Via Saffı 16 Numaradan Via Buonarroti 38 Numaraya: Sergio Bonelli Editore'nin Öyküsü
Sergio Bonelli Editore'nin öyküsü, aynı zamanda İtalyan çizgi roman sanatının çok şey borçlu olduğu üç önemli insanın öyküsüdür: Yarattığı en önemli kahramanı Teks Willer gibi bildiğinden şaşmayan "baba" Gian Luigi'nin, yaşadığı dönemde hemcinslerini fersah fersah aşmış, İtalyan çizgi romanının hanımefendisi "anne" Tea'nın ve insancıllığı, profesyonellik anlayışıyla İtalya'daki pek çok meslektaşının arasından bir çırpıda sıyrılıveren editör ve senarist "oğul" Sergio'nun.
Her şey 1948 yılında, Bayan Tea Bonelli'nin sahibi olduğu Audace yayınevini büyütme, yeni ve modern çizgi romanlar yayımlama kararı almasıyla başlar. Eşi Gian Luigi, Audace'nin aynı adlı dergisi için olsun, II Vittorioso için olsun, dönemin birçok önemli dergisinde yayımlanan çizgi romanlara öykü ve senaryo yazmaktadır zaten. Oluşturulacak yeni ekip için en büyük eksik bir çizerdir ve bu eksik, o sıralar çalışmalarını Cagliari'de sürdürmekte olan Aurelio Galleppini'nin (Galep) Milano'ya, Via Saffı, 16 numaraya davet edilmesiyle giderilir. Artık sıra, Bayan Bonelli'nin yayınevine lokomotif görevi görecek diziyi yaratmaya gelmiştir.
Yoğun bir çalışma başlar ve sonunda ortaya, bir de değil, iki dizi çıkar: İşlemediği bir cinayetle suçlanan ve Kanada'ya sürgüne gönderilen Carlo Lebau adlı bir soylunun başından geçenleri konu alan Occhio Cupo ve konusu bu kitabın okurlarına hiç de yabancı olmayan, Tamil dilinde bile yayımlanmış olan Teks! İnsanüstü bir gayretle çalışan Galep, gündüzlerini Occhio Cupo'nun, gecelerini ise Teks'in çizimlerine ayırmaktadır.
Sergio Bonelli, Galep'in ölümünün ardından, Teks'in 402. sayısının sunuşunda yazdığı veda yazısında o dönemi bakın nasıl anlatıyor:
"1948 yılında, dönemin büyük ekonomik sıkıntılarına rağmen Galep, Sardinya'daki evinden ayrılmış ve gelecekle ilgili bütün planlarını, yeni kurulmuş ve ileride varlığını devam ettirip ettiremeyeceği bile belli olmayan bir yayınevinde çalışmak üzerine kurarak Milano'ya gelmişti. Savaşın yol açtığı yıkımı henüz atlatamamış bu şehirde, başka hiçbir yerde çalışma olanağı olmadığı için başını sokacak bir yer bulamayan göçmenimiz yalnızca yaşadığımız yer değil, aynı zamanda çiçeği burnunda yayınevimizin idarehanesi de olan evimize, hemen yanımdaki odaya yerleşmek zorunda kalmıştı. Her gece evdekilere iyi geceler dileyip odama çekilirken Galep, odasında, bütün gün çizimleriyle uğraştığı Occhio Cupo'nun sayfalarına son halini vermek için hâlâ çalışıyor olurdu. Occhio Cupo, Amerikan Bağımsızlık Savaşı yıllarında, 1700'lerin sonunda, maskeli bir kahramanın başından geçenlerin anlatıldığı ve Galep'in, 'Flash Gordon'un Alex Raymond'ından, 'Prince Valiant'ın Harold Foster'ından, Tarzan'ın Burne Hogarth'ından esinlenerek pekiştirdiğini itiraf ettiği, o muhteşem çizim yeteneğini konuşturduğu, yayınevimizin büyük umutlar bağladığı bir diziydi. Occhio Cupo'nun o günkü işini bitirdiğinde, yoğun ve yıpratıcı çalışma gününün stresini attığı, 'kafa dinlemek' için yaptığı çizimlere gelirdi sıra. O zamanlar, on beş yaşında bir öğrenciydim. Yatağıma yatıyor, kitap okuyor ve saat bir olunca da her gece yaptığım gibi uyumak üzere ışığı söndürdüğümde, kapımın eşiğindeki aralıktan, Galep'in odasındaki ışığın hâlâ yandığını görüyordum. Kim bilir kaça kadar oturup çalışıyordu. Sabahları okula gitmek üzere uyandığımda masasının üzerinde, insanın doğrudan doğruya gözüne, yüreğine ve hayal dünyasına hitap eden, en az bir düzine dinamik ve büyüleyici çizimler durduğunu görüyordum. İşte o sabahlardan birinde Aurelio bana yeni çizgi romanımızın çizimlerini göstermişti. Her zamanki titizliğiyle, çizimleri yaparken, yalnızca 'balon'u sayfaya yerleştirmekle kalmamış, içindeki yazıları da doldurmuştu. Yeni 'strip'imizin ilk karesinde, Occhio Cupo'nunki kadar olmasa da üzerine sımsıkı oturan, dar bir "jean" giymiş genç bir kovboy vardı ve ağzından şu sözler dökülüyordu: 'Lanet olsun! Hâlâ peşimdeler mi?' Böyle doğmuştu, benim mışıl mışıl uyuduğum odanın hemen yanında, babam Gian Luigi'nin girift senaryolarıyla Teks Willer!"
Bizi yakından ilgilendirdiği için Teks'in hazırlanış öyküsü üzerinde biraz daha ayrıntılı olarak durmak gerekir: O sırada De Leo adlı bir yayınevi, hayli ses getiren Red Killer adlı bir western dizisi yayımlamaktadır. Gian Luigi'ye de buna benzer bir western dizisi sipariş edilir. Sanatçı, yeni kahramanının adını, otobanda giderken yol kenarındaki bir panoda gördüğü bir afişten esinlenerek bulur bulmasına ama soyadının belirlenmesinde küçük bir sorun yaşanır: "Katil" anlamına gelen Killer, Bayan Bonelli'nin hiç hoşuna gitmemiştir, bunun üzerine çeşitli olasılıklar düşünülür ve sonunda Willer'de karar kılınır.
30 Eylül'de Teks, 1 Ekim'de de Occhio Cupo okurlarıyla buluşur. Ancak nedense Occhio Cupo bir türlü tutmaz ve yayımlanmaya başlamasından bir yıl sonra kapanır. Zaten sanatçılar da bu dizinin "topu dikeceğini" kısa süre içinde anlamış ve bütün enerjilerini Teks'e aktarmaya başlamıştır.
Yayınevinin büyük bir atağa kalktığı ilk yıllarda, Gian Luigi Bonelli'nin yazdığı, Roy D'Amy, Guido Zamperoni ve Franco Donatelli gibi sanatçıların çizdiği La Pattuglia dei Senza Paura, Roy D'Amy'nin yazıp çizdiği Mani in Alto! Gian Luigi Bonelli'nin yazıp Leone Cimpellin'in çizdiği Plutos ve Fred Meagher'ın yazıp çizdiği Buffalo Bill gibi çizgi roman dizileri de yayımlanır ama hiçbiri Teks kadar başarılı ve uzun ömürlü olamaz.
Günümüzde İtalyan sanatçılar, ulusal kimliklerini kahramanlarına da yansıtacakları yeni kahramanlar yaratmak üzere çalışmalarını sürdürüyor ama İkinci Dünya Savaşı sonrasına rastlayan dönemde neredeyse bütün İtalyan çizgi romancılar, doğrudan doğruya Amerikalı kahramanların Amerika'da yaşadığı olayları anlatan ya da bir biçimde Amerika'yı konu alan çizgi romanlar üretiyordu. Edizioni Audace adıyla kurulan, Edizioni Araldo, Cepim ve Daim Press gibi adlardan sonra Sergio Bonelli Editore'de karar kılan ve faaliyetini Via Buonarroti, 38 numarada sürdüren yayınevinin sanatçıları da farklı bir şey yapmıyordu. Darkwood Sakinleri dergisinin Ocak 2000 tarihli dokuzuncu sayısında yayımlanan söyleşide, Zagor'un nispeten genç (40) senaristi Moreno Burattini bu tercihin nedenini şöyle açıklamıştı:
"Bonelli kahramanları genelde Amerikalıdır, çünkü yayınevinin faaliyete geçtiği yıllarda yayımlanan çizgi romanlardaki fikirlerin tamamı sinemadan, dolayısıyla Amerika'dan alınıyordu. Savaş sonrasında dünyanın, 'jean'lerin, chewing-gum'ların, 'rock and roll'un istilasına uğradığı bir dönemde yaratılan bir kahramanın bizimki gibi bombardımanla dümdüz edilmiş, ekonomisi enkaz haline gelmiş bir ülkede maceradan maceraya koşması pek akla yatkın gelmemişti. Üstelik Birinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika'ya göçmen olarak giden İtalyanlar buranın efsanelerle dolu umutlar ülkesi olduğunu görmüştü. O yüzden yaratılan kahramanların Amerikalı olmasından daha doğal bir şey olamazdı. Amerikan sineması bir Batı efsanesi yaratmıştı (...) İtalyanlar şoven değildir, kendi ülkelerinin dünyanın en iyi ülkesi olduğunu hiçbir zaman iddia etmezler, kendi kendilerini sürekli eleştirirler. Bürokrasinin işlevsizliğinden, hükümetlerin dürüst olmamasından, yöneticilerin yeteneksizliğinden ve hiçbir şeyin gerektiği gibi gitmemesinden yakınırız hep, (...) Savaş sonrası dönemde Furio Almirante gibi bazı İtalyan çizgi roman kahramanları pek fazla şanslı olamadı (...) Bugün durum biraz daha farklı, yeni Bonelli kahramanları arasında Amerikalı olmayanlar da var: Dylan Dog İngiliz, Napoleone İtalyanca konuşan bir isviçreli, Jonathan Steele Avustralyalı..."
Yetmişli yılların başında yayınevinin yönetimi oğul Bonelli'ye geçti. O tarihe kadar yayın yelpazesinin neredeyse tamamını western'lere ayıran yayınevi pek çok çizgi roman dizisi yayımlamıştı: Andréa Lavezzolo'nun Piccolo Ranger'i (Kit Taylor, 1958), Guido Nolitta takma adını kullanan Sergio Bonelli'nin Zagor'u (1961), esseGesse üçlüsünün Il Commandante Mark'ı (Kaptan Swing, 1966) yayınevi için Teks'ten sonra gelen en önemli diziler oldu. Yetmişlerin ortasından itibaren I Protagonisti (1974), Un Vomo, Un Avventura (1976), Mister NO (1975), Ken Parker (1977) gibi "aykırı" diziler geldi. "Aykırı" sıfatını özellikle hak eden Mister NO ve Ken Parker attığını vuran, asla yanılmayan, her şeyi bilen, zaafları olmayan/olduğunu kabul etmeyen "kahraman gibi kahramanlardan sonra "insan gibi kahraman"lara hasret okurun taleplerine cevap vermişti. Mücadele edip kaybeden, dayak yiyip kaybeden, âşık olup kaybeden bu sıradışı ve fakat mütevazı kahramanlar, özellikle Ken Parker'ın yaptığı gibi, bazen maceranın yalnızca en sonunda şöyle bir görünüp tekrar kaybolarak da okurları şaşırtmıştır.
1976-1980 yılları arasında İtalyan hukuk sisteminde birtakım boşluklar meydana gelmesinin sonucunda, televizyon yayıncılığı üzerindeki devlet tekelinin ortadan kalkmasıyla ülke bir anda binlerce özel televizyon kanalının istilasına uğrayıverdi. Bu ani şok, bir benzeri ülkemizde de yaşandığı için maalesef hiç de yabancısı olmadığımız nahoş bir sonuç doğurdu: Pek çok çizgi romanın yayımına son verildi, yayınevleri battı. Göz gözü görmeyen bu ortamda ancak çok kaliteli ürünler varlıklarını sürdürebildi. Sağlam bir olay örgüsüne, durağanlaşmayan bir senaryoya, benimsenebilir karakterlere sahip, okuyup bitirmesi en az bir saat süren, belli bir derinliği olan eserler. Kısacası, Bonelli'nin yayımladığı türden çizgi romanlar.
İtalyan çizgi romanının atlattığı ilk kriz değildi bu.
Amerika'da 21 Nisan 1954'te toplanan Senato Alt Komitesi'nde, dönemin ünlü psikiyatrı, Seduction of the Innocent adlı kitabın yazarı Frederick Wertham'ın da katılımıyla gerçekleşen görüşmelerde söz alan tutucu politikacılar ve dar görüşlü bilim adamları, çizgi romanları, gençleri şiddete özendirmekle suçlamış ve sonuç olarak "Çizgi Roman Yayımlama Kuralları" belirlenerek çizgi roman sanatı ağır bir sansüre uğramıştı. O tarihten sonra yayımlanan çizgi romanlar kurallara uygun olduklarını kapaklarında yer alan pula benzeyen bir damgayla kanıtlayıp aklanmak zorunda kalmıştı. Pek çok kişi çizgi romanların tarihte ilk kez bu olayla "damgalandığını" düşünedursun, benzeri bir olay, üç yıl önce, 1951 yılında, italya'da yaşanmıştı!
İki Hıristiyan Demokrat milletvekili, Federici ve Migliori'nin önerisiyle çizgi romanlara bir tür sansür uygulanması fikri ortaya atıldı. Ancak aralarında Bonelli'nin de bulunduğu pek çok yayınevi daha önceden harekete geçerek kendi içlerinde oto-sansür uygulamaya ve yayımladıkları çizgi romanlarda ahlâka mugayir bir şey olmadığını kanıtlamak için "GM" (Garanziale Morale) damgasını vurmayı kararlaştırdı. Bu hareket, İtalya'da çizgi roman sektörünün çöküşe uğramasını önleyen, yerinde bir atak olarak tarihe geçmiştir.
(Zaten özellikle Teks ve sansür deyince öyle çok eskilere gitmeye hiç gerek yok. 1999 yılı başında İtalya'da yaşananları hatırlayın: Codacons adlı, tüketiciyi koruma derneği, 458 ve 459. sayılarda geçen içki ve sigarayı öven konuşmaları ve gençleri şiddete özendirmesini gerekçe göstererek Teks'e sansür uygulanması istemiş, ama bu saçma
talep neyse ki kabul edilmemişti! "Saçmalık bu! Koskoca Teks Willer'e papatya çayı mı içirteceğiz?" diye sormuştu bir Bonelli yetkilisi!)
Yeni arayışlar, seksenli ve doksanlı yıllarda da sürdü. Alfredo Castelli'nin Martin Mystere'i (1982), Tiziano Sclavi'nin Dylan Dog'u (1986), Claudio Nizzi'nin Nick Raider'ı (1988) ve yayınevinin bilimkurgu alanına yöneldiği ilk çizgi roman olan Medda, Serra & Vigna üçlüsünün Nathan Never'ı yayımlanmaya başladı (1991). 1997 Temmuzunda, western'lere bitti gözüyle bakıldığı bir dönemde, mavi ceketlilere, rengarenk giysileri ve savaş başlıklarıyla kızılderililere, alevli oklara, düellolara hasret kalan western tutkunlarını çok sevindiren bir gelişme oldu ve korku-western dizisi, Gianfranco Manfredi'nin yazdığı, tipi, Jose Ortiz'in çizimleriyle belirlenen Magico Vento okurlarıyla buluştu. Sadık "Bonelli western'i" okurları için hoş bir sürpriz olan, korku temalarıyla yakaladığı, "Nuh-u nebiden kalma" western dizilerine burun kıvıran zamane gençlerine western'in o doyulmaz tadını tattırmak gibi önemli bir görev de üstlenen Magico Vento, artık neredeyse hiç "kovboy filmi" çekilmediği, hiç "kovboy romanı" yazılmadığı bir dönemde, yaratıcılarını bile şaşırtan başarılar elde etti.
Bu hareketli dönemle ilgili olarak söz edilmesi gereken bir başka önemli gelişme de, başrolünde kadınların olduğu üç dizinin, Medda, Serra & Vigna'nın Legs VVeaver'ının (1995), Giancarlo Berardinin Julia'sının (1998) ve Luca Enoch'un Gea'sının (1999) yayımlanmaya başlamasıydı.
Sonuçta bugün Sergio Bonelli Editore'nin, özel albüm, dev albüm, maxi albüm, almanak, "collezione book", tutto gibi çeşitli formatlarda maceralarını yayımladığı on yedi kahramanı var: Teks, Zagor, Mister No, Martin Mystère, Dylan Dog, Nick Raider, Nathan Never, Legs Weaver, Kaptan Swing, Magico Vento, Napoleone (Carlo Ambrosini, 1997), Brendon (Claudio Chiaverotti, 1998), Julia, Jonathan Steele (Federico Memola & Teresa Marzia, 1999), Gea, Dampyr (Mauro Boselli & Maurizio Colombo, 2000) ve Gregory Hunter (Antonio Serra, 1999). Çoğu, Bonelli geleneğinde sıkça rastlanan bir uygulamanın sonucu olarak, "tanıdık" yüzler: Teks, biraz yaratıcısı Galep'ten biraz Gary Cooper'dan esinlenilerek çizilmiş. Artık maalesef yayımlanmayan Ken Parker, Robert Redford'un, Dylan Dog, Rupert Everett'in, Legs, Sigourney Weaver'ın, Nick Raider, Robert Mitchum'un, Magico Vento, Daniel Day Lewis'in, Dampyr, Harlan Draka Ralph Fiennes'in, Julia, Audrey Hepburn'un (Whoopi Goldberg'den John Malkovich'e ve John Goodman'a bir dizi ünlü Hollywood yıldızını "andıran" yan karakterler de cabası), Kaptan Swing'de Salih Güney"in (!) kopyası! Bu konuda ilginç bir not düşmekte yarar var: Dylan Dog'un 1999 yılında Dark Horse Comics tarafından (Nathan Never ve Martin Mystere'le birlikte) Amerika'da onar bin adet basılıp yayımlanan 6 macerasında yüzü yine sinemadan unutulmaz bir sanatçıya, Türkiye'de Üç Ahbap Çavuşlar'ın Arşak Palabıyıkyan'ı adıyla tanınan Groucho Marx'a ait olan yan karakter, bıyığı kazınarak Felix adıyla sunulur Amerikan okuruna. (Hal böyleyken, bu satırların yazarı, olur da bir gün Julia ya da Legs Amerika'da yayımlanırsa ne olacağını merakla beklemektedir.)
Sergio Bonelli Editore, seksenli yıllardan itibaren yılda 25 milyon çizgi roman satmaya başlamasıyla, Walt Disney Company'le birlikte ülkenin çizgi roman pazarının % 70'ini paylaşan bir dev haline gelir. Bonelli çizgi romanlarında, yalnızca İtalya'dan değil, İspanya, Hırvatistan, Meksika, Birleşik Devletler ve hattâ Yeni Zelanda'dan 250 civarında yazar ve/veya çizerin imzası yer almakta, şimdiye dek yayımlanmış 160.000 sayfalık stoka her yıl 12.000 yeni sayfa eklenmekte, "fumetti" tutkunlarıysa bu başarının devamını canı yürekten dilemektedir.
ZEYNEP AKKUŞ
Sergio Bonelli Editore'nin öyküsü, aynı zamanda İtalyan çizgi roman sanatının çok şey borçlu olduğu üç önemli insanın öyküsüdür: Yarattığı en önemli kahramanı Teks Willer gibi bildiğinden şaşmayan "baba" Gian Luigi'nin, yaşadığı dönemde hemcinslerini fersah fersah aşmış, İtalyan çizgi romanının hanımefendisi "anne" Tea'nın ve insancıllığı, profesyonellik anlayışıyla İtalya'daki pek çok meslektaşının arasından bir çırpıda sıyrılıveren editör ve senarist "oğul" Sergio'nun.
Her şey 1948 yılında, Bayan Tea Bonelli'nin sahibi olduğu Audace yayınevini büyütme, yeni ve modern çizgi romanlar yayımlama kararı almasıyla başlar. Eşi Gian Luigi, Audace'nin aynı adlı dergisi için olsun, II Vittorioso için olsun, dönemin birçok önemli dergisinde yayımlanan çizgi romanlara öykü ve senaryo yazmaktadır zaten. Oluşturulacak yeni ekip için en büyük eksik bir çizerdir ve bu eksik, o sıralar çalışmalarını Cagliari'de sürdürmekte olan Aurelio Galleppini'nin (Galep) Milano'ya, Via Saffı, 16 numaraya davet edilmesiyle giderilir. Artık sıra, Bayan Bonelli'nin yayınevine lokomotif görevi görecek diziyi yaratmaya gelmiştir.
Yoğun bir çalışma başlar ve sonunda ortaya, bir de değil, iki dizi çıkar: İşlemediği bir cinayetle suçlanan ve Kanada'ya sürgüne gönderilen Carlo Lebau adlı bir soylunun başından geçenleri konu alan Occhio Cupo ve konusu bu kitabın okurlarına hiç de yabancı olmayan, Tamil dilinde bile yayımlanmış olan Teks! İnsanüstü bir gayretle çalışan Galep, gündüzlerini Occhio Cupo'nun, gecelerini ise Teks'in çizimlerine ayırmaktadır.
Sergio Bonelli, Galep'in ölümünün ardından, Teks'in 402. sayısının sunuşunda yazdığı veda yazısında o dönemi bakın nasıl anlatıyor:
"1948 yılında, dönemin büyük ekonomik sıkıntılarına rağmen Galep, Sardinya'daki evinden ayrılmış ve gelecekle ilgili bütün planlarını, yeni kurulmuş ve ileride varlığını devam ettirip ettiremeyeceği bile belli olmayan bir yayınevinde çalışmak üzerine kurarak Milano'ya gelmişti. Savaşın yol açtığı yıkımı henüz atlatamamış bu şehirde, başka hiçbir yerde çalışma olanağı olmadığı için başını sokacak bir yer bulamayan göçmenimiz yalnızca yaşadığımız yer değil, aynı zamanda çiçeği burnunda yayınevimizin idarehanesi de olan evimize, hemen yanımdaki odaya yerleşmek zorunda kalmıştı. Her gece evdekilere iyi geceler dileyip odama çekilirken Galep, odasında, bütün gün çizimleriyle uğraştığı Occhio Cupo'nun sayfalarına son halini vermek için hâlâ çalışıyor olurdu. Occhio Cupo, Amerikan Bağımsızlık Savaşı yıllarında, 1700'lerin sonunda, maskeli bir kahramanın başından geçenlerin anlatıldığı ve Galep'in, 'Flash Gordon'un Alex Raymond'ından, 'Prince Valiant'ın Harold Foster'ından, Tarzan'ın Burne Hogarth'ından esinlenerek pekiştirdiğini itiraf ettiği, o muhteşem çizim yeteneğini konuşturduğu, yayınevimizin büyük umutlar bağladığı bir diziydi. Occhio Cupo'nun o günkü işini bitirdiğinde, yoğun ve yıpratıcı çalışma gününün stresini attığı, 'kafa dinlemek' için yaptığı çizimlere gelirdi sıra. O zamanlar, on beş yaşında bir öğrenciydim. Yatağıma yatıyor, kitap okuyor ve saat bir olunca da her gece yaptığım gibi uyumak üzere ışığı söndürdüğümde, kapımın eşiğindeki aralıktan, Galep'in odasındaki ışığın hâlâ yandığını görüyordum. Kim bilir kaça kadar oturup çalışıyordu. Sabahları okula gitmek üzere uyandığımda masasının üzerinde, insanın doğrudan doğruya gözüne, yüreğine ve hayal dünyasına hitap eden, en az bir düzine dinamik ve büyüleyici çizimler durduğunu görüyordum. İşte o sabahlardan birinde Aurelio bana yeni çizgi romanımızın çizimlerini göstermişti. Her zamanki titizliğiyle, çizimleri yaparken, yalnızca 'balon'u sayfaya yerleştirmekle kalmamış, içindeki yazıları da doldurmuştu. Yeni 'strip'imizin ilk karesinde, Occhio Cupo'nunki kadar olmasa da üzerine sımsıkı oturan, dar bir "jean" giymiş genç bir kovboy vardı ve ağzından şu sözler dökülüyordu: 'Lanet olsun! Hâlâ peşimdeler mi?' Böyle doğmuştu, benim mışıl mışıl uyuduğum odanın hemen yanında, babam Gian Luigi'nin girift senaryolarıyla Teks Willer!"
Bizi yakından ilgilendirdiği için Teks'in hazırlanış öyküsü üzerinde biraz daha ayrıntılı olarak durmak gerekir: O sırada De Leo adlı bir yayınevi, hayli ses getiren Red Killer adlı bir western dizisi yayımlamaktadır. Gian Luigi'ye de buna benzer bir western dizisi sipariş edilir. Sanatçı, yeni kahramanının adını, otobanda giderken yol kenarındaki bir panoda gördüğü bir afişten esinlenerek bulur bulmasına ama soyadının belirlenmesinde küçük bir sorun yaşanır: "Katil" anlamına gelen Killer, Bayan Bonelli'nin hiç hoşuna gitmemiştir, bunun üzerine çeşitli olasılıklar düşünülür ve sonunda Willer'de karar kılınır.
30 Eylül'de Teks, 1 Ekim'de de Occhio Cupo okurlarıyla buluşur. Ancak nedense Occhio Cupo bir türlü tutmaz ve yayımlanmaya başlamasından bir yıl sonra kapanır. Zaten sanatçılar da bu dizinin "topu dikeceğini" kısa süre içinde anlamış ve bütün enerjilerini Teks'e aktarmaya başlamıştır.
Yayınevinin büyük bir atağa kalktığı ilk yıllarda, Gian Luigi Bonelli'nin yazdığı, Roy D'Amy, Guido Zamperoni ve Franco Donatelli gibi sanatçıların çizdiği La Pattuglia dei Senza Paura, Roy D'Amy'nin yazıp çizdiği Mani in Alto! Gian Luigi Bonelli'nin yazıp Leone Cimpellin'in çizdiği Plutos ve Fred Meagher'ın yazıp çizdiği Buffalo Bill gibi çizgi roman dizileri de yayımlanır ama hiçbiri Teks kadar başarılı ve uzun ömürlü olamaz.
Günümüzde İtalyan sanatçılar, ulusal kimliklerini kahramanlarına da yansıtacakları yeni kahramanlar yaratmak üzere çalışmalarını sürdürüyor ama İkinci Dünya Savaşı sonrasına rastlayan dönemde neredeyse bütün İtalyan çizgi romancılar, doğrudan doğruya Amerikalı kahramanların Amerika'da yaşadığı olayları anlatan ya da bir biçimde Amerika'yı konu alan çizgi romanlar üretiyordu. Edizioni Audace adıyla kurulan, Edizioni Araldo, Cepim ve Daim Press gibi adlardan sonra Sergio Bonelli Editore'de karar kılan ve faaliyetini Via Buonarroti, 38 numarada sürdüren yayınevinin sanatçıları da farklı bir şey yapmıyordu. Darkwood Sakinleri dergisinin Ocak 2000 tarihli dokuzuncu sayısında yayımlanan söyleşide, Zagor'un nispeten genç (40) senaristi Moreno Burattini bu tercihin nedenini şöyle açıklamıştı:
"Bonelli kahramanları genelde Amerikalıdır, çünkü yayınevinin faaliyete geçtiği yıllarda yayımlanan çizgi romanlardaki fikirlerin tamamı sinemadan, dolayısıyla Amerika'dan alınıyordu. Savaş sonrasında dünyanın, 'jean'lerin, chewing-gum'ların, 'rock and roll'un istilasına uğradığı bir dönemde yaratılan bir kahramanın bizimki gibi bombardımanla dümdüz edilmiş, ekonomisi enkaz haline gelmiş bir ülkede maceradan maceraya koşması pek akla yatkın gelmemişti. Üstelik Birinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika'ya göçmen olarak giden İtalyanlar buranın efsanelerle dolu umutlar ülkesi olduğunu görmüştü. O yüzden yaratılan kahramanların Amerikalı olmasından daha doğal bir şey olamazdı. Amerikan sineması bir Batı efsanesi yaratmıştı (...) İtalyanlar şoven değildir, kendi ülkelerinin dünyanın en iyi ülkesi olduğunu hiçbir zaman iddia etmezler, kendi kendilerini sürekli eleştirirler. Bürokrasinin işlevsizliğinden, hükümetlerin dürüst olmamasından, yöneticilerin yeteneksizliğinden ve hiçbir şeyin gerektiği gibi gitmemesinden yakınırız hep, (...) Savaş sonrası dönemde Furio Almirante gibi bazı İtalyan çizgi roman kahramanları pek fazla şanslı olamadı (...) Bugün durum biraz daha farklı, yeni Bonelli kahramanları arasında Amerikalı olmayanlar da var: Dylan Dog İngiliz, Napoleone İtalyanca konuşan bir isviçreli, Jonathan Steele Avustralyalı..."
Yetmişli yılların başında yayınevinin yönetimi oğul Bonelli'ye geçti. O tarihe kadar yayın yelpazesinin neredeyse tamamını western'lere ayıran yayınevi pek çok çizgi roman dizisi yayımlamıştı: Andréa Lavezzolo'nun Piccolo Ranger'i (Kit Taylor, 1958), Guido Nolitta takma adını kullanan Sergio Bonelli'nin Zagor'u (1961), esseGesse üçlüsünün Il Commandante Mark'ı (Kaptan Swing, 1966) yayınevi için Teks'ten sonra gelen en önemli diziler oldu. Yetmişlerin ortasından itibaren I Protagonisti (1974), Un Vomo, Un Avventura (1976), Mister NO (1975), Ken Parker (1977) gibi "aykırı" diziler geldi. "Aykırı" sıfatını özellikle hak eden Mister NO ve Ken Parker attığını vuran, asla yanılmayan, her şeyi bilen, zaafları olmayan/olduğunu kabul etmeyen "kahraman gibi kahramanlardan sonra "insan gibi kahraman"lara hasret okurun taleplerine cevap vermişti. Mücadele edip kaybeden, dayak yiyip kaybeden, âşık olup kaybeden bu sıradışı ve fakat mütevazı kahramanlar, özellikle Ken Parker'ın yaptığı gibi, bazen maceranın yalnızca en sonunda şöyle bir görünüp tekrar kaybolarak da okurları şaşırtmıştır.
1976-1980 yılları arasında İtalyan hukuk sisteminde birtakım boşluklar meydana gelmesinin sonucunda, televizyon yayıncılığı üzerindeki devlet tekelinin ortadan kalkmasıyla ülke bir anda binlerce özel televizyon kanalının istilasına uğrayıverdi. Bu ani şok, bir benzeri ülkemizde de yaşandığı için maalesef hiç de yabancısı olmadığımız nahoş bir sonuç doğurdu: Pek çok çizgi romanın yayımına son verildi, yayınevleri battı. Göz gözü görmeyen bu ortamda ancak çok kaliteli ürünler varlıklarını sürdürebildi. Sağlam bir olay örgüsüne, durağanlaşmayan bir senaryoya, benimsenebilir karakterlere sahip, okuyup bitirmesi en az bir saat süren, belli bir derinliği olan eserler. Kısacası, Bonelli'nin yayımladığı türden çizgi romanlar.
İtalyan çizgi romanının atlattığı ilk kriz değildi bu.
Amerika'da 21 Nisan 1954'te toplanan Senato Alt Komitesi'nde, dönemin ünlü psikiyatrı, Seduction of the Innocent adlı kitabın yazarı Frederick Wertham'ın da katılımıyla gerçekleşen görüşmelerde söz alan tutucu politikacılar ve dar görüşlü bilim adamları, çizgi romanları, gençleri şiddete özendirmekle suçlamış ve sonuç olarak "Çizgi Roman Yayımlama Kuralları" belirlenerek çizgi roman sanatı ağır bir sansüre uğramıştı. O tarihten sonra yayımlanan çizgi romanlar kurallara uygun olduklarını kapaklarında yer alan pula benzeyen bir damgayla kanıtlayıp aklanmak zorunda kalmıştı. Pek çok kişi çizgi romanların tarihte ilk kez bu olayla "damgalandığını" düşünedursun, benzeri bir olay, üç yıl önce, 1951 yılında, italya'da yaşanmıştı!
İki Hıristiyan Demokrat milletvekili, Federici ve Migliori'nin önerisiyle çizgi romanlara bir tür sansür uygulanması fikri ortaya atıldı. Ancak aralarında Bonelli'nin de bulunduğu pek çok yayınevi daha önceden harekete geçerek kendi içlerinde oto-sansür uygulamaya ve yayımladıkları çizgi romanlarda ahlâka mugayir bir şey olmadığını kanıtlamak için "GM" (Garanziale Morale) damgasını vurmayı kararlaştırdı. Bu hareket, İtalya'da çizgi roman sektörünün çöküşe uğramasını önleyen, yerinde bir atak olarak tarihe geçmiştir.
(Zaten özellikle Teks ve sansür deyince öyle çok eskilere gitmeye hiç gerek yok. 1999 yılı başında İtalya'da yaşananları hatırlayın: Codacons adlı, tüketiciyi koruma derneği, 458 ve 459. sayılarda geçen içki ve sigarayı öven konuşmaları ve gençleri şiddete özendirmesini gerekçe göstererek Teks'e sansür uygulanması istemiş, ama bu saçma
talep neyse ki kabul edilmemişti! "Saçmalık bu! Koskoca Teks Willer'e papatya çayı mı içirteceğiz?" diye sormuştu bir Bonelli yetkilisi!)
Yeni arayışlar, seksenli ve doksanlı yıllarda da sürdü. Alfredo Castelli'nin Martin Mystere'i (1982), Tiziano Sclavi'nin Dylan Dog'u (1986), Claudio Nizzi'nin Nick Raider'ı (1988) ve yayınevinin bilimkurgu alanına yöneldiği ilk çizgi roman olan Medda, Serra & Vigna üçlüsünün Nathan Never'ı yayımlanmaya başladı (1991). 1997 Temmuzunda, western'lere bitti gözüyle bakıldığı bir dönemde, mavi ceketlilere, rengarenk giysileri ve savaş başlıklarıyla kızılderililere, alevli oklara, düellolara hasret kalan western tutkunlarını çok sevindiren bir gelişme oldu ve korku-western dizisi, Gianfranco Manfredi'nin yazdığı, tipi, Jose Ortiz'in çizimleriyle belirlenen Magico Vento okurlarıyla buluştu. Sadık "Bonelli western'i" okurları için hoş bir sürpriz olan, korku temalarıyla yakaladığı, "Nuh-u nebiden kalma" western dizilerine burun kıvıran zamane gençlerine western'in o doyulmaz tadını tattırmak gibi önemli bir görev de üstlenen Magico Vento, artık neredeyse hiç "kovboy filmi" çekilmediği, hiç "kovboy romanı" yazılmadığı bir dönemde, yaratıcılarını bile şaşırtan başarılar elde etti.
Bu hareketli dönemle ilgili olarak söz edilmesi gereken bir başka önemli gelişme de, başrolünde kadınların olduğu üç dizinin, Medda, Serra & Vigna'nın Legs VVeaver'ının (1995), Giancarlo Berardinin Julia'sının (1998) ve Luca Enoch'un Gea'sının (1999) yayımlanmaya başlamasıydı.
Sonuçta bugün Sergio Bonelli Editore'nin, özel albüm, dev albüm, maxi albüm, almanak, "collezione book", tutto gibi çeşitli formatlarda maceralarını yayımladığı on yedi kahramanı var: Teks, Zagor, Mister No, Martin Mystère, Dylan Dog, Nick Raider, Nathan Never, Legs Weaver, Kaptan Swing, Magico Vento, Napoleone (Carlo Ambrosini, 1997), Brendon (Claudio Chiaverotti, 1998), Julia, Jonathan Steele (Federico Memola & Teresa Marzia, 1999), Gea, Dampyr (Mauro Boselli & Maurizio Colombo, 2000) ve Gregory Hunter (Antonio Serra, 1999). Çoğu, Bonelli geleneğinde sıkça rastlanan bir uygulamanın sonucu olarak, "tanıdık" yüzler: Teks, biraz yaratıcısı Galep'ten biraz Gary Cooper'dan esinlenilerek çizilmiş. Artık maalesef yayımlanmayan Ken Parker, Robert Redford'un, Dylan Dog, Rupert Everett'in, Legs, Sigourney Weaver'ın, Nick Raider, Robert Mitchum'un, Magico Vento, Daniel Day Lewis'in, Dampyr, Harlan Draka Ralph Fiennes'in, Julia, Audrey Hepburn'un (Whoopi Goldberg'den John Malkovich'e ve John Goodman'a bir dizi ünlü Hollywood yıldızını "andıran" yan karakterler de cabası), Kaptan Swing'de Salih Güney"in (!) kopyası! Bu konuda ilginç bir not düşmekte yarar var: Dylan Dog'un 1999 yılında Dark Horse Comics tarafından (Nathan Never ve Martin Mystere'le birlikte) Amerika'da onar bin adet basılıp yayımlanan 6 macerasında yüzü yine sinemadan unutulmaz bir sanatçıya, Türkiye'de Üç Ahbap Çavuşlar'ın Arşak Palabıyıkyan'ı adıyla tanınan Groucho Marx'a ait olan yan karakter, bıyığı kazınarak Felix adıyla sunulur Amerikan okuruna. (Hal böyleyken, bu satırların yazarı, olur da bir gün Julia ya da Legs Amerika'da yayımlanırsa ne olacağını merakla beklemektedir.)
Sergio Bonelli Editore, seksenli yıllardan itibaren yılda 25 milyon çizgi roman satmaya başlamasıyla, Walt Disney Company'le birlikte ülkenin çizgi roman pazarının % 70'ini paylaşan bir dev haline gelir. Bonelli çizgi romanlarında, yalnızca İtalya'dan değil, İspanya, Hırvatistan, Meksika, Birleşik Devletler ve hattâ Yeni Zelanda'dan 250 civarında yazar ve/veya çizerin imzası yer almakta, şimdiye dek yayımlanmış 160.000 sayfalık stoka her yıl 12.000 yeni sayfa eklenmekte, "fumetti" tutkunlarıysa bu başarının devamını canı yürekten dilemektedir.
ZEYNEP AKKUŞ