muzzy_53
Aktif Üye
- 23 Mar 2009
- 402
- 14
Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi
--------------------------------------------------------------------------------
KİTABIN ÖZETİ
Dr.Cemalettin TAŞKIRAN tarafından hazırlanan bu kitapta Karabağ'ın genel özellikleri, 19. yüzyıla kadar Karabağ'ın siyasi tarihi, 1. Dünya Savaşında ve savaş sonrasında Karabağ, Sovyetler Birliği döneminde ve birliğin dağılmasından sonra Karabağ (1993'e kadar) ve Türkiye'nin Karabağ politikası belgeler ile ortaya konulmaktadır.
Kitapta özellikle tarihi akış içerisinde Karabağ meselesi incelenirken, bu meselenin sadece günümüzde ortaya çıkan bir mesele olmadığı, Ermenilerin, Rusların ve Ermeni yanlısı batılıların asırlardır Türk yurdu olan Karabağ'da hep azınlıkta kalmış Ermeni nüfusunu artırmaya çabaladıkları, çeşitli baskı ve zulümlerle Karabağ'daki Türk ahalinin nasıl katledildiği, kalanların büyük kısmının da nasıl göçe zorlandığı belirtilerek kasıtlı çıkartılan isyanlarla Karabağ'daki nüfus çoğunluğunu elde eden Ermenilerin nasıl Ermenistan'a bağlanma yolunu seçtikleri görülmektedir.
Dağlık Karabağ, Azerbaycan Cumhuriyetine bağlı, Kür-Aras nehirleri ve Gökçe Göl arasındaki dağlık bölge ile bu bölgeye bağlı ovalardan oluşan bir yerdir. Karabağ, maden yatakları ve mineral suları bakımından çok zengindir. Kafkasya'nın et, süt, yumurta gibi gıda maddelerinin önemli bir kısmı Karabağ'dan karşılanmaktadır.
Karabağ bölgenin hakim bir noktasındadır. Azerbaycan, Ermenistan ve İran'ı kontrol edebilecek bir konumdadır. Bu özelliği ile daima diğer milletlerin dikkatini ve ilgisini çekmiştir.
Türkler Karabağ bölgesine M.Ö. 7'nci asırda Saka Türklerinin seferi sırasında gelerek, bu bölgede hakim zümreyi teşkil etmişlerdir. Daha sonra Sakaların bir kolu olan "Daha" ların "Part-Parn" boyunca çıkan Arsak isimli bir kahraman Arşaklılar devletini kurmuştur. Sakaların bir kolu olan Partlardan sonra bölgeye Albanlar yerleşmiştir. Albanlarda Türk menşelidir.
M.Ö. 66'ncı yılda Romalılar Kafkaslara geldikleri zaman bütün Kafkasya Roma'ya tabi olmuş yalnız Albanya bağımsız kalabilmiştir. 8. yüzyılda Arapların bölgeyi işgal etmeleri sonucu Albanların varlığı sona ermiştir. Albanların bölgede yaşayanlardan bir kısmı "Grigoryanlaşarak" Ermeni kimliğini benimsemiştir. Böylece de Karabağ Ermenileri denilen topluluk ortaya çıkmıştır. Oysa Albanların bölgede yaşayanlarının büyük çoğunluğu İslamlaşarak bu günkü Azeri Türklerini oluşturmuşlardır.
Karabağ 3. Murat zamanında Osmanlı devletinin hakimiyetine girmiştir. 18'nci yüzyıla kadar Safevilerle Osmanlılar arasında sıkça el değiştiren Karabağ daha sonra tekrar İran'a terk edilmiştir. 18'nci yüzyılda bölgede Karabağ Hanlığı kurulmuştur. 19'ncu yüzyılın başlarından itibaren ise bölgeye Ruslar hakim olmaya başlamışlardır.
1828-1829 Osmanlı-Rus savaşında Erzincan'a Kadar Doğu Anadolu'yu işgal eden Rus kuvvetleri, Sayıları 100.000'i bulan Kalabalık bir Ermeni nüfusunu, İran'dan aldıkları Erivan ve Nahçıvan bölgeleri başta olmak üzere Kafkaslara yerleştirmişlerdir. 1830'lu yıllarda Karabağ'a hem İran'dan, hem de Türkiye'den Ermeniler göç ettirilmiş ve nüfus dengesi değiştirilmeye çalışılmıştır.
Ermeni nüfusu hiçbir dönemde Karabağ'da Türk nüfusunun önüne geçmemiştir. Ancak Ruslar 1828-1829 Edirne Anlaşması sonrasında Anadolu Ermenilerini ve Türkmençay Anlaşmasından sonra da İran Ermenilerini Kafkaslara davet ederek Karabağ'a yerleştirmişler ve stratejik bir yer olan Karabağ'da çoğunluğu teşkil eden Türklere karşı Ermenileri bir güç olarak görmüşler ve bu yüzden sürekli desteklemişlerdir.
Rusların desteklemeleri sonucu bölgede sayıları artan Ermeniler, 1829-1830 yıllarında Karabağ'da bir ayaklanma başlatarak Türk yerleşim yerlerine saldırmışlardır. Ancak Karabağ'da ilk Türk-Ermeni çatışması ciddi olarak Rusya'daki 1905 ihtilalinden sonra meydana gelmiştir.
1918 yılında bölgedeki istikrarsızlıktan yararlanan Karabağ Ermenileri Karabağ'da daha büyük çapta bir isyan çıkarmışlar ve Türklerin evlerine, iş yerlerine saldırmışlar ve Türk ordusunun Bakü'yü alması ve Karabağ harekatına girişmesi sonucu katliam durdurulabilmiştir. Mondros mütarekesi sonrasında Türk Ordusunun Bakü'yü alması ve Karabağ harekatına girişmesi sonucu katliam durdurulabilmiştir. Mondros mütarekesi sonrasında Türk Ordusu bölgeyi terk ederken İngilizler bölgeye girmişlerdir. Önceleri bölgede Ermeni ve Gürcülere dayalı politika izleyen İngilizler gerçekleri görünce, 1920 yılında Karabağ'ın Azerbaycan'a bağlı olduğunu kabul ve ilan etmişlerdir.
1920 yılından itibaren Karabağ Ermenileri tekrar katliamlara girişerek Karabağ'ı Ermenistan'a bağlama girişimlerini sürdürmüşlerdir. Azerbaycan kuvvetleri Karabağ'daki Ermeni isyanını bastırmaya çalışırken Sovyet Kızılordusu Bakü'ye girerek Azerbaycan Cumhuriyetini ortadan kaldırmıştır. Daha sonra Karabağ'ı da Sovyetleştiren Ruslar, 1923 yılında Karabağ'ın Azerbaycan'a ait olduğunu kabul ve ilan etmişlerdir. Sovyet yönetimi döneminde de Karabağ'ı Ermenistan'a bağlamak hayalinden vazgeçmeyen Ermeniler her fırsatta isteklerini tekrarlamış ve Ermeniler arasında fikri hazırlığı kesintisiz sürdürmüşlerdir.
1929 yılında Azerbaycan'da milliyetçilik hareketleri görülmeye başlamıştır. Bunu fırsat bilen Karabağ Ermenileri, Ermenistan'a bağlanma konusunu tekrar işlemeye başlamışlardır. Bu tarihten sonra Ermeniler, Sovyet hükümetine her fırsatta dağlık Karabağ'ın Ermenistan'a bağlanması ve Ermenistan dışında bulunan Ermenilerin Ermenistan'a getirilmesini tekrarlamış ise de istekler reddedilmiştir.
1965 yılında Osmanlı devleti döneminde yapıldığı iddia edilen 1915 sözde Ermeni kırımının 50'nci yıldönümünde Erivan'da büyük çapta gösteriler yapılmıştır. Artık Ermeniler hem Azerbaycan'dan hem de Türkiye'den toprak istemeye başlamışlardır.
Ermeniler, 1985 yılında Rusya'nın başına geçen Gorbacov döneminde Karabağ'ı Ermenistan'a bağlama çabalarını iyice hızlandırmışlar, özellikle eski SSCB'deki "Prestroika" ve "glastnost" değişiminden istifade etmek istemişlerdir.
1991 yılında ortaya çıkan Körfez krizi esnasında Kızılordu Körfez savaşını bahane ederek Kafkaslar ve Baltık Cumhuriyetlerine yığınak yaparak, birlikler göndermiş ve bölgedeki kargaşanın önüne geçmek istemiştir. Ancak 19 Ağustos 1991'de Moskova'da hükümet darbesi gerçekleşmiştir. Bu tarih Sovyet Cumhuriyetlerinin özgürlük döneminin ilk başlangıcı olmuştur.
30 Ağustos 1991'de Azerbaycan, 21 Eylül 1991'de Ermenistan bağımsız bir devlet olduğunu ilan etmiştir. Kasım 1991 ayında da Türkiye bağımsız Azerbaycan Cumhuriyetini resmen tanımış ve böylece Azerbaycan'ı tanıyan ilk ülke olmuştur. Azerbaycan parlamentosu ise aldığı bir kararla Dağlık Karabağ özerk bölgesinin statüsünü feshetmiş ve kendisine bağlamıştır.
10 Aralık 1991'de Dağlık Karabağ'da yaşayan Ermeniler tek yanlı bir kararla bir referandum yaparak Karabağ'ın SSCB içinde bağımsız bir Cumhuriyete dönüşmesi lehinde oy kullanmışlardır. Halk oylaması sonucu Ermeniler Karabağ'a karşı taarruzlarını gittikçe şiddetlendirmeye başlamışlar, bunun üzerine, Rusya Dışişleri Bakanlığının girişimi ile Karabağ için üç ülke dışişleri bakanlarının katılımı ile Moskova'da 20 Şubat'ta yapılan toplantıda Karabağ'da derhal ateşkes sağlanması ve yerleşim bölgeleri üzerindeki ablukanın derhal kaldırılmasını kararlaştırdıklarını duyurmuşlardır. Her iki ülke Karabağ konusunda AGİK ilkelerine bağlı kalma sorumluluğunu üstlenme ve BM ile öteki uluslar arası kuruluşların barış çabalarını destekleme sözü vermişlerdir.
20 Şubat 1991'de yapılan ateşkes antlaşmasına sadık kalmayan Ermeniler Karabağ'da saldırılarına devam etmiş ve 1993 yılına gelindiğinde Dağlık Karabağ'ın tamamı Ermenilerin eline geçmiştir. Ayrıca Ermeniler bununla da yetinmemiş ilerleme ve işgale devam ederek Karabağ dışındaki Azerbaycan topraklarının bir kısmını da işgal etmiştir.
Türkiye, Karabağ ve Azerbaycan'daki gelişmeleri, 18 Aralık 1991'de SSCB resmen dağılana kadar, Sovyetlerin iç işleri olarak değerlendirilmiştir. Kafkaslardaki anlaşmazlığın boyutlarının değişmesi sonucu, bölgedeki gelişmeler Sovyetlerin iç işleri olmaktan çıkmış ve uluslararası bir boyut kazanmıştır.
Türkiye, Kafkaslarda genel olarak bölgesel barışı koruyacak politika izlemiştir. Türkiye AGİK'ten, Karabağ'ın resmi statüsünün Azerbaycan içinde özerk bir bölge olarak tanınması yolunda güvence almış ve meşruluğun şiddet kullanarak bozulmasına izin verilmemesini istemiştir.
Bu arada Türkiye, bir yandan Sovyet Cumhuriyetleriyle iki yanlı ilişkilerini geliştirmeye çalışmakta diğer yandan bu ülkeler arasında iki taraflı anlaşmazlıklarda taraf olmamaya çalışmıştır. Bununla beraber bu politikalar Dağlık Karabağ sorununda Türkiye'yi çıkmazda bırakmıştır.
Karabağ meselesiyle ilgili olarak bugün ortaya çıkan gerçek, Rusya'nın bölgede hala en büyük güç olduğu ve Rusya'nın isteği dışında bir çözümün mümkün olmamasıdır.
Türkiye'nin Karabağ meselesi karşısında izlediği politikanın etkili olamamasının bir sebebi de; Türkiye'nin hazırlıklı olmaması ve herhangi bir sıkıntı anında Türkiye'yi savunabilecek kararlı ve güvenilir müttefiklerinin bulunmamasıdır.
Türkiye'nin bölgedeki Türk Cumhuriyetleriyle, özellikle Karabağ'ın ait olduğu Azerbaycan'la, kültürel bağlarını geliştirmesi, ortak bir alfabeye geçebilmesi, bölgeye yönelik televizyon yayınlarının gerçekleştirebilmesi ve Azerbaycan petrolü ile ilgili konsorsiyuma üye olarak pay almayı başarması, Türk politikasının uzun vadeye yönelik son derece olumlu adımlarıdır. Ancak Karabağ başta olmak üzere, Azerbaycan ve diğer bölge Cumhuriyetleri ile yürütülen ilişkiler ve ortaya çıkan gelişmeler Türkiye'nin ilişkilerini sadece ekonomik ve kültürel olarak değil politik ve askeri olarak da geliştirmek zaruretini ortaya koymaktadır.
--------------------------------------------------------------------------------
KİTABIN ÖZETİ
Dr.Cemalettin TAŞKIRAN tarafından hazırlanan bu kitapta Karabağ'ın genel özellikleri, 19. yüzyıla kadar Karabağ'ın siyasi tarihi, 1. Dünya Savaşında ve savaş sonrasında Karabağ, Sovyetler Birliği döneminde ve birliğin dağılmasından sonra Karabağ (1993'e kadar) ve Türkiye'nin Karabağ politikası belgeler ile ortaya konulmaktadır.
Kitapta özellikle tarihi akış içerisinde Karabağ meselesi incelenirken, bu meselenin sadece günümüzde ortaya çıkan bir mesele olmadığı, Ermenilerin, Rusların ve Ermeni yanlısı batılıların asırlardır Türk yurdu olan Karabağ'da hep azınlıkta kalmış Ermeni nüfusunu artırmaya çabaladıkları, çeşitli baskı ve zulümlerle Karabağ'daki Türk ahalinin nasıl katledildiği, kalanların büyük kısmının da nasıl göçe zorlandığı belirtilerek kasıtlı çıkartılan isyanlarla Karabağ'daki nüfus çoğunluğunu elde eden Ermenilerin nasıl Ermenistan'a bağlanma yolunu seçtikleri görülmektedir.
Dağlık Karabağ, Azerbaycan Cumhuriyetine bağlı, Kür-Aras nehirleri ve Gökçe Göl arasındaki dağlık bölge ile bu bölgeye bağlı ovalardan oluşan bir yerdir. Karabağ, maden yatakları ve mineral suları bakımından çok zengindir. Kafkasya'nın et, süt, yumurta gibi gıda maddelerinin önemli bir kısmı Karabağ'dan karşılanmaktadır.
Karabağ bölgenin hakim bir noktasındadır. Azerbaycan, Ermenistan ve İran'ı kontrol edebilecek bir konumdadır. Bu özelliği ile daima diğer milletlerin dikkatini ve ilgisini çekmiştir.
Türkler Karabağ bölgesine M.Ö. 7'nci asırda Saka Türklerinin seferi sırasında gelerek, bu bölgede hakim zümreyi teşkil etmişlerdir. Daha sonra Sakaların bir kolu olan "Daha" ların "Part-Parn" boyunca çıkan Arsak isimli bir kahraman Arşaklılar devletini kurmuştur. Sakaların bir kolu olan Partlardan sonra bölgeye Albanlar yerleşmiştir. Albanlarda Türk menşelidir.
M.Ö. 66'ncı yılda Romalılar Kafkaslara geldikleri zaman bütün Kafkasya Roma'ya tabi olmuş yalnız Albanya bağımsız kalabilmiştir. 8. yüzyılda Arapların bölgeyi işgal etmeleri sonucu Albanların varlığı sona ermiştir. Albanların bölgede yaşayanlardan bir kısmı "Grigoryanlaşarak" Ermeni kimliğini benimsemiştir. Böylece de Karabağ Ermenileri denilen topluluk ortaya çıkmıştır. Oysa Albanların bölgede yaşayanlarının büyük çoğunluğu İslamlaşarak bu günkü Azeri Türklerini oluşturmuşlardır.
Karabağ 3. Murat zamanında Osmanlı devletinin hakimiyetine girmiştir. 18'nci yüzyıla kadar Safevilerle Osmanlılar arasında sıkça el değiştiren Karabağ daha sonra tekrar İran'a terk edilmiştir. 18'nci yüzyılda bölgede Karabağ Hanlığı kurulmuştur. 19'ncu yüzyılın başlarından itibaren ise bölgeye Ruslar hakim olmaya başlamışlardır.
1828-1829 Osmanlı-Rus savaşında Erzincan'a Kadar Doğu Anadolu'yu işgal eden Rus kuvvetleri, Sayıları 100.000'i bulan Kalabalık bir Ermeni nüfusunu, İran'dan aldıkları Erivan ve Nahçıvan bölgeleri başta olmak üzere Kafkaslara yerleştirmişlerdir. 1830'lu yıllarda Karabağ'a hem İran'dan, hem de Türkiye'den Ermeniler göç ettirilmiş ve nüfus dengesi değiştirilmeye çalışılmıştır.
Ermeni nüfusu hiçbir dönemde Karabağ'da Türk nüfusunun önüne geçmemiştir. Ancak Ruslar 1828-1829 Edirne Anlaşması sonrasında Anadolu Ermenilerini ve Türkmençay Anlaşmasından sonra da İran Ermenilerini Kafkaslara davet ederek Karabağ'a yerleştirmişler ve stratejik bir yer olan Karabağ'da çoğunluğu teşkil eden Türklere karşı Ermenileri bir güç olarak görmüşler ve bu yüzden sürekli desteklemişlerdir.
Rusların desteklemeleri sonucu bölgede sayıları artan Ermeniler, 1829-1830 yıllarında Karabağ'da bir ayaklanma başlatarak Türk yerleşim yerlerine saldırmışlardır. Ancak Karabağ'da ilk Türk-Ermeni çatışması ciddi olarak Rusya'daki 1905 ihtilalinden sonra meydana gelmiştir.
1918 yılında bölgedeki istikrarsızlıktan yararlanan Karabağ Ermenileri Karabağ'da daha büyük çapta bir isyan çıkarmışlar ve Türklerin evlerine, iş yerlerine saldırmışlar ve Türk ordusunun Bakü'yü alması ve Karabağ harekatına girişmesi sonucu katliam durdurulabilmiştir. Mondros mütarekesi sonrasında Türk Ordusunun Bakü'yü alması ve Karabağ harekatına girişmesi sonucu katliam durdurulabilmiştir. Mondros mütarekesi sonrasında Türk Ordusu bölgeyi terk ederken İngilizler bölgeye girmişlerdir. Önceleri bölgede Ermeni ve Gürcülere dayalı politika izleyen İngilizler gerçekleri görünce, 1920 yılında Karabağ'ın Azerbaycan'a bağlı olduğunu kabul ve ilan etmişlerdir.
1920 yılından itibaren Karabağ Ermenileri tekrar katliamlara girişerek Karabağ'ı Ermenistan'a bağlama girişimlerini sürdürmüşlerdir. Azerbaycan kuvvetleri Karabağ'daki Ermeni isyanını bastırmaya çalışırken Sovyet Kızılordusu Bakü'ye girerek Azerbaycan Cumhuriyetini ortadan kaldırmıştır. Daha sonra Karabağ'ı da Sovyetleştiren Ruslar, 1923 yılında Karabağ'ın Azerbaycan'a ait olduğunu kabul ve ilan etmişlerdir. Sovyet yönetimi döneminde de Karabağ'ı Ermenistan'a bağlamak hayalinden vazgeçmeyen Ermeniler her fırsatta isteklerini tekrarlamış ve Ermeniler arasında fikri hazırlığı kesintisiz sürdürmüşlerdir.
1929 yılında Azerbaycan'da milliyetçilik hareketleri görülmeye başlamıştır. Bunu fırsat bilen Karabağ Ermenileri, Ermenistan'a bağlanma konusunu tekrar işlemeye başlamışlardır. Bu tarihten sonra Ermeniler, Sovyet hükümetine her fırsatta dağlık Karabağ'ın Ermenistan'a bağlanması ve Ermenistan dışında bulunan Ermenilerin Ermenistan'a getirilmesini tekrarlamış ise de istekler reddedilmiştir.
1965 yılında Osmanlı devleti döneminde yapıldığı iddia edilen 1915 sözde Ermeni kırımının 50'nci yıldönümünde Erivan'da büyük çapta gösteriler yapılmıştır. Artık Ermeniler hem Azerbaycan'dan hem de Türkiye'den toprak istemeye başlamışlardır.
Ermeniler, 1985 yılında Rusya'nın başına geçen Gorbacov döneminde Karabağ'ı Ermenistan'a bağlama çabalarını iyice hızlandırmışlar, özellikle eski SSCB'deki "Prestroika" ve "glastnost" değişiminden istifade etmek istemişlerdir.
1991 yılında ortaya çıkan Körfez krizi esnasında Kızılordu Körfez savaşını bahane ederek Kafkaslar ve Baltık Cumhuriyetlerine yığınak yaparak, birlikler göndermiş ve bölgedeki kargaşanın önüne geçmek istemiştir. Ancak 19 Ağustos 1991'de Moskova'da hükümet darbesi gerçekleşmiştir. Bu tarih Sovyet Cumhuriyetlerinin özgürlük döneminin ilk başlangıcı olmuştur.
30 Ağustos 1991'de Azerbaycan, 21 Eylül 1991'de Ermenistan bağımsız bir devlet olduğunu ilan etmiştir. Kasım 1991 ayında da Türkiye bağımsız Azerbaycan Cumhuriyetini resmen tanımış ve böylece Azerbaycan'ı tanıyan ilk ülke olmuştur. Azerbaycan parlamentosu ise aldığı bir kararla Dağlık Karabağ özerk bölgesinin statüsünü feshetmiş ve kendisine bağlamıştır.
10 Aralık 1991'de Dağlık Karabağ'da yaşayan Ermeniler tek yanlı bir kararla bir referandum yaparak Karabağ'ın SSCB içinde bağımsız bir Cumhuriyete dönüşmesi lehinde oy kullanmışlardır. Halk oylaması sonucu Ermeniler Karabağ'a karşı taarruzlarını gittikçe şiddetlendirmeye başlamışlar, bunun üzerine, Rusya Dışişleri Bakanlığının girişimi ile Karabağ için üç ülke dışişleri bakanlarının katılımı ile Moskova'da 20 Şubat'ta yapılan toplantıda Karabağ'da derhal ateşkes sağlanması ve yerleşim bölgeleri üzerindeki ablukanın derhal kaldırılmasını kararlaştırdıklarını duyurmuşlardır. Her iki ülke Karabağ konusunda AGİK ilkelerine bağlı kalma sorumluluğunu üstlenme ve BM ile öteki uluslar arası kuruluşların barış çabalarını destekleme sözü vermişlerdir.
20 Şubat 1991'de yapılan ateşkes antlaşmasına sadık kalmayan Ermeniler Karabağ'da saldırılarına devam etmiş ve 1993 yılına gelindiğinde Dağlık Karabağ'ın tamamı Ermenilerin eline geçmiştir. Ayrıca Ermeniler bununla da yetinmemiş ilerleme ve işgale devam ederek Karabağ dışındaki Azerbaycan topraklarının bir kısmını da işgal etmiştir.
Türkiye, Karabağ ve Azerbaycan'daki gelişmeleri, 18 Aralık 1991'de SSCB resmen dağılana kadar, Sovyetlerin iç işleri olarak değerlendirilmiştir. Kafkaslardaki anlaşmazlığın boyutlarının değişmesi sonucu, bölgedeki gelişmeler Sovyetlerin iç işleri olmaktan çıkmış ve uluslararası bir boyut kazanmıştır.
Türkiye, Kafkaslarda genel olarak bölgesel barışı koruyacak politika izlemiştir. Türkiye AGİK'ten, Karabağ'ın resmi statüsünün Azerbaycan içinde özerk bir bölge olarak tanınması yolunda güvence almış ve meşruluğun şiddet kullanarak bozulmasına izin verilmemesini istemiştir.
Bu arada Türkiye, bir yandan Sovyet Cumhuriyetleriyle iki yanlı ilişkilerini geliştirmeye çalışmakta diğer yandan bu ülkeler arasında iki taraflı anlaşmazlıklarda taraf olmamaya çalışmıştır. Bununla beraber bu politikalar Dağlık Karabağ sorununda Türkiye'yi çıkmazda bırakmıştır.
Karabağ meselesiyle ilgili olarak bugün ortaya çıkan gerçek, Rusya'nın bölgede hala en büyük güç olduğu ve Rusya'nın isteği dışında bir çözümün mümkün olmamasıdır.
Türkiye'nin Karabağ meselesi karşısında izlediği politikanın etkili olamamasının bir sebebi de; Türkiye'nin hazırlıklı olmaması ve herhangi bir sıkıntı anında Türkiye'yi savunabilecek kararlı ve güvenilir müttefiklerinin bulunmamasıdır.
Türkiye'nin bölgedeki Türk Cumhuriyetleriyle, özellikle Karabağ'ın ait olduğu Azerbaycan'la, kültürel bağlarını geliştirmesi, ortak bir alfabeye geçebilmesi, bölgeye yönelik televizyon yayınlarının gerçekleştirebilmesi ve Azerbaycan petrolü ile ilgili konsorsiyuma üye olarak pay almayı başarması, Türk politikasının uzun vadeye yönelik son derece olumlu adımlarıdır. Ancak Karabağ başta olmak üzere, Azerbaycan ve diğer bölge Cumhuriyetleri ile yürütülen ilişkiler ve ortaya çıkan gelişmeler Türkiye'nin ilişkilerini sadece ekonomik ve kültürel olarak değil politik ve askeri olarak da geliştirmek zaruretini ortaya koymaktadır.