Après la rafle - Laurent Bidot (Illustrateur), Joseph Weismann (Autre), (Fransızca)

balkan

Onursal Üye
27 Şub 2016
3,662
37,542











Après la rafle - (Les Arènes BD)


Après la rafle - Baskından sonra

16 Temmuz 1942'de Vichy yetkilileri Parisli Yahudi aileleri topladı. Joseph ve ailesi Vélodrome d'Hiver'a, ardından sığır vagonlarıyla Beaune-la-Rolande'deki geçiş kampına götürüldü.

Transit... Nereye?

Bir sabah Jo'nun ebeveynleri ve iki kız kardeşi ondan alınıp Auschwitz'e gönderildi. Beaune-la-Rolande'da başka bir savaş başladı:

Yetim kampında kaybolan 11 yaşındaki bir çocuğun savaşı.

Masum bir çocuğun çılgın kaçışı

Joseph genç ama hissediyor, anlıyor. Başka bir çocukla bir kaçış planı yapar: Joseph Kogan. Birlikte, 6 saat boyunca çıplak elleriyle "çözdükleri" 15 metrelik dikenli telin altından kayıyorlar. Dikenli tellerden kurtarıldıktan sonra kabusa dönüşmüş bir dünyada özgürlükleri için koşacaklar. Kaçışlarından yıllar sonra, anılarına biraz olsun merhem sürmek için tekrar buluşacaklar...

O günden bu yana 90 yaşında olan Joseph Weismann, konferanslara, sempozyumlara, tartışmalara ve filmlere katıldı. Ve anlatıyor. Onun savaşı hiç bitmedi. Ama hepimiz onun acılarının ve umutlarının mirasçılarıyız.

Etkileyici bir tanıklık kitabı.

Bu çizgi roman Joseph Weismann'ın anılarından alınmıştır. Yahudi olmanın talihsizliğini yaşayan, neredeyse normal bir ailenin hayatını, tutuklanmayı ve bunun hemen sonuçlarını, ardından da korku içinde Fransa'ya kaçan küçük Joseph'in hayatını anlatıyor. Orada ne yazık ki cömertlik ve cesaretten daha sık görülen küçük ve büyük korkaklıklarla karşılaşacaktır.

Bir film, bir anı kitabı ve liselerdeki konferansların yanı sıra bu çizgi roman, Joseph Weismann'ın hatırlama görevinin bir parçası. Hem genç üniversite öğrencilerine hem de yetişkinlere yöneliktir.

Renkleri hikayenin atmosferine uyum sağlayan, genel olarak oldukça karanlık, daha canlı ve ender keyif anlarına eşlik edecek kadar sıcak olan çizimi çok beğenilmiştir.

Metin basit ve oldukça okunabilir.
 

MelihAbi

Yeni Üye
9 Nis 2020
75
1,213
Istanbul
Böylesine önemli ve farklı okumalara açık bir çizgi romanı paylaştığı için @balkan üstadımıza tekrar teşekkür ederim.
Bu çarpıcı hikâyede benim en çok dikkatimi çeken nokta, Fransız polislerinin Nazilerle işbirliği yapmak için aşırı istekli olmalarıydı.
Fransa’da Yahudilere yönelik en büyük kitlesel tutuklama operasyonu olan bu olayda, talimat Almanlardan gelmişti tabii.
Ama Fransız polisi de Yahudiler arasında çocuk - yaşlı - hasta - hamile ayrımı gözetmeden, büyük bir şevkle ve gayet planlı bir şekilde tutuklamaları gerçekleştirmişti.
Tutuklananlar Auschwitz’e giden trenlere bindirilmeden önce bir hafta kadar Paris’teki gözaltı merkezlerinde bekletildiler ve bu sırada Fransız polisinin ağır şiddetine ve aşağılamasına maruz kaldılar.

Altını çizmek istediğim nokta şu: Bu polis şiddetinde sadece “emirleri uygulayan memur zihniyeti” yoktu, büyük bir kötülüğe gönüllü olarak suç ortağı olmanın normalleşmesi ve sıradanlaşması da vardı.
Yıllar sonra Hannah Arendt’in Adolf Eichmann için yapacağı saptama “ ” tüm Nazi işbirlikçilerinin karakteristik özelliğiydi çünkü.


a2.jpg



“Kötülüğün sıradanlığı” ve Nazi işbirlikçisi Fransız polisleri


a1.jpg



Sadece buradaki 16 -17 Temmuz 1942 tutuklamaları değil, Fransa’nın Alman işgali altında kaldığı dört yılın tamamına bakacak olursak, Fransız polisinin bu süreçte Almanların aktif suç ortağı olduğunu söylemek için her türlü gerekçe oluşmuştu.

Ama savaş bittikten sonra geçmişe dönük muhasebe yapılırken, General de Gaulle Fransız devletinin bu işten sorumlu tutulamayacağını iddia etti. Gerekçe olarak da o dönemde iktidarda olan Vichy hükümetinin “yasadışı ve gayrimeşru sayıldığını” söyledi.
De Gaulle’den sonraki devlet başkanları da elli yıl boyunca Fransız polisinin bu olayda suç ortağı olduğunu inkâr etmeye devam ettiler.
Bu inkâr politikasının son temsilcisi, 1981-95 arasında devlet başkanı olan sosyalist Mitterrand’dı:
“O dönemdeki Vichy hükümeti Fransa Cumhuriyeti’nin bir parçası sayılamaz. Onların suçları yüzünden de Fransız devleti sorumlu tutulamaz.” demişti Mitterrand.
Ama 1995’te başkan olan Jacques Chirac kendisinden önceki devlet başkanlarının tam tersini yaptı:
Fransız polisinin 16 - 17 Temmuz 1942’deki büyük tutuklama operasyonundaki rolü için devlet adına resmî olarak özür diledi.
Bu operasyonu “Fransız tarihini ebediyen lekeleyecek karanlık saatler” olarak niteledi.
2017 yılında Emmanuel Macron da bu çizgiyi sürdürdü ve Fransa’nın bu tutuklamalardaki sorumluluğunu resmî olarak kabul etti.


son-kitap-kapak-Joseph-Weismann-jpeg.jpg



Bu çizgi romanda hayat hikâyesini okuduğumuz Joseph Weismann da işte bu inkâr politikaları yüzünden 1996 yılına kadar sessiz kaldı ve başından geçenleri kimseye anlatmadı.
Zamanında Auschwitz’e gönderilmiş ve oradan sağ kurtulup politikaya atılmış önemli bir isim olan Simone Veil, 1996 yılında Joseph Weismann’ı anılarını kamuoyuna açıkça anlatmaya ikna etti.

Böylece Weismann şu otobiyografik kitabı yayınladı (kitabı kaçış arkadaşı Joe Kogan’a ithaf etmişti):
After the Roundup: Escape and Survival in Hitler's France

Ardından 2011 yılında “La Rafle (The Roundup)” isimli film geldi:


Yönetmen: Roselyne Bosch, Oyuncular: Jean Reno, Melanie Laurent, Gad Elmaleh, Raphaelle Agogue

Yukarıda kısaca özetlediğim olayların detaylı hikâyesini şu bulabilirsiniz.
 

balkan

Onursal Üye
27 Şub 2016
3,662
37,542
Üstat @MelihAbi çok teşekkür ederim. Benim " Bir film, bir anı kitabı ve liselerdeki konferanslar" şeklinde kısaca belirttiğim hususlarda detaylı bilgi vererek, hem kitap ve filmi tanıtması, hem de çekilen acıların unutulmamasına destek vermesi nedeniyle çok teşekkür ederim.
 
Üst