scanfan
Yönetici
- 25 Eyl 2013
- 7,208
- 76,128
Evde Sinema Keyfi
Geçmişten Günümüze Kısa Bir Tur
(Hatırladıklarım)
Bir Zamanlar Sadece Sinema Vardı
Kendimi bildim bileli evin konforlu ortamında sinema izlemenin özlemini hep çekmişimdir. Kışın ısıtılmayan, yazın soğutulmayan, çoğunlukla havasız, idrar kokan sinema salonlarını hatırlıyorum. Bir de kendi aralarında konuşan, komik sahnelerde yüksek volümlü bir sesle kahkaha atan, hattâ peredeki oyuncuya laf yetiştiren, çekirdek çitleyen, yerli yersiz filmi alkışlayan seyirciler vardı. Onlar ve gıcırdayan koltuklar yüzünden diyaloglar anlaşılmaz olurdu. Seansları denk getirmek için uzun filmleri kendine göre makaslayarak kısaltan işletmeciler ve makinistler, kendilerince sakıncalı sahneleri çıkartan sansürcüler, kalitesiz projeksiyon makineleri, kötü ses sistemlerinde ziyan olan film müzikleri, ara sıra da kopan filmler olurdu (sinemadaki bütün seyirciler "makiniiist" diye bağırır, ıslıklarlardı). Asıl film öncesi metazori izlediğimiz siyah-beyaz haber filmleri ile reklam kordelalarını da bunlara ilave edin. Filmin en heyecanlı yerinde antrakt verilir, salon aydınlanırdı, filmin bütünlüğünden de eser kalmazdı. Salona zamansız girenlerin gürültüleri, yer göstericinin el fenerinin ışığı vs bıktırırdı. Bir de eskiden sinemalarda (tıpkı otobüslerde olduğu gibi) sigara içilirdi, dumandan göz gözü görmediği zamanlar olurdu. İçimizden şöyle geçirirdik: "Şu makineden bizim evde de olacak ki, rahat rahat bir film seyredelim, istediğimiz zaman filmi durdurup tuvalete gidebilelim, bir yandan yemek yiyip bir yandan filmi izleyelim!" (ham hayal!). Gerçi bunu yapan insanlar varmış diye okuyorduk sağda solda. Bunlar genelde çok zengin film prodüktörleri, milyonerler, bazı sinema oyuncuları ya da imkânları olan meraklı sinefillerdi. Film projeksiyonu ve 35mm'lik koca koca film makaralarının temin edilmesi pahalı olduğu kadar teknik beceri de istediğinden, bunu kendileri için yapacak adamları da vardı muhakkak. Sinemada film seyretmenin bir dezavantajı da, filmi sinemalarda bir kez kaçırdığınız zaman ne zaman nerede yeniden gösterime gireceği meçhuldü, popüler bir film değilse sonsuza kadar filmi kaybetmiş de olabilirdiniz, meğer ki bir film festivalinde filan karşınıza çıkmasın.(Not: Evlerinde 35mm profesyonel sinema makinesi olan müstesna insanlardan olan sevgili "hggurak" üstadımızın bununla ilgili anıları için Çizgi Diyarı e-dergisi'nin 18. sayısına bir göz atınız, en baştaki "Her Telden/Mirasyedi" başlıklı yazı). Bölümleri mümkün olduğunca kısa tuttum. Bunların her birinin aslında istisnai modelleri filan vardır (örneğin LaserDisc'e kayıt yapılamaz dedim, ama son yıllarında çok pahalı kayıt yapılabilen bir modeli üretildi ama asla tüketiciye sunulmadı). Bunları ayrı başlıklar altında daha detaylı incelemek gerekir.
8mm Ev Projektörleri
Evde sinema seyretme lüksü uzun süre bizlere ulaşmadı. 1960'lı yıllarda 8mm film projektörleri ve kameraları kullanımdaydı. Ama bunlar herkesin satın alabileceği şeyler değildi, üstelik bir sürü teknik kısıtlamaları vardı. Bazı popüler sinema filmlerinin 8mm versiyonları satılıyordu, ama bunlar 8mm'lik projektörlere takılabilecek en büyük makaranın kapasitesine uyacak şekilde kesilip kısaltılmış olurlardı (60-120 metre), yani bunlar sinema filmlerin 15-25 dakikalık özetleri gibiydi. Bu nedenle 8mm formatı daha çok çizgi filmlerle sessiz sinema çağı filmlerini izlemeye uygundu, bir de porno filmleri haliyle. Konu pornografi olunca kesenin ağzı hemen açılırdı, ikinci el filan mutlaka bir projektör alınırdı. Bu aletlerde bir de ev sahibinin kendi çektiği amatör hatıra filmlerini metazori olarak izlerdik. "8mm" (ve sonradan çıkan "super 8mm") filmler önceleri sessizdi, sonradan manyetik ses kuşağı da eklendi. Bir kötü tarafı da 35mm filmler gibi 24 kare değil, metrajdan tasarruf olsun diye saniyede 16 ilâ 18 kare geçerdi (sırasıyla 8 ve super 8), o nedenle görüntü biraz pırpırlıydı. Bir de daha pahalı olan 16mm projektörler vardı, ama onlar daha çok kurumlarda, okullarda filan olurdu. Onlar saniyede 24 kare gösterirlerdi ve sesliydiler. Kendi çektiğiniz amatör filmlerin banyosu vs oldukça meşakkatliydi. Makaralarda sadece 15 metre negatif film olurdu (3,5 ilâ 4 dakika!). İyi tarafı, film satın alındığında banyo parası da fiyata dahildi, kutudan çıkan zarfla film yurt dışına gider, pozitif baskıları 6-8 haftadan önce gelmezdi. Küçük makaralar, istenirse daha büyük tek bir makarada birleştirilebilirdi. Projeksiyon sırasında takılma olursa filmin o karesi lambanın ısısıyla yanıp kavrulurdu.
Video Kaset
Sony firması 1975'te Betamax videoyu tanıttığında her şey değişmeye başladı. Kasetli manyetik bantlara analog kayıt yapabilen tüketici dostu bu sistemde hazır kayıtlı sinema filmleri satın alınıp (veya kiralanıp) seyredilebildiği gibi sinefiller kendi kayıtlarını (veya kiraladıkları filmlerin kopyalarını) da yapabiliyorlardı. Bir yıl sonra da rakip JVC firması VHS sistemini sundu. Format savaşları başlamıştı. Betamax daha kaliteli görüntüye sahip olmasına rağmen, kaliteden ödün vererek kayıt süresini daha da uzatan VHS, cihaz üreticilerini de arkasına alarak cihaz fiyatlarını düşürttü ve formatlar savaşını kazandı. Türkiye'de 80'li yıllarda her mahallede pıtrak gibi video kiralama dükkanları, film kulüpleri açıldı, talep çok olunca dolu kaset kiralamaktansa harıl harıl film kopyaladılar. Kopyanın 8'nci kopyası çamur gibi görüntülü kasetler için insanlar günlerce sırada beklediler. Hızlı kaset geri sarma cihazları, kafa temizleme bantları, solüsyonlar, muhafaza kutuları vs gibi ihtiyaçlar oluşturarak bir de yan sanayi oluşturdular. Avrupa'da çalışan vatandaşlarımızın beraberlerinde getirdikleri Video 2000 sistemi forumda ayrı bir başlıkta incelemişti, bu format ülkemizde ticari olarak piyasaya çıkmadı.
Haziran 1975'te ilk Sony Betamax video cihazı piyasadaydı.
Yandaki dolu Betamax kaset 1977 yılından.
Yandaki dolu Betamax kaset 1977 yılından.
Analog bir disk sistemi: LaserDisc
MCA 1978'de ABD'de "LaserDisc"i çıkarttı. LP plaklar büyüklüğünde, yani 30cm çapında ağır diskleri vardı, görüntü analog, ama ses dijitaldi. Görüntü ve ses Betamax ve VHS'den çok üstündü. Filmin istenilen noktasına atlanabiliyor, görüntü dondurulduğunda titremiyor, filmin her karesi fotoğraf gibi tek tek incelenebiliyordu. Kamera arkası görüntüler vb özellikler eklenebiliyordu. Ancak diskler sadece izlemeye müsaitti, kayıt yapılamıyordu, cihazlar çok pahalıydı, diskler de pahalıydı (ort. 100 dolar), gürültülüydüler ve diskler 30-60 dakika data kapasiteli oldukları için filmin ortasında birkaç kez arkalarını çevirmek veya disk değiştirmek gerekiyordu. Bu ve benzeri nedenlerle Avrupa ve hattâ ABD'de de pek tutulmadı, bu sistemi en çok Japonlar sevdi (her zamanki aykırılıkları!) Bu sistem ticari olarak Türkiye'ye hiç girmedi, varlıklı bazı meraklılar dışarıdan getirttikleri disklerle koleksiyon yaptılar. "LaserDisc" formatında basılan ilk film "Jaws"mış. Bu formatta en son 2001'de bir film çıktı. En son cihaz ise 2009'da üretildi.
Amerikan "Popüler Bilim" dergisinin Şubat 1977 tarihli sayısında
video diskler müjdeleniyor, ama teknik nedenlerle o yıl çıkmayacak.
Japonya'da basılmış bir LaserDisc. Ses dijital, görüntü analog.
video diskler müjdeleniyor, ama teknik nedenlerle o yıl çıkmayacak.
Japonya'da basılmış bir LaserDisc. Ses dijital, görüntü analog.
Dijital ama ilkel bir sistem
1993'te VCD (Video CD) ortaya çıktı. 12cm'lik standart CD'ler üzerinde MPEG1 video kaydı sunan bu formatta görüntü çözünürlüğü 352x288'ti ve filmler ancak 2 CD'ye (veya 3) sığıyordu, ses CD'si boyutundaki tek diskin kapasitesi maksimum 80 dakikaydı. Kopya koruması olmadığı için ABD'de çok az film bu formatta çıktı, hem VHS'ye de pek bir üstünlüğü yoktu. Ancak ucuzluğu ve evlerde üretilebilmesi nedeniyle Güneydoğu Asya ülkelerinde çok yaygınlaştı (2005'te sadece Çin'de evlerin yarıdan fazlasında VCD cihazı varmış). Bizde de gazete ve dergi promosyonlarının da etkisiyle bir zamanlar oldukça popüler olmuştu. Uzun otobüs yolculuklarında şoförün arkasında tavanda asılı tüplü küçük televizyondan bol bol VCD film izlerdik, muavin bazen uyuklar, ikinci diski takmayı unuturdu. Sinema meraklıları önlerdeki koltukları tercih ederdi. Sık sık takılır, görüntü donardı. Ama player'ları çok şık görünüşlüydü. Arşiv yapmaya değmeyecek bir formattı.
Uzakdoğu'da üretilmiş 2 CD'lik bir VCD film.
DVD
1996 yılında Philips, Sony, Toshiba ve Panasonic, DVD formatını geliştirdiler. Görüntü ve ses kalitesi harikuladeydi. VHS/Betamax bantlar gibi çok kullanıldığında yıpranma sorunu yoktu, diskleri "LaserDisk"ten çok daha küçük ve hafifti, üstelik ondan 5 kat daha ucuzdu. Digital olarak kaydedilmiş bu disklerin interaktif özellikleri vardı, birden fazla ses kuşağı ve altyazı seçeneği cezbediciydi. Ortalama uzunluktaki bir film tek diske sığıyordu. Tüketicinin kaydedilebilir disklere, kayıt yapabilen cihazlarla veya bilgisayar ortamında kendi kayıtlarını yapması veya mevcut kayıtları kopyalaması da mümkündü, zira kırılamaz denen şifrelemesi hemen kırılmıştı, aynı nedenle bölge kodları da işe yaramıyordu.
Yüksek Tanımlı Video Diskler
1990'ların ortalarından itibaren yüksek çözünürlüklü büyük ekranlı televizyon cihazları ortaya çıkmaya başlayınca tüketicilere bu kez de DVD yeterli gelmemeye başladı. Bu televizyonlara uygun daha yüksek tanımlı, daha kaliteli görüntü ve ses verebilen formatlar ortaya çıktı. Toshiba 2006'da HD DVD'yi çıkarttı. Aynı yıl Sony de uzun süredir üzerinde çalıştığı Blu-ray Disc'i çıkarttı. Yeni bir format savaşı daha başladı. Sony'nin oyun konsolu PlayStation 3'ün Blu-ray disk kullanması, filmlerin de aynı cihazla izlenebilmesi, ayrıca Panasonic'le birlikte ürettikleri bir kamerayla çekilen görüntülerin işlem gerekmeden Blu-ray cihazlarda doğrudan seyredilebilmesi ikinci formatlar savaşını bu kez Sony'nin kazanmasını sağladı. 2008'de artık piyasanın tek hakimi Blu-ray Disc'ti.
Streaming ve İnternet Ortamında Sunulan Videolar
İnternet üzerinden online film izleme fikri eski olmakla birlikte bilgisayarların gücü, internetin hızı, bant genşliği sorunu bunu 2000'li yıllara kadar geciktirdi. 2005'te Youtube açıldı. Sonra filmleri abonelerine online izleten siteler çıktı (Netflix gibi). "Video streaming" artık çok yaygın, cep telefonlarıyla bile her yerden online film/video izlemek çok kolaylaştı. Ancak bahsetmek istediğim bunlar değil, sinema filmlerinin internet üzerinden indirilip seyredilmesi, arşivlenmesi. Bu da ülkemizde geniş bant internetin sunulmasıyla başladı denilebilir, dial up bağlantıyla bir mp3 müzik parçasının indirilmesi bile saatler sürebiliyordu. Geniş bantla birlikte emule, torrent derken birçok mecradan film elde etme imkanı doğmuştu. Teknoloji farkına varmadan sürekli gelişiyor. Bir tarihte bir arkadaşa yeni satın aldığım DVD'den parçalar gösteriyor, takdir edilmeyi bekliyordum ki, o bana internette aynı filmin bundan çok daha kaliteli görüntüsü olanları var dedi. DVD-riptir dedim inanmadım, gösterdi. Blu-ray'den riplenmiş 20-30 GB'lık bir dosyaydı galiba. Gözlerime inanamadım. Blu-ray'in kendisi zaten 50 GB (çift katmanlı olanı) kapasiteli bir diskti, demek neredeyse kalite kayıpsız bir dosya oluşturmuşlar. Ne yazık ki onun bilgisayarından izleyebildim, zira benim emektar PC böyle bir dosyayı çevirecek güçte değildi. Her ne kadar legal sorunları olsa da gerçek şu ki, an itibariyle bizde ve dünyada en çok kullanılan mecra bu galiba.
4K "Ultra HD Blu-ray"
2016'da "Ultra HD Blu-ray" diskler piyasaya çıkmaya başladı. 4K çözünürlükte (3840 × 2160), 60 fps ve 10 bit renk derinliğiyle birlikte şimdilik en üstün görüntü sistemi bu. Eski Blu-ray player'larda izlenemiyor, cihaz satın almak lazım. Üstelik buna uygun bir de 4K TV gerekecek. Piyasada henüz çok fazla disk çeşitliliği yok. Kısaca bana uzak bir sistem şimdilik. Uzaktan izliyorum, bakalım 8K film disklerini görebilecek miyiz?
Son düzenleme: