Denizden gelen çizgi kahramanlar - Haluk Kalafat
Kısa bir süre önce sessiz sedasız aramıza katılan sevgili dostum Haluk Kalafat'ın Motor Boat dergisinin Mart 2011 sayısı için hazırladığı nefis çalışmayı forumumuzda paylaşmak istiyorum. Forumumuzda daha önce bazı yazıları alıntılanan Haluk'un bu keyifli yazısını okumak bizi yavaş yavaş, yazın o sıcak ve keyifli günlerine hazırlayacak.
Konuyla ilgili ntvmsnbc'de çıkan tanıtımın linki:
Yazının tamamı da aşağıda yer alıyor. Tam bir çizgiroman sevdalısı olan değerli dostumun zaman buldukça forumumuza, e-dergimize katkıda bulunacağına eminim. Neyse lafı daha fazla uzatmayalım ve yazıya geçelim:
Denizin çağrısı macera dolu bir yolculuğun daveti gibidir. Keşfedilecek uçsuz bucaksız bu âlem, nice sürprizler barındırır. Bir çizgiroman için engin sularda geçen bir hikâyeden daha uygununu bulmak zordur. Korsanlar, deniz kazaları, egzotik adalara yapılan zorlu yolculuklar, keşif gezileri, gemi isyanları çizgiye dökülmeyi bekler. Bu nedenle çizgi kahramanların yollarının denize sıklıkla düşmesi şaşırtıcı değil. Kimi çizgi kahramanlar arada sırada mavi sulara açılır, kiminin yan karakterleri denizcidir. Ama bazıları bizzat deniz insanıdır; tıpkı Corto Maltese gibi.
EYVAH! GALYALILAR
Ama önce yolu denize düşenlerden başlayalım. Öyle ya da böyle bir tekneye binilir, korsanlarla karşılaşılır. Ama bazıları vardır ki, hemen her macerada burun buruna gelir üzerinde kurukafa simgesi olan bayrakla. Böyle bir örnek arandığında akla hemen Asteriks gelecektir.
Yağmalayacak gemi arayan “sevimli” korsanlar, Asteriks ve arkadaşlarıyla her karşılaşmalarında kendilerini Akdeniz’in serin sularında bulur. Maceralar boyu korsanların ufukta bir tekne görüp, kolay av için sevinmelerine şahit oluruz. Ancak bir sonraki karede denizde gemilerinden arta kalan tahtalara tutunmuş halde resmedilirler. Bu öyle bir hal alır ki; Asteriks ve Kleopatra adlı macerada korsan gemisinin kaptanı Hopdediks’i (yeni ismiyle Oburiks) siluetinden tanır tanımaz baltasını çıkarıp gemisinin kendisi batırır. Galyalılar’ın gazabından Viking, Roma tekneleri de payını alır.
ONBİN KÖPEKBALIĞI AŞKINA
Korsanlar Asteriks çizgi âleminde yan karakter olarak karşımıza çıkar. Tıpkı Tenten’deki Kaptan Haddok gibi. “Hay bin lombar”, “Milyonlarca batık gemi adına” ve “100 bin fırtına adına bahse girerim ki” nidalarıyla tanıdığımız Haddok, yedi göbekten denizci bir aileden gelir. Dünyayı dolaşan maceracı gazeteci Tenten’in deniz yolculukları yapması ve tehlikeler atlatması kaçınılmazdır; bu nedenle Kaptan yerine cuk oturan bir yan tipleme. Üstelik komik unsur olarak da işlevseldir. Gerek zengin argo külliyatı, gerekse naif sakarlığıyla Tenten maceralarına renk katar.
Kaptan Haddok’u ilk maceralarda denize daha yakın ve bu nedenle daha kaba saba, içkiye düşkün, karada kendini rahatsız hisseden, klasik bir denizci tiplemesi olarak tanırız. Maceralar ilerledikçe atalarına ait şatoya sahip çıkar ve bir centilmene dönüşür. Artık denize daha az açılacaktır.
KORSANLAR KRALİÇESİ BELİT
Haddok denizden yavaş yavaş uzaklaşır. Ama başka bir çizgi kahraman var ki; o tam tersini yaşar. Maceralarının bir evresinde denize korsan olarak açılır. Bu kahraman Hiborya çağının ayağı sandaletli barbarı Conan’dır. Paralı askerlik yaptığı dönemde işvereniyle başı derde girdiğinde bir sandalla kaçmaya çalışırken Kara Kıyıların Korsan Kraliçesi Belit’in kara korsanlarına yakalanır. Belit karizmatik bir liderdir. Conan’ın başını öyle döndürür ki bu kadın, onun uğruna uzun bir süre Amra adıyla korsanlık yapar; hem de ikinci kaptan olarak. Conan bilerek ve isteyerek ikinci adamlığı kabul eder. Yazarlar, Conan’ı evliliğe benzeyen mazbut ve istikrarlı ilişkisinden kurtarmak için sevgilisi Belit’i öldürürler.
Conan’ın filminden de hatırlanacağı üzere, yazgısı bir gün kral olmaktır çünkü. Belit’le okyanusta bir avdan diğerine yelken açarken bunu başarması olası değildir. Kaldı ki Conan aslında kara adamıdır. Denizde başka hiçbir yerde olamayacağı kadar kudretli olan çizgi kahramanlara benzemez. Örneğin Tunga. O deniz için yaratılmıştır.
UZAYDA DENİZ VAR MI?
Tunga ya da orijinal adıyla Antarés için kilit bir soru bu. Çünkü o esrarengiz bir uzay gemisiyle Dünya’ya, daha doğrusu okyanusa düşer. Geçmişini hatırlaması mümkün değildir. Tıpkı Süpermen gibi gemisi düştüğünde daha bebektir. İyiliksever bir aile tarafından bulunur ve evlat edinilir. Kısa bir süre sonra denizde karada olduğundan çok daha rahat olduğunu, sualtında nefes almadan kalabildiğini, çok hızlı yüzdüğünü, kuvvetlendiğini ve deniz canlılarıyla konuşabildiğini fark eder. Her ne hikmetse Tunga, Dünya’nın denizleri için yaratılmıştır.
ISPANAK GÜCÜYLE KÜREK ÇEKMEK
Diğer tarafta kıyafetiyle, çapa şeklindeki dövmesiyle, yıllardır kürek çektiğini belli eden kaslı kollarıyla başka bir denizciyi ise neredeyse hiç denizde göremeyiz. Harika bir çeviriyle Türkçe’de yayımlanmaya başladığında Temel Reis olarak adlandırılan Popeye’dir o denizci. ABD’nin ıspanak üretim fazlasını dünyaya pazarlamak için yaratıldı suçlamasıyla karşılaşan Temel Reis maceralarının ana ekseni Safinaz’ı Kabasakal’dan korumaktır. Bunu yapabilmek için ıspanağın verdiği güce ihtiyacı vardır. İtiraf etmek gerekir ki, Temel Reis’in denizle ilişkisi aslında hiç de sıkı fıkı değildir. Zaten deniz ve çizgiroman kelimeleri yan yana geldiğinde liste başında Corto Maltese vardır.
KUSURLU KAHRAMAN
Hugo Pratt’ın yarattığı bu denizci, tüm çizgiroman âleminde müstesna bir yere sahip. Maceraları boyunca çoğunlukla denizcidir, bazen define avcısı ya da korsan olarak, bazen bir savaşın ortasında görürüz onu, kimi zamansa İran’da, Anadolu’da, Amazonlar’da, hatta Etiyopya’da…
Koşul her ne olursa olsun bir beyefendidir. Sıradan bir tayfadan çok, eğitimli bir kaptan gibidir. Ahlakçı diğer kahramanlara benzemez, bencilce hareket ettiği olur, kavgadan korkup kaçtığı da; öte yandan sırf iyilik olsun diye uğraş verdiği de görülür. Şahit olduğu haksızlığa sırtını dönüp gidebildiği gibi umutsuz bir mücadeleye de girişebilir.
BİR TUZ DENİZİ ŞARKISI
Umberto Eco, Bir Tuz Denizi Şarkısı’na yazdığı önsözde onu kusurlu bir kahraman olarak tanımlıyor. Ama hemen ekliyor: “Corto Maltese’yi unutulmaz kılan çekici bir kusurluluğa sahip olmasıdır.” Bir macerasında onu korkak olmakla yargıladıklarında “Hiç kimseye verilecek hesabım yok benim... Duyuyor musunuz? Kaçtım! Ölümden korktum ve kaçtım...” diyecek kadar dürüsttür. Amma korkmak bir kahramana yakışacak bir özellik değil çizgiroman âleminde. Onu farklı kılan da budur. Çünkü “Bir korkak olarak yaşamak, kahramanca ölmekten daha fazla cesaret gerektirir” gibi bir cümle kuracak kadar da filozoftur.
BAŞKA BİR TARİH OKUMASI
Farklılığı bunlarla sınırlı değil. Rasputin, Jack Landon, Enver Paşa, Butch Cassidy, Ernest Hemingway, Herman Hesse gibi tarihi kişiliklerle karşılaşır yolculukları boyunca. Egzotik yerlere gider, sömürgelerde bulunur. Yerli halk hiçbir zaman dekor değildir. Aksine hikâyenin akışına yön verirler, fikirlerini özgürce ifade ederler; ana akım çizgiromanlarında olageldiği üzere yabani, çocuksu, konudan bihaber değildirler. Kısacası ne Swing’deki Gamlı Baykuş gibi komik, dar kafalı Kızılderililere ne de Tenten’deki katır sürmeye, yük taşımaya programlanmış, sessiz Tibetlilere rastlanır Corto Maltese kitaplarında.
Nijeryalı bir yerli vardır mesela, Almanlara karşı İngiliz ordusunda savaşmaktadır. Corto “Bu senin savaşın değil” dediğinde şöyle yanıt verir: “Afrika’daki Alman sömürgelerinin sona ermesine yardım ediyorum. Bu savaş sona erdiğinde İngiliz sömürgelerini bitirmeye çalışırız. Bir yerlerden başlamak lazım değil mi?”
BELA PEŞİMDEN GELİYOR
“İkisinin de icabına baktılar. Her şey yoluna girdi. Ta ki şu sürekli soru soran denizci gelene kadar.” Arjantin mafyasının tetikçisi kısa bir süre öncesine kadar beyaz kadın ticareti, uyuşturucu kaçakçılığı, haraç toplamaktan mürekkep sıradan ve olaysız yaşamlarının büyük bir karmaşaya dönüşünün nedenini böyle açıklıyor. Tango adlı macerada Corto, Buenos Aires’e gelir gelmez ardı ardına cinayetler işlenmeye başlar.
Maceranın sonuna kadar asıl niyeti belli değildir. Şu kadarını biliriz: “Dostlarımdan birini öldürdüler. Eğer birileri dostunu öldürürse sana intikam almak düşer. Ne zaman ve nasıl olacağını bilmiyorum ama intikam alacağımı biliyorum.” Ama her Corto macerasında olduğu gibi öykü çok katmanlıdır. Oyun içinde oyun vardır.
Maceranın başında Corto’nun yüzlerce arkadaşından biri olan Fosforito, ona şöyle der: “Palamarların ustası olabilirsin ama bilardoyu hiç beceremiyorsun. Taktik diye bir şeyin yok.” Ağzından sigarayı düşürmeyen, denizci şapkasının tereğinin gölgelediği yüzünde hafif alaycı bir ifadeyle umarsız edayla dünyayı dolaşan Corto gerçekten de böyle bir adamdır. Bela onu takip etmektedir.
ATEŞ KAPTAN
Ama belanın takip ettiği diğer denizciye, Bernard Prince’e hiç benzemez. Prince yatıyla yolcu ve ticari mal taşıyan, bir limandan diğerini gezinip duran bir serüvencidir. 1966’da Fransa’da Hermann tarafından yaratılan bu kahraman genel geçer çizgiroman klişelerinin hemen hepsine sahip. Biri yaşlı diğeri çocuk iki yan karakter; tabii illa komiktir bu arkadaşlar. Doğruluktan şaşmayan, yardımsever, haksızlığa, kötülüğe tahammül edemeyen güçlü, yakışıklı ve illa da bekâr bir kahraman. Hemen her şey vardır. Kahramanımız bir kanun adamı olmadığına göre bela nereye gitse onu bulacak şekilde yazılmış senaryolara ihtiyaç duyar. Bir tek bu yönüyle ve denizci oluşuyla Corto Maltese’ye benzer Prince. Birbirlerinden nitelik olarak o kadar farklılardır ki; hiçbir çevirmen Corto’ya, Bernard Prince’in çevirisi yapılırken koyulan “Demir Yumruklu Adam” ya da “Ateş Kaptan” gibi bir isim koymaya cesaret edemez.
KENDİ KADERİNİ BELİRLEMEK
Hugo Pratt bambaşka bir çizgiroman yarattığını zaten ta en başında ortaya koymuş. Corto’nun çocukluğunu anlatırken onun karakteri hakkında en çarpıcı ipucunu veren anekdotu şöyle kurgular: Annesinin falcı arkadaşı küçük yaşlardayken Corto’nun elinde talih çizgisinin olmadığını görür. Annesi bu duruma çok üzülür ve paniğe kapılır. Küçük Corto’nun tepkisi ise babasının usturasını alıp avucuna derin ve uzun bir talih çizgisi açmak olur.
Pratt ona doğum yeri olarak Malta’yı uygun görür. Soyadı da oradan esinle çıkar zaten. Babası İngiliz bir denizci, annesi ise bir İspanyol Çingenesi’dir. Maceraları 1910’dan II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasına kadar olan 20. yüzyılın en çalkantılı döneminde geçer. Onunla beraber yakın tarihin dönüm noktalarına tanıklık ederiz. Tarihi farklı bir şekilde okuruz. Büyük tarihi olaylara yön veren bir kahramanı değil, büyük dönüşümleri ve etkilerini anlamaya çalışan tüm bu çalkantı arasında yönünü ve yolunu bulmaya çalışan sıradan bir insanı takip ederiz. Ki bu adam sonuç olarak vatansız olmayı seçer. Daha doğrusu vatanı engin maviliktir. Ve sıklıkla şuna benzer cümleler kurar: “Ben bir denizciyim; toprağa kök salan cinslerden olamam.”
Türkiye’deki yayın maceraları
CORTO MALTESE
Dost Yayınları 1999’da başladığı Corto Maltese serisini kesintili de olsa sürdürüyor. Toplam 12 maceradan sadece ikisi Türkçe’ye çevrilmedi: İlk Yıllar ve Gizli Gül adlı bu maceralar sıralarını bekliyor. Önce Pratt’ın çizdiği ilk macera; 1905’te yayımlanmıştı. Son çizdiği ise 1925 yılındaki Kayıp Kıta Mu oldu. Pratt 1995 yılına kadar yaşadı. Ancak 1925 sonrası Corto çizmedi. Nedeni sorulduğunda şöyle yanıt vermişti: “Her şeyin ince ince hesaplandığı ve sanayileştiği bir dünyada Corto Maltese gibi birinin yeri yoktur.”
TUNGA
Orijinal adı Antarés olan çizgiroman Fransız ekolünden. 1970’lerin başlarında yaratıldı. Değişik çizerler ve yazarları vardı. Ana fikri ekolojik korumaydı. Denizlerin kirletilmesi, canlıların korunması gibi konular işleniyordu. Türkiye’de müstakil olarak yayımlanmadı. 1979’de Tercüman Çocuk dergisinde maceraları yayımlandı. Ayrıca Tolga dergisinde 1978 dolgu malzemesi olarak kullanıldı.
BERNARD PRİNCE
İlk kez 1974’te Günaydın gazetesinde tefrika edildi. Böylece yaratıldıktan sekiz yıl sonra Türk okuruyla buluşmuş oldu. Daha sonra Ateş Kaptan adıyla Doktor Karate adlı haftalık bir dergide göründü. 1977’deyse Tercüman Çocuk’ta Kaptan Berno ve Kabasakal adıyla basıldı. Ancak 1980’lerde Milliyet Çocuk’ta yayımlanana kadar çok fark edilmedi. Kaliteli, çok katmanlı çizgileri, soluk soluğa senaryolarıyla başarılı bir macera çizgiromanıydı.
KORSAN CONAN
Conan uzun yıllar boyunca çizilmiş, popüler bir çizgi kahraman. Denizlerde geçen maceraları bu külliyat içinde kısa bir dönem. Kara Kıyıların Kraliçesi olarak adlandırılan bu serinin yayımına ilk kez 1934 yılında başlanmıştı. Conan’ın, bu dönemi onun 23 ile 26 yaşları arasını anlatır. Türkiye’de bu seri Alfa tarafından 1988’de yayımlandı. Toplam 12 kitaptan oluşuyor. Lal Yayınları tüm Conan serisini yeniden düzenli bir biçimde yayımlıyor.
Kısa bir süre önce sessiz sedasız aramıza katılan sevgili dostum Haluk Kalafat'ın Motor Boat dergisinin Mart 2011 sayısı için hazırladığı nefis çalışmayı forumumuzda paylaşmak istiyorum. Forumumuzda daha önce bazı yazıları alıntılanan Haluk'un bu keyifli yazısını okumak bizi yavaş yavaş, yazın o sıcak ve keyifli günlerine hazırlayacak.
Konuyla ilgili ntvmsnbc'de çıkan tanıtımın linki:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Yazının tamamı da aşağıda yer alıyor. Tam bir çizgiroman sevdalısı olan değerli dostumun zaman buldukça forumumuza, e-dergimize katkıda bulunacağına eminim. Neyse lafı daha fazla uzatmayalım ve yazıya geçelim:
DENİZDEN GELEN ÇİZGİ KAHRAMANLAR
Denizin çağrısı macera dolu bir yolculuğun daveti gibidir. Keşfedilecek uçsuz bucaksız bu âlem, nice sürprizler barındırır. Bir çizgiroman için engin sularda geçen bir hikâyeden daha uygununu bulmak zordur. Korsanlar, deniz kazaları, egzotik adalara yapılan zorlu yolculuklar, keşif gezileri, gemi isyanları çizgiye dökülmeyi bekler. Bu nedenle çizgi kahramanların yollarının denize sıklıkla düşmesi şaşırtıcı değil. Kimi çizgi kahramanlar arada sırada mavi sulara açılır, kiminin yan karakterleri denizcidir. Ama bazıları bizzat deniz insanıdır; tıpkı Corto Maltese gibi.
EYVAH! GALYALILAR
Ama önce yolu denize düşenlerden başlayalım. Öyle ya da böyle bir tekneye binilir, korsanlarla karşılaşılır. Ama bazıları vardır ki, hemen her macerada burun buruna gelir üzerinde kurukafa simgesi olan bayrakla. Böyle bir örnek arandığında akla hemen Asteriks gelecektir.
Yağmalayacak gemi arayan “sevimli” korsanlar, Asteriks ve arkadaşlarıyla her karşılaşmalarında kendilerini Akdeniz’in serin sularında bulur. Maceralar boyu korsanların ufukta bir tekne görüp, kolay av için sevinmelerine şahit oluruz. Ancak bir sonraki karede denizde gemilerinden arta kalan tahtalara tutunmuş halde resmedilirler. Bu öyle bir hal alır ki; Asteriks ve Kleopatra adlı macerada korsan gemisinin kaptanı Hopdediks’i (yeni ismiyle Oburiks) siluetinden tanır tanımaz baltasını çıkarıp gemisinin kendisi batırır. Galyalılar’ın gazabından Viking, Roma tekneleri de payını alır.
ONBİN KÖPEKBALIĞI AŞKINA
Korsanlar Asteriks çizgi âleminde yan karakter olarak karşımıza çıkar. Tıpkı Tenten’deki Kaptan Haddok gibi. “Hay bin lombar”, “Milyonlarca batık gemi adına” ve “100 bin fırtına adına bahse girerim ki” nidalarıyla tanıdığımız Haddok, yedi göbekten denizci bir aileden gelir. Dünyayı dolaşan maceracı gazeteci Tenten’in deniz yolculukları yapması ve tehlikeler atlatması kaçınılmazdır; bu nedenle Kaptan yerine cuk oturan bir yan tipleme. Üstelik komik unsur olarak da işlevseldir. Gerek zengin argo külliyatı, gerekse naif sakarlığıyla Tenten maceralarına renk katar.
Kaptan Haddok’u ilk maceralarda denize daha yakın ve bu nedenle daha kaba saba, içkiye düşkün, karada kendini rahatsız hisseden, klasik bir denizci tiplemesi olarak tanırız. Maceralar ilerledikçe atalarına ait şatoya sahip çıkar ve bir centilmene dönüşür. Artık denize daha az açılacaktır.
KORSANLAR KRALİÇESİ BELİT
Haddok denizden yavaş yavaş uzaklaşır. Ama başka bir çizgi kahraman var ki; o tam tersini yaşar. Maceralarının bir evresinde denize korsan olarak açılır. Bu kahraman Hiborya çağının ayağı sandaletli barbarı Conan’dır. Paralı askerlik yaptığı dönemde işvereniyle başı derde girdiğinde bir sandalla kaçmaya çalışırken Kara Kıyıların Korsan Kraliçesi Belit’in kara korsanlarına yakalanır. Belit karizmatik bir liderdir. Conan’ın başını öyle döndürür ki bu kadın, onun uğruna uzun bir süre Amra adıyla korsanlık yapar; hem de ikinci kaptan olarak. Conan bilerek ve isteyerek ikinci adamlığı kabul eder. Yazarlar, Conan’ı evliliğe benzeyen mazbut ve istikrarlı ilişkisinden kurtarmak için sevgilisi Belit’i öldürürler.
Conan’ın filminden de hatırlanacağı üzere, yazgısı bir gün kral olmaktır çünkü. Belit’le okyanusta bir avdan diğerine yelken açarken bunu başarması olası değildir. Kaldı ki Conan aslında kara adamıdır. Denizde başka hiçbir yerde olamayacağı kadar kudretli olan çizgi kahramanlara benzemez. Örneğin Tunga. O deniz için yaratılmıştır.
UZAYDA DENİZ VAR MI?
Tunga ya da orijinal adıyla Antarés için kilit bir soru bu. Çünkü o esrarengiz bir uzay gemisiyle Dünya’ya, daha doğrusu okyanusa düşer. Geçmişini hatırlaması mümkün değildir. Tıpkı Süpermen gibi gemisi düştüğünde daha bebektir. İyiliksever bir aile tarafından bulunur ve evlat edinilir. Kısa bir süre sonra denizde karada olduğundan çok daha rahat olduğunu, sualtında nefes almadan kalabildiğini, çok hızlı yüzdüğünü, kuvvetlendiğini ve deniz canlılarıyla konuşabildiğini fark eder. Her ne hikmetse Tunga, Dünya’nın denizleri için yaratılmıştır.
ISPANAK GÜCÜYLE KÜREK ÇEKMEK
Diğer tarafta kıyafetiyle, çapa şeklindeki dövmesiyle, yıllardır kürek çektiğini belli eden kaslı kollarıyla başka bir denizciyi ise neredeyse hiç denizde göremeyiz. Harika bir çeviriyle Türkçe’de yayımlanmaya başladığında Temel Reis olarak adlandırılan Popeye’dir o denizci. ABD’nin ıspanak üretim fazlasını dünyaya pazarlamak için yaratıldı suçlamasıyla karşılaşan Temel Reis maceralarının ana ekseni Safinaz’ı Kabasakal’dan korumaktır. Bunu yapabilmek için ıspanağın verdiği güce ihtiyacı vardır. İtiraf etmek gerekir ki, Temel Reis’in denizle ilişkisi aslında hiç de sıkı fıkı değildir. Zaten deniz ve çizgiroman kelimeleri yan yana geldiğinde liste başında Corto Maltese vardır.
KUSURLU KAHRAMAN
Hugo Pratt’ın yarattığı bu denizci, tüm çizgiroman âleminde müstesna bir yere sahip. Maceraları boyunca çoğunlukla denizcidir, bazen define avcısı ya da korsan olarak, bazen bir savaşın ortasında görürüz onu, kimi zamansa İran’da, Anadolu’da, Amazonlar’da, hatta Etiyopya’da…
Koşul her ne olursa olsun bir beyefendidir. Sıradan bir tayfadan çok, eğitimli bir kaptan gibidir. Ahlakçı diğer kahramanlara benzemez, bencilce hareket ettiği olur, kavgadan korkup kaçtığı da; öte yandan sırf iyilik olsun diye uğraş verdiği de görülür. Şahit olduğu haksızlığa sırtını dönüp gidebildiği gibi umutsuz bir mücadeleye de girişebilir.
BİR TUZ DENİZİ ŞARKISI
Umberto Eco, Bir Tuz Denizi Şarkısı’na yazdığı önsözde onu kusurlu bir kahraman olarak tanımlıyor. Ama hemen ekliyor: “Corto Maltese’yi unutulmaz kılan çekici bir kusurluluğa sahip olmasıdır.” Bir macerasında onu korkak olmakla yargıladıklarında “Hiç kimseye verilecek hesabım yok benim... Duyuyor musunuz? Kaçtım! Ölümden korktum ve kaçtım...” diyecek kadar dürüsttür. Amma korkmak bir kahramana yakışacak bir özellik değil çizgiroman âleminde. Onu farklı kılan da budur. Çünkü “Bir korkak olarak yaşamak, kahramanca ölmekten daha fazla cesaret gerektirir” gibi bir cümle kuracak kadar da filozoftur.
BAŞKA BİR TARİH OKUMASI
Farklılığı bunlarla sınırlı değil. Rasputin, Jack Landon, Enver Paşa, Butch Cassidy, Ernest Hemingway, Herman Hesse gibi tarihi kişiliklerle karşılaşır yolculukları boyunca. Egzotik yerlere gider, sömürgelerde bulunur. Yerli halk hiçbir zaman dekor değildir. Aksine hikâyenin akışına yön verirler, fikirlerini özgürce ifade ederler; ana akım çizgiromanlarında olageldiği üzere yabani, çocuksu, konudan bihaber değildirler. Kısacası ne Swing’deki Gamlı Baykuş gibi komik, dar kafalı Kızılderililere ne de Tenten’deki katır sürmeye, yük taşımaya programlanmış, sessiz Tibetlilere rastlanır Corto Maltese kitaplarında.
Nijeryalı bir yerli vardır mesela, Almanlara karşı İngiliz ordusunda savaşmaktadır. Corto “Bu senin savaşın değil” dediğinde şöyle yanıt verir: “Afrika’daki Alman sömürgelerinin sona ermesine yardım ediyorum. Bu savaş sona erdiğinde İngiliz sömürgelerini bitirmeye çalışırız. Bir yerlerden başlamak lazım değil mi?”
BELA PEŞİMDEN GELİYOR
“İkisinin de icabına baktılar. Her şey yoluna girdi. Ta ki şu sürekli soru soran denizci gelene kadar.” Arjantin mafyasının tetikçisi kısa bir süre öncesine kadar beyaz kadın ticareti, uyuşturucu kaçakçılığı, haraç toplamaktan mürekkep sıradan ve olaysız yaşamlarının büyük bir karmaşaya dönüşünün nedenini böyle açıklıyor. Tango adlı macerada Corto, Buenos Aires’e gelir gelmez ardı ardına cinayetler işlenmeye başlar.
Maceranın sonuna kadar asıl niyeti belli değildir. Şu kadarını biliriz: “Dostlarımdan birini öldürdüler. Eğer birileri dostunu öldürürse sana intikam almak düşer. Ne zaman ve nasıl olacağını bilmiyorum ama intikam alacağımı biliyorum.” Ama her Corto macerasında olduğu gibi öykü çok katmanlıdır. Oyun içinde oyun vardır.
Maceranın başında Corto’nun yüzlerce arkadaşından biri olan Fosforito, ona şöyle der: “Palamarların ustası olabilirsin ama bilardoyu hiç beceremiyorsun. Taktik diye bir şeyin yok.” Ağzından sigarayı düşürmeyen, denizci şapkasının tereğinin gölgelediği yüzünde hafif alaycı bir ifadeyle umarsız edayla dünyayı dolaşan Corto gerçekten de böyle bir adamdır. Bela onu takip etmektedir.
ATEŞ KAPTAN
Ama belanın takip ettiği diğer denizciye, Bernard Prince’e hiç benzemez. Prince yatıyla yolcu ve ticari mal taşıyan, bir limandan diğerini gezinip duran bir serüvencidir. 1966’da Fransa’da Hermann tarafından yaratılan bu kahraman genel geçer çizgiroman klişelerinin hemen hepsine sahip. Biri yaşlı diğeri çocuk iki yan karakter; tabii illa komiktir bu arkadaşlar. Doğruluktan şaşmayan, yardımsever, haksızlığa, kötülüğe tahammül edemeyen güçlü, yakışıklı ve illa da bekâr bir kahraman. Hemen her şey vardır. Kahramanımız bir kanun adamı olmadığına göre bela nereye gitse onu bulacak şekilde yazılmış senaryolara ihtiyaç duyar. Bir tek bu yönüyle ve denizci oluşuyla Corto Maltese’ye benzer Prince. Birbirlerinden nitelik olarak o kadar farklılardır ki; hiçbir çevirmen Corto’ya, Bernard Prince’in çevirisi yapılırken koyulan “Demir Yumruklu Adam” ya da “Ateş Kaptan” gibi bir isim koymaya cesaret edemez.
KENDİ KADERİNİ BELİRLEMEK
Hugo Pratt bambaşka bir çizgiroman yarattığını zaten ta en başında ortaya koymuş. Corto’nun çocukluğunu anlatırken onun karakteri hakkında en çarpıcı ipucunu veren anekdotu şöyle kurgular: Annesinin falcı arkadaşı küçük yaşlardayken Corto’nun elinde talih çizgisinin olmadığını görür. Annesi bu duruma çok üzülür ve paniğe kapılır. Küçük Corto’nun tepkisi ise babasının usturasını alıp avucuna derin ve uzun bir talih çizgisi açmak olur.
Pratt ona doğum yeri olarak Malta’yı uygun görür. Soyadı da oradan esinle çıkar zaten. Babası İngiliz bir denizci, annesi ise bir İspanyol Çingenesi’dir. Maceraları 1910’dan II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasına kadar olan 20. yüzyılın en çalkantılı döneminde geçer. Onunla beraber yakın tarihin dönüm noktalarına tanıklık ederiz. Tarihi farklı bir şekilde okuruz. Büyük tarihi olaylara yön veren bir kahramanı değil, büyük dönüşümleri ve etkilerini anlamaya çalışan tüm bu çalkantı arasında yönünü ve yolunu bulmaya çalışan sıradan bir insanı takip ederiz. Ki bu adam sonuç olarak vatansız olmayı seçer. Daha doğrusu vatanı engin maviliktir. Ve sıklıkla şuna benzer cümleler kurar: “Ben bir denizciyim; toprağa kök salan cinslerden olamam.”
Türkiye’deki yayın maceraları
CORTO MALTESE
Dost Yayınları 1999’da başladığı Corto Maltese serisini kesintili de olsa sürdürüyor. Toplam 12 maceradan sadece ikisi Türkçe’ye çevrilmedi: İlk Yıllar ve Gizli Gül adlı bu maceralar sıralarını bekliyor. Önce Pratt’ın çizdiği ilk macera; 1905’te yayımlanmıştı. Son çizdiği ise 1925 yılındaki Kayıp Kıta Mu oldu. Pratt 1995 yılına kadar yaşadı. Ancak 1925 sonrası Corto çizmedi. Nedeni sorulduğunda şöyle yanıt vermişti: “Her şeyin ince ince hesaplandığı ve sanayileştiği bir dünyada Corto Maltese gibi birinin yeri yoktur.”
TUNGA
Orijinal adı Antarés olan çizgiroman Fransız ekolünden. 1970’lerin başlarında yaratıldı. Değişik çizerler ve yazarları vardı. Ana fikri ekolojik korumaydı. Denizlerin kirletilmesi, canlıların korunması gibi konular işleniyordu. Türkiye’de müstakil olarak yayımlanmadı. 1979’de Tercüman Çocuk dergisinde maceraları yayımlandı. Ayrıca Tolga dergisinde 1978 dolgu malzemesi olarak kullanıldı.
BERNARD PRİNCE
İlk kez 1974’te Günaydın gazetesinde tefrika edildi. Böylece yaratıldıktan sekiz yıl sonra Türk okuruyla buluşmuş oldu. Daha sonra Ateş Kaptan adıyla Doktor Karate adlı haftalık bir dergide göründü. 1977’deyse Tercüman Çocuk’ta Kaptan Berno ve Kabasakal adıyla basıldı. Ancak 1980’lerde Milliyet Çocuk’ta yayımlanana kadar çok fark edilmedi. Kaliteli, çok katmanlı çizgileri, soluk soluğa senaryolarıyla başarılı bir macera çizgiromanıydı.
KORSAN CONAN
Conan uzun yıllar boyunca çizilmiş, popüler bir çizgi kahraman. Denizlerde geçen maceraları bu külliyat içinde kısa bir dönem. Kara Kıyıların Kraliçesi olarak adlandırılan bu serinin yayımına ilk kez 1934 yılında başlanmıştı. Conan’ın, bu dönemi onun 23 ile 26 yaşları arasını anlatır. Türkiye’de bu seri Alfa tarafından 1988’de yayımlandı. Toplam 12 kitaptan oluşuyor. Lal Yayınları tüm Conan serisini yeniden düzenli bir biçimde yayımlıyor.