İstanbul Barosu Başkanı Bir Zagor Hayranıymış

scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,210
75,906

İstanbul Barosu Başkanı Bir Zagor Hayranıymış

"İstanbul Barosu" başkanı "Ümit Kocasakal" bir çizgi roman hayranıymış.
"Zagor" ve "Tex" de özel ilgi alanıymış.
Avukat ÇD'cı dostlarımıza duyurulur (özellikle de sevgili "savok" ve "profesör" üstatlara).
Manşetten verilen bugünkü "Hürriyet" haberinden çizgi romanla ilgili kısımları kırparak buraya aldım, detaylar haberde:


file

file

 
Moderatör tarafında düzenlendi:

savok

Admin
30 Eki 2009
20,015
85,126
Kasımpaşa
Başkanın çizgi romancı olduğunu eskiden bu yana bilirim sevgili scanfan, belki de bizde üyedir.. Kimbilir!. Değilse bile en yakın zamanda üye olması sağlanacaktır... Sanıyorum buna benzer bir haber daha önce de paylaşılmıştı, ama ne zamandı hatırlamıyorum...
Çizgi roman okuyan insan iyidir.
 
12 Şub 2010
15,006
545,698
Bugünkü Hürriyet'in manşetini Çizgi Diyarı'nda okumak büyük keyif oldu
Eline sağlık ve teşekkürler sevgili scanfan
Savaş üstadımın dediği gibi Ümit beyin çizgi roman sever olduğunu biliyoruz ve daha önce de gazetelerde çıkmıştı ve Diyar'da paylaşılmıştı

Bir kaç ay önce Büyülü Dükkan sahibi sevgili İlyas Erkul, Ümit başkanın dükkanına geldiğini ve Zagor Klasik Maceralar serisini toptan satın aldığını bana anlatmıştı

Keçi Sakallı Zagor'u sevdim:)
 

caretta

Onursal Üye
24 Ağu 2011
2,967
24,207
Kıbrıs
Meğer Ümit Kocasakal da bizdenmiş. Hele de Zagor Teks düşkünü olduğunu öğrenince daha da keyiflendim. Savok ve Profesör zaten içimden geçenleri yazmışlar. Ben de başkanın ve röportajı yapan bayanın elindeki çizgi romanları yazayım bari: Zagor Dev Albüm Sayı 1 "Gökyüzündeki Şato"; Teks Dev Albüm 21 "Hualpai Kahini". Kitaplığında görebildiğim
kadarıyla Tay Zagor veya Karakoç Teks fasikülleri bile var.
 

scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,210
75,906

Aynı gün bu kez de "Haber Türk" gazetesinde "Ümit Kocasakal"la yapılmış bir röportaj. Haliyle gene söz dönmüş dolaşmış çizgi romana gelmiş.


file


"15 yaşından beri hep bir kadın hayaliyle yaşadım"
İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal hakkında bilmedikleriniz...
Röportaj: Kübra Par

Ümit Kocasakal en yakın rakibine büyük fark atarak üçüncü kez İstanbul Barosu Başkanı seçildi. Avukatlar onu neden bu kadar çok seviyor merak ettim, Ataşehir’deki evinin kapısını çaldım. Televizyon ekranlarının ateşli muhalifinin içinde meğer çocuk ruhlu bir romantik yatıyormuş. Çizgi roman ve eski 45’likler tutkunu, yemekte ve ütüde iddialı, karısından bahsederken gözleri dolan bir ortaçağ âşığı... Kendini Kemalist, ulusalcı ve Cumhuriyetçi olarak tanımlayan Kocasakal’ın Almanya’dan Galatasaray Lisesi’ne, hukuk fakültesinden İstanbul Adliyesi’ne uzanan çok renkli yaşam öyküsü...

-Rekor oyla üçüncü kez İstanbul Barosu’na başkan seçildiniz. Çok mu seviyorlar sizi?
Herhalde seviyorlar! Hiç kimse aptal değil. Konuşmanızdan, halinizden samimi olup olmadığınız anlaşılır. Zannediyorum bende samimiyeti gördüler. Hiç eğilip bükülmedim, yıllardır aynı şeyleri savunuyorum. Evet, ben ulusalcıyım, milliciyim. Benim için ulusalcılık milli çıkarlarını ulusal çıkarların üstünde tutmaktır. Genel kurul konuşmasında dedim ki: “Bana ‘1930’ların kafasındasın’ diyorlar. Evet, 1930’ların ruhuna, heyecanına, ekonomik mucizesine, ortak aidiyet duygusuna geri dönmek istiyorum.” Bunları söyleyerek bu oyu aldım.

-İstanbul’daki avukatların çoğunluğu sizin gibi ulusalcı mı yoksa?
Oy verenlerin hepsi benimle aynı siyasi görüşte olmayabilir ama duruşumu ve hizmetlerimi takdir ediyorlar. Avukatlar genelde dik kafalıdır, boyun eğmeyi sevmezler. Çoğu inançlıdır ama aynı zamanda çağdaştır.

-Sizin için internette “1966’da Almanya’nın Köln şehrinde doğdu, Galatasaray Lisesi’ni ve hukuk fakültesini bitirdi” yazıyor. Aradaki boşlukları doldurmanızı istesem...
Rahmetli babam Almanya’ya ilk giden kuşaktan. İki kardeşiz, benden 19 yaş küçük bir kız kardeşim var. Babam Sinoplu, annem Gümülcine göçmeni. 1964’te Almanya’ya göç etmişler. 4 yaşındayken beni Türkiye’ye gönderdiler, babaannem ve dedemin yanında büyüdüm. Çocukluk arkadaşlarımdan biri Galatasaray Lisesi’nde okuyordu. Beni tekrar Almanya’ya gönderirler korkusuyla çok çalışıp yatılı olarak Galatasaray’ı kazandım. Oradan mezun olunca da İstanbul Hukuk’a girdim.

-Eşiniz Hatice Hanım da hukuk profesörü. Okulda mı tanışmıştınız?
Yunan yazar Nikos Kazancakis Zorba romanında der ki: “Her şey boş, yeter ki adamın iyi bir karısı olsun.” Bu laf beni çok etkiledi. 15-16 yaşından beri hep bir kadın hayaliyle yaşadım. Gündelik ilişkilere hiç girmedim. Felsefi ve etik bir seçimdi...

-Kolay oldu mu o kadını bulabilmek?
Uzun yıllar arayışımı sürdürdüm, bulamayınca defteri kapattım. Demek ki bazen koyvermek gerekiyormuş. Galatasaray Üniversitesi’nde asistanken Hatice karşıma çıktı. Tam benim normlarıma uygun, hanımefendi, ağırbaşlı bir kadın... Elektrik almaya inanmazdım ama o sırada gerçekten bir şey hissediliyormuş. 1999’da tanıştık, 2000’de evlendik, 2001’de kızımız Yasemin, 2007’de oğlumuz Kerem doğdu. Karım Galatasaray Hukuk’ta milletlerarası hukuk dalında profesör. Abarttığımı düşünenler olabilir ama karım bana Allah’ın bir lütfu. Böyle bir insanı bulmuş olmak hayatımın en büyük başarısıdır. Yaşam iki kişilik bir direniş. Tensel arzular geçiyor, geriye asıl sevginin tortusu kalıyor.

-TV programlarının vazgeçilmez simalarından biri oldunuz. Nasıl keşfettiler sizi?
Televizyona ilk kez bir yemek programında çıktım! Çok iyi yemek yaparım. Su böreği, mantı açarım. Üniversitedeyken hocam Artun Ünsal yemek programı yapıyordu. Konuk bulamamış, beni çağırdı. Sebzeli börek yaptım. Sonra asıl televizyon macerası Ergenekon ve Balyoz tutuklamaları döneminde başladı. O dönemde herkes diplomatik dille konuşurken ben lafı evirip çevirmeden bodoslama konuştum. Yoksa televizyona çıkma meraklısı değildim.

-Televizyon programlarında çok coşkulu, bazen de agresif görünüyorsunuz. Gündelik hayatta da öyle misiniz?
Hayır, herkes beni sinirli zanneder ama hiç öyle değilimdir. Sigara kötü bir şeydir ama ben onu bile tutkuyla, şehvetle içerim. İnandığım değerleri savunurken de kendimden geçiyorum. Aşırı motivasyonun etkisi, sonradan fark ediyorum.

ÇİZGİ ROMANLAR, ESKİ 45’LİKLER SİYAH BEYAZ TÜRK FİLMLERİ...

-Baroyu, üniversiteyi ve televizyonu çıkarsak sizden geriye ne kalır?
Hayat çok ağır bir şeydir, hafifletmek için başka şeyleriniz olmalı. İçimdeki çocuğun ölmesini istemedim. Türkiye’nin en iddialı çizgi roman koleksiyonlarından birine sahibim. 8 ayrı seri topluyorum. Tex, Martin Mystere, Ken Parker, Büyülü Rüzgâr... Zagor’un tüm sayıları var. Çantamda sürekli bir çizgi roman taşırım.

-Ne ara okuyorsunuz onları? Görenler gülmüyor mu?
Avukatlık yaparken davalara gece hazırlanıp gündüz adliye koridorlarında çizgi roman okurdum. Rahatlatıyor, kafamı boşaltıyorum.

-Kitaplığınızda filmler de görüyorum.
Evet, çok iyi bir film koleksiyonum var. Western tutkunuyum. Doğu felsefesi mutluluğu algı olarak tanımlar. Bir pazar sabahı kalkmışsınız, çay demliyor, biber közlüyorsunuz. Buram buram kokusu geliyor. Sofrayı hazırlamışsınız. Bir Western filmi eşliğinde kahvaltı ediyorsunuz. Mutluluk odur... Filmler arasında en değerlisi siyah beyaz Türk filmleri. Belgin Doruk’lar, Zeki Müren’ler, Hülya Koçyiğit’ler, Türkan Şoray’lar... Her toplumun bir kimyası vardır. Türk insanının gerçek kimyası da o filmlerde yatıyor. Bizi birbirimize bağlayan değerler bunlar. Bu toplum bir gün Zeki Müren’i, Esmeray’ı, Belgin Doruk’u unutursa biter.

-Yeni kuşak sinemacılarla aranız nasıl?
Nuri Bilge Ceylan’ı çok seviyorum. Onun da etkilendiği Theo Angelopoulos’u da çok severim. Angelopoulos’un film müziklerini yapan Eleni Calendario da müthiştir. Yönetmen olarak favorim Hitchcock’tur. Filmler arasından ise Baba yani Godfather’a tutkuyla bağlıyım. 200 kere seyretmişimdir. It’a Wonderful Life da müthiş filmdir. Eskiden Oscar’ları kaçırmazdım. Şimdi çocuklarla çizgi film seyrediyoruz. İleride bir film çekmeyi de çok arzu ediyorum.

-Şiirle de ilgileniyormuşsunuz...
Evet, sone, şiir ve öykü denemelerim var. Fado ve Yasmin Levi’nin şarkılarından 20 tanesini çevirdim. 30-40 tane olunca kitap çıkaracağım.

-Ya müzik?
33’lük ve 45’lik plaklarım ve iyi bir CD koleksiyonum da var. İlhan İrem’ler, Esmeray’lar, Ezgi’nin Günlüğü, Yeni Türkü, Grup Gündoğarken, Edip Akbayram... Türkçe sözlü hafif müzik çok severim. 400 CD’lik Yunan müziği koleksiyonum var. Marinella’nın, Yorgo Dalaras’ın, Haris Alexiou’nun hemen hemen tüm CD’leri var. Fado’yu çok severim. Amalia Rodrigues tam bir divadır. Klasik müzik de severim. Bach, Mozart ve Beethoven’in bütün eserleri var. Vivaldi’ye taparım.

-Siz kesin şarkı da söylüyorsunuzdur!
Evet! Kimse bilmez, gençliğimde Büyükparmakkapı Sokak’ta çeşitli mekânlarda profesyonel olarak şarkı söyledim. Büyük bir sanat müziği tutkum var. Hâlâ dostlar arasında söylerim. Kulağım çok iyidir. Nota bilmem ama duyduğumu piyanoda çalabilirim. Ezginin Günlüğü, Yeni Türkü, sanat müziği, eski nostaljik şarkılarımız, Fransızca şansonlar söylerim.

'BİRİLERİ DİN İLE ALDATIRKEN BİRİLERİ ATATÜRK İLE ALDATIYOR'

-Kendinizi tam olarak hangi siyasi çizgide görüyorsunuz?
Bana ulusalcı diyorlar, evet ulusalcıyım ama ulusalcılığı tarif etmemiz lazım. Türkiye’de bir maskeli balo var. Birileri insanları din ile aldatırken birileri de Atatürk ile aldatıyor. Onu kendi çıkarlarına kalkan yapıyorlar.

-Atatürkçülere kızıyor musunuz yani?
Hayır ama sahte Atatürkçülere karşıyım. Atatürk’ün sahte bir maske olarak kullanılmasına karşıyım. Ben Kemalist’im.

-Farkı ne?
Atatürkçülük onu sevip saymak anlamında daha light bir şey olarak algılanıyor. Oysa onun ideolojik mirasını da sahipleniyorum. Ulusalcıyım ve milliciyim. Ulusalcılık birilerinin göstermeye çalıştığı gibi öcü bir şey değildir. Ulusal çıkarları emperyalist çıkarların üstünde görmenin nesi kötü? Esas hesap vermesi gereken küreselciler... “6 ok eskidi” diyorlar. Emperyalizm eskidi de biz mi duymadık? Türkiye’nin kimyasını bozdular, genetiğiyle oynadılar. Eboladan daha tehlikeli iki virüs attılar ülkeye; biri etnisite virüsü, diğeri mezhep virüsü. Halbuki emperyalizme bir tek ulus devlet direnebilir çünkü ortak aidiyet duygusu sağlar. “Ulus devlet öldü” diyorlar, neden Almanya’da Fransa’da ölmüyor?

‘MAFYADAN ETKİLENİP KARA PARA AKLAMANIN 35-40 METODUNU YAZDIM’

-Doktora teziniz kara para aklama üzerineymiş. Nereden geldi aklınıza böyle bir konuyla ilgilenmek?
Baba filmindeki mafyadan etkilendim! Gizemli bir şey gibi geldi. 1 yıl Fransa’da kaldım, Fransız mafyasıyla görüştüm. Türkiye’de bu konu üzerine ilk kez ben yazdım. Para aklamanın 35-40 metodunu yazdım.

-İşinize yaradı mı sonra o metotlar?
Ne param ne de kara param var. Nerede yarayacak?
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

cizgibaykus

Kıdemli Üye
13 Ara 2013
110
216
Zagor bir hayat tarzı! Bir gün sabahın köründe Çankaya'nın dar sokaklarından geçerek işyerine gidiyordum. Bir kişi arabasını parketti ve indi. Sırtında Zagor üniforması vardı. Formasını özenle düzeltti ve heyecanla pohaça almaya gitti. :) Zagor ve Teks farklı. İkisi de çizgi romanın bence mihenk taşları. Diğer çizgi romanlar onlara göre ölçülüyor. Red Kit dahil. Red'in bir macerasında Teks serüvenine gönderme var. Zagor'u alıyorsunuz. Kuzey'de geçen bir macerasının bir bölümünde adeta yarı belgesel gibi yerlilerin hayatlarına ilişkin antrolojik bilgiler veriyor... Güzel bir haber...
 

Hakan Sait

Süper Üye
14 Ocak 2010
424
5,861
Antalya
Şimdi daha da çok sevdim işte Sayın Kocasakal'ı. Demek Zagorvâri bir girişle etkiledi Baroyu ha :) (Şu Zagor ciltlerine bakar mısınız. Abooov!)
 

uzung

Yönetici
14 Ağu 2009
3,418
27,247
İstanbul
Çizgi roman kahramanlarının ortak noktası adaleti sağlamak değil midir?
Hukukçular doğal olarak çizgi romancı olmak durumundalar.
 

bentley

Guest
16 Eyl 2013
53
115
Yılmaz Özdil'den Çizgi Romanlara Övgüler

Sevgili Yılmaz Özdil çizgi romanların çocukların eğitimine zarar verdiği yaygın yanlış inanışını gerçekçi bir şekilde çürütmüş ve aksine çizgi romanların çocukların eğitimine faydalı olduğunu belirtmiş yazısındaki bir paragrafta. Çizgi romanı onore eden cümlelerin geçtiği bu yazıyı sitedeki çizgi roman sevdalıları da okusun diye paylaşıyorum. Çizgi roman dolu günler.

23 Nisan

Çocukları vali yapacaklar bugün.
Koltuklarına oturtacaklar.
Bakan yapacaklar.
Başbakan yapacaklar.

*

Halbuki, hangi çocuk büyüyünce Ahmet Davutoğlu olmak ister ki?

*

Veya sorun bakayım… Tayyip Erdoğan’ın imzalı fotoğrafını mı isterler, Örümcek Adam’ın imzalı fotoğrafını mı?

*

“Karizma” zannedilen şahsiyetler, işte bu kadar havagazıdır aslında.

*

Siz siz olun kardeşim… Çocuğunuzu Müjdat Gezen’in koltuğuna oturtun. Götürün bugün okuluna, gezdirin, “servet” denilen kavramın, para değil, insan biriktirmek olduğunu öğrensin çocuklarınız.

*

İlla koltuğa oturtacaksınız, götürün Sunay Akın’ın koltuğuna oturtun. Baba mirası köşkünü kat karşılığı müteahhite vermektense, Oyuncak Müzesi’ne dönüştüren Sunay Akın’ın koltuğuna… Ki, “insan evladı” yetiştirmenin, çocuk oyuncağı olmadığını kavrasın çocuklarınız.

*

Zagor okutun çocuklarınıza, Kaptan Swing, Mister No okutun. Çizgi romanlar eğitime zararlı filan derler, tam tersidir. Daima iyiler kazanır, kötüler kaybeder. Hayat felsefesinin temelini bu çizgi romanlarla atan Ümit Kocasakal gibi olsun çocuklarınız… Kötülerle mücadele etmeyi öğrensinler, iyiliğe dair Ümit’lerini kaybetmesinler.

*

“Herkes Everest’e tırmanamayabilir ama, herkesin tırmanabileceği bir Everest’i vardır” diyen Nasuh Mahruki’yle tanıştırın çocuklarınızı… Lay lay lom gezmek varken, AKUT’u kuran, başkalarının hayatı için sadece elini değil, bedenini taşın altına sokan Nasuh’a özensin çocuklarınız… Bilgili, mütevazı, cesur olsunlar.

*

DİSK genel sekreterliği koltuğuna oturan tarihteki ilk kadın, Arzu Çerkezoğlu’nun koltuğuna oturtun çocuklarınızı, örnek alsınlar… Bencilliğin, bana ne’ciliğin maharet sayıldığı memlekette, başkalarının derdini kendilerine dert edinmeyi öğrensinler.

*

Mimarlar Odası Ankara Başkanı Tezcan Karakuş Candan’ın koltuğuna oturtun mesela çocuklarınızı… Saray’ın soytarısı olup, malı götürmek varken, milletin malına göz kulak olmanın erdemini kavrasınlar.

*

Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Tansel Çölaşan’ın koltuğuna oturtun çocuklarınızı… Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Profesör Aysel Çelikel’in koltuğuna oturtun. Türkiye Gençlik Birliği Başkanı Çağdaş Cengiz’le tanıştırın, Çağdaş’lığa sahip çıksınlar.

*

Profesör Bingür Sönmez’le tanıştırın, elinden tutsun çocuklarınızı, Sarıkamış’a götürsün, Allahuekber dağlarına götürsün, ki… Adeta boş vita tenekesi muamelesi yapılan vatanın değerini anlasınlar.

*

Muhtar Kent’in koltuğuna oturtun çocuklarınızı… “Gazozdan işlerle uğraşma” diye nasihat eden bir toplumdan, gazozdan işlerle uğraşa uğraşa Coca Cola’nın zirvesine nasıl çıktı? Anlatsın, dinlesinler. “Demek ki olabiliyor, ben de olabilirim” diye yüreklensinler.

*

Hazır 23 Nisan tatiliyken, Eskişehir’e götürün çocuklarınızı, Profesör Yılmaz Büyükerşen’le balmumu heykel yapsınlar. Hayrettin Karaca’yla ağaç diksinler. Teee Bayburt’a 45 kilometre uzaklıktaki Bayraktar köyüne müze kuran, ressam Profesör Hüsamettin Koçan’ın paletinin ucundan tutsunlar. Unicef elçisi Gülsin Onay’ın piyano taburesine otursunlar. Kendine villa yaptırmak varken, kendi adıyla okul yaptıran ilk sanatçımız Türkan Şoray’a sarılsınlar.

*

İşinde, mesleğinde başarılı olmuş çok insan vardır ama… Bu başarısının getirdiği parayı ve şöhreti, başka insanların hayatını güzelleştirmek için kullanan çok az insan vardır.

*

Çocuklarımız bu tür insanlara özensin, onlar gibi olmayı öğrensin.

*

Yoksa, o koltuktaki bakanmış, valiymiş, asrın lideriymiş, hepsi hikaye…
Koltuk’tan kalksın.
Tırışkadan teyyare.
 

Nejat

Guest
5 Şub 2016
320
3,127
Zagor

Yunan yazar Kazancakis, Zorba romanında “herşey boş, yeter ki adamın iyi bir karısı olsun” der. Bu laf, hayat felsefemin temelidir. 15 yaşımdan beri hep bir kadın hayaliyle yaşadım. Abarttığımı düşünenler olabilir ama, karım bana Allah'ın lütfudur. Böyle bir insanı bulmuş olmak, hayatımın en büyük başarısıdır.
*
Nazım Hikmet “sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” diye soruyor. Ben mutluluğun resmini yaptım. Evim, ailem.
*
İçimdeki çocuğu hep muhafaza ettim. Türkiye'nin en iddialı çizgi roman koleksiyonlarından birine sahibim, Tex, Mister No, Tom Miks, Teksas, Kaptan Swing… Asıl Zagorcuyum, baltalı ilah… Çizgi romanların çocuklar için zararlı olduğunu söylerler. Halbuki son derece yararlıdır. Kan yoktur. Cinsellik içermez. Daima iyiler kazanır, kötüler kaybeder.
*
Yolsuzluk davalarını takip ederken mesela, bunlar hiç Zagor okumamış diye düşünürüm. Zagor okusalardı, bataklıktan kurtulmak için çırpındıkça daha çok battıklarını bilirlerdi!
*
İki üç bin cd'lik film koleksiyonum var. Siyah beyaz Türk filmleri özel bir yer tutar. Belgin Doruklar, Zeki Mürenler, Türkan Şoraylar, Filiz Akınlar… Her toplumun bir kimyası vardır. Türk insanının gerçek kimyası da o filmlerde yatıyor. Bizi birbirimize bağlayan değerler onlar… Bana göre, her ailenin en önemli görevlerinden biri, çocuklarına eski Türk filmlerini seyrettirmek… Bu toplum bir gün Zeki Müren'i Ayhan Işık'ı Esmeray'ı unutursa, o gün biter.
*
20-30 sene önce Türk insanı daha mutluydu. Şimdi çıkın sokağa, herkes gergin, herkes mutsuz… Gerçek Türk insanı, o siyah beyaz Türk filmlerindeki insanlardı. Anayasanın hukukun askıya alındığı, toplumun ayrıştırılarak birbirine düşman edildiği, yalan, talan ve kaosun hüküm sürdüğü, gelecekten endişe duyulan Yeni Türkiyeniz alın sizin olsun! İnsanlarımız eski Türkiye'yi özlüyor.
*
Türk sanat müziği tutkunuyum. İdolüm Zeki Müren. Kızımın ismi o yüzden Yasemin'dir. Bir demet yasemen, aşkımın tek hatırası'ndan gelir. İkinci çocuğumuz kız olsaydı, Manolya olacaktı, koklamaya kıyamam, benim güzel manolyam… Erkek oldu, Kerem koyduk.
*
33'lük 45'lik plaklarım var, İlhan İrem, Yeni Türkü, Grup Gündoğarken, Edip Akbayram… Türkçe sözlü hafif müziği çok severim. Ferdi Özbeğen'in Ümit Besen'in bütün plakları var. 400 cd'lik Yunan müziği koleksiyonum var. Bach, Mozart, Beethoven, Vivaldi'nin tüm eserleri var.
*
Binlerce parçayı ezbere bilirim. Üniversitedeyken bazı barlarda profesyonel olarak şarkı söyledim. Şimdi biraz mazot (alkol) aldığım zaman, eş dost toplantısında söylüyorum.
*
Agresif değilim. Herkes beni sinirli biri zanneder ama, hiç öyle değilimdir. Sigara kötü bir şeydir ama, ben sigarayı bile tutkuyla, şehvetle içerim. İnandığım değerleri savunurken kendimden geçiyorum, hepsi bu.
*
Uzlaşmacı bir kişiliğim yoktur. Cumhuriyetin temel nitelikleri konusunda kimseyle uzlaşmak zorunda hissetmem kendimi… Bu konuda empati de göstermem, sempati de göstermem.
*
Bana sosyalist demelerinden rahatsız olmam, ikinci cumhuriyetçi, liberal deselerdi rahatsız olurdum. Bu gördüğümüz aydınlar aydınsa, bana aydın denilmesini hakaret kabul ederim. Washington, Brüksel, Avrupa Birliği yetkililerinin beni sevmesi, beni rahatsız eder.
*
CIA laboratuvarlarında plastik bir din anlayışı imal ettiler. Hiçbir haçlı seferi, İslam dinine bu kadar zarar vermedi. Suudi vahabiliğini İslam diye yutturup, insanlarımızın duygularını istismar ediyorlar.
*
Türkiye'de müthiş çarpıtma var, hiçbirimizin karşı olamayacağı demokrasi, kardeşlik, insan hakları gibi kavramları kullanıyorlar, halkı büyük yalanlarla kandırıyorlar, bunların en başında “milli irade” yalanı geliyor. Bunu en çok diktatörler kullanır, en çok kullanan iki kişi Hitler ve Mussolini'ydi. Seçmenin tercihini “milli irade” olarak yutturuyorlar, kendilerine oy vermeyeni milletten saymıyorlar. Halbuki asıl olan “milli irade” değil, “milli egemenlik”tir. Egemenlik kayıtsız şartsız TBMM'nin değil, milletindir.
*
Basitlik ve sadelik iki farklı şeydir, karıştırılıyor. Basitlik basitliktir. Sadeliğe ise, büyük karmaşalardan geçilerek ulaşılır. Önüne iki yol çıkarsa, asla kolay olanından gitme… Yokuş yukarı tırman ve kanlı ayak izlerini takip et. Kolay diye gösterilen yol, asla mutluluğa veya iyi bir yere götürmez. Tarihe bakın… Tarihte en son sözü, daima direnenler söylemiştir.
*
Aktif mücadelenin gerekliliğine inanıyorum. Hayatımda hiç kendimi gizlemedim. Atatürk rozeti takıyorum. Evimde Atatürk köşesi var. En çok kalpaklı resmini severim. Günümüz koşullarında bize güç ve direniş ruhu veren resim, odur.
*
Kemalistim.
*
Mustafa Kemal'in askeriyim. Atatürk'ün sahte bir maske olarak kullanılmasına karşıyım. Atatürk'ün ideolojik mirasını sahipleniyorum, ulusalcıyım, milliciyim.
*
Ulusalcılık birilerinin göstermeye çalıştığı gibi öcü bir şey değildir. Ulusal çıkarları emperyalist çıkarların üstünde görmenin nesi kötü? Ulus devlet öldü diyorlar. Neden Almanya'da Fransa'da ölmüyor?
*
Milli şair, Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmayı nasip etmesin demişti. İşte o günlere geldik. Türkiye'nin kimyasını bozdular, genetiğiyle oynadılar, iki ölümcül virüs attılar ülkeye, biri etnisite virüsü, diğeri mezhep virüsü… Antivirüs, Kemalizm'dir.
*
Ümit Kocasakal bu.
*
Dün itibariyle… Kayıtlı 26 bin üyesiyle dünyanın en büyük barosu olan İstanbul Barosu'nun başkanlığını bıraktı. Makamını, sıfatını başkaları gibi sıçrama tahtası, zırh, kalkan olarak kullanmadı, alet etmedi. Baroya zarar verme kaygısı taşımadan, daha ağır sorumluluklara yelken açmak için… Son değil, başlangıç için… Üç dönemdir oturduğu koltuğundan kendi isteğiyle kalktı, 23 Ekim'de yapılacak olan seçimlerde yeniden aday olmayacağını açıkladı.
*
“Ümitsiz durum yoktur, ümitsiz insanlar vardır, ben hiçbir zaman ümidimi kaybetmedim” der,
Mustafa Kemal.
*
Yıllar sonra nihayet, her zamankinden fazla ümitliyiz bugün.



Yılmaz Özdil - 29 Eylül 2016
 

KARAOĞLAN

Onursal Üye
2 Şub 2010
3,015
20,867
Gaziantep
Yazı için Yılmaz Özdil'e, paylaşım için Nejat arkadaşımıza teşekkürler.
Her yurtseverin altına imzasını atacağı değerler.
 

kandraks53

Onursal Üye
29 Ağu 2010
2,777
8,027
Ahhh!.Babam sağ olsaydıda bu paylaşımları gösterseydim..Bak,okumamı istemediğin kitapları,kimler okuyor deseydim..Tüm emeği geçenlere candan teşekkür ediyorum..Özdil ve Kocasakal'ında alınlarından öpüyorum..
 

serdary67

Onursal Üye
18 Eki 2009
8,726
26,129
ordu-turkey
Gerçekten zor günlerden geçiyoruz.Ülke insanının çok uyanık ve provokasyonlara karşı birlik olması gereken zamandayız.Bir olmalı diri ve iri olmalıyız.
 

ertekin

Süper Üye
22 Ağu 2009
1,947
4,980
Navajo Köyü
Gerçekten zor günlerden geçiyoruz.Ülke insanının çok uyanık ve provokasyonlara karşı birlik olması gereken zamandayız.Bir olmalı diri ve iri olmalıyız.

Evet öyle ama daire geniş olduğunda ilgi alanımız artarken ne yazık ki etki alanımız azalıyor;
ve o zaman da yapacak doğru dürüst bir şey kalmıyor...
 
Son düzenleme:

gandor08

Yönetici
6 Ocak 2013
18,366
142,843
Ümit KOCASAKAL'ı anlatmış yazısında, şahsen tanımam ama bana göre takdire şayan bir kişiliktir.
 

ertekin

Süper Üye
22 Ağu 2009
1,947
4,980
Navajo Köyü
Ümit KOCASAKAL'ı anlatmış yazısında, şahsen tanımam ama bana göre takdire şayan bir kişiliktir.

Sevgili Gandor;
Ümit Kocasakal (d. 11 Mayıs 1966, Köln), Türk hukukçu, İstanbul Barosu başkanı, avukat.

1966'da Almanya'nın Köln şehrinde doğdu. 1986'da Galatasaray Lisesi'ni ve 1990 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.

Bir dönem avukatlık yapmasının ardından 1995 yılında Galatasaray Üniversitesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku asistanı oldu. 2000 yılında "Karapara Aklama Suçu" konulu adlı bir tez yazarak doktor ve 2005'te de AB Ceza Hukukunun Esasları adlı bir çalışmayla da doçent oldu. Bazı üniversitelerde dersler verdi. Yayımlanmış çok sayıda makale ve yazısı olan Kocasakal, halen Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde "Ceza ve Ceza Usul Hukuku Ana Bilim Dalı" başkanlığı görevini sürdürmekte ve öğretim üyeliği yapmaktadır. Fransızca bilen hukukçu, 7 Kasım 2010 tarihinde İstanbul Barosu başkanlığına seçilmiş olup, 14 Ekim 2012 tarihinde ikinci kez, 19 Ekim 2014 tarihinde ise üçüncü kez bu göreve getirilmiştir. 23 Ekim 2016 tarihinde yapılmış olan baro başkanlığı seçimlerinde tekrar aday olmamıştır. 23 Ekim 2016 tarihi itibariyle Türkiye Barolar Birliği delegesidir.

 
Son düzenleme:

gandor08

Yönetici
6 Ocak 2013
18,366
142,843
İçimdeki çocuğu hep muhafaza ettim. Türkiye'nin en iddialı çizgi roman koleksiyonlarından birine sahibim, Tex, Mister No, Tom Miks, Teksas, Kaptan Swing… Asıl Zagorcuyum, baltalı ilah… Çizgi romanların çocuklar için zararlı olduğunu söylerler. Halbuki son derece yararlıdır. Kan yoktur. Cinsellik içermez. Daima iyiler kazanır, kötüler kaybeder.

Böyle bir hayat felsefesi olan kişilik bence mükemmel bir insandır.
 
Üst