Colinmccay
Yönetici
- 27 Haz 2009
- 7,005
- 11,242
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Büyükşehir Belediyesine bağlı 14 İlk Kademe Belediyesi bulunmaktadır. Tamamına toplu taşım araçları ile ulaşmak mümkündür. Antalya’ya ulaşım şehir merkezine paralel olarak uzanan Akdeniz’in dünyaca ünlü Lara ve Konyaaltı plajları Antalya Büyükşehir Belediye sınırları içerisinde bulunmaktadır.
Toros Dağları üzerinde bulunan Feslikan, Çağlarca ve Geyikbayırı yaylaları sıcak yaz günlerinde serinlik isteyenler için idealdir.
Antalya Büyükşehir Belediye sınırları içinde topografik yapı % 65’i düzlük ve az eğimli, kalan kısım dağlık ve ormanlıktır. Dağlık ve ormanlık kısımlar batıda bulunan Toroslar’da ve Düzlerçamı civarında bulunmaktadır.
Antalya, yeraltı suyu yönünden oldukça zengindir. Şehrin su ihtiyacının karşılanmasında ve sulamada, bu yeraltı su kaynaklarından faydalanılmaktadır.
Antalya Genel Bilgi
Akdeniz Bölgesi kentlerinden Antalya'nın güneyinde Akdeniz doğusunda İçel Konya ve Karaman kuzeyinde Isparta ve Burdur batısında ise Muğla illeri vardır. İl alanının 3/4'ünü kaplayan Torosların birçok tepesi 2500-3000 metreyi aşar. Batı'da ki Teke yöresinde geniş platolar ve havzalar yer alır.
Yüzölçümü 2051 km2 olupTürkiye yüzölçümünün %2.6'sı kadardır. Antalya'nın kara sınırlarını Toros dağları meydana getirmektedir. İl arazisinin ortalama olarak %77.8'i dağlık%10.2'si ova %12'si ise engebeli bir yapıya sahiptir. Çoğunlukla kireçtaşlarından oluşmuş bu dağlar ve platolar alanında kireçtaşlarının erimesiyle oluşmuş mağaralar düdenler su çıkaranlar dolinler uvalalar ve daha geniş çukurluklar olan polyeler gibi büyüklü küçüklü karst şekilleri çok yaygındır.
İlin ekonomisi tarım ve turizme dayalıdır. Antalya bitkisel üretim yönünden Türkiye'nin en gelişmiş illeri arasındadır. Özellikle sebze ve meyva bunların başında gelmektedir. Kıyı kesiminde içerilere doğru pamuk susam yer fıstığı ve soya gibi sanayi bitkileri muz portakal limon mandalina turunç greyfrut gibi sıcak iklim meyvaları ve çeşitli sebzeler yetiştirilir. Zeytincilik de yapılmaktadır. Hayvancılık oldukça geri plânda olup üretimi düşüktür
Yüzölçümü 2051 km2 olup Türkiye yüzölçümünün %2.6'sı kadardır. Antalya'nın kara sınırlarını Toros dağları meydana getirmektedir. İl arazisinin ortalama olarak %77.8'i dağlık %10.2'si ova %12'si ise engebeli bir yapıya sahiptir. Çoğunlukla kireçtaşlarından oluşmuş bu dağlar ve platolar alanında kireçtaşlarının erimesiyle oluşmuş mağaralar düdenler su çıkaranlar dolinler uvalalar ve daha geniş çukurluklar olan polyeler gibi büyüklü küçüklü karst şekilleri çok yaygındır.
İlin ekonomisi tarım ve turizme dayalıdır. Antalya bitkisel üretim yönünden Türkiye'nin en gelişmiş illeri arasındadır. Özellikle sebze ve meyva bunların başında gelmektedir. Kıyı kesiminde içerilere doğru pamuk susam yer fıstığı ve soya gibi sanayi bitkileri muz portakal limon mandalina turunç greyfrut gibi sıcak iklim meyvaları ve çeşitli sebzeler yetiştirilir. Zeytincilik de yapılmaktadır. Hayvancılık oldukça geri plânda olup üretimi düşüktür.
Antalya ismi kentin kurucusu olan Pergamon Kralı II.Attalos'dan gelmektedir.Eski çağlarda Attaleia olarak bilinen şehir Türkçe çoğu eser de dahil olmak üzere doğulu kaynaklarda Adalya olarak batı kaynaklarda ise Adalia ve bazen de Satalia 20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren de "Antalya" olarak adlandırılmıştır.
Antalya antik bölgelerden Kilikya'nın batı kesimini Pamfilya'nın güneydoğu ucunu ve doğu Likya'yı içine almaktadır. Antalya Türkiye'de bugüne kadar bilinen en eski yerleşmelerin bulunduğu en önde gelen illerimizden biridir. Antalya'da ilk yerleşim izleri Karain'de ortaya çıkmıştır.
Antalya'ya 20 km. uzaklıkta ve Torosların Akdeniz'e bakan yamaçlarında yer alan mağara 1946 yılından beri sürmekte olan araştırma ve kazılar özellikle de 1990 yılından bu yana Prof. Dr. Işın Yalçınkaya'nın yaptığı kazılar sonrasında Antalya ilinde Paleolitik yerleşmenin varlığını ortaya çıkartmış ve bölgenin tarihini İ.Ö. 220 bin yılına kadar indirmiştir.
Bölgedeki Prehistorik buluntuları içeren Karain mağarası Paleolitik ve Neolitik; Beldibi mağarası da Mezolitik çağlara ait verileri ortaya koymuştur. Ayrıca Bademağacı Höyüğü'nde yapılan kazılarda Cilalı taş çağı na ait yerleşimleri ortaya çıkarmıştır. Böylece ele geçen buluntular yörede yerleşik düzene geçildiğini de göstermiştir. Bunlara Karataş Semahöyük'te yapılan kazılarla elde edilen Erken Tunç Çağı bulguları da eklenince bu bölgede Paleolitik çağdan günümüze değin kesintisiz bir uygarlığın var olduğu bilimsel yönden kanıtlanmıştır. Antalya'da son dönemlerde yapılan kazılarla bölgenin karanlık olan erken tarihi de aydınlığa kavuşmuştur.
Hitit çivi yazılı belgelerinde adı geçen Ahhiyava ve Arzava ülkelerinin Pamfilya olduğu da ileri sürülmüştür. Konya'nın Yalburt'unda bir Hitit tabletlerinde Patara'nın "Pataf" biçiminde geçmesi bu savı kanıtlamaktadır. Hititler "Lukka Ülkesi" diye adlandırdıkları Akdeniz sahiline kadar uzanmıştır. İ.Ö.XIV. ve XIII. yüzyıllar Miken kolonistlerinin Anadolu'nun güney sahillerinde en etkili oldukları dönemlerdir. Anadolu'nun batı ve güney bölgelerinde bazı Miken yerleşmeler olduğu halde Antalya' da henüz Miken kalıntılarına rastlanmamıştır.
Troia Savaşlarından sonra bazı Aka boyları Amphilokhos Kalkhas ve Mopsos'un idaresinde Pamfilya'ya geldikleri; Perge Silyon Aspendos ve Selge'yi kurdukları söylenmekle birlikte son bilimsel veriler bu kentleri yörenin yerli halkının kurduğunu göstermektedir.
Perge'nin Parha Aspendos'un Estvedüs Selge'nin Estlegiis Silyon'un Selyuüs sözcüklerinden kaynaklanmış olmaları da yörenin yerli halk tarafından iskân edildiğini göstermektedir.
Antalya sınırları içinde yerleşen Likyalı'ların kökenleri tartışılmakla birlikte Hitit ve Mısır kaynaklarında (İ.Ö. 2000) Lukki veya Lukka adlı bir kavimden bahsedilmektedir. Bu kavim kendilerini "Termili" olarak adlandıran Akdeniz kıyılarımızdaki güçlü komşuları Luvilere akrabalıkları ile bilinen Likyalılardır. MÖ. 1200'lerde başlayan kolonizasyon hareketi İskender' in bölgeyi ele geçirmesi ile tarihte yörenin ismi ön plana çıkmıştır. Anadolu'nun bu bölgesinde yeni kentler kurulmuştur.
Herodat'a göre Likya bölgesi Lidya Kralı Kroissos'un yenilmesi ile M.Ö.547 yıllarında Pers kralı Kyros tarafından Pers topraklarına katılmıştır. Böylece Pamfilya'daki Side ve Aspendos gibi şehir devletleri bir Pers eyâleti haline getirilmiştir. Pers egemenliği sırasında Aspendos ve Side sikke basmaya kadar varan büyük bir özgürlüğe sahip olmuştur. M.Ö. 334'de Makedonya Kralı Büyük İskender Likya' dan sonra Pamfilya üzerine yürümüştür. Büyük İskender Pamfilya'nın güney kıyılarındaki Perge Aspendos ve Side' yi kolaylıkla ele geçirmiş ise de doğusu ve batısı dik yamaçlı dağlara kuzey ve güneyi çok dar bir vadiye açık tek giriş yolu bulunan Termesos'u günlerce kuşatmış bir sonuç alamayacağını anlayarak civardaki zeytinlikleri ve ormanları ateşe verip seferine devam etmiştir. Bu şehir devletlerini İskender'in ele geçirmesinden sonra onların yönetimlerinde herhangi bir değişiklik olmamıştır. Pamfilya İskender' in ölümünden M.Ö. 2. yüzyıla kadar çeşitli krallıkların egemenliğinde kalmış bu tarihte Roma senatosu kararıyla Bergama Krallığına verilmiştir. Sonraları Bergama Kralı II. Attolos Bölgenin yarısına sahip olduğu halde Side'yi alamamış bir liman şehrine olan ihtiyacı için kendi adıyla anılan "Attaleia"yı (Antalya) kurmuştur.
Antalya yöresinde kurulmuş olan idari düzen ve kentler arasındaki ilişkiler Roma egemenliğine kadar aynen sürmüştür. Pergamon krallığı vasiyet üzerine topraklarını Romalılara bırakınca da Attaleia'da Romanın sınırları içerisinde kalmıştır. MÖ.102'de Romalılar Kilikya eyaletini kurunca Pamfilya da bu eyalete bağlanmıştır. M.Ö.36 yılında Roma İmparatoru Antonius Pamfilya'yı Galatya Kralı Amyentas' a vermiş bu durum M.Ö. 25 yılına kadar sürmüştür. Likya kentlerinin Roma imparatorluğuna tam olarak bağlanması İmparator Cladius zamanına rastlamaktadır.
Bundan sonra Cladius her iki eyaleti birleştirerek Pamfilya-Likya adı altında tek eyalet haline sokmuştur. Bu dönemde başkent Patara'dır. Bu tarihten itibaren Anadolu'nun öteki kısımlarında olduğu gibi bölgede de barış ve mutluluk dönemi başlamıştır. M.S.II. ve III. yüzyıllardan sonra Antalya İli Roma İmparatorluğu' nün bir parçası haline gelmiştir.Yalnız yönetim yönünden bazı değişiklikler olmuştur. M.S.3 15'de Likya ve Pamfilya birbirlerinden ayrılarak başlıbaşına birer eyalet durumuna gelmişlerdir.
MS.IV. yüzyıldan sonra gelişmeye başlayan Hıristiyanlık yayılmıştır. MS.V.yüzyılda Antalya Bizansın bağımsız bir piskoposluk merkezi olmuştur. Nitekim bu dönemde gerek Likya ve Pamfilya bölgesindeki birçok kentin ismi İznik Konsül listelerinde görülmektedir. Bizans İmparatorluğunun egemenliği altında yöre önemini korumuş MS.II.yüzyıldaki parlak dönemini tekrar yaşamıştır. MS.VII.yüzyılın ortalarında Arapların sürekli yağma ve saldırıları yöreye büyük zarar vermiş bunu önlemek isteyen Bizanslılar bölgeyi korumak amacıyla özel bir donanma kurmuşlardır.
Roma İmparatorluğunun bölgeye kesinlikle egemen olmasından sonra stratejik yerler veya kentlerin bazıları ufak keşişlikler halinde Bizans egemenliği sırasında yaşamalarını sürdürmüşlerdir. Ayrıca Rodos Venedik Ceneviz korsanlarının talanları Kıbrıs Krallarının saldırıları ve Haçlı seferi sırasındaki yağmalar bölgenin ekonomik gücü kadar kentleri de yıpratmıştır. Bu sırada özellikle Rodos ve Cenevizliler koruma ve saldırma için uygun kıyılarda üsler kurmuşlardır. Antalya Batı Akdeniz kıyısındaki stratejik bir liman şehri olma özelliğini sürekli korumuştur. Bu yüzden de tarih boyunca daima istilalara yağmalara maruz kalmıştır.
Selçuklu sultanı I. Rüknettin Süleyman Şah zamanında (1076-1086) Antalya Selçuklular tarafından ele geçirilmiştir. Bu durum 1096 yılında başlayan Haçlı seferine kadar sürmüştür. I.İzzeddin Mesud Haçlılardan Antalya'yı geri almışsa da 1120'de Bizanslılar yeniden yöreye egemen olmuşlardır. Kara ve deniz ticaretini geliştirmeye çalışan Selçukluların en önemli hedeflerinden birisi de Akdeniz ticaretini ele geçirmekti. Stratejik öneminin yanı sıra ticari açıdan Anadolu'yu diğer Akdeniz ülkelerine bağlayan bir liman olması nedeniyle de Antalya'nın alınması gerekiyordu. Mısır ve Suriye'den gelen tacirler Anadolu'ya geçiş yolu Antalya'yı kullanıyordu. Nitekim l 182 yılında Selçuklu sultanı II. Kılıçarslan (1115-1192) Antalya'yı kuşatmış fakat alamamıştır. Haçlıların 1191 yılında Kıbrıs adasına yerleşmelerinden sonra Antalya'ya gelen tacirlerin malları çalınmaya başlamıştır. Bunun üzerine Selçuklu Sultanı l.Gıyaseddin Keyhüsrev ikinci sultanlığı sırasında (1205-121 I) Antalya'nın fethine karar vermiş ve iki aylık bir kuşatmadan sonra yerli halkın da yardımıyla şehri ele geçirmiştir. (5 Mart 1207). Böylece Selçuklular'a Akdeniz yolu açılmış; Antalya Avrupa ve Mısır'la yapılan ticaretin merkezi olmanın yanı sıra Selçuklu donanmasının üssü haline gelmiştir. 1212 yılında Antalya'nın yerli halkı isyan ederek yöneticileri öldürmüştür. Bunun üzerine Selçuklu Sultanı l.İzzeddin Keykavus (121 1-1220) Antalya'nın yeniden fethine karar vermiş ve 22 Aralık 1216' da şehir Selçuklular'ın eline geçmiştir. Hıristiyan ve Müslümanların birlikte yaşama deneyimi başarısızlıkla sonuçlanınca güvenliğin sağlanması amacıyla şehir ikiye bölünmüştür. Müslümanlarla Hıristiyanların yaşadıkları mahalleleri birbirinden ayırmak için bir iç sur yapılmış; Hıristiyanlar şehrin doğusuna Müslümanlar batısına yerleşmişlerdir. Kentin batısında Türk nüfusunun artmasıyla yeni bir sura gerek duyulmuş Selçuklu Sultanı l.Alâddin Keykubat döneminde (1220-1237) 1225 yılında daha doğuda denize doğru ikinci bir sur yapılmıştır. Böylelikle şehir Selçuklu Sultanlarının kışlık merkezi haline gelmiş kışları çoğu zaman Antalya'da ve 1223 yılında fethedilen Alanya'da geçirmeye başlamışlardır.
Antalya Genel Bilgi/Antalyanın Coğrafyası/Antalya Tarihi/Antalya Konumu Ve Özgeçmişi
Eski Kalekapısı Yivli Minare İbni Batûta Seyahatnamesinde Antalya'yı şöyle tanıtmaktadır:
"Bu şehir sahasının genişliği nüfusunun çokluğu ve planının muntazamlığı itibariyle en önde gelen şehirlerdendir. Her fırka diğer fırkalardan tamamen ayrıdır. Hıristiyan tüccarları "Mina" adıyla bilinen mahallede oturmaktadır. Mahallenin etrafı bir surla çevrilmiş olup geceleri ve cuma vakitleri kapıları kapanır. Şehrin eski sakinlerinden olan Rumlar diğerlerinden ayrı olarak başka bir mahallede otururlar. Bunların mahallesi de bir surla çevrilmiştir. Aynı şekilde Yahudilerin de sur içinde ayrı bir mahallesi bulunur. Şehrin hakimi ile ailesi ve devlet ricali de yukarıda açıkladığımız şekilde şehrin öteki mahallelerinden ayrı olarak etrafı surla çevrilmiş olan kalede oturmaktadır Müslümanlar ise asıl şehirde ikamet etmektedirler. Bu beldede bir cami ve medrese ile bir çok hamam gayet tertipli ve geniş çarşılar vardır. Şehrin etrafı yukarıda zikrettiğimiz mahalleleri de ihtiva eden büyük bir surla kuşatılmıştır..."
Selçuklulardan sonra yöreye Hamidoğulları hakim olmuş 1389 yılında Osmanlı sultanı Yıldırm Beyazıd tarafından fethedilen Antalya ve çevresi Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Antalya Genel Bilgi/Antalyanın Coğrafyası/Antalya Tarihi/Antalya Konumu Ve Özgeçmişi
Abdülmecit zamanında 1847'de çıkarmaya başladıkları salnamelerde (Bugünkü anlamı ile yıllık) Antalya'nın Konya'ya bağlı olması sebebiyle Teke Sancağı adı ile geçmektedir. "Salname-i Vilayeti Konya" adını taşıyan ve 1869' da çıkan bu salnamede Teke Sancağının idari ve mülki teşkilatı coğrafi tarihi iktisadi durumu açıklanmaktadır. I.Dünya Savaşına kadar bir Osmanlı Sancağı olan Antalya 1917-1921 arasında İtalyanların işgalinde kalmış Cumhuriyeti'in ilanından sonra 1921 yılında il merkezi olmuştur.
Antalya'dan Roma Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait önemli eserler günümüze gelebilmiştir. Roma dönemine ait eserlerden Kale Hadrianus Kapısı; Selçuklu eserleri arasında Alaeddin keykubat'ın yaptırmış olduğu Yivli Minare Hamam Şeyh Suca Türbesi Ahi Yusuf Mescidi (1249) ve Türbesi İmaret Medresesi Atabey Armağan Medresesi (1239) Ulu Cami Kale Camisi (1530-1566) Karatay Medresesi Korkuteli yolu üzerindeki Evdir Han (1214-1218) Manavgat yakınındaki Alara han Alaeddin Camisi kente 24 km. uzaklıktaki Kırkgöz Han; Hamidoğulları dönemine ait Zincirkıran Mehmet Bey Türbesi (1377); Osmanlı dönemine ait Bali Bey Camisi Korkut Camisi (Hz.Meryem adına yapılmış panagia Kilisesi) Mehmet paşa Camisi Müsellim Camisi Murat Paşa Camisi Şeyh Sinan Camisi Ömer Paşa Camisi Elmalı'da Eski Cami Akseki'de Ulu Cami Ulu Cami Medresesi Mevlevi Tekkesi eserlerden başlıcalarıdır.
Jeolojik Yapı
Antalya Bölgesi’nde paleozoike ait en eski kayaçlar, Alanya’nın kuzeyindeki Alanya dağlarında yaygın olarak görülürler.
Kristal şişt, fillat, mermer ve kalkerlerle temsil edilen bu kayaçlar, şiddetli teknotik olayların etkisinde kalmışlar ve kırılarak kıvrılmışlardır. Bu olayların en önemlisi, paleozoik alanlarının, kuzeydoğu yönünde, mezozoik ve tersiyer alanları üzerine itilmesidir.
Antalya kentinde en çok yer kaplayan mezozoik formasyonlardır. Genellikle kalker, marn, fiş ve serpantin araziden oluşmuş bu devir alanları, Antalya Ovası'nın batısı ile kuzeyinde geniş alanlara yayılmıştır. İlin dağlık bölgelerini oluşturan bu formasyonlar tersiyer alanları ile birlikte karst yeryüzü şekillerini oluşturmuşlardır.
Antalya Ovası'nın zeminini meydana getiren tersiyer alanları ise, ayrıca dağlık bölgelerde mezozoik formasyonları ile karışık halde bulunmaktadır. Genellikle kalker, konglomera ve kumtaşlarından oluşmuştur.
Antalya Ovası'nın büyük bir bölümü kuater'e ait konglomera, alüvyon ve travertenlerle örtülüdür. Bu formasyonların en önemlisi, Aksu Çayı'nın batısında geniş bir alan kaplayan travertenlerdir. Üç basamak halinde kuzeye doğru yükselen bu formasyonun ilk basamağı üzerine Antalya kenti kurulmuştur. Büyük ve çok sayıda erime boşlukları bulunan travertenler, tipik karst yeryüzü şekillerini meydana getirmişlerdir.
Tektonik Durum
İl civarında teknotik engebeler bulunmasına rağmen deprem kataloğu, aktif bir hattın bulunmadığını göstermektedir. Bölgede nadiren hissedilen sarsıntılar, Göksu bölgesindeki yerel depremlerle ilgilidir.
Jeolojik Yapı
Tersiyer araziler ise ovanın zeminini meydana getirmektedir. Dağlık bölgelere ilerledikçe Mesozoik yapı ve Tersiyer yapının karışık halde bulunduğu görülmektedir. Aksu, Köprü Çayı, Manavgat Çayı doğrultusunda kuzeye doğru uzayarak yer alır.
Antalya havzasının büyük bir kısmını oluşturan Mesozoik formasyon kalker, marn, filis ve serpantinden oluşmuştur. Kalkerler gri renkli, çok çatlaklı ve boşlukludur. Ayrıca karstik şekillere ve düdenlere sahiptir.
En eski formasyon olan Paleozike kayaçlar Alanya'nın kuzeyinde yaygın olarak görülürler. Kristalen şist, fillat, mermer ve kalkerlerden meydana gelen bu kayaçlar, şiddetli tektonik olayların etkisiyle kırılarak kıvrılmalardır.
Toprak Özellikleri
İklim, topografya, ana madde, bitki örtüsü ve zamanın etkisiyle Antalya ilinde çeşitli büyük toprak grupları oluşmuştur. Antalya ilindeki toprak grupları ve dağılımı şöyledir:
Kırmızı Akdeniz Toprakları
Antalya havzasında en geniş alanı kırmızı Akdeniz toprakları kaplar. Antalya ilinde 574.332 hektarlık alanı kaplamaktadır. Havzanın özellikle güney ve ortalarında yaygındır.
Kırmızı Akdeniz topraklarının bulunduğu yerlerde yıllık ortalama yağış 800-1250 mm'dir.
Bu toprakların doğal örtüsü orman ağaç ve ağaççıkları ile Akdeniz maki örtüsüdür. Orman ağacı olarak daha çok ibrelilerden kızıl çam, kara çam ile kısmen yaprağını dökenlerden meşe, köknar, ardıç bulunur. Maki topluluğunun ve otsuların hepsini görebiliriz.
Kırmızı-Kahverengi Akdeniz Toprakları
Antalya ilinde 2421 hektarlık alanı kaplamaktadır. Bu topraklar özellikle orta havzada Eğridir Gölü'ne kadar toplu bir yayılım oluşturur. Başta kahverengi orman toprakları olmak üzere birçok alüviyal ve kolüviyallerle kesildiği gibi kırmızı Akdeniz toprakları ile birlik oluşturur.
Kırmızı-kahverengi Akdeniz topraklarının bulunduğu yerlerde yıllık ortalama yağış 750-900 mm'dir. Kırmızı-kahverengi Akdeniz topraklarının büyük kısmı orman, geri kalan az bir kısmı da fundalık ve kuru tarım olarak kullanılmaktadır.
Kahverengi Orman Toprakları
Antalya havzasında kapladığı alan bakımından ikincidir. 326246 ha.'lık alanı kaplar. Alanya'dan başlayarak kuzeybatıya doğru Akdeniz toprakları ile Rendzinalar arasında havzayı baştan başa kat eder. Ayrıca havzanın batısında ve güneyinde kestane rengi topraklarla birlikte bulunur.
Kahverengi orman topraklarının bulunduğu yerlerde ortalama yağış 1000 mm'ye ulaşsa da esas olarak 600 mm. civarındadır. Bu toprakların doğal bitki örtüsü orman ağaç ve ağaççıklarıdır.
Kestane Rengi Topraklar
Antalya havzasının önemli topraklarından bir diğeridir. 71883 hektarlık alanı kaplar. Havzanın batısında Korkuteli ile kuzeyindeki Isparta ve Yalvaç civarında yayılım gösterir. Bu toprakların bulunduğu yerlerdeki yıllık ortalama yağış 400-600 mm. civarındadır. Bu toprakların doğal bitki örtüsü yıllık otlar, ot, çalı karışığı, seyrek fundalıklar ve kısmen seyrek orman kalıntılarıdır.
Rendzina Toprakları
Antalya havzası sahil kuşağının önemli topraklarındandır. 51458 hektarlık alanı kaplar. Bu toprakların bulunduğu yerlerde yıllık ortalama yağış 1000 mm.'dir. Rendzinaların doğal bitki örtüsü maki, otsu ve kültürleridir.
Alüviyal Topraklar
Antalya havzasında çok büyük bir alan kaplamaz. Ancak havza tarımında önemli bir yere sahiptir. 11558 hektarlık alanı kaplamaktadır. Özel bir iklime ve doğal bitki örtüsüne sahip değildir.
Kolüviyal Topraklar
Havza bakımından önemli bir yere sahiptir. 51339 hektarlık alanı kaplamaktadır. Özel bir iklime ve vegetasyona sahip değildir.
Bu toprak grupları dışında Antalya havzasında yer alan toprak grupları şunlardır:
- Regosal Topraklar
- Yüksek Dağ-Çayır Toprakları
- Tuzlu-Alkali Topraklar
- Hidromorfik Alüviyal Topraklar
- Kireçsiz Kahverengi Orman Toprakları
- Organik Topraklar
- Sahil Kumulu
- Irmak Yatakları
- Alüvyal Sahil Bataklıkları
- Çıplak Kaya ve Molozlar
Su Kaynakları
Kırkgöz Kaynakları: Toros Dağları'ndan çıkan bir kaynaktır.
Gürkavak Kaynağı: Şehrin su temin ettiği en eski kaynaklardan biri olan "Gürkavak Kaynağı" Antalya'nın kuzeybatısında Düzlerçamı Milli Parkı içerisinde bulunmaktadır.
Mağara Kaynağı: Konyaaltı Plajı'nın karşısındaki falezlerden çıkan bu kaynak, şehre en yakın kaynak olup, şehrin içme suyu buradan karşılanmaktadır.
Duraliler Kaynağı: Duraliler Köyü'nün yerleşim ve tarım alanları içerisinde bulunan bu kaynaktan sulamada yararlanılmaktadır.
İskele Kaynağı (Mescid Alanı): Yat limanındaki mescit alanından çıkan bu kaynaktan mahalli içme suyu ihtiyacı karşılanmaktadır.
Hurma Pınarları: Antalya'nın batısında Hurma Köyü içerisinde bulunan ve çok kaliteli suya sahip olan bu kaynak, yakın zamana kadar şehrin içme suyu ihtiyacının karşılanmasında kullanılmıştır. Ancak son yıllarda yaşanan kuraklığın tesiri ile şimdi bakımsız ve terk edilmiş durumdadır.
Arapsuyu Kaynakları: Antalya'nın batısında bulunan Arapsuyu l ve II kaynakları 2 km. kadar yüzeyde aktıktan sonra denize ulaşırlar.
Boğaçayı Keson Kuyuları: Boğaçayı havzasındaki alüvyonlarda bulunmakta, içme ve kullanma suyu ihtiyacının karşılanmasında kullanılmaktadır.
Düden Şelalesi Kaynağı: Düden Şelalesi'nin altından çıkmaktadır.
Duraliler Kuyusu: Duraliler Köyü'nün kuzeyinde, yerleşim ve tarım alanlarının dışında bulunan bu kuyular sulamada kullanılmaktadır.
Meydan Kuyuları: Antalya'nın Meydan semtinde bulunan bu kuyular, yerleşim alanlarının ortasında kalmıştır. Şehir içme suyunun bir kısmı buradan sağlanmaktadır.
Ovalar
Antalya'nın batı kısmında dağların denize dik ve fazla yaklaşmış olmaları, sürekli ve büyük ovaların oluşmasına olanak vermemiştir. Burada Dümrü Deresi, Yaşgöz ve Alakır çayları gibi akarsulara bağlı olarak oluşmuş, Kumluca, Finike ve Tekirova dışında önemli bir ova yoktur. Antalya'nın doğu bölümünde ise, dağların denizden uzaklaşmalarına paralel olarak, büyük akarsuların da varlığı ile, batıdan doğuya doğru Aksu, Serik, Manavgat, Alara ve Alanya gibi büyük ve birbirini tamamlayan bir ovalar zinciri ortaya çıkmıştır.
KIYI OVALARI
Antalya ilinin batıda Eşen Çayından başlayarak, doğuda Kaledran Çayı'na kadar yaklaşık 500 km. uzunluğunda bir kıyısı bulunur. Bölgenin her tarafına egemen Toroslar'dan akan akarsular yoluyla inen topraklar, bazı sahilleri doldurarak birçok ovalar meydana getirmişlerdir. Bu ovalar, bazen Toroslar'ın denizle kucaklaştığı küçük ve dar parçalardan; bazen de Antalya'dan Alanya'ya kadar uzanan, uzun fakat genişliği hiçbir yerde 30 km.'yi geçmeyen düzlüklerden ibarettir. Toprakları alüvyonlu, iklimi sıcak ve her parçası yerine göre bir veya birkaç küçücük “Nil” ile sulandığı için son derece verimlidir. Burada Akdeniz iklimine özgü bütün meyveler ve tahıldan başka sıcak iklim ürünleri olan muz, hurma, zeytin, pamuk, susam da yetişir. Yetişme için gerekli koşullar çok uygundur. Antalya toprakları turfandacılığa da çok uygundur. Ekilmeye uygun olmayan taşlık ve kayalık yerleri ise çeşitli orman ağaçları ile süslüdür. Dağlarda her türlü av hayvanı bulunur.
KUMLUOVA (GELEMİŞ): Antalya ilinin batı sınırını oluşturan Eşen Çayı'nın Antalya tarafındaki kıyısında, ilk bakışta jeolojik bir değişim göze çarpar. Burada derin bir çöküntü meydana gelmiştir. Bu çöküntünün ortasından akan Eşen Çayı'nın batısında, Batı Anadolu'ya ait olan bölüme Kumlu Ova denir. Doğuda Güney Anadolu'nun başladığı yerdeki bölüme ise Ovagelemiş denir. Burası çöküntünün en çukur yeridir. Bunun ortasında oluşmuş Ovagelemiş Gölü, bugün hemen hemen kurutulmuştur. Bu ovanın doğudan batıya genişliği 10, kuzeyden güneye derinliği ise 20 km. kadardır. Bu ovanın batı kenarından akan Eşen Çayı'nın yakınında Xanthos, karşısında Letoon ve sahilde Patara antik kentlerinin kalıntıları vardır.
Ovagelemiş'i doğuda bir dağ yolu keser. Kaş'a gelinceye kadar sahil çok diktir. Aradaki Kalkan'da halkın toprak taşıyarak set oluşturdukları zeytinlikleri büyük bir uğraşının ürünüdür.
Kaş'ta çok dar ve küçücük bir ova vardır. Antiphellos kalıntıları buradadır. Doğuya doğru gidildikçe sahil yine çok dikleşir. Buna rağmen bu kayalar arasında bile büyük uygarlıkların yaşadığını, buyolda sık sık rastlanan tarihi kalıntılardan anlamak zor değildir.
DEMRE OVASI: Kekova Adası ile sahil arasındaki güzel manzaralı bir boğazdan geçtikten sonra, Demre Ovası'na gelinir. Demre sahilden 2 km. içeridedir. Aynı adı taşıyan ve çok kez yazın kuruyan bir ırmağın doldurduğu bu delta ovası, çevrenin en verimli ve güzel yerlerinden birisidir. Burada iklim o kadar ılımandır ki, kış aylarında sera kurmadan turfanda sebze bile üretmek olasıdır. Bu ovada ekilen domates ve buna benzer fidelerin birkaç yılda meyve verdikleri görülmüştür. Demre Çayı'nın (Antik ismi Myros) denizle birleştiği yerde küçük bir iç göl meydana gelmiştir. Buraya Dalyan denir ve içinde çok çeşitli balık bulunur. Ovada tek yerleşim yeri olan Demre, 1987'de Kale adıyla ilçe yapılmıştır.
Demre Ovası'nın gerisindeki sırtta Myra antik kenti bulunduğu gibi sahilden 2 km. kadar içerideki Kale ilçe merkezinde Ortodoks azizlerinden biri olan Aziz Nikolas'ın (Noel Baba'nın) kilisesi ve mezarı vardır. Demre Ovası'nın genişliği ve uzunluğu 8-10 km. arasındadır.
FİNİKE OVASI: Demre Çayı'nın doğusunda birdenbire dikleşen kıyı, Finike ilçesine kadar sürer ve bir burnu döndükten sonra Finike ilçe merkezi ile birlikte Finike Ovası başlar. Finike Körfezi kıyılarında yaklaşık 80 kilometrekarelik bir alanı kaplayan ve ilenin başlıca bitkisel üretim alanı olan Finike Ovası küçük akarsuların yığdığı alüvyonların Finike Körfezi'ni doldurmasıyla oluşmuştur. Başgöz Çayı ve Beydağları'ndan çıkan Alakır Çayı ile sulanır. Burası da Antalya'nın verimli ve güzel ovalarından biridir. Gelidonya Burnu'nun yakınlarına kadar uzunluğu yaklaşık olarak 20; genişliği 10 km. kadardır. Fakat genişlik gittikçe daralarak Hallaç, Demircilik, Bağyaka, Çavdır ve Değirmen Düzü dizimine kadar dar bir vadi halinde ve Akçay taraflarına doğru birkaç kilometre daha sürer. Buralar portakal bahçeleri ile kaplıdır. Finike Ovası'nda Türkiye'nin en nefis portakalı ve turfanda sebzeleri yetişir.
Finike Ovası'ndan sonra Kilidonya Burnu'ndan başlayarak tekrar dikleşip sarplaşan sahil, güneyden kuzeye dönerek Antalya'nın en oylumlu dağlarının eteklerinde bulunan dar ve küçük ovalardan (Tekirova, Göynük, Atbükü, Kemer, Beldibi) sonra Antalya Körfezi'nin güneyden kuzeye giden sahili ile doğudan batıya giden sahilin birleştiği köşeye kadar devam eder.
ANTALYA OVASI: Batıda Beydağları, Kuzeyde Toroslar ve doğuda yine Toros Dağları ile Antalya Körfezi arasında kalan ovalara Antalya Ovası denir. Bunlar üzerinde bulunan ilçelerin adlarına göre; Serik, Manavgat, Alanya Ovaları isimlerini alırlar. Antalya ovalarının en belli başlı özellikleri ise, Toros Dağları'ndan gelen Aksu, Köprü Çayı, Manavgat Irmağı, Alara Çayı, Karpuz Çayı ve Dim Çayı gibi çayların sulamaları ile bol ürün almalarıdır. Bu ovalarda elde edilen başlıca ürünler ise yurdumuza milyonlarca dolar döviz sağlayan pamuk, pirinç, susam, buğday, arpa, zeytin, narenciye ürünlerinden muz, portakal, limon gibi ürünlerdir. Bı ovalar son yıllarda yapılan turistik tesislerle turizm değeri kazanmışlardır.
DAĞLARDAKİ OVALAR
Antalya kentinin kuzeyinde Çubuk Boğazı'nın doğusunda bulunan ve Toros Dağları'nın arasında kalan vadiler arasındaki ovalar, o kadar büyük olmamakla beraber verimlidirler. Bunlar ovadan çok, eşik alanları olarak tanımlanabilir. Bunlar ilin yaklaşık %12'sini oluşturmaktadır. Genellikle kıyıdaki ovalar sınırından yaklaşık 100 m.'den 250-500 m. yükseltilere kadar hafif bir eğimle çıkan bu alan, dağlar ile ovalar arasında bir basamak durumundadır.
Morfolojik yapı, toprak, bitki örtüsü ve iklim yönünden farklılık gösteren eşik alanları, yerleşmeler ve tarımsal işlevi yönünden de önem taşımaktadır.
Ovalardan sıcaklığın düşüşü buna karşılık yağışın ve donlu günler sayısının fazlalığı ile ayrı özellikteki eşik alanlarında bitki örtüsü tipik maki florasıdır ve genellikle %5-20 eğimli yerlerde görülmektedir.
ELMALI OVASI: Güneyde Kohu Dağı, Batıda Yumru Dağı, Akdağ'ın, kuzeyde Elmalı dağlarının çevrelediği geniş bir karstik çöküntü alanı olan Elmalı Ovası, ilin en büyük ve verimli dağ ovalarından birisidir. Bu ovalarda tahıl çeşitlerinin tümü bolca yetiştirilir.
MÜĞREN OVASI: Elmalı Ovası'nın doğusunda; Beydağları ile Kızılca Dağ'ın arasındaki koridorda Kuran Dağı'na kadar uzanmaktadır.
KIZILCADAĞ OVASI: Güneyde Kızılcadağ, doğuda Kohu Dağı, kuzeyde Rahat Dağı'nın çevrelediği yerde Kızılcadağ Ovası bulunur. Bu ova da çok verimlidir.
KORKUTELİ OVASI: Behiş Ovası'nın dağlar ile kesildiği yerden başlayarak devam eden Korkuteli Ovası, 7-8 km. uzunlukta ve 2-3 km. genişlikte olup, dağlar arasında verimli bir ovadır. İçerisinden Bozçay geçer ve bu çay, Korkuteli Ovası'nda bol meyve ve ürün yetiştirmesinde başlıca rolü vardır. Ayrıca Korkuteli Ovası'nın birer devamı olanAşağı ve Yukarı Bozova ovaları da çok verimlidir.
Deniz seviyesinden yaklaşık olarak 1000 m. yüksekliğe çıkan bu ovalar, genellikle %0-3 eğimli alüvyal ve genç topraklar ile hidromorfik alüvyal topraklardan oluşmuşlar ve toplam ova alanının % 70'ini (210.375 ha.) kapsamaktadır.
Toplam ovalar alanının %30'u (62.220 ha.) ise 250 metreden yüksek olan dağlık alanlardaki düzlüklerde yer almaktadır. Dağlık alanlardaki bu ovalar içinde yalnız Elmalı, Bozova ve Korkuteli ovaları, alüvyal topraklardan meydana gelmiştir. Bu alandaki diğer ovalar ise, genellikle Terra Rossa (Elmalı Civarı), kahverengi orman toprakları ve kırmızı padzolik topraklara sahiptir. Ovalar yaklaşık olarak il alanının % 10.2'sini oluşturmaktadır.
Göller ve Baraj Gölleri
Önemsiz olan bu göllerin birçoğu yazın kururlar. Bu bölümde Elmalı Ovası'nın kuzeyinde 10 km.'lik alanı kaplayan Karagöl, ilin en önemli gölüdür.
Kocaçay ve Çengel Pınarı'nın beslediği gölün batı kenarına yakın bir adası vardır ve kuzey ile batı kıyılarındaki bölgeler bataklıktır. Yine Elmalı ilçesi içinde Manay Köyü çevresinde kapalı bir çukur içinde bulunan Manay Gölü (Söğüt Gölü) geçici bir su örtüsüdür. Burçak Ovası'ndan gelen Kemerli Deresi ile güneyden gelen diğer iki dere bu göle dökülür. Gölün ortasında ada halinde iki tepe bulunmaktadır. Gölün kapladığı alan yaklaşık 40 km2'dir. Son 20 yıl içinde, il akarsularından yararlanmak amacıyla birçok küçük büyük barajların yapılmasına başlanmış ve bazıları bitirilmiştir. Bunlardan en önemlisi Alakır (4.3 km2) ve Oymapınar (4.4 kilometrekare) barajlarıdır.
OYMAPINAR BARAJI
Oymapınar Barajı, Manavgat ilçesinin 20 km. kuzeyinde, Manavgat Çayı üzerinde kurulu beton kemer bir barajdır. Yapımına 1977'de başlanan baraj ve hidroelektrik santrali 1984'te işletmeye açıldı. Sağ kıyıda iki dolusavak tüneli bulunan barajın, kurulu gücü 540 MW olan bir yeraltı santralı ve yardımcı barajları vardır. Oymapınar Barajı elektrik üretimi açısından Seyhanlı Barajı'nın on katı, İrfanlı Barajı'nın beş katı ve Gökçekaya Barajı'nın iki katına yakın büyüklüktedir. Baraj gövdesinin inşaatında dolgu olarak 676 bin metreküp beton kullanılmıştır.
Barajın temelden yüksekliği 185 m. uzunluğu ise 360 m.'dir. Su depolama hacmi 300 milyon metreküp olan barajın göl alanı 4,7 kilometrekaredir. Sağ kıyıda yer alan dolusavak dört radyal kapaklı,11,5 m. çapında iki tünelden oluşur. Tünellerin uzunlukları 350 ve 316 m.'dir. Santral binası bu kıyıda yeraltında yapılmıştır ve binada her biri 135 MW gücünde dört türbin bulunmaktadır. Barajın yıllık ortalama elektrik enerjisi üretimi 1,62 milyar KW-saattir.
ALAKIR BARAJI
Alakır (Alagır, Alakır) Çayı üzerindedir. 1973'de işletmeye açılmıştır. Toprak dolgu tipindeki barajın temelden yüksekliği 49,3 metredir. Depolama oylumu 80 milyon metreküptür. 1.940 ha. alanı taşkından korumaktadır.
KORKUTELİ BARAJI
Korkuteli Suyu üzerindedir. Toprak-kaya dolgu tipindedir. Temelden yüksekliği 70,20 m. olan barajın göl alanı 670 ha.'dır. Depolama oylumu 4,5 milyon metreküptür. 1976'da işletmeye açılan baraj 5.986 ha. alanı sulamaktadır.
KIRKGÖZ GÖLÜ (Pınarbaşı)
Antalya Kent Merkezinin 30 km. kadar kuzeyinde olan bu göl, içinde nilüfer çiçekleri ve çevresindeki oturma yerleri ile güzel bir mesire yeridir. Bu gölün suları, bir ırmak halini alarak Düden'in ağzında kaybolur. Antalya'da Kepez denilen yere kadar yeraltından gittikten sonra, buradaki Kepez Hidroelektrik Santrali'ni çalıştırır. Daha sonra da bir kanal içinde akarak Varsak Ovası'nı sulayarak Yukarı Düden Şelalesi'ni meydana getirir.
Dağlar
Alp Dağları'nın oluşumu sırasında kıvrılarak yükselen Güney Anadolu Dağları, oluşma hatları yönünden doğuda Toroslar, batıda Beydağları olmak üzere iki bölüme ayrılmıştır. Beydağları, etrafındaki diğer dağlarla birlikte çeşitli kuvvetlerin etkisi altında kalmış ve kıvrımlar yüksek bir yükseliş göstererek aralarında küçük ovaların bulunduğu bir çevre meydana getirmişlerdir. Yüksekliği 3.000 m.'yi geçen bu dağlar, genellikle güneybatı-kuzeydoğu yönlerinde uzanmakta; denize dik indikleri ve aşırı yaklaştıkları için de dik yamaçlı, girintili, çıkıntılı ufak koylardan meydana gelen bir topografya göstermektedir.
Antalya sınırları içindeki dağları iki grupta incelemek yerinde olur. Bunlardan birisi körfezin batısına, diğeri de doğu tarafına düşen dağlardır. Batıdaki dağlar grubu Eşen Çayı'nın kaynağı ile güneyde Gelidonya Burnu, Antalya Limanı ve kuzeyde Söğüt Gölü civarında bulunan Rahat Dağı arasındaki dörtgen içine giren yarımadanın sahip olduğu dağlardır ki, buna Tekeli Yaylası denir. Bu bölgedeki dağlar, Eşen Çayı'nın doğu tarafındaki çöküntüden başlayarak biri kuzeye doğru devam edip, Kızılcadağ'ın kuzeyindeki Rahat Dağı'na kadar uzayıp gider. Diğeri de, önce doğuya, sonra da Gelidonya Burnu'ndan itibaren kuzeydoğuya doğru uzanıp Antalya kentini doğuda bırakıp, Korkuteli'nin doğusunda Kızılcakaya'ya doğru uzanan koldur.
Eşen Çayı'nın doğusundaki çöküntüden başlayarak kuzeye doğru uzanan dağ sıraları birdenbire dikleşir ve Tekeli Yaylası'ndaki dağlar yükseltilerinin en yükseğine ulaşıp Akdağ (3.024) adını alır. Bu dağ Eosen ve üst Mezozoik kalker ve flişlerinden oluşmuş olup, üzerinde karst gölleri, bu yalakları ile buz vadileri bulunmakta; dağ sporlarına uygun bir alan meydana getirmektedir. Elmalı ilçesinin 40 km. güneybatısında bulunan bu dağlık alan kuzeydoğuya gittikçe alçalmaya başlar ve oldukça derin bir vadi oluşturduktan sonra kuzeydoğuda adı gibi yuvarlak bir tepe olan Yumru Dağı (2.741) belirir.
Daha kuzeye gidilince bu yörenin en sevimli yaylalarından biri olan ve kendi adını taşıyan bir gölün yakınında Girdev Yaylası'na çıkılır. Elmalı ve Kaş'ın ortak yaylası olan Gömbe Yaylası da buradadır. Elmalı Ovası'nı Fethiye yönüne bağlayan Göğü Beli'ne doğru alçalan dağlar Elma Dağı'na (2.600) doğru tekrar yükselmeye başlar ve sonra Kızılcadağ (2.598) ile birleşir. Güneye doğru uzanan Kohu Dağı'nın (2.540) doruğu çıplak olmakla birlikte güney ve kuzey yamaçları katran çamı ormanları ile kaplı olduğu gibi, kuzeybatı yamaçları üzerinde irili ufaklı çeşitli gölcükler bulunmaktadır. Kohu Dağı ile Beydağları'nın etekleri arasında büyük, sulak ve verimli Elmalı Ovası ile Karagöl ve Kohu Dağı'nın hemen kuzeyinde bugün tamamen kurutulmuş olan Avlan Gölü vardır. Kızılcadağ ile Beydağları sıradağları arasında Behiş Ovası bulunduğu gibi Kızılcadağ ile doğusundaki Koru Dağı (1.211) kuzeydeki Rahat Dağı (2.292) arasında da geniş ve çok verimli Kızılcadağ Ovası ile 132 bin dönümlük bir alanı kaplayan Manay veya Söğüt Gölü vardır. Eşen Çayı'ndan güneye doğru uzayan kol ise hemen kıyıya paralel bir yön alır.
Bu arada Kazanpınarı Dağı (1.947) ve doğusunda Susuzdağı'nın (2.741) adlarını anmaya değer. Doğuya doğru gidildikçe Başgözsuyu ile Alakırçayı arasında Tokaçdağı ve Başçayı'n kenarındaki Gökbük Köyü'ne doğru Asmatepe ve bunun biraz batısında Alacadağ, Finike'nin Karaöz Köyü'nün iki yanında yükselen Şapşal ve Markiz Dağı vardır.
Bundan sonra artık Beydağları başlar. Doğu eteklerini Antalya Körfezi'ne; batı yamaçlarını Elmar Ovası'na yaslayan bu dağlar, güneyde Kilidonya Burnu'ndan kuzeyde Korkuteli sınırına kadar uzanır. Tekeli Yaylası'nın en dik ve oylumlu ayrıca en yüksek tepelerini meydana getiren bu dağ grubu Beydağları ile anılır. Beydağları gerçekte büyük bir dış etki ile oyulmuş bir yarıkla birbirinden ayrılmış birbirine paralel iki sıradağ grubundan oluşmuştur. Bu iki sıradağ grubu, oluşum yönünden ayrı özellikler gösterir. Denize yakın bulunan ve kıyıya paralel olarak ilerleyen dağlar daha genç. daha çıkılması güç, daha diktirler.
Doruklarında yüzlerce metrelik derin uçurumlar vardır. Bazı bölümleri bir set gibi yükselen ve insana doğal oluşumlardan çok bir tiyatro dekoru görünümünü veren bu dağların silueti, testere ağzı şeklinde bir manzara sunar. Buna karşılık ikinci sırayı meydana getiren dağlar daha yüksek olmalarına rağmen, çok engebeli ve tepeleri geniş, yamaçları tatlı eğimlidir.
Kilidonya Burnu'ndan Antalya Körfezi'ne dönüldüğü zaman, Adrasan Burnu'nun kuzeyinde Tahtalı Dağı (Olympos Dağı-Antik Adı Cilimax) (2.375) ve bunun sahil eteklerinde antik Olympos Antik Kenti'nin kalıntıları vardır. Bunun biraz daha kuzeyinde ve Çıralı adı verilen bölgenin 7 km. batısındaki dağda Hephaistos Mabedi ve onun yanında Homeros'un İlyada Destanı'nda sözünü ettiği ünlü Bellerophontes Söylencesi'nde adı geçen Chimera Alevi bulunur. Bu aleve Çıralı Yanardağı denir. Bu yanardağ ateşinin 10 bin yıldan beri yandığı sanılmaktadır. Bu alev kalker alan ile serpantin alanın tam birleştiği yerdeki bir çatlaktan çıkan bir tür metan gazıdır. Bu kıyı dağları Antalya bölgesinde Gavuryolu ve Karadağ yönüne kadar gelir ve orada Antalya Ovası'na yer vererek hafifçe batıya doğru kıvrılır.
Burada Geyik Bayırı, Şerafettin Bayırı ve Boğa Çayı'nı oluşturan Karaman Çayı'nın iki yanında Tepe Dağı, Bakırlı Dağı'nı meydana getirdikten sonra Antalya kıyı ovasını Korkuteli Yaylası'na bağlayan Yenice Boğazı'nın güney sırtlarını oluşturan ve Antalya'nın en ünlü antik kentlerinden biri olan Termessos kalıntılarının üzerinde bulunduğu Güllük (Solymos) Dağı, daha sonra Korkuteli Ovası'nın güneyini çevreleyen Kuran Dağları ile birleşir. Bu dağlar 2.000-2.500 metre arasındaki yüksekliktedirler. İkinci sırayı meydana getiren Beydağları ise yukarıda sözü edildiği gibi çok yüksek olmasına rağmen pek engebeli değildir. Bu yükseklikler arasında Feslikan Yaylası, Alim Pınarı, Çitdibi, Karçukuru Yaylası, Tekil Pınarı, Gödene Yaylası gibi soğuk ve billur suları ile eşsiz yaylalar vardır.
Bu dağların engebeli yerleri Muhaylı Dağı'nın dibinden başlayıp Bozan Gölü çukurundan geçerek Korkuteli karşısındaki Kuran Dağları'na doğru donduğu bölgedir Buralarda çok sarp karstik çöküntülerle birlikte Alakır Çayı yönünde eteklere doğru bir sıra Kırabuz ve Katranbaşı denilen yerlerde çok dik yerler vardır. Bu dağların en yüksek tepesi, Elmalı'nın karşı tarafına gelen ve civarında Karst Gölleri, Dolinler, Glasyeler devrinden kalma yer şekilleri bulunan Kızlar Sivrisi'dir. (3.086). Bu dağın dorukları Temmuz ayı ortalarına kadar karla örtülüdür. Bunun kuzeyinde Muhayli Dağı, onun kuzeyinde Çalıbalı Dağı (2.262) vardır. Söğüt Gölü'nün doğusunda Koru Dağı ve onun kuzeydoğusunda Boz Musa Dağları vardır ki; bu dağlar Burdur sınırını ve bunların doğusunda kalan bölüm Korkuteli'nin Bozova'sını meydana getirir.
Tekeli Yaylası ile doğu dağ grubunu oluşturan engebeler arasında yüksekliği 1.500 metreyi geçmeyen bir takım dağlar vardır ve bunların batı sınırını Karam Çayı çizer. Antalya'nın kıyı düzlüğünü kuzey düzlüğüne bağlayan 13 km. uzunluğundaki Çubuk Boğazı, bu engebeleri oluşturan sıradağların arasındaki vadiden geçer. Burada dağlar, doğu batı yönüne dönerler. Darım Dağı, Kadın Dağı bu grup içindedir. Bunlar batıdan doğuya doğru sürüp giderken, doğuya yaklaştıkça güney ve kuzey yönüne yönelirler; gittikçe yükselerek Antalya'nın doğu bölümündeki engebeleri oluştururlar.
Bu engebeler göller bölgesi ile Akdeniz arasındaki çok dik dağlardır. Bu dağların arasında Tekeli Yaylası'nda olduğu gibi geniş ovalar yoktur. Fakat hemen her taraf sık ormanlıktır. Buralarda çam, katran, gürgen, dişbudak, meşe, hatta bazı yerlerde şimşir bile vardır.
Kuzeydeki dağların bazen 3.000 metreye yaklaşan yüksekliğine rağmen Akdeniz ikliminin ilik etkileri her yerde kendini gösterir. Eğridir yakınlarına kadar zeytin, badem, zakkum ve mersin görüldüğü gibi, Eynif Yaylası gibi en yüksek yaylalarında bile Akdeniz kıyısı bitkilerinin olduğu görülünce, insan şaşkınlığını gizleyemez. 2.000 metreye kadar yükselen bu yerlerde kar uzun süre yerde kalmaz ve burada ürün kırk günde olgunlaşır.
Antalya Ovası'nı yayla düzlüğüne bağlayan Çubuk Boğazı'nın doğusunda İn Dağı vardır. Bunun kuzey doğusuna doğru Çandır Dağı (2.375) ve Yaylası; daha kuzeyde de Pamuk Yaylası ile Çandır Dağı'nın doğusunda bu bölgenin en önemli dağlarından biri Bozburun Dağı (2.054) bulunur. Bu iki dağın arasında yörüklerin yaylaya giderlerken geçtikleri Sanlıbeli vardır. Kıyı yolunu izleyen doğuya yönüne gidilirken Serik ilçesine varmadan kuzeyde bir höyüğü anımsatan bir tepenin üzerinde Sillyon Antik Kenti, onun kuzeyinde Katran Dağı ve içinde çok sayıda yaban keçisi bulunan Kıçalı Dağı ve onun kuzeyinde Ovacık Dağı ile Soğanlı Dağı bulunur. Bunlar çok yüksek olmayan kıyı dağlarıdır. Katran Dağı'nın kuzeyinde Yapmabel denilen bir geçit vardır.
Buradan kuzeye çıkılınca, eteklerinde Selge Antik Kenti kalıntıları bulunan Beşkonak Dağı (2.381) görülür. Bu dağın doğu tarafında kıyıdan Eynif Yaylası'na çıkılır. Bunun kuzeyinde Toka Yaylası ve daha kuzeyinde Cembös Yaylası yer alır. Toka Yaylası'nın batısında Yönsüz Dağı; bunun doğusunda Hasan Dağı, Söbü Dağı; daha kuzeyde Manavgat Irmağı'nın ilk çıktığı Akdağ (2.403) vardır. Daha kuzeyde Beyşehir Gölü'ne yakın Kartoz Dağı dikkat çeker. Bu iki dağın arasında yer alan Emreddin Belinden yazın sahilden Beyşehir Gölüne giden yörükler geçer. Buradan güneye inildikçe başka bir Katran Dağı (1.290) onun da güneyinde Akseki yolunun batısında Gürlen Dağı (1.620m) vardır. Akseki ile Gündoğmuş'un doğusunda Geyik Dağı (2.980), onun kuzeyinde Susuz Dağı ve Akdağ (2.461 m) görülür.
Akseki'nin güneyinde Enelli Dağı ve Bayraklı Dağı bulunur ve bunların çevresi, alüminyum ve boksit madenleri yönünden çok zengindir. Alanya ile Gazipaşa arasındaki körfezin kuzeyini süsleyen ve tepesinde genellikle eksik olmayan bir bulut parçası ile Vezüv yanardağını andıran Cebelireis Dağı dikkati çeker.
Alakır Çayı çukur alanı ile Elmalı Ovası arasında uzanan Beydağları'nın uzunluğu 50 km.'yi bulur. Genişlikleri ise 8-10 km. arasında değişir. En yüksek noktası olan Kızlar Sivrisi 3.086 metredir. Beydağları'nın üzerinde, kalkerli tabakaların fazlaca olduğu yerlerde, suların bu taşları eritmesi sonucunda büyük çukurluklar (dolinler) ortaya çıkmıştır. Buzul Devri'nde bu dağlarda buzullar gelişmiştir. Bugün Beydağları yer yer ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlarda çeşitli ağaçlarla çam ve katran ağacı da bulunur. Beydağları ulaşıma fazla olanak vermez. Elmalı-Korkuteli-Antalya yolu, dağların kuzeyinden, Elmalı-Finike yolu ise güneyinden geçer.
Bitki Örtüsü
Boyları 3-5 m.'yi geçmeyen bu bitkiler arasında delice, kocayemiş, sandal, yabani çilek ve zakkum en yaygın olanlarıdır. 600-1.200 m. arasında, kızılçam ve meşelerin egemen olduğu, karışık ormanlar ya da yamaç ormanları ortaya çıkar. Kızıl çamların aralarında yer yer meşelikler, daha yükseklere doğru halep çamı ile kara çamlar görülür. 1.200-2.100 m. arasında ise yüksek ormanlar diye adlandırılan ve sedir, köknar,sarıçam, kayın ve çeşitli ardıç türlerinden oluşan orman kuşağı yer alır. Özellikle Batı Toroslar'da saf sedir ormanları vardır. 2.000 metrenin üstünde iğne yapraklı ağaçlar seyrekleşir ve bodurlaşır. Bu alan 2.100-2.300 metrede sona erer ve alp çayırları denen, renkli çiçeklerle bezenmiş, yazları kurumayan yüksek otluklara geçilir. Teke Yaylası'ndaki yüksek ovalarda meşe ormanlarının tahribi sonucu oluşmuş step bitkileri yetişir. Genişliği 946.466 hektarı bulan Antalya ormanlarında köknar, meşe, dişbudak, karaağaç, kocayemiş, çınar, ahlat, ıhlamur, yabani ve aşılı zeytin, kermes meşesi, mazı meşesi, sandal, sakız ağacı, mersin, tespih ağacı, defne, akça kesme, hayıt, zakkum, harnup, kayacık, funda, ladin, çılbırdı, cehri, katırtırnağı, kekik, patlangaç, sütleğen, dikenli mersin, deve dikeni, ballı baba, alev doda, adaçayı, safran, kanada şifa otu, tokuz otu, çakır dikeni, çiriş otu, kuşkonmaz, krizantem gibi ağaç ve ot cinsleri bulunur.
Antalya ormanlarının katran ve sedir ağaçlarının kerestesi de çok değerlidir. Roma imparatoru Mark Antonius, sevgilisi Kleopatra'ya Antalya ve çevresini armağan ettiğinde, Kleopatra gemileri için gerekli ağaçları bu ormanlardan sağlamıştır. Il. Beyazıt'ın oğlu Şehzade Korkut Antalya'da valiyken, o zamanki adı Hızır Reis olan Barbaros'la dostluk kurmuştu. Korkut Antalya ormanlarından sağladığı kereste ile Barbaros'a büyük bir donanma inşa ettirmiş, Barbaros da bu gemilerle Akdeniz'e açılmıştı. Süveyş Kanalı'nın inşaatında, demiryollarının yapımında, Selçuklar devrinde Alanya ve Antalya tersanelerinde yapılan gemilerin ve evlerin kerestesi bu ormanlardan sağlanmıştır.
Akarsular
Bu akarsuların bazıları yazın kuruyan küçük dereciklerdir. Fakat bunun yanında; Eşen Çayı, Aksu, Köprüçayı ve Manavgat Irmağı gibi nehri andıran büyük akarsular da yok değildir. Bu büyük sular, Toroslar'ın yaylalarından ve binlerce yıllık yalayışları ile dağlarda açtıkları vadilerden köpüre köpüre akarak birçok yerde şelaleler oluştururlar.
Antalya bölgesinin bu akarsuları, diğer Akdeniz illerinde olduğu gibi rejimleri düzensiz dere ve çaylardır. Debileri mevsimlere göre büyük değişiklik gösterir.
Yazların sıcak ve kurak geçmesi yüzünden akarsuların yaz sonlarına doğru suları çok azalır, hatta birçoğu tümden kurur. Sonbahar sonlarında yağmurların başlamasıyla su düzeyi gittikçe yükselir ve ilkbaharda Toros Dağları'ndaki karların erimesiyle son aşamasına ulaşır.
Ayrıca; dağlar arasında kızgın ve korkunç gürültülerle akan bu sular ovalara inince uysallaşır; hırçınlıkları gibi hızları da azalır. Çam, söğüt veya zakkum gibi ağaçların arasından kıvrıla kıvrıla akarlar, yüksek bir falez üzerinden düşerler veya yumuşak bir kumsal yatağında denize karışırlar. 1965 yıllarına değin Antalya kentinin içinden geçen sular kıyıdaki 40-50 metre yükseklikteki falezlerde 30 kadar şelale oluştururdu. Bunlar zamanla akarsuların akış yönlerinin değiştirilmesi sonucu, sayıları birkaç taneye inmiştir. Akarsular yönünden Antalya'nın en büyük özelliği de bir düdenler ve şelaleler beldesi olmasıdır. Türkiye'nin başka hiçbir yerinde bu kadar çok düden yoktur. Toroslar'dan büyük bir güçle fırlayan su, çoğu kez birkaç kilometre gittikten sonra, karanlık bir mağarada kaybolur. 10 veya 15 kilometre kadar yer altından gittikten sonra, karanlık başka bir mağaradan yine fışkırıp akmaya başlar.
Kaynakları Toroslar olan dere ve çaylar çoğu kez erozyon olayını kuvvetlendirmektedir. Genellikle boyları kısa ve debileri az olan bu akarsular içinde şelalesi ile ünlü Manavgat Irmağı'nın derinliği ilçe merkezi içinde ve yakınlarında 2-7 metreyi bulmakta; bu nedenle içinde ulaşım yapılabilen tek akarsuyu oluşturmaktadır. Ortalama akım toplamları 338.4 metreküp/saniye olan il akarsularının en önemlileri şunlardır:
EŞEN ÇAYI: Antalya'nın batı sınırını çizen ve Kocaçay adıyla da bilinen bu çay, ayrıca Batı Anadolu ile Güney Anadolu'yu ve Akdeniz ile Ege Denizi'ni birbirinden ayırır. Eşen Çayı, Burdur'un 2.000 metre yükseklikteki Dirmil Dağı'ndan çıkarak Söğüt Gölü yatağının güneyindeki Kızılcadağ'daki (2.591) bir kaynaktan kol alarak Mundan Ovası'ndan güneye doğru indikçe; Ambarcık, Karaçulha, Düden'den ve daha bir takım küçük dereciklerden kollar alır. Daha sonra kuzey-güney doğrultusunda akarak dar ve derin bir boğaza girer. Karanlık Boğaz ya da Karanlık İçi adıyla anılan bu boğazdan Ören Köyü önlerine çıkar. Boğaz girişinde 1.300 m olan akarsu tabanının denizden yüksekliği çıkışta 200 metreye kadar iner. Bu eğimden dolayı boğazda hızlı akan Eşen Çayı, daha sonra güneye doğru genişleyen, dik kenarlı ve düz bir vadide akmaya başlayarak Kemer, Çaykenarı ve Kınık'tan geçerek denize dökülür. Antik devirde adı Xanthos olan ve uzunluğu 146 km. olan bu çayın yukarılarında alabalık vardır.
DEMRE ÇAYI: Boğazcık Adası'nın karşısındaki Sıdrek Dağı'ndan çıkıp, Kumburnu doğusunda denize dökülen Demre Çayı'nın ilk çıktığı noktadaki ismi Felendere'dir (Antik devirde Myros). Denize dökülünceye kadar yolu üzerindeki Kırış, Karapınar, Sığır, Katran ve Karadağ derelerinden birer kol aldıktan sonra, Demre Çayı adını alır. İlerdeki Somaklı ve Dikmen derelerini de aldıktan sonra Akdeniz'e dökülür. Bu çay döküldüğü yerde denize dar bir boğaz ile bağlı küçük bir göl oluşturmuştur ve buraya yumurtlamak için birçok balık gelir. Demre Çayı'nın uzunluğu 45 km'dir.
ACISU: Uzunluğu 37 km. olan Acısu, 2.336 m. yükseklikteki Alacadağ'dan çıkar ve Finike yakınında denize dökülür.
AKÇAY: Uzunluğu 33 km. olan ve Finike'nin Başgöz Köyü'nden çıkan bu çay, Yazir Köyü'nden bir ayakla beslendikten sonra Gökçe ve Tocak dağlarından gelen çayı alarak denize dökülür.
ALAKIR ÇAYI: Debisi 4.5 metreküp/saniye olan bu çay, Beydağları'nda Susuz İmecik'in güneyindeki Erentepe ve Umurtepe'den çıkar. Soldan Gönen; sağdan Akpınar ve Karaağaç suyunu alarak, Beydağları'nı oluşturan birbirine karşılıklı dağların arasından bir kanyondan akarak gelir ve ovaya indikten sonra Torunlar Köyü yakınında bir yay çizer. Uzunluğu 62 km. olan bu çayın üzerinde Romalılar devrinden kalma büyük bir köprü vardır
BARSAK ÇAYI: Tahtalı Dağı'nın güneyinden çıkan ve uzunluğu 62 km. olan bu su Tekirova'dan geçerek denize dökülür.
AĞVA DERESİ: 16 km. uzunluğundaki bu su, Ağva Ovası'ndan geçerek, aynı isimdeki körfeze dökülür.
GÖYNÜK DERESİ: Uzunluğu 14 km. olan ve Beydağları'ndaki 1.814 m. yükseklikteki Armutçuk Tepesi'nden çıkan bu su, hızla ovaya inip, buradaki dar ovayı suladıktan sonra denize dökülür.
BELDİBİ DERESİ: 4 km. uzunluğunda olup sahildeki ovayı suladıktan sonra denize dökülür.
BOĞA ÇAYI: Bu çay, Beydağları'nın eteklerinde ve Antalya Ovası'nın başladığı yerdedir. Kayran ve Imecik köylerinin doğusundaki tepelerden çıkar. Turgut ve Cumalı derelerini aldıktan sonra Karaman Köyü dolayında Karaman Çayı'nı alır. Tepedağı ve Bakırlı dağlarından gelen ve Doyran Köyü'nden geçen Doyran Suyu'nu ve Çakırlar Deresi'ni de aldıktan sonra Boğa Çayı adını alarak denize dökülür.
BÜYÜK ARAPSUYU: Boğa Çayı'nın birkaç kilometre kadar doğusundaki düzlükten çıkar; iki kilometre kadar gittikten sonra denize dökülür.
KÜÇÜK ARAPSUYU: Büyük Arapsuyu'nun hemen 2 km. doğusundaki bir gözden çıkar. Bir kilometre aktıktan sonra denize dökülür. Bu iki suya Arapsuyu denilmesi, bu iki Arapsuyu'nun arasında bir çiftlikte bir zamanlar Arap köleler çalıştırılmasından kaynaklanmaktadır.
DÜDEN ÇAYI: Antik devirde adı Kataraktes olan bu suyun debisi 23.8 metreküp/saniyedir. Bu suyun Acıbadem Yaylası'ndan çıktıktan sonra bir düdende kaybolarak, Kırkgöz denilen yerde yeniden meydana çıktığı söylenmektedir. Ancak Kırkgöz'de çıkan suyun Acıbadem'den gelen su olduğu tam inandırıcı değildir. Çünkü buralarda batan çıkan birçok düden suyu vardır. Ancak bilinen şudur ki, Kırkgöz'de çıkan düden, içinde nilüferler açan bir göl meydana getirdikten sonra güneye doğru birkaç kilometre gider. Değirmenler mevkiine gelince toprağın içinde açılan bir ağızda kaybolur. Daha sonra Varsak Köyü'nün yakınında kayalıklar arasında bir delikten dışarı fırlar ve beş yüz metre uzunluğundaki dar bir vadide gittikten sonra yine bir mağara ağzında kaybolur. İki kilometre kadar daha yeraltından gittikten sonra yine bir ağızdan dışarıya akar ve buradan itibaren artık bir daha batmadan kıyıya kadar bir nehir halinde akarak, kıyıda 40 metre yükseklikteki falezin üzerinden görkemli bir şelale halinde denize dökülür.
AKSU ÇAYI: Antik devirde adı Kestros olan ve o zamanlar gemilerin gidiş- gelişlerine uygun olan Aksu Çayı'nın debisi 140 metreküp/saniyedir. Isparta yakınlarındaki Akdağ (2.276) kalker kütlesi ile, kalker flişlerden oluşan Davras Dağı'ndan (2635) suyunu alan Aksu Çayı önce, güneydoğu doğrultusunda akar, Kovada Gölü'ne dökülüp yeraltı sularına karışarak ilerler. Aşağı Gökdere Köyü'nün güneyinde Eğridir Gölü'nün sularıyla birleşir. Daha sonra güneye doğru akıp kendinden daha büyük olan Göksu Deresi ile birleşerek oldukça hızlı akışlı bir ırmak olarak güneye iner ve ovada daha çok genişleyerek, Aksu Ovası'nı sulayarak denize dökülür. Uzunluğu 163 km.dir.
KÖPRÜÇAY: İlkçağda Eurymedon adıyla anılan bu çayın debisi 85.4 metreküp/saniye olup, uzunluğu 184 km.'dir. Bu çay, Eğridir Gölü yakınlarındaki Sarı İdris Dağı'ndan çıkar; Ayvalı, Karaca Hisar, Kuzu Kulağı, Sarıca, Çayiçi, Boyalı, Gerizle, Etler çaylarını aldıktan sonra kanyon biçimli, çok dik kenarlı ve derin bir vadiden büyük bir hızla güneye doğru akar. Uzunluğu 14 km. kadar olan bu kanyon vadinin derinliği 100 m.'yi geçer, bazı yerlerde birkaç yüz metreye ulaşır. Akarsuyun geçtiği kanyon ile çevresinde doğal ve tarihsel değerleri koruma amacıyla 1973'te Köprülü Kanyon Milli Parkı kurulmuştur. Bu ırmak, ovaya gelince ünlü Aspendos Antik Kenti'nin önünden geçerek denize dökülür. Aspendos Antik Kenti'nin beş kilometre kadar güneyinde, bu suyun üzerinde Romalılar devrinde büyük ve yüksek bir köprü kurulmuştur. Gemiler bu köprünün altından geçerek Aspendos antik kentinin önüne kadar gelirlermiş. Bu köprü yıkılınca, bunun yerine 13. yy.'da Selçuklular suyun basıncına karşı daha güçlü ”S” şeklinde bir köprü kurmuşlardır. Bugün dahi ağır araçlar bu köprünün üzerinden geçebilmektedir.
MANAVGAT IRMAĞI: Eski Pamfilya bölgesinin doğu sınırını çizen ve Melas adıyla anılan bu ırmağın debisi 155.5 metreküp/saniye ve uzunluğu 93 km.'dir. Batı Toroslar'a bağlı Şeytan Dağı'nın (2.120) yamaçlarından kaynaklanan derelerin birleşmesiyle oluşur ve bir dirsek yaptıktan sonra güneybatıya yönelir; dağlık ve ormanlık alanlardan geçerken kanyon biçimli dar bir vadide akar. Oymapınar (eskiden Homa) köyü yakınlarında daha az engebeli bir alana giren akarsuyun bu kesiminde 1984'te tamamlanan Oymapınar Barajı'nın ardında 50 kilometrekarelik bir yapay göl oluşmuştur. Batı Toroslar'ın önemli mağaralarından olan ve içinde yeraltı gölleri bulunan Altınbeşik Mağarası Düdensuyu Mağarası'nın suları da Manavgat Irmağı'na karışır. Antalya bölgesindeki akarsuların en büyüğüdür.
KARPUZ ÇAYI: Bu çayın debisi 3.6 metreküp/saniye ve uzunluğu 36 km.'dir. Çavuş Köyü'nün batısından denize dökülen bu çayın bir kolu Akseki'deki Belenilvat, bir kolu da Manuoğlu Dağı'ndan çıkar ve aşağıda Osmanbağı ve Karagöz ırmaklarını da aldıktan sonra Manavgat Ovası'na iner.
ALARA ÇAYI: Manavgat-Alanya ilçeleri arasında Akdeniz'e dökülen 62 km. uzunlukta, hızlı akan bir çaydır. Kaynağını Orta Toroslar'ın 2.647 rakımlı Akdağ ve Kuşak dağlarından alır; beraberinde getirdiği topraklardan oluşmuş çakıllı bir alanda denize karışır. Eskiden bu çayın üzerinde çok sayıda su değirmeni bulunuyordu.
KARGI ÇAYI: Debisi 6.9 metreküp/saniye uzunluğu 41 km. olan bu çay, 2.390 metre yükseklikteki Yaylacık'tan çıkar ve 2.461 m. yükseklikteki Akdağ'dan çıkan Derince Deresi'ni de aldıktan sonra Süleymancık ve Ali Efendi köylerinden geçerek denize dökülür. Balığı boldur.
OBA ÇAYI: Bademağacı'ndan çıkar ve 15 km. gittikten sonra Alanya'nın 3 km. doğusunda denize dökülür.
DİMÇAYI: Debisi 132 metreküp/saniye, uzunluğu 41 km.'dir. 1.630 m yükseklikteki Kirazlı Dağı'ndan kaynağını alır, Alakilise'den gelen ayağı da aldıktan sonra Oba'nın güneyinde denize dökülür. Akışı hızlı olan bu çayın suyu temiz ve balığı çoktur.
SEDİR IRMAĞI: Uzunluğu 23 km. olan bu su, kaynağını 1854 m. yükseklikteki Gölcük Dağı'ndan alarak Demirtaş yakınından geçerek denize dökülür.
DELİCE ÇAYI: Halil Limanı'ndan denize dökülen ve uzunluğu 24 km. olan bu çayın kaynağı Karatepe'dedir.
BIÇKI ÇAYI: Uzunluğu 24 km. olan bu çay da Gölcük Dağı'ndan çıkar ve Sıvastı, Keçeliler köyleri yakınından geçtikten sonra Delice Çayı'nın kaynağına yakın bir yerde denize dökülür.
İNCE AĞRI ÇAYI; Uzunluğu 30 km. olan bu çay, Gokçebelen Koyu yakınından çıkar; sağdan Gereve, Çığlık ve Gökçeler derelerini alıp, Gazipaşa'da birleştikten sonra ovayı sulayıp denize dökülür.
DELİCE ÇAYI: Halil Limanı'ndan denize dökülen ve uzunluğu 24 km. olan bu çayın kaynağı Karatepe'dedir.
BIÇKI ÇAYI: Uzunluğu 24 km. olan bu çay da Gölcük Dağı'ndan çıkar ve Sıvastı, Keçeliler köyleri yakınından geçtikten sonra Delice Çayı'nın kaynağına yakın bir yerde denize dökülür.
İNCE AĞRI ÇAYI; Uzunluğu 30 km. olan bu çay, Gokçebelen Koyu yakınından çıkar; sağdan Gereve, Çığlık ve Gökçeler derelerini alıp, Gazipaşa'da birleştikten sonra ovayı sulayıp denize dökülür.
KALEDIRAN ÇAYI: Antalya'nın doğu sınırını oluşturan Kaledıran Çayı, Akoluk ve Manik dağlarından gelir. Aynı adı taşıyan körfezde muz bahçelerini suladıktan sonra denize dökülür. Uzunluğu 15 km.'dir.
YERALTI SULARI
Yeraltı suları yönünden zengin olduğu bilinen Antalya ilinde, yeraltı suyundan alınabilecek miktar 218.4*106 metreküp olarak belirlenmiştir. Ancak gerçek sayının bunun çok üstünde olduğu rahatça söylenebilir.
Son düzenleme: