scanfan
Yönetici
- 25 Eyl 2013
- 7,210
- 75,910
Line'in Serüvenleri T02 - Şeytan Tuzağı (Balonlama)
Les Aventures de Line T02 - Le piège au diable (Fransızca)
Çıkış Yılı: 1968, 1982 (Belç.)
Senaryo: Greg
Resimleyen: Paul Cuvelier
Asistan: Mittéï (Jean Mariette)
Sayfa düzeni ve Balonlama: scanfan
Yayıncı: Lombard, Bedescope (Belçika)
33 sayfa, 56 MB, 1920 px, CBR
Fontlar: Compacta, Franklin Gothic (kapak); CCWildWords (balonlar)
(Çevirisi bana ait değildir. ZıpZıp'ın çevirisi imlası korunarak kullanıldı.)
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
(MediaFire)
Bu albüm serisinin çizeri Paul Cuvelier (1923-1978) Cumhuriyetimizin kurulduğu yıl doğmuş! Bu kadar eski ve bu kadar modern nasıl olunabiliyor? (tıpkı Cumhuriyetimiz gibi!) Cuvelier Corentin'in de çizeri. Ama biz onu daha çok Zıp Zıp'taki "Altın Kalpli Nil"den tanıyoruz. Serinin orijinal adı "Les Aventures de Line" (Line'in Serüvenleri), albümün adı da "Le piège au diable" (Şeytan Tuzağı). Seriden 4 Albüm çıkmış, bu ikincisi. Seri 1963-1965 arasında çizgi roman dergisi "Tintin"de tefrika edilmiş. 1968'de albüm olarak çıkmış. Türkiye'de ise bu albüm 1964 yılında ZıpZıp dergisinde 16 ila 30. sayılar arasında tefrika edilmiş. Diğer albümlerin tefrikası da 1971'e kadar sürmüş. Zıpzıp Line'leri yayımlamaya 2. albümden başlamış. Küçük bir not: Line, 'lin' olarak okunuyormuş. Sevgili "The_Darkness"ın işaret ettiği gibi Zıpzıp'ın editörleri "Lin"i tersten yazmışlar ve Türkçesi "Nil" olmuş, çok şık, pratik ve çok uygun düşmüş.
Sitemizde özellikle sevgili "Gandor08"in yaptığı çok güzel ZıpZıp derlemeleri varken neden böyle bir uygulama/deneme yapmaya kalktım? Yani Zıpzıp çevirisini orijinal Fransızca albümün üzerine balonladım? Öncelikle orijinalleri ile Zıpzıp tefrikaları arasında ne gibi görsel farklar var, onu görebilmek için. Keşke Fransızca bilseydim, orijinal metni de çevirir, çeviride de farklar olup olmadığını görürdük. "Line"in (yani bizdeki adıyla "Altın Kalpli Nil"in) İngilizcesine ne yazık ki hiç rastlayamadım. İspanyolcası varmış, ama o dil de bana yabancı. Zıpzıp metinleri de kulağa çok aykırı gelmiyor, ama biraz eskimişler sanki. Türkçesi tuhaf geldi bana, devrik cümleler, imla bozuklukları, kargacık burgacık kaligrafisi vs. Ama her şeyi kendi zamanına göre değerlendirmek lazım. Küçümsemiyorum. O zamanın şartları böyleydi demek. Önce düzelterek yazayım dedim, ama balonların tamamına yakını böyleydi. Ben de imlasına hiç dokunmadan Zıpzıp tekstini olduğu gibi balonlara yerleştirdim (CCWildWords fontuyla tabii).
Zıpzıp'ın dili Bana biraz nostaljik geldi. (bazen yazlık sinemalarda çok eski filmler çok eski dublajlarıyla gösterilirdi. Bunlardan biri olan bir kovboy filmindeki replik şöyleydi: "...ateş etme, gelen babandır.." (ben babanım, ateş etme demek istiyor! Burada da bazı diyaloglar sanki o filmin dublajını anımsattı bana! Lorel Hardi filmlerinde düşük cümleli tuhaf replikler çok olurdu, Ferdi Tayfur seslendirmesiydi galiba) Ama yine de ben bu çevirileri/teksti imlasına dokunmadan olduğu gibi orijinal albümdeki yerlerine, ama farklı bir çizgi roman fontuyla yerleştirdim. Doğal olarak böyle olması gerekiyordu, zira ZıpZıp'ın kaligrafisi elle yazılmıştı, zaten 1960'larda font için bilgisayar kullanılmış olması mümkün değil. (kaligrafi kime ait, bulamadım) ZıpZıp'ın elle yazılmış kaligrafisi ile şimdi benim yerleşirdiğim bilgisayar fontları arasındaki farkı da görme fırsatımız olacak. Bir fontun sayfa düzenini nasıl farklılaştırabileceğine de bir örnek teşkil edebilir. Kapaklara da özendim. Bir albümün hangi Zıpzıp sayılarında yer aldığını kapak resimleriyle iç kapakta belirttim. ZıpZıp'ta çizgi romanlar her sayıda 2 sayfa olacak şekilde tefrika ediliyordu. Yani buradaki albüm 15 sayıya yayılarak sunulmuştu. Yan yana koyup kıyaslarsanız daha iyi anlaşılacak, renkler çok farklı. Türkiye'de 1960'lardaki renkli baskı kalitesi ile orijinal baskıdaki renkler arasında ne kadar büyük fark olduğunu göreceksiniz. Her ne kadar ZıpZıp Günaydın Web Ofset tesislerinde o günün en modern makinelerinde basılmış olsa da, ZıpZıp'ın renklerinin ne kadar soluk, doygunluktan uzak olduğu ortada (belki sonradan solmuştur). Bu kağıt kalitesinden de olabilir, kullanılan mürekkeplerin zaman içinde solmasından da olabilir. Zira ben Zıpzıp'ın aynı sayısının farklı kalitede nüshalarını da görmüştüm. Zamanla çevre şartlarının soldurduğu (kirli havanın asiditesine, nem, ısı gibi faktörlere ve gün ışığındaki morötesi ışınlara maruza kalıp kalmadığına göre dergiler az veya çok etkilenebiliyor. Hatta kağıtların ufalandığı bile oluyor. Ama şu da insanın aklına gelmiyor değil: "peki bit pazarında, yerlerde, tozun toprağın içinde, güneşin alnında haftalar boyunca sergilendikten sonra satın aldığım frankofonlar veya comicsler niye aynı biçimde renklerini kaybetmiyorlar?". Kullanılan malzemeden diye cevap vermek gerekir herhalde. Keşke o zaman biraz daha özenilseymiş, ya da yayınevlerinin maddi imkanları olsaymış.
Yıllar önce bu projenin bir benzerini (ama tersini) düşünmüştüm, ama bir türlü olmadı. Onda da ZıpZıp'ın formatını bozmadan ikişer sayfa orijinallerini yerlerine yerleştirecek ve 122 sayıyı tamamlayacaktım. Öncelikle tüm maceraların orijinallerine ulaşamadım, o tarihlerde internet bu kadar geniş ve kullanışlı değildi. Tarayıcılar ve bilgisayarlar da çok yavaştı zaten.
ZıpZıp'ın ilk çıktığı günü dün gibi hatırlıyorum. Mürekkebinin kokusunu bile unutmadım. İlkokuldaydım, 1964 yılıydı ve 50 kuruş olan fiyatı çok pahalı gelmemişti nedense. Oysa 1 lira/100 kuruş olan Miki (Pulhan'ın) çok pahalı gelmişti, almaları için bizimkilere çok mızıldanmıştım ama yine de almamışlardı, ne de olsa memur çocuğuyduk. Bu Miki'leri sonraki yıllarda alabildim. Beni en çok şaşırtan şey Zıpzıp'ın her sayfasının renkli oluşuydu. Oysa Miki 2 sayfa renkli, 2 sayfa siyah beyaz basılıyordu, onda da renkler ara sıra kaymış olurdu. Zıpzıp'ta renk kayması olmazdı. Yine de yabancı dergilerdeki kaliteyi bunlarda bulamazdık. Yabancı dergilere erişmek için ilkokulun bitmesini bekledik. Sonraki eğitim aşamasında hazırlık sınıfındayken okulun kütüphanesinde Tenten'in bir macerasını gördüm, "Altın Kıskaçlı Yengeç", İngilizce versiyonuydu tabii. O dakika büyülendim. Renkler, yüksek gramajlı kağıdı ve baskı kalitesi, sert kapaklı cildi hatta kendine has kokusu vs. Bizim ülkemizde o kaliteye biraz yaklaşan örnekleri ancak Karaca Yayınevi'nin çıkardığı renkli albümlerle görebildim (Marc Dacier, Valhardi, Jerry Spring vs)
İyi okumalar,
Saygılarımla.
Son düzenleme: