Çelik Blek Teksas Hoz Comics Sayı 39b Blek'i Yeneceğim.

Doktor Kim

Aktif Üye
17 Mar 2011
313
14,317
Çelik Blek Teksas Hoz Comics Sayı 39b Blek'i Yeneceğim.

Sevgili dostlarım; 39.sayının ikincisi olan Blek'i Yeneceğim adlı serüvende sıra...
Taramayı yapan arkadaşımız sevgili mister-bluff çok güzel bir iş başarmış, büyük emek vermiş,bu yüzden düzenlemeyi çok kolaylıkla yapabildim.

Net aleminde benim gibi üzerinde bir katkıda bulunmadan ve alıntı olduğunu yazmadan doğrudan kendi taramış gibi paylaşanları çok gördüm.Kendi paylaşımlarım da bu durumdan nasibini aldı doğal olarak.
Böyle durumların beni rahatsız etmediğini aksine, daha çok insana ulaşmasına vesile olmasından dolayı sevindiğimi beni tanıyanlar iyi bilirler.Kendi paylaşımlarım hakkında böyle düşünürken,
başkalarından alıntıladığım paylaşımlar üzerinde olan emeklerini takdir etmek ve onları onurlandırmak çizgiroman kardeşliği adına hoşuma gidiyor.
İşte bu nedenlerden dolayı ORTAK ÇALIŞMA olarak adlandırıyor ve kapağa kendi koymadığı adını taramayı yapan olarak, düzenleyen olarak kendi adımı yazıyorum.Mister-Bluff adlı çizgiroman sever arkadaşa bu güzel taraması için çok teşekkür ederek verdiği emekleri bir daha vurgulamak istiyorum.
İyi okumalar dilerken, altta verdiğim bilgiler ve resimlerle sizleri başbaşa bırakıyorum.Zamangezgini.
Not:ilkini kota dostu 35mb, İkincisini 57mb olarak verdim.

Mediafire cbr olarak:
Çelik Blek Teksas Hoz Comics Sayı 39b Blek'i Yeneceğim 35mb:

Çelik Blek Teksas Hoz Comics Sayı 39b Blek'i Yeneceğim 57mb:


Boxca cbr olarak:
Çelik Blek Teksas Hoz Comics Sayı 39b Blek'i Yeneceğim 35mb:


Çelik Blek Teksas Hoz Comics Sayı 39b Blek'i Yeneceğim 57mb:



Dosya tc. rar olarak:
Çelik Blek Teksas Hoz Comics Sayı 39b Blek'i Yeneceğim 35mb:

Çelik Blek Teksas Hoz Comics Sayı 39b Blek'i Yeneceğim 57mb:


Teksas-Tommiks ve Küçük Osman
Adnan Şenel

“Öyle Bir Geçer ki Zaman” adlı, senaryosuyla dikkatleri çeken mâlum ve meşhur dizinin son bölümlerinden birinde, dizinin küçük kahramanı Osman, okul bahçesinde “aşık” olduğu kızın önünde yine mahcup ve madara oluyordu. Rakibi olan çocuk, geçmiş kızın karşısına, ballandıra ballandıra ve vecd halinde Zagor’un maceralarını anlatıyor; kız ağzı açık, bizim Osman da şapa oturmuş halde Zagor’u ve onun kadim dostu Çiko’nun düşmanları nasıl alt ettiklerini dinliyorlardı…

Bizim küçük Osman baktı olmuyor, o da Robinson Crusoe’dan, Ay’a Seyahat’ten, İki Sene Mektep Tatili’nden konuya giriyor ama hem sevdiği kız hem de rakibi tarafından alaya alınıyordu. Ardından fonda Osman’ın büyümüş halindeki sesi geliyordu: “Hayatım boyunca okudum; okumakla kalmadım yazdım da.. Ama hayatımın hiç anında okuması ve yazması Teksas-Tommiks sınırının üzerine çıkmamış insanların sahip olduğu özgüvene sahip olamadım. Bu yaman çelişki hayatımın her anına yapıştı.”

Çok tumturaklı bir cümle değil mi? Teksas-Tommiks okuyanları övüyor mu yoksa yeriyor mu, veyahut da her ikisini birden mi yapıyor anlamak namümkün… Hani bir yanda “okuması ve yazması Teksas-Tommiks sınırının üzerine çıkamamış insanlar” diyerek bir güzel çakıyor; öbür yandan bu insanların sahip olamadığı özgüvenden dem vurarak öpüyor!

İyi de, ben Teksas, Tommiks, Zagor, Kaptan Swing, Teks, Tom Braks, Kinova, Kızılmaske serilerinin tamamını hatmetmiş; ve hatta bu “sınırların” üzerine de çıkıp yüzlerce roman okumuş olmama rağmen bu “özgüven” denilen şeye hiç sahip olamadım. Mesela, Çelik Bilek’in kırmızı urbalıları patakladığı bir macerasını okuduktan sonra, aldığım özgüven gazıyla, mahalledeki benden iriyarı ve kuvvetli olup da misketlerimizi gasp eden o dönemlerin mafyavari tiplerine hiç dayılanamadım. Ucunda bir de sopa yemek varsa neyleyim bana Tommiks’in verdiği özgüveni!

Onu da geçelim, ben çocukluğumda, yani o çizgi romanları yutup içtiğim dönemlerde Zagor’un ya da Kaptan Swing’in maceralarına bayılan, “Hadi bana Teks’in son macerasını anlat n’olur” diye yalvaran bir tane bile kız görmedim ya hu… İlkin, Ayşegül’ün okulda, tatilde, sahilde, şurda burada ne yaptığından öte bilgi sahibi olamayan, sonrasında o meşhur Fotoroman furyasında pembe hayaller içinde kaybolan kızlara gidip “Bak Kızılmaske insanların alnına nasıl kurukafa işareti bırakıyor, , sana anlatayım mı?” diyecek olsanız, alacağınız ilk tepki, “Aaa, salağa bak!” olurdu. Ee, nasıl bir özgüvenmiş bu?

Dizinin -devrimci, aydın, çağdaş, entelektüel- senaristi diyelim ki Teksas-Tommiks sınırının üzerine çıkamayan insanlar demekle “lümpen”, “sığ”, “dar görüşlü” ya da “cahil” kişileri kastetti; eğer böyle ise, çok tutan ve izlenen bir dizinin senaristi olabilecek kapasiteye gelmeyi, çizgi roman okumamaya bağlamış olabilir. Ama dizinin o sahnesinde o çocuğa Çiko’nun tam ismini (Cico Felipe Cayetone Lopez y Martinez y Gonzales) söylettirdiğine göre ya geçmişte kendisi de Zagor okumuş, ya da dersine iyi çalışmış olmalı. Neticede “Baltalı İlah” Zagor Tenay’ın kültürüne bir şekilde bulaşmış.

Bizim zamanımızda (70’ler diyelim) çizgi roman kültürüne bulaşmamış bir çocuk düşünülemezdi ve Teksas-Tommiks okumayan bir çocuğa “uzaydan gelmiş” muamelesi yapılırdı. Çünkü, her şeyden önce, bu kitapları okumak o vakitler yasaktı ve anne-babadan papara yemenin öncelikli ve ağırlıklı bahanelerindendi (Hoş, benim okuma-yazma bilmeyen “cahil” annem ve babam hiçbir zaman bana bu yasağı uygulamadılar; bilakis bu kitapları almam için para bile verirlerdi isteyince). Eh, yasak olan her zaman cazipti ve bu yasağa uyan bir çocuk şüphesiz ki uzaydan gelmişti bizim için…

O dönemin anne-babaları için bu kitaplar zararlı, tehlikeli ve boştu; üstelik çocukları derslerden alıkoyuyordu. İşte, anne-babaların ve onların güdümündeki ablaların “aptal” yerine konuldukları en bariz eylemler o dönemde ortaya çıkıyordu; çocuklar ders kitaplarının arasına Teksas-Tommiks’leri koyup ders çalışıyormuş görüntüsü altında Profesör Oklitus’a Konyakçı’ya, Gamlı Baykuş’a, Tonton’a gülüyorlardı kıs kıs…

Yine o vakitlerde çocuklar, yani bizler, Anadolu liseleriymiş, kolejlermiş, dershanelermiş, testlermiş, görmediğimiz, duymadığımız ve “yarış atı” gibi koşturulmadığımız için Karaoğlan’nın ata nasıl bindiğini, Tarkan’ın nasıl “atıl kurt” dediğini, Yüzbaşı Volkan’ın düşman hedefleri üzerine nasıl sorti yaptığını gayet iyi bilirdik ve belki de bizleri şimdiki çocuklardan daha mutlu ve şanslı yapan da buydu.

Bu kitapların yasak ve zararlı olmaktan çıkmasıyla çocuklar da bu şansı elde edebilir ve mutlu olabilirlerdi, lâkin bu kez de atari oyunları, gameboylar, bilgisayarlar, cep telefonları sökün edince o fırsatı kaçırdılar…

Evet, çizgi romanların zararlı olmadığı, aksine çocukları okumaya teşvik ettiği, okuma alışkanlığı kazandırdığı ve onların hayal ve yaratıcılık güçlerini geliştirdiği çok sonraları ortaya çıkıp bir de bunlar uzmanlarca itiraf edilince Teksas ve Tommiks’e iade-i itibar lâyık görüldü görülmesine ama ne var ki şimdi de gazete büfelerinde bunların fasikülleri ve ciltleri satılmaz, bulunmaz oldu. Artık bu çizgi kahramanların maceralarını çok daha hacimli ciltler halinde büyük kitapçılarda ve hatırı sayılır fiyatlarla bulabiliyorsunuz. Sinema önlerinde, elden düşme fasiküller ve ciltleri satın alma ya da değiş-tokuş yapma dönemi mazide kaldı anlayacağınız…

Çizgi roman hastalıktır, bu kesin. Onların tadı ve keyfi bir başkadır. Bir yanda çizgi (görüntü-resim) vardır, bir yanda diyaloglar ve ifadeler… İkisi bir araya gelince bütün tamamlanır ve serüven yolculuğuna çıkarsınız… Gamlı Baykuş’un “bit torbası” diyerek Puik’i tekmelediği görüntüyü başka bir çalışmada görmeniz mümkün mü? Çocukluğumda böyle bir hastalığa yakalandığım, o muhteşem virüsü kaptığım için kendimi hep şanslı ve mutlu addetmişimdir… Bu virüsü hiç almamış olanlar mı? Sanırım onların bağışıklık sistemleri pek içi açıcı değildir…

Bir tevafuk mudur bilmem ama “Öyle Bir Geçer ki Zaman” dizisinin o bölümü yayınlandığından bir kaç gün sonra Zagor ve Mister No gibi çizgi roman karakterlerine hayat veren İtalyan senarist ve yayıncı Sergio Boneli öldü. Çizer Gallieno Ferri ile birlikte Baltalı İlah’ı ve onun can dostu Çiko’yu bütün dünyaya tanıtan ve sevdiren Bonelli’ye bir teşekkür de biz edelim…

Son söz: Ben hâlâ elime geçtiğinde bu çizgi romanları yine aynı heyecan ve şevkle okuyorum. Sizin de elinizde varsa bunlardan, bir yer belirleyip orada değiş-tokuş edelim… Ne yapalım, ben hiç büyümedim ki…



SAMİM UTKUN Ustadan bir anektod

"O zamanlar çocuk dergilerinin kalıplaşmış isimleri vardı. Kemalettin Tuğcu, Rakım Çalapala, C. Cahit Cem, I. Hakkı Baltacıoğlu, Niyazi Ahmet Banoğlu... Bunlar tarihi yazılar, romanlar yazarlardı. Çizgi romana gelince bütün dergilerde ikişer üçer sayfa vardı. Yabancı çizgi romanlar çevrilirdi. Ama çalma çırpma, danışmadan, izin almadan bir Avrupa mecmuasını alır, eline geçen bir yerden mesela 80 sayfa bir çizgi roman başlıyor, bitiyor bunu alır kimseye danışmadan haftada iki sayfa iki sayfa yayınlar. Fakat çocuklar dikkat ediyoruz dergiyi açar açmaz ne Kemalettin Tuğcu'yu ne Ahmet'i ne Hasan'ı evvela çizgi romanları okuyor. Ama yerliymiş yabancıymış ayırt etmiyor. Yerli de olsa çizebilen birisi, okuyacak... Ama bizimkiler başa çıkamazlar başka işleri de var çünkü. Nihayet haftada iki tane çizer o kadar... O zamana kadar pek dergi yok. Bir tek Alaeddin Kıral matbaasının Pekos Bill'i var. Dergiyi önemsemiyor, büyük işleri var. Çocuklarının hatırı için, onların ısrarlarıyla çıkartıyordu. Dergi de çok cüzi bir satışla sürdürülüyordu. Çocukların çizgi romanlara olan ilgisini farkedince Erdoğan'la (Egeli) baştan aşağı çizgi roman olan bir dergi üstüne düşünüyorduk. Bu arada okuyuculardan da "aman bu Miki Ranger'in sayfasını daha çoğaltamaz mısınız ?" diye büyük bir talep vardı. Biz de Erdoğan'la oturduk, konuştuk. Erdoğan hemen acele Fransa'ya gidip Opera Mundi'yle anlaştı. "Tamam, Samimciğim yaptık, aldım bu işi! Hatta birkaç roman daha aldım, senden ricam bir isim bulalım bunlara..." dedi. Işte o zaman Miki Ranger'e "TOMMIKS" dedim. Ben çocukken ilkokul çağlarında Tommiks diye bir film vardı. Ayağı hafif aksak yakışıklı bir çocuk oynardı. Bir hayli etkilemişti bizi. Oradan geldi aklıma... Samim Utkun

newpdfdocument3pdf000hzh.jpg


newpdfdocument3pdf002ror.jpg


newpdfdocument3pdf027kck.jpg


blek950001.jpg


kiwi377.jpg


blekroc284.jpg


blekleroc285.jpg


blekleroc329.jpg


blekleroc385.jpg


blek374.jpg


blekleroc312.jpg


blekleroc341.jpg


ZAMANGEZGİNİ_BAYHUN ÖNTÜRK
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Vergilius

Onursal Üye
25 Nis 2009
5,694
4,949
Çok güzel bir sahneyi adeta canlandırmışsın açıklamalarında.Benide çizgiromanın çok kötü adeta kaka olduğuna inandırmaya çalışmıştı amcalarım.Ben babasız büyüdüğüm için çizgiromanlar bana kendime güvenmeyi yani özgüven aşılamıştı.Kim ne derse desin okumak faydalıdır,ayrım yapılmadan okumak.Klasik eserleride okumalıyız,çizgiromanlarıda. Ellerine sağlık bu güzel paylaşım için.
 

vefalı

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
16 May 2009
3,964
78,216
Paylaşımlarınız için TEŞEKKÜRLER üstadım,paylaşımlarınızın yanında geniş açıklamalarınız maceraya dahada okunur duruma getiriyor,düzenlemeleriniz harika ellerinize sağlık.
 

sarkomer

Yönetici
18 Ağu 2009
13,340
303,959
Yoğun emekleriniz
ve de harika düzenlemeniz için
gönülden teşekkürler...
Sağlıcakla kalın.
Saygılarla...

bayrakzaf.gif
 

unsal

Kıdemli Üye
15 Tem 2009
184
133
70'li kusaktan birisi olarak o kadar guzel anlattinki resmen o gunleri yasattin. Sagolasin. Anilari tazelemekten kitabi indirmeyi unuttum desem yeridir. Simdi indirmek ve yorum yazmak icin yeniden geldim sayfana. Tesekkurler dostum.
 

juliensorel

Yeni Üye
11 Şub 2010
18
28
Çizgi Romanlara bayılırım. Yaşım 43 ve anlattığın olaylar hepimizin başındaydı. Ama ne yalan söyleyeyim senin anlatımın çizgi Roma'ndan da güzel olmuş. Geçmişi anımsamak tavan arasındaki eski paslı kandilleri yakmaya benzer. Hiçbir zaman ilk günkü heyecanı vermez. Ama senin anlatımında o günkü çocukluğumuza dönmek güzeldi. Ellerine dillerine sağlık.
 

Beymelikli18

Onursal Üye
26 Eyl 2014
19,308
54,569
Kendi Koltuğunda
öyle güzel anlatmışsınki inan bir anda 70lerde sandım kenimi film şeridi gibi emeğine sağlık diyorum kardeşim yazıyı2012de yazmişsın ama okuyan için yeni yazılmış sayılır çok teşekkürler
 
Üst