Erzurum

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,577
73,518
NeverLand
Erzurum.jpg

Doğu Anadolu Bölgesi’nde il merkezi olan Erzurum’un kuzeyinde Artvin-Rize, batısında Gümüşhane-Erzincan, güneyinde Bingöl-Muş, doğusunda Ağrı -Kars illeri bulunmaktadır. Erzurum, Fırat nehrinin başlangıcı olan Karasu’nun yukarı havzasında kendi adı ile anılan Erzurum Ovası’nın güneydoğusundaki Palandöken dizisinin Eğerli Dağı (2.974 m.) eteğinde bulunmaktadır. Erzurum’un doğu ve batısında Pasinler ve Erzurum Ovaları bulunmakta olup, kuzey ve güneyi dağlık bir görünümdedir. Pasinler ve Erzurum ovaları tektonik olaylar sonucu, kırılmalardan meydana gelmiş çöküntü alanlarıdır. İlin kuzeyinde doğudan batıya doğru Çilligül, Yeniköydüzü, Ziyaret Tepesi, Kargapazarı, Gavur Dağlarının uzantısı olan Dumlu Tepesi, Yeşerçöl ve Kop dağları; güneyinde ise Akbaba, Sakaltutan, Nalbant, Şahveled, Alibaba, Dumanlı, Turnagöl, Palandöken ve Karagöl Dağları bulunmaktadır. Türkiye’nin en yüksek ili olan Erzurum’un toprakları sıradağlar ve yüksek yaylalarla kaplıdır.

Erzurum akarsu bakımından da çok zengindir. Özellikle karların erimesi ile birlikte akarsular, yataklarının derinliğinden ötürü taşkınlık meydana getirmezler. İl topraklarında Çoruh, Aras ve Fırat Nehirleri kaynaklarını Erzurum dağlarından alırlar. Erzurum Ovası’nın kuzeydoğusundaki Dumlu Dağı’nın eteklerinden doğan Karasu, Gürcü Boğazını geçtikten sonra, Kargapazarı Dağından gelen küçük bir akarsu ile birleşerek Erzurum Ovasına girer. Bundan sonra Ovacık Yaylasından gelen Serçeme Deresi ile birleşerek 60 km. uzunluğundaki Aşkale Boğazına girer. Daha sonra da Tuzla Suyu ile birleşir. Mescit Dağının batı yamaçlarından doğan ve derin olmayan bir vadide Çoruh Nehri akmaktadır. Gümüşhane il topraklarından geçen bu nehir, Bayburt’tan sonra Erzurum’dan da geçerek Artvin’e ulaşır. İki ana koldan oluşan Oltu Çayının bir kolu Kargapazarı Dağlarından doğarak Oltu ilçesinden geçer ve Sarıkamış’ın batısındaki Allahuekber Dağlarından çıkan ikinci bir kolla birleşir. Erzurum Oltu ilçesini sulayan bu akarsu daha sonra Çoruh Irmağı ile birleşir. Bölgedeki diğer akarsulardan Tortum Çayı Mescit Dağlarından çıkarak ilçenin bulunduğu havzanın bütün sularını toplayarak Tortum Gölüne dökülür. Bingöl Dağları’nın Erzurum il sınırları içerisinde kuzey yamaçlarından doğan Aras Irmağı ise Tekman yaylasının bütün sularını toplar, kuzey yöne akarak Pasinler Ovasından gelen suları da içerisine alır ve il sınırları dışına çıkar. Bingöl Dağlarının doğu yamaçlarından çıkan Hınıs Çayı da Hınıs Ovasından geçerek il sınırları dışında Murat Irmağı ile birleşir.

erzurum1.jpg

Erzurum’un en önemli gölü Tortum Gölü olup, Tortum Çayının yakınındaki Kemerlidağ’dan toprak kayması sonucu oluşmuştur. Buradaki çağlayan hidroelektrik enerji üretimi için değerlendirilmiş ve turizm yönünden de önem kazanmıştır.

İl toprakları eğimli bir yüzeye sahip olup, denizden 1850-1980 m. yüksekliktedir. Yüzölçümü 25.066 km2., toplam nüfusu ise 242.391’dir.

Erzurum’da şiddetli ve uzun bir kış mevsimi hüküm sürmektedir. Bölge genellikle Sibirya antisiklonu ve Basra siklonu etkisi altındadır. Kış aylarında Sibirya antisiklonunun etkisinde bulunmaktadır. ilkbaharda, Sibirya antisiklonunun etkisi yavaş yavaş azalmaya başlar, kararsız bir rüzgar ve sıcaklık hüküm sürer. Erzurum’da en erkan 20 Ekim’de kar yağmaya başlar ve 15 Mayıs’a kadar devam eder.

İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, madencilik, sanayii ve ormancılığa dayalıdır. Türkiye’nin önemli ticaret yolları üzerinde bulunuşu, özellikle hayvan alım satımı ile doğunun önemli bir merkezi konumundadır. Erzurum, Anadolu-Kafkasya-İran demiryolu bağlantısında olup, Ortaçağdan beri, İran-Hint ve Orta Asya ticaretinin Akdeniz ülkelerine giden önemli bir konaklama ve ticaret merkezidir. Tiflis-Kars üzerinden gelen Kafkas yolu ve Tebriz-Doğubeyazıt’tan geçen Kuzey İran yolu; diğer taraftan Sivas üzerinden Diyarbakır-Irak-Suriye-Basra körfezine ve Akdeniz kıyılarına giden yollar ile, yine Sivas üzerinden Ankara-İstanbul, Ankara-İzmir’e giden yollar burada birleşir. Kuzey Anadolu dağlarını Kop ve Zigana geçitleri üzerinden aşarak Trabzon’da Karadeniz’e ulaşan transit yolu da Erzurum’dan geçmektedir. Bu tarihi yolların yanı sıra Erzurum İspir üzerinden Rize’ye, Bingöl üzerinden de Diyarbakır iline bağlanmıştır.

İlde yetiştirilen tarımsal ürünler, buğday, arpa, şeker pancarı, patates, sebze ve meyvedir. Sebzecilik ve meyvecilik ilin Karadeniz Bölgesi’ne yakın Çoruh Vadisi ile ona açılan küçük vadilerde yoğunlaşmıştır. Oltu, Tortum, İspir ve Olur’da kış sebzeleri ile elma, armut, dut ve kızılcık yetiştirilir. XIX.yüzyıldan itibaren hayvan ve hayvansal ürünlerin satışını yapan Erzurum aynı zamanda başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerin bu yöndeki gereksinimini karşılamaktadır. Özellikle sığır, mor karaman ırkı koyun ile keçi yetiştirilir.Cumhuriyet sonrasında kurulan Ilıca Atçılık Aygır Deposunun at yetiştirilmesine büyük katkısı olmuştur. Tavukçuluk ve arıcılık da yaygındır. Et, yağ, peynir ve yoğurt, yapağı ve deri üretimi de önem taşımaktadır.

Erzurum 1968’de kalkınmada öncelikli yöreler arasına alınmıştır. Bununla birlikte özel imalat sanayii gelişmemiştir. Büyük kuruluşlar kamuya ait olup, başlıca imalat dalları gıda, dokuma, metal eşya ve makinadır. İlde süt , şeker, ispirto, yem, briket, bitkisel yağ, linyit fabrikaları ve bütan gazı dolum tesisleri bulunmaktadır. Oltu taşı işlemeciliği, ev dokumacılığı gibi el sanatları da yaygındır.

Erzurum maden yönünden oldukça zenginse de bunların çoğu işletilememektedir. Şenkaya yakınlarında bakırlı prit, Aşkale yakınlarında alçıtaşı, Pasinler yakınlarında perlit, Merkez’de tuğla ve kiremit hammaddesi, Aşkale, Çat, Tortum, Tekman, Hınıs, Narman ve Şenkaya’da tuz, İspir, Aşkale, Şenkaya, Oltu ve Pasinlerde linyit yatakları bulunmaktadır. İlin pek çok yerinde de kaplıcalar ve maden suyu kaynakları vardır.

Erzurum yöresindeki Hasankale’de 1942 yılında başlatılan yüzey araştırmalarında Paleolotik Çağın obsidyen ve bazalttan yapılmış aletleri bulunmuştur. Bunun ardından Ilıca’nın yakınlarındaki Karas Höyüğünde Kalkolitik ve İlkçağın çanak çömlekleri ile karşılaşılmıştır. Erzurum’un 20 km. güneybatısındaki Pulur Höyüğünde yapılan kazılarda da MÖ.4000’e inen bir yerleşim ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca Erzurum’un 15 km. kuzeydoğusundaki Güzelova Köyündeki kazılar sonucunda MÖ.3000’lerde hayvancılıkla uğraşan insanların yaşadığı anlaşılmıştır. Bütün bunlar Erzurum yöresinde ilk yerleşimin tarih öncesi çağlara indiğini göstermektedir. Bugünkü Erzurum’un bulunduğu yerde, daha önce tarihin çeşitli dönemlerinde Karin, Karna, Garin, Kornoi, Kalai ve Karnak olarak isimlendirilen bir kentin bulunduğu bilinmektedir. Yine aynı dönemlerde Erzurum Ovası’nın batı bölümünde Erzen, Erzeron isimli bir kentin var olduğunu tarihi kaynaklar ortaya koymuştur.

kale-9.jpg

Erzurum’da Hitit döneminden kalma tabletlerle karşılaşılmıştır. Boğazköy tabletlerinde yörenin bir çok savaşa sahne olduğu belirtilmiştir. MÖ.IX.yüzyılda Urartular, sonra Persler buraya egemen olmuşlar, MÖ.331’de de Makedonyalıların eline geçmiştir. Erzurum yöresi MÖ.II.yüzyılda Romalılar ile Partların MÖ.III. yüzyılda Sasaniler ile Bizanslılar arasında sürekli savaşlara sahne olmuştur. Bizans İmparatoru II. Teodosious (M.S. 408-450) döneminde Erzurum Ovası’nı doğudan gelen Pers saldırılarından korumak amacıyla, bugünkü Erzurum’un olduğu yerdeki Karin şehrine hakim bir tepe üzerinde bir kale inşa edilmiştir. Bundan sonra buraya imparatorun adına izafeten “ Teodosiopolis” ismi verilmiştir. Bizans kaynaklarında Teodosipolis olarak geçen şehre, Araplar Kalikala adını vermişlerdir. Arap tarihçilerden Belazuri’ye (ö. 892)göre, şehir bu ismi kurucusundan almıştır. Bizans döneminde bölgeyi ele geçiren bir beyin karısı olan Kali, bir şehir yaptırmış ve şehre de Kalikala adını vermiştir.

M.S.1048 ‘de Bizans topraklarına giren Selçuklu Türkleri , Yinaloğlu İbrahim Bey komutasında, ovanın batısında ki Erzen’i (Arze) ele geçirmişlerdir. Erzen’in bu kuşatmada bi harabe halini almasından sonra, geride kalanlar bugünkü Erzurum şehrinin bulunduğu yerdeki Kalikala’ya sığınmışlar ve şehre de Erzen ismini vermişlerdir. Saldırılar sonucunda harap olmuş asıl Erzen şehrine ise Türkler , Kara Erzen demişlerdir. Bu isim zamanla halk dilinde Kara Arza, Kara Arz ve sonunda Karaz’a dönüşmüştür. Bundan ötürü de Erzurum’la ilgili çeşitli tarihi metinlerde, kitabelerde ve basılan paralarda Erzi-i Rum, Erzen-ir Rum , Arz-ı Rum isimleri kullanılmıştır.

Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra, Erzurum ve çevresi büyük Selçuklu Sultanı Alparslan tarafından Ebl-ul Kasım’a verilmiştir. Eb-ul Kasım, Melik Danişment Ahmet Gazi ve Emir Mengücek gibi, Doğu Anadolu’nun fethi için Büyük Selçuklu Sultanı tarafından görevlendirilen bir Selçuklu komutanı idi. Erzurum’ da kurulacak ve sonradan Eb-ul Kasım’ın torunlarından birisi olan Saltuk Bey’in adı ile anılacak olan beyliğin kurucusu olan Eb-ul Kasım, yörenin Selçuklu egemenliğine girmesi yönünde büyük çabalarda bulunmuştur.

Melik_Gazi_Kumbeti.jpg

Gazan Mahmut Han zamanında (1304 –1317) İlhanlıların hakimiyetine girmiştir. Gazan Han’dan sonra yerine geçen Olcaytu Han zamanında, Erzurum şehri büyük ölçüde imar edilmiştir. Ebu Said Bahadır Han zamanında ise Erzurum’un yönetimi Sultanın veziri Emir Çoban’ın oğlu Timurtaş’a verilmiştir. Emir Çobanla İlhanlı Sultanı ile arası açılınca, Bahadır Han, İrencin Noyan adlı komutanını Erzurum üzerine gönderdi, bu durumdan korkan Timurtaş Mısır’a kaçmış, Erzurum’un yönetimi de Eretna Bey’e verilmiştir. Eretna Beyleri tarafından 50 yıl yönetilen Erzurum 1385’Karakoyunluların hakimiyetine geçmiştir. Timur Karakoyunlu egemenliğine 1387’de son vermiş, Erzurum’a vali olarak torunu Gıyaseddin Sagar’ı göndermiştir. Timur’ un ölümünden sonra (1404), Erzurum, Karakoyunlular ve Akkoyunlularla, Timur’ un oğlu Şahruh arasındaki çarpışmalara sahne olmuş, bu dönemde şehir tahrip edilmiştir. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Gürcistan seferi sırasında Erzurum’dan geçmiş, 1468’de de kente hakim olmuştur. Yöre kısa bir süre Safavilerin hakimiyeti altında kalmış Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi dönüşünde 1517’de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Erzurum kalesi ve şehir yeni baştan imar edilmiştir. Kanuni’nin 1534 ve 1548 yıllarında İran üzerine düzenlediği seferlerde, Erzurum şehri, Osmanlı ordusunun önemli bir askeri üssü olmuştur. Kanuni’nin İran seferi dönüşünde (1535) Dulkadirli Mehmet Han’ı Erzurum Beylerbeyliğine tayin etmiş, Erzurum şehri de Erzurum Beylerbeyliğine bağlı bir sancak durumuna getirilmiştir.

ErzurumTabyalar.jpg

Ali Cevad Memalik-i Osmaniye’nin Tarih ve Coğrafya Lügatı isimli eserinde, XIX.yüzyıl Erzurum’undan “Doğu Anadolu’nun en önemli şehirlerinden biri ve vilayet merkezi” diye söz etmiştir. Erzurum Ruslar tarafından Temmuz 1829’da işgal edilmiş, Edirne Antlaşması (14 Eylül 1829) uyarınca da işgal kaldırılmıştır. Ruslar 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sırasında yine Erzurum önlerine kadar gelmişlerdir. Şehir güçlü bir direnişten sonra Rusların eline geçmiştir. Bu savaşta direnişçiler arasında bulunan Nene Hatun savunmanın simgesi olmuştur. Berlin Antlaşması ile (13 temmuz 1878) bu işgal sona ermiştir. Ruslar Şubat 1916’da yeniden Erzurum’a girmiş, ancak Sovyet İhtilali sonrasında Aralık 1917’de kentten çekilmişlerdir. Brest-Litovesk’da yapılan antlaşmayla (3 Mart 1918) Erzurum yeniden Osmanlı topraklarına katılmıştır.

I.Dünya Savaşı’ndan sonra Mustafa Kemal Paşa, 9.Ordu Müfettişliğine tayin edilerek 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a geldi ve 4 Temmuz’da da Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni ziyaret etti.

DSCI0021.jpg

Erzurum Kongresi 23 Temmuz 1919’da çevre illerinden gelen 56 delegenin katılımı ile yapıldı. Mustafa Kemal Paşa ile Hüseyin Rauf Bey istifa eden iki delegenin yerine seçilerek kongreye katıldı. Kurtuluş Savaşı’nın ilk aşamasını oluşturan ve 7 Ağustos’a kadar çalışmalarını sürdüren Erzurum Kongresi’nde önemli kararlar alındı:

1- Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür ayrılık kabul edilemez;
2- İşgal ve müdahaleler sonucu Osmanlı Devletinin dağılması halinde millet tek vücut olarak yurdunu savunacaktır;
3- Vatanın bağımsızlığını korumaya İstanbul Hükümeti’nin gücü yetmediği takdirde, geçici bir hükümet kurulacaktır.
4- Bu hükümet milli kongre tarafından seçilecektir;
5- Kongre toplantıda değilse bunu Heyet-i Temsiliye üstlenecektir;
6- Kuvâ-yı Miliyeyi etken ve milli iradeyi hakim kılmak esastır;
7- Hıristiyan azınlıklara siyasî hakimiyet ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez;
8- Manda ve himaye kabul edilemez; Milli Meclis’in hemen toplanmasını ve hükümet işlerinin meclis denetiminde yürütülmesini sağlamak için çalışılacaktır.

Kongre çalışmaları sonunda Heyet-i Temsiliye ismi altında bir yürütme organı seçildi. Bu heyette Mustafa Kemal Paşa, Hüseyin Rauf Bey, İzzet Bey, Raif Efendi, Servet Bey, Şeyh Fevzi Efendi, Bekir Sami Bey, Sadullah Efendi ve Hacı Musa Bey bulunuyordu.

_Kale.jpg

Erzurum’da günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; V.yüzyılda Bizans İmparatoru II.Theodosios zamanında yapılan kalenin kalıntıları, Erzurum Kalesi, Oltu Kalesi, Avnik Kalesi, Hasan Kale, XII.yüzyılda yapılan İzzeddin Saltuk’un Kale Mescidi, Saltuklu yapısı olan Tepsi Minare (Saat Kulesi), Erzurum Ulu Camisi, Lala Mustafa Paşa’nın Lala Mustafa Paşa Camisi, Kuyucu Murat Paşa Camisi, Gürcü Kapısı Camisi (Ali Ağa), Boyahane Camisi, Caferiye Camisi, Kurşunlu Cami (Feyziye), Pervizoğlu Camisi, Derviş Ağa Camisi, Gümrük Camisi, Bakırcı Camisi, Ali Paşa Camisi, Narmanlı Camisi, İbrahim Paşa Camisi, Abdurrahman Gazi Camisi, Ayas Paşa Camisi, Şeyhler Camisi, Cennetzade Camisi, Esat Efendi Camisi, Kasımpaşa Camisi, Ane Hatun Türbesi, Ebu İshak’ı Kâzuruni Türbesi, Abdurrahman Gazi Türbesi, Alaeddin Ali Türbesi, Emir Şeyh Türbesi, Habip Baba Türbesi, Mahmut Paşa Türbesi, Hatuniye Medresesi (Çifte Minareli Medrese), Yakutiye Medresesi, Ahmediye Medresesi, Kurşunlu Medrese, Pervizoğlu Medresesi, Şeyhler Medresesi, Emir Saltuk Kümbeti, Karanlık Kümbet, Gümüşlü Kümbet, Cimcime Sultan Kümbeti, Rabia Hatun Kümbeti, Üç Kümbetler, Rüstem Paşa Kervansarayı, Çoban Köprüsü, Aziziye Anıtı, 1293 Savaş Anıtı bulunmaktadır. Ayrıca 1965 yılında heykeltıraş Hakkı Atamulu’nun yaptığı Atatürk Anıtı vardır. Erzurum'da Türk sivil mimarisi özelliklerini gösteren evler bulunmaktadır.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,577
73,518
NeverLand
Camiler ve Kiliseler

Ulu Cami (Atabek Camii)

ulucami-4.jpg


Şehir içinde Cumhuriyet Caddesi üzerindedir. Anadolu Selçuklu ulu camilerinin tüm özelliklerini yansıtır. Cami dikdörtgen planlıdır. Esas itibariyle güney duvarına dikey uzanan 7 neften oluşmaktadır. Geniş olan orta nef önünde kademeleri, silmeler ve kavallardan hafif sivri kemerler üzerine oturan bir ahşap kubbe bulunmaktadır. Üst üste yerleştirilmiş kalaslardan oluşan bu kubbeye halk tarafından “kırlangıç” denilir.

Kubbenin oturduğu “L” biçimli iki ayakla birlikte yapının çatısını, sivri kemerlerin birbirine bağladığı 28 ayak taşımaktadır. Orta nefte kubbenin önünde mukarnaslı iki ayna bulunmaktadır. Kubbenin küçük pencereleri ve bu tonozların ışıkları, orta nefi aydınlatmaktadır. Yapının diğer bölümleri beşik tonozla örtülmüştür. İç bölüm, cephelerdeki değişik sayıdaki pencerelerle yukarıdan aydınlatılmıştır. İç süsleme bakımından, mukarnaslı ikinci aynalı tonozla mihrap dikkati çekmektedir. Mihrap nişinin etrafını bir kısmı yok olmuş geometrik süslemeli kalın bir silme çevreler. Son onarımlarda kubbe dıştan çokgenli kesme taş tambur üzerine çinko ile örtülmüştür. Cami, Osmanlı döneminde 5 kez onarım görmüştür.

Lala Mustafa Paşa Camii

lalapasa.jpg


Erzurum’un merkezini oluşturan cami, Erzurum’daki ilk Osmanlı camisidir. Kitabesine göre 1562 yılında Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mimarbaşı Koca Sinan’ın eserlerinin listesini veren tezkirelere göre caminin mimarı Sinan’dır. Bir hamam, muvakkıthane, şadırvan, sübyan mektebi gibi ilavelerle cami zamanla bir külliyeye dönüşmüştür.

Mimar Sinan’ın İstanbul Şehzade Camii’ndeki gibi merkezi plan tipi ile inşa edilen cami, ortada dört payeye oturan merkezi kubbeyi dört yandan destekleyen yarım kubbeler, köşelerde de küçük kubbelerle derli toplu bir bütünlük gösterir. Caminin taç kapı çevresi 1870 yıllarında yenilenmiştir. Cami içerisinde çini alınlıklardan başka, halı, şamdan ve hat örnekleri bulunmaktadır.

Murat Paşa Camii

Şehir merkezinde, bulunduğu mahalleye adını veren Murat Paşa Camii, yanındaki hamamla birlikte sur kapılarından Erzincan Kapısı civarındadır. Kitabesine göre 1573 tarihinde Sadrazam Kuyucu Murat Paşa tarafından yaptırılmıştır. Lala Paşa Camii’nden sonra Erzurum’daki ikinci Osmanlı camisidir. Yapı plan ve mimarı bakımından, şehrin kendisinden sonra inşa edilen tek kubbeli camilerine bir model oluşturmuştur. Caminin minaresi, doğusundaki Ahmediye Medresesi’nin minaresi ile ortaktır. Minare yakın zamanlarda onarılmıştır.

Gürcü Kapısı (Ali Ağa) Camii

Şehir merkezinde Gürcü Kapısı mevkiinde yer alır. Erzurum’da yeniçeri ocak ağalarından Kürkçü Ali Ağa tarafından 1608 yılında yaptırılmıştır. 1859 tarihinde önemli bir onarım geçiren cami, üç kubbeli son cemaat yeri ve tek kubbeyle örtülü ibadet mekânından oluşmaktadır. Cami plan, mimari ve süsleme özellikleriyle, diğer tek kubbeli Erzurum camilerinin tipik bir örneği konumundadır.

Caferiye Camii

Şehir merkezinde iç kale civarında Tebriz Kapı semtinde yer alır. Kitabesine göre 1645 yılında Ebubekir oğlu Hacı Cafer tarafından yaptırılan cami koyu kahve renkli kesme kamber taşı ve moloz taşlardan inşa edilmiştir. Kubbeyle örtülü caminin önünde dört sütuna oturan eğimli çatı ile örtülü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Kuzeybatı köşede yer alan kısa gövdeli minare, Erzurum minareleri ile uygunluk içerisindedir. Caminin güneydoğu ve kuzeybatı köşelerinde duvar içlerindeki merdivenlerle kürsü ve mahfile çıkılmaktadır. Bölgesel etkilerin ağır bastığı duvar içlerinden kürsüye götüren bu tür merdivenlere başta Lala Paşa olmak üzere Erzurum’daki bazı camilerden başka Oltu-Arslan Paşa Camii’nde de rastlanmaktadır.

Boyahane Camii

Şehir merkezinde, bulunduğu mahalleye adını vermiş olan cami, yanındaki Boyahane Hamamı’nın bir kısmının cami haline getirilmesiyle 1566 yılında yaptırılmıştır.

Narmanlı Camii

Şehir merkezinde, Tebriz Kapı semtinde, Çifte Minareli Medrese’nin doğusunda yer alır. Kitabesine göre 1738 yılında Narmanlı Hacı Yusuf tarafından yaptırılmıştır. Önünde beş kubbeli son cemaat yeri bulunan Narmanlı Camii iç mekânı örten kubbesinin biraz daha büyük olması bakımından Erzurum’daki tek kubbeli camiler içerisinde en dikkat çekici olanıdır.

İbrahim Paşa Camii

Şehir merkezinde, Eski Hükümet Konağı’nın güneyinde yer alır. Kitabesine göre 1748 yılında Erzurum Valisi İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami önünde üç kubbeli son cemaat yeri ve arkada ana mekânı örten kubbesi ile Erzurum’daki diğer tek kubbeli camilerle benzerlik gösterir. Beden duvarları diğer camilerden biraz yüksekçe tutulmuş olup, yapı düzgün kesme taş ile inşa edilmiştir. Cami, Erzurum’daki bazı camilere de model olmuş, ölçülü ve dengeli özellikler yansıtır.

Şeyhler Camii

Yanındaki medrese, hamam ve çeşme ile birlikte bir külliye bünyesinde yaptırılan cami, şehir merkezinde kendi adını verdiği mahallede yer alır. Kitabesi bulunmayan caminin yerinde önceden 1720 yılında tahta minareli bir mescit olduğu, Hatip Mehmet Efendi adında bir kişinin bu mescidi yıktırarak 1767 tarihinde bu camiyi yaptırdığı bilinmektedir. Cami üç gözlü son cemaat yeri ve tek kubbe ile örtülü iç mekândan oluşur. Caminin minaresinde kaide üstünde 1771 yılında yaptırılmış bir güneş saati bulunmaktadır.

Gümrük (Hacı Derviş) Camii

Şehir merkezinde, Kongre Meydanı’ndan Mahallebaşı’na giden cadde üzerindedir. Cami kitabesine göre 1718 yılında Hacı Bektaş oğlu Derviş Hacı İbrahim tarafından yaptırılmıştır. Plan tertibi bakımından Gürcü Kapısı, Cennetzade, İbrahim Paşa camileriyle benzerlik gösterir. Tamamen kesme taşlardan inşa edilen caminin iç mekânı tek kubbe ile örtülü olup, önünde üç gözlü bir son cemaat yeri yer alır. Minaresi yakın zamanlarda yenilenmiştir.

Derviş Ağa Camii

Şehir merkezinde Ayas Paşa’dan, Mahallebaşı’na giden yolun sağında türbe ile birlikte görülen camidir. 1718 yılında Hacı Derviş Ağa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. 1736 yılında caminin banisi ölünce cami önünde yaptırılan türbeye gömülmüştür. 1845 yılında bir onarım geçiren cami mimari yönünden Bakırcı ve İbrahim Paşa camileriyle benzerlik gösterir. Cami, tek kubbe ile örtülü ibadet alanı ve üç gözlü son cemaat yerinden oluşmaktadır. Caminin inşasında kesme taş ve moloz taş kullanılmıştır.

Pervizoğlu Camii

Şehir merkezinde, Caferzade Mahallesi’nde yer alır. Vakfiyesine göre 1716 yılında Pervizoğlu Hacı Mehmed tarafından yaptırılmıştır. Yanında aynı adla anılan bir medrese ile birlikte küçük bir külliye içerisinde yer alan cami, tek kubbeli olup, üç gözlü son cemaat yerine sahiptir. Düzgün kesme taş ile inşa edilen yapı, oldukça küçük ölçülerde, son derece uyumlu oranlara sahiptir.

Cennetzade Cami

Şehir merkezinde Aşağı Yoncalık Mahallesi’nde, taş ambarların güneyinde bulunmaktadır. Vakıf kayıtlarına göre 1786 yılında, İsmail adlı bir kişi tarafından yaptırılmıştır. Dıştan piramidal bir çatı ile kaplanan kubbe ile örtülen caminin, üç gözlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Cami moloz taş ve kesme taş ile inşa edilmiş olup, sade bir görünüme sahiptir.

Kurşunlu (Fevziye-Şeyhülislam) Camii

Erzurum Kalesi’nin eteğinde, yanındaki aynı adla anılan medrese ile birlikte yaptırılmış tek kubbeli bir camidir. Kitabesine göre 1700 yılında, Şeyhülislam Feyzullah Efendi tarafından yaptırılmıştır. Düzgün kesme taş ile inşa edilen cami üç gözlü son cemaat yerine sahip olup, tek kubbe ile örtülüdür. Oldukça sade bir yapıdır. .

Ayas Paşa Camii

Şehir merkezinde, Ayas Paşa Mahallesi’nde yer alır. Dört duvar üzerine üç gözlü son cemaat yeri ve ibadet alanından meydana gelen cami 1545-1549 tarihleri arasında Erzurum’da Beylerbeyi olan Ayas Paşa tarafından yaptırılmıştır. Ahşap sütunlara oturan son cemaat yeri ve içten ahşap, dıştan toprak dam örtülü ibadet mekânından oluşan cami, bu yönüyle, diğer toprak damlı Erzurum camilerine de benzemektedir.

Gürcü Mehmet Paşa Camii

Şehir merkezinde, Sultan Melik Mahallesi’nde yer almaktadır. Saltukoğullarından Sultan Melik tarafından yaptırılan eski mescidin harap olması üzerine, 1648 tarihinde Gürcü Mehmet Paşa tarafından yeniden yaptırılmıştır. Bugünkü cami moloz taş duvarlar üzerine toprak dam örtülüdür. Önünde altı ahşap sütuna oturan düz damlı bir son cemaat yeri vardır.

Kasım Paşa Camii

Şehir merkezinde yer alır. Kitabesinden 1667 yılında, Kasım Paşa tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Dört ahşap sütunun taşıdığı son cemaat yerine sahip cami düz toprak damlı camilerden olup, oldukça sade bir yapıdır.

Esat Paşa Camii

Şehir merkezinde iç kalenin güney-batısında yer alır. Kitabesine göre 1853 yılında Erzurum Valisi Esat Muhlis Paşa tarafından yaptırılmıştır. Şehre hâkim bir tepe üzerinde yer alan caminin son cemaat yeri ahşap direklere oturan eğimli bir çatı, ibadet alanı ise düz toprak dam ile örtülüdür. Cami yapıldığı dönemin ampir üslup özelliklerini yansıtır.

Kemhan Camii

Şehir merkezinde yer alan caminin, 1654 yılında Hacı Bünyad Efendi tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. 1811 yılında Kemhanzade Ahmet Ağa tarafından onartılan cami, düz damla örtülü olup, Erzurum camilerinin en eskilerinden biri olarak bilinir.

Köse Ömer Ağa Camii

Şehir merkezinde, adını verdiği mahallede yer almaktadır. Kitabesine göre 1771 yılında Ömer Ağa’nın babası tarafından yaptırılan eski cami genişletilerek yenilenmiştir. Cami, önünde yedi ahşap sütuna oturan düz toprak dam örtülü basit bir yapıdır.

Arslan Paşa Camii

Oltu ilçesinde, Oltu çayı kenarında yer alan cami, 1664 yılında, Çıldır Atabeklerinden Kars muhafızı Arslan Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami bir külliye bünyesinde planlanmış, ancak doğudaki medrese hücreleri dışında, külliyenin diğer elemanları yıkılmıştır. Kesme taştan inşa edilen cami üç gözlü bir son cemaat yeri ile tek kubbe ile örtülü bir ibadet alanından oluşmaktadır. Yer yer süsleme unsurlarıyla zenginleştirilen cami, plan ve mimarisiyle, Erzurum’daki Lala Mustafa Paşa, Gürcükapı camilerine benzemekte olup, Osmanlı sanatındaki tek kubbeli camilerin Doğu Anadolu’daki en güzel örneklerden biridir.

Kale Mescidi

Erzurum Kalesi’nde bulunan mescit, 12. yüzyılda Saltuklular zamanında yapılmıştır. Kıble duvarlarıyla iç surlara bitişen yapı, dikdörtgen bir plana sahiptir. Ortada iki payeye oturan örtü sisteminde, girişte çapraz tonozla aynı genişlikle mihrap önü kubbesi yer alır. Yan mekânlar beşik tonozludur. Derin mihrap, surların güneyindeki yarım yuvarlak burca oturtulmuştur. Erzurum’daki en eski Türk yapısı olarak kabul edilen Kale Mescidi mescit-türbe arası ilginç bir mimarı özelliğe sahiptir.

Üç Kümbetler

Melik_Gazi_kumbetleri.jpg


Üç kümbetlerden sekiz köşeli plan üzerine oturtulmuş olanının Saltuklu Devleti’nin kurucusu Emir Saltuk’a ait olduğu sanılmaktadır. Tamamıyla kesme taştan yapılmış olan kümbetlerin diğer ikisini kimlerin yaptırdığı bilinmemektedir. Kümbetlerin genel olarak 13. yüzyıl sonu ve 14. yüzyıl başına ait oldukları kabul edilmektedir. Üç kümbetler Türklere ait diğer kümbetlere nazaran değişik planları, kullanılan malzeme ve süslemeleri açısından dikkat çekmektedir.

Penek Köyü Kilisesi (Kalesi)

11. yüzyılda Gürcü Bana Krallığı’na ait bir tarihi eserdir. Yörede Penek Kalesi olarak bilinmesine rağmen bu yapı gerek plan ve cephe özellikleriyle, gerekse yapım tarzıyla kapsamlı bir kilise özelliği göstermektedir. Yöredeki diğer kiliselerle karşılaştırıldığında plan ve cephe özellikleriyle, yapım tekniğiyle farklılık arz etmektedir.

Yakın çevresinde kayalara oyulmuş mezar odasının olması, kendine has su yollarının izlerini taşıması, bu kilisenin dinsel bir merkez olması ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Plan olarak yöredeki diğer kiliselerden farklıdır. Diğer kiliselerde plan genelde dikdörtgen şeklindedir. Bu kilisenin planı daire şeklindedir. Ana mekânın üzerinin kubbeyle örtülü olduğu tahmin edilmektedir. Kubbe tamamen çökmüş durumdadır. Günümüze ana mekânın kubbe kasnağına kadar olan duvarları ve kısmen de çan kulesi kalmıştır. Ana mekânın içi tamamen kubbe molozlarıyla dolmuştur. Yapının kubbe kasnağına kadar olan kısmı ince sarı küfeki taşından, kubbe kasnağı, duvar içi dolguları, ana mekân kemer araları gelişigüzel moloz taşlarla örtülmüştür.

Meryem Ana Kilisesi (Bağbaşı Kilisesi)

Gürcü Kralı Büyük David tarafından 961-1001 yılları arasında yaptırılmıştır. Daha sonra camiye çevrilen yapı Hıristiyan mimarı özelliklerini korumaktadır. Sanat tarihi alanında araştırma yapan çok sayıda bilim adamı ve dindar Hıristiyanlar tarafından ziyaret edilmektedir. Tortum ilçesine 26 km. uzaklıkta olup, Bağbaşı köyündedir.

Öşvank Kilisesi

Erzurum Uzundere ilçesi, Çamlıyamaç Köyü’nde bulunan Öşvank Kilisesi üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre; Bagratlı Hanedanlığı zamanında III.Adenese tarafından 961 yılında yapımına başlanmış, Magistras Bagrat tarafından 966 yılında da tamamlanmıştır. Kilisenin mimarı Öşklü Grigor Usta’dır.

osk_manastiri_3.jpg


Hristiyan Gürcülerince önemli olan ve her yıl yerli ve yabancı turistlerin ziyaret ettiği bu kilise ile ilgili olarak halk arasında, “İşhanın nakışı, Vank'ın bakışı, Haho'nun oturağı” sözü yaygın bir deyiş haline gelmiştir.

Öşvank Kilisesi iki renkli taş bezemeleri ve kabartma figürleri ile ünlüdür. Haç planlı olan bu kilisenin dıştan transetli olmasına karşılık içeride apsidlerin oluşturduğu üç dilimli bir bölüm ve onun devamı olan uzun bir kol kilisenin planını tamamlamaktadır. Haç planlı kilisenin kısa ucunda apsidi ile iki yandaki neflerden oluşmaktadır. Bu bölümleri dört büyük konsol ve sütunlar taşımaktadır. Sütunların kaideleri bitkisel, arabesk ve çam kozağı motifleri ile bezenmiştir.

Kilisenin üstü payeler üzerine oturan merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe kasnağında on iki pencere bulunmaktadır. Apsidin karşı duvarında ortada bir büyük, yanlarda da birer küçük kemerli pencere bulunmaktadır. Pencerelerin dış yüzleri kabartma silmelerle sınırlanmıştır. Sivri kemerli ve ince uzun olan bu pencereler Gotik üslubu yansıtmaktadır. Bu pencerelerin iç yüzlerinde Azizlerin renkli freskleri bulunmakta olup, bunlar günümüze çok harap durumda gelebilmiştir. Apsidin üstü yıkılmış olan kilisenin ön cephesindeki portaldeki ilave bölüme ait sütunlardan birisi günümüze gelememiş ve onun yerine bir ağaç kütüğü konulmuştur. Ayrıca yapı içerisinde duvarların ve kemerlerin bazı taşları yerinden sökülmüştür. Bu arada içerideki figürlerden bazıları yurtdışına kaçırılmak üzere yerlerinden sökülmüş, ancak söken kişiler yakalanmıştır.

Günümüzde haç planının uzun kolunun üstü bütünüyle açıktır. Haçın uzun kollarının yüzlerinde düzgün kesme taşlardan örülmüş yuvarlak kemerli nişler bulunmaktadır. Bunların üzerindeki ikinci katta da yine yuvarlak kemerli birer pencere açılmıştır. Kilisenin müştemilatından hamam, yatakhane, vaftizhane, rahip evleri ve mutfak gibi bölümler bugün harap durumdadır. Kilisenin üst örtüsü XI.yüzyılın başlarında Bizanslılar döneminde onarılmıştır.

Hınıs Kilisesi

Erzurum Hınıs ilçesinde, Kilise Deresi denilen yerde bulunan bu kilisenin kitabesi günümüze ulaşamamıştır. Aynı zamanda kaynaklarda da onunla ilgili yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Kilise harap ve yıkık durumda olduğundan mimari yapısından da hangi döneme ait olduğu kesin olarak anlaşılamamaktadır.

Temel ve duvar kalıntılarına dayanılarak kilisenin kapalı Yunan haçı planında olduğu anlaşılmaktadır. Büyük olasılıkla bu kilise XI.-XII.yüzyılda, Bizans döneminde yapılmıştır. Kalıntılardan moloz ve kaba yontma taştan yapıldığı anlaşılmaktadır.

Medreseler

Çifte Minareli Medrese

erzurum_00.jpg


Erzurum’da Anadolu’nun en büyük medreselerinden biri olan Çifte Minareli Medrese’nin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber XII.yüzyılın ortalarına ait bir Saltuklu eserinin kalıntıları üzerine yapılmıştır. Yapının doğu duvarının aynı zamanda kale surları oluşundan ve mimari özelliklerinden XIII.yüzyıl sonlarında veya XIV.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Osmanlı döneminde harap bir halde bulunan yapıyı Sultan IV.Murat (1623-l640) onarmış ve top imalathanesi ve kışla haline getirmiştir. Sonraki yıllarda yeniden medreseye dönüşmüş, Cumhuriyetin ilk yıllarında bir süre Erzurum Arkeoloji Müzesi olmuştur.

erzurum_01.jpg


Osmanlı mimarisinde açık avlulu dört eyvanlı ve iki katlı medreseler gurubundan olan yapının iki yanında payandalar üzerinde yükselen iki minaresi ile Anadolu Osmanlı mimarisinde önemli bir yer edinmiştir. Ön cephesiyle dikkati çeken bu medresenin bu bölümünde cephe kompozisyonu oldukça belirgindir. Anadolu Selçuklu Mimarisinde portallerin yan yüzleri süslenmediği halde bu yapıda çeşitli bezemeler birbirini izlemektedir. Girişin derin nişi çeşitli derinliklerde palmet motifli beş sıra şeritle çerçevelenmiş üzeride mukarnaslarla tamamlanmıştır. Portalin bir bölümünü oluşturan figürlü panolar Orta Asya Türk Kültürünün izlerini yansıtan çift başlı kartal, hayat ağacı ve ejderlerden oluşan panolara yer verilmiştir. Ancak bunların tam olarak bitirilemediği de gözlemlenmektedir.

Cifte_minareler.jpg


Günümüzde şerefeden yukarısı yıkılmış olan minaresinin yüksekliği 26.00 m.dir. Sırlı tuğla minareler kalın yivli olup yer yer aralarına üçgen çiniler yerleştirilmiştir. Minarelerin pabuç kısımları kare çerçeveler içerisine alınmış ve son derece süslü daireler içerisine “Allah”, ”Muhammed” isimleri başta olmak üzere dört halifenin isimleri yazılmıştır.

Medrese içerisine 5.20 m. derinliğinde, beşik tonoz örtülü bir dehlizden girilmektedir. Avlu dikdörtgen planlı olup, 30.50x12.20 m. ölçüsündedir. Avlu üç taraftan sivri kemerlerle birbirine bağlanmış on dört sütunun taşıdığı iki katlı revaklarla çevrilmiştir. Yan kenarlarda bulunan eyvanlar çatı hizasına kadar yükselmekte olup üst katlar ayrı ayrı merdivenlerle çıkılan enlemesine ikiye bölünmüştür.

Medresenin alt katında yirmi,üst katta da yirmi iki olmak üzere toplam kırk iki kapalı oda bulunmaktadır.

Girişin sağında 5.80x5.80 m. ölçüsünde üzeri kubbeli bir mescit bulunmaktadır. Medresenin güney tarafında ana eyvanın arkasında medreseye bitişik içten ve dıştan onikigen gövdeli, külahla örtülü bir kümbet bulunmaktadır. Bu kümbetin kitabesi olmadığından ne zaman ve kimin için yapıldığı anlaşılamamıştır. Kümbetin gövdesi iç içe yuvarlak kemerlerle bezenmiştir. Ayrıca zengin bezemelerle süslenmiştir. Kümbetin üzerini örten kubbesi de külah şeklindedir. Mumyalık kısmı haçvari planlı, çapraz tonozlu olup üst mekan mihraplı ve içten kubbe ile örtülüdür. Burada sanduka bulunmamaktadır. Bu nedenle de mescide çevrilmiştir.

Yakutiye Medresesi

yakutiye.jpg


Erzurum Cumhuriyet Caddesinde bulunan Yakutiye Medresesi’ni İlhanlı Sultanı Ulcayto ile şehrin askeri valisi Hoca Cemalettin Yakut 1310 yılında yaptırmıştır. Medresenin yapımı Cemalettin Yakut’un ağabeyi İlhanlı Sultanı Adil Gazan Han ile eşi Bolugan Sultan’ın parası ile yaptırılmıştır.

İlhanlı mimarisinin izlerini taşıyan medrese Anadolu’daki kapalı avlulu, dört eyvanlı medrese tipinin son örneklerinden birisidir. Kesme taştan yapılan medresenin basık kemerli ve oymalı portalinde kabartma, Arapça sülüs yazılı bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabede;

“Bu medresenin yapılmasını 710 senesinde Ulcayto Sultan’ın hükümdarlık günlerinde Allah mülkünü ebedi kılsın. Sultan Gazan ve Bolagan Hatunun Allah bürhanlarını tenvir etsin. Yüce ve güzel in’amlarından olan fevazıl ile Cemalettin Hoca Yakuti Gazani emretti.” yazılıdır.

00049283.jpg


Portalin kuzey ve güney yüzlerinde çift başlı kartal, yaprak ve çift aslan kabartmaları görülmektedir. Bunlar XII.yüzyılın özelliklerini taşımaktadır. Bu armalar İlhanlı sanatının bir örneğidir.Yakutiye Medresesi’nde de Çifte Minareli Medresede olduğu gibi sağa sola dönmüş kartallar, hayat ağacı, aslan figürlü panolar dikkati çekmektedir. Portaldeki bezemeler boş yer kalmamacasına bütün yüzeyi kaplamıştır. Burada Çifte Minarenin etkileri açıkça görülmektedir.

yakutiye_medresesi.jpg


Portalin 7m. sağında ve güneybatı köşesinde, şerefeden yukarısı yıkılmış sırlı tuğla minare bulunmaktadır. Minareye kabartma kordonlarla hareketli bir görünüm verilmiştir. Minarenin bu bölümleri iç içe geçmiş geometrik motifler ve çinilerle bezenmiştir. Sol taraftaki minare tamamen yıkılmış olup yalnız kaide kısmı görülebilmektedir. Portalin iki yanında ve içerisinde duvara gömme üzerleri boş yer kalmamacasına bezenmiş sütunlar bulunmaktadır.

Avlu birbirlerine kemerlerle bağlanmış dört kalın payenin taşıdığı ayna tonoz ile örtülmüştür. Avlunun sağ ve solunda karşılıklı beşik tonozlu altışar oda sıralanmıştır. Çifte Minareli Medresenin aksine burada doğu ve batı eyvanları yerine medrese odaları yapılmıştır. Bunlardan sağ köşedeki odadan aynı zamanda minareye çıkılmaktadır. Güneydeki tonozun üzerinde ise bu medreseye vakfedilmiş altı köyün ismini içeren vakfiye mermer üzerine sülüs yazı ile azılmıştır.

Medresenin doğu duvarına bitişik olarak bir kümbet bulunmaktadır. Yuvarlak tuğla gövdesi üzerinde üç pencere açılmış olup içten kubbe dıştan külah ile üzeri örtülüdür. Türbe içerisinde sanduka bulunmakla beraber bu türbenin kime ait olduğu bilinmemektedir. Medresenin yapımı için para veren Gazan Han ile Bulugan Hatun Tebriz’de gömülüdür. Bu bakımdan bu türbe onlara ait değildir.

Günümüzde Yakutiye Medresesi, yörenin çeşitli etnografik eserlerinin sergilendiği Türk İslam Eserleri ve Etnografya Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Ahmediye Medresesi

Erzurum, Erzincankapı semtinde, Murat Paşa Mahallesi'nde, Murat Paşa Camisi’nin doğusunda Ahmediye Medresesi bulunmaktadır. Kitabesinden öğrenildiğine göre bu medreseyi Ahmet bin Ali bin Yusuf darülhadis olarak 1314 yılında yaptırmıştır.

Girişin kuzeydoğu köşesindeki oda lentosu üzerinde kısmen harap olmuş sülüs yazılı üç satırlık bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabeden de medresenin İlhanlılar devrinde yapıldığı öğrenilmektedir.

XIII-XIV. yüzyıl kapalı avlulu medrese tipinin bir örneği olan, 16.50x9.75 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı medresenin avlusunun çevresinde medrese odaları simetrik olarak sıralanmıştır. Avlunun üzeri manastır tonozları ile örtülmüştür. Avlunun her kenarında ikişer medrese odası yer almıştır.Avluya açılan iki eyvanın köşelerine yerleştirilen sütunlar bitkisel bezemelerle kaplanmıştır. Bu yönden Yakutiye Medresesindeki sütunlar ile büyük bir benzerlik gösterirler.

Girişin karşısına gelen eyvandaki mihrap burasının aynı zamanda mescit olarak kullanıldığını göstermektedir. Ayrıca kuzey cephe duvarında görülen mihrap daha önce burada bir cami olduğuna işaret etmektedir. .Burada bulunan minare l940’lı yıllarda yapılmıştır.

Kurşunlu Medrese

Erzurum, Feyzullah Mahallesi’nde Kurşunlu Cami’nin yanında bulunan Kurşunlu Medrese Fevziye Medresesi ismi ile de tanınmaktadır. Medrese yanındaki cami ile birlikte Şeyhülislam Feyzullah tarafından l701-l702 yılında yaptırılmıştır.

Medresenin on üç hücresi günümüze gelebilmiştir. Ayrıca güneydoğu köşesindeki düzensiz üç hücre sonraki yıllarda yapılan onarımlarda buraya eklenmiştir. Doğu duvarına paralel olarak uzanan sekiz hücre beşik tonozlarla üzerleri örtülmüştür. Hücrelerin her birisinin batı yönüne açılan birer penceresi ile ikişer penceresi bulunmaktadır.

Pervizoğlu Medresesi

Erzurum, Pervizoğlu Camisi’ne bitişik olan Pervizoğlu Medresesi l716 yılında cami ile birlikte yaptırılmıştır.

Pervizoğlu Medresesi’nden günümüze yalnızca iki hücre ile güney doğu köşesindeki bir hücre ayakta kalabilmiştir. Bu hücrelerin üzerleri beşik tonozlarla örtülüdür.

Şeyhler Medresesi

Erzurum Şeyhler Mahallesi’nde, Şeyhler Camisi’nin yanında bulunan Şeyhler Medresesi kesme ve moloz taştan yapılmıştır

Giriş kapısı üzerindeki mermer, dört satırlık kitabesinden Şeyh Mustafa Efendi tarafından 1760-1761 yılında yaptırıldığı öğrenilmektedir.

Dikdörtgen medresenin doğu yönünde giriş kapısı bulunmaktadır. Dikdörtgen bir avlunun etrafında on iki hücresi bulunmaktadır. Bu hücrelerden ikisinin girişi doğu cephesinde, üçünün girişi de kuzey duvarındadır. Kuzeydoğudaki hücreye ise doğudaki hücrelerin içerisinden geçilerek girilmektedir.

Kadıoğlu Medresesi

Erzurum İspir ilçesindeki Kadıoğlu Medresesi kitabesinden öğrenildiğine göre; Kadızade Efendi tarafından 1725-1726 yılında yaptırılmıştır.

Klasik Osmanlı medrese tiplerinden biraz farklı olarak dikdörtgen planlı olan medrese kesme taştan yapılmıştır. Giriş kapısından küçük bir avluya girilmekte olup bu avlunun etrafında 10 medrese hücresi bulunmaktadır. Medrese hücrelerinde Ocaklar ve nişler yer almaktadır.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,577
73,518
NeverLand
Kaleler

Erzurum Kalesi

Erzurum Kalesi Çifte Minareli Medrese’nin karşısında, Saat Kulesi’nin de yanındadır. Bu kalenin bazı kalıntıları ile dış kalenin duvarları Erzurum’un etrafında görülmektedir.

Erzurum Kalesi’nin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Kaynaklarda burada Urartular döneminden kalma bir kale olduğu belirtilmiştir. Bununla beraber kalenin M.S. V. yüzyılın ilk yarısında, İmparator Theodosius şehre hakim bir tepe üzerinde yaptırmıştır.

kale-9.jpg


Erzurum Kalesi, bulunduğu tepenin üzerinde bir iç kale ve bunu çevreleyen dış kaleden meydana gelmiştir. Günümüzde dış kalenin surları büyük ölçüde yıkılmış, yalnızca dört yöne açılan kapılarının isimleri bilinmektedir. Bunlar Tebriz Kapısı, Erzincan Kapısı, Gürcü Kapısı ve sonradan açılan İstanbul Kapısı ile Yeni Kapı’dır. İç kalenin sur duvarları üzerinde ise sekiz burç bulunmaktadır. Kale duvarları üzerinde çeşitli dönemlerde, Emevi, Abbasi, Saltuklu, Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerinde yapılan onarımların izleri görülmektedir. Ancak bu onarımlarla ilgili herhangi bir yazıt bulunmamaktadır. Günümüze gelebilen sur duvarları XII.yüzyılda Saltuklular zamanından kalmıştır.

Kale iki katlı ve üç sıra halinde sur duvarlarıyla çevrili olup 110 burcu olduğu kaynaklarda belirtilmiştir. Kuzey, doğu ve güney doğu köşelerindeki burçlarla desteklenmiştir. İç Kalenin yapımında kalker taşları kullanılmıştır.Günümüze İç Kale’den çok az bir bölüm gelebilmiştir. İç Kalenin girişinin pek az bir bölümü günümüze gelebilmiştir. İç Kale'nin bu günkü girişi ikinci bir kapıdan sağlanmaktadır. Kale kapısının açıldığı avlu kısmen harap olmuştur. Bu bölümde eskiden hamam,arabalar, savunma odaları bulunmaktaydı.

_Kale.jpg


Kanuni Sultan Süleyman 1555’de kaleyi onarmıştır. Sultan II. Mahmut ana girişe bazı ekler yaptırmıştır. Bu kapıdan avluya girilmektedir. Avluda tuğladan bin hamam ve çeşitli oda halinde mekanlar vardı.Ayrıca İç kalenin kuzey duvarı bitişiğine İç Kale Camisi yapılmıştır. Kırklar Türbesi, Ebu İshak’ı Kazıruni Türbesi ve l669 tarihli Ali Ağa Çeşmesi de bu yapılara eklenmiştir. Osmanlı döneminde kale içerisine l700 evin yapıldığı da Evliya Çelebi’den öğrenilmektedir.

Erzurum Kalesi, Bizans, Roma ve Sasani egemenliğinden sonra XVI.yüzyılda Osmanlıların egemenliğine girmiştir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Erzurum ile birlikte bu kaleden söz etmiştir.

Kale askeri yönden önemini kaybedince depo olarak kullanılmıştır. XIX. yüzyılın ortalarında kalenin bazı bölümleri yıktırılmış ve taşlarından başta Mecidiye Tabyası olmak üzere tabyalarda kullanılmıştır.

İspir Kalesi

ispir.jpg


Erzurum İspir ilçesinde bulunan kalenin İlhanlılar döneminde, XII.-XIII. Yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Kalede günümüze gelebilen bir kitabe bulunmadığından kesin yapımı ile ilgili bilgiler oldukça kısıtlıdır. Kale XVI.yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman tarafından da onarılmıştır.

Kalenin yapımında temellerde yanından geçen nehirden toplanan taşlardan, üst duvarlarda da blok kesme taşlardan yararlanılmıştır. Kale içerisinde bulunan mescidin minaresi aynı zamanda kalenin gözetleme kulesi görevini üstlenmiştir.

Oltu Kalesi

Erzurum Oltu ilçesinde, Oltu Çayı kıyısındaki tepe üzerinde bulunan kale M.Ö IV. Yüzyılda yapılmıştır. Kale Bizans, Selçuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Osmanlı dönemlerinde onarılmıştır. Ancak bu onarımları belirten bur kitabe günümüze gelememiştir. Osmanlı döneminde bir süre kervansaray olarak da kullanılmıştır.

Oltu Kalesi kesme taştan yapılmış ve 3000 m2’lik bir alana yayılmıştır. Günümüze dış kale ile surları gelememiştir. Bugün yalnızca iç kale görülebilmektedir. Kalenin kuzeyindeki iki burçtan biri türbe olarak kullanılmıştır. Ayrıca kale içerisinde bulunan hamam da diğer bölümlere göre çok daha iyi durumda günümüze gelebilmiştir.

Avnik (Güzelhisar) Kalesi

Köprüköy'de Güzelhisar Köyü’nde, Çobandede Köprüsü’nün güney doğusunda olan Avnik (Soğuksu) Kalesi Akkoyunlu’lar zamanında XII. Yüzyılda yapılmıştır. Kalenin eteklerinden geçen akarsular nedeniyle İranlılar bu kaleye soğuk su anlamında Ab-İnik ismini yakıştırmışlardır. Sonraki dönemde İlhanlılar da bu kaleyi kullanmış, bu nedenle de İlhanlı hükümdarı Olcayto ile Tunur tarafından onarılmıştır.

Kayalık bir tepe üzerinde bulunan kale iç içe geçmiş üç sur duvarlarının içerisindedir ve kayalığın en üst noktasında iç kale yer almıştır. Surların iki kapısı güneye açılmaktadır. İç kalede bir de cami yapılmış olup, bunun ancak kalıntıları günümüze gelebilmiştir.

Kale 1922 yılındaki depremden büyük hasar görmüş duvarları bütünüyle çatlamıştır.

Hasan Kale

hasan.jpg


Erzurum Hasankale ilçesinde bulunan Hasan Kale’yi İlhanlıların son döneminde, İlhanlı Emiri Hacı Toğay’ın oğlu Hasan Bey l339’da yaptırmıştır. XVI.yüzyılda Kanunu Sultan Süleyman kalenin onarımını yaptırmıştır.

Kale kuzeyde sarp kayalıklara dayanmaktadır. Kale iç ve dış olmak üzere iki bölümden yapılmıştır. Kesme taş ile moloz taşın kullanıldığı kalenin İç Kale kapısı ile duvarları günümüze gelebilmiştir. Evliya Çelebi kalenin çevresinin bin adım olduğundan ve etrafında hendek bulunmadığından söz etmektedir. Kalenin güney yönündeki duvarları arazi konumundan ötürü diğerlerinden çok daha yüksek yapılmıştır. Kalenin Erzurum Kapısı batı yönünde olup Evliya Çelebi’den öğrenildiğine göre burada demir kanatlı büyük bir kapısı varmış.

İç Kale’nin içerisinde Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırmış oluğu bir mescit ile Sultan IV.Murat dönemine ait bir kasrın kalıntıları bulunmaktadır. Ancak bu yapılar ile ilgili yeterli bir bilgiye kaynaklarda rastlanmamıştır.

Tortum Kalesi

tort.jpg


Erzurum Tortum ilçe merkezinden 14 km. uzaklıktaki Tortum Kale Köyü’nde bulunan Tortum kalesi’nin yapıldığı tarih ile ilgili bilgiler kesin değildir. Bununla beraber yörede Nihah, Kaledibi, Ağca, Azort ve Üngüzel kalelerinin kalıntıları günümüze ulaşmıştır.

Tortum Kalesi iç ve dış kaleden meydana gelmiştir ve bir de sur ile çevrilidir. Kalenin kuzeyindeki duvarları oldukça iyi durumdadır. Evliya Çelebi bu kalede Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı bir cami olduğundan söz etmektedir.

Hınıs Kalesi

Erzurum'un kuzeyinde, Hınıs ilçesinin Bahçe Mahallesi’nde kayalık bir tepe üzerinde bulunan kale günümüze harap bir durumda gelebilmiştir. Diğer tarihi kalelerin birçoğu gibi, taş ocağı olarak kullanılmıştır.

Bardız Kalesi

Erzurum Şenkaya ilçesinde Bardız bucağı yakınındaki sarp bir kayalık üzerinde bulunmaktadır. Kalenin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.

Kaynaklarda da bu kale ile ilgili yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Kalenin ulaşımı da oldukça güç olduğundan yeterince inceleme ve araştırma yapılamamıştır. Bununla beraber, burçlar ve burçlar arasındaki kesme taştan yapılmış sur duvarları görülmektedir. Moloz ve kesme taşın kullanıldığı sur ve burçlarda iki ayrı renkte taş alternatif olarak kullanılmıştır.

Zuvans Kalesi

Erzurum, İspir ilçesi yolu üzerindeki Serçeme Deresi’ne hakim, dar bir boğazda ve küçük bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Kale günümüze çok harap bir durumda gelebilmiştir. Kitabesi de günümüze gelemeyen bu kalenin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir.

Moloz ve kesme taştan yapılan bu kale Erzurum yöresindeki kalelerinden en küçüklerinden biri olup, bir karakol niteliğindedir.

Erzurum Tabyaları

XIX. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı İmparatorluğu siyasi ve askeri alanda büyük güçlükler ile karşılaşmıştır. Osmanlıların bu durumundan yararlanmak isteyen Ruslar Osmanlı İmparatorluğuna savaş açmışlardır.Bu nedenle de Osmanlılar savunma amaçlı olarak Erzurum’un doğusunda ve çevresinde savunma amaçlı tabyalar yapmışlardır. Bu tabyaların büyük bir kısmı Erzurum, Kars, Ardahan’da bulunuyordu. Bu dönemlerde topun tahrip gücünün artması ve menzilinin uzunluğundan ötürü kale ve surlar önemini yitirmiş, yerini tabyalar almıştı. Bu nedenle de Erzurum şehrinin çevresi “ToprakTabya” denilen bir nevi surlarla çevrilmiştir. Öncelikle Erzurum çevresinde bu Toprak Tabyalar yapılmış ardından da bunu diğerleri izlemiştir. Bunlar Erzurum’a kuzeyden ve güneyden gelecek Rus saldırılarını önlemek amacıyla yapılmışlardır.

00048874.jpg


1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Erzurum’un etrafındaki toprak tabyaların yetersiz kalmasından ötürü yeni tabyaların yapılmasına lüzum görülmüştür. Öncelikle şehre doğudan ve kuzeyden gelen yolları kontrol altında tutabilmek için Sultan Abdülmecit zamanında Zarif Mustafa Paşa’nın kontrolünde l852’de Topdağı’nda Mustafa Paşa’nın ismini taşıyan bir tabya yapılmıştır. Ancak topların daha da gelişmesinden ötürü Toprak Tabya’nın yanı sıra Topdağı’na I, II, III numaralı Aziziye Tabyaları ile onların güneybatısına Kiremitlik Tepelerine 1867-l872 yıllarında Büyük ve Küçük Kiremitlik Tabyaları yapılmıştır. Bu tabyalar Fosfor Mustafa Paşa’nın düzenlediği bir plan içerisinde yapılmış olup şehre uzaklığı da 4-5 km idi. Bu tabyaların yapımı sırasında da Kars yolu üzerinde yeni bir tabya daha onlara eklenmiştir. Erzurumluların da maddi ve işgücü katılımlarıyla yapılan bu tabyalara da “Ahali Tabyası” ismi verilmiştir.

Osmanlı Tarihine 93 Harbi olarak geçen l877-l878 Osmanlı-Rus savaşında bu tabyaların büyük faydası olmuştur. Osmanlılar bu tabyaların yardımıyla Rusların ilerlemesini durdurabilmişlerdir. Sultan II.Abdülhamit zamanında da olası bir Rus hücumuna karşılık şehri daha uzak noktalardan koruyabilmek için yeni tabyaların da bunlara eklenmesine karar verilmiştir. Bunun için de Erzurum’a 8-25 km uzaklıklarda Oltu-Tortum yolunu kontrol eden Tafta ve Karagöbek; doğuda Çobandede, Dolangez, İlave, Uzunahmet, Küçük Höyük, Büyük Höyük tabyaları birinci savunma hattı olarak yapılmıştır. Bunların ardından ikinci hat olarak Sivisli, Ağzı Açık, Toparlak, Gez tabyaları yapılmıştır. Güney yönünde de Küçük Palandöken ve Büyük Palandöken tabyaları yapılmıştır. Bu tabyalar on dört adet olup, 30x40 ve 225x90 m. gibi ölçülerde değişen savunma tesisleridir.

Doğudaki Mecidiye ve Aziziye Tabyaları 93 Harbinin (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı) cereyan ettiği alandır. 21 adet tabyanın hepsi kesme taşla inşa edilmişlerdir. Süslemeleri yoktur. Büyük boyutlu yapılardır. Bunlardan Büyük ve Küçük Palandöken Tabyaları, yaklaşık 3000 m. rakımda inşa edilmiştir.

Bu tabyalar mimari yönden estetik ve yapı üslubu olarak üzerlerinde özenle durulmamıştır. Burada daha çok sağlamlık ve kullanım esasları ön plana alınmıştır. Palanlarında ve araziye yerleşiminde daha çok bulundukları yerlerin konumu, genişliği kontrol altında tutacakları yerler ön planda tutulmuştur. Bu yönden ikisi dışında tabyalar birbirlerine benzemezler. Bu konuda bir araştırma yapan Prof.Dr.Haşim Karpuz tabyaları “Hilal Tabya” ve “Yay Tabya” olarak iki ayrı guruba ayırmıştır.

Sivri bir tepe üzerinde yapılmış olan tabyalar daha toplu ve daire şeklindedirler. Bunun yanı sıra daha yayvan ve daha az sarp olan tepe ve sırtlarda yapılanlar yay şeklinde yapılmışlardır. Bu tabyalar yan yana odalardan meydana gelmiş, üzerleri kalın bir toprak tabakasıyla örtülmüştür. Düşmanın geleceği yönün aksi tarafında da askerlerin toplantı avluları vardı ve ayrıca depo, revir gibi yapılara da burada yer verilmiştir.

Tabyaların en geniş bölümünde Kışla odaları bulunmaktadır. Bunlar birbirleriyle bağlantılı dikdörtgen odalardan oluşmaktadır. Odaların genişlikleri 3.00-4.00 m. olup derinlikleri 6.00-l4.50 m.dir. Çoğunlukla tek katlı olan kışla odalarının bazıları yer kazanmak amacıyla ahşap kalaslarla ikiye bölünmüş ve iki katlı duruma getirilmişlerdir. Bunlardan Büyük Kiremitlik Tabyası iyi bir durumda günümüze gelerek iki katlı kışlalara bir örnektir. Bu tabyalar saldıran güçlere yönelik taraflarda 5.00-10.00 m. kalınlığında bir toprak yığını ile takviye edilmiştir. Alttan ve üstten kalın toprak tabakaları ile örtülü olan bu tabyaların karşı taraftan seçilmeleri de hemen hemen imkansızdır. Aynı zamanda da topçu ateşinin etkisinden uzak kalmaktadır.

Bu tabyaların biraz dışında karargah olarak kullanılan korunaklı binalar da bulunmaktadır. Bu karargah binaları da yan yana odalar ile fırın, mutfak ve hamamdan meydana geliyordu. Tabyaların yan taraflarında daha yüksek olarak top mevzileri ele onların yanında topçu odaları da bulunuyordu. Bunlara tabyaların yanlarındaki merdivenlerle çıkılıyordu. Bu topçu odaları gizli bir merdivenle koğuşlara bağlanmıştı. l877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra yapılan tabyalara bir de pusu odaları yerleştirilmiştir. Bunlar “L”, “U”, ”T” şeklinde yapılmış çokgen veya dikdörtgen mekanlardır. Bunların hendeğe yönelik kısımlarına mazgallar yerleştirilmiştir. Bu odalar hendeği kontrol altında tuttuğu gibi hücuma geçen karşı tarafı pusu kurarak hafif silahlarla gelenleri topçu bataryalarından uzak tutuyorlardı. Bunların yapılışında fark edilmemek esas olmuştur.

ErzurumTabyalar.jpg


Erzurum’un 10 km. kuzeydoğusunda,Top Dağındaki Aziziye Tabyası önüne l877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı anısına l952 yılında Aziziye Şehitleri anıtı dikilmiştir. 1877-1878 Savaşında Müşir Katırcıoğlu Ahmet Mutar Paşa Doğu Beyazıt’dan Batum’a kadar uzanan cepheyi tutmuştu. Erzurum’u ele geçirmeyi hedefleyen Ruslar tabyaları baskınla ele geçirmeyi planlar ve bunun içinde Türk dilini konuşan Ermenilerin yardımıyla 9 Kasım l877’de Aziziye Tabyasını aldırıp nöbetçileri şehit ederler. Bu haber Erzurum’da duyulunca Erzurumlular kadın erkek ellerine ne geçirdilerse Aziziye Tabyasına koşarlar. O sırada henüz yirmi yaşında olan Nene Hatun’da kundaktaki kızı ve ondan biraz büyük oğlunu bırakarak et satırı ile cepheye koşmuştur. O sırada cepheden ağır yaralı gelen kardeşi şehit olmuş, eşi ise cephede savaşmaktadır. Nene Hatun’u gören diğer Erzurumlular da onun peşinden gitmiş ve Aziziye Tabyası kurtarılmıştır. Böylece Nene Hatun’da Erzurumlular için bir sembol olmuştur. Bu anıtın arkasında da bu savaşta savaşan, l857’de Erzurum’da doğan ve 22 Mayıs l955’de ölen Nene Hatun Aziziye Anıtının arkasına gömülmüştür.

Erzurum Saat Kulesi

Resim_038.jpg


Erzurum Saat Kulesi, kitabesinden öğrenildiğine göre Saltuklu hükümdarı Emir Muzaffer Gazi zamanında (1124-1132), ll74 yılında İç Kale Camisi’ne minare olarak yaptırılmıştır. İç Kalenin duvarına bitişik olan bu minare aynı zamanda bir gözetleme kulesi görevini de üstlenmiştir. Bu kale Anadolu’da Selçuklu geleneğinin bir devamıdır.

Tepsi Minare veya Kule olarak isimlendirilen saat kulesinin yüksekliği yaklaşık 21 m. olup üzerinde, sonradan yapılan ve saatin yerleştirildiği ahşap bir bölüm bulunmaktadır. Buraya saatin ne zaman yerleştirildiği kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber gezgin Riter Seyahatnamesi’nde bu saatten söz ettiği dikkati alınacak olursa saatin l843’den önce kuleye yerleştirildiği sanılmaktadır. Sultan II.Abdülhamit zamanında Müşir Mustafa Paşa’nın Erzurum valiliği sırasında kuledeki kitabenin bir kısmı sökülerek buraya saat kadranı yerleştirilmiştir. Kırım Savaşı sırasında (l853-l856) Ruslar bu kuledeki saati söküp götürmüşlerdir. Sonraki yıllarda İngiltere l877’de Londra’da yapılmış olan bugünkü saati buraya hediye etmişlerdir.

Saat Kulesi kare taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli ve kırmızı tuğladan yapılmıştır. Kuzey yönündeki bir kapıdan girilen kulenin gövdesinin üzerinde Arapça kufi yazılı bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabe de;

“İkbal dinin ışığı,İslamın kutbu, devletin yardımcısı, milletin zahiri ,arkası, meliklerin ve emirlerin güneşi Ebil Kasım oğlu Ebil Muzaffer Gazi İnanç Beygu Tuğrul içindir.” yazılıdır.

Beyaz bir şerit halindeki kitabenin üzerine tuğladan baklava dilimlerinden bir bezeme yapılmıştır. Kulenin üst noktasında ise ikişerli sütunların taşıdığı ahşap köşk kısmı bulunmaktadır. Bu bölüm saat yerleştirilirken yapılmıştır.

Rüstem Paşa Kervansarayı (Taş Han)

tashan-2.jpg


Erzurum, Fevziye Mahallesi’nde, Menderes Caddesinde, Pervizoğlu Camisi ile Boyahane Hamamı arasında bulunan Rüstem Paşa Kervansarayını Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı Rüstem Paşa l544-1561 arasında yaptırmıştır. Erzurum’un işlek kervan yolları üzerinde bulunmasına rağmen şehirde nedense kervansaray yapılmamıştır, Osmanlı döneminde yapılan hanların başında Rüstem Paşa Hanı gelmektedir. Bu yapı kaynaklara kervansaray veya bedesten olarak geçmiş olmasına karşılık mimari yapısı ve özellikleri han olarak yapıldığını göstermektedir.

Rüstem Paşa Kervansarayının mimari yönden ilgin çekici bir plan düzeni ve yapısı vardır. Burada dikdörtgen bir avlu çevresinde, kesme taştan yapılmış revakların arkasına sıralanmış odalardan oluşan iki katlı bir yapıdır. Doğu ve batı yönünde sivri kemerli ve tonozlu iki kapıdan girilen avlunun çevresinde 32 hücre bulunmaktadır. Avluda kalın payelerin yuvarlak tuğla kemerlerle birbirine bağlanmasından oluşan bir revak sistemi meydana gelmiştir. Üzerleri tonoz örtülü olun bu revakların arkasındaki odalar da basık tonozlarla örtülmüştür. Üst katta yine koridor çevresinde sıralanmış basık tonozlu odalar bulunmaktadır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1970 yılında restore edilen, çarşı olarak kullanılan hanın günümüzde üst katlarında Oltu taşı işlemecileri, alt katlarda ise çeşitli işyerleri bulunmaktadır.

Erzurum Sivil Mimari Örnekleri

Erzurum’un şiddetli ve sert iklimi sivil mimariyi de etkilemiştir.Bu durum Erzurum’a özgü bir sivil mimarinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sivil mimarinin yapımında soğuğu engelleyecek kalın taş duvarlara gereksinim duyulmuş, bu taş duvarlar birbirlerine kalın ağaç kirişlerle bağlanmış ve evlerin üzeri de çoğunlukla düz toprak dam ile örtülmüştür. Bu yapı sanatının aynı zamanda deprem kuşağı üzerinde bulunan Erzurum evlerinin yıkılmasına karşılık bir önlem amacını gütmüştür. Erzurum’un sivil mimarisini oluşturan evler genelde çift katlı olarak planlanmıştır. Bu evlerin alt katlarına taşlık, mutfak, kiler ve yemek odaları, üst katlara da oturma ve yatak odaları yerleştirilmiştir. Bu odalarda dolaplar, yüklükler bulunmaktadır. Bazı yatak odalarına da gusülhaneler eklenmiştir. Geleneksel evlerde oturma odalarına sedirler konulmuştur. Tavanlar genelde ahşap olup, zengin kişilere ait olanlarda da bezemelere yer verilmiştir.

evler.jpg


Erzurum evlerindeki yapı sanatı kuşaktan kuşağa günün koşullarına göre geliştirilerek sürdürülmüştür. Erzurum evlerinin yapımında birbirinden farklı taş cinsleri kullanılmıştır. Bunlardan koyu renkli bazalt cinsi karataş temel ve su basmanlarında; hafif kalker olan boztaşlar da yapıların cephe duvarlarında kullanılmıştır. Kırmızı ve pembeye yakın kamber taşı ise daha çok zengin ailelerin evlerinde kullanılmıştır. Yapıların ara duvarlarında tuğlaya yer verilmiştir.Bunların yanı sıra ahşaba da yer verilmiştir. Çıralı çamın dayanıklılığından ötürü taşıyıcı kirişlerde ve kapı ile pencerelerde, taş duvarlar içerisinde de hatıl olarak kullanılmıştır. Yapıların taş duvarlarında, özellikle pencere ve kapı sövelerinde, köşelerde kesme taşlara; evlerin orta kısımlarında moloz taşlara yığma olarak yer verilmiştir. Ancak bunların dışında zenginlere ait evlerin tüm yüzeyleri kesme taş ile kaplanmıştır. İç duvarlarda tuğlaları bağlayıcı olarak kireç harç kullanılmıştır. Bağdadi yapılarda ağaçları birbirine bağlanmasının yanı sıra boşluklar ot ve samanla doldurulmuştur.

Erzurum evlerinin özgün üst örtüsünü diyagonal bindirmeler oluşturmuştur. Üst örtüde kare biçimli boşluk üzerine diyagonal bindirmelerle ahşap kirişler üst üste daralacak biçimde yerleştirilmiş ve böylece ortaya sekizgen piramidal bir çatı çıkmıştır. Bu örtü sistemi Erzurum evlerinin kendine özgü örtü sistemidir. Bunun yanı sıra iki yana eğimli daha basit bir örtü sistemi vardır ve Pasin Örtü olarak isimlendirilmektedir. Bu sistemde alınlıkların örtülmesinde kullanılan iki yana eğimli ağaç kirişlemenin üzerine söğüt dalları yerleştirilir ve bunun üzerine de toprak serilir. Böylece Pasin Örtü ile evlerin üst örtüsü tamamlanmış olur.

Erzurum evleri iklim nedeniyle dışa fazla açılmamıştır. Pencereler küçük ve kepenklerle korunaklıdır. Bununla beraber kentteki yoksul halkın yaşadığı tek katlı basit evler de çoğunluktadır. Bu evlerin dışa kapalı birer avlusu olup, asıl yaşam zemin katta geçmektedir. Avluda ise Tandır Evi denilen mutfaklar, Merek denilen saman depoları da bulunmaktadır. Bunlardan tandır evlerinin üzeri çoğunlukla kırlangıç örtü ismi ile anılan bindirme ahşap hatıllarla oluşturulmuş sahte bir kubbe ile örtülmüştür. Tandır evinde ev halkının yemekleri pişirilir, bunun yanı sıra yemek yenir, dinlenilir ve yatılırdı.

Erzurum’daki iki katlı evlerde zemin katın üzerindeki üst kat beden duvarlarından 40-90 cm. kadar dışarıya taşırılarak çıkmalar yapılır. Böylece üst katın yalnızca bazı odaları dışa taşırılır. Bu sitem Anadolu’nun bir çok yerinde görüldüğü gibi yapının tüm katını kapsamamaktadır

Erzurum evlerinin çoğunda zemin katına bir de ahır yerleştirilmiştir. Erzurum’da zenginlere ait evlerde harem ve selamlık uygulamasının yapıldığı da görülmüştür. Ancak Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi selamlık ayrı bir bölüm olarak planlanmamış, Baş oda denilen misafir odası ile haremlik zemin katta yer almıştır. Üst katta ise sofanın çevresine odalar ve yüklükler yerleştirilmiştir. Bunlardan selamlığın baş odaları diğer oda cephelerine göre kısmen dışa taşkın olarak yapılmıştır.

Erzurum’da günümüze gelebilen en eski ev XVIII.yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen (1739 tarihli) Zırnıklı Vehbi Bey evidir. Bunun yanı sıra XIX.yüzyıla tarihlendirilmiş evlerin başında; Cevat Dursunoğlu Evi (1824), Narmanlıoğlu Evi (1827), Alemdarların Evi (1887) gelmektedir. Salih Efendi Evi, Ahmet Somunoğlu’nun Evi, Hasanağasigilin Evi, Vahdettin Üstün Evi, Faik Albayrak Evi, Hacı Bekirzade Ağa Efendi Evi Erzurum’daki günümüze ulaşan diğer sivil mimari örneklerindendir.

XIX.yüzyılın ilk çeyreğine tarihlendirilen ev sayısı ise çok azdır. Bunun da nedeni Erzurum’un bu dönemde işgale uğramasından ötürü birçok yapının ortadan kalkmasıdır. Bunun yanı sıra Atatürk Evi, Erzurum Kongre Binası, Rıza Avcı Evi (1901), Nusret Gedik Evi (1913) gibi evler XIX.yüzyılın ilk yarısına aittir. Cumhuriyetin ilanından sonra Neo-Klasik üslupta yapılan hükümet ve eğitim kurumlarına ait binalar da o dönemi yansıtan sivil mimari örneklerindendir. Bunların başında; Erzurum Hükümet Konağı, Erzurum Gar Binası, Yakutiye Belediye Binası,Mareşal Fevzi Çakmak Hastanesi, İsmet Paşa İlk Öğretim Okulu, Tatbikat İlk Öğretim Okulu, Erzurum Lisesi, Nene Hatun Kız Lisesi gelmektedir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,577
73,518
NeverLand
Çobandede Köprüsü

IM000930.jpg


Erzurum-Kars karayolunun 58. km’sinde, Bingöl Çayı ile Hasankale Çayı’nın birleşme noktasında bulunan köprü, 1297 yılında İlhanlı Hükümdarı Gazan Han’ın veziri Çoban Salduz tarafından yaptırılmıştır.
Köprü 200 m. uzunluğunda ve yedi kemer gözlü olarak yapılmış olup, günümüze altı kemer gözü ve 130 m’lik bölümü gelebilmiştir. Üç renkli kesme taştan yapılan kemerlerin açıklıkları 11,5-15,5 m. arasında değişmektedir. Köprü ayakları ahşap ızgaralarla desteklenmiştir. Kemer boyunca yükselen ve kesik konik şeklinde sonuçlanan ayaklar üzerinde yatay kalın silmelerle Selçuklu üslubu ile işlenmiş geometrik geçme motifli süsleme şeritleri yer almaktadır

Rüstempaşa Bedesteni

Kanuni Sultan Süleyman'ın Sadrazamı Rüstem Paşa tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan iki katlı bina halen çarşı olarak kullanılmaktadır. Çarşıda daha ziyade oltu taşı satıcıları faaliyet göstermektedir.

Ane Hatun Türbesi

Erzurum, Murat Paşa Mahallesi’nde Murat Paşa Camisi karşısında, mezarlık içerisinde Ane Hatun Türbesi bulunmaktadır.

Ane Hatun Maray Han’ın kızıdır. Bu türbe l649’da yapılmıştır. Türbenin üzeri sivri kemerlerle birbirine bağlanan dört sütunun taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür.

Mahmut Paşa Türbesi

Erzurum’un doğusunda Tepe Mezarlığının doğusunda bulunan Mahmut Paşa Türbesini Mahmut Paşa’nın oğlu l794 yılında yaptırmıştır.Türbenin güney yüzünde l794 tarihli kitabesi bulunmaktadır.

Mimari yönden Ane Hatun Türbesine benzeyen bu türbe kırmızı taştan yapılmış, üzerini de kesme taştan bir kubbe örtmüştür. Türbe içerisinde Doğu Bayezıd Emini Abdülfettah ile oğlu Bayezıd Mutasarrıfı Mahmut Paşa’nın mezarları bulunmaktadır.

Rabia Hatun Türbesi

Erzurum , Hasan Basri Mahallesi’nde bulunan Rabia Hatun Türbesi İlhanlı Döneminden, XII.yüzyıldan kalmıştır. Bu türbenin kime ait olduğu ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Yalnızca halk buraya Rabia Hatun ismini yakıştırmıştır.

Türbe kesme taştan yapılmış olup üzerini örten konik kubbesi yıkılmıştır. Türbe içerisinde üzerinde yazıt olmayan bir mezar bulunmaktadır.

Cemaleddin Hoca Yakut Türbesi

Cemaleddin Hoca Yakut'un medresesinin kuzeybatı köşesinde bulunan türbe, yuvarlak gövdeli ve konik külahlıdır. Türbenin gövde çapı 4.65, duvarları da 0.95 m. kalınlığındadır. Türbenin üzerinde düz lentolu iki pencere bulunmaktadır. Külah kısmının altı gövdeden bir döşeme ile ayrılmış olup, nöbetçi kulübesini andırmaktadır.

Türbenin altındaki mumyalık kısmının üzerinde bulunan zemindeki sandukada kitabe bulunmamaktadır.

Abdurrahman Gazi Türbesi

Erzurum’un 2.5 km. güney doğusunda Eğerli Dağı (Sığve) yamacında, Abdurrahman Gazi Camisi’nin (Hacı Ahmet İzzet Paşa Camisi) yanındadır. Hz.Muhammed’in Eshabından olan Abdurrahman Gazi adına bu türbeyi Erzurum Valisi Yusuf Ziya Paşa’nın eşi Ayşe Hanım 1796 yılında yaptırmıştır.

Türbeye yanındaki Abdurrahman Gazi Camisi’nden girilmektedir. Türbenin giriş kapısı üzerindeki l796 tarihli kitabeyi Hattat Salim yazmıştır. Türbe içerisinde 4.85 m. boyunda Abdurrahman Gazi’nin makamı bulunmaktadır.

Müzeler ve Örenyerleri

Arkeoloji Müzesi

İlk olarak 1942 yılında Çifte Minareli Medrese’de faaliyete geçmiş, 1967’de yeni binasına taşınmıştır.

Bölgede yapılan kazılarda ele geçen buluntular müzedeki beş salonda sergilenmektedir. Karaz, Pulur, Güzelova, Sos Höyük vb. höyüklerdeki buluntular koleksiyonunun önemli parçalarıdır. M.Ö. 4. binden Selçuklu dönemine kadar olan süreyi kapsayan heykelcikler, kutsal ocaklar, ok uçları, pişmiş topak kaplar, taş eserlerin yanı sıra Urartu ve Roma dönemi eserleri de bu salonlarda sergilenmektedir.

Türk-İslam Eserleri ve Etnografya Müzesi (Yakutiye Medresesi)

Medrese taç kapısında bulunan katibeye göre, İlhanlı Hükümdarı Sultan Olcayto zamanında Gazanhan ve Bulgan Hatun adına, Cemaleddin Hoca Yakut Gazani tarafından 1310 yılında yaptırılmıştır.

Selçuklu dönemi geleneksel mimari tarzı, Yakutiye Medresesi’nde de sürdürülerek anıtsal bir yapı ortaya çıkarılmıştır. Yapı, dört eyvanlı kapalı avlulu medreseler grubundadır. Eyvanlar arasında hücreler yer almaktadır. Batı eyvanı değişik bir tarzda ele alınarak iki katlı inşa edilmiştir. Güney eyvanın bitiminde kümbet yer almaktadır. Kümbette mezar bulunmamaktadır. Medresenin dışa taşkın taç kapısı ve iki köşesindeki minareleriyle kurulan denge, yapının bütününde de cepheye karşılık kümbet yerleştirilerek sağlanmıştır.

1984 yılından 1994 yılına kadar onarımı süren medrese, 29 Ekim 1994 tarihinde Türk-İslam Eserleri ve Etnografya Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Müzede bölge kültürü ve sanatı ile ilgili etnografik nitelikli eserler sergilenmektedir.

Atatürk Evi Müzesi

Çaykara Sokak’ta bulunmaktadır. 19. yüzyılın sonunda konak olarak yaptırılmıştır. 1915-1916 yıllarında Alman Konsolosluğu olarak kullanılan yapı, 12 Mart 1918 tarihinde Erzurum’un kurtuluşunu müteakip, Erzurum Valiliği’ne ikametgah olarak verilmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmasından sonra kongre için gelmiş olduğu Erzurum’daki bu konağa 9 Temmuz 1919 tarihinde Hüseyin Rauf Bey ve arkadaşları ile yerleşmeleri, 29 Ağustos 1919 tarihine kadar 52 gün Erzurum Kongresi çalışmalarını sürdürmeleri ile konak, tarihsel bir önem kazanmıştır. Bodrum kat üzerine zemin ve birinci kat ile çatı katından ibaret olan bina onarılarak 3.10.1984 tarihinde Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.

23 Temmuz Kongre Salonu

Kendi adını verdiği Kongre Meydanı'nda bulunan bina 19. yüzyıl sonlarında yapılmıştır. 23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi, bu binanın birinci katındaki bir salonda yapılmıştır. 1925 yılında geçirdiği yangında binanın tüm ahşap bölümleri yanmış, yangınından sonra onarılan bina Yapı Sanat Mektebi olarak hizmete açılmıştır. Günümüzde Güzel Sanatlar Lisesi olarak hizmet vermektedir. Binanın ikinci katında bulunan bir salon ve salona açılan iki oda Kongre Müzesi olarak düzenlenmiştir.

Bu salonda kongre üyelerinin fotoğrafları, biyografileri, o dönemden kalma sıralar ve benzeri kongre belgeleri sergilenmektedir. Bodrum ve 2 kattan oluşan binanın birinci katında Erzurum Kongresi'nin temsili salonu bulunmaktadır. Salondan girince tam karşıda Atatürk heykeli, dört sıra halinde oturma grupları, duvarlarda kongreye hangi illerden delegelerin katıldığını gösteren harita bulunmaktadır. Salonun karşılıklı her iki yanındaki küçük odalar zamanın mobilyaları ile donatılmıştır.

Aziziye Anıtı

Erzurum’un 10 km. kuzeydoğusunda Top Dağı’nda bulunan Aziziye Anıtı, Aziziye Tabyasının önünde 1952 yılında 3.Ordu Komutanı Orgeneral Nurettin Baransel tarafından yaptırılmıştır. Bu anıt 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nın anısına dikilmiştir.

Anıt kesme taştan yapılmış, üzerindeki bronz plakada: “Bu gelinlik genç kızlar, ihtiyar erkekler ve nineler, kendi namusları ve Türk milletinin şan-ü şerefi için can verdiler, dövüştüler ve öldüler. Şimdi Türk milletinin kalbinde yaşıyorlar. 1877-1952” yazılıdır.

Anıtın sağında dört temsili mezar yapılmıştır. Bunlar asker, gençler, kızlar ve ihtiyarlar için sembolik mezarlardır. Ayrıca anıtta bu savaşın ve Aziziye şehitlerinin anısını sembolleştirmek için bir takım kabartmalara da yer verilmiştir.

Sivas Demiryolu Cer atölyesinde yapılan bu 3 kabartmada Erzurumlu Dadaş, Rus askerini hançerlerken, Türk askeri de Rus askerinin başında tüfeğini parçalarken temsil edilmiştir. Ayrıca gelinlik yaştaki bir genç kızın elindeki satır ile yine bir Rus askerine hücum etmektedir. Bu anıtın arkasındaki mezarda 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Ruslarla savaşan Türk kadını Nene Hatun’un (1857-1957) mezarı bulunmaktadır. Bu mezarın üzerindeki plakada da: “1877 Osmanlı-Rus harbinde Türk kadınının savaşçılık ruh ve asaletini dünyaya tanıtan kahraman Türk anası Nene Hatun ruhuna Fatiha. Vefatı 22 Mayıs 1957” yazılıdır.

1293 Savaşı Anıtı

Erzurum’un 5 km. kuzeydoğusunda Pasinler yolu üzerinde bulunan Sivişli Dağı’nın eteğinde bulunan bu anıt 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda şehit olan askerler için dikilmiştir.

Dikdörtgen piramit şeklindeki anıtın tepe noktası kırık olarak yapılmıştır. Anıtın ön yüzünde “1293 Harbi Şehitliği 1877-1878” yazılıdır.

Atatürk Anıtı

Erzurum Cumhuriyet ve Yenişehir Caddeleri’nin kesiştikleri meydanda bulunan Atatürk Anıtı, Erzurum Kongresi’nin 46.yıldönümü nedeniyle 23 Temmuz 1965’te yapılmıştır. Heykel, Heykeltıraş Hakkı Atamulu’nun eseridir.

Atatürk anıtı meydandaki havuzun kenarında 2.00x13.50 m. ölçüsünde bir kaide üzerinde bulunmaktadır. Bu kaidede Atatürk’ün Erzurum Kongresi’nde 54 delegeye yaptığı konuşmayı açıklayan kabartma bir rölyef yapılmıştır. Bunun üzerine de Atatürk’ün 3,50 m. yüksekliğinde bir heykeli oturtulmuştur. Bu heykelde Atatürk askeri üniforması ile bir elinde kılıç tutarken, diğer elinde de Sevr Antlaşması’nı buruşturmaktadır.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,577
73,518
NeverLand
Erzurum - Palandöken

kayakcilar.jpg


3185 m. zirveye sahip Palandöken dağları, Erzurum'un güneyinde yer alır ve doğu-batı yönünde uzanır. Türkiye'de kış turizmi için yapılan ilk ciddi ve kapsamlı proje Erzurum-Palandöken Kış Sporları ve Turizm Mastır Plan Çalışmasıdır. Yapılan çalışmada Palandöken Dağlarının doğal yapısı ve iklimi ile uluslararası kış sporları merkezi niteliğine sahip olduğu tespit edilmiştir. Projede, üç alan üzerinde gün toplam 32 bin kişinin kayak yapabileceği, uluslararası yarışmalar hatta kış olimpiyatlarının düzenlenebileceği, 6 bin kişinin doğrudan istihdam edilebileceği öngörülmektedir.

Ulaşım: Erzurum'a Ankara ve İstanbul'dan her gün uçak seferleri bulunmaktadır. Kayak Merkezi Erzurum Şehir Merkezine 5 km. uzaklıktadır. Hava alanına ise yalnızca 10 dakika mesafededir. Kış mevsimi boyunca şehir merkezinden halk otobüsü seferleri bulunmaktadır.

Coğrafya: Erzurum Türkiye'nin en yüksek ve soğuk illerinden biridir. Sert kara iklimi hüküm sürer. Yılın 150 günü karla örtülüdür. Normal kış koşullarında 2-3 metre kar yağışı almaktadır. Hakim rüzgar yönü güney ve batı yönlerindedir.

skimap.jpg


Kayak alanı 2200 - 3176 m. yükseklik kuşağı üzerinde yer almaktadır. Karasal iklim nedeniyle, mevsim boyunca "toz kar" üzerinde kayak yapılmaktadır. 10 Aralık-10 Mayıs arasındaki dönem kayak etkinlikleri için en uygun zamandır.

Konaklama ve Diğer Hizmetler:
4 ve 5 yıldızlı konaklama tesisleri, kayak evi, günübirlik tesisler ve lokantalar bulunmaktadır. Kayak dersi ve malzeme kiralama hizmetleri verilmektedir.

Mekanik Tesisler ve Pistler: Palandöken Kayak Merkezindeki pistler dünyanın en uzun ve dik kayak pistleri arasında yer almaktadır. En uzun pisti 12 km. olan kayak pistlerinin toplam uzunluğu 28 km.yi bulmaktadır. Başlangıç yeriyle varış noktası arasındaki yükseklik farkı 1000 m. olan Palandöken'de Slalom ve Büyük Slalom yarışmaları için 2 adet tescilli Kayak Pisti mevcuttur. (Ejder Pisti ve Kapıkaya Pisti)

Kayak Merkezinde 5 adet telesiyej (toplam 4500 kişi/saat kapasiteli), 1 adet teleski (300 kişi/saat kapasiteli ), 2 adet baby lift ( toplam 1800 kapasiteli ) ve 1 adet gondol lift (1500 kişi/saat kapasiteli) hizmet vermektedir.

Tortum Çağlayanı

_tortum.jpg


Tortum Gölü'nün son kısmında, Tortum Çayı'nın 48 m yüksekten düşmesiyle meydana gelen çağlayan vadideki bir dağın heyelan sonucu çayın önünü kapatmasıyla oluşmuştur. Erzurum'a 120 km mesafededir. Baharda suyun bol olduğu mevsimde tabii manzarası ve heybetiyle seyrine doyum olmaz.

Ilıca Kaplıcaları

İl merkezine 18 km. uzaklıktadır. Klorür, bikarbonat, sodyum, karbondioksit, arsenik ve bromür içeren sular, mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi ve şeker hastalıklarına iyi gelir.

Pasinler Kaplıcası

İl merkezine 43 km. uzaklıktadır. Tuzlu, bikarbonatlı, alkalin ve toprak alkalin olan sular, mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi, metabolizma hastalıkları ve diyabete iyi gelmektedir. Kaynağın çevresinde turistik tesisler vardır.

Akdağ Kaplıcası

İl merkezine 28 km. uzaklıktadır. Mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi ve şeker hastalıklarına iyi gelen sular, biokarbonat, klorür, sodyum, magnezyum ve bromürlüdür.

Elmalı Çam Mağarası

İspir ilçesi, Maden Köprübaşı Belediyesi’ne bağlı Elmalı Çamlı Mağarası, ilçeye 17 km. uzaklıkta büyük bir mağaradır.

Mağaranın girişi batıya bakar. Yüksekliği 2,5 m., genişliği 2 m’dir. Mağaranın tavan yüksekliği bazı yerlerde 10 m., bazı yerlerde 20 m’dir. İçerisinde çeşitli yönlere ayrılan galeriler bulunmaktadır. Bunların boyları 30 m’den 100 m’ye kadar uzanmaktadır.

İçerisi serin ve rutubetlidir. Tavanlarından sızmakta olan sular, salon ve koridorları tamamen karakteristik sarkıt ve dikitlerle doldurmuştur. Dikitlerin çoğu 0.6x 4 m. ebadındadır.

Mağaraya girişte sağ tarafta 4x6 m. ebadında ve 3 m. derinliğinde, tabii bir havuz da mevcuttur. Havuzdan sağ tarafa gidildiğinde 15-25 m. boyunda, 7 m. yüksekliğinde büyük galeride 1,5 m. yüksekliğindeki sıra dikitlerde yoğunlaşarak yüzeyleşmiş 8-10 m. boyunda taş masalar ile içerisindeki sarkıt, dikit ve yatıklar orijinallikleri ile çok güzel bir manzara vermektedirler.

Nefes darlığı (astım) hastalarına iyi geldiği bilinmektedir. Bu mağara, 5.000 kişiyi rahatça barındırabilecek genişliktedir. Mağaranın uzunluğu tespit edilmiş değildir.

Olur İlçesi Yıldızkaya Köyü Mağarası

Mağara girişinin dışarıdan genişliği 7,25 m. olup, yüksekliği dışarıdan 2,75 m., içten ise 1,70 m’dir. Mağara iki kanal, bir hazine ve odalardan oluşmaktadır. Bu iki kanaldan sadece birini izlemek mümkündür. Mağaranın iç haznesi 150x100 m. boyutlarında olup buradan odalara geçilmektedir. Odalar sarkıt ve dikitler tarafından ayrılmış bölümlerden oluşmaktadır. Bu haznenin yüksekliği 75-100 m’dir.
 

Raven

Yönetici
7 May 2009
1,434
12,773
Erzurum'u görmeden önce Kar yağışı benim için hep romantik, içimi sevinçle dolduran bir olguydu, Fakat ne zaman ki askerliğim Erzurum'a çıktı, kar yağışının gerçek bir kabus olduğunu gördüm, hele gece 3- 5 nöbet tutuyorsan, iliklerinin her zerresinin ayrı ayrı nasıl üşüdüğünü hissediyorsan hiç te romantik bir şey değilmiş. Bu arada Erzurum'da bulunan ve 93 harbinde vatan savunmasında kullanılan tarihi Tabyalar hakkında henüz basılmamış bir kitap yazma fırsatı da buldum, Hazır konu açılmış, yakın zamanda burdan yayınlamak yerinde olur diye düşünüyorum. .
 
Üst