CONAN EVLİLİĞİN EŞİĞİNDE
Sprague De Camp’ın “Conan ve Örümcek Tanrı” romanında Cimmerialı bir gönül ilişkisi yüzünden Turan ordusundan kaçar. Yolda karşılaştığı, gizemli bir kadına eşlik eden bir grup tarafından hipnotize edilir ve atı çalınır. Eski bir dostundan hipnoza karşı direnç teknikleri öğrenerek Zamora’nın Yezud kentine kadar bu grubu takip eder.
Burada Örümcek Tanrı Zath’ın mabedinde esir tutulan Turan Kralı Yıldız’ın Eşi Jamilah’ı (atını çalan gruptaki gizemli kadın odur) kurtarma karşılığında eski sicilinin geri verilmesi teklifi alır. Bu amaçla Nial takma adını kullanarak Zath tarikatı hizmetinde bir demircilik işi alır. Geceleri uyumak için kiraladığı konutun ev sahibinin kızı, güzel, zeki Zath Tapınağı baş rakkasesi Rudabeh ile tanışır. Onunla küçük serüvenlere girişir ama kız onunla kaçmaya yanaşmaz…
…
“Eğer Yezud’da veba salgını başlarsa, geride hiç hısım akraban kalmayabilir.”
“Eğer öyle olursa,” kız mırıldandı, “Benim kaderimdir bu.”
“Oh, lanet olsun doğu kaderciliğine! Niye benimle kaçmıyorsun?”
Kız ona ölçülü bir bakış attı. “Ağzından baklayı ne zaman çıkaracağını merak ediyordum. Şunu bil ki Nial, ben hiçbir erkeğin oyuncağı değilim. Görev sürem bittiğinde, evini korumak ve çocuklarını büyütmek için münasip bir delikanlıyla yuva kuracağım.”
Conan yüzünü buruşturdu. “Anayurdumdaki yaşam kadar sönük gibi bu yaşam. Sana bir parça gerçek yaşam gösterebilirdim.”
“Şüphesiz. Fakat başıboş bir maceracının metresi olmak bana göre değil.”
“Hiç denemezsen, bunu nerden bileceksin kız?”
“Eğer ev hanımlığını katlanılmaz bulursam, sanırım senin gibi bir adamla kaçabilirim. Fakat seninle gelirsem asla Yezud’a dönemem; yoksa rahipler beni Zath’a yedirir.
Conan ellerini kaldırdı. “Mitra beni yaşamlarını bir savaşı kurgulayan general gibi planlayan zeki kadınlardan korusun! Yaşamın heyecanlarının yarısı, yarının ne getireceğini bilmemektir—sağ kalıp kalmayacağını bile. Fakat yine de, bana buz gibi soğuk davranıyor dahi olsan, tanıdığım diğer kadınlardan daha fazla beğeniyorum seni.”
“Ben de senden hoşlanıyorum Nial; fakat aptallık etme. Tabii ki, eğer sen tarzını değiştirirsen—denildiği gibi eğer yuva kurarsan—fakat düşüncesiz sözler vermemem gerek. Lütfen tapınağa dönüşte bana eşlik et.
…Bu arada Conan tapınağa girip Kraliçe Jamilah’ı kaçırma yollarını aramaktadır…
Conan o gece geç saatlerde şiltesine uzandı ama uyuyamadı. Aklı fikri Rudabeh’teydi; hayali onu tamamen ele geçirmişti. Kendi kendisine onunla ilgili elinden gelen bir şey olmadığını söylese de—ki kız her şeyden çok değer verdiği özgürlük ve bağımsızlığı için korkunç bir tehdit kesilmişti—yüzü hala gözlerinin önündeydi.
O, diye düşünüyordu, bir savaşçı olarak onu harap ederdi. Asla onurlu bir kaçış bulamayacağı aile hayatının yapışkan ağları içinde kapana kıstırırdı onu. Yezud’un sembolü de tam olarak örümcek ağı değil miydi? Çiğneyebilecek dişi kalmadığından çorbayla yaşayan bir ihtiyara dönüşene dek bir yere bağlanacak ve bir tür sönük zanaat olacaktı tüm yaşamı. Hem de, henüz görmediği sürüyle yer, denemediği sürüyle serüven varken!
Yaşamının kalanında Yezud’un demircisi olarak kalmak düşüncesinden dehşetle irkilse de daha da güçlü bir dürtü yönetiyordu onu—Rudabeh’i yeniden görmeye, güzel yüzüne bakmaya, tatlı sesini duymaya, mağrur rakkasenin duruşuna hayran olmaya, elini tutmaya duyduğu vahşi, yakıcı bir arzu. İçinde hayli bulunsa da, sadece şehvet değildi bu.
Ne de tutkusu yalnızca bir kadına —herhangi bir kadına —duyulan açlıktı. Her zaman babasına ücretini ödemek suretiyle o salak Mandana karısıyla bir gece keyfi yapabilirdi. Oysa o bir kadını istiyordu başkasını değil.
Bu bağlılık ihtiyacı, Conan’ın deneyimleri için yeniydi ve bundan hiç hoşlanmıyordu. Kimi zaman kendisine çok geç olmadan bu görünmez ağı koparmasını söylüyordu. Fakat bunu her düşündüğünde kendisini aciz hissediyordu. Biliyordu ki, kendisini bir hırsız veya ihtiyar bir dilenciye dönüştürebileceğinden Rudabeh’i kabaca bir kenara atamazdı artık.
… Conan da Jamilah’ı kurtarıp Zath heykelinin gözlerini oluşturan mücevherleri yürütmeye hazırdır. Zath başrahip naibi Harpagus, Conan ve Rudabeh arasındakileri öğrenir, Rudabeh durumu Conan’a anlatır…
“…eğer Feridun bir tapınak bakiresini ayarttığını düşünürse, senin kaderin de benimki gibi olacaktır.”
“Ayartmak!” Conan hırladı. “Sefahatin evcilleştirilmiş şekli! Senin rahiplerin de diğer hükümdarlar gibi, kullarına katı kurallar koymayı adet edinmişler ama kendileri istediklerini yapıyor.”
“Kurallar Feridun’un şehvet düşkünü bir obur olan selefinin yönetiminde askıda kalmıştı; oysa Feridun, öyle katı bir ahlakçı ki, başkasının yaşamaktan haz aldığını görmek onu incitiyor. Ama Harpagus’a gelince—kendi geleceğinin nerede olduğuna karar verdin mi?”
Demek istiyordu ki; benim sağduyulu, maceracı olmayan kocam olmaya hazır mısın? Conan yumruklarını sıktı, onu ikiye bölen tutkularla dişlerini gıcırdattı. Sonra aklına ölümcül kararı erteleyebilecek bir düşünce geldi.
…Conan Rudabeh’e, Harpagus’un olup biteni unutması için büyülü bir toz verir. Sonra gelecekleri hakkında tartışırlar…
... “Seni gerçekten seviyorum kız; şu yerel sersemlerin asla hayal edemeyeceği kadar sevgi gösterebilirim.”
“Ya sen yeni sevdalar ve daha vahşi maceralarının peşinden dörtnala gidip de, beni babasız bir çocukla bırakırsan ne olacak?”
Conan hırıldadı.“Sen hanımefendi, tapınak avlularında filozoflarla tartışacak olsan hepsini yaya bırakırsın. Tartışmada seninle başa çıkamam.”
“Sandığından daha keskin bir zekân var; fakat eğitim görmemişsin.”
“Kılıç, yay ve at kullanmakta eğitim gördüm ben. Edebiyat gibi kibar sanatlarda değil.”
“Çare olabilirse, genç papaz Darius, çocuklar için bir okul yönetiyor, sana da öğretebilir.”
Conan homurdandı: “Crom’un iblisleri kız! Beni yenilemeye mi çalışıyorsun. Bunu yapmam!”
Tartışmadan yorulduklarında Conan tapınak kapısına kadar Rudabeh’e eşlik etti. Karanlık sokakların ıssızlığını gören Conan, onu tuttu, kendine çekti ve yakıcı öpücüklerle üzerine kapandı. “Benimle gel!” Tutkudan kalınlaşan bir sesle mırıldandı.
Bıraktığı zaman kız kibarca cevapladı: “Nial, itiraf ediyorum ki, seni sevmeyi öğrenebilirdim—Fakat sadece dediğin gibi seni ‘yenilememe’ izin verirsen. Bu vahşi adetlerini terk edip, münasip bir ev sahibi ve koca olarak Yezud’a yerleşmen demek oluyor.”
Conan oflayıp pufladı. “Böyle bir şeyi başka herhangi bir kadın için düşünmezdim bile. Fakat senin için—bunu düşüneceğim.”
Conan Jamilah’ı kaçırır, Zath’ın gözleri adındaki mücevherleri çalmak için tekrar mabede girer. Onu tapınaktaki tehlike konusunda uyarmak isteyen Rudabeh tapınağın dev örümceği tarafından öldürülür. Rudabeh, Conan’ın gerçek ismini hiç öğrenemez.
Meşalesini tünelin duvarına yasladı ve iki eliyle onu daha yakından araştırdı. Koroda şarkı söylerken giydiklerine benzeyen şeffaf, fırfırlı giysiler giyiyordu. Bu gizleyen bağları koparıp attı ve kızın düzgün biçimli bedenini çevirdi. Bir omzun üstünde ve sırtın ortasında örümceğin etkili zehrinin enjekte edildiği yerde kararmış etten bir bölgeyle kuşatılmış bir çift delinme yarası buldu.
“Rudabeh!” diye seslendi. “Aşkım! Konuş!” Kızın ellerini ovdu ve kalp atışlarını başlatma umudu içinde kaburgalarını ritmik şekilde bastırdı. Hiçbir etkisi olmadı.
Sıcak gözyaşları Conan’ın haşin çehresine süzüldü—nice yıldır ilk kez gözyaşı akıtıyordu. Onları öfkeyle sildi ama hala akıyorlardı. Conan’ı demirden, zorlu, merhametsiz ve çıkarcı olarak tanıyanlar, kendi güvenliğini umursamadan o kemik türbesinin içinde ağlarken görselerdi şaşırıp kalırdı.
Kız, diye düşündü, rahipler gittikten sonra içinde bulunduğu tehlikeye karşı onu uyarmak için bu iğrenç kokulu tünellere meydan okumuş olsa gerekti. Bir başkasının, onun yaşamını kurtarmak için kendisininkini feda etmesi, Conan’ın tecrübeleri içinde eşsiz bir olaydı; kızın kendisini kurban ettiğini anlaması içini merhamet, utanç ve kendinden iğrenmeyle doldurdu.
Conan’ın çoluk çocuğa karışma tehlikesi ortadan kalkar. Conan Örümcek Tanrı Zath’ın peşine düşer ve çıkardığı yangınla hem tapınağı yok eder, hem Zath ve çocuklarını imha eder.