King Conan - The Conqueror 02 (of 06) (Ç&B)

ilkhantok

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
6 Ara 2010
1,981
30,411
Mersin

AhmetCanal35

Süper Üye
29 Mar 2018
386
793
İzmir
harikasınız. Conan'a başlamak için İzmir buluşmasını bekliyorum. Soracak çook sorum var.
Emeğinizi boşa çıkarmayıp hepsini okuyacağım :D
 

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
775
5,745
Kdz. Ereğli
XV
KORSANIN DÖNÜŞÜ

Conan’ın bilinci dönerken ilk algısı harekete dair oldu; sabit değil, mütemadiyen yükselip alçalan bir zemin vardı altında. Sonra rüzgârın halat ve direkler arasında uğuldadığını işitti ve daha bulanık görüşü netleşmeden bir gemi güvertesinde olduğunu anladı. Bir mırıltı işitti, ardından üstüne onu tümüyle canlandıran bir kova su boca edildi. Sunturlu bir küfürle kalktı, bacaklarını iki yana açtı; kulaklarında kaba gülüşler, burun deliklerinde yıkanmamış beden kokusuyla etrafına baktı.

Çizgili yelkenini gergin iskotalara karşı şişirip, kuzeyden kamçılayan rüzgâr önünde hızla ilerleyen uzun bir kadırganın pupa güvertesinde duruyordu. Altın mavi ve yeşilin büyüleyici parıltısı içinde yeni doğuyordu güneş. Sahil şeridi solda loş, erguvan bir gölgeydi. Sağda açık okyanus uzanıyordu. Geminin kendisi de dâhil olmak üzere Conan tek bakışta gördü tüm bunları.

Uzun ve dardı gemi; her iki uçtaki kabinlerle, pupa ve pruvası yüksek, güney kıyılarının tipik ticaret gemilerindendi. Conan, mide bulandıran pis bir koku gelen açık orta güverteye baktı. Bunu eskiden de bilirdi. Sıralarına zincirli kürekçilerin vücut kokusuydu bu. Hepsi zenciydi, her iki tarafta, bir ucu her birinin beline kilitli, diğer ucu da baştan kıça uzanan sağlam geçit kalasının en sonundaki iri bir halkaya kaynatılmış bir zincire bağlı kırkar adam. Bir Argos kadırgasında köle hayatı akıl almaz bir cehennemdi. Bunların çoğu Kushluydu, ancak şu anda aylak küreklerinin başında dinlenen ve yabancıya fersiz bir merakla bakan otuz kadarı, korsan anayurdu olan uzak güney adalarındandı. Conan onları düz yüzleri ve saçlarıyla, daha zayıf, daha düzgün yapıları sayesinde tanıdı. İçlerinde evvelce onu izleyen adamlar gördü.

Fakat etrafındaki adamlara dikkatini vermeden ayağa kalkarken, tek bir hızlı, her şeyi kucaklayan bakışla görüp algıladı tüm bunları. İki yana açtığı ayakları üstünde bir an sendeleyip yumruklarını öfkeyle sıkarak etrafına toplanan adamlara baktı. Onu ıslatan denizci, elinde hala boş kovayla sırıtarak duruyordu. Conan, eli gayrı ihtiyari kabzasına uzanarak kinle sövdü ona. Sonra kısa deri pantolonu hariç çıplak ve silahsız olduğunu fark etti.

“Bu sefil tekne de ne?” diye kükredi. “Nasıl bindim bu gemiye?”

Denizciler—her biri tıknaz, sakallı Argoslular—alay eder gibi güldü; daha pahalı giyimli, kaptan olduğunu ortaya koyan buyurgan tavırlı biri kollarını kavuşturdu ve mütehakkim bir edayla konuştu: “Seni kumlarda yatarken bulduk. Birileri başına vurup giysilerini almış. Fazladan bir adama ihtiyaç olduğundan, biz de seni gemiye aldık.”

“Ne gemisi bu?” Conan sordu.

“Bakır ve altın filizi karşılığında Shemlilerle takas etmek üzere ayna, kızıl ipek pelerinler, kalkanlar, yaldızlı miğferler ve kılıçlardan ibaret kargosuyla Messantia’dan Venturer. Ben bu geminin kaptanı ve bundan böyle senin efendin Demetrio’yum.”

“Demek gitmek istediğim yöne gidiyorsunuz neticede,” diye mırıldandı Conan son ihtarı kaale almadan. Argos sahilinin uzun kavisini izleyerek güneydoğu yönünde gidiyorlardı. Bu ticaret gemileri sahil çizgisinden asla fazla uzaklaşmazdı. Kral önlerinde bir yerlerde o alçak, kara Stygia kadırgasının güneye doğru hızlandığını biliyordu.

“Bir Stygia kadırgası gördün mü—” diye başladı Conan. Fakat güçlü, zalim suratlı kaptanın sakalı diken diken oldu. Neticede esirinin sormak isteyebileceği sorularla ilgilenmiyordu ve bu başına buyruk defolu malın layık olduğu yere inme zamanının geldiği kanaatindeydi.

“Yıkıl karşımdan!” diye kükredi. “Seninle yeterince zaman harcadım! Seni pupa güvertesine getirip ayıltarak onurlandırdım ve adi sorularını yeterince cevapladım. Defol bu pupadan! Bu gemiye bindin mi çalışacaksın—”

“Gemini satın alacağım—” diye söze girdi Conan, beş parasız bir gezgin olduğunu hatırlamadan önce.

Kaba bir alay kükremesi karşılık verdi bu sözcüklere. Kaptan aşağılandığını düşünerek morardı.

“Seni isyankâr domuz!” Eli belindeki bıçağa kapanırken öne doğru tehditkâr bir adım atarak böğürdü. “Seni kırbaçlatmadan yıkıl karşımdan! Kibar dilini çenenin içinde tutacaksın, yoksa Mitra adına, seni zencilerin arasına kürek çekesin diye zincirlerim!”

Conan’ın her zaman hazır volkanik öfkesi tepesine çıkmıştı. Kral olmadan önceki yıllarda bile, onunla böyle konuşup da sağ kalan olmamıştı.

“Bana sesini yükseltme, seni zift paçalı köpek!” Denizciler şaşkınlıktan apışıp kalırken, deniz rüzgârı kadar şiddetli bir sesle kükredi. “O oyuncağı çek de, seni balıklara yem edeyim!”

“Sen kendini kim zannediyorsun?” diye soludu kaptan.

“Sana göstereyim!” diye kükredi çılgın Cimmerialı. Hızla döndü ve köşebentlere asılı silahlar bulunan küpeşteye sıçradı.

Kaptan bıçağını çekti ve böğürerek ona doğru koştu ama daha vuramadan Conan kolunu yerinden çıkaran bir asılışla bileğini yakaladı. Kaptan acı çeken bir öküz gibi böğürdü, ardından saldırgan tarafından hor görülürcesine güverteye fırlatıldı. Conan küpeşteden ağır bir baltayı kaptığı gibi kedi gibi süratle denizcilerin saldırısını karşılamaya döndü. Tazı gibi uluyarak koştular ama pantersi Cimmerialıya kıyasla hantal ve sakardılar. Bıçaklarıyla uzanamadan, gözün izleyemediği hareketlerle sağa sola vurarak aralarına daldı ve iki ceset güverteye düşerken kan ve beyin parçaları etrafa sıçradı.

Conan sendeleyen, soluğu kesilen kalabalığın arasına dalıp, pupanın tam altındaki kölelerin yetişebileceği mesafede, güverteyi baş kasarasına bağlayan dar köprüye sıçrarken bıçaklar havada rastgele uçuştu. Arkasındaki pupada, bir avuç denizci bocalıyordu; arkadaşlarının öldürülmesi yüzünden yılgınlığa kapılmışlardı. Tayfanın kalanı ise—hepsi yaklaşık otuz kişi—ellerinde silahlarıyla koşarak köprüden ona doğru geliyordu.

Conan köprüden atladı ve yukarı dönük siyah simaların üstünde dimdik durdu, balta kalktı, siyah yele rüzgârda dalgalandı.

“Kimim ben?” diye bağırdı. “Bakın sizi köpekler! Bakın, Ajonga, Yasunga, Laranga! Kimim ben!”

Ve muazzam bir kükremeye dönüşen bir nara yükseldi alt güverteden: “Amra! Amra bu! Aslan döndü!”

O müthiş narayı işiten ve anlamını kavrayan denizciler soldu ve köprüdeki vahşi şahsa ani bir korkuyla bakarak geriledi. Yıllar önce gizemli şekilde kaybolan ve kanlı efsanelerde hala yaşayan güney denizlerinin kana susamış devi bu muydu sahiden? Zenciler zincirlerini sallayıp asılarak ve bir dua gibi Amra adını bağırarak delice köpürüyordu artık. Daha önce Conan’ı hiç görmeyen Kushlular da bağırışlara katıldı. Arka kabinin altındaki ağılda kapalı köleler de lanetlenmiş gibi feryat ederek başlarını duvarlara vurmaya başladı.

Bir eli ve dizleriyle kendini güvertede çeken, çıkık kolunun acısınden benzi atmış haldeki Demetrio bağırdı: “Saldırın ve köleler kurtulmadan onu gebertin köpekler!”

Tüm deniz adamlarının en korktuğu bu söz üzerine umutsuzca ateşlenen denizciler iki uçtan köprüye saldırdı. Fakat Conan aslan gibi bir sıçrayışla köprüden atladı ve sıraların arasındaki bir kedi gibi ayakları üstünde geçit kalasına kondu.

“Efendilere ölüm!” diye gürledi, baltası kalktı ve bir zincir halkasını kibrit çöpü gibi çatırtıyla bölerek indi. Bir anda haykıran bir köle özgür kalmış, küreğini bir sopa elde etmek için parçalıyordu. Adamlar yukarıdaki köprü boyunca çılgınca koşuyor, Venturer’de kızılca kıyamet kopuyordu. Conan’ın baltası duraksamadan inip kalktı, her darbede köpükler saçan, bağıran bir zenci dev, nefret, özgürlük ve intikam öfkesiyle kudurmuş halde serbest kaldı.

Deli gibi zincirleri biçen çıplak beyaz deve saldırmak veya çatışma için güverteye atlayan denizciler, henüz kurtulmamış kölelerin elleriyle aşağı çekilirken buldu kendilerini. Bu esnada kırık zincirlerini kırbaç gibi sallayıp mürettebatın uzuvlarını kıran öbürleri de güvertede iblisler gibi feryat ediyor, kırık kürek ve demir parçalarıyla vuruyor, dişleri ve pençeleriyle yırtıp kopararak kör, kara bir sel gibi güverteye akıyordu. Meydan kavgasının tam ortasında ağıldaki köleler duvarları yıkıp dalga dalga güverteye koştu ve tezgâhlardan kurtulan elli zenciyle Conan, demir kesmeyi bırakıp, çentikli baltasını yandaşlarının sopalarına eklemek için köprüden yukarı atıldı.

Sonrası katliam oldu. Argoslular soylarının tümü gibi zalim deniz okulunda eğitilmiş güçlü, sebatkâr ve korkusuz adamlardı. Fakat bu kaplansı barbar tarafından yönetilen kudurmuş devlere karşı koyamadılar. Darbeler, suistimal ve cehennemi acıların intikamı, geminin bir ucundan öbürüne dek bir tayfun gibi kasıp kavuran tek bir kızıl öfke fırtınası halinde indi. Bu kendiliğinden dindiğindeyse sadece tek beyaz sağdı Venturer’in güvertesinde; ilahiler söyleyen, bir kahramana tapınmanın vecdi içinde yüzükoyun kanlı güverteye kapaklanıp, başlarını tahtalara vuran zencilerin çevresine toplandığı kan lekeli devdi bu.

Güçlü göğsü inip kalkan ve terden parlayan, kanlı elinde kızıl baltayı tutan Conan, çevresine insanların ilk şefinin ilkel bir şafakta bakmış olabileceği gibi baktı ve siyah yelesini geri salladı. Aquilonia kralı değil, aralarında kan ve ateşle ilerlediği kara korsan önderiydi yeniden.

“Amra! Amra!” diye söylüyordu hezeyan içinde ilahi için ayrılan zenciler. “Aslan döndü! Artık Stygialılar geceleyin köpekler gibi uluyacak, Kush’un kara köpekleri de uluyacak! Artık köyler alevler içinde kavrulacak ve gemiler batacak! Aie, kadınların ağlayışları ve mızrak gürleyişleri olacak!”

“Kesin şu zırlamayı köpekler!” Conan rüzgârdaki yelkenin çırpınışını boğan bir sesle kükredi. “Onunuz aşağı inip hala zincirli kürekçileri serbest bıraksın. Kalanlarınız da etrafı temizlesin, küreklere ve halatlara asılsın. Crom’un iblisleri, kavga sırasında sahile sürüklendiğimizi görmüyor musunuz? Karaya oturmak ve Argoslulara yeniden yakalanmak mı istiyorsunuz? Atın şu cesetleri gemiden. Davranın sizi hırsızlar, yoksa postunuza çentik açarım!”

Bağırışlar, kahkahalar ve vahşi şarkılarla emirlerini yapmaya davrandılar. Cesetler, ister zenci, ister beyaz, şimdiden üçgen yüzgeçlerce yarılan suya atıldı.

Conan onu umutla seyreden zencilere kaş çatarak pupada durdu. Ağır bronz kolları kavuşturuldu, gezileri esnasında oldukça uzayan kara saçları rüzgârda uçuşuyordu. Daha vahşi ve daha barbar biri ayak basmamıştı bir geminin güvertesine; bu azılı korsanlar arasındayken, Aquilonia saray erkânından pek azı tanırdı krallarını.

“Ambarda yiyecek var!” diye kükredi. “Sizin için bol bol silah da var, çünkü gemi sahil boylarında yaşayan Shemlilere kılıç ve teçhizat taşıyor. Bu gemiyi yürütmeye yeteriz, evet, savaşmaya da! Argoslu itler için prangalar içinde kürek çektiniz: hür adamlar olarak Amra uğruna kürek çekecek misiniz?”

“Evet!” Kükrediler. “Biz senin evlâtlarınız! Nereye dilersen götür bizi!”

“O zaman şu güverteyi temizlemeye girişin,” diye emretti. “Özgür insanlar böyle pislik içinde çalışmaz. Üçünüz arka kamaradan yiyecek çıkarmaya benimle gelsin. Crom adına bu sefer bitmeden kaburgalarınızı şişireceğim!”

Başka bir övgü narası cevapladı onu; açlıktan yarı ölü zenciler emirlerini yapmaya koşturdu. Rüzgâr yenilenen bir güçle dalgalar üstünde eserken yelken şişti ve ak köpüklü dalga zirveleri rüzgâr yönünde dans etti. Conan sallanan güverteye ayağını koydu, derin bir nefes aldı ve kudretli kollarını gerdi.

Aquilonia kralı olmayabilirdi artık; fakat mavi deryanın kralı hala oydu.

Fatih Conan/Ejderin Saati'nden...
 
Üst