gandor08
Yönetici
- 6 Ocak 2013
- 18,368
- 142,829
Yirminci yüzyılın finaline doğru ilerlerken fantastik türlerin edebiyatta ağırlığını arttırmasının ne anlama geldiğini uzun uzun düşünmüş, tartışmıştık. Geç kapitalizmin insanoğluna yüklediği rekabetçi, seleksiyonist, mücadeleci ve bireyci yaşam tarzının sonucunda insanlar ciddi düzeylerde yorgun ve bezgindiler. O yüzden fantastik dünyaların sihirli okyanuslarında kaybolmak, gerçeklikler dünyasından uzaklaşmak, relaks ve muktedir olmak, o düşlerle yaşayıp gitmek herkesi cezbediyordu. Kısacası 'kaçış edebiyatı' dediğimiz bir tür giderek kapsayıcı hale geliyordu. O dönemin edebi eserlerinde fantastik dünyalar kurmak söz konusu olduğunda vazgeçilmeyen bir konsept vardı: Şövalye yaşam yolu... Kılıç ve büyü... Epik anlatıların deforme edilmesi, söylencelerin stilize edilmesi ve eski dünyaların efsanelerinin nehir anlatılar haline dönüştürülmesi...
Böylelikle büyük bir avuntu kaynağı oluşuyordu insanlar için. Fakat Avrupanın tarihinde büyük bir rolü olan şövalye yaşam yolu da gerçekdışı, fantastik bir dünyanın vazgeçilmez elemanı, daha doğrusu kurbanı olup çıkıyordu. Özellikle 2001 yılındaki dönüşümlerin ardından, epik anlatılarda gerçeğe yönelim başladı. Troy, Kral Arthur, Büyük İskender gibi büyük hikâyeler filme çekilirken gitgide daha fazla gerçeklere bağlı kalınmaya başlandı. Bu yansımanın dalgaları, roman, destan, inceleme gibi türleri aşarak çizgi romana kadar ulaşmış bulunuyor.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Moderatör tarafında düzenlendi: