Şükrü
Çeviri & Balonlama
Sakarya, Türkiye'nin Marmara Bölgesi'nin Çatalca-Kocaeli Bölümü'nde yer alan bir ildir. 2010 yılında yapılan nüfus sayımında nüfusu 872.872'dir.
Sakarya'nın kuzeyinde Karadeniz, batısında İzmit, Bursa, doğusunda Düzce ve güneyinde de Bolu ve Bilecik bulunmaktadır. Sakarya Nehri, Sakarya'nın Karasu ilçesinde Karadeniz' dökülür.
Sakarya'da ekonomi olarak tarım en başta gelmektedir. Hendek,Karasu ve Kocaali ilçelerinde fındık yetiştirimi mevcuttur. Ayrıca mısır yetiştirimide yapılmaktadır. Sakarya'da sanayi son zamanlarda gelişmeye başlamıştır. Son yıllarda kurulan sanayi kuruluşları bu sanayileşmeyi daha da artırmıştır.
Sakarya ilinin adını nereden aldığına ilişkin bilgiler Frigler dönemine değin uzanmaktadır. İle adını veren ırmak, o dönemde en önemli Frig tanrılarından olan Sangari’nin adını taşıyordu. Bu ad, Helenistik Çağda Sangarios biçimine dönüştü ve uzun yıllar bu şekilde kullanıldı. Ayrıca eski Yunanlıların Sakarya Irmağı’na "Saldırgan" anlamına gelen Zakharion adını verdikleri de bilinmektedir. Bu ad daha sonraki yıllarda dönüşüme uğrayarak Sakarya biçimini almıştır.
En Düşük Sıcaklık 11,02,1976 -10.0 En Yüksek Sıcaklık 25.07.2007 44.3 Yazları Sıcak Ve Kurak (Akdeniz İklimi) Kışları Bol Yağışlı Ve Soğuk Özellikle (Geyve Hendek Akyazı Taraklı Sapanca) Diğer İlçelere Göre Daha Soğuk Geçer En Yüksek Kar Kalınlığı 18.02.2008 52.0 Cm En Çok Yağış 26.06.1999 127.7 kg/m2 En Hızlı Rüzgar 23.02.1993 85.3 km/sa Yüksek Kesimlerde Kışın Yağış Genellikle Kar Şeklinde Olur.
Yapılan kazılar ve bulgurların tarihi bilgileri sayesinde; bölgede M.Ö. 300 ile 395 yılları arasında başkenti NikoMedya (İzmit) olan Britinyalıların hakimiyeti altında kalmıştır. Kandıra, Kaynarca, Kaymas, Hendek,Bedir,Uhud, Karapürçek ve Taraklı’da rastlanan bazı bulgurlarca da bölgenin miladın hemen öncesi ve sonrasında Bitinyalıların egemenliğinde yaşadığı kesinleşmektedir. Bölgede inşa edilen Seyifler, Harmantepe, Tersiye, Paşalar, Çobankale, Mekece kaleleriyle, III. Justinyanus’un 562 yılında Sakarya Nehri’nin üzerine yaptırdığı Beşköprü’ çok sağlamdır.
13. yüzyılın sonlarına doğru Konuralp, bugünkü Adapazarı Havzası'nı fethetmiştir. İlk olarak batı Türkistan ve Azerbaycan'dan gelen göçebe Türk boyları buralarda köyler ve kentler kurmuşlardır. Adapazarı, Sakarya Nehri ve Sapanca Gölü'nden çıkan Çark Suyu arasında kalan yarımada biçimindeki kara parçası üzerinde kurulmuştur. 1563 yılına ait bir vesika ve 1581 yılında Akyazı Ada Kadılığı'na yazılan ve bu yöreden nahiye diye bahseden bir ferman şehrin tarihini anlatan ilk belgelerdendir.
Atatürk, bir yandan iç işlerle uğraşıyor, bir yandan da yeni bir savaşın hazırlıklarını yapıyordu. Yunanlılar Sakarya çevresinde saldırıya geçmişlerdi. Atatürk, 5 Ağustos 1921’de Büyük Millet Meclisi’nden başkomutan olarak yetki aldıktan sonra, 12 Ağustos’ta Polatlı’daki cephe karargâhına gitti. Savaş 23 Ağustos’ta başladı. Geceli-gündüzlü üç hafta sürdü.
Bu savaşın kazanılmasında Atatürk’ün sarsılmaz isteminin çok büyük payı oldu. Savaşın ilk günlerinde cephemiz zaman zaman bozuluyordu. Atatürk, Sakarya Savaşı’nın bu çetin günlerini şöyle anlatıyor:
“Meydan muharebesi 100 kilometrelik cephe üzerinde cereyan ediyor, sol cenahımız Ankara’nın 50 kilometre cenubuna kadar çekilmişti. Ordumuzun cephesi garba iken cenuba döndü, arkası Ankara’ya iken şimale verildi. Tebdil-i cephe edilmiş oldu. Bunda hiç beis görmedik. Hatt-ı müdafaalarımız kısım kısım kırılıyordu. Fakat derhal kırılan her kısım en yakın bir mesafede yeniden tesis ediliyordu. Hatt-ı müdafaaya çok rapt-ı ümit etmek ve onun kırılmasıyla ordunun büyüklüğü ile münasip uzun mesafe geriye çekilmek nazariyesini kırmak için, memleket müdafaasını başka bir tarzda ifade ve bu ifademde ısrar ve şiddet göstermeyi faydalı ve müteessir buldum. Dedim ki: Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için, büyük, küçük her cüz-i tam bulunduğu mevziden atılabilir fakat küçük, büyük her cüz-i tam ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip, muharebeye devam eder!”
Sakarya'nın kuzeyinde Karadeniz, batısında İzmit, Bursa, doğusunda Düzce ve güneyinde de Bolu ve Bilecik bulunmaktadır. Sakarya Nehri, Sakarya'nın Karasu ilçesinde Karadeniz' dökülür.
Sakarya'da ekonomi olarak tarım en başta gelmektedir. Hendek,Karasu ve Kocaali ilçelerinde fındık yetiştirimi mevcuttur. Ayrıca mısır yetiştirimide yapılmaktadır. Sakarya'da sanayi son zamanlarda gelişmeye başlamıştır. Son yıllarda kurulan sanayi kuruluşları bu sanayileşmeyi daha da artırmıştır.
Sakarya ilinin adını nereden aldığına ilişkin bilgiler Frigler dönemine değin uzanmaktadır. İle adını veren ırmak, o dönemde en önemli Frig tanrılarından olan Sangari’nin adını taşıyordu. Bu ad, Helenistik Çağda Sangarios biçimine dönüştü ve uzun yıllar bu şekilde kullanıldı. Ayrıca eski Yunanlıların Sakarya Irmağı’na "Saldırgan" anlamına gelen Zakharion adını verdikleri de bilinmektedir. Bu ad daha sonraki yıllarda dönüşüme uğrayarak Sakarya biçimini almıştır.
En Düşük Sıcaklık 11,02,1976 -10.0 En Yüksek Sıcaklık 25.07.2007 44.3 Yazları Sıcak Ve Kurak (Akdeniz İklimi) Kışları Bol Yağışlı Ve Soğuk Özellikle (Geyve Hendek Akyazı Taraklı Sapanca) Diğer İlçelere Göre Daha Soğuk Geçer En Yüksek Kar Kalınlığı 18.02.2008 52.0 Cm En Çok Yağış 26.06.1999 127.7 kg/m2 En Hızlı Rüzgar 23.02.1993 85.3 km/sa Yüksek Kesimlerde Kışın Yağış Genellikle Kar Şeklinde Olur.
Yapılan kazılar ve bulgurların tarihi bilgileri sayesinde; bölgede M.Ö. 300 ile 395 yılları arasında başkenti NikoMedya (İzmit) olan Britinyalıların hakimiyeti altında kalmıştır. Kandıra, Kaynarca, Kaymas, Hendek,Bedir,Uhud, Karapürçek ve Taraklı’da rastlanan bazı bulgurlarca da bölgenin miladın hemen öncesi ve sonrasında Bitinyalıların egemenliğinde yaşadığı kesinleşmektedir. Bölgede inşa edilen Seyifler, Harmantepe, Tersiye, Paşalar, Çobankale, Mekece kaleleriyle, III. Justinyanus’un 562 yılında Sakarya Nehri’nin üzerine yaptırdığı Beşköprü’ çok sağlamdır.
13. yüzyılın sonlarına doğru Konuralp, bugünkü Adapazarı Havzası'nı fethetmiştir. İlk olarak batı Türkistan ve Azerbaycan'dan gelen göçebe Türk boyları buralarda köyler ve kentler kurmuşlardır. Adapazarı, Sakarya Nehri ve Sapanca Gölü'nden çıkan Çark Suyu arasında kalan yarımada biçimindeki kara parçası üzerinde kurulmuştur. 1563 yılına ait bir vesika ve 1581 yılında Akyazı Ada Kadılığı'na yazılan ve bu yöreden nahiye diye bahseden bir ferman şehrin tarihini anlatan ilk belgelerdendir.
Atatürk, bir yandan iç işlerle uğraşıyor, bir yandan da yeni bir savaşın hazırlıklarını yapıyordu. Yunanlılar Sakarya çevresinde saldırıya geçmişlerdi. Atatürk, 5 Ağustos 1921’de Büyük Millet Meclisi’nden başkomutan olarak yetki aldıktan sonra, 12 Ağustos’ta Polatlı’daki cephe karargâhına gitti. Savaş 23 Ağustos’ta başladı. Geceli-gündüzlü üç hafta sürdü.
Bu savaşın kazanılmasında Atatürk’ün sarsılmaz isteminin çok büyük payı oldu. Savaşın ilk günlerinde cephemiz zaman zaman bozuluyordu. Atatürk, Sakarya Savaşı’nın bu çetin günlerini şöyle anlatıyor:
“Meydan muharebesi 100 kilometrelik cephe üzerinde cereyan ediyor, sol cenahımız Ankara’nın 50 kilometre cenubuna kadar çekilmişti. Ordumuzun cephesi garba iken cenuba döndü, arkası Ankara’ya iken şimale verildi. Tebdil-i cephe edilmiş oldu. Bunda hiç beis görmedik. Hatt-ı müdafaalarımız kısım kısım kırılıyordu. Fakat derhal kırılan her kısım en yakın bir mesafede yeniden tesis ediliyordu. Hatt-ı müdafaaya çok rapt-ı ümit etmek ve onun kırılmasıyla ordunun büyüklüğü ile münasip uzun mesafe geriye çekilmek nazariyesini kırmak için, memleket müdafaasını başka bir tarzda ifade ve bu ifademde ısrar ve şiddet göstermeyi faydalı ve müteessir buldum. Dedim ki: Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için, büyük, küçük her cüz-i tam bulunduğu mevziden atılabilir fakat küçük, büyük her cüz-i tam ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip, muharebeye devam eder!”