*** 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun ***

gurselileri

Guest
18 Tem 2010
2,226
2,308
LÜLEBURGAZ
:wbtr: :wbtr: :wbtr: :wbtr: Beni şimdiden Cumhuriyet Bayramımızın coşkusu sardı... Varolsun Büyük Türk Milleti! Yaşasın Cumhuriyet! Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti! Yaşasın Atatürk Sevgisi :wbtr: :wbtr: :wbtr: :wbtr:


c8gton5ser70mk4o2.jpg
 

pandora1972

Süper Üye
1 Ağu 2012
2,229
4,844
Bu siteye üye olduğumdan bu yana fark edeceğiniz üzere laik Türkiye Cumhuriyeti'nin bir bireyi olarak, yedi göbek geriye gittiğimde etnik kökenlerim ne çıkarsa çıksın "Nu Mutlu Türküm Diyene", derim. Asla Osmanlı İmparatorluğu geçmişimi yadsımam ve küçümsemem. Ama ben bir Cumhuriyet kadınıyım, Atam'ın kızıyım onun yolunu kendime yol bildim; çünkü Allah bana kullanayım diye bir akıl vermiş; e ziyan etmemek lazım.Şimdi rüzgâr başka yönden esiyor diye bütün bir ömürden mi vaz geçeyim? Ozan ne demiş," dönen dönsün ben dönmezem yolumdan". Bu benim bayramım, Atam'ın bana hediyesi bu bayram sahip çıkmak boynumun borcu.
 

harp55

Çeviri & Balonlama
27 Eki 2009
1,841
6,316
Kıskananlar çatlasın. çoşkuyla kutluycam. bagddat caddesindeyin pazartesi akşamı. Kurarken izinmi aldık ki kutlarken izin alıcaz. Biz gögükızıla boyar evreni kendimize bayrak yaparız. cadde ve sokakalar ne kelime.
 

pandora1972

Süper Üye
1 Ağu 2012
2,229
4,844
Kıskananlar çatlasın. çoşkuyla kutluycam. bagddat caddesindeyin pazartesi akşamı. Kurarken izinmi aldık ki kutlarken izin alıcaz. Biz gögükızıla boyar evreni kendimize bayrak yaparız. cadde ve sokakalar ne kelime.

Astım bayrağı kanka hem de Atatürk'lü olanından, bir dalgalanıyorki sanki kırmızısından şehitler canlanıyor dalga dalga. Şimdi de yeni kahpeler yeni hainler türedi kardeşe kurşun sıkan, federasyonmuş oldu; bugün bayrağımla kutlamamla yanıt veriyorum.
 

gurselileri

Guest
18 Tem 2010
2,226
2,308
LÜLEBURGAZ
başka Türkiye yok... bu vatan bizim... bu cumhuriyet bizim... sahip çıkmak en önemli görevimiz... CUMHURİYET BAYRAMIMIZ BİR DEĞİL BİNLERCE KEZ KUTLU OLSUN!
 

Kadri Balta

Aktif Üye
27 Mar 2012
406
2,221
29ekimatatrk2.jpg



318472101511510405547072407104nywy.jpg



246661101511984500247071745869847nhoh.jpg







Atatürk bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyanın ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır. Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye' nin doğması, yeni Türkiye' nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan etmesi ve o zamandan beri koruması, Atatürk' ün Türk halkının işidir. Şüphesiz ki, Türkiye' de giriştiği derin ve geniş inkilaplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur.
John F. KENNEDY (A.B.D. Başkanı, 10 Kasım 1963)








1022512409160067470717567423486557667021n.jpg



58213410150885202810927801395426n.jpg



37403710151201377629707893747403n.jpg



254614101511984606597071598545959n.jpg



1520447910112007121.jpg



1520447910112007131.jpg



152044791011200741.jpg
 

ccahitkar

Onursal Üye
30 Eki 2010
4,805
2,641
metu
Gökler çıkabildin, uçabildinse derindir,
Tarihi kendin yazıyorsan, eserindir.

Bahsetme bugün sade dünün mucizesinden,
İnsan utanır sonra yarın kendi sesinden.

Asrın yaşamak hakkını vermez sana kimse;
Sen asrını üstünde izin varsa benimse;

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.

Mithat Cemal KUNTAY
 
14 Ağu 2012
108
664
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun,
Entrikalar bizi yıldırmaz...
Vatanımın her zerresi şehit kanıyla yıkanmış bir toprağa sahip bir ülkeyiz.
Büyük önder Ulu Atatürk'ü de bu vesile ile minnet ve şükranla,çoşkuyla anıyoruz.
 

okan1964

Onursal Üye
27 Ağu 2012
689
939
Cumhuriyet'i kanla kurduk. Gerekirse yeniden kanımızın son damlasına kadar
veririz.
" Kim bu cennet vatan uğruna olmaz ki feda, Şüheda fışkıracak ,toprağı sıksan Şüheda"

Cumhuriyet Bayramımız Hepimize Kutlu olsun. Bayraklarımızı asalım , hem de en büyüğünden ...
 

ertuğrul

Admin
5 Nis 2009
24,888
140,311
Cumhuriyet bayramı kutlu olsun.


29 Ekim 1923’te TBMM, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası)’nda yaptığı değişiklikle, devletin yönetim biçimini cumhuriyet olarak ilan etmiştir. Aynı gece bu ilan, atılan 101 pare top ile kutlanmıştır. 1924 yılında ise cumhuriyetin ilanı şenliklerle kutlanmıştır.

2 Şubat 1925'te, Hariciye Vekaleti(Dışişleri Bakanlığı)'nce düzenlenen bir kanun teklifinde 29 Ekim'in bayram olması önerilmiştir. Bu teklif Meclis Anayasa Komisyonu tarafından incelenmiş ve 18 Nisan'da karara bağlanmıştır. 19 Nisan'da ise teklif TBMM tarafından kabul edilmiştir. 628 sayılı bu kanun ile 29 Ekim, 1925'ten itibaren ülke içinde ve dış temsilciliklerde bayram olarak kutlanmaya başlamıştır.(alıntı)
 

Doktor Kim

Aktif Üye
17 Mar 2011
325
14,237
Cumhuriyet, Ulus ve Bağımsızlık

,
hareketli29ekimresim.gif
,
cumhuriyetbayramisiirleri.jpg

ATATÜRK 1923 YILINDA SÖYLEMİŞTİ !

"Bir gün cihan harbinden sonra Ortadoğu'da kurulan yapay devletlerin halkları ayaklanacaktır. O gün geldiğinde yeni kurduğumuz Cumhuriyetimizin yöneticileri bu halkların değil, Emperyalist güçlerin yanında yer alırsa aynı akıbete kendileri uğrayacaktır. Ve Kurtuluş Savaşı'nda yedi düvele haddini bildiren Türk Halkı onların da hakkından gelecektir. (Atatürk'ün 1923 yılında Amerikalı Gazeteci İsaac F. Marcosson'a verdiği röportajdan)


,
cumhuriyetcic.jpg

Uyuyan Kim?

Ataol Behramoğlu

Çocukluk yıllarımdan anımsadığım bir karikatür vardır. Büyük olasılıkla Akbaba dergisinde gördüğüm bu karikatür, bize göre geleneksel giysileri içinde, eli sopalı bir Yunanlıyı ve Yunanlının sopa attığı bir Türkü gösteriyordu. Şunca yıl geçtikten sonra da aklımda sözcüğü sözcüğüne kalan alt yazı aynen şöyleydi:

"Vur eski kölesi utandır onu

Bırakma uyusun uyandır onu"

Karikatürün çiziminden çok, sözler yer etmiş zihnimde. Bu sözlerde can acıtan, irkilten bir şey var. Ustaca söylenmişliği (tonlama, uyaklar) etkiyi artırıyor... 'Eski kölenin efendisini pataklaması, dayağı yiyen bakımından, aşağılanmanın varabileceği en son nokta olsa gerek...

İlkokul dönemlerimizde ve daha sonraki yıllarda, ders kitaplarından ya da başkaca kaynaklardan kendi tarihimiz konusunda edindiğimiz bilgiler, yüzeysel, duygusal, şovencedir. Cumhuriyet döneminin bütün kuşakları için sanıyorum ki bu böyledir. Kısa bir özet yapmak gerekirse, söylenebilecek olan şudur: Türkler Orta Asya'daki kuraklık nedeniyle Anadolu'ya göçmüş, Malazgirt'teki zaferden sonra önce Selçuklu sonra Osmanlı İmparatorluklarını kurmuş, iyi padişahlar ve devlet adamları döneminde yükselen Osmanlı İmparatorluğu, kötüleri döneminde çöküntüye uğramış, daha sonra da çöken bu imparatorluğun yıkıntılarında Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

İddia ediyorum ki, bu ülkede okumuş yazmışlar arasında bu konuda yapılacak bir soruşturmadan alınacak sonuçlar yukarıdakinden daha kapsamlı ve derinlikli olamayacaktır.

Orta Asya'dan gelen Türkler kim?

Orada ne yapıyorlardı?

Anadolu'ya gerçekten de niye geldiler?

Bu Türkler geldiğinde Anadolu'da kimler, hangi uygarlıklar vardı Türklerin gelişinden sonra Anadolu'da neler değişti?

Orta Asya'dan gelen Türkler Anadolu'da ne gibi değişimlere uğradılar?

Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları nasıl kuruldu, nasıl yükseldi nasıl yıkıldı?

Bu konularda özellikle yabancı dillerdeki sayısız araştırmadan değil bizdeki ders kitaplarından söz ediyorum. Türkiye'de ilk ve orta dereceli okullardaki tarih derslerinde okutulan kitapların doğru bir insanlık ve ulus bilinci oluşturmaya değil, kafa karışıklığı ve bilinçsizlik yaratmaya yaradığını düşünüyorum. Kabahat bu kitapları yazanlarda değil, bütün bir eğitim sistemindedir.

Türklüğümle ilgili bilincimi oluşturan bizdeki tarih kitapları değil yurtdışı yolculuklarımda edindiğim izlenimler olmuştur. Moskova'dak bir parkta gördüğüm bir anıt tuhafıma gitmişti. Yaşmaklı bir Türk (Müslüman) kadın diz çözmüş, kendisine süngü ya da tüfeğini doğrultan Rus askerine yalvarıyordu. Bizde o dönemde resim ve heykel yasaklı olduğu için 19. yüzyıla (ya da daha öncelere) ilişkin bu gibi anıt'lardan yoksunuz. Yine de, beni asıl yadırgatan, bir anıtta bir kadının bu durumda gösterilmesi olmuştu...

Bulgaristan yolculuklarımda, tarihsel yerleri gezerken, 'rehber’leri en sık kullandıkları sözlerin başında 'Türk boyunduruğu' anlamına gelir 'turetskaya iga' sözcükleri geliyordu. Osmanlı egemenliği dönemini adlandıran bu deyim sanıyorum ki bugün de geçerliliğini korumaktadır.

Bir Yunanistan yolculuğumuzda, Atina'nın girişindeki bir duvar yazısını, gruptaki Rumca bilen arkadaş dilimize çevirmişti: "Türk kanı için!"

Çekoslovak halk kültürü konulu bir derlemedeki bölümlerden birinin 'Türk Egemenliği Dönemi' başlığını taşıdığını gördüğümde şaşırmıştım.

Yugoslavya'nın (şimdiki Sırbistan'ın) Niş kentinde bir semtin adının 'Kele Kule' (kelle kule) olduğunu, buradaki bir müzede bir Osmanlı paşasının kestirdiği kafalardan artakalan kafataslarının sergilendiğini daha önce bir röportajımda yazmıştım...

Yakınlardaki bir Yunanistan yolculuğumda, o sırada bulunduğumuz küçük bir kentin İngilizce tanıtım broşüründe "altı yüzyıl süren Türk işgali" diye bir söz vardı. Yunanistanlı genç çevirmene, azıcık da alayla, bir işgalin altı yüzyıl süremeyeceğini, ya da altı yüzyıl süren şeyin işgal değil başka bir şey olması gerektiğini anlatmıştım...

Batıdan, doğudan, bunlara benzer çok sayıda örnek, izlenim sıralayabilirim...

Bir ara, başka dillerde Türklere ilişkin deyimleri, başka ülkelerden edebiyatçıların yapıtlarında Türklere ve Türkiye'ye ilişkin bölümleri derlemeye merak sarmış ve bu işte epeyce de yol almıştım...

Bunları söylemekle amacım, dünyada, özellikle de yakın coğrafyada, bize ilişkin olumsuz duyguların ne kadar çok olduğunu göstermek değil...

Çünkü örnekler sadece olumsuzlarla da sınırlı değil.

Yugoslavya'da, aynı Niş kentinin yakınlarında ünlü bir kiliseyi gezerken papaz, bu tarihsel anıtın bütün bir Osmanlı egemenliği döneminde varlığını koruduğunu, yardım ve destek gördüğünü, buna karşılık Nazi saldırıları sırasında hasara uğradığını söylemişti.

Yine bir Bulgaristan yolculuğumda, o sırada Cumhurbaşkanı Yardımcısı görevinde de bulunan ünlü Bulgar şairi Georgi Cagarov, bir sohbetimizde yarı şaka yarı ciddi, Balkanlar'da dirlik düzenlik için, Osmanlı egemenliği gibi bir egemenliğe gereksinim olduğunu söylemişti.

+ + +

Cagarov'un büsbütün de şaka olsun diye konuşmadığını anlamak için, bu sohbetimizden yaklaşık yirmi yıl sonraki Balkan trajedisiyle İvo Andriç'in ölümsüz yapıtı Drina Köprüsünü birlikte okumak yeter...

Bütün bunlarla asıl söylemek istediğim, dünyada ve özellikle de ülkemizin ait olduğu (Küçük ve Büyük Asya, Kafkaslar, Ortadoğu, Balkanlar, Orta Avrupa, Akdeniz ülkeleri...) coğrafyada var olan (olumlu, olumsuz, karışık vb...) Türk ve Türkiye imgesinden, Başta 'aydın'ımız olmak üzere, kendi ülkemiz insanının habersizliği, derin bilgisizlik ve ilgisizliğidir...

Namık Kemal'ler kendilerine 'Osmanlı' deseler de Batı bu sözcüğü 'Türk'e çevirmiş, 'Genç Osmanlılar'ı 'Genç Türkler' yapmıştır.

Balkanlarda Yunan, Bulgar, Sırp, biraz daha geç olarak Anadolu'da Ermeni aydınları arasında ulusalcılık bilinci doğup gelişmekteyken, Osmanlı'da 'Türk' sözcüğü, geriliği, köylülüğü anlatmaktaydı...

19. yüzyılın son çeyreğinde Mehmet Emin Yurdakul'un Türkçe Şiirler'ine kadar.

Mustafa Kemal'in esin kaynaklarından biri, insancıl, özgürlükçü Tevfik Fikret'se, bir öteki "bırak beni haykırayım" diye haykıran şairdir.

Mehmet Emin Yurdakul'daki Türklük bilinci şoven bir ulusçuluk değil, "en hakir bir insanı kardeş duyan", "esir yaratmayan bir Tanrıya iman" eden, "paçavralar içindeki yoksul"un yaraladığı bir 'ruh'tur.

'Mustafa Kemal ulusçuluğu' bu bilincin ve duygululuğun sentezidir...

"Özgürlük ve bağımsızlık benim kişiliğimdir" özdeyişi, bu sentezin üzerinde yükseliyor.

Bugün gelinen bir noktada Türk aydını şizofrenik bir kişilik bozulması yaşıyor.

Bir yanda gerici, dinsel akım.

Bir yanda şoven ulusçuluk.

Bir yanda küreselci teslimiyetçilik.

Bir yanda yurtseverlikten yoksun solculuk.

Ve her yanda tutuculuk (sekterlik) ya da fırsatçılık (oportünizm)...

Dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir solcu, emek ideolojisini, ulusal aidiyetinin karşısına koymaz.

Bunun, bağımsızlığını antiemperyalist bir savaşla kazanmış bir ülkede özellikle böyle olması gerekir.

Üstelik bu ülkenin bulunduğu coğrafyada, yukarıda sıralanan örneklerde görülebileceği gibi, sağcısıyla solcusuyla birçok ulus, haklı ya da haksız, kendi ulusal kimliğini Türk ve Türkiye karşıtlığı temelinde oluşturmuşken...

Yazımın girişindeki karikatüre ve zihnimden çıkmadığım söylediğim alt yazıya dönüyorum...

Kimse bizim 'eski kölemiz değil ve biz kimsenin 'efendisi' değildik...

Fakat insanlık tarihinin en eski, en köklü uygarlıklarından birinin mirasçısı, sürdürümcüsü olduğumuzu bugün bizler yeterince kavrayamıyor olsak da başkaları biliyor ve bir biçimde bunu bize anımsatıyorlar...

Cumhuriyet devrimleri ise bu büyük mirasın yeni, çağdaş aşamasıdır.

Hiçbir ulus, hiçbir halk, ötekinden daha 'hakir', daha aşağı görülemez...

Fakat, en azından Küçük Asya'daki tarihimizin başlıca bir özelliği, bu tarihin hiçbir döneminde bir başka ulusun boyunduruğu altında yaşanmamış oluşudur...

Sıradan halk, sokaktaki insan, bunun bilgisine olmasa bile sezgisine, içgüdüsüne sahiptir.

Bütün davranışlarında, tepkilerinde bu özelliğinin belirtileri görülebilir.

Aşağılık duygusu halka değil bir kısım aydınımıza özgüdür.

Milletimiz uyumuyor ama uyuşturulmuş.

Bilgisi kıt, fakat sezgileri, içgüdüsü henüz sağlam...

Uyuyanlar ise, aydınlarımız ya da aydın saydıklarımızın birçoğu...

Öncelikle onların şizofrenik kişilik bozulmasından kurtulmaları gerekiyor.

Burada öncülük, emeğin ideolojisi olan solculukla kimliğimizin temellerinden birini oluşturan yurtseverlik duygusunun ayrılmaz bir bütün oluşturduğunu kavraması gereken solculara düşüyor...

Solcular bu sentezi yapabildikleri ve onu halka ulaştırmanın doğru dilini ve yollarını bulabildiklerinde, milletin hiç de uykuda olmadığı açık seçik görülebilecek...

Ataol Behramoğlu’nun Son Şiiri

NE ÇOK HAİN

“Ne Çok Enkaz”ın yazarı Ahmet Necdet’in anısına saygıyla.


Sizinle galiba arkadaş filandık

Işıklı günlerinde gençliğimizin.

Hayalleriyle kanatlanırdık

Gelecek, güzel Türkiye’nin.

Fakat nasıl da değiştiniz birden

Arınıp bütün o düşlerden

Buzlu sularında bencilliğin.

Ne çok hain.


Hayır, belki de değişmediniz,

Aslınız belki de buydu sizin.

Sadece zamana ayak uydurdunuz

Ortak ateşinde ısınıp gençliğin.

Sonra neyseniz o oldunuz

Asıl kimliğinizi buldunuz

Uşağı oldunuz zalimin.

Ne çok hain.


Şimdi giydiğiniz her şey markalı

Tadını aldınız zenginliğin.

O fotoğraflar parkalı markalı

Uzak bir anısı oldu geçmişin.

Fakat yine de yeri geldikçe

El atıp eski albüme

Kullanıyorsunuz reklam için.

Ne çok hain.

Aynı arsız kibir suratlarınızda

Erkeğinizin dişinizin.

İçim bulanıyor karşıma çıktıkça

Ekranlarında TV’lerin.

Kiminiz yeni yetme faşist çığırtkan

Kiminiz kaşarlanmış sırtlan,

Sanırsın kardeşi vampirin.

Ne çok hain.

Yoksul aile çocuklarıydınız

Orta halli, belki zengin.

Soyluydu sizden anneniz babanız,

Sade yurttaşları Cumhuriyet’in.

Siz hangi piç köklerden türediniz,

Kimsiniz, neden böylesiniz

Nasıl boğuldunuz içinde ihanetin.

Ne çok hain.


Zaman geçer, devran döner

Yıkılır sarayı, zindanı zalimin

Efendi uşağını terk eder

Gereği kalmayınca hizmetin

Hele azıcık da diklendiniz mi

Yersiniz kaçınılmaz tekmeyi

Hadi, sıkıysa diklenin

Ne çok hain.


Kimliksizler, omurgasızlar

Hedefisiniz şimdi lanetin.

Ne hizmetinde olduğunuz iktidar

Ne sahte parıltısı şöhretin

Kurtaramayacak sizi bu lanetten,

Halkın içinde yükselen nefretten,

Artık hiç değilse susmayı deneyin.

Ne çok hain.


,
29eki1.gif
 
Son düzenleme:

express

Yeni Üye
9 Eki 2012
22
133
uiute.jpg



Bugünki Türk siyasi liderlerinde yukarı fotoğraftaki görülen tabloyu sergilemeleri dileğimle

Herkesin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını kutlu olsun...
 

lotoloto

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
6 Kas 2009
4,145
20,800
dünyaya ender gelmiş insanlardan biri olan
büyük önderimiz atamızın
bizlere armağan ettiği cumhuriyet bayramımız
hepimize kutlu olsun.
 

pandora1972

Süper Üye
1 Ağu 2012
2,229
4,844
,
hareketli29ekimresim.gif
,
cumhuriyetbayramisiirleri.jpg

ATATÜRK 1923 YILINDA SÖYLEMİŞTİ !

"Bir gün cihan harbinden sonra Ortadoğu'da kurulan yapay devletlerin halkları ayaklanacaktır. O gün geldiğinde yeni kurduğumuz Cumhuriyetimizin yöneticileri bu halkların değil, Emperyalist güçlerin yanında yer alırsa aynı akıbete kendileri uğrayacaktır. Ve Kurtuluş Savaşı'nda yedi düvele haddini bildiren Türk Halkı onların da hakkından gelecektir. (Atatürk'ün 1923 yılında Amerikalı Gazeteci İsaac F. Marcosson'a verdiği röportajdan)


,
cumhuriyetcic.jpg

Uyuyan Kim?

Ataol Behramoğlu

Çocukluk yıllarımdan anımsadığım bir karikatür vardır. Büyük olasılıkla Akbaba dergisinde gördüğüm bu karikatür, bize göre geleneksel giysileri içinde, eli sopalı bir Yunanlıyı ve Yunanlının sopa attığı bir Türkü gösteriyordu. Şunca yıl geçtikten sonra da aklımda sözcüğü sözcüğüne kalan alt yazı aynen şöyleydi:

"Vur eski kölesi utandır onu

Bırakma uyusun uyandır onu"

Karikatürün çiziminden çok, sözler yer etmiş zihnimde. Bu sözlerde can acıtan, irkilten bir şey var. Ustaca söylenmişliği (tonlama, uyaklar) etkiyi artırıyor... 'Eski kölenin efendisini pataklaması, dayağı yiyen bakımından, aşağılanmanın varabileceği en son nokta olsa gerek...

İlkokul dönemlerimizde ve daha sonraki yıllarda, ders kitaplarından ya da başkaca kaynaklardan kendi tarihimiz konusunda edindiğimiz bilgiler, yüzeysel, duygusal, şovencedir. Cumhuriyet döneminin bütün kuşakları için sanıyorum ki bu böyledir. Kısa bir özet yapmak gerekirse, söylenebilecek olan şudur: Türkler Orta Asya'daki kuraklık nedeniyle Anadolu'ya göçmüş, Malazgirt'teki zaferden sonra önce Selçuklu sonra Osmanlı İmparatorluklarını kurmuş, iyi padişahlar ve devlet adamları döneminde yükselen Osmanlı İmparatorluğu, kötüleri döneminde çöküntüye uğramış, daha sonra da çöken bu imparatorluğun yıkıntılarında Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

İddia ediyorum ki, bu ülkede okumuş yazmışlar arasında bu konuda yapılacak bir soruşturmadan alınacak sonuçlar yukarıdakinden daha kapsamlı ve derinlikli olamayacaktır.

Orta Asya'dan gelen Türkler kim?

Orada ne yapıyorlardı?

Anadolu'ya gerçekten de niye geldiler?

Bu Türkler geldiğinde Anadolu'da kimler, hangi uygarlıklar vardı Türklerin gelişinden sonra Anadolu'da neler değişti?

Orta Asya'dan gelen Türkler Anadolu'da ne gibi değişimlere uğradılar?

Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları nasıl kuruldu, nasıl yükseldi nasıl yıkıldı?

Bu konularda özellikle yabancı dillerdeki sayısız araştırmadan değil bizdeki ders kitaplarından söz ediyorum. Türkiye'de ilk ve orta dereceli okullardaki tarih derslerinde okutulan kitapların doğru bir insanlık ve ulus bilinci oluşturmaya değil, kafa karışıklığı ve bilinçsizlik yaratmaya yaradığını düşünüyorum. Kabahat bu kitapları yazanlarda değil, bütün bir eğitim sistemindedir.

Türklüğümle ilgili bilincimi oluşturan bizdeki tarih kitapları değil yurtdışı yolculuklarımda edindiğim izlenimler olmuştur. Moskova'dak bir parkta gördüğüm bir anıt tuhafıma gitmişti. Yaşmaklı bir Türk (Müslüman) kadın diz çözmüş, kendisine süngü ya da tüfeğini doğrultan Rus askerine yalvarıyordu. Bizde o dönemde resim ve heykel yasaklı olduğu için 19. yüzyıla (ya da daha öncelere) ilişkin bu gibi anıt'lardan yoksunuz. Yine de, beni asıl yadırgatan, bir anıtta bir kadının bu durumda gösterilmesi olmuştu...

Bulgaristan yolculuklarımda, tarihsel yerleri gezerken, 'rehber’leri en sık kullandıkları sözlerin başında 'Türk boyunduruğu' anlamına gelir 'turetskaya iga' sözcükleri geliyordu. Osmanlı egemenliği dönemini adlandıran bu deyim sanıyorum ki bugün de geçerliliğini korumaktadır.

Bir Yunanistan yolculuğumuzda, Atina'nın girişindeki bir duvar yazısını, gruptaki Rumca bilen arkadaş dilimize çevirmişti: "Türk kanı için!"

Çekoslovak halk kültürü konulu bir derlemedeki bölümlerden birinin 'Türk Egemenliği Dönemi' başlığını taşıdığını gördüğümde şaşırmıştım.

Yugoslavya'nın (şimdiki Sırbistan'ın) Niş kentinde bir semtin adının 'Kele Kule' (kelle kule) olduğunu, buradaki bir müzede bir Osmanlı paşasının kestirdiği kafalardan artakalan kafataslarının sergilendiğini daha önce bir röportajımda yazmıştım...

Yakınlardaki bir Yunanistan yolculuğumda, o sırada bulunduğumuz küçük bir kentin İngilizce tanıtım broşüründe "altı yüzyıl süren Türk işgali" diye bir söz vardı. Yunanistanlı genç çevirmene, azıcık da alayla, bir işgalin altı yüzyıl süremeyeceğini, ya da altı yüzyıl süren şeyin işgal değil başka bir şey olması gerektiğini anlatmıştım...

Batıdan, doğudan, bunlara benzer çok sayıda örnek, izlenim sıralayabilirim...

Bir ara, başka dillerde Türklere ilişkin deyimleri, başka ülkelerden edebiyatçıların yapıtlarında Türklere ve Türkiye'ye ilişkin bölümleri derlemeye merak sarmış ve bu işte epeyce de yol almıştım...

Bunları söylemekle amacım, dünyada, özellikle de yakın coğrafyada, bize ilişkin olumsuz duyguların ne kadar çok olduğunu göstermek değil...

Çünkü örnekler sadece olumsuzlarla da sınırlı değil.

Yugoslavya'da, aynı Niş kentinin yakınlarında ünlü bir kiliseyi gezerken papaz, bu tarihsel anıtın bütün bir Osmanlı egemenliği döneminde varlığını koruduğunu, yardım ve destek gördüğünü, buna karşılık Nazi saldırıları sırasında hasara uğradığını söylemişti.

Yine bir Bulgaristan yolculuğumda, o sırada Cumhurbaşkanı Yardımcısı görevinde de bulunan ünlü Bulgar şairi Georgi Cagarov, bir sohbetimizde yarı şaka yarı ciddi, Balkanlar'da dirlik düzenlik için, Osmanlı egemenliği gibi bir egemenliğe gereksinim olduğunu söylemişti.

+ + +

Cagarov'un büsbütün de şaka olsun diye konuşmadığını anlamak için, bu sohbetimizden yaklaşık yirmi yıl sonraki Balkan trajedisiyle İvo Andriç'in ölümsüz yapıtı Drina Köprüsünü birlikte okumak yeter...

Bütün bunlarla asıl söylemek istediğim, dünyada ve özellikle de ülkemizin ait olduğu (Küçük ve Büyük Asya, Kafkaslar, Ortadoğu, Balkanlar, Orta Avrupa, Akdeniz ülkeleri...) coğrafyada var olan (olumlu, olumsuz, karışık vb...) Türk ve Türkiye imgesinden, Başta 'aydın'ımız olmak üzere, kendi ülkemiz insanının habersizliği, derin bilgisizlik ve ilgisizliğidir...

Namık Kemal'ler kendilerine 'Osmanlı' deseler de Batı bu sözcüğü 'Türk'e çevirmiş, 'Genç Osmanlılar'ı 'Genç Türkler' yapmıştır.

Balkanlarda Yunan, Bulgar, Sırp, biraz daha geç olarak Anadolu'da Ermeni aydınları arasında ulusalcılık bilinci doğup gelişmekteyken, Osmanlı'da 'Türk' sözcüğü, geriliği, köylülüğü anlatmaktaydı...

19. yüzyılın son çeyreğinde Mehmet Emin Yurdakul'un Türkçe Şiirler'ine kadar.

Mustafa Kemal'in esin kaynaklarından biri, insancıl, özgürlükçü Tevfik Fikret'se, bir öteki "bırak beni haykırayım" diye haykıran şairdir.

Mehmet Emin Yurdakul'daki Türklük bilinci şoven bir ulusçuluk değil, "en hakir bir insanı kardeş duyan", "esir yaratmayan bir Tanrıya iman" eden, "paçavralar içindeki yoksul"un yaraladığı bir 'ruh'tur.

'Mustafa Kemal ulusçuluğu' bu bilincin ve duygululuğun sentezidir...

"Özgürlük ve bağımsızlık benim kişiliğimdir" özdeyişi, bu sentezin üzerinde yükseliyor.

Bugün gelinen bir noktada Türk aydını şizofrenik bir kişilik bozulması yaşıyor.

Bir yanda gerici, dinsel akım.

Bir yanda şoven ulusçuluk.

Bir yanda küreselci teslimiyetçilik.

Bir yanda yurtseverlikten yoksun solculuk.

Ve her yanda tutuculuk (sekterlik) ya da fırsatçılık (oportünizm)...

Dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir solcu, emek ideolojisini, ulusal aidiyetinin karşısına koymaz.

Bunun, bağımsızlığını antiemperyalist bir savaşla kazanmış bir ülkede özellikle böyle olması gerekir.

Üstelik bu ülkenin bulunduğu coğrafyada, yukarıda sıralanan örneklerde görülebileceği gibi, sağcısıyla solcusuyla birçok ulus, haklı ya da haksız, kendi ulusal kimliğini Türk ve Türkiye karşıtlığı temelinde oluşturmuşken...

Yazımın girişindeki karikatüre ve zihnimden çıkmadığım söylediğim alt yazıya dönüyorum...

Kimse bizim 'eski kölemiz değil ve biz kimsenin 'efendisi' değildik...

Fakat insanlık tarihinin en eski, en köklü uygarlıklarından birinin mirasçısı, sürdürümcüsü olduğumuzu bugün bizler yeterince kavrayamıyor olsak da başkaları biliyor ve bir biçimde bunu bize anımsatıyorlar...

Cumhuriyet devrimleri ise bu büyük mirasın yeni, çağdaş aşamasıdır.

Hiçbir ulus, hiçbir halk, ötekinden daha 'hakir', daha aşağı görülemez...

Fakat, en azından Küçük Asya'daki tarihimizin başlıca bir özelliği, bu tarihin hiçbir döneminde bir başka ulusun boyunduruğu altında yaşanmamış oluşudur...

Sıradan halk, sokaktaki insan, bunun bilgisine olmasa bile sezgisine, içgüdüsüne sahiptir.

Bütün davranışlarında, tepkilerinde bu özelliğinin belirtileri görülebilir.

Aşağılık duygusu halka değil bir kısım aydınımıza özgüdür.

Milletimiz uyumuyor ama uyuşturulmuş.

Bilgisi kıt, fakat sezgileri, içgüdüsü henüz sağlam...

Uyuyanlar ise, aydınlarımız ya da aydın saydıklarımızın birçoğu...

Öncelikle onların şizofrenik kişilik bozulmasından kurtulmaları gerekiyor.

Burada öncülük, emeğin ideolojisi olan solculukla kimliğimizin temellerinden birini oluşturan yurtseverlik duygusunun ayrılmaz bir bütün oluşturduğunu kavraması gereken solculara düşüyor...

Solcular bu sentezi yapabildikleri ve onu halka ulaştırmanın doğru dilini ve yollarını bulabildiklerinde, milletin hiç de uykuda olmadığı açık seçik görülebilecek...

Ataol Behramoğlu’nun Son Şiiri

NE ÇOK HAİN

“Ne Çok Enkaz”ın yazarı Ahmet Necdet’in anısına saygıyla.


Sizinle galiba arkadaş filandık

Işıklı günlerinde gençliğimizin.

Hayalleriyle kanatlanırdık

Gelecek, güzel Türkiye’nin.

Fakat nasıl da değiştiniz birden

Arınıp bütün o düşlerden

Buzlu sularında bencilliğin.

Ne çok hain.


Hayır, belki de değişmediniz,

Aslınız belki de buydu sizin.

Sadece zamana ayak uydurdunuz

Ortak ateşinde ısınıp gençliğin.

Sonra neyseniz o oldunuz

Asıl kimliğinizi buldunuz

Uşağı oldunuz zalimin.

Ne çok hain.


Şimdi giydiğiniz her şey markalı

Tadını aldınız zenginliğin.

O fotoğraflar parkalı markalı

Uzak bir anısı oldu geçmişin.

Fakat yine de yeri geldikçe

El atıp eski albüme

Kullanıyorsunuz reklam için.

Ne çok hain.

Aynı arsız kibir suratlarınızda

Erkeğinizin dişinizin.

İçim bulanıyor karşıma çıktıkça

Ekranlarında TV’lerin.

Kiminiz yeni yetme faşist çığırtkan

Kiminiz kaşarlanmış sırtlan,

Sanırsın kardeşi vampirin.

Ne çok hain.

Yoksul aile çocuklarıydınız

Orta halli, belki zengin.

Soyluydu sizden anneniz babanız,

Sade yurttaşları Cumhuriyet’in.

Siz hangi piç köklerden türediniz,

Kimsiniz, neden böylesiniz

Nasıl boğuldunuz içinde ihanetin.

Ne çok hain.


Zaman geçer, devran döner

Yıkılır sarayı, zindanı zalimin

Efendi uşağını terk eder

Gereği kalmayınca hizmetin

Hele azıcık da diklendiniz mi

Yersiniz kaçınılmaz tekmeyi

Hadi, sıkıysa diklenin

Ne çok hain.


Kimliksizler, omurgasızlar

Hedefisiniz şimdi lanetin.

Ne hizmetinde olduğunuz iktidar

Ne sahte parıltısı şöhretin

Kurtaramayacak sizi bu lanetten,

Halkın içinde yükselen nefretten,

Artık hiç değilse susmayı deneyin.

Ne çok hain.


,
29eki1.gif




Sadece site üzerinden tanıyıp da azimle beni yanıltmayan bir insansın ( buna dünkü ince ertelemenden de dahil ); çok az kişi için söylerim ama senin için bir anlamı olur mu bilmiyorum. Seninle gurur duyuyorum, seninle sanal âlemde de olsa tanıştığım için mutluyum. Bu ülkenin senin gibi kaliteli insanlara ihtiyacı var. Ne mutlu Atama, hâlâ güveneceği insanlar mevcut.Var olmaya ve hepimizin kalite ve seviye anlayışını yükseltmeye devam et. Saygılar
 

savok

Admin
30 Eki 2009
20,011
84,733
Kasımpaşa
Cumhuriyet bir yaşam biçimdir.
Onurlu ve eşit bireylerin bir arada yaşama arzusudur.
Zaman zaman belki de çoğu zaman
insana en yakışır yönetim biçimi olan Cumhuriyeti
çıkarları doğrultusunda kullanmaya çıkanlar olabilir,
ancak çocuklarımızın geleceği, insanca, onurlu ve eşit yaşamak ilkesi ile
Cumhuriyet'e sahip çıkmak zorundayız.
Yaşasın Cumhuriyet!
Yaşasın Cumhuriyeti Kuran Mustafa Kemal ATATÜRK!
Yaşasın Türkiye'nin onurlu insanları!
BU SEVDA BİTMEZ!
 

cngz1

Aktif Üye
3 Ara 2011
387
9,754
İstanbul
Zihniyet yavaş,yavaş ülkeyi ele geçirip Cumhuryet'i ve onu kuran Büyük önder Atatürk'ü silmeye çalışıyor. Onlara asla geçit vermeyeceğiz.Sahip çıkalım Ne Mutlu Türküm Diyene. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun...
 

kartal

Onursal Üye
17 Şub 2011
4,312
4,589
29 Ekim bizim bayramımız,sadece bizim.Kendini bu Cumhuriyetin evladı olarak kabul eden herkesin Cumhuriyet bayramını candan,gönülden kutlarım.
 

Doktor Kim

Aktif Üye
17 Mar 2011
325
14,237
Cumhuriyet ve Devrimler

Cumhuriyetimizin onuncu yılında
29ekimcumhuriyetbayrami2566872nen.jpg


Vikipedi, özgür ansiklopedi

200pxzekifaikizer.jpg

Zeki Faik İzerZeki Faik İzer (d.1905 İstanbul - ö. 1988), Türk ressam.


İlköğrenimini Beykoz Ahmet Mithat Efendi Mektebi’nde tamamladı. 1923 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi’ne girdi. Önce Hikmet Onat ve ardından İbrahim Çallı’nın öğrencisi oldu. 1928 yılında okulu birincilikle bitirerek gittiği Paris’te Andre Lhote ve Othon Friesz’in atölyelerinde gördüğü eğitimin yanı sıra, genel sanat ortamı, müzeler, sergiler ve sanat içerikli yayınları takip ederek ufkunu açtı. Paris’te geçen üç yılın ardından 1932’de yurda dönen sanatçı, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü (Gazi Muallim mektebi ve Terbiye Enstitüsü)’ne resim öğretmeni olarak atandı. Bu dönemde kendisi gibi yurtdışından eğitimlerini bitirip dönen genç sanatçı arkadaşlarıyla sanatlarını toplumla paylaşmak dürtüsüyle İstanbul Cihangir’deki o zaman adı Yavuz Apartmanı olan binanın beşinci katındaki evinde Nurullah Berk, Elif Naci, Cemal Tollu, Abidin Dino ve heykeltraş Zühtü Müridoğlu ile D Grubu’nun temelini attı.

Türk resim sanatı açısından hâlen tartışılmakta olan bu sanatçı birliği 8 Ekim 1933'te İstanbul Beyoğlu’nun Narmanlı Yurdu’ndaki boş bir mağazada “Resmin Alfabesi” olarak niteledikleri karakalem desenlerinden oluşan ilk sergisini açtı. Hem D Grubu’nun içinde çalışmalarını sürdürmekte hem de Cumhuriyet’in onuncu yılı olan 1933’e denk gelen “İnkılap Sergisi” için Cumhuriyet İlke ve İnkılapları’nı ifade eden bir çalışmaya yoğunlaşan Zeki Faik İzer, 1934 yılında ikinci kez gittiği Paris’te Tiziano Vecellio, Paolo Veronese ve Pous-sin gibi eski ustalardan kopyalar yaparken bir taraftan da yeni sanat akımlarını inceleme olanağını buldu.

1936 yılında yurda dönünce “Akademi”de oluşturulan “Fotoğraf Atölyesi”nin başına geçti. Fotoğraf ve afiş hocalığı yaptı. D Grubu’nun 1939’da Akademi salonlarında açtığı sergiye katıldı. Halkevleri aracılığıyla düzenlenen “Yurt Gezileri” kapsamında Eskişehir’e gitti. II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle ikinci kez askere alındı.

1939’da ilki gerçekleşen Devlet Resim ve Heykel Sergileri’nin 4’üncüsünde birincilik ödülü aldı. Davetiye metnini Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yazdığı ilk kişisel sergisini 1945’te açtı. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Müdürlüğü görevini 1948 ile 1952 yıları arasında sürdürürken İstanbul Fransız Konsolosluğu’nda ikinci kişisel sergisini açtı. Bu sergi aynı zamanda onun D Grubu’ndan da kopuşunun ifadesi oldu.

Sanat akımlarını izleyerek değil, kendi yapısına uygun olanı yapmaya çalıştığı için soyut resme geç başladı. 1950’li yıllarda non figüratif eserler üretmeye başladı. 1968 yılında emekli oldu.

Osman Hamdi Bey onur ödülünü 1983 yılında Akademi’nin 100. kuruluş yılı nedeniyle alan sanatçı, 1988 yılında öldü.
 
Üst