Idi i Smotri (1985)

agartan

Onursal Üye
28 Haz 2019
1,225
11,301
Idi i Smotri (1985)

yeryüzü üstad ve uluduz diyardaşa saygılarımla


Yönetmen: Elem Klimov
Senaryo: Ales Adamovich, Elem Klimov
Müzik: Oleg Yanchenko
Ülke: SSCB
Tür: Dram, Savaş
Vizyon Tarihi: 30 Mayıs 1997 Türkiye (Gel de Gör!)
Dil: Belarusian, Rusça, Almanca
Süre: 143 dk
Nam-ı Diğer: Come and See
IMDb Rating: 8.3
IMDb Top 250: #99


Sunum: 1,28 GB, 720p, orijinal dilde ve Türkçe altyazısı yanındadır.

Gel de Gör! ,1:

Gel de Gör! ,2:




0091251.jpg




Gelmiş geçmiş savaş karşıtı filmlerin belki en önemlisi, büyük olasılıkla en serti…

Savaşta güç kimdeyse kuralı o koyar, esas acıyı siviller çeker, zalimle savaşan da aynı oranda zalimleşir gibi mesajları
gözümüze gözümüze sokuyor ve savaş kavramından da her şekilde nefret ettiriyor, insanın insana duyduğu güveni sorguluyor.


* Aşağıdaki yazı film hakkında ayrıntı içermektedir: *

*
Film, Alman işgali sırasında Belarus'taki 628 köy ve kasabanın içindekilerle yakıldığı istatistiği ile biter.
Yakılan bu köylerden birine filmde tanık olacaksınız.
Tanık olacaksınız derken mecazen demiyorum, gerçekten tanık olacaksınız.
Çünkü bu tür bir felaketin sahicisinden hiç de aşağı kalır yanı olmayan sarsıcılıktaki bir deneyimden geçeceksiniz.
Çünkü bir çok unutulmaz sahne barındırıyor. Bataklık sahnesinde boğulursunuz mesela.
O sarışın, mavi gözlü kız... öyle donuk donuk, uzun uzun bakınca öyle kötü olacaksınız ki.
"ne bakıyorsun bana, bakma bana, başka tarafa bak, ben bir şey yapmadım ki" diyeceksiniz; belki filmi kapatacaksınız.
İçtikleri çorbanın malzemesini öğrendikleri sahne...
Yönetmen Elem Klimov, izleyiciye bir ineğin gözünden can çekişmesini vermiş; anlatılamaz.
İneğin gözünden savaş... yani sahiden ölen bir ineğin gözünün gördüğü açıyla savaş... Nasıl bir dehadır ?
Florya Gaishun'un yaralı Alman kadın askerini görüp yerden sargı bezlerini aldığında, kadının yarasını saracak sanıp ters köşeye yatarsınız.
Çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek kim varsa istif edilmiş o ahırdan çıkan o çocuk değil de, kendiniz gibi hissedeceksiniz.
Evin pencerelerinden atılan el bombaları gözünüzün önünde atılmış gibidir, evi ateşe verdiklerinde alevler yüzünüzü yalar.
Hatıra fotoğrafı çektirmek için çocuğun kafasına silah dayadıkları an birazdan tetiğin sizin için düşeceğini sanırsınız.
Ve tıpkı o çocuk gibi sağ kalırsanız, ilk fırsatta tarlaya sakladığınız silahı bulup kavramak için can atarsınız.
Yıkım, ölüm, talan, tecavüz için kalkıp gelenler pusuya düştüklerinde ise içiniz soğur,
vatanperverlerin arasından usulca ormanda kaybolup gidersiniz.
*

Bu filmi, tarihin en iyi savaş filmlerinden biri yapan şey;
oyuncu(ları)n müthiş performansı, yönetmenin el becerileri, senaryonun gücü vb. gibi filmi bölük pörçük eden analizler değil,
saf ve yıkıcı bir gerçeği aynadaki aksiyle yaşamak.
İnsanların diri diri yakılması bir gerçekse, bundan daha gerçek anlatılamazdı emin olun.
Ve ejderha bile insan yüreğini böyle yakamazdı. Bu film bunu yapıyor.


Yönetmen Klimov başroldeki Aleksey Kravchenko'nun (Florya Gaishun) genç zihnini etkilememesi için
en korkunç ve şiddetli sahnelerde bir psikoterapist tarafından hipnotize edilmesini planlamış.
Fakat Aleksey'in hipnoza duyarlı olmadığı ortaya çıkmış ve her sahnede bilinçli rol yapmak zorunda kalmış.
Sonuçta Aleksey filmin konusundan çok etkilenmiş ve çekimler sırasında saçları griye dönmüş.
Bir çocuğun daha 15 yaşında iken o kadar duyguyu verebilmesi gerçekten muazzam.


Bu filmde öyle savaş uçakları, cephe ya da sokak savaşları ön planda değil.
Er Ryan'ı Kurtarmak ya da Pearl Harbor'da gördüklerini bu filmde görmek isteyenler yanılırlar.


Hiç özel efekt yok, kahraman yok, zafer yok. Az bir bütçeyle yapılmış ve "tam" yapılmış bir film.
Mozart'ın müziği filmin kalitesini daha da yükseltmiş. Hele ki final sahnesinde kullanılan eseri (Mozart's Requiem-Lacrimosa)
"Yönetmen en son hamlesine saklamış en can alıcı vuruşunu" dedirtiyor.
Filmin atmosferi üzüntü ve ölümle kaplanmış.
Eşi benzeri görülmemiş yakın çekimlerle savaşın dehşetini insanın belleğine çakan bir film.
Yönetmen 2. dünya savaşını yaşayıp görmüş, hatta Belarus katliamını araştırmakla aylarını harcamış bir adam ve
bu filmle savaşın nasıl bir şey olduğunu çok güzel yansıttığını düşünüyorum.

Gerçek kostüm ve mermilerin kullanıldığı filmin başlangıçtaki adı "Kill Hitler" imiş.
"Gel de Gör" ismini, sonradan İncil'deki bir ayetten almış.


l-idi-i-smotri-unmhr.jpg



İlk başları fazla hareketli olmadığından filmin içine girilmesi zaman alıyor, bittiğinde ise çıkabilmek.

Finalde Hitler'in fotoğrafının kurşunlanarak bir anlamda yaşananların yok edilmeye çalışılması;
her kurşunda zamanda bir adım geriye gidilerek Adolf'un bebekliğine gelinen sahne ile film sinema tarihine imzasını atmıştır.


Her sinema seyircisinin izleyebileceği bir film değildir.
İzlemeye kalktığınızda kafanızın bozuk, canınızın sıkkın olmamasına özellikle dikkat edin.


Hollywood'un "kotunu" yırtsa çekemeyeceği filmlerden biridir, "Gel de Gör, Ebeninkini!" (tam Türkçesi böyle imiş, kusura bakmayın)

Elem Klimov "Bundan gayrı daha iyisini yapamam" diyerek, sanatının doruğunda iken (52 yaşında) bizlere bıraktığı son filmidir.


Saygılarımla.

*
 

mutluh

Yeni Üye
26 Ocak 2019
42
148
* Yıllar önce Kadıköy'deki bir sinemada izlediğim, oldukça etkilendiğim ve tekrar izlemeye cesaret edemediğim bir filmdi.
* Arşivime katmak ve yeniden izlemek için sabırla bekliyordum.
* Bu akşam bu filme şapka çıkarılır!
* Teşekkürler "Çizgi Diyarı", saygılar "Agartan kardeş", iyi ki varsınız...
 

scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,211
75,394
Bu savaş karşıtı filmi hatırladım, ama demek ki tamamını seyretmemişim. ilk dakikalarını seyredip izleme sırasına almışım, sonrasında da diskte unutup gitmişim! Harika bir filmmiş. Sunduğun için teşekkürler sevgili "agartan".

Türkiye'de gösterilen az sayıdaki Sovyet filminden biriydi. Bu film 1987'de gösterilmişti. Ben "Sakindi Oranın Şafakları" ve "Moskova Gözyaşlarına İnanmıyor" filmlerini de hatırladım şimdi. İkincisi aynı yıllarda TV'de "Aşk Gözyaşlarına İnanmıyor" adıyla gösterilebilmişti. Sıradan bir aşk filmi (SSCB için kaçış filmi) olmasına rağmen Moskova kelimesi allerji yaratmıştı sanırım. "Sakindi Oranın Şafakları" da sıradan bir savaş filmi olmasına rağmen 1970'lerde üniversitede SSCB sempatizanları ve Çin sempatizanları arasında yoğun tartışma(!) yaratmıştı. Hatta bir taraf filmi (veya filmi beğenenleri) küçümsemek için "Sakindi Oranın Y...ları" adını takmışlardı!

Yıllar önce Elem Klimov'un tek bir filmini izlemiştim, o da yönettiği ilk uzun metrajlı filmiymiş. 1964 tarihli o filmin adı da: "Welcome or No Trespassing" (Hoş Geldiniz veya Girmek Yasaktır). Youtube'da var, otomatik çeviri ile altyazılar Türkçe yapılabiliyor. Harika bir gençlik kampı komedisi, nefis bir bürokrasi eleştirisi. 1960'larda SSCB'de buna nasıl izin vermişler hayret. Meğer Kruşçev'in özel izniyle gösterim şansı bulmuş, ama ülkesinde milyonlar izlemiş. O zamanlar Sovyetler Birliği'nde tuhaf bir sansür anlayışı varmış, filmi ilk önce hangi Politbüro üyesinin gördüğüne bağlı olarak ya yasaklanıyor ya da gösterim şansı bulabiliyormuş. Klimov'un karısı Larisa Shepitko da çok meşhur bir yönetmendi ve filmleri Avrupa'da da çok sayıda ödül aldı, ama kendi ülkesinde sıklıkla sansüre uğruyordu. Tarkovski'nin de yakın arkadaşıydılar. Larisa Shepitko çok genç yaşta öldü. Şimdi baktım, bu filmin bendeki kopyasında Türkçe alt yazıları forumumuzun üyesi "gitarisyen" dostumuz yazmış. Youtube'da haliyle makine çeviriyor, ama o da fena değil gibi. O filmi de tavsiye ederim.
 
Son düzenleme:

Mustafa3

Kıdemli Üye
6 Mar 2020
88
87
sevgili agartan kardeşim verdiğin emekler için ellerine ve yüreğine sağlık çok ama çok teşekkürler
 
Üst