Ayın Kahramanı 01 Ken PARKER..

büyük beyaz

Yönetici
Çeviri & Balonlama
E-Dergi Takımı
17 Ağu 2009
17,746
44,843
denize sıfır
Merhaba,
arkadaşlar anketimiz sonuçlandı ve en çok oyu alan Ken PARKER
ayın kahramanı seçildi.hepinize selamı var.:)
c0bts26c0d00b3dnu.jpg


Şimdi bu konuda neler yapabiliriz onu konuşalım dilerseniz,
Ansiklopedik bilgiler dışında mümkün olduğunca sizin görüşleriniz,yorumlarınız tercih sebebidir.
yaşadığı dönem,
romanlarda adı geçen yöreler,
dostlarıyla olan ilişkileri,
yaşam tarzı,
anlatmak istedikleri,
herhangi bir kareden sizin gözlemleriniz VS..
gibi konuları,ayrıntıları belirleyelim konuşalım istiyoruz.
Ve bu konuda belki istediğimize kısa zamanda ulaşamayabiliriz ama ay bitsede eklemelerimiz geri dönüşlerle sürer.
Türkiye de eşi benzeri olmayan bir uygulamayı Çizgi diyarı üzerinden yapmaya çalışıyoruz.çok hatalarımız olacak mutlaka ama bi yerden başlamak lazım o gün bu gün arkadaşlar.
bir hafta kadar bakalım okuyalım güzel resimler kareler biriktirelim sonra birlikte hayata geçiririz.
Selamlar,sevgiler..:)
 

savok

Admin
30 Eki 2009
20,018
85,210
Kasımpaşa
Çok anlamam ama bazen bir caz müziği parçası duygulandırır beni alır götürür
Ken Parker'da öyle bir duygu bırakır bende
derinlerden gelen bir çığlık gibi..
İsyanın sesidir..
Bazende muzip bir çocuğun yüz ifadesi beliriverir yüzünde,
bazen bir ajandır,
bazen de ölümüne mücadele eden bir işçi..
Ama özellikle insandır..
Şekilde görüldüğü üzere:

14xgx.jpg
 

büyük beyaz

Yönetici
Çeviri & Balonlama
E-Dergi Takımı
17 Ağu 2009
17,746
44,843
denize sıfır
yeni bir bölüm açacağız uygun başlıklar eklenecek.
her ay bir kahraman şeklinde devam etmeyi düşünüyoruz ama arada aklımıza bir şeyler geldikçe de bi önceki aya ait konulara eklemeye devam ederiz.:)
 

vakanuvis

Süper Üye
5 Mar 2011
604
977
Hayırlı olsun yeni bölüm arkadaşlar!

Çok önceden kaleme aldığım bir yazıyla hızlı bir giriş yapmak istedim. Belli ki artık yenilerini yazma zamanı gelmiş... Ken Parker-Alaska'ya ne yazsak az :)

Tuzla Tersanelerinde yeni ölümler oldu art arda. Bu toplumsal yara kanamaya devam ederken Bakan “ben tek başıma üstesinden gelemem” açıklamasını yaparak çözümün çok uzakta olduğunu açıkladı. Bu tarz ciddi sosyal yaralar çizgi romanda nasıl ele alınıyor acaba? Ele alınıyor mu?

ÇİZGİ ROMANIN ALGILANIŞI

Çizgi romanı sadece maceralardan oluşan kurgular olarak görmek okumayanların çoğunlukla kolaylarına gelmektedir. Vurdulu-kırdılı bölümleri ön plana çıkararak asıl anlatılmak istenenleri bir yana bırakmak nedense işlerine gelir. Şiddet öğesi ise tamamıyla öne çıkarılarak asıl hikaye göz ardı edilir.

Oysa macera kurguları her “dramatik yazın”da olduğu gibi “heyecan yaratan olaylar dizgesi”dir. Şiddet olarak gösterilen şey ise mesajın aktarılması noktasında basit bir araçtır ve çoğunlukla hedef yaş gruplarına göre ölçülü verilmektedir. Dahası genel olarak masalsı bir alt yapının üzerine kurulu olan çizgi roman dünya-evrenleri masalsı bir şiddeti kullanırken mesajı anlatmakta “metaforik şiddet” olarak adlandırılan tekniği her sayfasına yerleştirmektedir. Bu şekilde şiddet asıl mesajı tamamlayan unsur olmaktadır.

Teksas-Tommiks diye adlandırılan türlerde çoğunlukla ortaokul seviyesindeki çocuklara masalsı erdemler anlatılmaktadır. Dürüstlük, yasaların üstünlüğü, vatanseverlik, doğruluk v.s. bunlardan bazılarıdır. Ölümler, yaralanmalar, şiddet gerekli görüldüğü kadar sunulur okuyucuya. Kanlı sahneler ve cinsellik yok denecek kadar azdır.

Amerikan comics’inde de şiddet daha modernize edilerek ön plana çıkarılır. Ancak fantastik zemin üzerine kurulu aksiyon gerçekçi bir dünyada, westernden ve tarihten uzak bir ortamda gerçekleşince çizgi roman okumayanlara “şiddet” dozu daha fazlaymış gibi gelir. Empati dozu bu noktada artar ve çizgi romanın anlattığı değil anlatımda kullandığı araca yönelir gözler.

ÇİZGİ ROMANDA MESAJ

Belki de çizgi romanın en çok eleştirilen ve kusur bulunan kısmı “mesaj” vermiyor oluşudur. Özellikle de toplumsal olaylara ve sosyal konulara ışık tutmaması iddiası daha entelektüel kesim tarafından vurgulanır. Sanki böyle bir mesaj kaygısı olması gerekiyormuş gibi!

Sanatın sadece beceri ve tekniğin öne çıkarılarak satışa sunulanı da vardır oysa mesajlı sanat kaygısı taşıyanı da. Çizgi roman da işte bu geleneğin tam içinde yer alarak yaratıcılarının ve yayınevlerinin hayata bakışları veya yayın politikalarının gereklerini yerine getirirler. Mesaj vereni de vardır, olayları olduğu gibi resmeden de, ti’ye alan da, sadece buluşları okuyucuya sunarak hayal gücü yüksek ufuklar sunanı da. Kitap, sinema, müzik seçiminde olduğu gibi sanatseverin ili alanına uygun olan çizgi romanı bulmak için araması gerekmektedir.

“Prensi bulmak için bir çok Kurbağa öpmek gerek”… Ülkemizde neyse ki çok çizgi roman seçeneği yok da dudaklarda isilik çıkacak vakit bulamayacak.

İŞÇİLERİN SORUNLARI VE ÇİZGİ ROMAN

Sosyal yaraları ve sorunları ele alan çizgi romanlar denince akla ilk gelenler özellikle Cumhuriyet Gazetesinde yıllardır süren “bant çizgi romanlar” oluyor. Behiç Ak, Semih Poroy gibi ustaların aksatmadan yürüttüğü bu gelenek özellikle toplumsal olaylara ve siyasete göndermeler yaparak çizgi romanın bu alanda eksik kaldığı iddia edilen bir yanını kapatmaktadır.

Karikatürün daha büyük bir keyifle daldığı bu alan yine de mizahi çizgi romanlar vasıtasıyla defalarca kağıda aktarılmıştır. Gırgır geleneğini sürdüren ve Leman ekolü ve sonrası döneme kadar da mizahi çizgi roman bireysel arayışlardan çok toplumsal konuları ele almış okuyucuyla buluşturmuştur. Özellikle hedef kitlenin işçiler ve memurlar olduğu dönemlerde konular da onları ilgilendiren içerikleri kapsamıştır. Şimdilerde ise artık daha bireye ve bireyin sorunları ve arayışlarına yönelik çizgiler sayfalarda kendilerine yer bulmaktadır. Tabii mizah dergilerindeki gelenek gereği üçüncü sayfa karikatürleri hariç.

Ciddi çizgi roman yapma iddiasında olan çizgi romanlardaysa işçi sorunları çok az ele alınmaktadır.

Marvel’ın Örümcek Adam serisinde okuyucunun karşısına çıkan “kötü adamların” çoğu ya bilimi ve imkanlarını kötülük için kullananlardır ya da eğitimleri ve kazançları az kişilerdir. Bilim adamları ve kazançları iyi olanların verdiği mesaj Örümcek’in “büyük güç büyük sorumluluk getirir” felsefesini öne çıkarmakta başarı sağlanmasını sağlarlar. Buna karşın kazançları ve eğitimleri az olanların suç işlemeleri tamamıyla “cehalete” bağlanır ve alttan alta “öyle olmayın” denilerek çok para kazanmak için bilginin önemi ön plana çıkarılır. Comicslerdeki karakterlerin büyük çoğunluğu tiyatro ve edebiyatta "asil"lerin yerini alan "burjuvazi asilleri"yle aynı mesleklerdendirler. Gazeteci, iş adamı, bilim adamı, burjuva sanatçısı, doktor v.s. Bu bakımdan öğretilerinin de burjuva değerleri düzeyinde olması kaçınılmazdır.

440pxwreckcrew220745fcm9.jpg

The Wrecking Crew: Bulldozer, Thunderball, Piledriver, Wrecker
Her birinin isimleri inşaat yıkım araçlarından oluşan bu grup oldukça iyi bir örnektir.
Marvel Comics

İtalyan çizgi romanlarının ülkemizde yayımlanan temsilcileri ise politikacılarımızın ağızlarına pelesenk olmuş olan “mazlum halk” savunuculuğunu yaptıklarını görürüz. Özgürlükleri ellerinden alınmış, vatanları işgal edilmiş, sefalete sürüklenmiş zavallı halk kitleleri pis işgalcilerden kurtarılmaya çalışılır sürekli. Doğrudan herhangi bir sosyal yaraya parmak basanları az da olsa bu temaya dolaylı yollardan sırtını dayayan İtalyan çizgi romanı yine de genel olarak bu konuları daha fazla işlemektedir demek yalan olmaz.

Son dönemlerde ülkemizde basılan Julia, Nathan Never, Dampyr ve Büyülü Rüzgar serileri bu temalara doğrudan işaret eden, ele alan öyküleri eski kahramanlara nazaran daha fazladır.

ALASKA / Ken Parker

Asıl adı karamanının adını taşıyan ALASKA – Ken Parker serisi ülkemizde ilk kez Tay Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Birkaç kez kesintiye uğrayan seri bu kesintiler sebebiyle üç defa ilk sayıdan başlatılmıştır.
kenparkerscioperocover2rz5.jpg


Yazar Giancarlo Berardi ile çizer Ivo Milazzo’nun ortak eseridir ve 1977’de okuyucuyla buluşmuştur. Belki bazı söyleşilerden yaratıcısının düşüncelerini bu yazıya koymak hoş olurdu ama ben daha çok kendi izlenimlerimi aktarmayı tercih edeceğim bu yazıda.

Ken Parker, 20. yy’ın entelektüel insanının çizgi romandaki yansımasıdır demek doğru olur. O ne bir çok yazarın iddia ettiği gibi anarşisttir ne de tek başına solcu olarak tanımlanacak biridir. O, hayatı soruşturan, araştıran, bilgilenen ve her karşılaştığı olağanüstü durumu yargılamadan sorgulayan, kesin ve kati bir karara varmamayı tercih eden biridir.

Berardi kahramanı vasıtasıyla antik tiyatronun yaptığı şeyi yapmakta, izleyici-okuyucuyu sorgulamaya itmeye çabalamaktadır. Hatta antik tiyatronun kesin erdem anlatma merakı vardır onu bir yana bırakırsak Brecht’in “izleyiciyi ajite etme, sorgulamaya sevk etme” tekniği kullanılmıştır.

Bir öyküsünde kasabaya musallat olan Kızılderili’nin peşine düşülür. Sonunda yakalanan Kızılderili adalete teslim edileceği yerde kurşuna dizilir. Oysa öldürülen Kızılderili’nin kimliği belirsizdir. Ken Parker arkasını dönerek gider ve okuyucu da merakta kalır.

Bir başka öyküsünde eşcinsel bar dansçısından yardım görür Parker. Öyküden çok insan kavramı ve önyargıların sorgusu ön plana çıkar öyküde.

Bir diğer öyküde tuzağa düşürülen yaşlı adamı kurtaran Ken Parker onun cellat olduğunu öğrenir. Bir cinayeti (adalet eliyle de olsa) gerçekleştirmek için bir başkasına engel olmuş olması onun hayattaki konumunu gözden geçirmesine neden olur.

Birkaç sıradan ve beylik hikayeyi bir yana bırakırsak serinin her kitabı üzerine tezler yazılacak kadar derin ve yoğundur.

ALASKA ve İŞÇİ SINIFI

Ken Parker serisinin en büyük başarısı bugünü anlamak için amerikan kapitalizminin ve sömürgeciliğinin zemin olarak kullanılmasıdır. Endüstri ilerliyor, iş adamları siyasetle iç içe işler çeviriyor, adalet güçlünün elinde oyuncak olmuş, fakirler piyon gibi oradan oraya sürülüyorlar, yobazlık ve din şantaj gibi kullanılıyor, sömürülecek devletler sonuna kadar sömürülüyor (Kızılderililer)…. Özetle bugün dünyada dönen dolapları anlamak için Alaska – Ken Parker serisine bakmakta büyük yarar var. Günümüz ve evrensel toplumsal ve siyasal temaların tümü bir dönemin üzerine kurularak anlatılabilmiş.

İşçi sınıfı işte bu serinin içinde (bildiğim kadarıyla) iki sayıda ele alınmıştır. Çoğunlukla vahşi topraklarda rehber ve avcı olarak hayatını kazanan Ken Parker’ın şehirde geçen öyküleri içinde yer alır bunlar. Bugünkü FBI’ın ilk hali olan Pinkerton teşkilatı için çalıştığı ve şehir gözüyle hayatı izlediği dönemidir. Bu iki öyküden “Grev” kahramanın bir polisi vurması nedeniyle ülkemizde yayınlanmamıştır.

Ancak “Donovan’ın Çocukları” (no: 15) adlı ikinci hikaye oldukça manidardır. Dünya klasikleri arasında yer alan bir çok romana ithaf edilmiş gibidir bu sayı. Yoksul işçi sınıfını çocukların gözünden anlatan bir öyküdür bu.

Yoksul işçi çocukları günlük sefalet, aile içi ve dışı şiddetiyle mücadele ederken çocukluk hayalleri ve büyüme sorunlarıyla da mücadele etmek zorunda kalırlar. Bir önceki sayıda yaralanmış olduğu anlaşılan Ken Parker işte bu çocuklardan birinin kurduğu çete tarafından bulunmuştur. Donovan bu çetenin çocuk yaştaki lideridir.

Çete, bu yaralıyla ne yapacağını düşünürken başka bir çeteyle savaşırken kendi aralarında gerçekleşen sorunlarla boğuşup “ihbar” ve “para” ve “hayattan yırtma” arasında gidip gelirler.

Yakın zamanda ülkemizde patlayan “kapkaç” bombası onların geçim-oyun kaynağıdır. Dürüst bir esnaf onların çaldıklarını ellerinden çıkarmalarına yardımcı olmaktadır. V.s.

Biz işçi ailelerine ve gerçekleşen olaylarına bakalım.

Sayfa 27 kare 4 – sayfa 28 kare 3
Jerry’nin yediği tokatla başlar sahne.
Çeteden Jerry’nin ailesi vardır. Babası fabrikada çalışırken sağ elini kazaya kurban vermiştir. Baba “…ya oturup kardeşlerine bak ya da madende çalış”. Jerry “Hayır, Madene gitmem…”. Baba “Senin yaşındayken (12 falan) fabrikada bir yerim vardı….Beni örnek alıp çalışmalısın!”. Jerry “sonunda senin gibi olmak için mi?” “Şak” Tokat.

Sayfa 29 kare 1 – 6

Çeteden bir başka çocuk evine yemek getirir. Kemikleri çıkmış anne elinden bohçayı kaparak beş çocuğuna paylaştırarak yer. Anne “Oh tanrım, sana bırakmadık”. Çocuk “Önemi yok, ben aç değilim…”.

Sayfa 30 -31

Bir başkası, Mario, sarhoş babasını sokaktan bularak evine taşır.

Sayfa 31 – 32

Tek gözlü gecekonduda yaşayan kalabalık ailenin babası çeteden bir tanesine hemen yatması için emir verir. Çocuk daha yatağa girer girmez anneyle baba iş pişirmeye başlarlar.

Sayfa 32 - 33 – 34

Polis tarafından arandığını gören Donovan bir fıçının içine girer ve sokak kedisine sarılarak uyur.

Bu sayfalar boyunca kahraman baygındır. Şehirdeki dünyayı çocukların gözünden yaşar okuyucu.

Sayfa 38’de hoş bir diyalog var. Bir kadının evini soyarak ameliyat malzemesi almaya karar vermiş olan çetenin en küçüğü yaşlı kadınla kısa bir sohbet eder. Kadın “ Kaç yaşındasın sen?” Çocuk “Yediyi bitirdim (yedi değil, sekiz değil, bir yaş daha büyüdüm bir yaşı geride bıraktım… Bu vurgu hoştur)”. Kadın “Dünya daha adil olsaydı şimdi okula giderdin.”. Çocuk “Okula çocuklar gider!” (bu noktada Necdet Neydim’in “Çocuk ve Edebiyat – Çocukluğun kısa tarihi, edebiyatta çocuk figürleri” kitabını incelemeyi önerebilirim sanırım).

Bu arada yapılan soygundan elde edilen paralarla alınan hastane malzemeleriyle, Parker bir doktorun yanında çalışmış olan Mario tarafından ameliyat edilir. Daha önce “ispiyondan” damgalanmış olan Mario’nun babası bu paradan haberdar olur ve oğlunu kemeriyle döver (sayfa 53 kare 3 – sayfa 55 sonu).

Sayfa 56’da fabrikada sağ elini kaybetmiş olan babaya dönüyoruz. Adı Leszek Kowalsky olan işçi fabrikayı dava etmiştir. Fabrikanın züppe avukatı izbe gecekonduya kibarca (!) misafir olur. Bundan sonrası kısa ve beylik bir merhabalaşmanın ardından şöyle sürer:

Sayfa 56 – 58
Avukat “… Aleyhine tazminat davası açtığınız “Ewans Çelik İşletmeleri”ni temsil ediyoruz. Bay Ewans fabrikada uğradığınız kazadan sonra neler hissettiğinizi biliyor.”
Leszek “Sahi mi?...”
Avukat “Her neyse İşçilerin dikkatsizliğinden şirket sorumlu değildir….”
Yasaların güçlüden yana olduğu bir sistemde sonrası tehdit tabii.

Ve mahkeme. Sayfa 66’da başlayan dava celsesi 68’de bitiyor. Ancak yankısından kurtulmak çok zor.

Vardiya şefine kulak verelim: Şef “…diğerleri gibi vasıfsız bir işçiydi. Eğer işçiler her zaman seri ve düzgün çalışsalar biz vardiya şeflerine gerek kalmazdı.
Davacı avukat “Fabrikada kaç saat mesai yapıldığını söyler misiniz?”
Şef “On altı saat… Sabah altıdan gece on’a kadar.”.
Avukat “…kaza saat kaçta meydana geldi?”
Şef “Paydosa aşağı yukarı yarım saat kala!...”
Avukat “Demek ki bu adam on beş saattir presin başındaydı ve korkunç gürültülü, dumanlı bir ortamda çalışıyordu… o yıpratıcı sıcakta her geçen saat biraz daha yoruluyor, hareketleri yavaşlıyordu… Kazaların çoğunun mesai saatinin sonlarına doğru meydana geldiği doğru mu değil mi?”
İtiraz gelir… Davalı avukatı “Sanayi makineleri doğal olarak tehlikelidir. İşçiler bunu işe girdiklerinde biliyorlardı…”
imgken218cf66kd5.jpg

Ve sayfa 72’de mahkeme devam ediyor tek sayfa da olsa. Yalancı kayıtlar ve tanıklar işçiyi suçluyorlar.

Bu sırada Donovan’ın çetesi kendi bölgesini daha yetişkin gençlerden oluşan bir çeteden Parker’ın savaş deneyimleri sayesinde korurlar. Ancak ilerleyen sayfalarda gerçekleşen konuşma dikkat çekicidir.

Sayfa 78 - 79
Parker “…bu numaralrı Kızılderililerden öğrenmiştim…”
Davacı işçinin oğlu “Bildiğin diğer hileleri de bize öğretmelisin.”
Parker “Memnuniyetle. Ama insan her istediğini hileyle elde edemez.”
Çocuk “okumayı öğrenmeye başladık.”
Parker “İşte en önemlisi bu!”
Başka çocuk “İnsan okuyarak zengin olabilir mi?”
Parker “Hayır. Ama kendi haklarını öğrenebilir ve daha kolay elde edebilirler!”
Davacı işçinin oğlu “Babam deniyor… Patronunu mahkemeye verdi.”
Parker “Umarım kazanır. Bir gün gelecek herkesin bir evi, bir işi olacak, açlıktan kimse ölmeyecek ve çocuklar çalmak zorunda kalmayacak…”
Donovan “O zaman dünyayı yeni baştan yapmak gerekir! Buna bin yıl yetmez…”
Parker “Bütün insanlar el ele verirse o kadar beklemeye gerek kalmaz!”

Sayfa 79 kare 5 – sayfa 80 kare 3 arası mahkeme sürer.

Davalı avukatı “sokakları kana bulayan çatışmaları henüz unutmadık…büyük şirketlerinden birinin adına leke sürülmek istenmiştir… oysa bu kuruluş diğer birçokları gibi şehrimize refah ve zenginlik getirmiş, pek çok işçiye çalışma imkanı sağlamıştır… İşçiler patronlarına yapılan bu haksızlığı affetmeyecektir…”

Kararın açıklanacağı gün Polis Donovan Çetesinin sığınağını basar ancak Parker’ı yakalayamaz. İhbarcının kim olduğu araştırılır ve sürpriz final trajik bir sonla gelir. Okunmaya değer acı bir ön final.

Asıl final dava sonucudur.

Sayfa 96… Davacı işçinin evinin önünde polis ve meraklılar. İşçinin eşi kucağında bebeği polise “Bu sabah karar açıklanacaktı… Mahkemeden döndüğünde ben dışarıdaydım” (sayfa 96 – kare 3,4). Kare 5’te işçinin kendini astığı gölgesinden ve havada dönen bedeninden anlaşılmaktadır. Bence asıl final de budur.

Sonrası kısa bir konuşma ve vedadır. Öykü acı değil, umutla biter.

TUZLA…

Bu hikayede Tuzla tersaneleri nerede sorusunu soranlara uzun uzun yazmak istemedim. Ancak bence Tuzla ölümlerini anlamak için, ilgili bakanların açıklamalarını, iş adamlarının işçilerini suçlayışlarını, işçilerin ölen-yaralanan işçileri eleştirerek işlerini kaybetme korkusuyla patronlarını savunmalarını, sendikaların vurgularını basından takip etmek, yukarıda yazılı olan mahkeme diyaloglarıyla karşılaştırmak yararlı olacaktır. Berardi geleneğine uyarak okuyucunun sonuca kendisinin gitmesini uygun buluyor yazıyı bir anlamda yarım bırakıyorum. Okuyucu tamamlasın.

SONUÇ

Çizgi roman yeri geldiğinde çok ciddi sorunları ele almaktan korkmayan veya ciddi sorunlara kaygısız kalmayan bir sanattır. Kurbağa öpmek gerekir olay budur. Her zevke ve arayışa uygun çizgi roman mutlaka vardır. Halen sahaflarda ulaşılabilecek kadar çok sayısı olan Alaska - Ken Parker’a orijinal boyutları ve ismiyle basan Rodeo Yayıncılık sayesinde de ulaşılabilir. Dileriz ülkemizde basılmayan sayılarını da hep birlikte okuruz.

***
Tuzla’da hayatını kaybeden işçilere Allah’tan rahmet ailelerine sabır diliyor diğer işçilerin akıllarını başlarına toplamalarını temenni ediyorum.

Ümit
 

albay

Süper Üye
14 May 2010
1,143
5,085
benim ilk okuduğum macera uzun tüfek isimli maceraydı. oradaki intibam ne iş olsa yaparım tarzında birisiydi. diğer maceralarını okuduğum zaman belirli bir rolü yoktu. beyaz balina isimli maceradada denizci olmuştu. günümüzde kullanılan serbest meslek tarzındaki gibi ken parkeri serbest kahraman olarak düşünmüşümdür. nerde macera varsa ben ordayım formatında. gerçi beni çok heyecanlandırıp aceba bir sonraki sayfada neler olacak aceba detirtmiyor ama beğenmeyip okumadığım bir çok çizgiromanada fark atar. trt1 in pazar günleri kovboy filmleri tadında birşeyler yakalıyorum kendimce. en güzel yanlarından birisi ise süperötesi kahramanlardan olmayışı sevdiren yanlarından. (örümcek adam-süpermen-spawn-thor vs). ken parkerde sevmediğim noktalardan birisi ise artık amerikanın vahşi batısının bende sıkkınlık yaratmış olmasıdır. teks ile bu doyuma yeteri kadar ulaşıyorum ikincisi fazla geliyor. onun dışında çok sayısı yok zaten .
 

stoktan

Guest
27 Nis 2010
611
1,006
Acıbadem - İstanbul
Ben Ken Parker ile her nedense geç karşılaşmış birisiyim. Bu yüzden keyifle okuduğum yukarıdaki yazılara bir ekleme yapmak haddime değilmiş gibi geliyor.

Kendimce bir tesbitle katkıda bulunmam gerekirse, bu gecikmiş tanışmayla birlikte öykülerin içerdiği sol didaktisizmin bende, bana artık yeni gelmeyen, çok bilindik ama olağanüstü bir ustalıkla sanata dönüştürülmüş bu lirik ufuklara yeni bir boyutta sürüklenişe yolaçtığıdır.

Ken Parker 'solcu' mudur?.. Sanmıyorum. O sadece sıradan, vicdan sahibi bir adamdır. O yaşam deneyimlerinin klavuzluğu ile vicdanının gösterdiği yönde haklının, doğrunun yanındadır. Zaten önemli olan da budur. Çevremizde bu türden insanlar hep vardır. Biraz dikkatle bakarsak görünür olurlar. Hikâyelerinin yazılmasına ihtiyaç vardır ki tarihe bir not olarak düşülebilsinler.

Eserin diğer ve bence en önemli boyutu, onu hayata geçiren önemli çizerlerdir. Onun, Milazzo'nun kaleminden damlayan şiirle hayat bulduğunu herkes bilir. Ama bence bu süreçte yer alan bir diğer mihenk taşı, Giorgio Trevisan'dır. Tarif edilemez çizgileri ile Parker'a ayrı bir lezzet katar. Onu da hatırlatmadan geçemedim.

trevisanparker600.jpg
 
Son düzenleme:

altay1944

Onursal Üye
30 May 2009
3,139
4,695
Suat Yalaz'a okuyucu mektupları köşesinde sıklıkla son zamanlarda çizgilerinin çok savruklaştığını karaoğlana yakışmadığını söylerler.Usta Dünyaca ünlü Hugo Pratt'ın içten ve samimi çizgilerine gönderme yaparak çizgilerin daha sıcak ve olayı daha iyi yansıtıcı olduğunu açıklar..(Oysa o maceralar fransada ekip tarafından hazırlanmaktadır gölge çizerler kullanılmatadır...)Ken parkeri ken parker yapan bence milazzodur.Savruk kendine özgü karalama tarzında çizdiği ken kısa zamanda okuyucu gözünde yer edinir,akabinde konular gelir.okuyucu ilk çıktığı yıllarda ken'in siyasi kimliğini sorgulamaz .Doğasında var olan insancıllığı onun için yeterlidir kendi içinde var olan serüvenciliği ile buluşturur.Ve kendini karelerin içinde bulur.

TN_KP_FB_34.jpg
 
Son düzenleme:

grreenman

Çeviri & Balonlama
29 Eki 2009
286
422
Ken Parker'ı gerek Amerikan gerekse de İtalyan orijinli diğer kovboy kahramanlarından ayıran pek çok yönü var.

Benim ilk aklıma gelen yanlarından birisi ise; onun kitaplara ve okumaya düşkün olması.

Sığırtmaçlık, avcılık yaşamı yaşaması nedeniyle okuma yazmayı bile bilmesi mucize gibi görülebilecekken; hem okuma yazmayı öğrenmesi hem de edebiyata ve kitap okumaya meraklı olması Onun önemli bir özelliği olsa gerek.

Sevdiği, okuduğu yazarlara bakıldığında; aklımda kaldığı kadarıyla favori yazarının Edgar Alan Poe olduğunu görürüz. Sanırım Shakespear'de sevdiği yazarlar arasında yer alır.

Ken Parker'in Marx'ın Capital eserini okuduğu kare ise bana göre muhteşemdir. Marx'ın eserini işçi sınıfının anlayabileceği şekilde yazmak isteğinin somut bir tezahürüdür.

Konuyla ilgili aklıma gelenler şimdilik bu kadar; ancak Ken Parker'ın kitaplığının bir listesiyle ilgili bir çalışma yapılması sanırım Onun farklı yanlarına ışık tutacak yanlarından biri olacaktır.
 

vakanuvis

Süper Üye
5 Mar 2011
604
977
Ken Parker'ın "Alaska" oluşunun hikayesi de ilginçtir: Sayın Sayışman bu diziyi yayınlamaya karar verdiğinde bakmış isim faul "Ken Parker". Bir de dönem darbe dönemi öyle "uzun tüfek"le falan başlanacak gibi değil. Hemen üçüncü öyküden başlayıp, olayı Alaska'dan başlatıp dizinin adını da Alaska yapıp kotarmış işi. Bilenler bilir orjinal ilk sayı üçüncü sayı olarak basıldı zamanında bizim memlekette :)

Bu bilgiyi kaligrafist sayın Şevki Sayışman paylaşmıştı bir sohbette. Babasının ömrü uzun olsun. :D

Ümit
 

grifit

Aktif Üye
21 Ağu 2011
271
332
Ken parker, kendi hikayesinin figüranıdır.
adı vardır, kendi fazla yoktur.
hep birilerinin dramı ya da sevinci vardır hikayelerinde...
ama kendisi seyircidir.
çoğu kez de dinleyici.
yani kısaca bir zagor-nathan-martin amca-dylan değildir. başrol oynamaz.
 
J

jack

Ken parker Berardi ve millazo nun ARAKLAMASIDIR..




Ken parker AMERİKALI HOLLYWOOD un en büyük yıldızlrından ROBER REDFORD ucuz kopyasıdır..



mpw66867.jpg


robertredfordsundance560.jpg




Tamamen Amerikan kültüründen beslenmiş hatta birçok sayısında marlyn moonore john wayne vs vs amerikalı oyuncularla süslenmiştir..



Konuları gayet acıklı basit orjinal yanı olmayan daha çok okuyucuyu sömürmeye yöneliktir...



Amerikan kapitalizmini sözde eleştiren YÜZDE YÜZ amerikan kahramanlarıyla beslenen hiçbir orjinal yanı olmadan coğunluğu yapmacık acıklı klasik düz bir seneryo vardır.


Yayınladığı tarihler arsında gündem olan ve çoğunlukla dünyada SÖMÜRÜLEN konuları okuyucuyu sömürmek için kulalanan

IRKÇILIK

Haksızlık

işçi sınıfı



Ülkemizde bu durumlarda verilen haklı tepki hakszın yanında olma gayesi bu araklama kahraman sayesinde kitap satışları için kulanılmıştır.


Genelde italyan çr larının çoğu böyledir malesef..



Ken parker ı dünyada kimse bilmez.Ken parker ın başarılı olduğu pazarlar ülkemizde ve birkaç tane 3. dünya ülkesidir..


İtalyan çr ları genelde bu ülkelere tezgah açmıştır zaten satılmalarının sebebide genelde yukardaki etmenlerdir.



Ken parker i zaten amerikada falan tutmaz kimse yemez böyle bir vakayı.
Yoksa ken parker güzeldirde tutmamamsının sebebi amerikalılar anlamaması değildir.



Öyle olsa ROBERT REDFORD tutmazdı amerikada oscar sahibi bir oyuncu..



Yukardakiler şahsi fikrimdir ken parker ı sevenler duygasal davranıp sinirlenmekte haklıdır birşey diyemem...



Madem bir arştırma yapılıyor tek yönüyle değil her yönüyle değişik bakış acılarından değerlendirme adına yazdığım yazıdır.

conspiratorredford.jpg


jeremiahjohnson.jpg



imagesata.jpg




NOT:İşlenen konulara sonuna kadar katılıyorum haksızlık ırkçılık vsvs ama bu kadar ucuzca ve sadece okuyucuyu sömürerek satışları artırmak için aynı haksızlığı bu şekilde kullanan okuyucuyu aptal yerine koyanlara yanlış buluyorum..
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
11 Nis 2010
593
587
ken2r.jpg

1977′de doğan ve diğerlerine hiç benzemeyen, “tek tüfekli” ama insancıl bir çizgi “kahraman” Ken Parker. Ayrıcalığı kahraman olmamasından kaynaklanıyor. Gücünü değil, sadece eylemini gösteriyor okurlarına.
Okurlarını çoğu zaman kendisini çoğu kez sarsan olaylar karşısında düşündürüyor. Ken Parker, zaman zaman suç ortağı durumuna düştüğü 80′li yılların ruhunu yansıtan tek çizgi roman kahramanı. Çünkü doğuş tarihi, “savaşma seviş” diyen “Çiçek çocukları”nın içinde bulundukları devri, dünyayı ve yaşamı sorguladıkları yıllara denk gelir. Öykülerinde daha önceki zamanlarda yaşamış olsa da Ken Parker “68 kuşağı”nın ruhunu taşır. Yaratıcılarının, dönemin “genç kızların sevgilisi sinema yıldızı” Robert Redford’dan esinlendiği düşünülür.

Öykülerinde, bazen kararsız kalacak kadar gerçekçi, içinde bulunduğu uygarlığın çarpıklıkları karşısında kimi zaman başkaldıran, kimi zaman sessiz kalan bir western kahramanı Ken Parker.

Kardeşi Bill ile dağlarda avcılık yapar. Bir gün, sattıkları kürklerin parasını kendilerinden çalmak isteyen üç adam pusu kurup kardeşini öldürürler. Bundan sonra, uzun yıllar kalacağı orduya sivil izci olarak katılana dek Ken Parker’ın insan avı başlar. Ken Parker mesleğinden dolayı hor görülür ama O’nun için bu önemli değildir. Çünkü olaylar O’nu değil, O olayları yönlendirecek kadar aklı başındadır. Çizgi roman kahramanlarının en entelektüeli, mürekkep yalamışıdır O. Diğerlerinin aksine atının eyerinde içki değil, kitap bulunur.

Maceraları genellikle sosyal içeriklidir. Sosyal yaşamdaki kanun ve kuralları incleer, sorgular ve taraf olur. Kadınlarla arasını iyi rurması gerektiğini ama aşırı düşkün olmamamayı da bilir.
Giancarlo Berardi’nin kaleme aldığı öyküleri ve Ivo Milazzo’nun çizgileriyle hayat bulan Ken Parker, aslında yaratıcılarının dünyaya bakış açılarını yansıtmaktadır.

Yaratıcısı Giancarlo Berardi şunları söylüyor: “Ken Parker, çağdaş sorunları olan çağdaş bir insan. Hiçbir güvencesi yok, geleceği meçhul; kendi belirlediği idealleri tutkuyla, ümitle, cesaretle ve acı çekmek pahasına korumaya çalışarak günübirlik yaşıyor.” O, süper güçleri olmayan bir anti-kahraman karakterdir.(Yanından hiç ayırmadığı eski model Kentucky marka bir tüfekten aldığı adıyla) Uzun Tüfek, avcılık, ordu rehberliği, şeriflik, dedektiflik ve yazarlık yaparak kazanır hayatını: şiddetin kol gezdiği eski, vahşi batıda (maceralarının başlangıç tarihi 29 Aralık 1868′dir) idealist, olumlu, cömert ve sevgi dolu karakterinden ödün vermeden sayısız işin altından başarıyla kalkan becerikli bir adamdır. Tabiatla barışık yaşamanın ne demek olduğunu bilen ve elindeki silahı sadece korunmak ve karnını doyurmak için kullanan, avına tek el ateş edip vuramadığı takdirde kaçma şansı tanıyan tam bir idealist karakterdir. Maceralarının kalitesi ve (Teks ya da Zagor gibi klasik tiplerden hayli farklı) aykırı karakteriyle sayısı çok fazla olmayan ama kendisini çok seven bir hayran kitlesine ulaşmayı başarmış, çok sayıda makaleye ve incelemeye konu olmuştur.[1]

Dostları kimdir?

Olaylar ve Birleşik Devletler’i baştan başa gezme arzusu Ken’in belli bir yerde uzun süre kalmasına engel olduğu için, maceralarda sürekli bir ikinci kişi yoktur. Yaşadığı maceralarda avcı Dashiell, öfkeli küçük kız Pat O’Shane, Eskimo Nanuk, küçük fahişe Lily gibi çeşitli dostlar edinir. Kısa bir süre için Hunkpapa yerlilerinin köyünde kalır, burada, Amerikan ordusunun köye düzenlediği baskında hayatını kaybedecek olan Tecumseh adında dul bir kadınla evlenir. Tecumseh’in (ilk evliliğinden olan) çocuğu Theba (Teddy adıyla) bugün Boston’da yaşamakta ve Ken’i öz babası olarak kabul etmektedir.[2]

Düşmanları kimdir?

İlk bölümlerde Ken acımasız bir katille, “Şanslı” Donald Welsh ile karşı karşıya kalır. 8. sayıda Welsh’i öldüren Ken’in karşısına zaman içinde başka düşmanlar da çıkacaktır. Her bölümde şiddete, anlayışsızlığa, cehalete ve para hırsına karşı mücadele etmek zorunda kalır. En büyük ve alt edilmez düşmanı ise maalesef bir çizgiroman kahramanı değil, okur sayısının azlığıdır ki, bu durum sadık hayranlarını, Ken’in maceralarına devam edebilmesi için gece gündüz dua etmek zorunda bırakmaktadır.
97792885.jpg
 
11 Nis 2010
593
587
Ken Parker in yaratıcıları bu Tüfek ve olaylardan etkilendilermi?

Bunu bilmiyorum ama Bu silah ve silahla yapılan olaylar gerçekmiş ve Ken Parker dede bu şekilde işleniyor.
tmtfek2bh3.jpg


Alıntı : TabancaTufek.com

Keskin Nişancı:Timothy Murphy

Kullandığı tüfek,çakmaklı ve
ünlü Kentucky tüfeklerinin atasıydı.
Bu tüfekleri Amerika’ya göç etmiş Alman silah imalatçılarının tasarımları esas alınarak yapılmıştı.
3.8 Kg ağırlığındaki tüfeğin namlusu 114 cm ve kalibresi 45’di.

Modern tarihin ilk keskin nişancılarındandır.

1751 Yılında doğdu.Tüfekçi olarak Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda(1775-1783) İngilizlere karşı hünerlerini sergileme fırsatı buldu.

Yaklaşık 230 metreden 20 cm’lik bir hedefi vurabilen Murphy,kısa sürede Gn.Daniel Morgan’ın emrindeki keskin nişancı birliğine alındı.

1777 Yılında “Morgan’ın Tüfekçileri”İngiliz Gn.John Burgonye’nin kuvvetlerine karşı konuşlandırıldı.

Murphy,arkadaşları ile birlikte durmadan İngiliz subaylarını avladı.

Ekim 1777’deki II.Saratoga Savaşı’nda bir ağaca tırmanarak İngiliz Gn.Simon fraser’i 274 metre mesafeden tek atışla vurarak öldürdü.

Ardından Gn.Burgonye’nin yaveri Sir Francis Clarke’ı da vurdu.Bu olay İngiliz askerlerini moral olarak çökertti.

Bu çöküntü ve şaşkınlık, daha sonra Saratoga Savaşı’nda İngiliz ordusunun topyekün yenilgiye uğramasına sebep oldu.

Murphy, farkında olmadan bir şey göstermiş ve savaş tarihinde bir çığır açmıştı:

‘Bir tek mermi, tarihi değiştirebilirdi!’

Murphy daha sonraki yıllarda 200 metreden yaptığı bir çok atışla kendini kanıtladı.
 
Son düzenleme:

vakanuvis

Süper Üye
5 Mar 2011
604
977
Cemalnacitolga "Okurlarını çoğu zaman kendisini çoğu kez sarsan olaylar karşısında düşündürüyor. Ken Parker, zaman zaman suç ortağı durumuna düştüğü 80′li yılların ruhunu yansıtan tek çizgi roman kahramanı. Çünkü doğuş tarihi, “savaşma seviş” diyen “Çiçek çocukları”nın içinde bulundukları devri, dünyayı ve yaşamı sorguladıkları yıllara denk gelir. Öykülerinde daha önceki zamanlarda yaşamış olsa da Ken Parker “68 kuşağı”nın ruhunu taşır."
...
"Düşmanları kimdir?
Her bölümde şiddete, anlayışsızlığa, cehalete ve para hırsına karşı mücadele etmek zorunda kalır. En büyük ve alt edilmez düşmanı ise maalesef bir çizgiroman kahramanı değil, okur sayısının azlığıdır ki, bu durum sadık hayranlarını, Ken’in maceralarına devam edebilmesi için gece gündüz dua etmek zorunda bırakmaktadır."
...

Tam da bu yıllara denk gelen bir başka dizi hakkında yazdıklarımı paylaşmak istedim. Green Arrow bu diziyle karakterini bulmuştur. Koskoca bir holding'i batırıp haksızlıklara karşı direnmeyi seçmek...:

1963 yılında Stan Lee’nin Marvel’a geçmesiyle birlikte DC comics’in neredeyse tek başına hüküm sürdüğü comics alemi ciddi bir değişiklikle karşı karşıya kalmıştır: Masalsı kurgu ve alt yapılı kahramanların yerine karakter derinliği olan kahramanlar çıktı okuyucunun karşısına.
Artık bireysel sorunların ön plana çıktığı gerçekçi öyküler ve karakterler söz konusuydu. Ancak yine de comicslerde sosyal sorunların ele alındığını söylemek çok zordu. Özellikle büyük yayınevlerinin karakterleri Toplumsal sorunlara belli bir mesafeden bakmayı tercih etmişlerdi. Kıyaslarsak o dönemde de şimdilerde de Türk çizgi romanının çoğunlukla sosyal sorunlara, yoksulluğa, çaresizliğe mizahla odaklandığını, daha fantastik konulara eğilemediğini de görürüz. Ancak ele aldığım konu bu olmasa da her iki tarafın bir takım deneyler yaptığını söylemek mümkün.
Almanca’dan çevirdiğim alttaki yazı işte 1970’lerde ortaya çıkan başarılı bir denemeyi aktarıyor okuyucularına. Comics aleminde ilk defa Toplumsal Sorunlar ele alınıyor bir seriyle.
Hemen altında da bu deneysel serinin sayılarının özetini koydum. Orjinallerinden özetlediğim öyküler yazının içeriğini daha da anlaşılır kılacaktır.
Bahsi geçen seri Green Lantern / Green Arrow serisi. Bu iki süper kahramanı kısaca tanıtmam, muhtemelen kahramanlarla tanışmamış olanların deneyin önemini anlamalarında yardımcı olacaktır:
Green Arrow – Oliver Queen: Hileli ve özel oklar atan yayıyla ortada dolanan Robin Hood kılıklı bir kahramandır. Justice League of America grubundaki üyeliğini saymazsak tek çalışır çoğunlukla.
Green Lantern – Hal Jordan: Green Lantern aslında bir tür uzay polisi teşkilatının genel adıdır. Gardiyan adı verilen mavi tenli bir ırkın kontrolünde çalışmaktadır. Bu teşkilatta görev alan her polis yeşil bir enerjiyle çalışan ve zihinde canlandırılan cisimleri şekillendiren bir güç yüzüğü taşımaktadır parmağında. Her polis belli bir uzay sektörünün en kahraman veya asil kişisidir ve o bölgeden sorumludur.

“Hard Travelling Heroes”
Yeni bir Kahraman kuşağının başlangıcı
Yazan: Christian Heiss
“Çiçek Gücü”nün zirve yaptığı 1970’li yıllarda insanların sosyal değişikliklerce kuşatıldığı bir zamanda DC comics’in Green Lantern serisinin editörü Julius Schwartz her zaman yaptığı gibi Dennis O’Neil’i bürosuna davet etti. İkili o zamanlar Green Lantern serisi üzerine yaptıkları o konuşmanın comics dünyasında köşe taşı oluşturacak bir değişiklik yapacağını tahmin edemezlerdi.
Schwartz, O’Neil’den jübile niteliğindeki 75. sayıda Green Lantern serisine yeni bir soluk getirmesini rica etti “Doğrusunu söylemek gerekirse serinin neden hala yayınlandığını anlamıyordum, satışı o kadar azdı ki” diyor O’Neil “ancak bu durum bize yeni bir şeyleri uygulama, deneme imkanı verdi. Seri, ölü kadar diriydi, başarısız olursak bahanemiz elimizden geleni yaptığımız olurdu.”.
Çizgi roman yazarlığının yanında gazetecilik de yapan, O’Neil farklı bakış açılarınca irdelenen ağır sosyal konuları dile getirmek niyetindeydi. Ancak farklı bakış açılarını sunabilmek için Green Lantern’in düz mantığının karşıtı olabilecek bir görüşe ihtiyaç duyulmaktaydı. Bu şekilde Yeşil Gladyatör’ün sayfalarına kendisi gibi yeşil olan biri katıldı: Green Arrow. O’Neil “O tarihe kadar onun kişiliği hakkında detaylı hiçbir şey yazılmamıştı. Arrow, hileli (ilginç özellikli) oklar kullanan ama bunun dışında tabula rasa (boş levha)’ydı. Bu koşullar altında onunla ne istersek yapabilirdik.”
Green Arrow, Ollie Queen, iyi-kötü ve hak-haksızlık konularını sorgulayan ve sık sık onlara karşı çıkan biri olarak Green Lantern, Hal Jordan’ın daha duygusal, daha isyankar karşıtı oldu. Böylece Mayıs 1970’de Green Lantern/Green Arrow’un 76 sayısıyla iki kahramanın Odysseevari “memleket yolculukları”, gerçek “Amerika arayışı” ve sadece yoksulluk, sosyal adaletsizlik, ırkçılık, uyuşturucu bağımlılığı ve çevre kirliliğine şahit oldukları “zor yolculuk” başlamış oldu. Serinin başarısının ve New York Times’da bile haberinin yapılmasının bir sebebi de 70’li yılların yıldız çizerlerinden gerçekçi ve dinamik çizgilerin sahibi Neal Adams’ın kalemidir. Hangi Superhero comics’inde birbirinden parlak iki kahramanın sosyal konular sebebiyle tartıştıkları, gerektiğinde birbirlerine girdikleri görülmüştür ki?
Bu yeni başlangıç bir problemi de beraberinde getirdi: Comics okuyucusu, kahramanlarını kazanırken görmek istiyordu. Ancak sihirli bir yüzüğe sahip olmakla veya muhteşem bir okçu olmakla yoksulluğa çözüm bulunabilir miydi? Bulunamazdı. Bu yüzden de Hal ve Ollie okuyucunun hiç hoşuna gitmeyecek şekilde, her öykünün sonunda çaresizlik içinde kaybedenler olarak kalakalıyorlardı. Böylece bu dönem “13” sayıda noktalandı.
“gerçekçi” süper kahraman yaratmayı amaçlayan bu deneme yine de yol göstericiliği, öncülüğü bakımından kilometre taşı olma özelliğine sahiptir. DC, bu alt yapıyı kullanarak o dönemlerde Hawk and Dove ile Brother Power, the Geek adlı iki seri yayınlamışsa da başarılı olamamıştır. Bu şekilde iki kahramanın ortak bir vicdanı paylaştığı tüm çağların en başarılı deneyi “Hard-Traveling Heroes” dönemi varolmuştur.
greenlantern1ba91b.jpg

Yaşlıca bir zenci Green Lantern’a soruyor: “Senin hakkında okudum… Mavi tenliler için nasıl çalıştığını… Ve bir yerlerdeki gezegende yaşayan Turuncu tenlilere yardım ettiğini… Mor tenlileri önemsediğini! Ancak hiç önemsemediğin bir deri rengi var… Siyah tenliler! Bilmek istiyorum… Nasıl oldu? Bana bunu yanıtla, bay Green Lantern!”
Green Lantern: “Ben… Yanıtlayamam…”
Kaynak: JLA SPECIAL Green Lantern / Green Arrow – Dino Comics
Orijinal sayılar: Legends of The DC Universe “Peacemakers” sayı 7, 8, 9 – DC comics (1998)
Green Lantern / Green Arrow Özetler (76-89):
# 76… Yine adaleti uygulama peşinde olan Green Lantern, sokakta iyi giyimli birine saldıran genci yakalar. Bu durumu protesto eden mahalle halkı onları şişe ve çöp yağmuruna tutar. Olaya karışan, Arrow iyi giyimli adam gidince mahalle halkının yoksulluğunu gösterir Lantern’a. İyi giyimli o mahalledeki yoksulların evlerini ellerinden almak isteyen işadamıdır. Gardiyan’lar yasalara karşı çıkmamış olan İyi Giyimli’nin cezalandırılmasına karşı çıkarlar. Ancak sonradan cinayet işlenmesi için para ödediği gerçeği ortaya çıkınca Gardiyanlar “yasaların” nerede başladığını, nerede bittiğini sorgulayarak aralarından birini iki kahramanın yanına vererek insanlığı öğrenmesi için dünyaya gönderirler. İyi Giyimli… Tutuklanır.
# 77… Ekip yanlarındaki Gardiyan’la Amerika’yı gezmeye başlar. Gardiyan sürekli olarak insanlıkla ve dünyayala ilgili raporlar göndermektedir. Dağ nedir, hava nasıldır, insanların şiddete eğilimi… Bu sayıda yerel madencileri kovarak işlerini emeklerini ellerinden almak isteyen bir başka işadamıyla mücadele edilir. Arrow, her zamanki asidir, Lantern, yüzüğü olmadan mücadele etmeyi, Gardiyan ise küçük bir kıza sarılınca duyguyu öğrenir.
# 78… Black Canary bu sayının konuk ismi (2008’de Arrow’la evlendi). Kızılderili arazilerinde dolaşırken motorlu çetece bayıltılan Canary bir tarikat liderinin hipnozuyla dindarlaşır. Bu sırada bölgeye ulaşan ekip küçük bir lokantanın Kızılderili işletmecisinin tarihle yüzleşme çağrısını dinlerler. Daha sonra Canary’yi kurtarmak üzere harekete geçen ekip barışçı havalarında gezen tarikat liderinin aslında bölgedeki Kızılderilileri yok etmek üzere yobaz bir terör grubu toparladığını anlarlar. Tarikat lideri elindeki silahla kazara kendini vurarak ölür. O yolda ilerlemek yok oluşa götürür teması işlenmiştir (tarihle yüzleşme çağrısıyla).
# 79… Kızılderililer bölgesinde tarihi yüzleşme sürüyor. Beyaz şefle yapılan anlaşmanın belgeleri arşivlerde yanınca bazı uyanık beyazlar Kızılderililerin ellerindeki son topraklara göz dikerler. Arrow, Kızılderilileri kışkırtarak mücadeleye çağırırken Lantern Washington’dan getirdiği uzmanla işi çözer ve fırsatçı beyazları tutuklattırır.
# 80… Köprüde kamyonla karşılaşan arabaları nehre uçan kahramanlar bir yük gemisince kurtarılırlar. Gemi, zehirli atık taşımaktadır. Makinelerde meydana gelen bir arıza Lantern’i bayıltınca Gardiyan onu hastaneye taşır ama bu arada gemidekiler daha büyük bir tehlikeyi engellemek için mecburen tüm atıkları nehre dökerler. Bu da Gardiyan’ı suçlu durumuna düşürür. Yargılanmak üzere başka bir gezegene giden üçlü orada duygu ve mantığa sahip yaratıkları pasifize ederek robotlardan kurulu ordusuyla polis devleti kurmuş olan adamla mücadele eder, kazanırlar.
# 81… Gardiyanı savunan Arrow, Canary ve Lantern onu kurtarırlar. Birlikte bir gezegene giden dörtlü burada çok ciddi bir yoksullukla karşılaşırlar. Kendisi çocuk doğuramadığı için sapıtan kadın lider cinsiyet ayrımcılığını körükleyerek eksikliğini gidermeye çalışmıştır. Gardiyan, gezegeni düzeltmede yardımcı olabilmek için onunla kalır.
# 82… Lantern’in ezeli düşmanı Sinestro mitolojik karakterleri kandırarak saldırtır. Özellikle Amazon savaşçıların aşırı feminist duygularından faydalanan Sinestro kazanmanın eşiğindeyken Canary’nin cinsiyet ayrımcılığı karşıtı söylevleri ve öğretileriyle yenilgiye uğratılır.
# 83… Bir başka kasaba. Eski kafalı bir dede torununun üstün güçlerini kullanarak kendi eğitimini kullanarak çocukları adeta zombileştirmiştir. Yeniliğe kapalı ve aşırı disiplinli bu dede sonunda insanlara zarar vermeye zorladığı torunu tarafından öldürülür. Bu arada Lantern aşık olduğu kadına gerçek kimliğini ve aşkını itiraf eder.
# 84… Aşk dolu günler kesintiye uğrar. Black Hand adlı düşmanı Lantern’a tuzak kurar ve onu plastik dolu, havanın fabrikalarca zehirlendiği kasabaya çekerek bir tür paranoya havası yaratarak linç ettirmeye kalkışır. Ama kaybeder.
# 85… Duyarsızlaşan insanlar ve modern uygarlık… Green Arrow yaralanır ve zengin insanlar ona yardım etmez, Polis ilgilenmez, Hastanede Hemşire umursamaz, tesadüfen müşahede altına alınır. Bu arada onu yaralayanların peşine takılırlar ve Speedy’nin (Arrow’un oğlunun) da uyuşturucu müptelası olduğunu öğrenirler.
# 86… Zenginleşen ve lüks içinde yaşayan, bazı bürokrat, senatör ve yargıçla dostluk kurmuş olan uyuşturucu tüccarlarının içyüzleri işleniyor bu sayıda. Ailelerin ve toplumun gençlere karşı tutumu ve onların itildiği yalnızlık sorgulanıyor.
# 87… Hal Jordan’ın yedeği olarak seçilmiş olan Guy Gardner yaralanınca yeni bir yedek bulma zorunluluğu doğar. Gardiyanlar John Stewart adlı zenciyi önerirler ve o da kabul edince yeni Green Lantern bir zenci oluverir. “Ben zencilere karşı değilim ama bilim onların aptal ve beyinlerinin küçük olduğunu söylüyor” konuşması yapan bir senatörü Stewart ölümden kurtarır.
# 88… Eski iki öykünün tekrar basımı.
# 89… Isaac (İsevi tip ve kapak) adlı genç havayı kirleten bir havayolları şirketini küçük sabotajlarla yola getirmeyi ummaktadır. Ancak insanlık uğruna ettiği mücadeleyi kaybeder, ölür. Kahramanlarımız bir kez daha kaybetmiştir. Lantern o sinirle “9 milyon dolarlık” bir uçağı yok eder, şirket sahibi isyan edince “bana fatura gönderirsin” der, öykü biter. Sosyal içerikli seri biter, ekşın geri döner

Ümit
 
Üst