bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,577
73,512
NeverLand
New York şehrinde sıradan bir gece daha. Sekiz kollu iblis Doktor Octopus (Ahtapot) nükleer bir santralın kontrolünü ele geçirmiş ve şehirden fidye istemekte. Bu arada Electro adıyla tanınan elektriğin efendisi, Times meydanının altını üstüne getirmekle meşgul. Oldukça özgün bir isme sahip olan Hammerhead (Çekiçkafa), Silverman (Gümüşadam) ve Kingpin'in (Büyük Patron) liderliklerini üstlendikleri çeteler arasında bir savaş patlak vermiş durumda ve bütün bunlar yetmezmiş gibi esrarengiz Green Goblin (Yeşil Cin) tekrar piyasaya çıkmış ve Manhattan sakinlerinin yüreklerine dehşet salmakla meşgul.

Görünürlerde New York'u yeniden güvenli bir şehir haline getirebilecek bir kişi var sadece. Bir örümceğin gücüne, hızına ve çevikliğine sahip bir kahraman. Ama ortada küçük bir sorun var: Kahramanımız berbat bir gribin pençesinde yatağa düşmüş durumda. Üstelik başındaki sorunlar bununla da bitmiyor: Bir taraftan uzatmalı kız arkadaşı ile ilişkisini sürdürmeye çalışıyor, diğer taraftan da teyzesi için gereken ilaçları alabilmek için para edecek haber fotografları çekmeye çalışıyor. Dahası, eğer dünyayı ertesi gün öğlenden önce kurtarmayı başaramazsa Empire State üniversitesinde almakta olduğu fizik dersinin finalini kaçıracak ve aynı dersi gelecek dönem tekrarlamak zorunda kalacak.

Örümcek Adam Olmak Hiç de Kolay Bir İş Değil!

Ama onun hakkında bir şeyler okumak oldukça zevkli. Geride kalan 40 yıl boyunca dünyanın dört bir yanındaki çizgi roman severler, Peter Parker isimli gencin başından geçenleri adeta yutarcasına okudular. Peter'in sorunları bizim sorunlarımıza benziyor. Maddi sorunlar içinde, kadınlarla ve işi ile başı belada ve ailesine karşı sorumlulukları var. Ama aynı zamanda kendisini düz duvarlara tırmandırabilen, üzerine sıkılan kurşunları savuşturan, istediği zaman ağ ördüren ve kontrolden çıkmış kamyonları elleriyle durdurabilecek süper güçlere de sahip. Yüzeysel bir bakışla okunduğunda, 1930'ların sonlarına doğru, gazete bayilerinde satışa sunulması ile başlayan Superman, Batman ya da Phantom gibi kostümlü süper suç savaşçılarından Örümcek Adam'ı ayıran herhangi bir farka rastlayamayız. Ama örümcek Adam'ın alışılageldik bir tipleme olduğunu söylemek mümkün değil. 1962'de piyasaya çıktığından beri, dünyayı tehdit eden tehlikelerle kişisel, gündelik sorunların karışımından oluşan maceraları 7'den 77'ye çizgi roman okurlarına keyif vermeye devam ediyor. 40. yılını uzun süredir beklenen bir Hollywood uyarlaması ile kutlamaya hazırlanan Örümcek Adam duruma bakılırsa bu günlerde her zamankinden daha popüler.

Başlangıç...

Örümcek Adam, efsanevi çizgi romancılar Stan Lee ve Steve Ditko tarafından yaratıldı. Altmışlı yıllara gelindiğinde Lee, daha önce kırklı yıllarda Timely Comics'de çalışmış olmanın getirdiği tecrübe ile, artık çizgi roman yayıncılığı konusunda iyice pişmişti. Altmışların başında kendisine has, saygıdeğer bir yayıncılık anlayışını yerleştirmiş bir yayınevi olarak, Marvel Comics romantik hikâyeler ve canavar hikâyeleri yayımlamaktaydı. 1961'de Lee ve çizgi roman dünyasının efsane çizerlerinden Jack Kirby'nin romantizm, bilimkurgu ve süper kahramanlık öğelerini bir araya getirerek yarattıkları The Fantastic Four (Fantastik Dörtlü) çizgi romanı, endüstrinin gidişatını tamamen değiştirdi. Kitap müthiş ilgi gördü. The Justice Leauge of America'dan (Amerikan Adalet Savaşçıları) aldıkları ilhamla bir süper kahramanlar takımı yaratan Lee ve Kirby'nin karakterleri yalnız ikide bir dünyayı felaketlerden kurtarmakla uğraşmıyor aynı zamanda kendi ailevi sorunlarıyla da boğuşuyorlardı.

Fantastic Four her sayıda başlayıp biten öyküler sunmaktan ziyade kahramanların hem kendi ruhsal sorunları ile, hem de geleneksel süper kötü tiplerle savaştığı çok parçalı öyküler sunuyordu okurlarına. Derginin yoğun melodramatik yapısı genç okurlar kadar kendi dönemlerinin çocuksu süper kahramanlarını çoktan geride bırakmış "eski toprakları" da etkilemeyi başarmıştı.

Lee elindeki malzemenin kalitesinin farkındaydı ve Fantastic Four'dan sonra aynı kalitede bir çizgi roman yaratmak için Steve Ditko ile işbirliğine gitti. Örümcek Adam'ın fikir düzeyinde ilk olarak nasıl ortaya çıktığı konusunda deyim yerindeyse rivayet muhtelif ve bu konuda Lee'nin belleğine de pek güven olmuyor. Ana karakter, bir olasılık, otuzlu ve kırklı yıllarda dergilerde yayımlanmış, iki kez de seri olarak sinemaya aktarılmış bir klasik pulp kahramanı "The Spider"dan esinlenerek yaratılmış olabilir. Ama iki tip arasındaki benzerlikler genelde yüzeyseldir. Lee ve Ditko'nun asıl dertleri, yeni okuyucu kitlesinin kendilerine yakın bulabilecekleri bir kahraman yaratabilmekti. Örümcek Adam'ı kendi halinde, biraz "inek" bir delikanlı tipi olarak sunmaya karar verdiler. Çizgi roman okuyucularının alışageldikleri kaslı kahraman arketipiyle hiç ilgisi olmayan Ditko'nun Örümcek Adam'ı sıska ve şaşkın şaşkın ortalarda dolaşan bir ergendi.

İlk Spider Man öyküsü Amazing Fantasy adlı bir çizgi roman antolojisi/toplaması/seçkisinin son sayısında yer aldı. Bu seçmenin 15. sayısında, Spider Man kapakta klasik bir süper kahraman pozunda, kolunun altına sıkıştırdığı bir suçlu ile şehrin üzerinde örümcek ağına tutunmuş sallanırken görülmekteydi. Öykü topu topu 11 sayfa uzunluğundaydı ama çizgi roman yazarlarının bugün halen üzerinde senaryolar ürettikleri birçok konu ve duygulara yer vermekteydi.

Güç ve Sorumluluk

Peter Parker'la ilk tanıştığımızda kendisini utangaç, dörtgöz ve okulu Midtown High'ın yıldız sporcusunun sürekli dalga geçtiği bir tip olarak görürüz. Peter'ın yanlarında biraz olsun huzur bulabildiği yegâne kişiler onu kendi çocuklarıymış gibi yetiştirmiş amcası Ben ile teyzesi May'dir. O kaderini belirleyen günde, Peter radyoaktif isotopların kullanıldığı bir deneyde yer alır. Ama farkında olmadığı bir durum vardır: Küçük bir örümcek radyasyon dalgalarına maruz kalmış ve sonrada Peter'in elinin üstüne atlayıvermiştir. Ani bir radyasyon dalgası ile şoka giren örümcek, ölmeden önce Peter'i ısırıverir. Kısa bir süre sonra Peter, örümceğin güçlerinin kendisine geçtiğini keşfeder. Artık duvarlara tırmanabilmekte, çelik boruları elleri ile yamyassı edebilmekte ve şaşırtıcı bir çeviklikle oradan oraya sıçrayabilmektedir.

Yeni elde ettiği bu güçlerin verdiği cesaretle Peter gösteri dünyasına girmeye karar verir. Kimliğini çorap maskesinin altında gizledikten sonra namağlup Crusher Hogan'la güreş tutar ve bu ünvanını elinden alır. Kısa süre sonra kendisine bir menejer bulan Peter bir gecede şöhreti yakalar ve televizyon programlarına çıkarak inanılmaz gücüyle seyircileri hayretler içinde bırakır. Hattâ bunlarla da yetinmeyip bilimsel yeteneklerini kullanarak kendisi için iki adet "ağ fırlatıcısı" bile yapar. Peter ne yazık ki, bütün bu şan ve şöhreti pek kaldıramaz. Bir gece, polis memuruna yardımcı olacağı yerde, bir hırsızın kaçmasına seyirci kalır. "Adamı bir dakikalığına tutsan yeterdi" diyen polis memuruna verdiği yanıt "Bu dakikadan itibaren sadece bir numara olanı yani kendimi kollayacağım" şeklinde olur.

Ama ertesi gece, kader ağlarını örmeye devam edecek (!) ve Peter Parker eve döndüğünde sevgili amcasını vurularak öldürülmüş bulacaktır. Peter, amcasının intikamını almaya karar verip, kostümünü hazırlar ve polisin katili kuşattığı terkedilmiş bir deponun yolunu tutar. Yeni edindiği güçlerini kullanarak suçluyu etkisiz hale getiren Parker, adamın daha önce kaçmasına göz yumduğu hırsız olduğunu görür. Eğer engel olmuş olsaydı belki de Ben Amcası halen yaşıyor olacaktır. Öykünün sonunda, Peter Parker, mutsuz bir şekilde gecenin içinde kaybolur gider. Lee'nin hikâyeden çıkartılması gereken dersi özetlediği cümle gerçekten şahanedir: "Güç arttıkça sorumluluk da artar." Bu cümleyi geride kalan kırk yıl boyunca her örümcek Adam macerasının sayfalarında görmek mümkün. Her ne kadar Peter Parker'ın sürmekte olan öykülerinden sadece macera niyetine zevk almak mümkünse de en iyi öyküler, yine güç ve sorumluluk kavramlarının çok katmanlı olarak sorgulandıkları öykülerdir.

Başlangıç Yılları

Öyküye okuyucunun gösterdiği tepki çok cesaret verici olmuştu. Birkaç ay sonra Marvel Comics, örümcek Adam'ın birinci sayısını yayımladı. Durumu daha da karmaşık bir hale getirmek isteyen Lee ve Ditko, öyküyü kesildiği yer den alıp Parker ve teyzesini Ben Amcanın ölümü nedeniyle kendilerini mali açıdan oldukça zor bir durumda bulmalarıyla başlatırlar. Öykülerin devamlılığı ilkesi Lee'nin Marvel Comics için öngördüğü yayın politikası açısından oldukça önemlidir. "Marvel Evreni"nde her olayın yol açtığı bir şeyler vardır. Bu evrende bir süper kahramanın artık sürekli olumluluk içinde yaşaması söz konusu değildir. Bir karakter eğer öyküde ölürse bir daha geri gelmez. Yoklukları hissedilir ve kendisini sevenler tarafından üzüntüyle anılırlar.

Serinin en önemli yardımcı karakteri, ilk sayıda takdimi yapılan, günlük gazete Daily Bugle gazetesinin yayımcısı J. Jonah Jameson'dı. Zaman içinde Peter Parker, çektiği müthiş Örümcek Adam resimleri ile gazetenin yıldız fotoğrafçısı haline gelecekti. Buradaki ironi, hiç şüphesiz, Jameson'nın söz konusu resimleri Spider Man karşıtı baş yazılarında kullanıyor olmasıydı.

Lee ve Ditko, sonraki 3.5 yıl boyunca yaratıcı beraberliklerini sürdürerek günümüze dek Örümcek Adam'ın bütün maceralarında varlıklarını sürdürmeye devam eden birçok süper-kötü karakterlerini yaratmışlardır: Doktor Ahtapot, The Green Goblin (Yeşil cin -uğursuz, yeşil ve mor renklerden oluşan cüppe/pelerinli bir suç ustası), Kraven the Hunter (Avcı Kraven -şehirde de ormanda olduğu kadar rahat. Spider Man'i kendine av olarak seçen usta bir avcı). The Lizard (Kertenkele -asıl adı Curt Conners olan ve arada sırada kendisini tek düşüncesi yakıp yıkmak olan dev bir sürüngene dönüştüren bir diğer parlak bilim adamı) ve burada yerimizin yetmeyeceği daha niceleri.

Örümcek Adam mitosuna bu kötü karakterler kadar eşit ölçüde katkısı olan yardımcı karakterlerin büyük bir bölümü yine Lee ve Ditko'nun geminin dümeninde oldukları dönemde yaratılmışlardır: Flash Thompson (okulun spor düşkünü ve tam zamanlı kabadayısı), J. Jonah Jameson (şöhret peşinde koşan Spider Man'a karşı hınç dolu gazete yayımcısı) ve Betty Brant (Daha sonra Peter'ın ilk aşkı olacak olan Jameson'nın sekreteri).

İlk dönem öykülerinde hiç şüphesiz, yeterli miktarda hareket vardı ama daha da önemlisi, bu hareket bolluğunun ip gibi gergin bir melodramatik yapı içinde ergenlik döneminin sıkıntı ve acılarını yansıtabilmesiydi. Öykülerin kalitesi değişkenlik gösteriyordu ama hiç kimsenin bu çizgi romanın kalitesinden yana bir şüphesi yoktu. 31. sayının piyasaya verilmesiyle birlikte Lee cesur bir seçim yaptı. Ditko ile beraber Peter Parker'ı sürekli lisede tutarak bir süper kahraman Archie Andrews* yaratmak yerine, onu üniversiteye göndermeyi ve kısa süre sonra en yakın arkadaşı haline gelecek olan Harry Osborn ve gelecekteki kız arkadaşı Gwen Stacy'i devreye sokarak sosyal çevresini genişletmeye girişti. Bu geçiş döneminin anlatıldığı birbirine bağlı üç hikâye, Lee ve Ditko'nun birlikteliğindeki en uç noktayı oluşturmaktadır ve Spider Man öykülerini yeni bir olgunluk düzeyine çıkarmıştır.

(*) Amerika'nın en ünlü lise öğrencisi sayılan bir bant kahramanı, Bob Montana'nın yarattığı Archie dizisi kastediliyor. Archie, doksanlı yıllarda Hürriyet gazetesinin cumartesi ilavesinde yayımlanmıştı.

Söz konusu öykü Peter'ın yeni okuluna alışması. Örümcek Adam'ın "Usta Plancı" olarak tanınan bir suçlunun izini sürmesi ve May teyzenin gittikçe kötüye giden sağlığı gibi birbirine bağlı birçok farklı olaylardan oluşmaktaydı. İkinci bölümde "Usta Plancı"nın Dr. Octopus'dan başkası olmadığı ortaya çıkmaktaydı. Üçüncü bölümde ise Spider Man, teyzesinin iyileşmek için mutlaka kullanması gereken ama Dr.Octopus'un elinde rehin olarak tuttuğu zor bulunan bir ilacı ele geçirmeye çalışıyordu. Hikâyenin sonunda yer alan mükemmel sahne ise o tarihden bu yana Örümcek Adam yazar ve çizerlerinin sık sık kullandıkları bir tema haline gelmiştir. Tonlarca ağırlıktaki metalin altında sıkışıp kalan Örümcek Adam kurtulmak için gerekli olan gücü süper yeteneklerinden değil, sevdiklerini kurtarma isteğinden alır. Her ne kadar bu gün kulağa biraz zorlama ve melodramatik geliyorsa da öykünün bu anı Peter Parker'ın sorumluluk duygusunun en açık şekilde ortaya çıktığı andır. Öykü yarı acı yarı tatlı bir şekilde sona erer: Peter Parker teyzesinin yatmakta olduğu hastane odasından zafer kazanmış olarak ayrılırken, doktor arkasından küfürlü bir fısıltıyla onu sorumsuzlukla suçlayacaktır.

Nöbet Değişimi

Steve Ditko çizerlik görevine altı ay daha devam etti. Dedikodulara göre muhteşem suçlulardan Green Goblin'nin gerçek kimliğinin ortaya çıkacağı maceranın çizimi yaklaştığında Ditko itirazlarına başlamış. Anlatılanlara bakılacak olursa Ditko, Green Goblin'nin gerçek kimliğinin J. Jonah Jameson olmasını istemiş ama Stan Lee'nin aklındaki fikir başkaymış. Gerçek neydi bilemiyoruz ama 39. sayıdan itibaren görevi devralan John Romita ile ortaya çıkan öykü, kırk yıl sonra bile Spider Man öykülerinde yansımasını bulacak klasik bir anlatıma sahipti.

Örümcek Adam'ın kendisinin yeni suç kralı olma yolundaki çabalarına sürekli taş koymasına fena halde bozulan Green Goblin, kendisini yaklaşmakta olan bir tehlikelere karşı uyaran "örümcek sezgisi"ni bertaraf edecek özel bir gazı devreye sokar ve May teyzesini ziyarete gitmekte olan Peter'i takip etmeye başlar. Örümcek Adam'ın gizli kimliğinden artık haberdar olan Goblin, Peter'i kaçırır ve son bir kavgaya zorlar. 39. sayının son sayfalarında Goblin, yüzündeki maskeyi sıyırır ve gerçek kimliğini ortaya koyar: Peter'ın en yakın arkadaşı Harry'nin babası zengin iş adamı olan Norman Osborn'dur maskenin altındaki.

40. sayıda Osborn'un ağzından nasıl olup da böylesine delirdiğini dinleriz. Karısının ölümünden sonra acısını unutmak için kendini işine veren Norman, oğlunu tamamiyle ihmal etmiştir. Tehlikeli bir kimyasal deney sırasında garip bir kaza geçiren Norman Osborn, normal yaşamla zaten sallantıda olan ilişkisini tamamen kaybetmiş ve Green Goblin kimliğine bürünmüştür.

Spider Man'i kelepçelerinden kurtaran Goblin, onu bu işi tam olarak bitirecek son bir kavgaya davet eder. Spider Man, tabii ki, kavgayı kazanır ve Norman Osborn'da son derece uygun bir biçimde belleğini yitirerek ortada kalır. Lee ve Romita ikilisi yalnızca o tarihe kadar hiç denenmemiş bir yaklaşımla kahramanın maskesinin/gizli kimliğinin kötü adam tarafından bulunmasıyla yetinmemiş çizgi roman dünyasında halen izleri görülen bir düşmanlık ilişkisinin de temelini atmışlardır. Artık Dr. Mabuse kadar efsanevi bir konuma ulaşmış olan Norman Osborn'u halen Spider Man'in sayfalarında görmek mümkün.

John Romita'nın devreye girmesiyle Amazing Spider Man eskisinden daha farklı bir tonda sunulmaya başlandı. Romita romantik hikâyeler ürettiği bir çizgi roman geleneğinden geliyordu ve bunun etkilerini çizgilerinde görmek mümkündü. Romita'nın ellerinde Peter Parker halen eli yüzü düzgün, iyi bir delikanlı görüntüsünü sürdürüyordu ama fiziği biraz daha iyileşmiş hattâ romantikleşmişti. Romita aynı estetik düzeltmeyi serinin yardımcı oyuncular üzerinde de uygulamıştı. Yani Romita'nın hikâyede ki karakterlere görsel yaklaşımı daha sonra görevi devralacak Spider Man çizerlerinin takip edeceği yolu belirlemiş oluyordu.

Lee'nin senaryoları da daha neşeli bir havaya bürünmeye başlamıştı. Bir üniversite öğrencisi olan Peter için ilk gençlik sıkıntıları artık geride kalmıştı. Peter artık çevresi olan genç bir adamdı ve arkadaşlarıyla yaptığı genç-erkek muhabbetlerinin büyük bir kısmı "The Coffee Bean" isimli öğrenci mekânında geçmekteydi. Peter, Gwen Stacy'le çıkmaya başlamıştı ama Lee ve Romita, cinsellik dozunu biraz daha yükseltmek amacıyla ortama yeni bir kadın karakter salmaya karar verdiler: Mary Jane Watson.

Her ne kadar Ditko döneminde adına atıfta bulunulduysa da Mary Jane 41. sayıya kadar saklandığı yerden ortaya çıkmadı. Teyzesi ile May teyze çok samimi arkadaştılar ve uzun süredir iki gencin arasını yapmaya çalışıyorlardı. Peter, kızın tipsiz biri olabileceği korkusuyla, uzun süre Mary Jane'le karşılaşmaktan kaçınmıştı. Ama Mary Jane'nin kızıl saçlı, partilerin vazgeçilmez elemanı tam bir fıstık olduğunu, ilk buluştuklarında, kendisini tanıtmak için kullandığı şu cümleyle görür: "Kabul et aslanım. Bu sefer turnayı gözünden vurdun!"

Romita'nın olgun çizgileri Lee'yi de etkilemiş ve hikâyelerini daha olgun ve detaylı şekilde yazmasına neden olmuştu. Bu yeni yazım şekline verilebilecek en iyi örneklerden biri, 12 sayı süren ve ortalıkta bir düzine süper-kötü, ne olduğu belirsiz bir taş tablet, New York şehir mafyası, üniversite kampüsünde ki gösteriler ve "Kingpin" adıyla maruf bir gangsterin bulunduğu öyküdür. Peter Parker'ın Gwen Stacy'le olan ilişkisi, bir kıyaslamaya gittiğimizde, Superman ve Lois Lane ilişkisini sıradanlaştıracak kadar detaylı ve özellikle Gwen'nin sürekli olarak Peter'ın kendisinden bir şeyleri gizlediği duygusuyla sunulduğunu göz önüne alacak olursak, daha önce hiç görülmemiş bir şekilde irdelenmiş ve okuyucuya sunulmuştur.

Peter, Gwen'a karşı bazı sorumluluklarının olduğunun bilincindedir ama Örümcek Adam olarak da bazı sorumlulukları vardır ve sürdürmek zorunda olduğu bu ikili hayat duygusal yaşamını ciddi biçimde etkilemeye başlamıştır, işler, sanki yeterince karışık değilmiş gibi, Dr. Octopus'la bir kavgası sırasında aşağıya düşen molozlann altında kalarak hayatını kaybeden Gwen'in babası Yüzbaşı George Stacy ile iyice berbat olur ve Gwen, bütün New York'lular gibi, bu durumdan tek sorumlu olarak Örümcek Adam'ı görür.

Yetmişli yılların başlarında Örümcek Adamın popülerliğinin iyice arttığını görmekteyiz. Bu dönemde, Lee/Ditko işbirliğinin ürünleri olan hikâyelerden yapılan basit çizgi film adaptasyonları birkaç sezon devam etme başarısı gösterdi ve daha sonra yıllar boyu birçok kanalda gösterimine devam edildi. Ressam Gil Kane'nin Spider Man'nin saflarına katılmasıyla hikâyeler olgunlaşmaya ve gerçeklik dozu daha çok artmaya başladı. Bu aşamada, Lee öykülerinde sosyal ve etnik sorunlara dokunmaya başlamıştı. Amazing Spider Man'nin 96. sayısı çizgi roman sansür (psikiyatrist Frederick Wertham'in gençler tarafından işlenen suç oranın yüksekliğinden çizgi romanları sorumlu tutmasıyla uygulamaya konulan) uygulamasını elinin tersiyle bir tarafa iten ve LSD'nin zararlı etkilerinden yana dertli bir genç adamı kurtaran Örümcek Adamı anlattığı öyküsüyle haklı bir üne kavuşmuştu.

Kaderin Zalim Eli!

Stan Lee, Örümcek Adamın fazladan dört kol daha edindiği oldukça zırva bir öyküden sonra bu işi genç bir yazar olan Gerry Conway'e devretmeye karar verdi. Conway'in birçok öyküsü inanılmayacak falsolarla doludur (bir sayıda Dr. Octopus ile May teyzenin evlenmesine ramak kalmıştı) ama bütün bunlara rağmen Conway, Gwen Stacy'i öldürerek düşünülmesi bile imkânsız bir şeyi yapmış ve adını Spider Man tarihine kazımasını bilmiştir.

Oğlu Harry'nin uyuşturucu ile giriştiği savaşı kaybetmesi üzerine ufaktan kafayı üşüten Norman Osborn hafızasını tekrar kazanır. Oğlunun durumundan Peter'ı sorumlu tutan Green Goblin, Gwen Stacy'yi kaçırır ve Washington köprüsünün tepesine çıkararak aşağıya atar. Örümcek Adam, Gwen'i kurtarmak için hemen bir ağ fırlatır ama düşmenin yol açtığı şok çok büyüktür, ağa çarpan Gwen'in boynu bu ani darbenin etkisiyle kırılır. Duyduğu acının etkisi ile çılgına dönen Örümcek Adam, tam Goblin'i öldürmek üzereyken son anda kendisine hakim olur. Lakin Goblin, bir kazayla kendisine ait "Goblin Planörün vücuduna saplanması sonucu hayatını kaybeder. Oldukça sert olan bu öykü, akıcı ve zekice kotarılmıştı ama okuyucu ilişkileri açısından tam bir felaketti. Stan Lee, konuşma yapmak için gittiği bir üniversitede öylesine tepki görüp yuhalandı ki, hikâyeyi yayından önce onaylamış olmasına ragmen, suçu Conway'in üzerine atmak suretiyle vaziyeti kurtarabildi. Lee durumu kontrol altına almak için müdahale etmesi gerektiğini düşündü ve araya girerek Conway'e Gwen Stacy ve Green Goblin'i tekrar diriltmesi gerektiğini söyledi. Conway de misilleme olarak Goblin'nin pelerinini akıl sağlığı açısından pek de parlak bir durumda olmayan Harry Osborn'a verdi. Gwen'i ise tam on sayı süren ve "Clone Genesis" olarak anılan bir macera ile yaşama geri döndürdü.

Clone Genesis'de öykü, Peter Parker'in Mary Jane'e aşık olduğundan emin olmaya başladığı anda Gwen Stacy'nin pat diye yaşamına tekrar girmesi ile başlar. Hikâye bittiğinde Gwen'in aslında Gwen'e ciddi şekilde "kesik olan" (Peter ve Gwen'in) biyoloji hocası Profesör Miles Warren'nın yarattığı bir klon olduğu ortaya çıkar. Gwen'in ölümünden sonra ruhsal dengesi bozulan Warren olaylardan Örümcek Adam'ı sorumlu tutar. The Jackal (Çakal) adını alarak kötü adamlar safına katılan Warren (bu karakterin bir Green Goblin taklidi olduğu gerçeğini burada saklayacak degiliz) Gwen'in ölümünden sorumlu tuttuğu Örümcek Adam'ın cezasını vermek üzere piyasaya çıkar. Bu arada, Peter Parker'ın bilgisi dışında, çılgın profesör'ün Örümcek Adam'ı da klonladıgını öğreniriz. Hikâyenin sonunda birbirine tıpatıp benzeyen ve herbiri gerçek Örümcek Adam'ın kendisi olduğuna inanan iki karakterin bir spor salonundaki kavgalarına şahit oluruz. Kavganın sonunda birisi ölür ama okuyucunun hangisi olduğunu öğrenmesi için yıllarca beklemesi gerekecektir. Gwen Stacy'nin klonu ise bir bilinmeze doğru yürür gider.

Spider Man'in başarısındaki önemli nedenlerden biri de Ross Andru'nun çizgileridir. Andru'nun çizgilerinde karakterlerin yüzlerinde ilk bakışta kolay anlaşılmayacak duygusal detaylar vardır. Andru'nun biçemi Gil Kane'e yakın, ama biraz daha gerçekçidir. Sanatındaki en dikkati çeken yön ise New York şehrini tasvir ettiği bölümlerdir. Çizgi romanda ilk kez Manhattan olabildiğince gerçeğe yakın bir şekilde gösterilmiş ve Spider Man öyküleri gerçekçi bir şehir tasviri üzerine bina edilebilmiştir.

Yetmişli Yıllarda Spider Man

Yetmişli yılların ortalarına gelindiğinde Spider Man çılgınlığı gemi azıya almıştı. Okurların tam 5 dergi arasından seçim yapabilme şansı vardı: The Amazing Spider Man, Marvel Team-up (Spider Man'in diğer süper kahramanlarla ortak maceraları), Marvel Tales (Lee, Ditko ve Romita'nın klasikleşmiş hikâyelerinin yeniden basımı), Peter Parker The Spectacular Spider Man (ne yazık ki hiçbir özelliği olmayan hikâyeleri yıllar boyu yayımlayan bir dergi) ve yaşı küçük okurlara yönelik olarak çıkan Spider Süper Stories. Bunlara ek olarak bir seri ucuz baskı roman da daha olgun örümcek Adam okuyucuları için piyasaya sürülmüştü. Üstelik Stan Lee ve John Romita halen gazetelerde yayımlanmakta olan çizgi bant serisine başlamışlardır.

Örümcek Adam televizyona ilk adımını The Electric Company isimli çocuklara yönelik bir programla attı. Beşer dakikalık her bölüm çocuklara yeni kelimeleri öğrenmelerini sağlayacak şekilde hazırlanmıştı. Yetişkin seyirciler Örümcek Adam'ı Nicholas Hammond'ın başrolde oynadığı, bir dublörün de tehlikeli sahneleri üstlendiği kısa ömürlü bir televizyon dizisinde izleme şansını buldular. Hemen hemen aynı dönemde Japon televizyonu da, birçok açıdan Amerikan versiyonuna fark atan, kendi Örümcek Adam versiyonunu yayımlamaya başladı.

Yetmişli yılların sonuna doğru Örümcek Adam çizgi romanlar serisi, uzun süre başlarından eksik olmayacak bir belaya da bulaşmıştı. Piyasadaki örümcek Adam çeşitlerinin bolluğu, yayımlanan hikâyelerin içeriğini ve önemini gittikçe daha değersiz hale getirmeye başlamıştı. Her ne kadar Marvel Comics birçok öykünün iç yapısını belli bir dengede tutmaya çalıştıysa da olayların örgüsünde bir takım radikal değişikler yapılmaksızın önemli bir başarının elde edilemeyeceği ortadaydı.

Seksenli yıllarda Spider Man

Seksenli yıllarda yayımlanan hikâyeler arasında en dikkati çekenlerden birisi de diğer bir Green Goblin taklidi olan The Hobgoblin'di. Her ne kadar Roger Stern'in öyküleri heyecan dolu ve iyi yazılmış öyküler olsa da eski okurlar "ben sanki buna benzer bir şeyi daha önce okumuştum" duygusunu oldukça sık yaşamaya başlamışlardı. Bundan da zırva bir diğer öykü ise Örümcek Adam'ın birkaç yıl boyunca giydiği siyah kostümle ilgili. Uzaydaki bir savaş için (nedenini sormayın) bir araya gelen diğer bütün Marvel Comics kahramanlarına katılan Örümcek Adam'a giymesi için yeni, kapkara bir kostüm verilir. Daha sonra bu kostümün aslında Peter Parker'ın bedenini ele geçirmeye çalışan uzaylı bir "ortak yaşar (symbiote)" olduğu ortaya çıkar. Fantastic Four'un üyelerinden Reed Richards, bu yabancı ortak yaşar'ı Peter Parker'ın bedeninden ayırmayı başarır. Bunun üzerine ortak yaşar, kendisini iri yarı bir muhabir olan Eddie Brock'un bedenine yamar ve Brock Venom adı ile tanınan son derece saldırgan bir süper kötüye dönüşür.

Peter Parker'ın hayatındaki en önemli gelişme, 1987 yılının yazında, Mary Jane Watson ile evlenmesiyle meydana gelir. Mary Jane, uzun süre ortalıklarda görünmemiş ve ancak birkaç yıl önce tekrar sahneye çıkmıştır. Dönüşüyle birlikte okurlar halen bir "parti kızı" havasını taşıyan ama daha olgun ve tecrübeli bir Mary Jane bulurlar karşılarında. Öykünün yazarlan iyice derinlere inerek Mary Jane'e kız kardeşi ve alkolik babasına yabancılaşmış bir kişilik kazandırırlar. Bundan da önemlisi Mary Jane'nin yıllardan beri Peter Parker'ın gerçek kimliğinden haberdar olduğu gerçeğidir. Meğerse Peter'ın amcası Ben'in öldürüldüğü o kader gecesinde teyzesinin evindeki pencereden dışarı bakmakta olan Mary Jane genç Peter Parker'ın evden Örümcek Adam olarak dışarıya çıktığını görmüş ve yıllarca bu sırrı kendine saklamıştır.

Mary Jane ve Peter tekrar bir araya geldiklerinde hemen çıkmaya başlamamışlardı. Peter sırrını bilen tek kişi olarak Mary Jane'e iyice güvenmeye başlamış ve ona sürdürdüğü ikili yaşamdan hikâyeler aktarmaya başlamıştı. Böylece önce çok iyi iki arkadaş sonra sevgili ve nihayetinde karı-koca olmuşlardı.

Birçok okurun ortak korkusu ufuktaki düzenli aile hayatının favori çizgi romanlarına fazlasıyla mutlu bir hava katacağı yönündeydi. Ama evlilik töreninden kısa bir süre sonra J. M. DeMatteis'in bütün zamanların en iyi Spider Man öykülerinden biri olarak kabul edilen "Fearful Symmetry"i (Korkutan Simetri) yazmasıyla korkularının yersiz olduğunu anladılar. Altı bölümlük bu öyküde Avcı Hunter, New York'a geri döner. Örümcek Adam'ı tutsak alır, diri diri gömer ve yerine geçer. Tırnaklarıyla kaza kaza mezarından çıkmak zorunda kalan Örümcek Adam'la kavgaya tutuşmak yerine Kraven onu bir kez yenmekle en zorlu rakibini yenmiş olduğunu söyler ve ardından intihar eder.

Bu hikâye, özellikle DeMatteis'in hakkını vererek, Örümcek Adam çizgi romanlarında ulaşılan yeni bir olgunluk düzeyinin habercisidir. DeMatteis'in hikâye anlatmadaki yeteneği ve karakterlerin karmaşık psikolojik yapılarını vermekteki ustalığı o dönemde olduğu kadar günümüzdeki resimli roman endüstrisi için devrim niteliğindedir. DeMatteis söz konusu öyküden birkaç yıl sonra örümcek Adam tarihinin en mükemmel ve aynı zamanda en nefret edilen öyküsünü kaleme alacaktır.

Bu arada seksenlerin sonu ile doksanların başı arasındaki dönemin genel olarak pek parlak geçmediğini belirtelim. Çizgi roman yazarı ve ressamı Todd McFarlane, The Amazing Spider Man'deki işleriyle oldukça popüler oldu ama geriye baktığımızda her ne kadar çok iyi bir çizgisi varsa da McFarlane'nin desenlerinin en iyi Örümcek Adam hikâyelerindeki o gerçekçi tonu yansıtmak için fazlasıyla cafcaflı ve gösterişli olduğunu görüyoruz. Sadece McFarlane için tasarlanan ve sadece Örümcek Adam olarak isimlendirilen bu dergi tarzı ve aşırı maddeci estetiği ile okurları çabuk bıktırdı. McFarlane daha sonra yarattığı Spawn tipi ile çok daha başarılı olmuştur.

Doksanlı Yıllarda Spider Man

30. yaşını kutlamaya hazırlanan Örümcek, bu günlerde bir tekdüzeliğin içinde görülüyordu. Piyasadaki Spider Man çizgi romanlarının bolluğu (Amazing, Peter Parker, Spider Man ve Web of Spider Man kitapları, diğer sayısız grafik romanlar ve özel mini seriler) gerçeklen farklı ve iyi bir öyküyü bulup çıkarmayı neredeyse imkânsız bir iş haline getirmekteydi. Ama bu durum, J.M. DeMatteis'in yuvaya dönmesi ile değişti. DeMatteis'in ilk önemli başarısı Harry Osborn'u Green Goblin olarak tekrar sunmasıydı. Harry bu noktaya gelmeden önce Lee ve Ditko döneminden kalma bir karakter olan Liz Allen ile evlenmiş, bir erkek çocuğu olmuş ve babasının işlerini devralmıştı.

Yavaş yavaş aklını kaçırmaya başlayan Harry yaşamında yanlış gitmiş ve gitmekte olan her şey için Peter Parker'ı suçlamaya başlar. The Spectacular Spider Man'in 30.yıl özel sayısında yayımlanan son derece ustalıkla kotarılmış öyküde, Harry Örümcek Adam'ı babasına ait terkedilmiş binalardan birine çekmek amacıyla Mary Jane'i kaçırır. Öykünün sonunda Harry, Peter'ı ne kadar sevdigini anımsar, hayatını kurtarır ve kısa süre sonra yaşama veda eder.

Okuyucunun öykülere olumlu tepkisinden cesaret alan Marvel Comics DeMatteis'e örümcek Adam'ı eski günlerine döndürecek ve yeni okurlar kazanmaya yarayacak öyküleri yazabilmesi için tam yetki verir. Bu yetkinin sonunda The Clone Saga olarak anılan, şimdiye kadar yayımlanmış en tartışmalı Spider Man öyküsü ortaya çıkar.

Hem eski hem de yeni okurları buluşturmayı amaçlayan, yirmi yıl öncesinin bir sonuca varmamış hikâyelerinden yola çıkan, anlatımı iki yıl gibi bir süreye yayılan, son derece yoğun bir anlatıma sahip, çok karakterli, dört adet aylık dizi, sayısız mini seriler ve özel sayılarla sunulan The Clone Saga, gelmiş geçmiş en hırslı örümcek Adam öyküsüdür. Öykü, 25 yıl önce, Gerry Conway'in artık klasikleşmiş olan Clone Genesis'inde öldüğü sanılan Peter Parker'ın klonunun tekrar ortaya çıkması ile açılır. Artık Ben Reily adını kullanmakta olan Peter'in klonu ülke sınırları içinde oradan oraya başı boş bir şekilde dolaşmaktadır ama Peter'ın teyzesi May'in ölüm döşeğinde olduğu haberini işittiğinde kendisini engelleyemedigi bir biçimde New York'a doğru ilerlerken bulur.

Peter ve Ben, birbirlerine pek ısınamazlar ama Ben şehre yerleşmeye karar verir ve "The Scarlet Spider- Kızıl örümcek" adıyla anılan bir kahraman olur. İşleri daha da karıştıracak bir biçimde Jackal tekrar piyasaya çıkar. Bu arada esrarengiz bir dedektif de Utah'da işlenmiş olan bir takım seri cinayetler nedeniyle Peter Parker'ı gözlem altında tutmakladır. Bu karakterlerin dışında Örümcek Adam öykülerinde yer almış birçok eski, süper kötü tanıdıklar da yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Bunlara ek olarak sadece Kaine adıyla tanıdığımız esrarengiz bir adam da ortalarda dolaşmaktadır.

Birçok karmaşık olaydan sonra, Jackal'in, genetik yapısı elden geçirilmişler dışında herkesi öldürecek bir virüsü ortaya saldığını, dünyayı ele geçirmek için planladığı büyük bir kumpasın parçaları olarak Ben, Peter ve Kaine'i kullandığını görürüz. Bu arada May teyze, Peter'a gizli kimliğini zaten hep bildiğini söylemeyi ihmal etmeyerek vefat eder. Mary Jane hamiledir ve Örümcek Adam'ın gelmiş geçmiş bütün yardımcı karakterleri de günah çıkartmak için gerekli fırsatı yakalarlar. Hikâyeyi takip etmekte olan okurlar, sanki DeMatteis bütün Örümcek Adam mitosunu yerle bir etmeye hazırlanıyormuş gibi bir izlenime kapılmaya başlamışlardı. Aslına bakarsanız üstadın niyeti de tam olarak öyleydi.

Nereye gittiği tam olarak anlaşılamayan bir sürü dağınık öykü, bir sene sonra bir araya geldiğinde, Ben Reilly'nin aslında gerçek Peter Parker olduğu, Peter Parker olarak bildiğimiz kişinin ise Jackal tarafından yaratılmış bir klon olduğu ortaya çıktı. Jackal'i yendikten sonra Peter, Örümcek Adam kostümünü gerçek Peter Parker olan Ben Reilly'e teslim ederek Mary Jane ile beraber New York'u terk eder.

Kafanız mı karıştı? Birçok okuyucunun durumu da sizinkinden farklı değildi. Öfkeliydiler. Öyle ya, bir çoğu orijinal klon hikâyeleri yayımlandığında daha doğmamışlardı bile ve şimdi de kendilerine en sevdikleri çizgi roman karakterinin aslında genetik bir sahtekâr olduğu söyleniyordu. Dergi sadece olumsuz eleştiri bombardımanına tutulmakla kalmadı, okuyucular dergiden vazgeçmeye başladı. Satışları düşmeye başladı ve ortada o ana kadar hiç tanımadıkları bir karakterin maceralarını takip edecek sadece bir avuç okuyucu kalmıştı.

Marvel durumu düzeltmek ve kıstırıldıkları bu kurtulması imkânsızmış gibi gözüken durumdan sıynlabilmek için düzinelerce yeni yazarı göreve çağırdı. Peter Parker ve Mary Jane tekrar geri döndüler ve bütün bu klon karışıklığının arkasında Norman Osborn'nun yani orijinal Green Goblin'in olduğu ortaya konuldu. Birçok okuyucu Norman'nın mezarından çıkarılmasına bozulmuştu ama bu durum gerçek Örümcek Adam'ın da geri geleceğini gösterdiği için sabırlı davranmaya karar verdiler. Ben Reilly'nin yaşamı kısa kesildi ve bir avuç klon tozu haline geldi. Mary Jane'nin bebeği ise ölü doğdu.

Örümcek Adam'ın Bugünü

Sonraki yıllarda Clone Saga öyküsünden sonra Örümcek Adam'dan umudunu kesmiş olan okuyucuyu tekrar geri kazanabilmek ve karakteri yeniden yaratabilmek için umutsuz bir mücadele verildi. May Teyze (anlaşıldığı kadarı ile aslında ölen May Teyze değil kendisini kaçıran Norman Osborn'un yerine geçmesi için kiraladığı bir oyuncuymuş) mezarından geri geldi ve senarist Howard Mackie daha geniş bir okuyucu kitlesine seslenecek öyküler yazmaya çalıştı. Pek çoğu hatırlanmaya değmeyecek bu öyküler arasında Mackie ve Roger Sternin kotardığı beş bölümden oluşan Norman Osborn'nun Peter Parker'ı kaçırıp beynini yıkayarak onu kendi oğlu olduğuna inandırmaya çalıştığı öykü doğru yola girilmeye başlandığının bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Bu öykü, yetmişli yılların başlarından beri yazılan en iyi Örümcek Adam/Green Goblin öyküsüdür. Mackie sırasını savmadan önce Mary Jane'i de serinin dışına itmeyi becerdi. Delirmiş bir adam tarafından aylarca rehin tutulduktan sonra Peter'dan biraz ayrı kalmasının kendisi için iyi olacağını düşünen Mary Jane California'ya taşınır. Her ne kadar son yıllarda pek parlak örümcek Adam hikâyeleri çıkmadıysa da yakın tarihli hikâyeler ümit verici. Marvel Comics dağıtımdaki Örümcek Adam çeşitlerini azaltarak hikâye işini aynı zamanda popüler televizyon dizisi Babylon 5'in senaryo yazarı J. Michael Straczynski'ye verdi. Straczynski'nin ilk hikâyelerinde eski dönem Örümcek Adam havasına bir dönüş olduğu gibi ayrıca Peter Parker'ın neden ve nasıl böylesine ilginç bir karakter oluşturduğuna dair gözlemlere de yer verildi. Artık bir bekar olan Peter eski okuluna fen hocası olarak geri dönmüştür. Şehir yaşamının zorlukları ve şiddetin etkilerini gördüğümüz, Lee ve Ditko'nun tipik lise tasvirlerinden çok farklı bir ortam vardır karşımızda. Bu ortam gelecek sayılardaki öykülerin kalitesi hakkında oldukça umut vermekte bize. Bayilerde okuyucusunu bekleyen oldukça ilginç bir diğer dergi de Ultimate Spider Man'dir. Normal bir devamlılık göstermeyen bu serideki hikâyeler ergenlik çağında ki Peter Parker'ın maceralarını ve Örümcek Adam'ın ortaya çıkışını, olayların geçtiği ortamları doksanlı yıllara uyarlayarak, tekrarlamaktadır. Yazar Brian Michael Bendis ve çizer Mark Bagley geride kalan kırk yılın en başarılı taraflarını alıp bir süzgeçten geçirerek Spider Man'in hikâyesini yeniden yazmaktalar. Her ne kadar başlangıçta birçok okuyucu akış ve devam konuları ile ilgili rahatsızlık duydularsa da, şu ana kadar yayımlanan hikâyelerin bütünlüğü ve sunuluşu kalite konusundaki korkularının yersiz olduğunu gösterdi. Bu yeni versiyonda Peter Parker, Mary Jane ve Harry Osborn, hep beraber aynı liseye gidiyorlar. Peter'ın Örümcek Adam güçlerini elde etme nedeni aynı güçleri kendisi için yaratmaya çalışan Norman Osborn'un bir teknik hatası. Bu hata aynı zamanda Norman'ı Green Goblin haline sokuyor. Artık öykülerin doksanlı yıllarda geçtiğine bizi iyice ikna eden bir başka değişiklik de Peter Parker'ın artık Daily Bugle'ın fotoğrafçısı olarak değil, gazetenin web sitesinin tasarımcısı olarak çalışması. Yakın zamanda Paramount Spider Man'in ilk büyük bütçeli uyarlaması için kollan sıvadı. Peter Parker'ı Tobey McGuire, Mary Jane'i ise Kirsten Dunst'ın canlandırdığı filmin 2002 yaz sezonunda gösterime girmesi bekleniyor. Çizgi roman serisine sadık kalındığı söylenen senaryo, orijinal versiyonu James Cameron'ın kaleme aldığı senaryonun elden geçirilmesi ile hazırlanmış. Her ne kadar ilk resmî sinema filmi olmayacaksa da (televizyon için çekilen versiyon Amerika dışında gösterime çıkartılmış ve en az iki adet, biri Türkiye'de çekilen "Örümcek Adam", diğeri de Dan Poole'un doğrudan video için çektiği "The Green Goblin's Last Stand" (Green Goblin'nin Son Direnişi) onaylanmamış versiyon bulmakta) sonuç merakla beklenmekte. Her ne kadar sadece Marvel comics çalışanları sıradaki hikâyelerin nasıl devam edeceğini biliyorlarsa da kahramanımıza olan ilginin yeniden canlanmış olması ve sıkı bir yazar-çizer kadrosunun görev başında olması bize Örümcek Adamseverlerin daha uzun süre Peter Parker'ın maceralarını okumaya devam edebilecekleri izlenimini veriyor.

DAVID WHITE

Çeviren: Orhun Yakın
 
Üst