Lice’nin büyük bölümü Doğu Anadolu Bölgesi’nde, bir bölümü de Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndedir. İlçenin doğusunda Kulp, güneydoğusunda Silvan, güneyinde Hazro, güneybatısında Merkez, batısında Hani ilçeleri, kuzey ve kuzeybatısında Bingöl bulunmaktadır.
İlçenin kuzeyini Güneydoğu Toroslara bağlı Akçakara Dağı’nın uzantıları ile, İnceburun Dağları engebelendirmektedir. Güneye doğru alçalan düzlükler, Dicle’nin kollarından Bırkleyn, Ambar Çayları ve Sarım Çayı ile vadilere dönüşmüştür. Bu bölgenin jeolojik yapısı tersiyer döneme (65-2,5 milyon yıl öncesi) ait kalkerler 4. dönemde (2,5 milyon yıl öncesinden günümüze kadar) çöküntüler meydana getirmiştir. Bu oluşum içerisinde Bırkleyn Mağaraları bulunmaktadır. Bu mağaralarda Büyük İskender’in doğu seferi sırasında orduları barınmış, ayrıca Asurlulardan kalma kabartmalara, yazıtlara, sarkıt ve dikitlere rastlanmıştır.
Diyarbakır’a 90 km uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 1.083 km2 olup, toplam nüfusu 47.021’dir.
İlçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Yetiştirilen başlıca ürünler, buğday, arpa, üzüm, pamuk, ceviz, çiğit, baklagiller, bademdir. Ayrıca az miktarda Lice tütünü sarma sigaralarda kullanılmakta olup, oldukça ünlüdür.
Çok eski bir yerleşim yeri olan Lice, tarihi kaynaklara göre dört büyük deprem geçirmiştir. Bölgede ilk kez Asurlular, daha sonra sırasıyla Urartular, İskitler, Medler, Persler, Büyük İskender (Makedonyalılar), Partlar, Romalılar, Sasaniler, Akkoyunlular, Bizanslılar, Emeviler ve Abbasiler egemenlik kurmuşlardır. Asur kaynaklarında Şirişa ismiyle tanınan ilçe daha sonra İllyrisis ve İlice biçimlerinden Lice’ye dönüşmüştür.
Bırkleyn Mağarası
Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Türkmen boyları yöreye yerleşmiştir. Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında 1515’te Osmanlı topraklarına dahil olmuştur. XIX.yüzyılın sonlarında Diyar-ı Bekr vilayetinin Amid sancağına bağlı bir kaza merkezi idi. Daha sonra Hani, Lice’ye bağlanmıştır. Bu durum 1924’e kadar sürmüştür.
Lice’de geçmişten günümüze gelebilen tarihi eserler, Ulu Cami (Vakıf Ahmet Bey Camisi), Melik Adil Camisi, Çeper Hanı, Antak (Atak) Kalesi, Zülkarneyn (Çeper Kalesi) Kalesi, Birkleyn Mağaraları, Eshab-ül Kehf Mağarası'dır.
Eski Lice 1975 depreminde yıkılmış, bundan tarihi eserler de zarar görmüştür.
Antak Kalesi
Diyarbakır, Lice ilçe merkezinin 15 km. güneydoğusunda Kayacık ve Kabak Kaya Köyü’nde bulunan Antak Kalesi’nin ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber kalenin Roma döneminden kaldığı ve 532 yılında Bizans imparatoru I.Iustinianus tarafından onarıldığı sanılmaktadır. Ebu Abdullah Muhammed bin Ömerü’l Vakadi’nin yazmış olduğu kitapta bu kalenin hicretin 17.yılında, VII.yüzyılda Diyarbakır bölgesini ele geçirmek isteyen Iyaz bin Ganem ve Halid bin Velid tarafından Diyarbakır’ın fethinden hemen sonra Arapların eline geçtiğini yazmaktadır.
Kalenin ismi farklı kaynaklara değişik isimlerle geçmiştir. Eski Arap kaynaklarında Hetax, Silvanlı tarihçi İbnü’l-Ezrak da Hatak olarak bu kaleden söz etmişlerdir. Bununla beraber bir çok kaynakta da Atak olarak geçmiştir. Burada bulunan Entak şehri Mervaniler ve Artukoğulları döneminde (X.-XIII.yüzyıl) önemli bir yerleşim yeri idi. Yavuz Sultan selim’in Çaldıran Savaşı’ndan (1514) sonra kale Osmanlıların eline geçmiştir. Evliya Çelebi bu kaleden “Kale nehir kenarında yüksek bir tepe üzerinde, dört köşe taş yapılı güzel bir kaledir” diye söz etmiştir.
Kaleden günümüze yalnız temelleri gelebilmiştir. Kalenin üzerinde yıkık bir cami kalıntısı bulunmaktadır. Güneyinde de Ak Kilise isimli bir kilise kalıntısı vardır.
Zülkarneyn (Çeper) Kalesi
Diyarbakır, Lice ilçesinin Çeper Köyü yakınlarında bulunan bu kale dağların ovalara açıldığı dar bir geçidin ortasındadır. Ovaya hakim bir konumdadır. Halk arasında bu kaleye Çeper, Şeter kalesi gibi isimler de verilmiştir. İskender-i Zülkarneyn’in buradan geçtiği ve bu kalede misafir edildiği, bundan ötürü de bu kaleye Zülkarneyn Kalesi isminin verildiği yöre halkı tarafından söylenmektedir. Bununla birlikte kalenin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Büyük olasılıkla MÖ.VI.yüzyılda bölgeye hakim olan Persler tarafından kurulduğu sanılmaktadır.
Kale surlarının büyük bir bölümü yıkılmış, günümüze ancak sur temelleri, surlara ait üç burç kalıntısı gelebilmiştir. Kalenin çevresindeki köyler bu kalenin taşlarını sökerek kullanmışlardır. Bu da kalenin harap olmasını hızlandırmıştır.
Evliya Çelebi bu kaleden söz etmiştir: “Makdisi tarihine göre meşhur İskender-i Zülkarneyn buradaki hayat suyunu içince iyileşmiş ve boynuzları düşmüş. Bunun üzerine 315 gün içinde bu kale tamamlanmıştır. Burç ve kuleleri büyük taşlarla yapılmış olup beşgen şeklindedir.”
Bırkleyn Mağaraları
Diyarbakır Lice ilçesinde Diyarbakır-Bingöl yolunun doğusundadır. Dicle Nehri’nin iki ana kolundan biri bu mağaranın olduğu yerdedir. Bırkleyn Suyu’ndan Anadolu ile Kuzey Mezopotamya arasındaki yollardan biri geçmektedir. Bırkleyn Suyu bu antik yol ile birleşmeden önce yerin altında akar ve doğal bir tünelden sonra yeniden yukarıya çıkar. Bu özel oluşumdan ötürü buradaki mağaraya Bırkleyn Mağaraları veya Dicle Tüneli ismi verilmiştir.
Antik çağlarda bu suyun kaybolduğu, toprağın altına indiği yere Dünyanın Bittiği Yer olarak tanımlanmıştır. Plinius bu geçide ölülerin yer altı dünyasına giriş yeri olarak tanımlamıştır. Alman tarihçi C.F.Lehmann Haupt 1899 yılında mağaralarda inceleme yapmış, buradaki stelleri yayınlamıştır.
Birbirine paralel olarak uzanan bu kayalığın içerisinde üç mağara bulunmaktadır. Bunlardan güneydeki kayalığın altında ve içerisinden akan Bırkleyn Suyu’nun bulunduğu mağaraya Asur kralı I.Tiglatpileser (MÖ.1114-1076) kabartma çivi yazılı bir kitabe; III. Salmanassar da (MÖ.859-828) kabartma iki çivi yazılı kitabe koydurmuştur.
Bırkleyn Mağaraları
İkinci mağaranın girişinde Antik çağa ait yapı kalıntıları ile III.Salmansar’a ait kabartma yazılı iki kitabe ve bir kabartma bulunmaktadır. Bu mağara birincinin devamı niteliğinde olup, 15 m. yüksekliğinde, 12 m. genişliğindedir. Oldukça derin olan mağara birkaç km. uzunluğundadır.
Üçüncü mağara diğerlerinden daha büyük olup, burası sarkıt ve dikitleri ile yöre halkı tarafından astım tedavisinde yararlanılmaktadır.
Bu mağarada Kuzey Mezopotamya’ya özgü, Hassuna-Samarra seramikleri bulunmuştur.
Eshab-ül Kehf Mağarası
Diyarbakır Lice ilçesine 15 km. uzaklıkta Derkam Köyü’nün kuzeyindeki İnceburun Dağları’nda Eshab-ı Kehf Mağarası bulunmaktadır.
Mağaranın biraz aşağısında Eshab-ı Kehf adına yaptırılmış ve “Der-i Rakim” denilen bir de kilise kalıntısı bulunmaktadır. Eshab-ül Kehf’in Ephesos, Afşin-Elbistan, Eskişehir ve Tarsus’ta da makamları bulunmaktadır.
Çeper Hanı
Diyarbakır-Bingöl yolunda Lice yol ayrımının 5 km. kuzeyindeki Biryas Köyü yakınlarında Çeper Hanı bulunmaktadır. Küçük bir tepenin eteğindeki bu han yıkılmış ve günümüzde ahır olarak kullanılmaktadır.
Çeper Hanının ne zaman ve kimin tarafından yapıldığını gösteren bir kitabe günümüze ulaşamamıştır. Ancak, Anadolu’daki benzeri hanlarla mukayese edildiğinde bu hanın XVI.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Diyarbakır konusunda araştırmaları bulunan Basri Konyar, bu hanın kesin olmamakla beraber IV.Murad zamanından kaldığını dile getirmektedir.
Han 90x23 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Kuzeydoğu cephesinde beş hücresi ile iki eyvanı bulunmaktadır. Bu cephenin doğusuna rastlayan odalardan birinin güney duvarına iki pencere açılmıştır. Bu pencerelerin hanın ilk yapısından kaldığı sanılmaktadır. Kuzeydoğu cephesinin ortasında yer alan giriş oldukça geniştir. Ancak bu bölümün de büyük bir kısmı yıkılmıştır. Hanın avlusunda kemerlerle birbirlerine bağlantılı olduğu sanılan payelerin kalıntıları günümüze ulaşmıştır. Buna dayanılarak da iç avlu çevresinde hücrelerin sıralandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca güney duvarı boyunca da içerisinde ocakların bulunduğu yedi hücre vardır. Kuzey duvarının giriş kapısının iki yanındaki hücreler dışında, diğer cephelerde de altı ocağın bulunuşu bu bölümlerde de altı hücrenin bulunduğunu göstermektedir.
Çeper Hanı düzgün sıralar halinde yontma taşlardan yapılmıştır. Hanın köşeleri kapı ve pencere söveleri, eyvanların başlangıç kemerleri gri renkte düzgün kesme taşlardandır. Hücrelerin iç duvarları moloz taştan, eyvan ve hücrelerin tonozları ise tuğladandır. Hanın üzerinin çatı ile örtülü olduğu sanılmaktadır.
Lice
Çok eski bir yerleşim yeri olan Lice, tarihi kaynaklara göre dört büyük deprem geçirmiştir. Bölgede ilk kez Asurlular, daha sonra sırasıyla Urartular, İskitler, Medler, Persler, Büyük İskender (Makedonyalılar), Partlar, Romalılar, Sasaniler, Akkoyunlular, Bizanslılar, Emeviler ve Abbasiler egemenlik kurmuşlardır.
Lice’de geçmişten günümüze gelebilen bazı tarihi eserler şunlardır: Birkleyn Mağaraları, Çepe, Mele ve Atak kaleleri, Fis Ovası’ndaki Dakyanus Harabeleri, Eshab-ı Kehf Mağarası, Artuklu Valisi Melik Adil’e ait Minare, Çeper Köyü’ndeki 4. Murat Kervansarayı.
Birkleyn Mağaraları Diyarbakır Lice ilçesinde Diyarbakır-Bingöl yolunun doğusunda olup, Dicle Nehri’nin iki ana kolundan biri bu mağaranın olduğu yerdedir. Bırkleyn Suyu’ndan Anadolu ile Kuzey Mezopotamya arasındaki yollardan biri geçmektedir. Bırkleyn Suyu bu antik yol ile birleşmeden önce yerin altında akar ve doğal bir tünelden sonra yeniden yukarıya çıkar. Bu özel oluşumdan ötürü buradaki mağaraya Bırkleyn Mağaraları veya Dicle Tüneli ismi verilmiştir.
Antik çağlarda bu suyun kaybolduğu, toprağın altına indiği yere Dünyanın Bittiği Yer olarak tanımlanmıştır. Plinius bu geçide ölülerin yer altı dünyasına giriş yeri olarak tanımlamıştır. Alman tarihçi C.F.Lehmann Haupt 1899 yılında mağaralarda inceleme yapmış, buradaki stelleri yayınlamıştır.
Birbirine paralel olarak uzanan bu kayalığın içerisinde üç mağara bulunmaktadır. Bunlardan güneydeki kayalığın altında ve içerisinden akan Bırkleyn Suyu’nun bulunduğu mağaraya Asur kralı I.Tiglatpileser (MÖ.1114-1076) kabartma çivi yazılı bir kitabe; III. Salmanassar da (MÖ.859-828) kabartma iki çivi yazılı kitabe koydurmuştur. İkinci mağaranın girişinde Antik çağa ait yapı kalıntıları ile III.Salmansar’a ait kabartma yazılı iki kitabe ve bir kabartma bulunmaktadır. Bu mağara birincinin devamı niteliğinde olup, 15 m. yüksekliğinde, 12 m. genişliğindedir. Oldukça derin olan mağara birkaç km. uzunluğundadır. Üçüncü mağara diğerlerinden daha büyük olup, burası sarkıt ve dikitleri ile yöre halkı tarafından astım tedavisinde yararlanılmaktadır.
Bu mağarada Kuzey Mezopotamya’ya özgü, Hassuna-Samarra seramikleri bulunmuştur.
Ulu Cami (Vakıf Ahmet Bey Camisi)
Diyarbakır Lice ilçe merkezinde bulunan bu camiyi Şeyh Hasene Ezraki soyundan gelen Ahmet Bey 1540-1541 yılında yaptırmıştır. Ahmet Bey kurduğu vakıflar ve halka yaptığı hizmetlerden ötürü Vakıf Ahmet Bey olarak tanınmıştır. Bu nedenle de camiye Vakıf Ahmet Bey ismi verilmiştir. Ayrıca Ulu Cami veya Cami-i Kebir olarak da bilinmektedir.
Lice depreminden önce kare planlı olan bu caminin iki katlı bir son cemaat yeri vardır. İbadet mekanı sütunlar ve geniş sivri kemerlerle iki nefe ayrılmıştır. Daha sonra beşik tonozlu bir bölüm buna eklenmiştir.
Cami 1845 yılında yanmış, Hacı Sadullah Bey tarafından 1875 yılında onarılmış ve yapılan bazı ilavelerle genişletilmiştir. 1960 yılında da Hamit Toprak Bey tarafından camiye minare yaptırılmıştır. 1975 Lice depreminde cami büyük hasar görmüş ve minaresi yıkılmıştır.
Melik Adil Camisi
Diyarbakır Lice ilçesi, Kabakkaya (Antak) Köyü’nde bulunan Melek Adil Camisi’nin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir.
Dikdörtgen planlı bir yapı olup üzeri çatı ile örtülmüştür. Minaresi dört köşedir ve bazı silmelerle de üç bölüme ayrılmıştır.