1001 Roman 10 Temmuz 1939'da, İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesinden birkaç ay önce yayımlanmaya başladı. Derginin tirajı hakkında net veriler elde yok ama üçüncü sayıdaki duyuruda ilk iki sayının "onbinlerce" okuyucuya ulaşmasına karşın talebi karşılayamadığı ve ikinci baskısının yapıldığı belirtiliyor. İlk başta yalnızca kapağı renkli olarak yayımlanan derginin 5. sayıdan iti¬baren orta sayfalarının da renklenmesinden, en azından başlangıçta mali bir sorunla karşılaşmadığı ve buradan hareketle gelirinin gerçekten de beklenenden fazla olduğu sonucu çıkarılabilir. 1001 Roman'ın başarısı ve popülerliği, ona yönelik tepkilerden ve sonraki dönemlerde taklit dergilerin çıkmasından da anlaşılabilir. Aslına bakılırsa, 1001 Roman uzunca bir süre adı çizgi romanla özdeşleşecek bir dergi olacaktır. Çizgi roman ağırlıklı dergileri tanımlamak için "1001 Roman tarzı" tabiri kullanılacaktır. Türkiye'nin ilk çizgi roman üreticisi ve koleksiyoncuları ile konuşulduğunda, 1001 Roman'ın çocuk tahayyüllerinde ne denli etkili ve önemli bir devrim yarattığı görülebilir. Hemen herkes, öykülerin sürükleyiciliğinden, kahramanlarından ve farklı olan görselliğinden söz etmektedir. Bu ilgi nedeniyle dönemin birçok entelektüelinin gözünde 1001 Roman endişe uyandırmış, hakkında küçümseyici, dışlayıcı tonda eleştirel yazılar yazılmıştır. 1001 Roman'ın sonraları çizgi roman karşıtı görüşlerde yoğun olarak kullanılan birçok argümanla eleştirilmesi, popülerlik kazanmasıyla ilgilidir. Çocuk edebiyatı ve çocuk terbiyesi konularında 1001 Ro¬man öyküleri "manasız, ruhsuz, santimantal, safsata, maskaralık" biçiminde tanımlanabilmektedir. Meselenin "inkılap umdelerini idealleştirme" gayreti içindeki entelektüellerin ticari başarı kazanan (yerli olmayan) bir ürüne karşı duy¬dukları husumet olduğu açıktır. Muhafazakâr bir yaklaşımla bu dergiyi ve etkilerini abarttıkları söylenebilir. İlginç olan, derginin sahibi olan Tahsin Demiray'ın konumudur. Demiray. Hikmet ve Hasan Ali Yücel gibi dönemin sol(cu) sayılan isimlerine yazılar yazan-hattâ eylemlerde bulunan; Abdullah Ziya Kozanoğlu ve Nihal Atsız gibi yazarlara Orta Asya Türklüğü hakkında romanlar yazmaları için teşvik edici davranan bir yayıncıdır. 1001 Romana yönelik eleştirilerin - özellikle millî olmamak ve rejimin geleceği olan genç dimağları kötü yönde etkilemek türünden olanların Demiray'ı rahatsız edebileceğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Kaldı ki Demiray, birçok yerli çizere çeşitli dergilerinde çizgi roman yaptırmaya çalışacak, onları millî hikâyeler anlatmaya, deyim yerindeyse "zorlayacaktır." Ancak, gerek yerli çizerlerin "çizgi" olarak belirli bir olgunluğa sahip olmamaları, gerekse Amerikan çizgi romanların kalitesi bu üretimleri epeyce geciktirecek¬tir. 1001 Roman'ın başarısı özellikle Amerikan çizgi romanlarına -ve onları tarz olarak izleyen Avrupalı örneklerine- yer vermesi nedeniyledir. Tüm Avrupa’da o dönem başarı kazanmış bütün çizgi roman dergileriyle benzer bir içeriğe sahiptir. Türkiye'de de 1001 Roman, bir model olarak uzun yıllar taklit edilmiş, isim ve içerik olarak onu çağrıştıracak sayısız dergi çıkmıştır. Bir iki örnek ver¬mek gerekirse, Kemal Uzcan tarafından çıkarılan 1001 Özel (1951-58), Burha-neddin Şener'in 1001 Roman-1001 Macera (1958), Simavilerin 1001 Roman’ı (1965 ve 1974’te iki ayrı dizi) ve Hayri Önderin 1001 Özeli (1975) sayılabilir. 1939 başlangıç tarihini taşıyan 1001 Roman ise ağır savaş koşullarına karşın yayınını sürdürmüş, 350 sayı sonunda (14 Cilt) 15 Nisan 1946'da kapanmıştır Savaş döneminde yaşanan kağıt sıkıntısı birçok derginin yayınının kesilmesine neden olurken, 1001 Roman sağlam satış rakamları nedeniyle "yaşamayı" başaran, nadide yayınlardan biridir.
Yazının bundan sonraki bölümlerinde sıklıkla geçeceği için dergideki çizgi romanların nasıl yayımlandıklarına dair bir parantez açalım. Derginin tamamı yabancı çizgi romanlardan oluşmaktadır. Bunların her zaman-çoğunlukla telifi ödenerek yayımlandıklarını söylemek yanlış olur. Ancak, daha önemlisi telifli ya da telifsiz, renkli yayınların baskı maliyetleri nedeniyle siyah beyaza çevrilmesi zorunluluğudur. Böylelikle aydinger kullanarak ürünler kopyalanır. Aynı uygulama, ele geçen-abone olunan yabancı dergilerde yayımlanan çizgi romanlara da yapılır. Bu nedenle 1001 Roman'da öyküler, telifli-orijinal çizgiler, telifli-çizgiler ve telifsiz (korsan)-kopya çizgiler olmak üzere üç ayrı biçimde kullanılmıştır. Derginin -gazete olarak geçmektedir- iki ayrı dönemine bakıldığında telifsiz (korsan)-kopya çizgilerin/öykülerin giderek yoğunlaştığı görülmektedir.
1939-1945 arası ilk dönemde, ikinci Dünya Savaşı'na ilişkin gelişmelerin yansımalarını dergiden izlemek olanaklı. 3.9.1939'da İngiltere ile Fransa'nın Almanya'ya savaş ilan etmesinin akabinde 18.9.1939 tarihli 11. sayıda "dünyanın karışıklığı yüzünden" kâğıt sıkıntısı ihtimaline karşı önlem olarak sayfa sayısının 16'dan 12'ye indirildiği duyuruluyor. 15. sayıdan itibaren sayfa sayısı 16'ya çıkarılıyor ancak bu kez orta sayfaların renkli basılması uygulamasına son veriliyor. Nihayet Alman ordularının Fransa'da ilerleyerek Paris kapılarına yaklaştıgı günlerde 10.6.1940 tarihli 49. sayıdan itibaren "kağıt yokluğu yüzünden" sayfa sayısı yeniden 12’ye indiriliyor. Savaş döneminin derginin içeriğine ilişkin bazı yansımalarını ise aşağıda ele alacağız.
Roman, 16 sayfasının 10'unu(*) çizgi romana ayırarak Ateş gibi öncüllerinden farklı olarak çizgi roman yayımlayan bir çocuk dergisi olmanın ötesine geçmiş ve ülkemizin esas itibariyle ilk çizgi roman dergisi ünvanını kazanmıştır denilebilir. Derginin alışılmış anlamda bir kapağı yoktu: İlk sayfada dahi, logonun altında, çizgi roman yayımlanıyordu, ilk sayısındaki ilk sayfasında Brik [Brick] Bradford'un 'Başka Dünyalarda' başlıklı macerası yayımlanmaya başlanmıştı. William Ritt'in yazıp Clarence Gray'in çizdiği bu Amerikan menşeli gazete bantı kahramanının (ABD'de yayına başlangıç tarihi 1933) koleksiyoncu ve okuyucuları nezdinde en beğenilen macerası bu maceradır. "Atomu bulmak isteyen" bir bilimadamı, maddeyi küçülten bir buluş geliştirmiştir. Bradford, kız arkadaşı ve bilimadamı, küre biçiminde bir seyahat aracına binerek, bu buluş sayesinde kendi kendilerini mikroskopla görünmeyecek boyuta küçülterek, bir madeni paranın yüzeyine dalış yapıp, bitmek bilmeyen fantastik bir yolculuğa çıkarlar. Bu yolculuk esnasında uzayda olduğu gibi çeşitli gezegenler, bu gezegenlerde yaşayan türlü türlü mahlûkatla karşılaşırlar. Bradford'un bu macerası adeta Flash Gordon'un uzayın derinliklerinde yaşadıklarının atomik boyuttaki karşılığı gibidir.
(*)1001 Romanda çizgi romanların yanı sıra 'Gülelim Eğlenelim' başlıklı yabancı menşeili karikatürler ve çok sayıda tefrika roman (aslında çoğu uzun öykü niteliğinde) ile birer sayılık kısa öyküler de yayımlanıyordu. Bu tefrika romanların bazıları çeviri, bazıları ise yerli yazarların imzalarını taşıyan ürünlerdi, örneğin 'Tarzan: Opar Defineleri' 1940-41 'de (no.63-79) 1001 Roman'da Yaşar Şihay'ın çevirisiyle tefrika edilmişti. Yerli tefrika romanlar arasında A.B. Koçu ve Ragıp Şevki gibi yazarların tarihsel eserlerinin yanı sıra Burhan Bilbaşar'ın imzasını taşıyan 'Canlı İskelet' (no. 16-48) adlı "bü¬yük polis romanı" ve '2500 Yılında' (başlangıç: no. 83) adlı "büyük fen romanı" dikkat çekicidir. Kısa öykülerin çoğundaki "Gezgin B.B." imzası da Burhan Bilbaşar'a ait olsa gerek. Kemalettın Tuğcu'nun adını da 1001 Roman'da kâh çevirmen, kâh yazar olarak sık sık görüyoruz.
1001 Romanda yayımlanan bir diğer ünlü Amerikan menşeli gazete bant çizgi romanı ise Alptekin adıyla yayımlanan ve ilk Amerikan uzay çizgi romanı unvanını taşıyan, Phil Nowlan’ın kendi romanından hareketle yazıp Dick Calkins'in çizdiği Buck Rogers’ın (ABD'de yayına başlangıç: 1929) maceralarıdır. Ancak 1001 Roman'ın ilk sayısında orjinal maceranın ortasından başladığı anlaşılan ‘Alptekin 3000 Yılında’ başlıklı bu macera, 20. sayıda "henüz resimleri tam olarak gelmediği için" yarım kalır. Benzer "yarım kalmalar" sadece Türkiye'de değil, savaş nedeniyle birçok Avrupa dergisinde yaşanacaktır.
1001 Roman'da ilk sayıdan itibaren yayımlanan fantastik nitelikli bir diğer Amerikan (gazete bantı) çizgi romanı ise Sevim Gazeteci adıyla yayımlan Connie. Bu çizgi romanın zamanında Türkiye'de yayımlanmış olması bir hayli ilginç. Çünkü Connie bugün Amerikan çizgi romanının altın çağındaki başyapıtlardan biri kabul ediliyor olsa da bu ünü sonradan keşfedilmesi sayesınde gerçekleşmiş. ABD'de yayımlandığı dönemde oligopollerin dışındaki Ledgers Syndicate adlı küçük bir dağıtım şirketi tarafından yalnızca birkaç yerel gazetede yayımlanıp dikkat çekmemiş ve popülerleşememiş bir çizgi roman. ABD'nin saygın kitap ve reklam illüstratörlerinden Frank Godwin'in (1889-1959) imzasını taşıyan Connie, yalnızca Godwin'in çizimlerinin estetik düzeyi açısından değil, bir erkeğe bağlı olmayan, bağımsız bir kadın karakterin kendi başına diğer erkek çizgi roman karakterlerinden farksız maceralar yaşadığı ilk çizgi roman olarak ayrıksı bir yere sahip; Wonder Woman'ı çizgi romandaki bağımsız kadın modelinin öncüsü sayan feministler artık ilgilerini Connie'ye yöneltmeye başlamış durumdalar. 1927'de yayın hayatına başlayan Connie'nin ilk dönem maceraları diğer ‘kız çizgi romanlarından’ farksız soap opera tarzındayken 1929 Büyük iktisadi Buhranı'yla birlikte Connie pikniklerden ve partilerden uzaklaşıp sosyal yardım görevlisi olarak sokağa çıkıyor. 1934'ten itibaren de araştırmacı gazeteci olarak çalışmaya başlayarak tam bir maceraperest oluyor. ABD'deki yayını 1944'e kadar süren Connie'nin 1001 Roman'da yayımlanan macerası (no. 1-56) da Brick Bradford'da olduğu gibi bugün en beğenilen, en fantastik nitelikli macerası; Connie / Sevim, ABD'deki orijinal yayın tarihi 1938 olan bu macerada -bir kadın biliminsanıyla birlikte- uzayın derinliklerine doğru yolculuğa çıkarak başka gezegenlere gidiyor. 1001 Roman'ın 5. sayısından itibaren yayımlanmaya başlanan ‘Kartal İzciler’adlı çizgi roman da Godwin’in zaman zaman hayalet çizer olarak katkı yaptığı 'Eagle Scout Roy Powers' adlı bir gazete bantı.
1001 Roman'daki Amerikan menşeli diğer çizgi romanların en ünlülerinden biri kuşkusuz 18. sayıda yayınına başlanan Sihirbazlar Kralı Mandrake. 1001 Roman'da yayımlanan ilk Mandrake maceraları, ABD'de günlük bantlardaki maceralardan değil haftalık Pazar sayfalarındaki maceralardan. Cüceler Ülkesinde (orj.: Land of the Little People, 1935-36), robotların hükmettiği ve makinelerin canlı olduğu, insanların ise köle işlevi gördüğü bir evrene seyahati anlatan mükemmel fantastik macera Gelecekte Bir Seyahat (orj.: Chamber into the Dimension, 1936-37), Sirkte Yangın, (orj.: The Circus People, 1936) gibi. 1001 Roman'daki Amerikan menşeli diğer çizgi romanlar arasında her ikisi de 21. sayıdan itibaren yayımlanmaya başlanan Maskeli Süvari ve Flash Gordon'un yaratıcısı Alex Raymond'un Gizli Polis X-9'unu (ABD'de yayına başlangıç tarihi 1934) da saymak gerekli. Orijinal adı Lone Ranger olan Maskeli Süvari, popüler bir radyo dizisinden uyarlanan bir çizgi roman (ABD'de yayına başlangıç: 1938). Bu arada ilginç bir not, Maskeli Süvari’de Amerikan yerlilerinden bizim kuşağın alışık olduğu gibi "Kızılderililer" olarak değil de ingilizce'den motamo çeviriyle "kızıl Hintliler" olarak söz edilmesi! Bir başka dizi, Yıldırım Polis adıyla 57. sayıdan itibaren dergide yayımlanan King of the Royal Mounted adlı bir western dizisidir. Kanada dağlarında geçen öykü, Sergeant King (Dizi, birçok ülkede bu isimle yayımlanmıştır), sevgilisi Betty Blake ve onun kardeşi Kid’in temel karakterler olduğu serüvenlerle gelişmekledir. Allen Dean ve Zane Grey'in ortaklığında hazırlanan dizinin, bizde kullanılan serüvenleri muhlemelen Charles Flanders (Maskeli Süvari'nin çizeri) çalışmalarından kopyalanmış. Bir parantez açalım: Çeşitli yerli çizerler tarafından yapılan kopyaların sadece Amerikan dergilerinden yapıldığı düşünülmemeli. Avrupa'da çıkan ve Amerikan çizgi romanlarından faydalanan dergiler de 1001 Roman için malzeme sağlamıştır. Muhtemelen Avrupa'da yapılan kopyalardan kopya yapıldığı bile olmuştur. 39. sayıdan itibaren 1001 Roman'da yayımlanan ve aralıklarla yıllar boyu dergi ve gazetelerimizde kullanılacak olan Lyman Young'ın Tim Tyler's Luck-İki İzci de derginin "yıldızlarından" sayılabilir. Kızılmaske 76., Tarzan ise 78. sayıdan itibaren 1001 Roman’ın sayfalarında yerlerini alıyorlar; üstelik Tarzan, 'Başka Dünyalarda'nın yerinde birinci sayfadan renkli olarak: "Korkunç ormanların hakimi aslan yapılı sevimli Tarzan’ı bütün dünya çocukları gençleri tanırlar. Onun eşsiz ve çok meraklı romanlarını herkes, küçük büyük severek okurlar, işte altın kalpli Tarzanın yeni bir romanı..." yazısıyla başlar. 1001 romanın ilk sayfasını başka bir çizgi romana kaptırmayacak olan Tarzan, dergideki diğer çizgi romanlardan farklı olarak konuşma balonları içermeyen, çizgi roman tarihinin erken dönem ürünlerinden biri.
Bütün bu dünya çapında tanınmış Amerikan çizgi romanlarının yanı sıra 1001 Roman'da ilk sayıdan itibaren bugün itibariyle unutulmuş meçhul romanlar da yayımlandı, ilk 17 sayıda yayımlanıp tamamlanan 'Kara Hayalet', Edgar Wallace'ın Black Abbot adlı romanının çizgi roman uyarlamasıdır. 1001 Roman'da başkahramanı "meşhur Türk polis müteahsısı Çelik" kimliğiyle yerlileştirilerek yayımlanmıştır.
İlk 28 sayıda yayımlanıp tamamlanan 'Dünya Düşmanı' ise dev boyutlara büyüttüğü böcekleri uygarlığın üstüne salan meçhul bir düşmana karşı Afrika'daki sömürgelerde görevli bir grup Batılı kahramanın macerasını anlatan bir çizgi romandır. 1001 Roman'daki bazı çizgi romanlarda oryantalizm, açık bir sömürgeci zihniyet, hattâ yer yer ırkçı yönelimlerin söz konusu olduğu bir gerçek. Maceranın konusunun gelişimiyle doğrudan bir ilişkisi olmasa da Dünya Düşmanı’nın başlangıcında olayın geçtiği Afrika sömürgesinde "karışıklık" çıktığı anlatılarak, sömürge askerleriyle yerli halktan göstericilerin karşı karşıya gelmesini gösteren kareler yeralıyor, maceranın yaşandığı mekân sömürgeciliğe karşı bağımsızlık mücadelelerinin başladığı bir arkaplanla takdim ediliyordu; böylece uygarlığı tehdit eden dev böceklerle neyin arasında paralellik kurulmasının söz konusu olduğunu tahmin etmek pek zorlama bir durum olmasa gerek. Sömürgeciliğe karşı kurtuluş hareketlerinin bastırılması, ilk 22 sayıda yayımlanıp tamamlanan Gizli Ülke adlı çizgi romandaki maceranın konusuyla doğrudan ilgili. Bu çizgi romanda fantastik nitelikli bir yan-öykü de bulunmakla birlikte esas itibariyle sömürge yönetimi altındaki Hindistan'da bir mabedin gizli dehlizlerindeki toplantılarda "Kardeşler; istiklalimize mutlaka kavuşacağız! Parolamız 'hürriyet!’ olacaktır" gibi konuşmalarla "ihtilal" hazırlığı yapan Hintlilerin planlarının bir grup Batılı maceracı tarafından ortaya çıkarılması anlatılıyor (askerler mabedi bastıklarında Hintliler, "esir olmayacağız!" diye slogan atıyorlar). Bu arada eklemek gerekir ki baş kahramanların bir de zenci kölesi var, hattâ çizgi roman "sadık zenci Mango da genç efendilerinin bekçiliğini yapmak üzere hizmetlerinde kalmıştı" ifadesiyle bitiyor! Yine Hindistan’da geçen 'Korkunç Ormanlarda' başlıklı bir diğer çizgi romanda (no.5-20) Nadir adlı baş kahramanın sadık bir "kölesi" var. Öte yandan Korkusuz Adam başlıklı çizgi romanın (no. 1-21) kahramanı "bütün dünyaca tanınmışolan Türk mühendisi Orhan Bulman" kimliğiyle yerlileştirilmiş. 1001 Roman’daki yayını orijinal maceranın ortasında başlamış olduğu anlaşılan Kokusuz Adam'ın öyküsü önce 'casuslara karşı' mücadele olarak görünse de kısa sürede bu gündemden düşüyor ve Bulman’la arkadaşları Afrika'da "vahşiler" olarak nitelenen yerliler arasında egzotik maceralar yaşıyorlar (bir sahnede bu “vahşiler”, beyaz kahramanlarımızın önünde secdeye kapanıyorlar). Oryantalizm ve ırkçılık yüzyılın ilk yarısındaki serüven çizgi romanlarının çoğunun alameti farikası olduğu için belki bunlara şaşmamak gerek. Ancak bunlar içinde özellikle yukarıda söz edilen Gizli Ülke'nin "Emperyalizme karşı ilk bağımsızlık mücadelesini kazanarak mazlum milletlere örnek olmakla" övünen resmi söylemle çeliştiği, üstelik "Hintli Müslümanların kurtuluş savaşımıza vermiş oldukları (malî) desteğin" anımsatıldığı ülkemizde yayımlanmış olması üzerinde durmak gerek.
Dönemin siyasal-tarihsel izleklerinin 1001 Roman'ın içeriğindeki bambaşka bir yansıması ise İkinci Dünya Savaşı'yla ilgili. Türkiye'nin bu savaşa katılmamak ve resmen tarafsız kalmakla birlikte fiilen Almanya yanlısı bir tulum aldığı (Almanya'ya krom satışı vb. olgulardan hareketle) resmî tarih dışındaki yaygın bir görüştür. Savaş yıllarının önemli bir dönemi için bunda bir hayli gerçek payı olsa da savaşın arifesinde ve başlangıcında Türkiye, ingiltere ve Fransa ile resmen ittifak halindedir. 1939'da Almanya'nın ve İtalya'nın kendilerine komşu ülkeleri işgal ve ilhaka başlamasının ardından (henüz savaş resmen çıkmadan önce) Türkiye, ingiltere ve Fransa'yla savaşın Akdeniz'e yayılması durumunda işbirliği yapacağına ilişkin ayrı ayrı deklarasyon imzalar, ingiltere ve Fransa'nın Almanya'ya savaş ilan etmesinin ardından ise aynı minvalde üçlü bir ittifak anlaşması yapılır. İşte 1001 Romanın yayın yaşamına başladığı dönem bu dönemdir. Nitekim Avrupa'da savaşın ilk patlak verdiği aylarda dergide Fransız askerlerinin cephedeki kahramanlık öykülerini anlatan Vatan İçin adlı bir savaş çizgi romanı yayımlanır (no.29-54), hattâ derginin yayımladığı çizgi romanların kaynağını kaydetmek gibi bir adeti hiç yokken bunun "Fransızca Junior' gazetesinden alınmış" olduğu özellikle belirtilir.(**)
(**) Aynı dönemde dergide yayımlanan tefrika romanlar arasında Fransız yazar Gastor Pasier'ın imzasını taşıyan Esrarengiz Denizaltı Gemileri (no. 26-44) da bir hayli dikkat çekici: sonunda söz konusu denizaltıların Alman olduğu ortaya çıkıyor.
1001 Roman'ın, son dönemlerinde (özellikle Savaşın şiddetlendiği, Amerikan çizgi romanlarının Avrupa'ya giremez - dergilerin de baskı, dağıtım ve ulaştırma imkânlarının kalkması nedeniyle çıkamaz olduğu günler) oldukça kalitesiz bir biçime dönüşmüştür. Çizgi romanlar ya öykünün ortasından bir yerinden başlamakta ya da öykünün ortasında bir yerde bitirilmektedir. Örneğin, Mandrake’nin son sayılarında yayımlanan bütün öyküleri aynı akıbeti yaşamış, bir öyküsü tamamlanmamıştır. Yine de aynı dönem yayımlanan önemli bir çizgi romandan bahsedilebilir. Bu, Harry O'Neill'in, çıkışında "Genç BuffaloBill” ve sonraları "Buckaroo Bill" gibi adlarla yayımlanan western çalışması Bronco Bill'dir. Tommiks'in (ve İtalya'da popüler olan çocuk kahramanlı western dizilerinin) öncüsü olan bu çizgi roman, genç bir delikanlının etrafında gelişen "hareket" öyküleri üzerine kuruludur.
Öte yandan, yukarıda belirttiğimiz gibi, dergi yayımlayacak çizgi roman bulamaz olmuş, savaş süresinde kullandığı stoklarını eritmiştir. Savaşın bitmesine karşın, derginin bu sebeple kapanması, çizgi romanların telifsiz olarak yayınlandıkları şüphesini pekiştirmektedir. İlk kez 348. sayının orta sayfasında 36 sayfa başlığını taşıyan ve iki sayı sonra 1001 Romanın biçim değiştireceğini duyuran bir yazı yayımlanır: "Amerikan, İngiliz ve bütün Avrupa mecmualarından faydalanarak ve onlardaki zekâ ve muhayyileyi işleten hareketli resimli romanlar sistemini prensip edinen ve bu gaye ile çıkarılmaya başlanan gazeter 6 yıl süren uzun harp devresinde dahi her türlü fedakârlıklara katlanarak prensibi elden çıkarmamaya azmetmiş, hedef ve gayesini yaşatabilmek ve okurlarını çok sevdikleri ve faydalandıkları bu çeşit mevzulardan mahrum etmemek için bütün gayret ve samimiyeti ile çalışmıştır. Fakat hâlâ düzelememiş olan harp durumu, artık yapılabilecek hiçbir fedakârlık ve çalışma imkânı bırakmamıştır. Gazeteniz büyük bir zevkle okumaya alışık olduğunuz, güzel resimli romanlar yerine, kötülerini vermeyi asla kabul etmemekledir." Dergi, "dünya durumu düzelir düzelmez, yine ilk sayıları gibi nefis resimli romanlarla çıkma" vaadiyle 14. Cildin sonunda biçim değiştirir. Boyutları küçülerek, 1001 Özel sayılarıyla aynı boya gelmiş, ama asıl önemlisi dergide çizgi roman kullanımı azalmıştır. Devrin film ve romanlarının özetlenerek verildiği, 36 sayfalık yeni dergide, 7-8 sayfa çizgi romana ayrılmıştır. Başlangıçta Alex Raymond'un çizgisinden -kopyalanmış elbette- çıkma Jungle Jim, "Ormanlar Hakimi" adıyla yayımlanır (Daha önce kullanılan bir öykünün tekrarıdır bu). 8. Sayıda Siyah Maske, 14. Sayıda bir başka Raymond kahramanı olan X-9'un Gizli Mektup serüveniyle dergide yer alacaktır. Bu yazı ağırlıklı derginin "eskiyi arattığı", bir markaya dönüşmüş olan 1001 Roman isminden faydalanarak yaşadığı açıktır. Haftalık olarak çıkan bu 1001 Roman biçimi, 70 sayı sürer. 25 Ağustos 1947'de çıkan son sayıda 2 Ekim Perşembe günü aylık olarak yeniden yayımlanacağı duyurulsa da bu gerçekleşmeyecektir. 1001 Romanın çizgi roman ağırlıklı bir biçimde yeniden dizi olarak yayıma başlaması bir yıl kadar sonra olabilecektir.
1948-1952 arasında sürecek olan bu yeni diziye geçmeden evvel ilk dönemin önemli bir yan yayınından bahsedelim. 1940 yılında, 1001 Roman dergisi aylık olarak çıkan özel sayılar yayımlamaya başlar. Bir kahramanın serüvenlerinden oluşan-"başlayıp biten", "tam bir macera" olan özel sayılar 1946 yılının Mart ayına kadar yayımlanır (75 sayı). Bir başka ifadeyle Tahsin Demiray -Türkiye yayınevi- kendi deyişleriyle "yayımlayacak çizgi roman bulamadıkları için" hem dergiyi farklı bir biçime dönüştürmüşler hem de bu özel sayıların yayınını durdurmuşlardır.
19 Mayıs 1948'de başlayan ikinci dönem, ilkine nazaran daha renkli çıkar. Derginin yarısı ya renkli ya da tek renk -kırmızı- kullanarak siyah beyaz görünümünden farklılaştırılmış biçimdedir. Ancak 10 sayfa çizgi roman 6 sayfa yazı oranı korunmuştur. Soap opera-romance türü ağırlık kazanmış, iki ayrı çizgi roman 4 sayfa yer tutmuştur. Kaynak olarak İtalyan çizgi romanlarından faydalanıldığı anlaşılmaktadır. İtalya'da büyük rağbet gören soap opera tarzı çizgi romanlar, Türkiye'de uzun yıllar kullanılacaktır. Yelpaze dergisi tamamen bu çizgi romanlardan oluşurken -Grand Hotel dergisinden bire bir çeviridir-, Şevki (Çankaya), Sururi (Gümen) ve Bedri (Koraman) gibi birçok çizer yaptıkları kopyalarla bu türden öyküleri gazetelere taşıyacaklardır. 1001 Romanın bu yeni döneminin özelliği de ilk dönemde Tarzan'ın olan kapak sayfasının bu soap operalara ayrılmasıdır. Yine buna bağlı olarak bir ilginç not ise Bedri'nin yaptığı kopyalarda çizer olarak isminin geçmesidir. İç sayfalarda renkli olarak ya¬yımlanan "Müthiş Hakikat" öyküsünün altında "çizen" olarak imzası bulunmaktadır. Bedri, derginin ve dolayısıyla Türkiye yayınevinin en gözde çizeridir. Hürriyet gazetesinin çıkışıyla Simaviler tarafından transfer edilen ve kadrolu çizer olarak çalıştırılan Sururi ve Şevki'den sonra Amerikan tarzı illüstrasyon ya-pabilen sınırlı çizer vardır. Fotoğraflardan ya da Batıda yapılmış benzer nitelikteki çizimlerden faydalanacak, en azından "temiz kopya" yaparak orijinal çizgilere olabildiğince sadık kalabilecek çizer sayısı oldukça azdır. Bedri kadar temiz" çalışan Nezih İzmiroğulları, Ayhan Erer, Mehmet Tekdal, Firuz Aşkın gibi çizerlerden söz edilebilir. Aslında çizgi romancılığa kopyacılık yaparak başlayan sayısız yerli çizer vardır. Aydingerden yapılan -genellikle renkliden siyah beyaza veya renkliden daha az renkliye- kopyalarda çalıştığını belirten -çini mürekkebini kullanma hususunda acemiliğini Türkiye yayınevi dergilerinde çıkartan birçok çizerden bahsedebilmek mümkündür.
1001 Roman’ın ikinci dönemi, kopya çizgiler ve ortasından bir yerinden satır özetle geçiştirilerek başlayan öykülerle ilgili olarak, kapandığında şikâyet edilen özelliklerini devam ettirir biçimde yayıma başlar. Kızıl Maske ve Nat Pinkerton adıyla yayımlanan Rip Kirby maceralarına "pat" diye, ortasından girerler. Mandrake'nin ilk öyküsü tamamlanmadan bitirilir. Öyküler, orijinal çizgilerle verilirken birdenbire kopyalanmaya başladığı ya da tam tersi, kopya orijinale ve yeniden kopyaya dönüldüğü sıklıkla görülebilmektedir. Derginin bu yapısının temel nedeni, öncelikle telifsiz yayın yapmasıyla ilgilidir; ikincisi, farklı dillerde yayımlanan dergiler kullanılmaktadır. Yabancı dergilerin seçimiyle ilgili bir parantez açalım: Türkiye yayınevi, 1001 Roman'da veya dergilerinde olsun, karikatürize çizgili mizahî anlatıları neredeyse hiç kullanmamıştır. Öykülerin fotoğraf gerçekçiliğinde (photorealistic) çizgilerden seçilmesi, anlatılan olayların serüven temelli olması, dergilerin çocuklardan çok "büyükler için" düşünüldüğünü göstermektedir. Hele ki yayımlanan çizgi romanların neredeyse yarısını oluşturan soap opera tarzı öykülerle, kadın okuyucuların hedeflendiği (Ev-İş ve Yıldız gibi yayınlar da düşünülürse) anlaşılmaktadır. 1001 Roman'ın kaynak olarak kullandığı dergilerin büyük oranda Fransızı menşeli olduğu söylenebilir. Fransız Junior, Hurrah!, Robinson ve L’Aventureux dergileri, 1001 Roman’da yayımlanan birçok çizgi romanın uzun yıllar membaı olmuştur. Amerikan çizgi romanlarının bu dergilerde yayımlanması kadar Fransızca'dan yapılacak çevirinin o dönem için kolaylığı Fransız dergilerinin tercih edilme nedeni olabilir. Örneğin Tarzan'ın ilk dönem kapaktan-logo altından başlayarak yayımlanmasında Junior dergisinde benzer bir biçimde yayımlanıyor olması önemli bir etken olmuştur. 1001 Roman’ın ikinci döneminde soap operalar dolayımı ile İtalyan çizgi romanlarından faydalanıldığını yukarıda belirtmiştik. Ancak bu çizgi romanların ve diğer İtalyanların kimi zaman Fransa üzerinden gelebilme imkânı olduğunu da hatırlatalım. Örneğin, bizde Kara Ali adıyla yayımlanan, Carlo Cossio'nun çizip Vincenzo Baggioli'nin yazdığı Dick Fulmine adlı İtalyan çizgi romanının (Teks kadar önemli bir fumetti klasiğidir.) kaynağı L’Audace dergisi olabileceği gibi, savaş sonrasında, Fransa'da "Alain-la-Foudre" adıyla yayımlanmış olduğu için bir Fransız dergisinden de faydalanıl¬mış olması muhtemeldir.
Faydalanma hususunda dergiler kadar gazeteler de hesap edilebilir. İstanbul'da satılan yabancı gazetelerde yayımlanan Pazar sayfalarının kimi kopyalarda eş zamanlı olarak kullanılması mümkündür. Buna karşın, 1001 Roman’da Amerikan çizgi romanlarının haftada bir renkli ve geniş ölçekli yayımlanan öykülerinin günlük bantlara kıyasla daha az kullanıldığını söylemek mümkün.
1001 Roman’ın bunca yıl sonra dahi konuşulmasının en temel nedeni, bugün çizgi romanın Altın Çağı sayılan döneme ait klasik dizilerin, özellikle orijini olarak gazete kökenli olanlarının tamamına yakınını çeşitli serüvenleriyle dergide yayımlamasıdır. İkinci döneminde de bu özellik korunmuş, devrin en ünlü çizeri Alex Raymond'un büyük sükse yapan Rip Kirby çalışması yayımlanmıştır. Öykü için seçilen Nat Pinkerton isminin popüler bir dedektif romanları serisinin yarattığı ilgiyi kullanma amacı taşıyan ticarî bir tercih olduğu su götürmez (Sadece Rip değil, yardımcısı Desmond'un ismi de degiştirilecek Morrison yapılacaktır). Hürriyet, aynı diziyi (Nat Pinkerton'u olduğu kadar orijinali olan Rip Kirby ismini de çağrıştıran) Dedektif Nik adıyla yayımlamayı tercih edecektir. 1001 Roman, dizinin orijinal çizgilerle yayımlanmasından da anlaşıldığı gibi telif hakkı sahibidir ve bu nedenle Hürriyet, Dedektif Nik dizisinde o öyküleri kullan(a)mayacaktır. Hürrıyet'te 19 Temmuz 1950'de başlayan Alex Raymond çizimli Dedektif Nik dizisi, sanatçının 1956 yılındaki ölümünden sonra da sürerek, "Esrarlı Formül" isimli macerayla 9 Ekim 1957'de tamamlanacaktır. (Bu tarihten - 26 serüvenden - sonra John Prentice imzalı öyküler yayımlanacaktır). Bir başka ifadeyle, Alex Raymond'un Rip Kirby'leri birkaç istisna dışında 1001 Roman ve Hürriyet'te bütünüyle kullanılmıştır. 1001 Roman’da yayımlanan öyküler 1946-49 arasında yayımlanan öykülerden seçilmiştir.
İkinci dönemde soap-opera eğilimlerinin yanı sıra egzotik mekân ve bölgelerin, avantür özelliklerin -şaşırtıcı olaylar, gizemli düşmanlar, çekici kadınlar, güçlü erkekler ve suç örgütleri- hakim olduğu çizgi romanlar sürmekte; roman tefrikaları ve kısa öykülerde de benzer tercihlerde bulunulmaktadır. Gerek çevirilerde, gerekse Kemalettin Tuğcu’nun yazdığı tefrikalarda Amerikanvari dedektiflik öyküleri, türlü muammalar -ekzantirik kişilikler anlatılmakladır, Olağanüstü güzel kadınlar, kambur ve çirkin erkekler, kötücül özellikler - zengin olma hırsı, kibir, küçümseme, iftira, tutku- öykülerin ana eksenindedir. Kemalettin Tuğcu gibi Oğuz Özdeş de, yayınevinin sayfa sekreterliğinden tefrika yazarlığına kadar her türlü yazı işini yaparak - "çok yazarak" - geçecek mesleğine, neredeyse burada başlayacaktır.
Ellili yıllara girildiğinde 1001 Roman’ı bekleyen farklı bir ortam vardır. Hürriyet, gazetelerde çizgi roman sayfası modasını başlatmış; bu, ister istemez ödenmiş eserlerin yayımlanmasını gerektiren yeni bir dönemi getirmiştir, Çoğu 1001 Romanda daha önce yayımlanmış çizgi roman (orijinal çizgileriyle telifi ödenmiş bir halde) gazetelerde yayımlanmaya başlayacaktır, ikinci dönemde derginin başatlarından olan İtalyan soap-opera çizgi romanları da Neşriyat tarafından yayın hakları satın alınınca kaynaklardan biri daha "kuruyacaktır". Kaliteli çizgi romanları telifsiz ve kopya çizgilerle yayımlamak oldukça güçleşmiştir. Kaldı ki, gazete-dergi dağıtımı imkânlarının sınırlılığı, masrafları karşılayacak ölçüde satış sağlamamaktadır. Çizgi roman giderek çocuklar için düşünülür olmuş, Pekos Bill bu alanın çok-satar dergisi haline gelmiştir. Bu şartlar altında, Tahsin Demiray, masraflı bulduğu 1001 Roman’ı durdurmaya karar verir, 1952 yılında 213. sayının sonunda 1001 Roman kapanır. Aslına bakılırsa, bu bir dönemin de sonudur. O tarihten sonra telifsiz ve kopya çizgilerle çıkan çizgi roman dergileri olmayacak değildir ama hiçbiri 1001 Ro-man'ın ulaştığı ticari başarıyı tekrarlayamayacaktır. Daha da önemlisi, Golden Age'in yıldız çizerleri ve klasik çizgi romanlarını biraraya getiren ve süreklilik taşıyan herhangi bir dergi varolamayacaktır. Ve şunu söylemeden edemeyeceğiz: 1001 Roman'ın eşsizliği, sadece çocukluk anılarında silinmez bir yer tutan eski kuşaklar için değil, onu bir biçimde okumuş sonraki kuşakların bile- yaşamadıkları bir döneme nostalji duymalarına neden olacak kadar güçlü ve zengin bir dergi olmasındandır.
LEVENT CANTEK - KAYA ÖZKARACALAR
Yazının bundan sonraki bölümlerinde sıklıkla geçeceği için dergideki çizgi romanların nasıl yayımlandıklarına dair bir parantez açalım. Derginin tamamı yabancı çizgi romanlardan oluşmaktadır. Bunların her zaman-çoğunlukla telifi ödenerek yayımlandıklarını söylemek yanlış olur. Ancak, daha önemlisi telifli ya da telifsiz, renkli yayınların baskı maliyetleri nedeniyle siyah beyaza çevrilmesi zorunluluğudur. Böylelikle aydinger kullanarak ürünler kopyalanır. Aynı uygulama, ele geçen-abone olunan yabancı dergilerde yayımlanan çizgi romanlara da yapılır. Bu nedenle 1001 Roman'da öyküler, telifli-orijinal çizgiler, telifli-çizgiler ve telifsiz (korsan)-kopya çizgiler olmak üzere üç ayrı biçimde kullanılmıştır. Derginin -gazete olarak geçmektedir- iki ayrı dönemine bakıldığında telifsiz (korsan)-kopya çizgilerin/öykülerin giderek yoğunlaştığı görülmektedir.
1939-1945 arası ilk dönemde, ikinci Dünya Savaşı'na ilişkin gelişmelerin yansımalarını dergiden izlemek olanaklı. 3.9.1939'da İngiltere ile Fransa'nın Almanya'ya savaş ilan etmesinin akabinde 18.9.1939 tarihli 11. sayıda "dünyanın karışıklığı yüzünden" kâğıt sıkıntısı ihtimaline karşı önlem olarak sayfa sayısının 16'dan 12'ye indirildiği duyuruluyor. 15. sayıdan itibaren sayfa sayısı 16'ya çıkarılıyor ancak bu kez orta sayfaların renkli basılması uygulamasına son veriliyor. Nihayet Alman ordularının Fransa'da ilerleyerek Paris kapılarına yaklaştıgı günlerde 10.6.1940 tarihli 49. sayıdan itibaren "kağıt yokluğu yüzünden" sayfa sayısı yeniden 12’ye indiriliyor. Savaş döneminin derginin içeriğine ilişkin bazı yansımalarını ise aşağıda ele alacağız.
Roman, 16 sayfasının 10'unu(*) çizgi romana ayırarak Ateş gibi öncüllerinden farklı olarak çizgi roman yayımlayan bir çocuk dergisi olmanın ötesine geçmiş ve ülkemizin esas itibariyle ilk çizgi roman dergisi ünvanını kazanmıştır denilebilir. Derginin alışılmış anlamda bir kapağı yoktu: İlk sayfada dahi, logonun altında, çizgi roman yayımlanıyordu, ilk sayısındaki ilk sayfasında Brik [Brick] Bradford'un 'Başka Dünyalarda' başlıklı macerası yayımlanmaya başlanmıştı. William Ritt'in yazıp Clarence Gray'in çizdiği bu Amerikan menşeli gazete bantı kahramanının (ABD'de yayına başlangıç tarihi 1933) koleksiyoncu ve okuyucuları nezdinde en beğenilen macerası bu maceradır. "Atomu bulmak isteyen" bir bilimadamı, maddeyi küçülten bir buluş geliştirmiştir. Bradford, kız arkadaşı ve bilimadamı, küre biçiminde bir seyahat aracına binerek, bu buluş sayesinde kendi kendilerini mikroskopla görünmeyecek boyuta küçülterek, bir madeni paranın yüzeyine dalış yapıp, bitmek bilmeyen fantastik bir yolculuğa çıkarlar. Bu yolculuk esnasında uzayda olduğu gibi çeşitli gezegenler, bu gezegenlerde yaşayan türlü türlü mahlûkatla karşılaşırlar. Bradford'un bu macerası adeta Flash Gordon'un uzayın derinliklerinde yaşadıklarının atomik boyuttaki karşılığı gibidir.
(*)1001 Romanda çizgi romanların yanı sıra 'Gülelim Eğlenelim' başlıklı yabancı menşeili karikatürler ve çok sayıda tefrika roman (aslında çoğu uzun öykü niteliğinde) ile birer sayılık kısa öyküler de yayımlanıyordu. Bu tefrika romanların bazıları çeviri, bazıları ise yerli yazarların imzalarını taşıyan ürünlerdi, örneğin 'Tarzan: Opar Defineleri' 1940-41 'de (no.63-79) 1001 Roman'da Yaşar Şihay'ın çevirisiyle tefrika edilmişti. Yerli tefrika romanlar arasında A.B. Koçu ve Ragıp Şevki gibi yazarların tarihsel eserlerinin yanı sıra Burhan Bilbaşar'ın imzasını taşıyan 'Canlı İskelet' (no. 16-48) adlı "bü¬yük polis romanı" ve '2500 Yılında' (başlangıç: no. 83) adlı "büyük fen romanı" dikkat çekicidir. Kısa öykülerin çoğundaki "Gezgin B.B." imzası da Burhan Bilbaşar'a ait olsa gerek. Kemalettın Tuğcu'nun adını da 1001 Roman'da kâh çevirmen, kâh yazar olarak sık sık görüyoruz.
1001 Romanda yayımlanan bir diğer ünlü Amerikan menşeli gazete bant çizgi romanı ise Alptekin adıyla yayımlanan ve ilk Amerikan uzay çizgi romanı unvanını taşıyan, Phil Nowlan’ın kendi romanından hareketle yazıp Dick Calkins'in çizdiği Buck Rogers’ın (ABD'de yayına başlangıç: 1929) maceralarıdır. Ancak 1001 Roman'ın ilk sayısında orjinal maceranın ortasından başladığı anlaşılan ‘Alptekin 3000 Yılında’ başlıklı bu macera, 20. sayıda "henüz resimleri tam olarak gelmediği için" yarım kalır. Benzer "yarım kalmalar" sadece Türkiye'de değil, savaş nedeniyle birçok Avrupa dergisinde yaşanacaktır.
1001 Roman'da ilk sayıdan itibaren yayımlanan fantastik nitelikli bir diğer Amerikan (gazete bantı) çizgi romanı ise Sevim Gazeteci adıyla yayımlan Connie. Bu çizgi romanın zamanında Türkiye'de yayımlanmış olması bir hayli ilginç. Çünkü Connie bugün Amerikan çizgi romanının altın çağındaki başyapıtlardan biri kabul ediliyor olsa da bu ünü sonradan keşfedilmesi sayesınde gerçekleşmiş. ABD'de yayımlandığı dönemde oligopollerin dışındaki Ledgers Syndicate adlı küçük bir dağıtım şirketi tarafından yalnızca birkaç yerel gazetede yayımlanıp dikkat çekmemiş ve popülerleşememiş bir çizgi roman. ABD'nin saygın kitap ve reklam illüstratörlerinden Frank Godwin'in (1889-1959) imzasını taşıyan Connie, yalnızca Godwin'in çizimlerinin estetik düzeyi açısından değil, bir erkeğe bağlı olmayan, bağımsız bir kadın karakterin kendi başına diğer erkek çizgi roman karakterlerinden farksız maceralar yaşadığı ilk çizgi roman olarak ayrıksı bir yere sahip; Wonder Woman'ı çizgi romandaki bağımsız kadın modelinin öncüsü sayan feministler artık ilgilerini Connie'ye yöneltmeye başlamış durumdalar. 1927'de yayın hayatına başlayan Connie'nin ilk dönem maceraları diğer ‘kız çizgi romanlarından’ farksız soap opera tarzındayken 1929 Büyük iktisadi Buhranı'yla birlikte Connie pikniklerden ve partilerden uzaklaşıp sosyal yardım görevlisi olarak sokağa çıkıyor. 1934'ten itibaren de araştırmacı gazeteci olarak çalışmaya başlayarak tam bir maceraperest oluyor. ABD'deki yayını 1944'e kadar süren Connie'nin 1001 Roman'da yayımlanan macerası (no. 1-56) da Brick Bradford'da olduğu gibi bugün en beğenilen, en fantastik nitelikli macerası; Connie / Sevim, ABD'deki orijinal yayın tarihi 1938 olan bu macerada -bir kadın biliminsanıyla birlikte- uzayın derinliklerine doğru yolculuğa çıkarak başka gezegenlere gidiyor. 1001 Roman'ın 5. sayısından itibaren yayımlanmaya başlanan ‘Kartal İzciler’adlı çizgi roman da Godwin’in zaman zaman hayalet çizer olarak katkı yaptığı 'Eagle Scout Roy Powers' adlı bir gazete bantı.
1001 Roman'daki Amerikan menşeli diğer çizgi romanların en ünlülerinden biri kuşkusuz 18. sayıda yayınına başlanan Sihirbazlar Kralı Mandrake. 1001 Roman'da yayımlanan ilk Mandrake maceraları, ABD'de günlük bantlardaki maceralardan değil haftalık Pazar sayfalarındaki maceralardan. Cüceler Ülkesinde (orj.: Land of the Little People, 1935-36), robotların hükmettiği ve makinelerin canlı olduğu, insanların ise köle işlevi gördüğü bir evrene seyahati anlatan mükemmel fantastik macera Gelecekte Bir Seyahat (orj.: Chamber into the Dimension, 1936-37), Sirkte Yangın, (orj.: The Circus People, 1936) gibi. 1001 Roman'daki Amerikan menşeli diğer çizgi romanlar arasında her ikisi de 21. sayıdan itibaren yayımlanmaya başlanan Maskeli Süvari ve Flash Gordon'un yaratıcısı Alex Raymond'un Gizli Polis X-9'unu (ABD'de yayına başlangıç tarihi 1934) da saymak gerekli. Orijinal adı Lone Ranger olan Maskeli Süvari, popüler bir radyo dizisinden uyarlanan bir çizgi roman (ABD'de yayına başlangıç: 1938). Bu arada ilginç bir not, Maskeli Süvari’de Amerikan yerlilerinden bizim kuşağın alışık olduğu gibi "Kızılderililer" olarak değil de ingilizce'den motamo çeviriyle "kızıl Hintliler" olarak söz edilmesi! Bir başka dizi, Yıldırım Polis adıyla 57. sayıdan itibaren dergide yayımlanan King of the Royal Mounted adlı bir western dizisidir. Kanada dağlarında geçen öykü, Sergeant King (Dizi, birçok ülkede bu isimle yayımlanmıştır), sevgilisi Betty Blake ve onun kardeşi Kid’in temel karakterler olduğu serüvenlerle gelişmekledir. Allen Dean ve Zane Grey'in ortaklığında hazırlanan dizinin, bizde kullanılan serüvenleri muhlemelen Charles Flanders (Maskeli Süvari'nin çizeri) çalışmalarından kopyalanmış. Bir parantez açalım: Çeşitli yerli çizerler tarafından yapılan kopyaların sadece Amerikan dergilerinden yapıldığı düşünülmemeli. Avrupa'da çıkan ve Amerikan çizgi romanlarından faydalanan dergiler de 1001 Roman için malzeme sağlamıştır. Muhtemelen Avrupa'da yapılan kopyalardan kopya yapıldığı bile olmuştur. 39. sayıdan itibaren 1001 Roman'da yayımlanan ve aralıklarla yıllar boyu dergi ve gazetelerimizde kullanılacak olan Lyman Young'ın Tim Tyler's Luck-İki İzci de derginin "yıldızlarından" sayılabilir. Kızılmaske 76., Tarzan ise 78. sayıdan itibaren 1001 Roman’ın sayfalarında yerlerini alıyorlar; üstelik Tarzan, 'Başka Dünyalarda'nın yerinde birinci sayfadan renkli olarak: "Korkunç ormanların hakimi aslan yapılı sevimli Tarzan’ı bütün dünya çocukları gençleri tanırlar. Onun eşsiz ve çok meraklı romanlarını herkes, küçük büyük severek okurlar, işte altın kalpli Tarzanın yeni bir romanı..." yazısıyla başlar. 1001 romanın ilk sayfasını başka bir çizgi romana kaptırmayacak olan Tarzan, dergideki diğer çizgi romanlardan farklı olarak konuşma balonları içermeyen, çizgi roman tarihinin erken dönem ürünlerinden biri.
Bütün bu dünya çapında tanınmış Amerikan çizgi romanlarının yanı sıra 1001 Roman'da ilk sayıdan itibaren bugün itibariyle unutulmuş meçhul romanlar da yayımlandı, ilk 17 sayıda yayımlanıp tamamlanan 'Kara Hayalet', Edgar Wallace'ın Black Abbot adlı romanının çizgi roman uyarlamasıdır. 1001 Roman'da başkahramanı "meşhur Türk polis müteahsısı Çelik" kimliğiyle yerlileştirilerek yayımlanmıştır.
İlk 28 sayıda yayımlanıp tamamlanan 'Dünya Düşmanı' ise dev boyutlara büyüttüğü böcekleri uygarlığın üstüne salan meçhul bir düşmana karşı Afrika'daki sömürgelerde görevli bir grup Batılı kahramanın macerasını anlatan bir çizgi romandır. 1001 Roman'daki bazı çizgi romanlarda oryantalizm, açık bir sömürgeci zihniyet, hattâ yer yer ırkçı yönelimlerin söz konusu olduğu bir gerçek. Maceranın konusunun gelişimiyle doğrudan bir ilişkisi olmasa da Dünya Düşmanı’nın başlangıcında olayın geçtiği Afrika sömürgesinde "karışıklık" çıktığı anlatılarak, sömürge askerleriyle yerli halktan göstericilerin karşı karşıya gelmesini gösteren kareler yeralıyor, maceranın yaşandığı mekân sömürgeciliğe karşı bağımsızlık mücadelelerinin başladığı bir arkaplanla takdim ediliyordu; böylece uygarlığı tehdit eden dev böceklerle neyin arasında paralellik kurulmasının söz konusu olduğunu tahmin etmek pek zorlama bir durum olmasa gerek. Sömürgeciliğe karşı kurtuluş hareketlerinin bastırılması, ilk 22 sayıda yayımlanıp tamamlanan Gizli Ülke adlı çizgi romandaki maceranın konusuyla doğrudan ilgili. Bu çizgi romanda fantastik nitelikli bir yan-öykü de bulunmakla birlikte esas itibariyle sömürge yönetimi altındaki Hindistan'da bir mabedin gizli dehlizlerindeki toplantılarda "Kardeşler; istiklalimize mutlaka kavuşacağız! Parolamız 'hürriyet!’ olacaktır" gibi konuşmalarla "ihtilal" hazırlığı yapan Hintlilerin planlarının bir grup Batılı maceracı tarafından ortaya çıkarılması anlatılıyor (askerler mabedi bastıklarında Hintliler, "esir olmayacağız!" diye slogan atıyorlar). Bu arada eklemek gerekir ki baş kahramanların bir de zenci kölesi var, hattâ çizgi roman "sadık zenci Mango da genç efendilerinin bekçiliğini yapmak üzere hizmetlerinde kalmıştı" ifadesiyle bitiyor! Yine Hindistan’da geçen 'Korkunç Ormanlarda' başlıklı bir diğer çizgi romanda (no.5-20) Nadir adlı baş kahramanın sadık bir "kölesi" var. Öte yandan Korkusuz Adam başlıklı çizgi romanın (no. 1-21) kahramanı "bütün dünyaca tanınmışolan Türk mühendisi Orhan Bulman" kimliğiyle yerlileştirilmiş. 1001 Roman’daki yayını orijinal maceranın ortasında başlamış olduğu anlaşılan Kokusuz Adam'ın öyküsü önce 'casuslara karşı' mücadele olarak görünse de kısa sürede bu gündemden düşüyor ve Bulman’la arkadaşları Afrika'da "vahşiler" olarak nitelenen yerliler arasında egzotik maceralar yaşıyorlar (bir sahnede bu “vahşiler”, beyaz kahramanlarımızın önünde secdeye kapanıyorlar). Oryantalizm ve ırkçılık yüzyılın ilk yarısındaki serüven çizgi romanlarının çoğunun alameti farikası olduğu için belki bunlara şaşmamak gerek. Ancak bunlar içinde özellikle yukarıda söz edilen Gizli Ülke'nin "Emperyalizme karşı ilk bağımsızlık mücadelesini kazanarak mazlum milletlere örnek olmakla" övünen resmi söylemle çeliştiği, üstelik "Hintli Müslümanların kurtuluş savaşımıza vermiş oldukları (malî) desteğin" anımsatıldığı ülkemizde yayımlanmış olması üzerinde durmak gerek.
Dönemin siyasal-tarihsel izleklerinin 1001 Roman'ın içeriğindeki bambaşka bir yansıması ise İkinci Dünya Savaşı'yla ilgili. Türkiye'nin bu savaşa katılmamak ve resmen tarafsız kalmakla birlikte fiilen Almanya yanlısı bir tulum aldığı (Almanya'ya krom satışı vb. olgulardan hareketle) resmî tarih dışındaki yaygın bir görüştür. Savaş yıllarının önemli bir dönemi için bunda bir hayli gerçek payı olsa da savaşın arifesinde ve başlangıcında Türkiye, ingiltere ve Fransa ile resmen ittifak halindedir. 1939'da Almanya'nın ve İtalya'nın kendilerine komşu ülkeleri işgal ve ilhaka başlamasının ardından (henüz savaş resmen çıkmadan önce) Türkiye, ingiltere ve Fransa'yla savaşın Akdeniz'e yayılması durumunda işbirliği yapacağına ilişkin ayrı ayrı deklarasyon imzalar, ingiltere ve Fransa'nın Almanya'ya savaş ilan etmesinin ardından ise aynı minvalde üçlü bir ittifak anlaşması yapılır. İşte 1001 Romanın yayın yaşamına başladığı dönem bu dönemdir. Nitekim Avrupa'da savaşın ilk patlak verdiği aylarda dergide Fransız askerlerinin cephedeki kahramanlık öykülerini anlatan Vatan İçin adlı bir savaş çizgi romanı yayımlanır (no.29-54), hattâ derginin yayımladığı çizgi romanların kaynağını kaydetmek gibi bir adeti hiç yokken bunun "Fransızca Junior' gazetesinden alınmış" olduğu özellikle belirtilir.(**)
(**) Aynı dönemde dergide yayımlanan tefrika romanlar arasında Fransız yazar Gastor Pasier'ın imzasını taşıyan Esrarengiz Denizaltı Gemileri (no. 26-44) da bir hayli dikkat çekici: sonunda söz konusu denizaltıların Alman olduğu ortaya çıkıyor.
1001 Roman'ın, son dönemlerinde (özellikle Savaşın şiddetlendiği, Amerikan çizgi romanlarının Avrupa'ya giremez - dergilerin de baskı, dağıtım ve ulaştırma imkânlarının kalkması nedeniyle çıkamaz olduğu günler) oldukça kalitesiz bir biçime dönüşmüştür. Çizgi romanlar ya öykünün ortasından bir yerinden başlamakta ya da öykünün ortasında bir yerde bitirilmektedir. Örneğin, Mandrake’nin son sayılarında yayımlanan bütün öyküleri aynı akıbeti yaşamış, bir öyküsü tamamlanmamıştır. Yine de aynı dönem yayımlanan önemli bir çizgi romandan bahsedilebilir. Bu, Harry O'Neill'in, çıkışında "Genç BuffaloBill” ve sonraları "Buckaroo Bill" gibi adlarla yayımlanan western çalışması Bronco Bill'dir. Tommiks'in (ve İtalya'da popüler olan çocuk kahramanlı western dizilerinin) öncüsü olan bu çizgi roman, genç bir delikanlının etrafında gelişen "hareket" öyküleri üzerine kuruludur.
Öte yandan, yukarıda belirttiğimiz gibi, dergi yayımlayacak çizgi roman bulamaz olmuş, savaş süresinde kullandığı stoklarını eritmiştir. Savaşın bitmesine karşın, derginin bu sebeple kapanması, çizgi romanların telifsiz olarak yayınlandıkları şüphesini pekiştirmektedir. İlk kez 348. sayının orta sayfasında 36 sayfa başlığını taşıyan ve iki sayı sonra 1001 Romanın biçim değiştireceğini duyuran bir yazı yayımlanır: "Amerikan, İngiliz ve bütün Avrupa mecmualarından faydalanarak ve onlardaki zekâ ve muhayyileyi işleten hareketli resimli romanlar sistemini prensip edinen ve bu gaye ile çıkarılmaya başlanan gazeter 6 yıl süren uzun harp devresinde dahi her türlü fedakârlıklara katlanarak prensibi elden çıkarmamaya azmetmiş, hedef ve gayesini yaşatabilmek ve okurlarını çok sevdikleri ve faydalandıkları bu çeşit mevzulardan mahrum etmemek için bütün gayret ve samimiyeti ile çalışmıştır. Fakat hâlâ düzelememiş olan harp durumu, artık yapılabilecek hiçbir fedakârlık ve çalışma imkânı bırakmamıştır. Gazeteniz büyük bir zevkle okumaya alışık olduğunuz, güzel resimli romanlar yerine, kötülerini vermeyi asla kabul etmemekledir." Dergi, "dünya durumu düzelir düzelmez, yine ilk sayıları gibi nefis resimli romanlarla çıkma" vaadiyle 14. Cildin sonunda biçim değiştirir. Boyutları küçülerek, 1001 Özel sayılarıyla aynı boya gelmiş, ama asıl önemlisi dergide çizgi roman kullanımı azalmıştır. Devrin film ve romanlarının özetlenerek verildiği, 36 sayfalık yeni dergide, 7-8 sayfa çizgi romana ayrılmıştır. Başlangıçta Alex Raymond'un çizgisinden -kopyalanmış elbette- çıkma Jungle Jim, "Ormanlar Hakimi" adıyla yayımlanır (Daha önce kullanılan bir öykünün tekrarıdır bu). 8. Sayıda Siyah Maske, 14. Sayıda bir başka Raymond kahramanı olan X-9'un Gizli Mektup serüveniyle dergide yer alacaktır. Bu yazı ağırlıklı derginin "eskiyi arattığı", bir markaya dönüşmüş olan 1001 Roman isminden faydalanarak yaşadığı açıktır. Haftalık olarak çıkan bu 1001 Roman biçimi, 70 sayı sürer. 25 Ağustos 1947'de çıkan son sayıda 2 Ekim Perşembe günü aylık olarak yeniden yayımlanacağı duyurulsa da bu gerçekleşmeyecektir. 1001 Romanın çizgi roman ağırlıklı bir biçimde yeniden dizi olarak yayıma başlaması bir yıl kadar sonra olabilecektir.
1948-1952 arasında sürecek olan bu yeni diziye geçmeden evvel ilk dönemin önemli bir yan yayınından bahsedelim. 1940 yılında, 1001 Roman dergisi aylık olarak çıkan özel sayılar yayımlamaya başlar. Bir kahramanın serüvenlerinden oluşan-"başlayıp biten", "tam bir macera" olan özel sayılar 1946 yılının Mart ayına kadar yayımlanır (75 sayı). Bir başka ifadeyle Tahsin Demiray -Türkiye yayınevi- kendi deyişleriyle "yayımlayacak çizgi roman bulamadıkları için" hem dergiyi farklı bir biçime dönüştürmüşler hem de bu özel sayıların yayınını durdurmuşlardır.
19 Mayıs 1948'de başlayan ikinci dönem, ilkine nazaran daha renkli çıkar. Derginin yarısı ya renkli ya da tek renk -kırmızı- kullanarak siyah beyaz görünümünden farklılaştırılmış biçimdedir. Ancak 10 sayfa çizgi roman 6 sayfa yazı oranı korunmuştur. Soap opera-romance türü ağırlık kazanmış, iki ayrı çizgi roman 4 sayfa yer tutmuştur. Kaynak olarak İtalyan çizgi romanlarından faydalanıldığı anlaşılmaktadır. İtalya'da büyük rağbet gören soap opera tarzı çizgi romanlar, Türkiye'de uzun yıllar kullanılacaktır. Yelpaze dergisi tamamen bu çizgi romanlardan oluşurken -Grand Hotel dergisinden bire bir çeviridir-, Şevki (Çankaya), Sururi (Gümen) ve Bedri (Koraman) gibi birçok çizer yaptıkları kopyalarla bu türden öyküleri gazetelere taşıyacaklardır. 1001 Romanın bu yeni döneminin özelliği de ilk dönemde Tarzan'ın olan kapak sayfasının bu soap operalara ayrılmasıdır. Yine buna bağlı olarak bir ilginç not ise Bedri'nin yaptığı kopyalarda çizer olarak isminin geçmesidir. İç sayfalarda renkli olarak ya¬yımlanan "Müthiş Hakikat" öyküsünün altında "çizen" olarak imzası bulunmaktadır. Bedri, derginin ve dolayısıyla Türkiye yayınevinin en gözde çizeridir. Hürriyet gazetesinin çıkışıyla Simaviler tarafından transfer edilen ve kadrolu çizer olarak çalıştırılan Sururi ve Şevki'den sonra Amerikan tarzı illüstrasyon ya-pabilen sınırlı çizer vardır. Fotoğraflardan ya da Batıda yapılmış benzer nitelikteki çizimlerden faydalanacak, en azından "temiz kopya" yaparak orijinal çizgilere olabildiğince sadık kalabilecek çizer sayısı oldukça azdır. Bedri kadar temiz" çalışan Nezih İzmiroğulları, Ayhan Erer, Mehmet Tekdal, Firuz Aşkın gibi çizerlerden söz edilebilir. Aslında çizgi romancılığa kopyacılık yaparak başlayan sayısız yerli çizer vardır. Aydingerden yapılan -genellikle renkliden siyah beyaza veya renkliden daha az renkliye- kopyalarda çalıştığını belirten -çini mürekkebini kullanma hususunda acemiliğini Türkiye yayınevi dergilerinde çıkartan birçok çizerden bahsedebilmek mümkündür.
1001 Roman’ın ikinci dönemi, kopya çizgiler ve ortasından bir yerinden satır özetle geçiştirilerek başlayan öykülerle ilgili olarak, kapandığında şikâyet edilen özelliklerini devam ettirir biçimde yayıma başlar. Kızıl Maske ve Nat Pinkerton adıyla yayımlanan Rip Kirby maceralarına "pat" diye, ortasından girerler. Mandrake'nin ilk öyküsü tamamlanmadan bitirilir. Öyküler, orijinal çizgilerle verilirken birdenbire kopyalanmaya başladığı ya da tam tersi, kopya orijinale ve yeniden kopyaya dönüldüğü sıklıkla görülebilmektedir. Derginin bu yapısının temel nedeni, öncelikle telifsiz yayın yapmasıyla ilgilidir; ikincisi, farklı dillerde yayımlanan dergiler kullanılmaktadır. Yabancı dergilerin seçimiyle ilgili bir parantez açalım: Türkiye yayınevi, 1001 Roman'da veya dergilerinde olsun, karikatürize çizgili mizahî anlatıları neredeyse hiç kullanmamıştır. Öykülerin fotoğraf gerçekçiliğinde (photorealistic) çizgilerden seçilmesi, anlatılan olayların serüven temelli olması, dergilerin çocuklardan çok "büyükler için" düşünüldüğünü göstermektedir. Hele ki yayımlanan çizgi romanların neredeyse yarısını oluşturan soap opera tarzı öykülerle, kadın okuyucuların hedeflendiği (Ev-İş ve Yıldız gibi yayınlar da düşünülürse) anlaşılmaktadır. 1001 Roman'ın kaynak olarak kullandığı dergilerin büyük oranda Fransızı menşeli olduğu söylenebilir. Fransız Junior, Hurrah!, Robinson ve L’Aventureux dergileri, 1001 Roman’da yayımlanan birçok çizgi romanın uzun yıllar membaı olmuştur. Amerikan çizgi romanlarının bu dergilerde yayımlanması kadar Fransızca'dan yapılacak çevirinin o dönem için kolaylığı Fransız dergilerinin tercih edilme nedeni olabilir. Örneğin Tarzan'ın ilk dönem kapaktan-logo altından başlayarak yayımlanmasında Junior dergisinde benzer bir biçimde yayımlanıyor olması önemli bir etken olmuştur. 1001 Roman’ın ikinci döneminde soap operalar dolayımı ile İtalyan çizgi romanlarından faydalanıldığını yukarıda belirtmiştik. Ancak bu çizgi romanların ve diğer İtalyanların kimi zaman Fransa üzerinden gelebilme imkânı olduğunu da hatırlatalım. Örneğin, bizde Kara Ali adıyla yayımlanan, Carlo Cossio'nun çizip Vincenzo Baggioli'nin yazdığı Dick Fulmine adlı İtalyan çizgi romanının (Teks kadar önemli bir fumetti klasiğidir.) kaynağı L’Audace dergisi olabileceği gibi, savaş sonrasında, Fransa'da "Alain-la-Foudre" adıyla yayımlanmış olduğu için bir Fransız dergisinden de faydalanıl¬mış olması muhtemeldir.
Faydalanma hususunda dergiler kadar gazeteler de hesap edilebilir. İstanbul'da satılan yabancı gazetelerde yayımlanan Pazar sayfalarının kimi kopyalarda eş zamanlı olarak kullanılması mümkündür. Buna karşın, 1001 Roman’da Amerikan çizgi romanlarının haftada bir renkli ve geniş ölçekli yayımlanan öykülerinin günlük bantlara kıyasla daha az kullanıldığını söylemek mümkün.
1001 Roman’ın bunca yıl sonra dahi konuşulmasının en temel nedeni, bugün çizgi romanın Altın Çağı sayılan döneme ait klasik dizilerin, özellikle orijini olarak gazete kökenli olanlarının tamamına yakınını çeşitli serüvenleriyle dergide yayımlamasıdır. İkinci döneminde de bu özellik korunmuş, devrin en ünlü çizeri Alex Raymond'un büyük sükse yapan Rip Kirby çalışması yayımlanmıştır. Öykü için seçilen Nat Pinkerton isminin popüler bir dedektif romanları serisinin yarattığı ilgiyi kullanma amacı taşıyan ticarî bir tercih olduğu su götürmez (Sadece Rip değil, yardımcısı Desmond'un ismi de degiştirilecek Morrison yapılacaktır). Hürriyet, aynı diziyi (Nat Pinkerton'u olduğu kadar orijinali olan Rip Kirby ismini de çağrıştıran) Dedektif Nik adıyla yayımlamayı tercih edecektir. 1001 Roman, dizinin orijinal çizgilerle yayımlanmasından da anlaşıldığı gibi telif hakkı sahibidir ve bu nedenle Hürriyet, Dedektif Nik dizisinde o öyküleri kullan(a)mayacaktır. Hürrıyet'te 19 Temmuz 1950'de başlayan Alex Raymond çizimli Dedektif Nik dizisi, sanatçının 1956 yılındaki ölümünden sonra da sürerek, "Esrarlı Formül" isimli macerayla 9 Ekim 1957'de tamamlanacaktır. (Bu tarihten - 26 serüvenden - sonra John Prentice imzalı öyküler yayımlanacaktır). Bir başka ifadeyle, Alex Raymond'un Rip Kirby'leri birkaç istisna dışında 1001 Roman ve Hürriyet'te bütünüyle kullanılmıştır. 1001 Roman’da yayımlanan öyküler 1946-49 arasında yayımlanan öykülerden seçilmiştir.
İkinci dönemde soap-opera eğilimlerinin yanı sıra egzotik mekân ve bölgelerin, avantür özelliklerin -şaşırtıcı olaylar, gizemli düşmanlar, çekici kadınlar, güçlü erkekler ve suç örgütleri- hakim olduğu çizgi romanlar sürmekte; roman tefrikaları ve kısa öykülerde de benzer tercihlerde bulunulmaktadır. Gerek çevirilerde, gerekse Kemalettin Tuğcu’nun yazdığı tefrikalarda Amerikanvari dedektiflik öyküleri, türlü muammalar -ekzantirik kişilikler anlatılmakladır, Olağanüstü güzel kadınlar, kambur ve çirkin erkekler, kötücül özellikler - zengin olma hırsı, kibir, küçümseme, iftira, tutku- öykülerin ana eksenindedir. Kemalettin Tuğcu gibi Oğuz Özdeş de, yayınevinin sayfa sekreterliğinden tefrika yazarlığına kadar her türlü yazı işini yaparak - "çok yazarak" - geçecek mesleğine, neredeyse burada başlayacaktır.
Ellili yıllara girildiğinde 1001 Roman’ı bekleyen farklı bir ortam vardır. Hürriyet, gazetelerde çizgi roman sayfası modasını başlatmış; bu, ister istemez ödenmiş eserlerin yayımlanmasını gerektiren yeni bir dönemi getirmiştir, Çoğu 1001 Romanda daha önce yayımlanmış çizgi roman (orijinal çizgileriyle telifi ödenmiş bir halde) gazetelerde yayımlanmaya başlayacaktır, ikinci dönemde derginin başatlarından olan İtalyan soap-opera çizgi romanları da Neşriyat tarafından yayın hakları satın alınınca kaynaklardan biri daha "kuruyacaktır". Kaliteli çizgi romanları telifsiz ve kopya çizgilerle yayımlamak oldukça güçleşmiştir. Kaldı ki, gazete-dergi dağıtımı imkânlarının sınırlılığı, masrafları karşılayacak ölçüde satış sağlamamaktadır. Çizgi roman giderek çocuklar için düşünülür olmuş, Pekos Bill bu alanın çok-satar dergisi haline gelmiştir. Bu şartlar altında, Tahsin Demiray, masraflı bulduğu 1001 Roman’ı durdurmaya karar verir, 1952 yılında 213. sayının sonunda 1001 Roman kapanır. Aslına bakılırsa, bu bir dönemin de sonudur. O tarihten sonra telifsiz ve kopya çizgilerle çıkan çizgi roman dergileri olmayacak değildir ama hiçbiri 1001 Ro-man'ın ulaştığı ticari başarıyı tekrarlayamayacaktır. Daha da önemlisi, Golden Age'in yıldız çizerleri ve klasik çizgi romanlarını biraraya getiren ve süreklilik taşıyan herhangi bir dergi varolamayacaktır. Ve şunu söylemeden edemeyeceğiz: 1001 Roman'ın eşsizliği, sadece çocukluk anılarında silinmez bir yer tutan eski kuşaklar için değil, onu bir biçimde okumuş sonraki kuşakların bile- yaşamadıkları bir döneme nostalji duymalarına neden olacak kadar güçlü ve zengin bir dergi olmasındandır.
LEVENT CANTEK - KAYA ÖZKARACALAR