COĞRAFYA
Erzincan ili genellikle dağlar ve platolarla kaplıdır. Dağ sıraları arasındaki çukurlarda yer alan ovalar ve düzlükler boğazlarla birbirine bağlanmış durumdadır. Ovalar ile dağ sıraları arasına akarsularca yarılmış, dalgalı platolar yerleşmiştir.
Erzincan'da ve Tercan çevresinin genel bitki örtüsü steptir. Yüksek dağların üzerinde çalılıklara ve meşeliklere rastlanır. Erzincan'ın batısında yer alan ve özellikle Refahiye'den başlayıp Kemah, Kemaliye çevresine kadar çam korulukları, meşelikler ve çalılıklara geniş ölçüde rastlanmaktadır. İlin en büyük akarsuyu Karasu Irmağıdır.
Erzincan karasal iklim özelliğine sahiptir. Erzincan çevre illere göre daha uzun ve sıcak yaz mevsimi yaşamaktadır.
TARİHÇE
Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan Erzincan, yüzyıllar boyu canlı bir tarihi ve kültürel yaşam sürmüştür. Tunç Çağı'ndan beri bir yerleşim olduğu tespit edilen Erzincan, Urartu, Med, Pers, Helen, Roma ve Bizans egemenliğinde kalmıştır. 1071 den sonra Türklerin eline geçerek Mengücek, Selçuklu ve Eretna dönemlerini yaşamıştır. 1473 yılındaki Oltukbeli Savaşı ile Osmanlı hakimiyetine girdi. I. Dünya Savaşında işgale uğrayan Erzincan 13 Şubat 1918 de Türk Ordusu tarafından kurtarıldı.
İLKÇAĞ DÖNEMİ
Erzincan’ ın İlkçağ Tarihi hakkında esaslı bilgiye henüz sahip değiliz. Ne var ki Tercihler ikinci bin yılda, bu yörede, Hurilerin yaşadığını, ikinci bin yılın ilk yarısı başlarında da Hayaşlılar’ la Azizler’ in hüküm sürdüğünü kaydetmektedirler. Anadolu’ da M.Ö. 1850-1180 Tarihleri arasında, Hattuşaş’ı merkez yaparak büyük bir imparatorluk kuran Hititler. Yakın Doğu’ yu egemenlikleri altına almışlardır. Şüphesiz ki Erzincan’ da Hititlerin yönetimi altında idi. Anadolu’ nun çeşitli yerlerinde yapılan kazılarda Hititler’ e ait bit çok yerleşim merkezi ve onlara ait çeşitli eserler ortaya çıkarılmıştır. Erzincan ve yöresinde Hitiler’e ait bir yerleşim merkezine rastlanmamışsa da, bu yörenin Hitit egemenliği altında kaldığından da hiç şüphe yoktur.
URARTU DÖNEMİ
Doğu Anadolu da kurulan İlkçağ Devletlerinden biri de Urartulular’ dır. M.Ö. 900 yıllarında kurulan bu devlet Van (Tuşpa)’ı başkent yapmış, sınırlarını hazar denizinden Malatya’ ya, Kuzey’ de Erzurum-Erzincan’ dan Güneyde Halep-Musul’ a kadar genişletilmiştir. Erzincan yakınlarında. Altıntepe’ de Prof. Tahsin ÖZGÜÇ tarafından yapılan kazıda (1953) Urartululara ait bir çok eser çıkarılmış. Bu yörenin Urartu egemenliği altında kaldığı kanıtlanmıştır. Çeşitli saldırılara maruz kalan Urartu şehirleri, teker teker tahrip edilirken, Medler’ in Anadolu’ yu istilası sırasında M.Ö. 600 yıllarında tamamen ortadan kaldırılmıştır.
MEDLER DÖNEMİ
Erzincan ve yöresi, Urartulular’ı yenerek Anadolu’yu istilaya başlayan Medler’in (M.Ö. 612) eline geçti. Med Kralı Kyaksar döneminde Lidyalılar’la yapılan Savaşlar, muhtemelen Erzincan ve civarında cereyan etmiştir. Bu yöreler M.Ö. 550 tarihlerinde Perslerin eline geçmiştir.
PERSLER DÖNEMİ
Hititler’ in Anadolu’ yu istila ettikleri sırada, İran yaylasını da Persler ele geçirdiler. Persler’ in yükselişi daha çok Ciros (550-530), Kambis (530-522) dönemlerine rastlar. Bu dönemde Erzincan ve havalisi de Persler’ in eline geçer. Perslerden sonra Küçük Asya (Anadolu) Makedonyalılar’ ın eline geçmştir.
HELENLER DÖNEMİ
Makedonya Kralı Filip’in ölümü (336) üzerine tahta geçen İskender, Anadolu’yu baştan başa fethederek, Mısır’ı, Mezopotamya’yı ve Pers İmparatorluğu’nun tümünü eline geçirdi.
ROMALILAR DÖNEMİ
Anadolu’ya çeşitli zamanlarda sefer düzenleyen Roma Ordusu M.Ö. 70 tarihinde, Lukullus komutasında Doğu Anadolu’yu ele geçirmeye başladı. Elazığ yöresindeki Sofen (Harput) (M.Ö.68) Bu sırada Pontuslular’da Erzincan yörelerinde Roma üstünlüğüne son vermişlerdi. Roma ordusuyla Pontus ve Tigran’ın arta kalan güçleri arasındaki uzun çatışmalar Romalıların lehine son buldu. İran ile Bizans arasında sürekli savaşlara sahne olan Erzincan ve yöresi en son Bizans İmparatoru Heraklius tarafından 629 tarihinde, yenilgiye uğratılan İran’dan geri alındı.
İSLAM DÖNEMİ
Halife Hz. Osman (644-656) zamanında Habib Bin Mesleme 35/655 senesinde Erzincan ve yöresini ele geçirerek, bu bölgeyi tamamen Müslümanların yönetimine soktu. Erzincan ve yöresi Abbasiler döneminde de çeşitli saldırılara maruz kaldı. Halife Mütevekkil Al-Allah (847-861) döneminde Malatya Valisi Ömer Bin Abdullah Arapgir, Eğin, Kemah, Erzincan ve Trabzon kentlerini Bizanslılardan geri aldı. (859) Böylece Erzincan tekrar Araplar’ın hakimiyetine geçti.
TÜRKLER DÖNEMİ
Türkler’in Anadolu’ya akınlar yaptığını daha önce belirtmiştik. Fakat Türkler’in Anadolu’yu vatan edinmeleri, genel kanaaate göre Malazgirt (1071) zaferinden sonradır. Malazgirt zaferi kazanılınca Alpaslan Karasu ve Çaltı nehirleri vadilerinin fethine Mengücek Ahmet Gazi’yi görevlendirmiştir.
MENGÜCEKLER DÖNEMİ (1072-1228)
Alpaslan’n komutanlarından olan Mengücek Ahmet Gazi, Erzincan, Kemah, Divriği ve Şebinkarahisar yörelerini hakimiyeti altına aldı. Kemah’ı merkez yaptı. Ahmet Gazi’nin ölmü (114) üzerine, yerine oğlu İshak Bey geçti. Bu beyliği uzun süre yöneten İshak Bey ölünce (1124), yerine kardeşi Melik Mahmut geçti. İshak Bey’in oğulları onu tanımayınca, Mengücek Devleti parçalandı.
Kemah Melik Mahmut’a, Erzinnan Davut Şah’a Divriği’de Süleyman Şah’a düştü. Davutşah’ın öldürülmesi (1151) üzerine, Erzincan 13 yıl Süleyman Şah’a tabi olmuş; Davut Şah’ın oğlu Fahrettin Behram Şah (1165) yılında babasının tahtına oturunca, Mengücek Beyliği tekrar güçlenmiştir. Fahrettin Behram Şah, Kılıç Arslan’a itaatini belirterek, Anadolu Selçuklu Devleti’nin desteğini sağlamıştır. Behram Şah, Kılıçaslan’ın damadı olması da gözönünde bulundurulursa, Mengücek ve Selçuklu münasebeti daha iyi anlaşılır.
Behram Şah zamanında, Erzincan çok ilerlemiş, ticaret ve sanayii gelişmiştir. Zelzeleler sebebi ile o döneme ait eserler maalesef günümüze ulaşmamıştır. Behram Şah 1225 tarihinde Erzincan’da ölmüş, Aşağı Urla (Ula) köyünde defnedilmiştir.
Behram Şah ölünce yerine oğlu Davut Şah geçti. 1228 tarihinde Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat Erzincan ve Kemah’ı işgal ederek, Mengücek beyliğine son verdi. Alaattin Keykubat ile Celalettin Harzem Şah arasında Erzincan yakınlarında, Yassı-Çemen denilen yerde, 1230 tarihinde savaş oldu ve Celalettin Harzem Şah yenildi. Alaattin Keykubat’ın ölümü (1237) üzerine, yerine oğlu II. Gıyasettin Keyhüsrev geçti. Onun zamanında Devlet, Moğolların istilasına uğradı. 1240 tarihinde Erzurum’u işgal eden Moğollar Erzincan’ı geçerek, 1243 tarihinde Kösedağ savaşında Anadolu Selçuklu Ordusunu hezimete uğrattı. Böylece Erzincan ve yöresi İlhanlıların eline geçti.
İlhanlılar yöreyi Beylerle (Vali) yönettiler. Timur-Taş Bey Mısır’a kaçarken yerine Alaattin Ertane’yi bıraktı.
ERETNA BEYLİĞİ DÖNEMİ
Timur-Taş’ın Mısır’a sığınmasından sonra Valiliğe gelen Alaeddin Eretna, İlhanlı Hükümdarı Ebu Sait Bahadır Han’ın ölümü (1335) üzerine, İlhanlılarla olan bağını keserek, görünüşte Celayırlı Hükümdarı Büyük Şeyh Hasan Han’a bağlı kalarak, bağımsızlığını ilan etti.
Bir ara Çoban Oğulları Hükümdarı Küçük Şeyh Hasan Erzincan yöresini kendi beyliğine katttıysa da, 1338’de Memluk Sultan Nasıreddin Muhammed’in yardımı ile Erzincan ve yöresi Küçük Şeyh Hasan’dan kurtuldu. Erzincan, bu beylik döneminde de el değiştirmiştir. Alaeddin Eretna 1352’da öldükten sonra yerine oğlu Gıyasettin Mehmet getirildi. Çıkan anlaşmazlıklar sonunda Erzincan bağımsız olarak, Burak Bey’e bırakıldı. Sırası ile Ahi Ayna Bey (Öl. 1362) Pir Hüseyin (Öl. 1379) Mutahherten Bey yönetimi ele aldı. Mutahherten döneminde, Kadı Burhanettin Erzincan’a ve yöresine bir kaç kez saldırı dözünledi. Bu saldırılar Akkoyunlu Hükümdarı Kutlu Bey’in yardımı ile atlatıldı.Bu dönemlerde de Erzincan üzerinde Akkoyunluların etkisini görmekteyiz.
OSMANLILAR DÖNEMİ
Erzincan Emiri Mutahherten’in Timur’a bağlanması Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt’ı kızdırmıştı. Beyazıt’da Erzincan’ı muhasara etti. (1401) Fakat çok geçmeden Ankara Savaşı patlak verince, yöre tekrar Timur’un eline geçti. (1402)
Yörede Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar Osmanlılar etkili olamadılar. 1419’da I. Mehmet zamanında Karakoyunlu Beyi Kara Yusuf Erzincan’ı zaptetti. Pir Ömer’i Vali tayin etti.
1455’de de, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Erzincan’ı aldı. Kaleyi yeniden onardı. Yöre, Fatih ile Uzun Hasan arasında çıkan Otlukbeli Savaşı’na kadar (11 Ağustos 1473) Akkoyunluların elinde kaldı.Bu savaştan sonra da Osmanlıların denetimine geçti.
1502 tarihinde Safevi tahtına geçen Şahismail Erzincan’ı karargah yapmıştı. Anadolu’yu eline geçirmek isteyen Safevilere Yavuz Sultan Selim 23 Ağustos 1514’de Çaldıran Savaşı ile dur deyince Erzincan tekrar Osmanlılar’ın yönetimine geçti.
Kanuni Sultan Süleyman 1534’de Tebriz Seferi, 1540’da İran Seferi sırasında Erzincan’a uğramıştır.
Erzincan 1916’da Rus Ordusu’nun işgaline uğramış, ancak 1918’de Türk Ordusu tarafından kurtarılmıştır.(24 Temmuz 1916- 13 Şubat 1918)
1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ili olan Erzincan Erzincan 1939’da şiddetli bir depreme maruz kalmış ve şehir harabeye dönmüştür. Şehirde taş üstünde taş kalmamış onbinlerce insan hayatını kaybetmiştir. Depremden sonra demiryolundan yukarı yeni bir şehir inşaatına başlanarak bugünkü Erzincan şehri meydana gelmiştir.
Kültürel Detaylar
Erzincan kültürünün evrimi genelde doğu Anadolu kültürünün gelişimine eş bir çizgi izler. Ancak yerel özelliklerde kaynaklanan yönleri de vardır. Yöredeki ilk yerleşimler, İlk Tunç Çağı'na kadar uzanmaktadır. Bunu izleyen dönemlerde Erzincan yöresi değişik güçler arasında sık sık el değiştirmiştir süreklilik, ancak Türklerin gelişinden sonra sağlanmıştır. Bu dönemde etnik ve dinsel öğelerin çeşitliliğine bağlı olarak farklı kültürler varlıklarını sürdürmüştür.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Erzincan, nüfusu az, ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanan bir ildi. Azınlıkların çoğunluğu yöreden ayrılmıştır ve onların gitmesiyle el sanatları alanında oluşan boşluk göçmenler ve yerli halkça doldurulmuştur. Daha sonraki yıllarda sosyoekonomik gelişmeye bağlı olarak yaşanan köyden kente göç, gelenekte belirli bir kopukluk yaratmıştır. Belirli aralıklarla yaşanan yer sarsıntıları da eklenince halkın çoğunluğunun büyük şehirlere gitmesine rağmen Erzincanlı, yöresini unutmamış ve bağlarını kesmemiştir.
Bakırcılık
Bakırcılığın tarihi Erzincan ilinde çok eskidir. Urartu medeniyetleri eserlerini Altıntepe kazılarından anlaşıldığına göre, Urartu döneminde Erzincan bakır işletmeciliği üretimleri Atina pazarlarında aranan mal olarak değer kazanmıştır. Bakır levha işlemesinin yanısıra Erzincan ve yöresinde çok çeşitli türde araç-gereç, mutfak eşyası yada hamam takımları yapımında kullanılmaktaydı. Erzincan'dan ülke dışına satılan bakır eşya büyük miktarlara ulaşmaktaydı. Paris, Viyana ve Philadephia uluslararası fuarlarında sergilenen Erzincan yöresi bakır eşyaları büyük ün kazanmıştır.
Günümüzde ise, küçük ve orta ölçekli işletmeler tarafından üretilen mamuller genellikle iç piyasada pazarlanmaktadır. Sektör talep azalması nedeniyle önemli ölçüde zarara uğramış, bir çok işyeri kapanmıştır. Bakırcılığın, Erzincan'da eski bir geçmişi vardır. Dövme bakırcılık çok yaygındı. Tepsiler, kazanlar, kaplar, ibrikler, leğenler yapılırdı. Alüminyum ve plastik eşyanın yaygınlaşmasıyla dövme bakırcılık önemini yitirmiş, yerini bakır el işlemeciliğine bırakmıştır. Günümüzde yapılan semaver, tepsi, biblo, tabak, kaşık, şekerlik, sigaralık, kupa, vazo gibi ürünler daha çok süs eşyası niteliğindedir. Bakırcı ustalarına gelen bakır levhalar türlü gereçlerin yardımıyla tepsi, tabak, vazo vb. biçime sokulur. Dövme, çekme, dökme yöntemleriyle biçimlendirilen bakır eşya yine türlü yöntemlerle işlenir. Bezemede çoğunlukla stilize lale, yaprak, narçiçeği, selvi motifleri; hayvan figürleri, geometrik biçimler kullanılır. Bakır süs eşyaları, nikel kaplanmakta veya boyanarak süslenmekte, el işçiliği ile işlenerek yurt içi ve yurt dışına pazarlanmaktadır.
Halıcılık
Kemaliye'de Halıcılık
İlçede bir zamanlar dünyaca tanınan Kemaliye Halıları artık dokunmamaktadır. Birkaç el tezgahında ve ilçedeki Meslek Yüksek Okulunda amatörce bazı küçük parçalar dokunmaktadır.
Üzümlü'de Halıcılık
Üzümlü Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü ve Üzümlü Belediyesi tarafından, Belediye Hizmet Binasında yer tahsisi yapılmış ve 30/04/2005 tarihinde halıcılık kursuna başlanmıştır.
Yerel Giysiler
Toplumsal değişmeye koşut olarak, yerel giysilerin yerini çağdaş giysiler almaktadır. Yerel giysiler, kırsal kesimde günümüzde de az da olsa rastlanmaktadır. Köylerde kadınlar astarlı iki entariyi üst üste giyerler. Bu entariler topuğa dek uzanır. Yörede üçeteğe üç peşli entari de denir. Üçetekle birlikte geniş bir şalvar, uzun keten ve bürümcük gömlekler giyilir. Belde şal kuşak, gümüş kemer kadın giyimini tamamlar. Başa peştamal, yazma sarılır, yerli tezgahlarda, ince yünden dokunan ihram (Yörede ehram denilmektedir.) önceleri yaygın bir sokak giysi iken artık Üzümlü yöresindeki birkaç köyde giyilmektedir, ihramı özelliği dikişsiz olmasıdır. Tüm bedeni sarar, yalnızca gözleri açıkta bırakır. Kullanılan kadın kumaşları kadife, kutnu, çitari, alaca, manisa, atlas, pullu sehavidir. Siyah ya da koyu kahverengi, paçaları bol pantolon, yakasız, kenarları işli avcı yeleği yaygın erkek giysileridir. Yünden dokunmuş bel kuşağı geniş, düz biçimde sarılır. Ayaklara geniş ya da sivri uçlu yemeni, türlü renklerde yün çorap vardır. Kullanılan kumaşlar, kadife, çuha kumaş ve tamamen yün olan mahalli kumaşlardır. Ancak, Erzincan'da modern çağın giyim tarzına ayak uydurduğundan geleneksel giysiler yavaş yavaş kaybolmaktadır.
Halk Oyunları
Kahramanlık, yiğitlik, ağır başlılık ve sabrın sembolü olan "bar" en önemli Erzincan halk oyunudur. Oyunların tümü önce ağır olarak başlar, sonra gitgide hızlanır. En az altı kişi olarak kız ve erkeklerin ayrı ayrı oynadığı oyunlarda çökme, el vurma ve dönmeler ana figürler olup, elde mendil, bıçak, kaşık gibi araçlar bulunur. Barların yarım daire şeklinde oluşması, Erzincan ovasını tanımlamaktadır.
Ayrıca çiftetelli, kaşık oyunları, horon, halay, tek oyunlar oynanan diğer halk oyunlandır. Biçimlerine göre oyunlar ise; üçayak, dörtayak, ikiayak, ağırbar, koçeri, sıklama, sarhoş ban, timurağa, hoş bilezik, dello, sarıkız, tamzara, çayırın ten yüzünde, tavuk barıdır.
Komedi mahiyetinde oynanan elek oyunu, yılbaşında oynanan arap oyunu orta oyunlardandır.
Erzincan Mutfağı
Yörede geleneksel beslenme düzeni etkinliğini sürdürmektedir. Beslenmenin temelini buğday ve buğday ürünleri ile hayvansal gıdalar oluşturur. Bulgur, yarma, tarhana, erişte, dövme en çok tüketilenlerdir. Özellikle bulgur, çok sayıda yemek türünde kullanılır.
Kışlık, besin maddeleri hazırlanmasının yöre halkının yaşamında önemli bir yeri vardır. Bulgur, gendime (aşurelik buğday), tarhana, yarma, erişte kış için hazırlanan ürünlerin başlıcalarıdır. Ayrıca çeşitli sebzeler ve meyveler kurutularak, reçel yapılarak değerlendirilmektedir. Yöre mutfağı yemek türleri bakımından zengindir. Bunların çoğunluğunu hamur yemekleri oluşturur. Eşgili, kesme çorba (un çorbası), yaprak sarma başlıca yemek türleridir. Ayrıca su böreği ve özellikle kete ve tatlılar çokça tüketilen hamur işlerindendir.