cagan73
Onursal Üye
- 17 Kas 2013
- 484
- 9,295
zülüflü ismail Paşa, Sultan Abdülmecid'in gayrimeşru oğluydu
Aslında paşa filan değildi, eğitim filan almadan ergen bile değilken paşa yapıldı.
Zırcahilin önde gideniydi, Harbiye Mektebinin müdürü yapmışlardı.
Osmanlı nın son yüzyılının resmiydi aslında bu durum
-----
“Harbiye'de öğrenciyken okulun sobaları yanmazdı bütün kış titreşir dururduk”
diye başlardı anlatmaya…
“Yine böyle bir kış mevsiminde bir gün arkadaşlar beni müdüre çıkmak için temsilci seçtiler”
“Huzura çıktık, derdimizi anlatmaya çalıştık”
zülüflü ismail Paşa, daha ilk cümlede kükredi;
“ne soğuğu be nankörler”
“padişahımızın nimeti gözünüze dursun görmüyor musunuz sobalar gürül gürül yanıyor def olun”
Gerçekten de müdürün odasındaki sobalar gürül gürül yanıyordu, bu yüzden bütün okulun sobaları böyle yanıyor zannediyordu.
Bu yüzden Çankaya da oturmak yerine cehaleti ve yokluğu yok edebilmek için çabaladı. “zülüflü” neyi temsil ediyorsa hayatı boyunca tam tersi için mücadele etti.
Hiç şüphesiz zülüflü gibi “her şey çok iyi” zanneden zırcahiller her zaman olacak
Bu yüzden bir miras bıraktı. HİÇ UNUTMAYACAĞIZ:
Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
.............................................
Atatürkçülük, İnalcık’a göre yüz elli yıllık bir tarihî gelişimin son ve radikal ifadesidir. Günlük siyasi ve sosyal akımların etkisinden korunduğu ölçüde anlaşılacak, Türkiye’nin problemleri daha gerçekçi çözümlere kavuşabilecektir.
Bu eserde İnalcık; hilafet, inkılaplar, modernleşme problemleri, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş ve yabancı tarihçilerin Atatürk devrimlerine dair yorumları üzerine çok kritik analizler yapıyor. Türkiye için bir tek yükseliş yolu olduğunu söylüyor: “Atatürk devrimini, gerçek ruhuyla benimsemek ve şaşmaz bir şekilde izlemek.”
Türk tarihinin en büyük sorununun Avrupa ile boy ölçüşme olduğunu düşünen İnalcık, bunun bir sorun olarak kalmaması için batıyı da doğuyu da iyi anlamak gerektiği üzerinde duruyor. Türkiye ve Japonya’nın siyasi modernleşmesi, Türk tarihi ve Atatürk’te tarih şuuru, yüzyıla damgasını vuran bir düşünür olarak Ziya Gökalp üzerine yazdığı makalelerle fikir dünyamızı genişletiyor.
Atatürk ve Demokratik Türkiye, cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ile devrimlerinin kaynağını daha iyi öğrenmek, modernleşen Türkiye’nin sorunlarını daha iyi anlamak için eşsiz bir eser…
Aslında paşa filan değildi, eğitim filan almadan ergen bile değilken paşa yapıldı.
Zırcahilin önde gideniydi, Harbiye Mektebinin müdürü yapmışlardı.
Osmanlı nın son yüzyılının resmiydi aslında bu durum
-----
“Harbiye'de öğrenciyken okulun sobaları yanmazdı bütün kış titreşir dururduk”
diye başlardı anlatmaya…
“Yine böyle bir kış mevsiminde bir gün arkadaşlar beni müdüre çıkmak için temsilci seçtiler”
“Huzura çıktık, derdimizi anlatmaya çalıştık”
zülüflü ismail Paşa, daha ilk cümlede kükredi;
“ne soğuğu be nankörler”
“padişahımızın nimeti gözünüze dursun görmüyor musunuz sobalar gürül gürül yanıyor def olun”
Gerçekten de müdürün odasındaki sobalar gürül gürül yanıyordu, bu yüzden bütün okulun sobaları böyle yanıyor zannediyordu.
Bu yüzden Çankaya da oturmak yerine cehaleti ve yokluğu yok edebilmek için çabaladı. “zülüflü” neyi temsil ediyorsa hayatı boyunca tam tersi için mücadele etti.
Hiç şüphesiz zülüflü gibi “her şey çok iyi” zanneden zırcahiller her zaman olacak
Bu yüzden bir miras bıraktı. HİÇ UNUTMAYACAĞIZ:
Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
.............................................
Atatürkçülük, İnalcık’a göre yüz elli yıllık bir tarihî gelişimin son ve radikal ifadesidir. Günlük siyasi ve sosyal akımların etkisinden korunduğu ölçüde anlaşılacak, Türkiye’nin problemleri daha gerçekçi çözümlere kavuşabilecektir.
Bu eserde İnalcık; hilafet, inkılaplar, modernleşme problemleri, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş ve yabancı tarihçilerin Atatürk devrimlerine dair yorumları üzerine çok kritik analizler yapıyor. Türkiye için bir tek yükseliş yolu olduğunu söylüyor: “Atatürk devrimini, gerçek ruhuyla benimsemek ve şaşmaz bir şekilde izlemek.”
Türk tarihinin en büyük sorununun Avrupa ile boy ölçüşme olduğunu düşünen İnalcık, bunun bir sorun olarak kalmaması için batıyı da doğuyu da iyi anlamak gerektiği üzerinde duruyor. Türkiye ve Japonya’nın siyasi modernleşmesi, Türk tarihi ve Atatürk’te tarih şuuru, yüzyıla damgasını vuran bir düşünür olarak Ziya Gökalp üzerine yazdığı makalelerle fikir dünyamızı genişletiyor.
Atatürk ve Demokratik Türkiye, cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ile devrimlerinin kaynağını daha iyi öğrenmek, modernleşen Türkiye’nin sorunlarını daha iyi anlamak için eşsiz bir eser…