Mehmet Serdar Ateş
Onursal Üye
Her Şeyde Bir Hayır Vardır
Kübra'nın Günlüğüden
Mehmet Serdar ATEŞ
Bugün babamın arkadaşı Osman Amca ve ailesi ile pikniğe gittik. Salıncaklara bindik, top oynadık. Hava kararınca da yakan top oynadık. Kısacası biz çocuklar çok eğlendik. Yazın sıcağında betonlarla çevrili mahallemizden uzaklaşmak bize çok iyi geldi. Özellikle toprakta oynamak beni çok rahatlattı. Sanırım öğretmenimizin statik enerji dediği, benim ise kötü enerji dediğim şey; “Toprakla temas ettiğimizde vücudumuzdan çıkar.” sözü doğruymuş. Babam da zaten sık sık anlatırdı. İnsan özellikle yün kumaştan yapılmış elbiseler giyerse ve ayağında da plastik ayakkabı olursa vücudunda kötü elektrik oluşurmuş. Hatta babam bununla ilgili şöyle bir hatırasını anlatmıştı: Babam doğmadan önce dedemin bir arabası varmış. Arabadan inerken elinde biriken kötü enerjiyi önce toprağa dokunarak boşaltır, kapı koluna filan elini öyle uzatırmış. Aksi halde parmaklarından ateş çıngısı çıkarmış.
Osman Amca’nın oğlu Murat Ortaöğretime Giriş Sınavı’nda umduğu puanı alamamış, istediği okulu kazanmamıştı. Bu yüzden çok üzgün görünüyordu.
Osman Amca anlaşılan üzülen oğlunu biraz olsun rahatlatmak için pikniğe gelmişti. Bir ara bizi yanına çağırıp:
“Çocuklar, size bir hatıramı anlatacağım.” dedi. “Hayatta çok çok istediğiniz bir şey gerçekleşmezse sakın üzülmeyin. Belki sizin için daha hayırlı şeyler vardır.”
“Nasıl yani?” diye sordum ben meraklı bir şekilde.
Bunun üzerine gülümsedi ve anlatmaya başladı.
“Ben ortaokulu bitirdiğimde, Eskişehir’de Devlet Demir Yollarının Parasız Yatılı Okulu’nun sınavına girdim. O zamanlar Konya Ereğli’den Eskişehir’e altı arkadaş sınava gelmiştik. Babam da benimle geldi. Babamın beni sınava getirmesi beni çok memnun etmişti. Tren seyahatimiz çok güzel geçti. Eskişehir’de bir otelde bir gece kaldık ve sabah sınava girdim.
İnanmayacaksınız ama, ben ilk defa test usulü sınava giriyordum. 100 dakikada 120 soru çözmemiz gerekiyordu. Sınav sistemini bilmediğim için 100 dakikada ancak 60 soruyu yapabildim. Moralim çok bozulmuştu. Oysaki trende gelirken kazanma şansı en yüksek olarak herkes beni göstermişti. Babama ne söyleyecektim? Çok utanmış ve mahcup olmuştum. Babam benim bu üzgün halimi gördü ve “Oğlum sınavın nasıl geçti?” diye sordu. Ben neredeyse ağlayacak bir şekilde, “Babacığım, sınavım çok kötü geçti. Test sistemini bilmediğim için süreyi yetiştiremedim. Lütfen kusuruma bakma. Benim için çok masraf yaptın ama ben karşılığını veremedim.” dediğimi hatırlıyorum.
Babam saçımı okşadı ve: “Hayırlısı olsun be oğlum. Sen üzülme. Paranın bir önemi yok. Önemli olan senin kendini denemendi.” dedi ve gönlümü aldı. Şimdi ise bir uzman doktorum, belki o gün o okulu kazanmış olsaydım, şu an bulunduğum konumda olmayabilirdim. Hem kendi şehrimde okudum, hem de Tıp Fakültesini kazandım.
Evet çocuklar, hayatta bazen bizim istediklerimiz olmaz. Hâlbuki biz onu çok olsun isteriz, hayırlı olacak zannederiz, diretir de diretiriz. Belki de bizim için hayırlı olan başka bir şey vardır. Önemli olan bizim istediğimiz hedefe yönelik olarak azimle, sabırla vazgeçmeden çalışmamız ve Allah’tan hakkımızda hayırlı olanı istememizdir.” diye sözlerini tamamladı ve Murat’a baktı.
O zaman Doktor Osman Amca’nın aslında bu hikâyeyi bize anlatıyor gibi yapıp gerçekte oğlu Murat’a teselli vermeye çalıştığını anladım. Babasının yıllar önce kendisine yaptığı o güzel nasihatleri şimdi o, bizim üzerimizden oğluna anlatıyordu.
Zaten güzel olan da bizim büyüklerimizin anlattıklarından ders almamız.
Dönüşte dikkat ettim, Murat sanki biraz daha kendine gelmiş gibi görünüyordu. Sanırım o da artık böylesinin hakkında daha hayırlı olduğunu düşünüyordu.
Kaynak :
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
EYLÜL 2011 SAYI : 19
Son düzenleme: