Akbaba Dergisi 1938 Sayi 235

dedo11

Onursal Üye
8 Nis 2013
1,893
5,287


Sayın ritvan ;

AKBABA okuma günlüğü : AKBABA OKU(YORUM) :


Kapaktaki karikatür : Doğrusu çizenin kim olduğunu çözemedim..
Şimdi durup dururken niye bu karikatüre ilgi çekmek istedim.
Karikatürde Adem ile Havva yukarıdan plajda güneşlenen kadın ve erkeğe bakarak :
"Ademle Havva Plajda :
-- Zavallı çocuklarımız, hala bizim bıraktığımız gibi!.." diyor veya diyorlar...
Dedo11 Yorumu : Yanılıyorsunuz Adem ve Havva ... Bakın neden ? Onlar sizin bıraktığınız gibi değil...
1 - Siz zorunlu olduğunuz için o kılıktaydınız. Aşağıda plajda gördükleriniz birseçim ve gerekirlik sonucu o kılıkta...
2 - İnsanın çaresizlik içinde kabullendiği kılık, düşünce, vb. onların SEÇİMİ diye kabul edilemez , yutturulamaz. Hatta "Hür irademle seçtim." , "özgür irademle tercih ettim." veya "bu benim tercihim" gibi palavraların hiçbir geçerliliği olamaz. Çünkü özgür irade birçok seçenek arasında özgür bilince erişmiş kişi tarafından özgürce bu seçeneklerden birini seçmesiyle olur. Yoksa dış koşulların dayatması ile , çaresizce, seçeneksiz kalındığı için, korkutularak, tehdit edilerek , metafizik güçlerce cezaların en korkuncu ile tedhit edilerek insanın bir koşulu kabul etmesi "Hür-özgür irade ile tercih edilmiş" olmaz...
3 - Plajdakilerin yaşam amaçları ile Adem ve Havva'nın yaşam amaçları sayısız noktada benzeşmez.
4 - O küçümsediğiniz mayolar avuç içi kadar bile olsa ileri teknolojinin ürünüdürler ( iplik, dokuma vb. ) bunları Adem ile Havva nereden bilecek..

Sonuç : Yazılacak çok şey var. Ancak şunu demeliyim. Güya plajdaki çıplaklığı eleştirmek için çizilen karikatür kaba bir eleştiri sınırının ötesine geçemez.
Ne tesadüf aşağıda da Orhan Seyfi Orhon ( olumlu yaklaşıyor ) bu konuya değiniyor...



"... gençlerle aramızda şu fark var: Biz soyunduğumuz zaman daha çirkiniz, onlar giyindiği zaman.

.... Bizim, ne yağlarımızı eritecek plajlarımız, ne vücudumuzu işletecek stayomlarımız vardı. Bizim zamanımzda denize, kapalı deniz hamamlarında peştemalla girilirirdi. Şayet çıplak etimize yabancı bir göz carparsa, utancımızdan güneş çarpmış gibi kızarırdık. Kumda yatmak, kumda oynamak kadar ayıptı. Genç kızlar yürümesini, delikanlılar koşmasını bilmezdi! Kendi neslini, kendisi gibi hantal yetiştiren bir devrin mahsulüyüz.
........
-- Biz niçin mi böyleyiz?

Siz onu bu güneşe ve bu denize sorunuz. Biz o denizden şaşkın tavuklar gibi kaçıyor, o güneşten yarasalar gibi korkuyorduk. Siz, genç kızları tayyareye binen; bizse, paşazadeleri midillide gezen bir neslin çocuğuyuz."

Bu satırlar Orhan Seyfi Orhon'un "Plajda İki Nesil" adlı başmakalesinden...

Dedo11 Yorumu : Bana hep böyle oluyor. Okudğum bazı satırlar beni o kadar çok düşünceye götürüyor ki.. Oturup sayfalar dolusu hatta biraz abartarak söylersem kitap yazasım geliyor.
Şimdi burada iki ayrı nesil ; Cumhuriyet Öncesi
nesil , ile Cumhuriyet Kuşağı karşılaştırılıyor. Hangi açıdan karşılaştırılıyor? Deniz, kum ve güneşle ilişki açısından karşılaştırılıyor. Şimdi bu konuda sayfalar dolusu yazılamaz mı? Bence bugüne dek yazılmamışsa eksik kalmış... Yazık olmuş... Neden mi?

Bu halkın hem de bir müslüman-feodal bir doğu toplumun deniz, kum, plaj, güneşle ilişkisi ne olabilirse Cumhuriyet Öncesi öyle olmuş...
Cumhuriyetle birlikte kapkaranlık dünyamızı aydınlatan bir güneş doğmuş. Bu ATATÜRK güneşidir. Bütün dünyamızı pırıl, pırıl aydınlatmış.
Evet bu halk deniz, güneş, kum, plaj ile ATATÜRK'ün önderliğinde barışmıştır. Onunla birlikte olmuştur. Yani Denize girmek, yüzmek, kumda güneşlenmek, plaj kültürüne erişmek Cumhuriyetin devrimlerinden biridir ( Diğer Cumhuriyet Devrimlerinin önderi olduğu gibi buna da elbette ki ATATÜRK önderlik etmiştir. ). Bizim gibi bir toplumun deniz, yüzme, güneş, kum, plaj , güneşlenme, mayo ile buluşması hayal bile edilemezdi. Ancak bunu Cumhuriyet ve onun önderi Atatürk ile başarabilirdi ve ancak bunu Cumhuriyet devrimi başarabilirdi.
Bunu abarttığımı sanmayın... İnanın deniz, güneş, kum, kumsal, yüzme, güneşlenme ile buluşmayan bir halk geri kalmış bir halktır. Bakınız göreceksiniz..
ATATÜRK'ün rolünü abarttığımı da sanmayınız. Bunun için kürek çeken , kumsalda mayo ile poz veren ATATÜRK'ü düşününce hak verebilirsiniz. Zamanın Amerikan Başkanı da Atatürk'ün bu yönünü takdir etip "Ben buna cesaret edemezdim. Ben böyle mayolu poz veremezdim.Onu (Atatürk'ü ) çok takdir ediyorum." demiştir.



BU SAYIDA OLTAMA TAKILAN KELİMELER ( SÖZCÜKLER ) :

Onlar "seyi'e (Arapça) , Seyyie" diyor , biz "kötülük, kötü durum" diyoruz...
Onlar "mahsul" diyor , biz "ürün, verim" diyoruz...
Onlar "istibdat" diyor , biz "diktatörlük, tek adam yönetim" diyoruz...
Onlar "tayyare" diyor , biz "uçak" diyoruz...
Onlar "saadetinize!" diyor , biz "mutluluğunuza!" diyoruz...
Onlar "muallim" diyor , biz "öğretmen" diyoruz...
Onlar "kerime" diyor , biz "kız evlat" diyoruz...
Onlar "nesil" diyor , biz "kuşak" diyoruz...



Emeğine ve paylaşım isteğine teşekkür ederim...




**Not : 7. sayfadaki "Damat" , 8. sayfadaki "Cevap" , 12. sayfadaki "Asılzade" , fıkraları daha önce de başka Akbaba'larda vardı... Sizin de dikkatinizi çekti mi?...






 
Üst