Türk Sinemasında İstanbul - Agâh Özgüç (2010)

agartan

Onursal Üye
28 Haz 2019
1,225
11,304
Türk Sinemasında İstanbul - Agâh Özgüç (2010)


Senin öyle gözlerin var ki… Yani göz değil, bir başka İstanbul.*


2480*3500 pxs, 96 dpi 328 sayfa 192 MB (CBR)


Türk Sinemasında İstanbul:







40 yıldır yazan bir gazeteci ve Türk sinema tarihini aydınlatan binlerce belge bilgi ve dokümanı arşivleyen önemli bir isim Agah Özgüç.
Her biri kaynak niteliğinde olan kitaplarına "Türk Sinemasında İstanbul" eserini de ekledi.

Boğaziçi, İstiklal, Haydarpaşa; trenler, taksiler, ara sokaklar...
Özgüç kitabında semt semt, bölge bölge İstanbul'un beyazperdeye yansıyan yüzünü yansıtırken ayıntılarla ve rakamlarla önemli bir kaynak-kitaba imza atıyor.
Kitabında onlarca anı ve ayrıntıya da yer veren Özgüç 'Türk Sinemasında İstanbul' kitabını şöyle anlatmış:


''Yıllardan beri bu konuyla ilgili notları dosyalıyorum zaten. Ön hazırlıktan sonraki 4 aylık sürede kitabı hazırladım.
Bu 'Yeşilçam Üçlemesi' diye başlattığım projenin ilk kitabı. İkincisi 'Yeşilçam Aşkları' üçüncüsü 'Türk Sinemasının Marjinalleri ve Orijinalleri' olacak.
Araya başka kitaplar girebilir ama bu üçleme yavaş yavaş çıkacak.

Zamanla aldığım notlar üzerinden bu çalışmayı yaptım. Bu kitapta yazamadığım bazı bölümler oldu ama ikinci baskıda eklenecek.
'Tek mekanlı filmler' gibi konular da ikinci baskıda olacak.

Bu kitap Türk sinemasındaki İstanbul'la ilgili tek kaynak. Filmlerde kullanılan mekanların hikayesini anlatıyorum.
Mekanların önemi, işlevi, sahipleri; çekimlerde gerçekleşen olaylar...
Tek tek inceleyerek anlatmaya çalıştım. O mekanların çoğu şimdi yok, bu yüzden de ayrı bir önemi var.

İstanbul öyle bir mekan ki, neresinden bakarsanız bakın; -bizden önce yabancıların keşfettiği- sinematografik bir görüntüsü var.
Bu filmlere baktığınız zaman o İstanbul'u -özellikle eski İstanbul'u- rahatlıkla görebiliyorsunuz.

İstanbul'un şimdi alışveriş cenneti haline geldiğini gördükçe eski İstanbul'u özlememek elde değil.
Yabancılar için de cazip olan eski İstanbul'du zaten. Şimdi o doku bozuldu. Çok az yer var geçmişten kalan...

İstanbul'u en iyi kullanan filmler; Ah Güzel İstanbul (Atıf Yılmaz) çok önemli film.
Fatih Akın'ın 'Duvara Karşı' filmi de Türkiye'de geçen bölümünde İstanbul'u çok iyi kullanıyor.
Reha Erdem'in 'Hayat Var'ı sayabiliriz. Yılmaz Erdoğan'ın 'Organize İşler'i de güzel görüntülere sahip.
'Uzak' da çok iyi. Bazı görüntüler bilgisayarda yapılmış ama çok iyi. Teknik ilerleyince İstanbul'un görüntüleri güzelleşmeye başladı tabii.
Zaten Nuri Bilge Ceylan fotoğrafçı olduğu için filmlerinde İstanbul'u çok iyi kullanıyor.

Bazı mekanlar çok iyi kullanılmış. Abraham Paşa Çiftliği çok enteresan bir yer örneğin.
Beyoğlu, İstiklal Caddesi'ni çok iyi görüntüleyen filmler var. Keza Boğaziçi, Rumeli Hisarı da öyle...
Değerlendirilemeyen yerler, İstanbul dışındaki yerler. Türkiye'nin her yerinde çok güzel mekanlar var çünkü.''






Kitapta çok anı var, biri de Hüseyin Baradan'ın:

Bir galada genç bir sinemasever bana “Türk filmleri niçin kalitesiz?” diye sormuştu. Hemen cevapladım:
"Sizin, senin yüzünden" dedim.
"Bir gün bile beni tenkit etmedin, yuhalamadın. Beyaz perdeye bir domates veya yumurta atıp bizi protesto etmedin.
Her yaptığımızı seyrettin, hiçbir tepkin olmadı.
Tabii biz de sizlerden tepki gelmeyince hep yaptığımız şeyin iyi olduğunu zannederek devam ettik.
Kabahat bizde değil, sessiz çoğunluk olarak sizlerdedir."







Bu fotoğrafı görünce, bir yerlerde çok güzel bir yazı okumuştum. Nerede okumuştum, şimdi hatırlayamadım.
Ama kopyalamıştım. Birazcık düzenleme yaptım; gizemi sona sakladım:


"1950'lerin başında bir gece Beyoğlu meyhanelerinden birine,
elinde bir ney çalgısı muhafazası taşıyan, 25-30 yaşlarında, iyi giyimli bir genç girer.

Şöyle bir etrafı kolaçan ettikten sonra,
boş bulduğu bir masaya ilişip, havalı bir el hareketi ile garsonu çağırır;

-Şişşşt, bakar mısın buraya?

Garson seyirtir hemen masaya doğru;
- Buyrun beyim?
- Bir "Fahrettin Kerim" bana. Biraz buz, az da badem.

Fahrettin Kerim, o zamanların İstanbul valisinin adı ile anılan minik rakı şişesi.

Fahrettin Kerim Gökay (1900 - 1987), halk tarafından çok sevilmiş ve kısa boyu dolayısıyla,
hakkında "Mini mini Valimiz, ne olacak halimiz?" tekerlemesi üretilmişti.

- Başüstüne beyim.

Sipariş gelmeden daha, mekanın sahibi gelir masaya;
- Delikanlı, bakar mısınız?

Delikanlı afili bir bakış atar;

- Buyurun?
- O masadan kalkmanızı rica edecektim, şu arkadaki masaya alsak sizi?
- Ne münasebet efendim, boştu masa ben geldiğimde.
- Üstadın masasıdır bu, buraya gelen herkes bilir, kimse oturmaz!
- Ne üstadı imiş bu?

Patronun gözü masadaki neye ilişir ve gözüyle işaret eder;

- Ney üstadı, siz de ney taşıdığınıza göre, tanıyor olmalısınız.
- Ben benden başka üstat tanımam, benim üstat diyeceğim adam bu aleti benden iyi üflemeli...

Patron sinirlenmeye başlar, iki de fedai hareketlenir masaya doğru.

Tam o sırada, az önce meyhaneye girip tartışanların haberi olmadan duruma şahit olan
patronun bahsettiği üstad, el eder patrona 'bırak kalsın' anlamında.
Ne de olsa son demleridir artık hayatının, durulmuştur artık gençlik ateşi.
Yavaşça ilişir arkadaki boş masaya, bir 'Fahrettin Kerim' de o söyler, az da badem.

Delikanlı ikinci şişeyi de bitirdikten sonra, neyi çıkartır muhafazasından, dudaklarına götürür.

Patron artık dayanamaz, acele seyirtir masaya;
- Delikanlı, ayıp yahu, üstadın yanında... Her şeyin bir edebi, usulü var yahu!

Arka masadan kısık bir ses duyulur;
- Şşşt, bırak efendi, tamamdır.
Patron üstada hürmetten, geri geri çekilir karanlığa doğru.

Delikanlı başlar bir taksim üflemeye.
Herkes bırakır çatalı, bıçağı, kadehi; kulak kesilir.
Ustadır delikanlı hakikaten.
Ustadır da, çok tizden girmiştir; hem caka satma merakı, hem de içkinin tesiri ile.
Tıkanır kalır...

Tam fısıltılar başlamışken, ilahî bir ney sesi duyulur üstadın masasından,
delikanlının çıkamadığı perdeden almış, devam etmektedir.

Şaşırır delikanlı;
hem zordur o perdeye çıkmak,
hem de alıcı gözle baktığı halde ney görememiştir adamın elinde o ana kadar.

Arkasına döner, bakar...
Gördüğü yeter ona.

Alelacele, kıpkırmızı bir suratla, çeker gider.

Üstadın elinde ney değil, boşalmış bir 'Fahrettin Kerim' şişesi vardır.
Ona üflemektedir ney yerine, Neyzen Tevfik."



*: Ver Elini İstanbul (1962)

Saygılarımla.

*​
 

balkan

Onursal Üye
27 Şub 2016
3,513
35,262
Hüseyin Baradan (sinema, tiyatro, gazeteci, foto muhabiri)'ın kalitesizlikle ilgili eleştiriye "kabahat sizin, yuhalamadınız" sözü, yıllar önce izlemek için gittiğim Şan Tiyatrasondaki konserde playback yapması nedeniyle Ajda Pekkan'ın yuhalanmasını ve tiyatro salonunun boşalmasını aklıma getirdi.

Bu olaydan sonra Ajda Pekkan uzun süre konser verememişti.

(Ajda Pekkan'ın yılmayıp, devam etmesi ve hala sahnelerde olması ayrıca takdire değer)

Şimdi görüşler davranışlar nasıl değişti?

Sadece sinema, müzik, tiyatro değil, hayatın her alanında, çok büyük para ödediğimiz halde, paramızın ve de en önemlisi hayatımızdan verdiğimiz zamanın karşılığını alamadığımız halde bırakın yuhalamayı, en küçük bir eleştiri bile yapmayan insanlara nasıl dönüştük?

Çok teşekkürler Sayın AGARTAN bize yuhalama hakkımızı hatırlattığınız için.
 
Son düzenleme:

Calligrapher

Onursal Üye
5 Nis 2021
1,369
8,178
Değerli agartan üstat,
Yine son derece önemli ve değerli bir eseri daha bizlerle buluşturmuşsunuz, minnettarım.
Agah Özgüç'ün sadece Türk Sinemasına değil, fakat aynı zamanda ülkemizin yakın dönemine ilişkin bir mikro tarih denemesi diyebileceğimiz bu harikulade eseri son derece zengin bir içeriğe sahip. Önümüzdeki günlerde uzun uzun okuyup inceleyeceğim, fakat indirir indirmez şöylesine sayfalarını çevirdiğimde bile bir kaç harika tespitle karşılaştım. Örneğin, kitabın 107. sayfasında yer alan şu tespite katılmamak mümkün mü?: "Bir şiddet toplumuna doğru hızla yol alıyorsak, bu yozlaşmanın en vahşi biçimiyle çeşitli yansımaları görülecektir günümüz Türk Sineması'nda. Birbirini izleyen bu tür filmlerde 'sevgi'nin yerini 'sevgisizlik' alıyorsa, 1960'lı yılların 'masumiyet duygusu' da aynı hızla kirleniyor demektir. Ve görülen de odur..."

Paylaşımınız ve en az onun kadar ilgi çekici sunum yazınız için teşekkürlerimi sunarım. Elleriniz dert görmesin...
 
Üst