Akbaba Dergisi 1973 Sayı 21 ( 9 Mayıs 1973 )

dedo11

Onursal Üye
8 Nis 2013
1,893
5,287
Sayın murtaza5 ;

AKBABA okuma günlüğü ( 7 Nisan 2024 ) : AKBABA OKU(YORUM) :
[ Akbaba Dergisi (1973) Sayi 021 (09 Mayis 1973) -25s (Demokrasi-Metafiz ve dilek) ]



"Yönetim biçimleri de araçlardır : Toplumları bir yerden alıp bir yere götürürler.
Biz çeyrek yüzyılı aşan bir süreden beri onların en rahat, en geniş, en lüks türü ile yol almaya çalışmaktayız.
O tür, parlamentolu demokrasi dediğimiz yönetim biçimidir. Ancak belirli bir gelişim çizgisini aşmış, tuzunu kurutmuş, istikrara kavuşmuş ülkelerde başarıyla uygulanabilen bu yönetim 28 yıldan beri yurdumuzda zikzaklı sonuçlar verdi.
................
Asıl önemli istatistik şu :
Açık ve gizli işsizlerimiz 1962 yılında --köylünün çalıştığı aylarda bile-- 985 bin imiş. Bu rakkam 1972 yılında 1 milyon 600 bine çıkmış. 1977 yılında ise en az 1 milyon 800 bin olacak.
................
Köylerde işsizlik çok vahim değildir ; insanlar sıkıntıyla da olsa geleneksel biçimde geçinip gidebilirler. Oysa kentte işsiz kalma felaketine kimse sürgit dayanamız."

Bu satırlar "Akbaba" imzalı "Yarış" adlı başmakaleden...
Dedo11 Yorumu : Bilir misiniz? Bazı şeylerin depolanması , saklanması olanaksızdır. En klasik örnek olarak "zamanı" verirler. Bunda haklıdırlar. Enerji için de saklanması ( lityumlu piller bunu bir ölçüde değiştirdi... ) da bir ölçüde belki geçerliydi. Ama bilir misiniz bir toplum için asıl önemli olan ve
saklanması olanaksız olan nedir? Yaa.... bildiniz. Bir toplumda saklanması ve kaybının önlenemediği en önemli şey "İNSANIN ÜRETKEN EMEĞİDİR." Ne kadar önemli
olduğunu anlatamam. Düşünün 5 milyon üretken yaşta insan öylecene duruyor. Toplum bunların yaratıcı emeğinden faydalanamıyor. Toplum için ne kadar büyük bir kayıp değil mi? Akan zamanı geri getirip o boşa geçen zamanda kullanmadığınız ÜRETİCİ GÜCÜN yararından toplum yararlanamıyor. İşte toplum için en büyük kayıp budur. İŞSİZLİK İŞTE BU KADAR BÜYÜK BİR FELAKETTİR.
Peki şimdi soru geliyor ; Neden hep geri kalmış ülkelerde bizi ilgilendiren ise tüm İslam ülkelerinde ( yaklaşık 1.800.000.000 kişinin yaşadığı ülkeler topluluğundan bahsediyoruz. Dikkat! Dikkat! ) neden DEMOKRASİ , ADALET , KALKINMA , TOPLUMSAL REFAH , İNSANA İNSAN GİBİ YAŞAM yok bu ülkelerde? Bu az sorun mu? Az felaket mi ?



****Dikkat : Akbaba'nın başmakelesinin alt kısmında şu duyuru yer almış :
"Aziz Nesin Akbaba'da

Aziz Nesin kendi sanat rekorunu aşan
bir başarı ile mizah edebiyatımıza yeni
bir şaheser kazandırıyor :
DİK MARKA İKONLAR

Gelecek hafta Akbaba'da"




Kaymakam tutturmuş "Eyrikayak" köyüne köylülerine ille de Cumhuriyetin 50. yılında bir eser yapmalarını ister. Köylünün ise olanakları hiçbir şeye elvermez. Baskı o kadar artar ki köylüler kendince bir çare bulmuş... Ne mi? Muzaffer İzgü "Yerinde Say Çeşmesi" adlı anlatısının Aşağıdaki satırlarında bu sorunun yanıtını bulacaksınız.
"-- Buldum buldum! dedi...
O sabah, kazmasını, küreğini kapan köylü koştu geldi çeşmenin başına... O, daha altı yıl önce yapılmış olan güzelim çeşmenin dört bir yanına indi kazmalar, kalktı kazmalar... O koskoca çeşme yerle bir edildi öğleye kadar... Ondan sonra muhtar Süsük Memet ilçenin yolunu tuttu. Çıktı kaymakamın yanına:
-- Beyim, dedi, köycek garar verdik, köye bir ellinci yıl çeşemesi yapacağız!...
Kaymakamın ağzı kulaklarına vardı :
-- Yaaa, dedi, ya gördün mü muhtar, insan düşündükten, imkanları araştırdıktan sonra neler yapıyor?...
-- Öyle beyim, insan neler yapmaz ki?
-- Taşınız falan tamam mı?
-- Her bişey tamam beyim, taş da gum da, kireç de, boru da...
Köylüler, bir hafta geceli gündüzlü çalışarak, çeşmeyi eski haline getirdiler, en üstüne de "Ellinci Yıl Çeşmesi" yazdırdılar...
Ama, köylünün arasında çeşmenin adı o günden sonra "Yerinde Say" çeşmesi olarak kaldı."




"PAZARTESİ :
Hıdrellez dendi mi, yerleşmiş bir inanışa göre niyet tutmak, üstesinden gelemiyeceğimiz işlerin hiç çaba harcamadan halli için dilekte bulunmak geliyor öncelikle insanın aklına. Eh, "Dilek" de yorgunluk vermeyen, yatırım gerektirmeyen bir şey olduğuna göre neden geleneğe uymayalım?"

Bu satırlar Vedat Saygel'in "Yedi Gün" başlığı altında yazdıklarından...
Dedo11 Yorumu : Metafizik düşüncenin egemen olduğu toplumsal kesimlerde böyle bir geçersiz , gürçeküstü inanışlar varlığını hep koruyor. Bunun zararı ne biliyor musunuz? İnsanın hayal etmesi, isteklerinin olması, dileklerinin olması güzel elbette... Güzel olmayan gerçek dünyada bunlara erişebilmek için mücadele , emek , çaba vb somut koşullarının yerine getirilmesinin gözardı edilmesidir. Sanal dünyada dolaşan şu sözlere benzer tümceler okumuşsunuzdur :
"Açık olduğu için su akan musluk düşünün... Dünyanın bütün din adamlarını ( Bütün dinlerden bütün din adamlarının hatta o dine inanmış milyarların karşısına geçsin dua ederek ( kendi dinine ve inancına uygun dualar ) suyun akmasının durmasını istesin... Ne olur? Suyun akışı durur mu? Elbette ki hayır!!!!" Ama küçücük bir çocuk bile musluğu kapalı konuma getirince su akışı durur. Bu kadar basit.... Bundan ötesine yorum gerek mi? Bence yok!!!
Vargı :
Madde ile ve onun değişik biçimi ve de dönüşümü ve de dönüşüm öncesi olmayan yani maddi olmayan hiçbir güç ( böyle bir şey zaten olmaz ya... ) maddi dünya üzerine zerre kadar etki edemez onu etkileyemez... Yani eskilerin kelimeleriyle söylersek : Metafizik güçlerin ( bunlardan kaynaklanan isteklerin, dileklerin ) Fiziki dünyaya etkileri sıfırdır.
Dileklerimizin , isteklerimizin olması çok normal ve insani bir durum ama onların gerçekleşmesini istiyor isek onların gerçekleşebileceği asgari ( en az ) koşulların oluşmasını sağlamak için ne gerekiyor ise onun için birey olarak veya toplum olarak emek vererek , çaba göstermek gerekir. Bu en basit bir dilekte de en büyük dilekte de böyledir. Düşünün Osmanlı devletinin ( artık o aşamada imparatorluk denemez ) başkenti dahil neredeyse her yeri işgal edilmişti ... Şimdi bu durumda 3 farklı tutum alınabilir. Bunlara bakalım :
1 - Sadece kurtuluşu dilemek , sadece ( ama sadece ) dualarla veya diğer metafizik isteklerle gerçekleşmesini beklemek...
2 - İşgalci güçlerle işbirlikçiliğine gitmek , onlara boyun eğmek her dediklerini yapmak ( Osmanlı padişahı dahil bir sürü insan böyle davranmıştı. )
3 - Düşman güçlerini yenmek hatta bozguna uğratmak , ülkemizden emperyal güçleri ve onun uşaklarını söküp atmak için ne gerekiyor ise onun tüm bireysel ve toplumsal koşullarını oluşturmak...
Şimdi anladınız mı ATATÜRK neden büyük bir liderdir.

Şimdi anladınız mı , ATATÜRK'ün neden "En mürşit ( = izlenecek yol - yöntem ) ilimdir ( = Bilimdir ) , fendir ( = teknoloji = uygulayım )" dediğini...
Bu nedenle ; kendinize hem Atatürkçüyüm diyeceksiniz ;
hem de ham hayallerin peşine düşeceksiniz,

hem tarihin çarkını geriye ( ortaçağa , hatta 1500 yıl öncesine ) çevirmeye çalışacaksınız ,
hem de yolunuzu , yönteminizi, yönünüzü metafizik güçlere çevireceksiniz ,
hem de bilmek yerine inanmayı seçeceksiniz ,
hem de büyük dünya devletlerinin ( emperyalistlerin ) uşağı olacaksınız ,
.................................

.................................
Bunlara inanıyor ve bunları yapıyor iseniz siz gerçek anlamda ATATÜRKÇÜ OLAMAZSINIZ.... Bunların olduğu yerde ATATÜRK'ün düşünceleri ve ideallerinin yeri yoktur... Buna "UZLAŞMAZ ÇELİŞKİ" diyoruz. Ne yaparsanız yapın bunları uzlaştıramazsınız.
Kendinizi kandırmayınız. Bakın ATATÜRK'e düşman olanlar bunları bildiklerinden ona düşman. Onlar ATATÜRK'ü sizden iyi biliyor.
Seçim sizin.....




BU SAYIDA OLTAMA TAKILAN KELİMELER ( SÖZCÜKLER ) :

Onlar "vahim" diyor , biz "çok kötü" diyoruz...
Onlar "ilelebet" diyor , biz "sürgit" diyoruz...
Onlar "istikrar" diyor , biz "kararlılık" diyoruz...
Onlar "demokrasi" diyor , biz "halkegemenliği" diyoruz...
Onlar "şahaser" diyor , biz "başyapıt" diyoruz...
Onlar "başyaver" diyor , biz "başyardımcı" diyoruz...
Onlar "cihan" diyor , biz "dünya, evren" diyoruz...


Emeğine ve paylaşım isteğine teşekkür ederim...
 
Son düzenleme:
Üst