ŞAKA -1943-05-06-MAYIS-Sayi 131

dedo11

Onursal Üye
8 Nis 2013
1,891
5,336

Sayın ritvan ;

ŞAKA okuma günlüğü : ŞAKA OKU(YORUM) :



Dedo11 Yorumu : Arkadaşlar kapağa bakar mısınız? O ne estetik?!!!!!! Siz estetikten kapaktaki kadın çizimlerini mi sandınız? Yoook ben onu değil Şaka Dergisinin sayısını belirten "No" yazısının ve "131" deki sayının estetik yazılışına dikkat çekmek istemiştim... Gerçekten de Güzel yazma sanatının zirvesi
gibi...
Şimdi gelelim diğer konuya ; Evet kapakta ve içerideki kadın çizimlerine ( insanın karikatür demeye dili varmıyor. Sizinki varıyor mu? ) Demek ki karikatür çiziyorum diye ille de eciş bücüş çizmek şart değilmiş.
Doğrusu bu konuda @eankara nın görüşlerini merak ediyorum...


2. JPG sayfasının en alt solundaki karikatür "-- Bayım, bayım... Gözlerinizi burada unuttunuz!..." Karikatür ve sözler ancak bu kadar güzel anlatım sağlayabilirdi. "Gözlerini bir yerde unutmak" deyimi ne kadar güzel bir deyiş. İnsan bunu şiirde bile kullanabilir?



4. sayfada : Siz sol üsteki tahtravelli karikatüründeki kızın ve erkeğin durumuna mı değineceğimi zannettiniz... Hayır arkadaşlar ben 70 yaşında bir dedeyim bana yakışır mı? Ben "şakacı" imzalı "Haftanın Şakası" köşesindeki yazıları okumanızı önerecektim de....


5. sayfada : "MAAŞ!..
( Beş Perdelik Komedi )
İnanın buna komedi diyenin !!!!!!!!
Anlaşılan en çok tekrar edeceğimiz tümce "Yahu bu memurun, dargelirlinin hali ne olacak?"



7. sayfada : "Bir Dava Münasebetile..
Şair ve muharrir Necip Fazıl Kısakürek aleyhine, bir yazısı dolayısile dava açılmış... Mahkemede şair yazıyı karısının yazdığını ileri sürmüş. Ehli vukuf da rengi ve kokusu olmayan bir rapor vermiş.."

Bu olay doğrumu uydurma mı , bilmiyorum ama bazıları Necip Fazıl Kısakürek'i yere göğe sığdıramazlar. Bence onlar Necip Fazıl'ı tanımıyorlar gibime geliyor...



"Evvela, Cevdet , bütün genç şairler gibi "hususiyet", orijinalite meraklısıdır. Sonra, eserlerinde hayatın en pespaye taraflarından bahsetmekle dahiyane bir iş yaptığına inanır."
10. sayfada : "Hikayeci" imzalı "FUZULİ (Küçük Hikaye)" adlı yazısından...

Çevremde de tanık olduğum kendini şair zanneden ve yazdıklarının da şiir olduğunu sanan insanları anlatan çok güzel bir yazı...


BU SAYIDA OLTAMA TAKILAN KELİMELER ( SÖZCÜKLER ) :

Onlar "mevzu" diyor , biz "konu" diyoruz...
Onlar "tahammül" diyor , biz "dayanma, dayanç" diyoruz...
Onlar "taam" diyor , biz "yemek, yiyecek" diyoruz...
Onlar "tevekkeli" diyor , biz "boşuna, boş yere, sebepsiz olarak" diyoruz...
Onlar "yevmi gazeteler" diyor , biz "günlük gazeteler" diyoruz...
Onlar "tekrar etmek" diyor , biz "yinelemek" diyoruz...
Onlar "münekkit" diyor , biz "eleştirmen" diyoruz...
Onlar "ehli vukuf" diyor , biz "bilirkişi" diyoruz...



Emeğine ve paylaşım isteğine teşekkür ederim...




 

Levent 16

Aktif Üye
22 Kas 2011
349
1,873
Kapak çizimleri karikatür değil de illüstrasyon tarzı çizimler. Genelde eski tarz karikatür çizimleri alt yazılı ve illüstrasyon tarzıydı. Ta ki Ramiz ve Cemal Nadir gelene kadar. Baha, Togo gibi karikatüristler de vardı tabii, ancak illüstrasyon tarzı çizimlerden Ramiz ve Cemal Nadir sayesinde uzaklaşıldı. İsim yapmalarının bir nedeni de budur. Cemil Cem çizgileri ile illüstrasyon tarzıdır bana göre, Ratip Tahir ve Sedat Simavi çizimleri gibi. Bazan öyle olur ki karikatür ile alt yazı arasında bir bağ kurulamaz. Yusuf Ziya Ortaç anlatır, kendisinden resme göre alt yazı yazmasını istemişler. Ramiz ve Cemal Nadir yeni bir tarz getirmelerine rağmen alt yazıya devam ettiler. Alt yazı da Turhan Selçuk ve Semih Balcıoğlu sayesinde bir yere kadar terk edilir.
 

eankara

Onursal Üye
24 May 2010
1,274
7,472
Karikatür tarihimiz, bugünkü anlayışımızla 19.yy. sonlarına kadar uzanıyor. Teodor Kasap önderliğinde çıkan Diyojen dergisine mizah dergilerimizin miladı diyebiliriz. 20.yy. başlarındaki Kalem dergisindeki ,karikatüristimiz Cemil Cem’in karikatürlerine halen ara ara bakarım. O dönemlerdeki , figürlerin deforme edilmediği çizgilerle oluşan ve hiciv içeren çizimler , bana göre halen birer estetik harikasıdır. Amacım karikatür tarihimize girmek değil tabii , o konu bir hayli uzun. Sizin değindiğiniz konulara gelince ;

No: 131 yazı karakteristiği konusundan bahsetmeniz bir hayli önemli.

Çünkü , dikkat edilirse , Cumhuriyetimizin kuruluş dönemi diyebileceğimiz yıllardaki ( 1920 – 1940 yılları arasında ağırlıklı olarak basında görülen ) yazılar daha çok '' Bauhaus '' akımının etkisinde , yeni tipografi ile yazılan yazılardı. Bu fontla yazılan yazılar, 1900’lerde bir hayli yaygın olan '' Art Nouveau '' akımı sonrasında yaygınlaşmıştır.

Bu tür yazılara , o dönem yayınlanan başka dergilerde de rastlayabilirsiniz , ben de çok severim. Bugün , yazışmalarda ağırlıklı olarak kullandığımız ‘’ Times New Roman ‘’ fontlarının kullanımı , daha çok 1930 başlarından itibaren yavaş yavaş kullanılmaya başlanmıştır.

Şaka kapağında değindiğiniz karikatüre gelince , amiyane tabirle '' eciş büçüş '' olarak dilimizde tabir edilen , stilize çizgilerle bir figürün deforme edilmesi ( X ) , karikatür tarihimizin başlangıcından çok sonraları görülür. Bu konuda gösterdiğiniz kadınların bulunduğu karikatür , tam da bu iki anlayışın arasındaki geçiş dönemi çalışmalarını temsil ediyor. Bu karikatürde az da olsa deformasyon bulunmaktadır. ( Örneğin şapkalar gerçekten farklı olarak , baş ölçülerine göre her iki kadında olması gerekenden daha küçüktür. Bir başka örnek , dikkat edilecek olursa , özellikle soldaki mavi giysili kadının bel genişliği , hemen hemen tuttuğu el çantası genişliği ölçüsünde , yine gerçeğe aykırı olarak çizilmiştir. Örnekler çoğaltılabilir. ) Yani , aslında bu izlediğimiz çalışma tam olarak gerçek oranlı resim özelliği taşımamaktadır. Ama, tüm bu ‘’ tecrübi ‘’ olarak kullanılan oranlardan hareketle yapılan karikatürler neticede izleyenlerde estetik seyir zevki oluşturmakta. Zaten en önemlisi de bir yerde bu. Ama, bildiğiniz gibi sanat , '' zevklerin ve renklerin tartışılmadığı alan. '' Farklı sanat akımlarını sevenler var olduğu gibi , farklı karikatür anlayışlarının da seveni çok. ( Size , merak ettiğiniz kendimle ilgili bir sır vermiş olayım, karikatürde başarılı yapıldığı sürece her anlayışta yapılanı hayranlıkla izlerim , bu aşıdan işim pek de kolay sayılmaz !! Söz gelimi , belirttiğiniz Şaka kapağı karikatürünü ben de sizin gibi beğendim. )

Sn. @dedo11 , diyarımızda şimdiye kadar hiç değinemediğim , ama çok sevdiğim karikatür sanatına, kısa da olsa değinme fırsatı verdiniz. Her zaman sorularınıza cevap vermekten memnunluk duyacağımı bilmenizi isterim. Saygılarımla,

Not ( X ) : Deformasyon konusu resim tarihi açısından ,Erken Rönesans dönemine kadar uzanıyor. ( Giotto ) Rönesans döneminde Leonardo da Vinci'nin Grotesk ( Gülünç , abartılı tarzda güldürüyü amaçlayan çizim ) çalışmaları oldukça önemli örneklerdir. Günümüzde , illustrasyon sanatında , stilize tarzdaki deforme çizimli çalışmalar olduğu gibi , deformasyonun olmadığı çalışmalar da görülmektedir.
 
Son düzenleme:

dedo11

Onursal Üye
8 Nis 2013
1,891
5,336

Sevgili dostlar ;

İnanın çok duygulandım. Nabzım hızlandı, yüreğimden gelen çarpıntıyı yanımda olsanız siz de duyardınız.... Bu ne biçim duygu?... Bu tür duyguları hiç görmediğim insanlar tarafından yaşamam ilk oluyor...

Yine dönüp kendime , yaşadıklarıma geleceğim ( yaşlı olmamdan dolayı mı, kendime dışarıdan bakabilme yeteneğini edindiğim kültürden dolayı başarabilmemden mi, anılarımı kafamda yazıp durmamdan mı ( belki de bir gün yayınlatırım aldatmacası ile ) , .......??????? hep bende böyle oluyor. ) ( Hoşgörünüze sığınarak. )

Çok küçük yaşta ( büyüklerim ve çevrem 2,5 yaşında diyor ) okuma yazma öğrenmişim ( neredeyse kendi kendime ) ailem bana kitap , defter ( saman kağıttan oluşan defter elbette ki ) yetiştirememiş bana yetiştiremedikleri bir şey daha varmış ; kurşunkalem...
Evet evet kurşunkalem ( taaa orta bire kadar tükenmez ve dolma kaleme erişememiştim. ) .. Kurşunkalem benim için hiçbir zaman sadece bir kalem olmamıştı. O benim duygularımın dili, düşüncelerimin sesi , isteklerimin tercümanı .... vb. vb. hatta arkadaşımdı....
Bu arkadaşım bir gün bana yazıdan başka bir şeye daha yaradığını gösterdi. Bu da "Çizmekti"... Çizmek dediysem hemen karikatür sanılmasın. O sanatı hiç denemedim ( deneseydim de belki başaramazdım. ) Ben genellikle hayalimdekini değil de baktığımı çizme yeteneğim vardı ( bence hayalindekini çizen bu nedenle benden çok daha ressam olmaya yatkındır. ) Bilen bilir bizim gibi güneydoğu evlerinde duvarda resim olan duvar halıları vardır. İlk onları çizmeye başladım. Evimizde iki duvara asılan halı vardı. Birinde geyikler.... Diğerinde ise atını denize süren bir Osmanlı giyisili ( sonradan bu bilgiye erişmiştim ) birini gösteren halı ( ileride bunun da Fatih Sultan Mehmet(d) olduğunu öğrenecektim )... Bu halılara baka baka resim çiziyordum dostum kurşunkalemle... Benden habersiz bu çizdiklerimi babam almış kahvehanesinde duvara asmış... İşte okullar dahil tüm çevreye beni tanıtan bu çizgilerim olmuş... Anılarımın bu dalını burada bırakıyorum ( çünkü buradaki amaç bu değil ).

Yukarıda değinmiştim ya ben ressam olacak yeteneğe sahip değildim ama bakarak benzetme yeteneğim vardı. Hele sevdiklerimin , arkadaşlarımın bazıların vesikalık resimlerini alıp onları kurşunkalemle ( Sevgili arkadaşım ) önce cetvel yardımı ile küçük karelere ayırıyor sonra da onları beyaz kağıda geçiriyordum... Neredeyse gölgelenmeler dahil aynısı oluşuyordu. Aslında bu yaptığım elbette ki ressamlık değildi ( ben de bunun bilincinde idim ) . Ankara'da Bülten Sokak'ta Afşin Elbistan Gurup Başkanlığı kurulmuştu ( Afşin Elbistan'da Termik Santral Kurulacaktı ) ben de bir arkadaşımın yardımı ile buradaki Muhasebe bölümünde çalışmaya başlamıştım. Bir yıl kadar önce üniversite sınavlarına hazırlık dersanesinde ( Durakbaşa Dersanesi ) tanıştığım bir kız arkadaşım vardı. Öğlen tatillerinde arkadaşlar başka işlerle uğraşırken. Ben de tuttum bu kız arkadaşımın bana verilmiş vesikalık resmini aldım. Kareledim. Sonra da kağıda geçirmeye çalıştım. Bir kaç gün sonra bitirmiştim ki gidip gelen arkadaşlar görüp incelemeye başladı. Kimi çizdiğimi elbette ki bir bakışta anlamışlardı. Çünkü dediğim gibi benzetmekte çok iyi idim. Hepsi övgü dolu sözler söyledi bana... Ancak bizimle birlikte çalışan bir ressam da vardı ( Bakanlıktan tanıdıkları tarafından buraya yerleştirilen. ) sergileri falan varmış ( biz görmedik ancak yalan söylemiyordu )... İşte bu arkadaş ( abi ) bana aşağıdaki sözleri ( uzun zaman geçtiği için yaklaşık olarak diyebiliyorum ) söyledi.

-- .... arkadaş. Senin kız arkadaşını tanıyorum. Çizdiğine bakan herkes zaten anında o olduğunu anlar. Ancak ben bir şeye dikkat ettim. Senin çizdiğin ilk kez fotoğrafın aynısı değil... Bana vesikalık fotoğrafını da verir misin ? ( Aldı ve resmin yanına koydu ) Başladı göstere göstere nerelerde aslına sadık kalmadığımı detayı ile anlatmaya başladı. Neden buralarda idealize etmişsin biliyor musun?...
Senin birçok çizimini gördüm. Çok iyi benzetebiliyorsun. Bu da önemli ama bilir misin çizebilme , ne zaman resime dönüşür ? İşte bunun için uzun uzun sana anlatmaya başladım. Sen neden idealize etmişsin biliyor musun? Çünkü buralarda sen varolanı değil hayalindeki algıladığını ( algı yanılgısı ile birlikte ) çizmişsin.
1 - Sen bu kızı çok seviyorsun ... ( Aşk idealize etmeden oluşamaz -- Bu düşünceler bana ait )
2 - Pek yapmadığın şeyi yapmışsın duygularını da çizgine katmışsın ( muhtemel ki bilmeden ) ki işte SANAT BURADA BAŞLAR....

Gülmecenin sanata dönüşmesinin yolunu da başka bir yerde gerektiğinde ( Levent Kırca'dan öğrenmiştim ... ) anlatmak üzere şimdilik bu kadar...

SONUÇ : (1) deki ile evlendim bir kızımız iki torunumuz var...
(2) On yıllardır tek çizgi çizmedim. Yani yukarıdaki anlattıklarım şimdi yaptığım birşey olmadığı için kendime övgü saymayınız lütfen...

Sevgili Levent 16 ; ( beni muhatap alır gibi değil de ortaya söylemiş gibi yapsan da ) ,
Sevgili eankara ; İlgilenip hem özelden hem de genel yerde bana çok değerli bilgileri uzun uzun anlattığın için ;
Her ikinize de ne kadar teşekkür etsem azdır.

Ben akıllı adamım ( kendimi övdüğümü sanmayın ) çünkü elindekinin değerini bilen kişi akıllıdır. Ben de elimdekilerinin değerini hep bildim. Baksanıza neredeyse 50 yıl önceki dostlarım ile yaşadıklarımı bile hep yanımda taşımışım. Sizleri de öyle yapacağım. Ömrümün sonuna dek benimlesiniz ( yandınız ) ....

Boşuna dememiştim : Güneşin sofrasındayız , Dostların arasındayız ( Nazım Hikmet'ten)


Var olun , sağ olun , eksik olmayın , esenlik dileklerimle , sevgi ile kalınız...




 
Üst