Alaska: Yerini Hakeden Bir Başyapıt

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,577
73,468
NeverLand
Türkiye'de entelektüeller ve iyi eğitim almış kişiler pek çizgi roman okumazlar. Çünkü Teksas, Tommiks, Zagor gibi çizgi romanlar alt-tabakalılık ve eğitimsizlikle özdeşleştirilir. Bu elbette ki bir önyargıdır ama tamamen de temelsiz değildir. Türkiye'de yayımlanan pek çok çizgi roman son derece basittir ve temel sanatsal kaygılardan uzaktır. Çizgi roman popüler bir sanat dalı olduğundan ya da başka bir deyişle kitle tüketimi için üretildiğinden, hedef okur çoğu zaman ortalama zekânın bile altında görülür. Çocukların en verimli kitlesi olması da çizgi romanın basitliğe kaçmasının bir sebebidir. Elbette yetişkinler için üretilen çizgi romanlar da mevcuttur. Yoğun sanatsal duyarlılıkla ve sadece belirli bir okur grubu için çizilen "underground" çizgi romanlarda vardır, ancak ticari kaygılar yüzünden bu tür çizgi romanlar yurdumuza ulaşamamaktadır.

Türkiye'de çizgi romanla özdeşleşen Teksas, Tommiks gibi geleneksel çizgi romanlardan farklı olan belki de tek bir çizgi roman sayılabilir: Ken Parker ya da bizdeki adıyla Alaska. Alaska yazar Giancarlo Berardi ve çizer Ivo Milazzo tarafından 1977'de yaratıldıysa da, Türkiye'de bağımsız bir albüm olarak yayımlanması 1982'yi bulur. Ken Parker'ın yaratılmasında Sydney Pollock'ın 1972'de yönettiği Jeremiah Johnson filminde başrolü oynayan Robert Redford olarak alınır. Redford'un fiziksel özellikleri ve filmdeki kıyafetleri ufak değişikliklerle Ken Parker'a verilir. Başlangıçtaki sakallı görüntüsünden, Parker 'ı daha sevimli kılmak için vazgeçilir. Zaman içinde figür kendine ait özellikler kazanır ve bugünkü Parker haline gelir (Galleppini, 1997: 128-129).

Hiç kuşkusuz Alaska, Türkiye'de yayımlanan en edebî çizgi romanlardan biri, belki de seksenlerdeki tek farklı çizgi roman. Bu farklılığı, bir yandan karakter, öykü, sanatsal tavır ve görsel biçem başlıkları altında incelerken, bir yandan da Alaska'yı geleneksel western çizgi romanlarla bu bağlamlarda karşılaştırmak, Berardi ve Milazzo'nun haklarını teslim etmek olacaktır.

Karakter

Bütün çizgi romanlarda kahraman ana kişidir, olaylar onun etrafında gelişir. Bir iki istisna dışında kahraman belirli bir toplum ve coğrafya içinde yaşar. Coğrafya değişse bile toplumsal özellikler pek değişmez. Her yer kahramanın temel özelliklerine meydan verecek, onları sergilemesine olanak sağlayacak şekilde düzenlenir. Zagor Baltalı İlah, sık sık Darkwood Ormanı'ndan dışarı çıksa da gittiği her yerde güçlüyü haklı kılan "orman kanunları" geçerlidir. Kulver Kalesi'ne üslenen Tommiks'in (Capitan Miki) bulunduğu her bölgede kanunları korumak gibi bir görevi vardır, her yerde bir ranger'dir. Çelik Blek'in (Il Grande Blek) tek uğraşı Amerika'nın bağımsızlığı için Kırmızı Urbalılarla, yani ingiliz askerleriyle savaşmaktır ve her macerasının temelini bu uğraş oluşturmaktadır.

Böylesi özelliklere sahip kahramanlar tabi ki birer karakter olamamaktadırlar. Seyirlik halk sanatlarında olduğu gibi, belirli kişilik yönleri ön plana çıkartılmış iki boyutlu figürler olarak kalmışlardır. Hacivat ile Karagöz, Punch ya da Fransız Commedia D'el Arte kişileri gibi, kurgusal hayatları boyunca hiç değişmeden, gelişmeden birer düz karakter olarak varolurlar.

Edebiyat dönemleri içinde ele alırsak çizgi roman kahramanları realizme bile ulaşamamışlardır. Edebî ve psikolojik derinlikten yoksundurlar. Belirli bir paradigma içinde yer alan maceralarında hep aynı şeyleri küçük değişikliklerle yaşarlar. Kötülerle savaşırlar, iyileri korurlar. Hep kazanırlar; hiç yılmazlar. İnsanlara kötü mesajlar verebilecek her türlü eylemden kaçınırlar. Pek çoğu cinsiyetsizdir. Pek azı aşık olur veya kadınlarla yatar. Sonuç olarak, bu dünyadan oldukça kopuk, inandırıcılıktan uzak kişilerdir.

Ayrıca, Teksas, Tommiks ve Zagor gibi gelenekçi çizgi kahramanlar konformisttirler. içinde yaşadıkları toplumun değerlerini benimserler ve onları korumak için ellerinden geleni yaparlar. Zaten çoğu ya devlet görevlisi kanun koruyucudur (Tommiks, Teks, Judas) ya da adaleti ve düzeni sağlamayı kendilerine edinmişlerdir (Pekos Bill, Zagor, Mandrake, Kızıl Maske, Süpermen ve uçan kahramanlar). Talât Güreli "Türkiye'de Çizgi Romanlar" yazısında esseGesse kahramanları için "bütün bu kahramanlar ara sıra düzene karşı laflar etseler de, hep mevcut düzeni korumaya çalışan katı ahlâkçılardır... Kahramanların ortak saplantısı, inandıkları ya da verilen görevi başarıyla sonuçlandırmaktır" der (1997: 71).

Kahramanların konformist eğilimlerinin bir örneğini Zagor'un İntikam Peşinde adlı macerasında açıkça görürüz. Bu macerada Zagor'dan intikam almak ve ondan daha üstün olduğunu göstermek isteyen Süper Mayk adında biri Zagor'un tahtını sarsmaktadır. İki kez alt edildikten sonra Zagor bir Kızılderili reisine "Olaylar karşısında neler düşündüğünüzü biliyorum... Fakat bana olan güveninizi kaybetmemeniz gerek..." der. Sonunda, Zagor'un teklifiyle iki hasım yedi bölümden oluşan ve Kızılderili şefler ve kale komutanlarının huzurunda ölümcül bir yarış yapılır ve kahramanımız yarışı kazanarak Darkwood'da hakimiyetini yeniden kazanır. Yarışın sonunda Zagor izleyicilere hitaben bir konuşma yapar: "Sayın Komutanlar... Kızılderili Kardeşlerim... ve bütün kader arkadaşlarım, umarım her şey açıklığa kavuşmuştur artık... Bu günden itibaren Darkwood'da hayat tekrar eski haline dönecektir... Hepinizin saygı ve güvenini yeniden kazandığıma eminim ve öyle sanıyorum ki artık bunu yıkmağa kimse cesaret edemeyecek..."

Zagor Darkwood'daki düzeni tekrar sağladığını düşünmektedir. Oysa, işin ilginç yanı, Süpermayk düzen için asla bir tehlike oluşturmamıştır. Zagor'un kendine görev edindiği Kızılderili-Beyaz barışını asla tehlikeye atmamıştır. Maceranın sonunda Süpermayk'ın deli olduğu, onu yakalamak için uğraşan bir şerif tarafından belirtilse de, aslında Süpermayk atletizm ve atıcılık gibi konularda iyi eğitim almış zengin bir eksantiriktir. Zevk için banka soyar ve sonra çaldığı paraları sahibine geri gönderir. Bu macerada ise tek derdi Zagor'ladır. Dolayısıyla Zagor, Darkwood'da oluşturduğu imajının ve karizmasının sarsılmasını önlemek için tam bir konformist gibi hareket edip, Supermayk'la gereksiz bir savaşa girmiştir. Kahramanların yaratılmasındaki eksiklikler yan figürlere, özellikle de kötülere yansımıştır. Yine karakterler değil de tipler vardır, Kötülerin niye kötü olduğu, haklı olabilecekleri yönler hiç göz önüne alınmaz. İyiler mükemmel, alabildiğine iyi iken, kötüler sonuna kadar kötüdürler. Levent Cantek, Türkiye'de Çizgi Roman kitabında, Tommiks'den bahsederken bu konuya şöyle bir ek yapar: "Zıtların keskinliği ilkesi içinde kötü adamlar bıyıklı, sakallı, berduş, tıknaz, kambur, tek gözlü, tek kollu tiplemelerdir. Kötü olmaları dış görünüşlerinin çirkinliği ile güçlendirilir. Tommiks ise kusursuzdur, hata yapmaz. Bütün kurallara bağlıdır" (1996: 123).

Kötülerin yanı sıra iyi yan karakterler de vardır ve bunların en önemlileri şüphesiz, kahramanın her zaman yanında olan kadrolu dostlarıdır. Ancak bu figürlerin de hikâyeye mizah katmak gibi aslî bir görevleri olduğundan, onlardan farklı bir şey yapmaları beklenmez. Tommiks'de Konyakçı ve Doktor Salloso içki bulmak için olmadık şaklabanlıklar yaparak mesailerini sürdürürler. Teksas'da Profesör Oklitüs başarısız sihirbazlık denemeleriyle, Rodi ise afacanlıklarıyla güldürür okuru. Zagor'da Çiko'nun oburluğu ve sakarlığı, Kaptan Swing'de ise Gamlı Baykuşla Puik'in geçimsizliği mizah öğesi olarak kullanılır.

Sonuç olarak, geleneksel çizgi romanlarda hem kahramanlar hem de diğer kişiler soluk alamayan, yaşamayan tiplerdir. Psikolojik derinlikten yoksundurlar.

Alaska'ya gelince, Ken Parker için aslında kahraman nitelemesi yersiz olur. Ne Judas ve Kinowa gibi intikam peşinde koşan, Charles Bronsonvari yüzeysel bir karşı-kahramandır, ne de diğerleri gibi gerçeklikten uzak süper kahramandır. Fiziksel ve ruhsal bir takım erdemleri vardır ancak bunlar asla inandırıcılıktan uzak değildir. Attığını vuramadığı olur; zaman zaman dayak yer; insanları kırar; evli kadınlara aşık olur; beğendiği kadınlarla yatar; kafası karışır, ne düşüneceğini bilemez... ilahi Adalet macerasında kendisiyle ilgili bir itirafta bulunur: "Bazen hatasız biri olduğum zannına kapılıyorum. Ama neyse ki sonradan bütün insanlar gibi yanılabileceğimi anlıyorum." Bu bir kahraman için yapılması zor bir itiraftır.

Geleneksel kahramanlar konformist iken Ken Parker yirminci yüzyılın başındaki Vahşi Batı'da toplumuna yabancılaşmış bir bireydir. Amerikalılar Kızılderilileri ve birbirlerini öldürürken, o atının eyerinde bulabildiği kitapları taşır Okumayı çok geç öğrenmiştir, ama ateş başında Edgar Allen Poe okuyacak kadar da entelektüeldir. Amerikan Ordusu için ara sıra rehberlik yapsa da asla Amerikan emperyalizmini benimsemez. Kızılderili katliamının bir parçası olmamak için işinden ayrılır çünkü "bazen doğruluktan ayrılmamanın tek çaresi yolunu değiştirmektir"

Yaşadığı dönemin vahşetine rağmen, sadece mecbur kaldığında öldürür. Hümanist ve çevrecidir. Bir avcıdır ama sadece ihtiyacı kadar avlanır. Gazeteci Leydi adlı macerasında kurt tuzaklarına et koymak için bizon avladıklarında, yanındakilere sadece yaşlı bizonları vurmalarını söyler. Önden doldurmalı ve tek atışlı bir Kentucky tüfeği vardır. Berardi'nin de söylediği gibi bu özel bir tüfektir: "... sadece koruma amaçlı, karakteri psikolojik olarak belirleyen bir silahtır. Ken aslında bir avcıdır ve tek ateşe sahip olduğundan avına kendininki kadar şans tanır: Onu ya ilk seferinde vurur ya da kaçırır. Bu da Ken'in ahlâk anlayışının bir yönüdür" (Galleppini,1997: 129).

Ken'in ahlâk anlayışı onu diğer kahramanlardan ayıran en önemli unsurdur Talât Güreli, Ken Meksika Güneşi'nde 15 yaşındaki Meksikalı bir fahişeyle yatmadığı için, onu katı bir ahlâkçı olarak damgalar ve diğer kahramanların sırasına sokar: "Yine mutad numarasını yapmış ve zevk almayı düşüneceği yerde, küçük bir kızın fahişelik yapmasına sinirlenmiştir. Ken Parker duruma katı bir ahlakçı bir toplumbilimci gibi bakmıştır... Bu şekilde davranış sergilemek, geniş kitlelere seslenen bütün kahramanların kaderidir zaten. Bu kahramanların karakteri eski söylencelerden beri hiç değişmez. Bu kahramanlar asla kişisel zaaf göstermez, haksızlık yapmaz ve aklın ve törenin dosdoğru çizgisinde yürürler" (1997: 217).

Oysa Ken fahişeyi onunla yatmak için değil, peşinde olduğu adam hakkında bilgi almak için çağırmıştır. 15 yaşındaki birinin anne ve babası tarafından satılmasına sinirlenmek için katı ahlâkçı mı olmak gerekir? Belki de Ken'i sinirlendiren küçük kızın, karnı doyduğu ve Pedro onu çok az dövdüğü için hayatından memmun (!) olmasını haklı çıkartan yaşamın ta kendisidir. Ayrıca, aynı macerada Carmen'le yatmakta tereddüt etmeyecektir Ken. Gazeteci Leydi ve Göçmenler maceralarında evli kadınlara aşık olacak kadar da zaaf gösterecektir, Konformist olmadığından törelerle zaten işi yoktur.

Öte yandan, Ken'in ahlâk anlayışı olmadığı söylenemez. Dinsizdir ama belirgin erdemleri ve prensipleri vardır. Göçmenler'de aşık olduğu kadının dindar çiftçi kocasıyla yaptığı konuşmalarda kurallarından bahseder. Ken Tanrı'ya değil de "insana ve onun barış ve özgürlük içinde yaşamak için bazı kurallar koymadaki yeteneğine" inanır. Zaten maceranın sonunda çiftçi de Vahşi Batı'da Hırıstiyanlık öğretileriyle yaşayamayacağını öğrenecek ve saldırgana sol yanağını çevirmek yerine kavga ederek, kendini ve ailesini kurtaracaktır.

Çiftçi konuşmanın devamında Ken'e kendi kurallarını çiğneyip çiğnemediğini sorar. Ken son derece gerçekçi bir cevap verir: "Hem de çok... İnsanın zayıf yönleri olmasa kurallara gerek kalmazdı, insan güçlendikçe zayıflıkları büyür. Onu güçlü yapan sürekli mücadeledir..." Çiftçiyle kadınlardan da konuşurlar. Çiftçi sorar: "Kutsal Kitap'da (...) 'Başkasının karısına göz koymayın' der. Senin kurallarında da var mıdır bu?" Ken'in cevabı: "Elbette... Ama özellikle herkesin mutlu olmaya hakkı olduğu, ebedi bağ bulunmadığı da var..." (84). Talât Güreli'nin söylediğinin aksine katı bir ahlâkçı değildir Ken. Zaafları vardır ve o bunların farkındadır. Zaten bazen kendini mükemmel sandığını söyleyen o değil miydi?

Hakan Şaşmaz, Ken'i şöyle tanımlıyor: "İnsanları değiştirmek konusunda pek de iddialı olmayan,; hayatın ikilemleri karşısında, çoğu zaman kararsız kalacak kadar gerçekçi; sorgulayıp, eleştirebildiği medeniyetin çarpık gelişimi içinde, (...) yok olmakta olan bir kültür uğruna -aslında kendisi de bu kültürün bir parçasıdır- yapabildiği tek iş gibi gördüğü mesleğine dolayısıyla ülkesine sırt çevirmekten başka seçeneği kalmamış ama hâlâ hayata gülerek bakabilen bir kahraman..." (1997: 119).

Yaratıcılarından Berardi: "Ken Parker bu güne ait bir insandır, bugüne ait sorunları vardır. Hiçbir kesinliğe, hiçbir güvene sahip değildir, gün be gün kendi kendine oluşturduğu idealleri ile yaşar; yanıp tutuşarak, umutsuzluğa kapılarak, cesaretini koruyarak ve acı çekerek tutarlı bir kişi olmaya çalışır... Sanırım onun özelliği, olabilecek en normal insan olmasıdır..." (Galleppini, 1997: 128-129).

Ve Milazzo: "Ken Parker 1800'lerde yaşamış herhangi biri, iyi ve kötü yanları ile. Derin bir başkalaşım sürecindeki bir toplumun içinde yaşıyor. Öyleyse Ken biraz da, bizim içimizdeki '68 döneminde büyümüş çocukların kişiliğini yansıtıyor: Mücadeleler, karşıtlıklar ve büyük hayal kırıklıkları. Tıpkı Ken Parker'in bazı hikâyelerinde olduğu gibi. Kendi yaşadıkça belirli olayların farkına varan bir kişi" (Galleppini, 1997: 129).

Anlatılan özellikleriyle Ken modern bir karakterdir. Zaman içinde değiştiğinden sıradan bir Western tipi olmaktan kurtulmuştur. Gerçeğe yakın ve psikolojik derinliğiyle çizgi romanlar içinde bir devrimi simgeleyen bir karakterdir. Hasanali Yıldırım'ın sözleriyle, "İlk kez bir çizgi roman tipi bir ruha, yani büyük, küçük hatalara, zaaflara, derin acılara, paylaşmaya değer mutluluklara kavuşuyor... Alaska, karakterleri tek boyutluluktan kurtarı(yor)... (1997: 126).

Öykü

Böylesi karakter özelliklerine sahip bir çizgi romanın geleneksel kalıplar içinde öyküler anlatması doğal olarak düşünülemez. Öncelikle öyküler geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Ken'i Antartika'nın buzulları, çöller, küçük Western kasabaları, vahşi doğanın ortası, avcı kamp ve köyleri, kaleler, yerli kampları, henüz endüstrileşmekte olan şehirler ve ihtilal sırasındaki Meksika kentleri gibi birbirinden çok farklı ortamlarda görürüz.

Dolayısıyla öykü çeşitleri de büyük farklılıklar göstermektedir. Mizah, geleneksel çizgi romanlar için vazgeçilmez bir unsur olsa da, pek çok Alaska öyküsü dokunaklı ve dramatiktir. Silahşor, dizinin belki de en dokunaklı öyküsüdür. Çocukluğunda insanlarda saygı uyandırmanın tek yolunun onları korkutmak olduğunu öğrenen bir silahşor iyice yaşlanmıştır. Üstelik her geçen gün biraz daha körleşmektedir. Öte yandan, kendine bir silahşor olarak ün yapmak isteyen herkes onunla düello etmek istemekledir. Öyküde daha dramatik olan ise silahşorun sürekli kabuslarında kendi çocukluğunu görmesidir. Kabuslarında bütün çocuklar ona meydan okumaktadır ve o artık çok yorgundur.

Bir başka dokunaklı öykü olan Donnovan'ın Çocukları'nda, ekonomik kriz sırasında, bir çocuk çetesi içindeki çocukların birbirleriyle ve karşıt çetelerle ilişkileri, baba-oğul münasebetleri ve vaktinden önce olgunlaşmak zorunda kalan iki çocuk arasındaki aşk konu edinilir. Bir yandan da bir fabrikatörün, çalışırken sakat kalan işçisine tazminat vermemek için yaptığı düzenbazlıklar anlatılır. Sakat işçi sonunda intihar edecektir. Bu öyküden bir önceki macera, Ken'in grev kırıcı bir polisi öldürdüğü Grev'dir. Ancak bu macera solcu düşünceler içerdigi için Türkiye'de yayımlanmamıştır.

Yuvaya Dönüş, Ken'in geçmişine ait nostaljik izler taşıyan duygusal bir öyküdür. Küçük bir kızın annesini bulmasına yardım ettiği Profesyoneller'de öyle. Çalınan Mücevherler bir el silahın bile patlamadığı bir dedektiflik öyküsüdür ve şehirde geçer. Beyaz Topraklar üç farklı kültürden insanın doğaya karşı verdikleri yaşam mücadelesini anlatır.

Alaska'daki öykülerin çeşitliliğini gösteren daha pek çok örnek vardır. Ayrıca bazı öyküler açık uçludur. Sonunu asla bilemeyiz. Böyle bir öykü olan Kanlı Yol'da kasabalılar bir habercinin gelmesiyle kasabada işlenen bir cinayetin gerçek katilinin kim olduğunu öğreneceklerdir. Haberci ufukta görüldüğünde Ken kasabayı terk etmeye hazırlanır. "Onun gerçek (...) (katil) olup olmadığı sizi ilgilendirmiyor mu?" denmesi üzerine Ken'in verdiği cevap, karakterini belirlemesi açısından da önemlidir: "Hayır, artık önemi yok! Bu hikâye de gerektiği gibi bitti. Bir tarafta kazananlar... diğer tarafta da kaybedenler oldu. Ama işin acı yanı, ben ne bu taraftan ne de diğer taraftanım..." Ken'le beraber okur da öğrenemez gerçek katili. Dolayısıyla öykü içinde aktif bir rol alıp katilin kimliğini kendisi bulacaktır okur.

Düşünsel ve Sanatsal Tavır

Sanatsal tavırla kastettiğim Aristo'nun 'düşüncesinin karşılığı olan, sanatçıların ya da karakterlerin düşünsel ya da sanatsal alt yapıları, yani felsefeleridir. Bir yanıyla Alaska son derece realist bir anlatıdır. Karakterlerde ve öykülerde geleneksel çizgi romanın abartmalarından kaçınılır. Çelik Blek'in aksine Ken Parker bir anda yirmi kişiyi dövemez. Hikâyelerde, Zagor'un aksine Hintli büyücüler ya da uçan daireler gibi doğa üstü unsurlara yer verilmez. Yaşayan, nefes alan insanın olabildiğince nesnel öyküsüdür Alaska. Örneğin Kızılderililere gerçekçi ve objektif yaklaşımı Alaska geliştirmiştir. Çeşitli maceralarda Kızılderili kültürüne ve Kızılderili katliamına ait bilgiler verilir. İyi beyaz, kötü Kızılderili ya da tam tersi gibi basitliklere kaçılmaz. Ken onlarla yaşamış, onlardan çok şey öğrenmiş olsa da onları asla ilahlaştırmaz. Gazeteci Leydi'de Leydi Scott'la Kızılderilileri tartışırken şöyle der: "Oturan Boğa elbette ki büyük bir adam ama pis ve bitli olduğu da bir gerçek. Ayrıca Kızılderilileri göklere çıkarmak onlara bir şey kazandırmaz... Onları iyi ve kötü yanlarıyla olduğu gibi görmek gerek."

Bir başka açıdan Alaska postmodern bir tavır sergilemektedir maceraların pek çoğunda. En sık kullanılan postmodern strateji metinler arasılıktır (inter-textuality). Farklı edebi metinlerden alınan karakter, öykü ya da sadece cümlelerle yeni bir metin kurma stratejisi olan metinlerarasılıkla Beyaz Balina'da Moby Dick'e, Yıllar Sonra'da King Kong'a ve Agatha Christie'nin Orient Ekspres romanına ve Sönmeyen Kin'de Mavi Melek filmine göndermeler yapılır Eve Dönüş macerasında Laurel- Hardy ikilisine küçük ama onlara uygun bir rol verilir, Ayrıca bir başka postmodern strateji olan parodinin çoğu zaman metinler arasılıkla birlikte kullanımıyla hem çizgi romana hem de geleneksel edebiyata ait bir takım kahramanlar "ti"ye alınır.

Sönmeyen Kin içice geçmiş birkaç öyküden oluşan, içinde yaşlanma temasını ve gelenek-gelecek ikilemini de içeren bir aşk hikâyesi. Öykünün asıl ilginç yönü başrolünde Marlene Dietrich'in oynadığı ve Josef von Sternberg'in yönettiği 1930 yapımı Mavi Melek filmini bir alt metin olarak kullanması Filmden Mavi Melek barı, ana karakterler ve aralarındaki ilişki hiç değiştirilmeden alınmış ve Vahşi Batı'ya yerleştirilmiştir. Barın sahibi ve yıldızı Lola'nın çizimlerinde Marlene Dietrich kullanılmıştır. Film'de Lola'ya tutulduğu için işinden olan eski öğretmen Emil, çizgi romanda yine eski bir öğretmendir. Kısaca, Berardi Mavi Melek filmini kullanarak yeni bir öykü yaratmış ve Ken'i bu öyküye yerleştirmiştir.

King Kong ve Orient Expiesi Cinayeti'ne gönderme yapılan macera, Yıllar Sonra aslında bir dedektif romanı parodisidir. Nerdeyse bütün ünlü kurgusal dedektiflerin davet edildiği bir tren gezisine Ken de hasbelkader katılır. Dedektif romanlarında olduğu gibi trende bir cinayet işlenir ve bütün o ünlü dedektifler saçma sapan, akıl dışı teorilerle cinayeti çözmeye çalışırlar. Sonunda Ken mantıklı bir yaklaşımla olayı çözümler. Bu arada macera boyunca dedektiflerin gülünç sofistikelikleri vurgulanır.

Ayrılan Yollar'da da parodik yaklaşımlar vardır. Bu kez Ken bir barda kendisi için çalışacak birkaç kovboy aramakladır. Hayatını Western öyküleri yazarak kazandığını söyleyen iyi giyimli biri ona yardımcı olmak için bardaki insanlar hakkında yorumlar yapmaya başlar. Bu adam aslında Ken'in yaratıcısı Berardi'dir; bardakilerse western çizgi roman kahramanlarıdır. Bu konuşma sırasında Teks, Zagor, Pekos Bill, Kit Carson ve Tommiks gibi çizgi roman kahramanları 'çıtkırıldım, züppe, seks manyağı, sadist, yapay, olgunlaşmamış, kasıntı ve garip' gibi sıfatlarla tanımlanırlar. Bu bölüm, ayrıca, Alaska'nın kurgusal niteliğinin de altını çizmektedir. Sonuçta Ken de bütün o diğer kahramanlarla aynı bardadır ve aynı ontolojik düzlemde yer almaktadır.

Metinlerarasılık ve parodiye ek olarak, Asker Hikayeleri'nde her şeyin yazıldığı, artık sadece daha önceden yazılmışları elden geçirebileceğimiz gibi postmodernist bir anlayış dile getirilir. Zaten Ayrılan Yollar ve Sönmeyen Kin metinlerarası ve parodik yapılarıyla bu ifadenin uygulamaları gibidirler.

Görsel Biçem

Görsel biçem yönünden de bir takım üstünlükleri vardır Alaska'nın. Bunları resimleme tekniği ve anlatım tekniği başlıkları altında inceleyebiliriz.

Alaska'yı çizmeye Milazzo başlamıştır. Daha sonra yayının yetiştirilmesi ve sürekliliği için Trevisan ve Ambrosini gibi çizerler de çizmişse de, Alaska'ya çizer olarak damgasını vuran yine Milazzo olmuştur. Milazzo'nun biçeminin temelini rahat çizgiler, yoğun leke kullanımı ve birebir yansıtmadan uzak yarı soyut figürler oluşturur. Bu biçem Yıllar Sonra'da, maceranın genel havasını yansıtılabilmek için karikatüre iyice yaklaşmıştır.

Ayrıca macera içinde bir kişi tarafından anlatılan öyküler niteliklerine göre çizilir. Beyaz Topraklar'da bir Eskimo tarafından anlatılan yaratılış efsanesi. Gazeteci Leydi'de bir avcının palavra dolu hikâyesi ve Efsane General'de Kızılderili bir çocuğun rüyası maceranın geneline hakim anlatılardan farklı olarak çizilmiştir. Kızılderili çocuğun rüyası, örneğin, Kızılderili sembolizminden ve ikonografisinden izler taşımaktadır. Böylece form, içeriği desteklemekledir.

Alaska'daki anlatım tarzı çizgiye daha çok ağırlık vermektedir. İnsanların eylemlerini belirtmek ve zamanı bildirmek için kullanılan "O sırada", "Az sonra" gibi cümleler sadece ilk sayılarda kullanılmış, daha sonra da anlatım tamamen sinema diline dönüşmüştür. Sık sık hiçbir yazılı anlatım ya da diyalogun olmadığı sayfalar görülür.

Kareler "tepeden üstten, çapraz, yandan, alttan bakışlara göre" çizilirken kamera vizörü bakış açısını belirler. Önemli sahnelerde "zincirleme, kesme, bindirme, dairesel çevrinme" gibi kamera hareketlerini yansıtacak kareler çizilir (Şaşmaz, 1997: 125). Türkiye'de yayımlanan ilk macera olan Beyaz Balina'da balinanın gemiye saldırması ve bir gemicinin kaptanın karısına saldırması montaj tekniğiyle eşgüdümsel olarak yansıtılır.

Sonuç

Alaska'nın, Türkiye'de yayımlandığı yıllarda kapağında yaratıcısının adı yazılan tek çizgi roman olduğu söylenir. Bu küçük ama önemli bir fark, Alaska'yı diğerlerinden ayıran hatırı sayılır bir semboldür. Ken Parker'ın, sadece tüketilsin diye üretilen, birbirinin neredeyse karbon kopyası olan western çizgi romanlarından farklı olduğunu, belirgin bir kişinin özel bir yaratımı olduğunu vurgulamaktadır. Berardi'nin adının altının çizilmesiyle, Alaska'nın gelenekselleşmiş klişelerden uzak, yaratıcısına ait kişisel bir ifade olduğu anlatılmakladır. Bu kişisel ifade; karakter, öykü, düşünsel ve sanatsal tavır ve görsel biçem konularında benzerlerinden ayrılmaktadır. Bir başka bakış açısından da, Alaska'nın (ya da bugün bilinen adıyla Ken Parker'ın) postmodern eğilimleri ve çağdaş duyarlılığı yansıtan, çizgi romanı "içinde hapsolduğu" kalıplardan kurlaran, bir başyapıt ve klasik olduğunu söylemek yerinde olacaktır.

ŞENOL BEZCİ
 
Üst