekle, cinselliği ve kadın vücudunu sömürmekle, erotik hazzın yerini alacak biçimde röntgenciliği öne çıkardıkları biçiminde suçlanmışlardır. Cinselliğin toplumsallaştırılması ve kontrol edilmesi çabasının tezahürleridir bunlar. Aslına bakılırsa, cinselliğin bastırılması olgusu, gündelik hayatın normal bir parçası olarak önemsenmeyecek kadar olağan bir hâl almıştır. Erotik çizgi romanlar, yaşanması imkânsız olan, bastırılmış ve hayata geçirilmesi mümkün olmayanı biçimsel olarak yaşatırlar. Meta tüketimi üzerinde biçimleşmiş, hakikilik ile hiçbir bağı kalmamış bir cinsellik anlayışıyla bunu yaptıklarını da belirtelim; bir başka deyişle, karakterini iyice değiştirmiş bir cinsellik olarak ortaya çıkmakladırlar. Bu biçimiyle, "boş zaman" için ayarlanmış bir hoşça vakit geçirme aracı olarak tanımlanan cinsellikle uyumludurlar. Haksızlık da etmeyelim, nasıl toplumların marjinalleri ve delileri gibi dışlananları, teröristler gibi isyankârları varsa, erotik eğlencenin rahatsız edici düzeyde protestocuları da vardır. Anlatısı ve kahramanlarıyla muhalefet eden erotik anlatılar görülebilmektedir. Ama bunu kadınlara yönelik hazzın özgürleştirilmesini kendi aracına dönüştürmüş erkeklerin yine erkeklere karşı bir mücadelesi mi saymak gerek, ayrı bir tartışmadır. Hasıl-ı kelam, erotizm mevzusu oldukça karışıktır; bastırılmış bir cinselliğe karşı erotik bir muhalefet sayılabilecek anlatıların içeriği, kontrolden çıkmış cinsel kimliklerimizin ve kolektif bilinçaltının bir yansıması olarak görülebilir ve rahatlamaya imkân tanıdığı için emniyet sübabı işlevi taşıyabilir. Aynı zamanda erotik çizgi romanlar bir ideolojinin iletilmesine de aracılık eder; ideal bedene yönelik ürettiği güzellik klişeleriyle kadın-erkek bedeninin metalaştırılmasını perçinlemektedir.
Erotik çizgi romanlar, erkeklere yöneliktir; mitleri çoğunlukla genç ve güzel kadınlardır. Abartılı bir cinsel gerilim taşımaktadırlar; büyük göğüsleri ve kalçaları olan istekli, idealize edilmiş genç kadınları ve "başarılı" (yaşları önemli değildir) erkekleri vardır. Kadınlar histerik, sorunsuz ve doymazdır; annelikle kösnüllük/şehevîlik arasında gidip gelen bir halleri vardır; bir yanda sabırlı, sahiplenici, yol gösterici ve kutsayıcı olurken diğer yanda boyun eğici, işveli, baştan çıkarıcı ve tabu yıkıcıdırlar. Erotik dizilerinin tüm kahramanları neredeyse kadındır ve "annelikleri" bastırılmış bir kösnüllükle hemhal olmuşlardır. Bu özelliklerinin hemen açığa çıkması gerekmeyebilir, "serüven" bir cinselliğin keşfini anlatır ya da kaçınılmaz bir anda karşı koyamayacakları bir biçimde "ilişkiye" teslim olacaklardır. Çoğunluğu abartılı bir biçimde cinsel açlık çekmektedir; "aşk"tan çok bedenini arzulayan erkekler vardır etraflarında. Onları evcilleşmiş olarak düşünemeyiz de zaten: Hınzır ve yıkıcıdırlar; seksi satmazlar ama sadakat de bilmezler. Türkiye'de bu genellemenin içine girecek ve fantezi boyutunda serüvenler yaşayan yerli çizgi romanlar pek yok. Öte yandan kimi parçalar, izdüşümler ve koşutluklar kurabilmek mümkün elbette. Yazımızın erotik çizgilerle ilgili kayıt düşme gayreti biraz da buradan çıkıyor; yaptığımız "meraklı ve mesafeli" bir okurun kendince düştüğü notlardır eni sonu.
Cumhuriyet döneminde erotik çizginin miladı, hattâ uzun yıllar taşıyıcısı sayılacak mecra mizah dergileridir. Dergilerde devrin çizer ve yayıncılarının ifadeleriyle "fantezi" olarak adlandırılan tam sayfa pin-up çalışmalar yayımlanmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla Fransız dergilerinden kopya edilmekle, altlarına yerelleştirilmiş bir fıkra esprisi konmaktadır. Doğal olarak bu espri ile resmin hiçbir ilişkisi yoktur, önemli olan resimdeki baştan çıkarıcı kadının halleridir; çıplaklık- dekolte elbiseler, cilveli pozlar, meydan okuyucu duruşlar, banyo sahneleri, soyunma ya da giyinme anlarını göstermektir asıl amaç. Erotizm "göstermek" değil midir zaten? Mizah dergilerinin müstehcenlikle ilgili olarak suçlandığını, zaman zaman dava edildiklerini belirtelim. Ramiz ve Necmi Rıza'nın yaptığı bu adaptasyonlar yasak olan ve tabulardan beslenen erotizmin gelişim seyrini belirleyecektir. Erotik çizgiler, ithal malzemelerden devşirilmiş olarak girmiştir Türkiye'ye. Garip bir biçimde Fransa'dan, Amerikan pin-up geleneğinin etkisiyle yapılan çalışmalardan çıkmıştır. Bir başka ifadeyle dolaylı bir Amerikanlaşmanın sonuçlarından biri olacaktır. Kadın-erkek ilişkilerinin, evlilik hayallerinin -cinsel ilişki özleminin, hoppalığın anlatıldığı bu pin-uplar (karikatür olarak sözedilmektedir) gerek "gösterdikleri", gerekse imalarla ifade edilen cinselliği nedeniyle toplumsal ahlâkın sınırlarını zorlayıcı etkileri olmuştur. Mizah dergileri uzun yıllar erotizmin yegane taşıyıcılıklarını yapmışlardır; devamlılıklarını cinselliği metalaştırma başarısı göstermelerine bağlamak mümkündür. Öte yandan doğal olarak kültürel entelektüelizmle meşbu siyaset tarafından küçümsenmişlerdir. Akbaba'nın "berber dergisi" biçiminde ifadelendirilmesi "erkek" okuyucu ağırlığı ve siyaset dışı içeriğiyle ilgilidir. Yanı sıra, Necmi Rıza apolitik ve eğlencelik olmakla "itham" edilecektir.
Erotik çizgilerin öyküsü, ellili yıllardaki Amerikanlaşmanın getirilerinden biri olarak çeşitlenecektir. Mizah dergilerinden gazetelere, kitap kapaklarına ve reklamlara varıncaya kadar türlü mecralarda erotizmi araçsallaştıran çizgiciler çıkacaktır. Bedri (Koraman), Sururi (Gümen), Şevki (Çankaya) ve Firuz (Aşkın) pin-up, illüstrasyon ve çizgi romanlarında Amerikan tarzı baştan çıkarıcı kadın figürleri kullanacaklardır. Görece daha yerli versiyonlar ise tarihî çizgi romanlar ile gerçekleşecektir. Milliyetçi tarihî roman tarzını resimli olarak anlatan bu çalışmalar, türün tüm mantığını da yinelemişlerdir. Öyküler erkekler arasında geçmektedir, Ratip Tahir'in mahmur, narin ve her an ağlamaya hazır aşık kadınları vardır. Cinsellikten arındırılmış anneliğe yakın tiplemelerdir; saf bir aşk için şart olarak düşünülmüşlerdir. Kadın cinselliğinden çekinildiği açıktır; kösnüllüğü/şehveti temsil eden kadınlar hep yabancıdır. Cinsellikle ilgili arzular ile moralist baskıların kesiştiği yerde duran kadın, "güçlü Türk erkeği" klişesine hizmet etse de, ahlâk dışı olanın cazibesini yaşatacaktır. Femme fatale (Meşum Kadın) tiplemeleri, yasak olanı çağrıştıracağı için cezbedici bir biçimde özenle resmedilmektedir. Yine de hemen uyarmalı: Femme fatale kadınların pat diye zuhur etmediğini, her defasında geliştiğini belirtmek gerek. Örneğin Ratip Tahir asla "oversexed" ifadeli kadınlar çizmemiştir. Hattâ erkeklerinin bile çekiciliklerinin dar anlamıyla romantizm ve zerafetten beslendiğini, sessiz sinema yıldızlarından Valentino ya da Navarro'dan izler taşıdığını söylemek mümkündür. Haftalık çizdiği için gerçekten özenli bir çini kullanımı vardır. Altmışlı yıllarda Akşam gazetesinde sürekli günlük çizmeye başladığında bu titizliği zamana karşı çalışmaktan dolayı azalacaktır. Ratip Tahir, erkeklerin dünyasını "yukarıdan tarih" örneği sayılabilecek yönetici konumundaki insanların öykülerini anlatmayı tercih ettiğinden kadınları sınırlıdır. Oldukça ağır ve alaturka sayılabilecek bir anlatım dili vardır, sahne gerisinde - haremde kalan kadınları da bu rahvanlıktan nasibini almıştır. Kadınlara ayırdığı alan entrika -doğallıkla dedikodu- ve hasetle doludur; kadınlar husumetlerini daha güzel buldukları gözde kadınlara yöneltmekte beis görmemektedirler. Ratip Tahir'in alaturkalığının temelinde Doğu masalları olması onun farklılığının önemli bir ölçütüdür; zira basına yayılan erotizmin menşei Amerika'dır. Hollywood yıldızları ya da onlarla kıyaslanan Avrupalı kadın starlar, güzellik ideali kadın tiplemelerini belirlemektedir. Bedri ve Sururi'nin onları izleyen Firuz ve Mehmet Tekdal'ın kadınları üslup olarak Amerikan "pulp magazine"lerinin temsilcileridir. Küçük bir ayrım yapmak gerekirse, Bedri karikatüre yönelerek All Capp, Ham Fisher ya da Frazetta'nın tarzını izlerken; Sururi ve Şevki, çizgilerindeki aşinalık nedeniyle Amerika'da kendilerine iş bulacaklardır; Mehmet Tekdal, pin-up tarzında sebatkâr olmayacak- sonuçlannı ancak yetmişli yıllarda alacağı özgün çizgi arayışlarına girecektir. Ratip Tahir'in alaturka saydığımız özgün resim anlayışını olmasa bile "bize özgü" denebilecek erotizmin devamını Şahap Ayhan getirecektir. Ayhan, bütün kariyeri boyunca tarihî öyküler anlatacaktır; doğal olarak da müthiş Türk ve ona hayran "Yabancı kadın- Anjelik" klişesini yineleyecektir. Ancak 1955 yılından başlayarak yaklaşık bir on yıl sürdürdüğü erotik öyküleri vardır ki, ilginç olan asıl onlardır. Yabancı -ve elbette ünlü- şahsiyetlerin özel hayatlarını anlattığı bu öyküler erotizm bahsinde verimli bir merhale sayılmalıdır. Histerik kadınların yabancı olmasına ilişkin zihinsel alışkanlığı pekiştiren bir kurgusu vardır anlatıların, ama bu kadınlar garip bir nevrotiklik de taşımaktadır. Üstünkörü ve kolaylıkla cinsellik yaşayıp da bundan pişmanlık duymayacak cinsten kadınlar değillerdir. Oldukça zarif, ürkek ve ciddilerdir; beri yanda cinselliklerini/arzularını zor denetliyor gibidirler. Soylu havalarına eşlik eden nevrotiklikleri onları bazen frijit bazen de "açlık" çeken biri olarak göstermektedir. Batı-Avrupa erotik edebiyatının püriten ahlâkı alaşağı eden külliyatının izleri vardır Ayhan'ın kadınlarında. Cinselliği binbir güçlükle, endişelenerek ve utanarak her an kaçmaya hazır biçimde yaşarlar. Kendi kendini tatmin eden kadınları ilk olarak Şahap Ayhan anlatmıştır. Cinselliği yaşarken başkalarının ve çevrenin neler düşüneceğinden çekinen tiplemelerdir hepsi.
Ayhan'ın ciddiyetle anlattığı bu dünyayı, alaycı ve ironik bir dille mizahçılar da anlatacaktır. Suavi Süalp, kadın ve erkekler açısından "cinsel açlığı ve oburluğu" erotik bir atmosfer olarak başarıyla aktaracaktır. Güçlü kadınları vardır; etraflarındaki kendini beğenmiş, kibarlık budalası zengin kocalarına karşı hep daha üstün konumdadırlar; yaşama biçimlerini, cinsel tercihlerini -ve dolayısıyla özgürleşme haklarını-ellerinde tutmaktadırlar. Özellikle sosyeteden seçtiği kadın tiplemeleri femme fatale'in, vamplığın göstergelerini taşımaktadır. Türk sinemasının zengin-fakir karşıtlığına oturmuş dualizmini ve melodramaıik yapısını mizahî bir dille kullandığı için etkileyici kadınlarının Leyla Sayar'dan feyz alındığı söylenebilir. Sado-mazoistik çağrışımları olan dar deri kıyafetleriyle esmer kadınlardır bunlar. Çapkın Hırsız, devrinin magazinel gazete haberlerinden yola çıkılarak yapılmış önemli bir Süalp çalışmasıdır. Oğuz Aral'ın aynı dönemlerde yayımlanan (ilk kez Hayk Mammer çalışmasının içinde ayrı bir öykü olarak anlattığı) Utanmaz Adam'ı ile bir arada ele alınmalıdır. Her iki tipleme de, toplumun ahlâkî değer ve yargılarını umursamayan ve kendini bunları üzerinde hisseden erkek "vamp"lar gibi davranırlar. Söze dayalı, cinsel ilişkiyi metaforlarla anlatan mizahî bir üslupları vardır. Güç ile erkek cinselliği arasında salınan bir alaycılık hakimdir anlatılara. Röntgencilik ve dikizcilik ilk kez bu denli açık gösterilmektedir. Tarihî öykülerin saraylarda ya da ırmakta yıkanan kadın klişesinin tersilenemesi sayılabilir; açıkça izleyen ve şehvanî bir dille yorumlar yapan bizzat kahramanlardır.
Suat Yalaz da çizgi romana bu dönemlerde başlamıştır. Çalışmalarını King Features estetiğinde bir Amerikan tarzıyla üretmeye çalışsa da, mizahçılığı da vardır. Alaturka anlatımlar dediği usta çizgi Ratip Tahir ve izleyicilerinden farklı bir şey yapmak istemektedir. Erotizmi kullanımı da zaman içerisinde bu iddiasıyla koşul olarak değişecektir. Başlangıçla ürettiği çizgi romanlar kara dizilerin, Mike Hammer ve benzeri pulp öykülerin ahlâk anlayışına dayalı üsluptan yola çıkacaktır. Başına buyruk kadınların "aklını başına getiren" erkeklerden yanadır tercihi. Sonra tarihî çizgi romanların tüm klişelerini yineleyeceği - ama daha önce hiç yapılmamışçasına belirginleştirme mahareti göstererek, imzasını bir markaya dönüştüreceği bir döneme girer. Abdullah Ziya Kozanoğlu'nun handiyse Çapkın Hırsız-Utanmaz Adam ikilisiyle akraba sayılabilecek Kaan tiplemesini daha terbiyevi ama daha erkek ve model olabilecek bir erotik ikona Karaoğlan'a dönüştüreceklir. Karaoğlan erotizminin ve kadınlarının bir değişim öyküsü de vardır. İlk serüvenlerde Kaan ve öncesindeki Yalaz çalışmalarından devşirilmiş, karikatür çizgisinin reelize edilmiş biçimi olan vücutları dolgun, cinsel çekicilikleri sıcak ve talepleri makul sınırlarda dolaşan kadınlar görülmektedir. Bu kadın tasarımlarında Gina Lollobrigida, Sophia Loren ve hatta Silvana Mangano'dan esinlenildiği söylenebilir. Yalaz, daha sonraki çalışmalarında kadınlarını değiştirmeye başladı. Karaoğlan'ın nesneleşmiş cinsel cazibesi üzerine kurulu öykülerde, yabancı kadınların dünyası işlenmeye başlandı; siyaset, entrika ve erotizmin bir arada kullanıldığı konular anlatıldı. Karaoğlan dolayımıyla çocuksu saflıklarını yitirerek kendilerine berbat davranan kocalarını yoketmeye yönelen yabancı kadın tiplemeleri oluşturuldu. Elbetle ki bu öykülerde "namuslu", iffetine düşkün, eşine sadık kadınlar Türklerden çıkıyordu. Ama Yalaz, onları çizerken tatsızlaştırıyordu fırçasını. Her türlü yaşama hazzı ve cinsel çağrışımdan soyutlayarak hiçbir erotik "darbe" vurmadan resmediyordu onları. Buna karşılık "annelikten" soyutlanmış yabancı kadınlar ise son derece hayal dolu, cinselliği canlandıran tiplemelerdi. Abdülcanbaz'ın boyun eğen ya da meydan okuyan, erotik çekicilikleri fazla "tehlikeli" bütün kadınlarına yakındır bu üslup. Olumlu ya da olumsuz bir vurgu için "sakınma" görülmez Turhan'da ya da mizahî çizgi romanlarda. Yalaz'ın erotik müdahalelerden özellikle kaçınması ise tarihî çizgi romanların tamamında görülür. Türk kadınları bu sebeple ya gösterilmez ya da sonu ölümle biten olaylarda kurban edilir.
Ayhan Başoglu'nun Malkoçoğlu çalışması Karaoğlan'ı izleyen çizgi romanlardan biridir. Ancak o da, aynen Şahap Ayhan gibi "kahraman" motifi üzerinden öyküler anlattığında sansürcü davranmakta açıkça taraf tutmaktadır. Bu açıdan Başoğlu, ellili yıllarda ürettiği erotik öykülerinde yansıttığı cesur yaklaşımlara yaklaşamaz dahi. Bir parantez açmalı: erotizmin göstermekle ilişkisini belirtirken, öykülerdeki kadınların nasıl gösterildiğini es geçmeyelim. Çıplaklık oldukça ölçülüdür; göğüs uçları hiç gösterilmediği gibi kadınların uzun saçları bunları kapatmak için kullanılır. Sezgin Burak'ın Tarkan'ındaki kadınlar sevişme anında sırt üstü geriye yatarlar ve elleriyle göğüslerinin üzerindeki saçları yana doğru iterler. Benzer bir yaklaşımı Abdullah Turan, Tolga ve Kara Murat çalışmalarında sıklıkla uygulayacaktır. Şahap Ayhan ise mutlaka tül ya da ince elbise kullanacaktır. Kalçalar daha nadir olmakla birlikte gösterilir, elbette çoğunlukla çarşafa ya da başka bir kumaşa sarılarak. Erkeklerin genellikle soyunmadıklarını görürüz. Ayhan Başoğlu, Havadis gazetesinde "Çin Geceleri" çalışmasında (1959) kahramanını arkadan da olsa çıplak çizecektir. Eh, bu haliyle çizilen ilk erkek kahramandır diyebiliriz. Yaklaşık otuz yıl sonra Yalaz, Karaoğlan'ı diz çökmüş bir kadının önünde aynı çıplaklıkta çizecektir. Doğrusu kahramanların böylesi bir cinsellikle gösterilmesi pek alışılmış bir durum değildir. Mizahî anlatılar dışında kahramanların çıplak göründükleri nadirattandır. Kaldı ki genital cinselliğin gösterilme biçimi bile erkeğin üstünlüğünü imleyecek cinstendir. Erkek daima çıplak kadının üzerindedir; altında yatan öykünün güzellik idealine dönüştürülmüş ödülüdür.
Çizgi romanlardaki erotizmin gelişim seyrine bakarken şunu hatırda tutmak gerekir; her anlatı türü tekrarlama, çoğaltma, çeşitlenme, abartma, kurallarını oluşturma ya da çelişkilerle varolma, onlarla karşılaşarak farklılaşma gibi süreçlerden geçer, onları içerir. Kural olan klişeler zamanla kırılır, çünkü anlatı hayatın içindedir ve her defasında onunla birlikte yaşayabileceğimiz biçimde tanımlar onu. Suat Yalaz, klişelerinin önemli bir kısmını iç gıcıklayıcı "Ali, Helga'yı mest etti!" gazeteciliğinin üreticisi Rahmi Turanın Kara Murat'ına bırakarak, başka bir Karaoğlan anlatmaya başladı. Gerçi dizinin çizeri Abdullah Turan Kara Murat'ı seksenli yılların ilk yarısında mainstream çizgi romanların ve tarihî anlatıların hiçbirinde görülmeyecek açıklıkta çizmekten geri durmadı diyemeyiz. Hattâ Karaoglan'ın basında yayılan ve tiraj getirdiği düşünülen Kara Murat tarzını izlediğini söylemek de mümkün. Hele Yalaz'ın Fransa'da erotik çizgi romanlar üreterek geçimini sağladığını atlıyorsak, bu izlemeyi farklı biçimlerde de yorumlayabiliriz. Suat Yalaz, Türkiye'de Karaoğlan'ın popülaritesini ve uluslararası sanatçı imajını zedelememesi için bu konuda ağzı sıkı davransa da, Fransa'da uzun yıllar erotik çizgi romanlar çizmişti.
Karaoğlan'ın 1982 yılında Güneş gazetesinde başlayan serisindeki öykülerin temel ekseni erotizm olmasa bile kimi vurguları nedeniyle oldukça kışkırtıcıdır; öykü ile erotizm, cinsellik ile tiplemeler uyum içerisindedir. Kadınlar "nenfomani" sınırındadır; etkin, kabına sığmayan bir meydan okuyuculukları vardır ve erkekler için değil kendi arzuladıkları için cinselliklerini kullanmaktadırlar. Tarihî çizgi romanların tüm klişe ve ritüellerini alaşağı eden ise Karaoğlan'ın yavuklusu olarak geçen yan tiplemelerden biri olan Bayırgülü olacaktır. Bayırgülü, Karaoğlan dizisine sonradan katılmış, erotik saldırgan "çocuksu kadın" özellikleri taşıyan bir tiplemedir. Doğal bir serbestliği vardır, cinsel cazibesini erkeklere karşı silah olarak kullanmak niyetinde değildir, cinselliğin baskı altında tutulmadığı bir dönemden gelmiş gibidir. Bu yönüyle hem Brigitte Bardot hem Barbarella'dan izler taşır; vamp değildir, erkekleri süründüren meşum kadın hiç olmamıştır ama sırf duruşuyla insanları çileden çıkaracak kadar tehditkârdır. Ya teşhirci olduğu düşünülür ya da bir seks müptelası. Oturup kalkarken sağını solunu örtmeye, kapanmaya kalkışmadığından başına türlü işler gelecektir. Bir kahramanın sevgilisinin bu biçimde anlatılması, Türk kadınlarını sakınarak resmeden Yalaz'ın farklılaşması olarak görülmeli. Bayırgülü bir serüvende tecavüze uğrar; saldırganı yardan aşağı itip sakatlasa da yaşananları dramatize edebilecek bir tepki vermiş değildir. Hattâ Karaoğlan yaşanan olayın esprisini yaparak Bayırgülü'ne takılacaktır.
Türkiye'de erotik çizgi romanlar doksanlı yıllarda büyük artış gösterdi. Öncesi yok değil elbet: Süreklilik arzetmeyen yabancı örnekler hatırlanabilir. Stelio Fenzo'nun Jungla'sı, Mehmet K. Benli'nin yayıncılık anlayışında çıkan dergiler, yine yetmişli yıllarda erkek dergilerinde kullanılan Amerikan erotik-mizah öyküleri (Pussikat mesela), Hasal ve Atlas Yayınlarının dergileri sayılabilir. Doksanlarda ise Playboy'da yayımlanan Horocia Ahuna öyküleriyle başlatılabilecek bir ilgi oluştu. Aynı dönemin sansürün baskısının azaldığı, televizyonlarda kesintisiz yayımlanan filmlerin oynatıldığı yıllar olduğunu belirtelim. Altuna'nın ardından Milo Manara, Crepax, Frollo, Giordino, Serpieri gibi ünlü fırçaların çalışmaları bu yıllarda yayımlandı. Yine sansür baskısı oluştuysa da özellikle mizahî-erotik çizgi romanları temel alan dergiler uzun yıllardır yayımlanıyor. Öyle ki Belçikalı sanatçı Dany'nin neredeyse bütün albümleri tekrarlanarak yıllardır kullanılıyor. Tek sayfalık öyküler olduğundan olacak Fransız "Blaques Coquines" serisi de benzer bir kaderi paylaşıyor. Son karenin ve sürpriz bir esprinin önemli olduğu öykülerde erotik eğlencenin tüm klişeleri kullanılıyor; eve erken dönen koca, din adamları, sekreterler, hostesler, plajlar, fahişelerle pazarlık, küçük kızlar, yaşlılar, cinsel soğukluk, abazanlık vs.
Yabancı çizgi romanlarla sürdürülen anlayışın ilk izleri Dıgıl dergisinden çıkma. Erotizme bu denli odaklanılmasa da trüklerin büyük çoğunluğu dergide kullanıldı: En çok tekrarlanan ve çeşitlendirilen espri, magandalar ve kadın sanılan sevgilinin erkek çıkmasıydı. Suat Gönülay, Kemal Aratan ve sonraki kuşaktan Kenan Yarar türün başarılı örneklerini verdiler. Mizah dergilerinin düşüşe geçtiği dönemlerde "komik" unsurların azaltılarak ve karikatür çizgisinden uzaklaşılarak üretilen erotik çizgi romanlarla karşılaşmaya başladık. Manara ve Altuna, öykü ve çizgileri fazlasıyla taklit edilen isimler oldular. Bir parantez açmalı: Kemal Aratan, Milo Manara'nın La Déclic çalışmasından "Çıt" adlı başarılı bir uyarlama yaptı. Frijit sayılabilecek bir kadının uyarıcı bir alet sayesinde erkeklere saldırır hale gelmesinin etrafında gelişen olayların anlatıldığı mizahî öyküyü Aratan, yerelleştirirken, karikatürize çizgisiyle hem sansürden kurtulmayı bildi hem de öyküyü daha sevimlileştirdi. Bir başka uyarlamayı bu kez bir romandan deneyen Soner Tuna oldu. Erica Jong'un Fanny adlı romanından "Fahişenin Faslı" adlı, ondokuzuncu yüzyıl Osmanlı topraklarında geçen bir çizgi roman çıkarmıştı.
Doksanlı yıllarda tarihî çizgi romanlar etkilerini büyük ölçüde yitirmişlerdi. Yine de tarihî arkaplan olarak kullanan başarılı bir diziden ve tamamlanmamış bir öyküden söz edilebilir. Her iki öykü de mizahî bir karakteristik içermekte; biri Özcan Eralp'in Karakuşaklı Bekir'i, diğeri Eroskop dergisinde yayımlanan Eralp Noyan'ın çizip Nuri Kurtcebe'nin yazdığı Deli ibrahim. Özcan Eralp, haremde kendisine acıyan Hekimbaşı'nın yardımıyla hadım olmaktan kurtulan bir zencinin serüvenlerini anlattığı dizisinde söze dayalı zengin bir mizah kullanıyordu. Deli İbrahim ise ekonomik nedenlerle tamamlanmamış olsa da, Kurtcebe'nin Suavi Süalp tarzı mizahının yanında son derece canlı ve cüretkâr bir çizgiyle sunuldu.
Yabancı çizgi romanların yoğun olarak kullanıldığı bu dönemle ilgili bir not düşmekte fayda var. Mizah dergilerinden yetişme artık "abi" olmuş çizerlerin erotizm denildiğinde akıllarına ilk gelen isim her nedense Pichard oldu. Çizgi olarak kendi dünyalarına o denli uzak olmadığı için bu tercihin yapıldığını düşünüyorum. Pichard'ın çizdikleri, doksanlı yıllarda öne çıkan Manara, Ahuna ya da Serpieri gibi isimlerle kıyaslandığında, sanki cinselliğin/çıplaklığın aşırı gösterimine ilişkin esrik bir çürümüşlük, pişmanlık ve yabancılaşma taşımaktadır. Her türlü melanetin kadın cinselliğinden geldiğine dair karanlık iddia hicvedilmek istenmektedir. Oysa ne Manara ne de diğerleri bu türden bir sosyal eleştiriyi adam akıllı taşıyor değillerdir, öykülerin payandası hicivden çok erotizme dayanmaktadır. Mizahla doğrudan bir ilgileri yoktur, öte yandan hicivden çıkan erotik vurguların -amaçlan bu olmasa bile- hakkını vermeli: Erotik cazibeleri olan tehlikeli kadınlar bu membaadan çıkmadır. Suavi Süalp ve Turhan Selçuk'ta görülen casus, sosyete kadını, tiyatrocu-kantocu ya da maceracı tiplemelerinde erkekleri kandırıp sonra da kenara atan meydan okuyuculardır bunlar. İlaveten vefasız kadınlardır. Engin Ergönültaş ve izleyicilerinde benzerleri görülür: Esasen vamp değillerdir, para hırsıyla yaşayarak ekonomik güç ve sosyal anlamda iktidar isteyen tiplemelerdir. Cinselliklerini kullanışları haz almak değil sınıf atlamaktır. Geride pişmanlık ve aldatılmışlık kalır çoğunlukla. Ramize Erer'in 'Kötü Kız'ı bu malzemeden doğmuştur diyebiliriz: Bir yakınma ve suçlama, şiddeti ve yalanı temsil eden erkeğe karşı çıkış vardır. Kötü Kız'da. Ve eğer düşünülürse, vamp kadın toplumun bastırdığı dişiliğin intikamıdır da. Kötü Kız'ın ilham kaynaklarından biri olan Çağçag'ın Timsah'ı da bu paydada hatırlanmalı: Egemen ahlâka muhalif bir cinsel cazibedir, Timsah. Karaoğlan, Utanmaz Adam, Nuri Alço ve büyük bir penis vardır muhteviyatında. Ters köşe: Duruşu itibarıyla abartılı göğüs ve kalçalarıyla "akıllara ziyan" fettan-meşum bir kadından çok da farklı değildir doğrusu.
Erotik çizgi romanlara azımsanarak ya da küçümsenerek yaklaşıldığını düşünüyorum. Aksine sakin bakılabilirse eger, bu ürünler cumhuriyet tarihinin gözden kaçırılan alanlarından birini, gündelik yaşam ve toplumsal bilinçaltını resmediyorlar. Sırf bu nedenle bile bir toplumu anlama kaygısının parçasıdırlar.
LEVENT CANTEK