Barry Lyndon (1975) *Oscar*

agartan

Onursal Üye
28 Haz 2019
1,220
11,307
Barry Lyndon (1975) *Oscar*

Yönetmen: Stanley Kubrick
Senaryo: Stanley Kubrick, William Makepeace Thackeray
Müzik: Leonard Rosenman (Başta Bach ve Vivaldi yapıtları olmak üzere klasik müziklerden oluşuyor.)
Ülke: İngiltere, ABD, İrlanda
Tür: Macera, Dram, Tarihi
Vizyon Tarihi: 18 Aralık 1975 (İngiltere)
Dil: İngilizce, Almanca, Fransızca
Süre: 185 dk
Bütçe: $11M / Hasılat: $31,5 M
Çekim Yeri: Somerset, İngiltere, Birleşik Krallık
İlgi: 18. YY, İngiliz ordusu, İrlandalı,
IMDb Rating: 8.1
4 *Oscar*: Sinematografi, Müzik, Sanat Yönetimi, Dekor ve Kostüm Tasarımı dalları
2 "BAFTA": En İyi Yönetmen, En İyi Sinematografi.
7 Farklı ödül daha.
IMDb Top 250: #204


Sunum: 1,31 GB, 720p, orijinal dilde ve Türkçe altyazısı yanındadır.

Barry Lyndon01:
Barry Lyndon02:



0072684.jpg




İngiliz edebiyatının unutulmuş yazarlarından William Makepeace Thackeray'ın 1844 yılında yazdığı
"The Luck of Barry Lyndon" (Barry Lyndon'ın Talihi) adlı pikaresk romanından yine bizzat Kubrick tarafından uyarlanmış.
Pikaresk'in kelime anlamı, İspanyolca'daki "picaro" sözcüğüne dayanır;
rönesansla birlikte şövalye romanlarının gerçek dışı yaklaşımına bir tepki ve eleştiri olarak ortaya çıkmış bir roman türüdür.


Nedir bu pikaresk romanlar?
Yeni bir insan tipini ortaya çıkaran romanlardır.
Fethi Naci’nin deyişiyle “katı mı katı feodal hiyerarşinin dışına itilmiş bir serseri, sınıfından kopmuş biri“
Pikaresk romanın kahramanı sonsuz yolculuklar ve araştırmalar içindedir;
dolaşır durur yeryüzünde, hudutları geçer ve biçimden biçime girer.
En fazla bilineni, Don Kişot.
"picaro" maceracı, gezgin, serseri, vasıfsız gibi anlamlara gelir.
(Ayrıca bakınız, Herge - Tenten ve Pikarolar)



l-barry-lyndon-odfv1.jpg


1700'lerin tam ortasındayız.
Genç bir İrlandalı olan Redmond Barry, bir subayı düelloda öldürünce kaçıp yeni bir hayat kurmak ister.
Serüvenler sonucu kendisini savaşın ortasında Prusya ordusunda bulur.
Savaştan sonra casuslukla görevlendirilip İrlandalı bir Şövalye'nin peşine takılır.
Onunla birlikte Prusya'dan kaçar ve kumarbazlığa başlayarak Avrupa'nın kalburüstü sosyetesine burnunu sokmayı başarır.
Ama gözü daha yükseklerdedir.


Barry_Lyndon_1975_Kubrick_film_poster.jpg




Eski lordların tablolarını, portrelerini görürsünüz ya...
İşte o tabloların birleştirilip bir sinema filmine dönüştürüldüğünü,
çok iyi bir dış ses eklendiğini ve bu şölenin 3 saat sürdüğünü düşünün.
Filmin tüm kusursuz yönlerine rağmen Barry'nin evlilik sonrası hayatını izlerken sıkılabilirsiniz.
Yükselişi ve hayata tutunması ne kadar canlı ise çöküşü de o kadar cansız gelebilir.
Eh, çöküşler de böyle olur zaten. Kimse anımsamak bile istemez.
(Kubrick, evliliğin erkeği çökerttiğine dair bir film mi çekmek istedi acaba?)
:rolleyes:


Şöyle bir örnek vereyim vikipedia'dan, Barry Lyndon ile ilgili:

Kubrick çektiği her filmde yeni bir teknik icat sergilemesiyle de ünlüdür.
Tıpkı "2001 Uzay Yolu Macerası" filmindeki devrimci görsel efektler,
"The Shining" filminde yoğun olarak başvurduğu steadicam (seyyar kameralar) teknikleri gibi;
"Barry Lyndon" filminde farklı bir aydınlatma tekniğine başvurmuş.
Mum ışığıyla aydınlatılmış koyu renk mobilyalarla dolu klasik iç mekânlardaki çekimlerde
doğal görüntüyü yapaylaştıracağı için standart elektrik ışıkları kullanmak istemiyordu.
Oysa maksimum diyafram açıklıkları kısıtlı geleneksel objektiflerle ve standart kameralarla bırakın film çekimlerini,
fotoğraf çekimlerinde bile mum ışığında iyi görüntü almak imkânsızdı.
O da Alman Carl Zeiss mercek üreticisi firmanın NASA'nın Apollo Projesi için özel olarak geliştirdiği,
diyafram açıklığı f/0.7 olan süper hızlı (en fazla ışık toplayan) objektiflerinden üçünü temin etti.
Bu sinema endüstrisinde kullanılmış en düşük diyafram değeri olarak kayıtlara geçmiştir.
Sabit odak uzaklığına sahip olan bu objektiflerin dezavantajlarını aşmak için de,
sabitlenerek hareketsizleştirilen kameralarla uzun durağan planlar çekmiştir.
Böylelikle filmde Kubrick'in de hayranı olduğu, başta William Hogarth olmak üzere,
o dönemin ressamlarının tablolarını mum ışığında çekilmiş gibi, sahneleri çekmek mümkün olmuştur.


Kubrick yönetmenliğe geçmeden önce fotoğrafçılık ve foto muhabirliği de yapmıştı ve teknik ayrıntılara çok önem veriyordu.
Kubrick'in 1975'te sinema makinistlerine yazdığı ve salonda filmin projeksiyonunun nasıl yapılması gerektiğini tarif eden
detaylı bir talimat mektubu, yönetmenin ne kadar titiz bir mükemmeliyetçi olduğunu göstermektedir.


Şurada sayın scanfan daha detaylı yazmış: http://www.cizgidiyari.com/forum/re...-keyfi-gecmisten-gunumuze-kisa-bir-tur-2.html

Stanley Kubrick, mum ışığında çekilen sahnelerde olabildiğince fazla ışık sağlamak için özel yapım mumlar kullanmış.
Her mumun bir yerine üç fitili vardı ve oldukça uçucu bir balmumu kullanılmıştı.
Bu malzeme, mumların çok hızlı yanmasına neden olduğu için, sahnelerde görülen mumların çoğu kısadır.


Marisa Berenson (Lady Lyndon) Kubrick'in film için verdiği talimat sebebiyle aylarca güneş ışığından korunmuş.

Barry (Ryan O'Neal) ve Lord Bullingdon (Leon Vitali) arasındaki son düelloyu düzenlemek kırk iki gün sürmüş.
Ryan O'Neal o kadar bıkmış ki, bir keresinde Kubrick'e
"Bak, şöyle yapalım, bu sahneyi sen benim yerime oyna, ben de senin taklidini yapayım" demiş.

Kubrick'in şaka yollu yanıtı tek kelime olmuş: "Küstah"

Keyifli seyirler, mutlu ve sağlıklı günler dilerim.

*
 

halgzl

Yeni Üye
18 Nis 2012
40
97
Yalnızca filmi seyretmeyin lütfen...sinema sanatının baş yapıtlarından olan bu eser hakkında internet üzerinde yüzlerce ilginç bilgi var.

Filmin muhteşem final sahnesi (süpriz bir son olmadığı için rahatça verebiliyorum).

www.youtube.com/watch?v=2KYf9Le0Hdw
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,208
76,125

... standart kameralarla bırakın film çekimlerini, fotoğraf çekimlerinde bile mum ışığında iyi görüntü almak imkânsızdı. O da Alman Carl Zeiss mercek üreticisi firmanın NASA'nın Apollo Projesi için özel olarak geliştirdiği,
diyafram açıklığı f/0.7 olan süper hızlı (en fazla ışık toplayan) objektiflerinden üçünü temin etti.
Bu sinema endüstrisinde kullanılmış en düşük diyafram değeri olarak kayıtlara geçmiştir.
Sabit odak uzaklığına sahip olan bu objektiflerin dezavantajlarını aşmak için de,
sabitlenerek hareketsizleştirilen kameralarla uzun durağan planlar çekmiştir.
Böylelikle filmde Kubrick'in de hayranı olduğu, başta William Hogarth olmak üzere,
o dönemin ressamlarının tablolarını mum ışığında çekilmiş gibi, sahneleri çekmek mümkün olmuştur.


Kubrick'in lensleri kadar üstün kalitede ve "aydınlık" (hızlı) olmasa da onunkine yakın "aydınlıktaki" lenslerden bir tane de bende vardı. 1970'lerde İstanbul'dan 2'nci el bir zoom lens satın almıştım, arızalı çıkınca satıcıya geri götürdüm. Parasını geri vermek istemiyordu pek, onun yerine bana başka bir lens teklif etti. Tiyatro çekimleri için özel üretildiğini söylemişti, çay tabağı gibi çok geniş bir ön mercek çapı vardı, gülle gibi de ağırdı. Sabit odaklı ama hafif telefoto bir lensti, geçmiş zaman tam hatırlamıyorum 105 mm filan olabilir. Diyafram açıklığı da f/0.90 gibi bir şeydi. O zamanlar filmlerin hassasiyeti düşük olduğu için bu lens bana ilaç gibi gelmişti. Piyasada en çok bulunan filmler 100 ve 200 ASA olanlardı. 400 ASA da vardı ama çok grenli olurdu. Bir de renkli filmlerin ASA'ları daha da düşük olurdu (50'den başlardı). Bazen de kendimiz filmleri "banyo"da "iteklerdik" (mesela 400'ü 800, 1200 veya daha büyük rakamlarda çalışmaya zorlamaya "iteklemek" (İng. "push"tan dilimize girmiş) denirdi, ama neticeler aşırı grenli ve düşük kontrastlı olurdu. Ancak sanat fotoğraflarında filan güzel dururdu). Bu gibi lensler, hassas filmlerle kombine edildiğinde loş ortamlarda iyi fotoğraf çekmek mümkün olabiliyordu. Ben o lensi aldım ve İzmir'e geldim, bir gün bir fotoğraf mağazasıda üç-dört yaşlı başlı fotoğrafçının kendi aralarında tartışmasına kulak misafiri oldum (tahmin edileceği gibi çuha yelekli, kadife pantolonlu, fularlı, gözlükleri boyunlarına asılmış ve her şeyi ben bilirim edasında entel dantel tiplerdendi, tartışma konusu ise hiçbir fotoğraf merceğinin f/1'in altına inemeyeceği, henüz böyle bir mercek yapılmadığı şeklindeydi (sözlerinde bir bakıma doğruluk payı vardı, f/1.2'nin altında piyasada standart lens yoktu), ama bende bir tane var dedim, inanmadılar, getirdim gösterdim. O zaman internet cep telefonu vs olmadığı için desteksiz atış serbestti, nasıl olsa aksini ispat etmek çok zordu. Benim lens hiç tanınmamış bir markaydı, belli bir amaç için kısıtlı sayıda üretilmiş bu tür özel lenslerde doğası gereği kaçınılmaz olarak birçok tasarım hatası olabileceği için o tarihlerde ünlü markalar isimlerini lekelememek için bu işlere pek girmezlerdi, girseler de süper fiyatları olurdu (mesela Canon'un süper telefoto lensleri gibi). Bunun fiyatı da makuldu. Merak edenler için: Sovyet yapımı değildi. Şimdi baktım, Nikon f/0.95 58 mm lens üretmiş: fiyatı $8,000. Oysa benimki hem çok ucuzdu, hem daha aydınlıktı hem de telefotoydu (tam tiyatro-gösteri lensi) üstelik Öğrenci harçlığımla alabilmiştim. Mum ışığında çok romantik renkli görüntüler yakalanabiliyordu.

Bu klasik film ve şık sunumun için sana teşekkür ediyorum sevgili "agartan." Vikipedi'ye 2011 yılında "Barry Lyndon" maddesini yazarken ansiklopedi kuralları gereği haliyle bu anımı konuya yazamamıştım (öyle her görseli de ekleyemiyorduk). ÇD'nın Vikipedi'ye üstün bir tarafı da bu: Biz burada daha özgürüz! Atık içimde bir ukde kalmadı!

Carl Zeiss Planar 50mm f/0.7.Stanley Kubrick'in kullandığı lenslerden.
tIgxzx.jpg
 
Son düzenleme:

agartan

Onursal Üye
28 Haz 2019
1,220
11,307

Kubrick'in lensleri kadar üstün kalitede ve "aydınlık" (hızlı) olmasa da onunkine yakın "aydınlıktaki" lenslerden bir tane de bende vardı. 1970'lerde İstanbul'dan 2'nci el bir zoom lens satın almıştım, arızalı çıkınca satıcıya geri götürdüm. Parasını geri vermek istemiyordu pek, onun yerine bana başka bir lens teklif etti. Tiyatro çekimleri için özel üretildiğini söylemişti, çay tabağı gibi çok geniş bir ön mercek çapı vardı, gülle gibi de ağırdı. Sabit odaklı ama hafif telefoto bir lensti, geçmiş zaman tam hatırlamıyorum 105 mm filan olabilir. Diyafram açıklığı da f/0.90 gibi bir şeydi. O zamanlar filmlerin hassasiyeti düşük olduğu için bu lens bana ilaç gibi gelmişti. Piyasada en çok bulunan filmler 100 ve 200 ASA olanlardı. 400 ASA da vardı ama çok grenli olurdu. Bir de renkli filmlerin ASA'ları daha da düşük olurdu (50'den başlardı). Bazen de kendimiz filmleri "banyo"da "iteklerdik" (mesela 400'ü 800, 1200 veya daha büyük rakamlarda çalışmaya zorlamaya "iteklemek" (İng. "push"tan dilimize girmiş) denirdi, ama neticeler aşırı grenli ve düşük kontrastlı olurdu. Ancak sanat fotoğraflarında filan güzel dururdu). Bu gibi lensler, hassas filmlerle kombine edildiğinde loş ortamlarda iyi fotoğraf çekmek mümkün olabiliyordu. Ben o lensi aldım ve İzmir'e geldim, bir gün bir fotoğraf mağazasıda üç-dört yaşlı başlı fotoğrafçının kendi aralarında tartışmasına kulak misafiri oldum (tahmin edileceği gibi çuha yelekli, kadife pantolonlu, fularlı, gözlükleri boyunlarına asılmış ve her şeyi ben bilirim edasında entel dantel tiplerdendi, tartışma konusu ise hiçbir fotoğraf merceğinin f/1'in altına inemeyeceği, henüz böyle bir mercek yapılmadığı şeklindeydi (sözlerinde bir bakıma doğruluk payı vardı, f/1.2'nin altında piyasada standart lens yoktu), ama bende bir tane var dedim, inanmadılar, getirdim gösterdim. O zaman internet cep telefonu vs olmadığı için desteksiz atış serbestti, nasıl olsa aksini ispat etmek çok zordu. Benim lens hiç tanınmamış bir markaydı, belli bir amaç için kısıtlı sayıda üretilmiş bu tür özel lenslerde doğası gereği kaçınılmaz olarak birçok tasarım hatası olabileceği için o tarihlerde ünlü markalar isimlerini lekelememek için bu işlere pek girmezlerdi, girseler de süper fiyatları olurdu (mesela Canon'un süper telefoto lensleri gibi). Bunun fiyatı da makuldu. Merak edenler için: Sovyet yapımı değildi. Şimdi baktım, Nikon f/0.95 58 mm lens üretmiş: fiyatı $8,000. Oysa benimki hem çok ucuzdu, hem daha aydınlıktı hem de telefotoydu (tam tiyatro-gösteri lensi) üstelik Öğrenci harçlığımla alabilmiştim. Mum ışığında çok romantik renkli görüntüler yakalanabiliyordu.

Bu klasik film ve şık sunumun için sana teşekkür ediyorum sevgili "agartan." Vikipedi'ye 2011 yılında "Barry Lyndon" maddesini yazarken ansiklopedi kuralları gereği haliyle bu anımı konuya yazamamıştım (öyle her görseli de ekleyemiyorduk). ÇD'nın Vikipedi'ye üstün bir tarafı da bu: Biz burada daha özgürüz! Atık içimde bir ukde kalmadı!

Carl Zeiss Planar 50mm f/0.7.Stanley Kubrick'in kullandığı lenslerden.
tIgxzx.jpg
Harikasınız, sayın scanfan.
Bir not daha ekleyeyim; Zeiss bu lenslerden 10 tane üretmiş.
Kubrick 3 tane satın almış. İkisi 35 mm ve 25 mm odak uzunluklarına dönüştüren özel geniş açılı adaptörlerle donatılmış.
Kubrick sahip olduğu distorsiyon miktarını beğenmediği için 25 mm olanı
hiç kullanmamış. Buradaki "distorsiyon" sözcüğünü tıp terimi olarak biliyorum,
burkulma -en hafifinden- sonucu şekil bozukluğu. Fakat, fotoğrafçılıktaki distorsiyon nedir? Anlayamadığım; doğru bilgiye de ulaşamadığım için film notlarına yazamamıştım.
 

scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,208
76,125
Harikasınız, sayın scanfan.
Bir not daha ekleyeyim; Zeiss bu lenslerden 10 tane üretmiş.
Kubrick 3 tane satın almış. İkisi 35 mm ve 25 mm odak uzunluklarına dönüştüren özel geniş açılı adaptörlerle donatılmış.
Kubrick sahip olduğu distorsiyon miktarını beğenmediği için 25 mm olanı
hiç kullanmamış. Buradaki "distorsiyon" sözcüğünü tıp terimi olarak biliyorum,
burkulma -en hafifinden- sonucu şekil bozukluğu. Fakat, fotoğrafçılıktaki distorsiyon nedir? Anlayamadığım; doğru bilgiye de ulaşamadığım için film notlarına yazamamıştım.

Fotoğrafçılıkta da deyimin karşılığı aynı: bükülme, bozulma, çarpılma vs. Ne yazık ki dünyada mükemmel ve kusursuz bir mercek yokmuş. En çok görülen mercek distorsiyonları: Fıçılaşma ve iğne yastığı distorsiyonları. Şekil bozukluklarından ayrı olarak bir de "chromatic aberasyonlar" yani kenarlarda renk bozunumları vardır. Distorsiyon ve aberasyonlara geniş açılı lenslerde daha çok rastlanıyor.

SdxDiy.jpg
 
Üst