İstanbul Ansiklopedisi Anıları

scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,210
75,904
İstanbul Ansiklopedisi Anıları
Reşad Ekrem Koçu'nun Ömrünü adadığı "Kent Kütüğü"
Yazan: Semavi Eyice
Albüm dergisinin Mart 1998 tarihli 2'inci sayısında çıktı


"Halka tarihi sevdirmesini bilen" Reşad Ekrem Koçu'nun, maddeleri hikâyemsi bir anlatımla yazılan ansiklopedisi hiç tamamlanamadı. Otuzbir yıl süren ve "G" harfinde son bulan İstanbul Ansiklopedisi macerasını ve İstanbul'un "nev-i şahsına mahsus" tarihçisini birinci elden tanıklıkla sunuyoruz.

Reşad Ekrem Koçu'yu 1945 yılının mayıs veya haziran ayında Bayezid'da Elektrik İdaresi ile şimdiki Emniyet merkezi arasındaki bir kitapçı dükkânında tanıdım. İstanbul'un ünlü kitapçılarından olan Bedros Nişanyan, Osmanlı tarihi, Türkiye hakkındaki Avrupa baskısı eski kitaplar ve o yıllarda Halkevleri tarafından yayınlanan yerel monoğrafyaların çoğunu getirten ve meraklılarına sağlayan bir kitapçı idi. Bu bakımdan, her tarafı -hatta tek masanın üstü- kitap dolu olan bu küçücük dükkânda, Nişanyan da dahil olmak üzere herkes ayakta dururdu. Amatör olarak kitap meraklılarından başka, üniversite öğretim üyelerinden buraya uğrayanlar kitap yığınlarının arasında tanışırlar, tanışmış olanlar da uzun sohbetler yaparlardı.

st_Ansik_Ko_u_01.jpg

Ben daha ortaokul sıralarından itibaren tarih ve eski eserler meraklısı olarak kitapçı dükkânlarına devam eden, bir taraftan da İstanbul'u dolaşarak tarihi eserleri görüp tanımaya çalışan bir genç öğrenciydim. Galatasaray Lisesi'nden 1943'te mezun olduktan sonra, bu konuda yüksek öğretim yapmak üzere Almanya'ya gittim. Fakat ikinci Dünya Savaşı'nın Almanya'nın yenilgisiyle sona ermesiyle 1945 yılı Nisan'ında yurda dönerek İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümlerinde yüksek öğrenimimi sona erdirmeye girişmiştim. İşte bu sırada Reşad Ekrem Koçu'yu, Bayezid'da kitapçı Nişanyan'ın dükkânında tanıdım. O yıllarda eski yedek subaylar tekrar göreve çağrıldıklarından, üzerinde subay üniforması vardı ve zannederim Trakya'da Çatalca taraflarında görevli idi. Çıkarmakta olduğu İstanbul Ansiklopedisi'nin ilk fasikülleri 1944 yılında, ben yurtdışındayken basılmıştı. Kendisine, İstanbul'un Bizans dönemine ait eski eserlerine dair maddelerin kim veya kimler tarafından yazılacağını sorduğumda, bana verdiği cevap: “isterseniz sizin tarafınızdan" oldu.

Gezintiler, sohbetler ve tren yolculuğu.
Reşad Ekrem Koçu ile dostluğum böyle başladı. İlk yazım olan “Ahmed Paşa Mescidi” maddesini yazıp Ankara (Babıali) caddesindeki bürosuna götürüp teslim ettim. Kısa bir süre sonra yazım basıldı ve yurdumuzda bugün dahi ilmi dergilerde ihmal edilen bir usul uygulanarak, o küçücük makalenin 4-5 sahifelik broşür halinde aynı basımı bile yapılarak bana teslim edildi. O günden sonra Koçu ile yakınlığımız sürdü. Kimi zaman yaz aylarında İstanbul içinde gezintiler yaptık. 1948 yılında İstanbul Üniversitesi'nin Edebiyat Fakültesi'nden mezun olduktan birkaç ay sonra aynı fakültede asistan oldum. Akşamları üniversiteden çıktığımda tramvayla Sirkeci'ye gider, Ansiklopedi bürosuna uğrardım. Akşamları burada pek çok yazar, şair ve tarihçi toplanır, sohbetler yapılırdı. Sonra bu topluluk, o sıralarda Eminönü'nde henüz yıkılmayan Balıkpazarı'na gider, buradaki küçük içkili balık lokantalarının birinde sohbeti sürdürürdü. Ben rakı içmediğimden sadece bir bardak birayla yetinir ve saat 10 ile 11 arası Koçu ile iskeleye kadar yürür, buradan Haydarpaşa'ya kalkan vapura biner ve trenle o Göztepe'de babadan kalma ahşap köşküne, ben de aynı trenle Bostancı'ya kadar devam ederek, oradaki evime dönerdim.

Reşad Ekrem Koçu
st_Ansik_Ko_u_02.jpg

Büyük boyda; 25x34 cm. ölçülerinde fasiküller halinde basılan İstanbul Ansiklopedisi'nde resimler çizgi resim olarak konuluyordu. Bunların büyük kısmı Nezih izmirlioğlu ile çok yetenekli bir desinatör olan Reşad Sevinçsoy tarafından hazırlanıyordu. Ansiklopedinin her iki baskısında da yer alan bu resimlerden bazıları, ait oldukları yapılar yıktırılıp ortadan kaldırıldığından bugün birer belge değerindedir. Bazı tarihi resimlerin taslaklarını Koçu kendisi çizip verirdi. Ansiklopedide “tire” tekniğinde çinko klişen resimlerin tercih edilmesi, bilhassa yabancı ilim çevrelerince çok beğenilmişti. İstanbul'un Bizans ve Türk dönemlerine ait eski eserleri hakkında pek çok yayını olan Dr. Alfons-Maria Schneider (1896-1952) bu Ansiklopediye dair yazdığı bir tanıtma yazısında yayından övgüyle bahseder. Bu Alman ilim adamının, tanıtma ve tahlil yazılarında genellikle acımasızca çok sert bir dil kullandığı düşünülecek olursa, bu övgünün değeri daha iyi anlaşılır. Ansiklopedi maddelerinin çoğu ilim metodlarına göre yazılmıyor, kaynaklar açık surette belirtilmiyor, böyle bir eserde yer alması fazla gerekli olmayan konulara aşırı derecede yer veriliyor, hatta bazı romanlar özetleniyordu. Bir bakıma ansiklopedinin bir başvurma eseri olarak değil, bir dergi gibi vakit geçirten, rahatça okunan bir eser oluşunu da bu özelliği sağlıyordu.

İstanbul Ansiklopedisi'nin ilk baskısında Reşad Ekrem Koçu'nun imzalı ithafı.
st_Ansik_Ko_u_03.jpg

Kereste tüccarının katkısı
İstanbul Ansiklopedisi, Cemal Çaltı adında bir kereste tüccarının maddi desteğiyle yayınlanıyordu. R.E. Koçu, 15. fasikülün kapağında, bu ortağından "... alelade bir tüccar değildir, ikinci Cihan Harbinin en buhranlı bir devrinde, İstanbul Ansiklopedisi'ni, bir ilim ve vatan aşkı ve medeni cesaretle kapitalize etmiş bir simadır...” sözleriyle bahseder. Fakat 26. fasikülün kapağında, ”... aziz okuyuculara...” başlığı altındaki uzunca bir yazıda ortaklığın sona erdiği haber verildi. Bu sıralarda Koçu'nun kendine güveni sonsuzdu. Bazı maddelerin çok uzun olduğuna işaretle eserin bu ölçüler içinde tamamlanmasının ne derecede mümkün olduğunu sorduğumda, bana; "bitireceğim, hem daha gencim!” cevabını vermişti.

Yayınlanması düzensiz olarak sürdürülen Ansiklopedi, bariz bir sıkıntıya girmişti. Koçu ilk fasikülle birlikte dağıtılan tek yaprak halindeki bir bildirisinde oldukça iyimser bir ifade kullanarak: "Size bu fasikül ile ilk yapraklarını sunduğum İstanbul Ansiklopedisi, yıllarca sürmüş yorucu bir emeğin eseridir. İstanbul Ansiklopedisi'ni beş kuşaktan beri hemşerisi olmakla öğündüğüm büyük şehrin Türkler tarafından fethinin beşyüzüncü yılına hediye etmeye and içtim” demektedir. Aynı bildirinin devamında, geleceğe dair umutlarını ifade ediyordu Koçu: “Bu çapta bir eserde bazı isimler arasında önemli boşluklar kalmıyacağını hiçbir fâni, hatta biçbir heyet iddia edemez. Bundan ötürüdür ki İstanbul Ansiklopedisine yazılacak zeyiller, aslı kadar mühim olacaktır. Hayata gözlerimi yummuş dahi olsam, ortaya koyduğum bu esere zeyil yazmaktan zevk alacak gayet sahipleri çıkacağına güvenim vardır.” Fakat Akşam gazetesinin Kamber takma adıyla röportajlar yapan bir yazarına, kendisine söz verilen desteklerin yerlerine getirilmediğinden yakınarak, "İstanbul Ansiklopedisini bir avuç okuyucunun alakası ile, binbir müşkülata göğüs gererek çıkarıyorum. Fakat ben hayatta oldukça ne yapıp yapıp çıkaracağım. Öldükten sonra da işler muntazamdır, bir hayır sahibi çıkarsa sonuna kadar devam ettirebilir” diyordu.

O sıralar düzenli olarak her yıl İstanbul Sergisi açılıyordu. 1949 sergisinde dağıtılan küçük el ilanında da “Aziz İstanbullular” sözleriyle başlayarak kendisine yardımcı olmalarını rica ediyordu.

"Ahırkapı Kahvehanesi" maddesini Nezih İzmirlioğlu resimlemiş.
st_Ansik_Ko_u_04.jpg

Bazı dostlarıyla birlikte ben de hiçbir maddi karşılık beklemeksizin Ansiklopediye yazı vermek suretiyle yardımcı oluyorduk. Fakat birer birer bu dostlar eksilmeye başlamıştı. Hammamizade İhsan, Muzaffer Esen, Sermet Muhtar Alus aradan çekilmişler, ebediyete intikal etmişlerdi. Nihayet Koçu'nun çok sevdiği İstanbul'u; tarihi, her çeşit eski eseri, her sınıf ve meslekten insanlarını, tabiat güzelliklerini, folklor ve edebiyatını yirmidört cilt içinde yaşatmak düşüncesi durmak zorunda kaldı. 30. fasikülün kapağında yayınlanan dokunaklı bir şikâyetnamede şunları söylüyordu: “... Sonsuz takdirleriniz ve şahsıma gösterilen söz dostluğu kâfi değildir. Bana maddeten zahir olmanız lazımdır... 365 günde, yani koca yılda bir defacık efendim, bir defacık kesenizi İstanbul Ansiklopedisine açınız ve 1580 kuruş gibi, üç mavnacının Balıkpazarı'nda bir akşamlık rakı parasını vererek abone olunuz... Otuzuncu fasikülüne gelmiş olan bu eser, benim namusumla ve hayatımla sigortalıdır. Dileğim de alil olmadan [elden ayaktan düşmeden], bir gün onun herhangi bir sayfasının üzerinde çalışırken kapanıp ölmektir. O zaman, işte o zaman... Eğer benden sonra heyetler bu işi başarabilirse... Kanayan kalbimin remzi olarak son tashihimi yaptığım kelimeyi kırmızı mürekkeple bassınlar.”

Reşad Sevinç Sevinçsoy'un çizgileriyle Sahilbend araba vapuru...
st_Ansik_Ko_u_05a.jpg

Bir büyük şehrin "kütüğü”
İstanbul Ansiklopedisi, 34. fasikülde, B harfinin Bahadır sokağı maddesi ile 1088. sahifede yayınına son verdi. Böylece Reşat Ekrem Koçu'nun, bu büyük şehrin bir "kütüğünü” ortaya koymak düşüncesi sona ermişti. Fakat bu başarısızlık onu yıldırmamıştı. Ansiklopedi eskisinden daha ufak formada (30x21 cm.) yine fasiküller halinde 15 Temmuz 1958'de tekrar yayınlanmaya başladı. Bu defa Koçu'nun ortağı yine ticaretle uğraşan ve Demokrat Parti'nin ileri gelenlerinden, Dr. Mükerrem Sarol'un kaynı Mehmet Ali Akbay'dı. idare yeri olarak, Bahçekapı'da şimdi izi bile kalmayan Mühürdanzade işhanında iki oda kiralanmıştı. Cadde üzerindeki odada M. Ali Akbay, para ve dağıtım işleriyle uğraşıyor, koridorun karşı tarafındaki odada ise Koçu redaksiyon ve maddelerle meşgul oluyordu. Bir görüşmemizde Akbay, Ansiklopedinin düzenli çıkması işini üstlendiğini ve eserin onbeş cilt içinde tamamlanması için kesin kararlı olduğunu bana söylemişti. Önce basılan maddeler bazı ilavelerle tekrarlandığı için, başlarda fasiküller hızla yayınlanıyordu. Ressam olarak ise Sabiha Bozcalı Hanım ona katkıda bulunuyordu. Ben de elimden geldiği kadar yardımcı oluyor ve telif hakkı almaksızın maddeler yazıyordum. 1952'de doktoramı yapmış, 1955-56'da askerlik görevini yerine getirmiş ve aynı yıllarda doçent olmuştum. Üniversitedeki yoğun çalışmalarım arasında, sırası gelen bir maddeyi düşünüp teslim etmediğim için, Koçu o maddeyi hemen hemen boş bırakarak, şu satırları yazmakla yetinmişti: "... kalem arkadaşlığı bizim için muhakkak bir büyük varlık olan genç bir bilginin salâhiyetli kalemine bırakılmış olan bu madde en son âna kadar kendilerinden bir not alınamadığı için...” (V, s. 2840). Bu satırları okuduğumda Koçu'ya bunların yazılmasına gerek olmadığını, bana eğer bir defa telefon etmiş olsa, bu eksikliğin çok kısa süre içinde giderilebileceğini ve aynı eseri vakf eden Mesih Paşa maddesinde ileride tamamlamak mümkün olduğunu söyledim. Fakat bu serzenişli şikâyete rağmen dostluğumuz bozulmadı. Büroya uğradığımda Akbay'ı da ziyaret ediyor ve onun şikâyetlerini de dinliyordum. Ansiklopedinin onbeş cilt içinde bitmeyeceği açıkça belli olmuştu. Koçu ortağıyla bozuşmaya başlamış, yazı yardımında bulunanları da kırıyordu. Bu arada Göztepe'de bahçe içinde babadan kalma ahşap güzel köşk satılmış, Koçu aynı caddenin karşı tarafındaki apartmanın bir dairesine yerleşmişti. Kendisine bakan, hiç evlenmemiş kızkardeşi Emine Halet Hanım da vefat etmişti. Süfli bir durumda bir yerlerden bulduğu Mehmed adındaki bir Anadolu çocuğunu resmi olarak evlat edinmiş, arkasından onun biri kız diğeri erkek iki küçük kardeşini de memleketlerinden getirtmişti. Koçu bir taraftan kendi soyadını verdiği Mehmed'i yetiştirmeye çabalarken, onun kızkardeşi de ev hizmetlerini görmeye uğraşıyordu ve bunda da pek başarılı olduğu söylenemezdi.

R. Ekrem Koçu'nun Akbay ile ortaklığı fazla sürmedi. Ayrıldılar ve Koçu bütün not ve dosyalarını evine taşıdı. Basılmış fasiküllerle cilt kapaklarını bir yere depoladı ve Mehmed'e bir yayınevi kurdu. Bu delikanlının, böyle bir müesseseyi yürüteceğini ve bir taraftan kitaplar basarken bir taraftan da Ansiklopediyi eski dostların yardımlarıyla sürdüreceğini sanıyordu.

"Seyyar mısırcı Fındık Ali'nin sandalı". Resim: Abdullah Tomruk.
st_Ansik_Ko_u_06a.jpg

On yıl süren ümitsizlik
Evinde yüzlerce zarfta, Ansiklopedide çıkacak maddelerin notları, resimleri ve çeşitli malzemesi toplanmıştı. Son yıllarda iyice kötümser olan Koçu, bunları oturduğu apartmanın önündeki küçük düzlüğe yığıp yakacağını söylüyordu. Ansiklopedinin yayınlanması 10. ciltten sonra iyice duraklamıştı. Ecel geldiğinde çok büyük ölçüde tasarlanan bu eserin 11. cildinden birkaç fasikül çıkmış, ancak "G” harfi maddelerinin ortalarına gelmişti. Basılan son madde "Gökçınar” oldu. Benden bu harfe girecek Gotlar sütunu ile Göksu maddelerini rica etmişti. İkisini de yazıp verdim. Fakat bunlardan İkincisini yayınlaması kısmet olmadı. Koçu, 6 Temmuz 1975'te vefat etti, cenazesi 9 Temmuz günü Göztepe'de Tütüncü Mehmed Efendi Camii'nden kaldırıldı. Ansiklopedisinin yayınlanması hususunda önceleri çok iyimser olan Koçu, daha ölümünden on yıl önce ümitsizliğe düşmüştü. 1965 yılında bir gazeteciye söylediği sözler bu psikolojik durumunu açıkça ortaya koyar: “Şu fani dünyadan pek ani göçecekmişim gibi geliyor bana. Eh yaş 60, amma ben bunun çok çok üstünde ihtiyarladım, kendimi hallice hissetmiyorum...”

İstanbul Ansiklopedisi tanıtım broşürü.
st_Ansik_Ko_u_07.jpg


Münif Fehim'in "Kuledibi'nde Apukurya Maskaraları"nı gösterir resmi.
st_Ansik_Ko_u_08.jpg

Reşad Ekrem Koçu 1905'te dünyaya geldiğine göre vefat ettiğinde yetmiş yaşında idi. İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesinden 1931'de mezun olmuş ve Osmanlı tarihi kürsüsünün başında olan Ahmed Refik Altınay’ın (1880-1937) yanında asistanlığa başlamıştı. Böylece başlayan tarihçiliği, son nefesine kadar sürdürdü. Darülfünun 1933'te üniversiteye dönüştürülürken, açığa çıkarılan hocası Ahmed Refik ile birlikte buradan ayrıldılar. Koçu geçimini liselerde öğretmenlik yaparak, gazete ve dergilerde makaleler yazarak sağladı. O da Ahmed Refik gibi halka tarihi sevdirmesini biliyordu, iyi ve sağlam bilgilere sahip bir Osmanlı dönemi tarihçisiydi. Bütün yazdıklarında; tarihi gerçekleri değiştirmeksizin, kaynaklardaki bilgilerin biraraya getirilmesi, bunların bir hikâye örgüsü içinde ustalıkla toplanması suretiyle, kaleme aldığı makale ve kitaplarında rahat okunur akıcı bir üslup, güzel bir Türkçe hakimdi. Bu da onun yazılarının zevkle okunmasını sağladı.

Gazetelerde 1930-1946 yıllarında tarihi romanları çıkan Turhan Tan ile İskender Fahrettin Sertelli'den, gerek kaynaklara ve eski gerçeklere uyum, gerek yazı üslubu bakımından üstündü. Tarihçi olarak yetişmesinde Ahmet Refik'in büyük etkisi olmuştu. Onun İstanbul'un bütün özelliklerini tanımasında ise Türk edebiyatının ünlü kalemlerinden Ahmed Rasim'in (1865-1932) geniş ölçüde payı olmuştur. Koçu, onun İstanbul'da Osmanlı devletinin son yıllarındaki hayatı anlatma şevkini ve bu şehre olan sevgisini aynen almış, bunu Ahmet Refik'ten kendisine geçen edebi tarihçilikle zenginleştirerek, İstanbul'un “nev-i şahsına mahsus” bir tarihçisi olmuştur. İstanbul'a olan sevgisini işte İstanbul Ansiklopedisi ile göstermeye çalıştı.

Kirli olayların kahramanları
Koçu, Osmanlı tarihinin basılı kaynaklarını ve yakın geçmişteki gazeteleri büyük bir dikkatle tarayıp bunların içinden çeşitli türde meraklı olayları, hikâyeleri, pek akla gelmeyecek ayrıntı.ve yaşantıları çıkarmış, bunları yazı ve kitaplarında kullandığı gibi ansiklopedide de yer vermişti. Son döneme ait bazı olaylar ve kişilere dair bilgileri ise Vasıf Hiç adındaki yaşlı bir Üsküdarlı'dan elde etmişti. İstanbul'da cereyan etmiş bazı kirli olayların kahramanlarını bir dedektif gibi araştırır, bulur ve onlardan bilgi alırdı. Talihin kötü oyunuyla her türlü fenalık ve uyuşturucuya alışmış bir gençle onunla aynı yola düşerek sokaklarda pespaye halde dilenen, çok iyi bir ailenin kızı olan sevgilisiyle konuşmasına şahit olduğumu hatırlarım. Genç kadının kucağındaki çocuğun ağlamaya başlaması üzerine, annesinin: “ne yapayım, sütümden o da alıştı!” cevabını unutamam. Geçen yüzyılda İstanbul'da cereyan etmiş bir cinayet olayının günlerce süren soruşturma akımını o günlerin gazetelerinden derledikten sonra, bu olaya karışan bir kişinin gözleri görmez halde doksanlık bir ihtiyar olarak Silivri kapısı taraflarında hâlâ yaşadığını öğrenince, gitmiş, o kişiyi bulmuş ve biraz gelişigüzel sohbetten sonra birdenbire, gençliğinde başından geçen bu olayı sorduğunda, şaşıran ihtiyarın “bunu bana soran kimdi? Yoksa şeytan mı?” dediğini anlatmıştı. Koçu'nun eski dönemlerdeki bazı normal dışı ilişkilere merakı vardı. Bu da onlardan biriydi. Eski gazetelerden, kitaplardan bu tür olaylara dair pek çok bilgi toplamış, gayet düzenli olarak defterlere geçirmişti. Eli resme yatkın olduğundan, bazılarını resimlemişti de. Bu tip olayları sırası geldikçe Ansiklopedide kullanırdı.

Nezih İzmirlioğlu'nun kaleminden "Azak Apartımanı".
st_Ansik_Ko_u_09a.jpg

Ölümünden sonra, Ansiklopedi için hazırlanan zarfların, notların ve bu defterlerin ne oldukları bilinmez. Oğulluğu Mehmet'in, depolardaki fasikülleri ve kitapları sattıktan sonra, dosyaları da Tercüman gazetesine sattığı duyuldu. Hatta bu gazetenin, Ansiklopediyi devam ettireceği de söylendi. Recep Ekicigil başkanlığında çok kalabalık bir ekip tarafından İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi başlığı altında 1982'de yayınlanmasına girişilen yeni ansiklopedi, Tercüman gazetesinin bir yaprağının kesilmesi ve katlanması suretiyle basılıyordu. Bu da 1985 yılına kadar sürdü. Çok geniş tutulan A ile B harfleri iki cildi doldurmuş, üçüncü cilt G harfini tamamlamış, arkasından maddeleri kısaltarak çok hızlanan ansiklopedi H-0 harflerini dördüncü cilde sıkıştırarak “Ozansoy, Faik Ali” maddesiyle, bitirilemeden kalmıştır. Fakat bu ansiklopedi Koçu'nunkinin devamı değildi ve ondan oldukça farklı idi. Zaten kısa bir süre sonra Tercüman gazetesi kapandı, bütün arşiv ve kütüphanesi satılarak dağıldı. Böylece bir ömür boyu toplanan malzeme kayboldu. Kayboldu diyorum, belki de aldanıyorum. Bu malzeme belki de bilinmeyen bir yerdedir.

st_Ansik_Ko_u_10.jpg

Gazetelerin “hurda” ayrıntıları
Kültür Bakanlığı ile Tarih Vakfı tarafından 1993-1995 yılları arasında yayınlanan Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi ise her iki öncüsünden çok değişik bir düzenlemeye göre hazırlanmış ve iki yıl içinde sekiz cilt halinde bitirilmiş ve basılmıştır. R.E.Koçu, kendisine maddi destek sağlayanlardan ayrılmasa, Ansiklopediyi lüzumsuz uzatan maddelere yer vermekten sakınsa, her şeyin üstünde düzenli bir yaşama sahip olsa ve bazı öncüleri gibi içkiye düşkün olmasa, daha bir süre ansiklopedisinin yayınını sürdürebilirdi. Onun gibi hikâyemsi (anecdotique) bir anlatımla maddeleri işleyebilecek bir veya birkaç yardımcının da yetişmesi, bu işin sürdürülebilmesi için gerekliydi. Artık saltanatın son dönemi İstanbul'una ve insânlarına dair etraflı bilgisi olan Sermet Muhtar Alus’un (1887-1952) yerini tutacak ikinci bir kişi olmadığı gibi, Reşad Ekrem Koçu gibi Osmanlı tarihinden ve XIX. yüzyıl gazetelerinden en “hurda” ayrıntıları bulup çıkarabilecek bir araştırıcı da kolay kolay yetişmezdi. Böyle bir eseri kalemlerinin ürünüyle süsleyecek Reşad Sevinçsoy, Nezih İzmirlioğlu veya Sabiha Bozcalı gibi çizgi ustaları da artık çekilmişlerdi. Ve İstanbul Ansiklopedisi, bitmemiş haliyle kütüphane raflarında kaldı.
Koçu son yıllarında, değerinin bilinmediğinden yakınıyordu. Nitekim, bir dostuna 1964'te verdiği bir kitabının başına yazdığı ithafta bu sıkıntısını zarif bir şekilde dile getirmiştir: “Hak-ı siyah içre kaybolacak dâne miyim ben, demiş şair”. Şu bir gerçektir ki, Reşad Ekrem Koçu, geçmişin karanlığı içinde kaybolmaya layık değildi.

st_Ansik_Ko_u_11.jpg
 
Son düzenleme:

scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,210
75,904

Buradaki bilgileri tamamlayan iki yazıyı da görüntü olarak ekliyorum (daha önce bir başka mesajın altına da yazmıştım) Tarihçi Murat Bardakçı gazete köşesinde 2010 Temmuz ve Ağustosunda yazmış. Ansiklopedinin akibeti hakkında bildiklerini yazıyor.


20.08.2010

Reşad Ekrem'in ansiklopedi macerası:1

Reşad Ekrem Koçu'nun kim olduğunu bilirsiniz: Türkiye'ye tarihi sevdiren İsimlerin başında gelir. 1905 ile
1975 arasında yaşamıştır, çok sayıda eseri vardır ve en önemli eseri de maalesef tamamlayamadığı İstanbul Ansiklopedisi'dir. Gazetelerde birkaç günden buyana, Reşad Ekrem Koçu'nun ansiklopedisi ile ilgili haberler çıkıyor: Bundan seneler önce yayınlanan ama "G" harfinin sonunda kalarak tamamlanamayan ansiklopedinin basılmayan diğer kısımları bir sahhaf tarafından bulunmuş ve İstanbul Belediyesi'ne ait bir şirket, sponsor temin edebildiği takdirde, ansiklopedinin tamamını yayınlayacakmış! Öncelikle şunu söylemem gerekiyor: Reşad Ekrem'in yarım kalmış eserinin yayınlanmamış kısımları yeni ortaya çıkmış falan değildir, bundan yedi sene önce tarafımdan görülmüş, satın alma teşebbüslerinde bulunulmuş ama maalesef olmamıştır.
2003'TE BEN BULDUM
Şimdi size "yeni bir keşif olarak ortaya sürülen bu "İstanbul Ansiklopedisimeselesinin aslını anlatayım:
2003 yılının Ramazan'ında, o zaman çalıştığım gazetede her gün yaptığım Ramazan sayfasında Reşad Ekrem'in bazı yazılarını da kutu şeklinde kullanıyordum. Bir gün avukat bir bey beni telefonla aradı, İstanbul Ansiklopedisi'nin yayınlanmamış kısımlarının müvekkili olan bir ailede bulunduğunu, telif hakkının da kendilerinde bulunduğunu ve bir anlaşma yapılması halinde satabileceklerini söyledi. Birkaç gün sonra da o ailenin bir mensubu aradı ve teklifi tekrarladı.Meseleyi gazeteye aksettirmeden önce ellerinde bulunduğunu söyledikleri evrakı görmek istedim. Randevulaştık ve bir arkadaşımla beraber gittik. Aile haklıydı, İstanbul Ansiklopedisi'nin yayınlanmamış kısmı 70 küsur koli halindesenelerdir Cağaloğlu'nda bir depoda muhafaza ediliyordu. Rahmetli Koçu ansiklopedinin hemen bütün maddelerini hazırlamış, çoğunun metinlerini yazmış, yazamadıklarına da "Takvim-i Vekayi'nin filânca sayısına bakılacak"yahut "Bu konudaki malumat, falan tarih kitabının şu sayfasındadır" gibisinden izahat koymuştu. Yayında kullanılacak resimler de hazırdı. Eserlerinde fotoğraf yerine çizim koymayı tercih eden Reşad Ekrem, çizimleri Münif Fehim, Sabiha Bozcali ve Nezih İzmirlioğulları gibi zamanının en iyi gazete ressamlarına yaptırmıştı ve tamamı, çizime esas teşkil eden fotoğraflarla beraber kolilerin içerisindeydi. Aile, evrakı Reşad Ekrem'in manevi oğlundan satın aldıklarını, yayın hakkının da kendilerinde bulunduğunu söylüyordu.
MİKTAR GİTTİKÇE ARTTI
Talep ettikleri miktar, işin başında 80 bin dolardı, meseleyi gazeteye aksettirdim ve ansiklopedinin yeniden yayınlanmasının ne kadar önemli olduğunu anlattım. Önce pek önem verilmedi, ısrarlarımdan sonra "80 binden aşağı insinler belki alırız" dendi ama biz fiyatı düşürmek isterken karşı taraf ailedeki bazı varislerin unutulduğunu söyleyip meblağı yükseltti ama bu arada Reşad Ekrem'in manevi oğlu Mehmet Koçu'dan alındığı söylenen feragat yahut telif hakkını devir belgesi bir türlü ortaya çıkmıyordu. Birkaç sene hiçbirşey yapamadık, 2006'da başka bir gazeteye geçmem üzerine de iş yarım kaldı. Derken, 2010 İstanbul Kültür Başkenti macerası öncesindeki hazırlık aşamasında "Ansiklopedinin yayın hakkının kendisinde olduğunu söyleyen bir gazetecinin eseri yayınlamaya hazırladığı, hatta bir ekip kurduğu ve bu iş için bol sıfırlı, astronomik bir meblağı talep ettiği haber alındı ama yetkililer eserin asıl hak sahiplerini öğrendiklerinden olacak, Reşad Ekrem'in hayatı boyunca birarada görmeyi hayal bile etmediği meblağa malolacak bu teşebbüs hayata geçemedi. Şimdi birilerinin "Kayıp değilmiş, bulduk, gereğini yapıyoruz" diye ortaya Çıktıkları ansiklopedinin asıl bulunuş hikâyesi budur ve maceranın devamını da yazacağım.


23.08.2010

Reşad Ekrem'in ansiklopedi macerası: 2

Geçen cuma günü Reşad Ekrem Koçu'nun "G" harfinin sonuna kadar olan bölümünü yayınladığı ama vefatı yüzünden tamamlayamadığı İstanbul Ansiklopedisi'nden bahsetmiş, şimdi birilerinin "Geri kalan kısmı kayıp değilmiş, keşfettik" dedikleri eserin tamamını 2000'lerin başında bulduğumu ama müsveddeleri elinde tutan aile ile maddi anlaşmaya varılamadığı için yayınlayamadığımızı yazmıştım. Bugünlerde, İstanbul Belediyesi'ne ait bir şirketin sponsor temin edebildiği takdirde ansiklopedinin tamamını yayınlayacağı söyleniyor... İstanbul'un kültürüne ve tarihine, böyle bir projenin hayata geçirilmesinden daha büyük bir hizmetin olamayacağını peşinen söyledikten sonra, bazı endişelerimi ifade edeyim: Son zamanlarda yayıncılık camiasında tuhaf bir adet çıktı: "Editör", "redaktör", "yayına hazırlayan" yahut "gözden geçiren" gibi unvanlar takınmış birileri çıkıyor, daha önceden yayınlanmış ve hiçbir ilaveye yahut gözden geçirmeye ihtiyacı bulunmayan eserleri alıyor, kesip biçiyor, ilaveler yapıyor, hattä eserin dilini bile akıllarına estiği gibi değiştirip bambaşka hâle getirdikten sonra yazarın isminin yanına kendi isimlerini de hiç sıkılmadan bir güzel yerleştirerek yayınlatıyorlar. Kendileri eser veremedikleri için başkalarının yazdıkları ile oynamaktan, "Bakın, adam ne hatalar yapmış" veya "Çok eksik yazmış, sayemde tamamlandı" deyip elalemin hayratını berbad håle getirmeyi iş edinen bu zevät, böyle yapmakla aslında esersiz olmanın verdiği ezikliklerini tatminle meşguller...
PUSUDA BEKLEYENLER
Ama, eserlerin berbåd edilen kısmı sadece metinden ibaret değil; resimlerle ve çizimlerle de oynanıyor, yazarın binbir emekle bulup yayınladığı fotoğraflar değiştiriliyor, ilk baskıdaki çizimler atılıyor, bunların yerini eşe dosta yaptırılmış zevksiz karalamalar alıyor. İşgüzarlığın tatmin çabasından sonra gelen sebebi ise, mâlum: Her vesile ve her bahane ile birkaç kuruş götürebilmek! Eser berbâd oluyormuş, sahibinin kemikleri çatır çatır çatırdıyormuş, doğru bilgiler bile yanlış hale geliyormuş ve bir zamanların zevkinin yerini zarafet fukaralığı alıyormuş, onlar için ne gam! Söylenenlere bakılırsa, şimdi Reşad Ekrem'in ansiklopedisinin başına da birileri üşüşmüş ve her kafadan bir ses çıkıyormuş... Rahmetlinin tek başına hazırladığı ve binbir emekle ancak yarıdan az bir kısmını çıkartabildiği ve parasızlık yüzünden tamamını yayınlayamadığı eseri kitapçı, yayıncı, müdahaleci, bilir, bilmez, az bilir, ümmî, işbitirici, vesaireden müteşekkil kalabalık bir âlimler heyeti yayınlayacakmış! Ulemadan birileri kimi maddelere itiraz ediyormuş, bazıları da akıllarını ilk baskıdaki çizimlere takmış!
YAKARIŞ MEKTUPLARI
Bundan birkaç sene önce, ansiklopedinin yayınlanmamış kısmını incelediğim sırada, kolilerdeki bir dosyanın içerisinde Reşad Ekrem'in o zamanın servet sahiplerine yazdığı "Himmet buyurun, sadece kâğıt ve baskı için gereken meblağı lütfedin! Kendim için tek kuruş istemiyorum, yeter ki eser yarım kalmasın" meâlindeki yakarış mektuplarını görmüş ve hayli üzülmüştüm. Ansiklopedi, Reşad Ekrem'in müracaat ettiği zenginler alaka göstermediği için yarım kalmıştı! İstanbul Belediyesi'ne düşen, şehrin bu büyük evladının eserinin başına şimdibir iş gelmesine mäni olmaktır. Yapılması gereken, ansiklopedinin asıl sahibinin, yani Reşad Ekrem Koçu'nun yanı sıra madde yazarlarının ve ressamların karmaşık vaziyetteki telif meselelerinin hallinden sonra mevcut cildlerin tıpkıbasım şeklinde, çıkmamış kısımların da önceki yayındaki sisteme uyarak aynı mizanpajla yayınlanmasıdır. Meselenin acil tarafı ise "editör", "redaktör", "yayıncı" vesaire gibi unvanlar takınıp dolaşan ve ortak noktaları işbitiricilik ile eski harfleri okuma özrü olan bazı fırsatçılar ile elâlemin eserine musallat olmayı adet haline getirmiş zevȧti kolilerin başından uzak tutmaktır.
 
Son düzenleme:

serdary67

Onursal Üye
18 Eki 2009
8,726
26,127
ordu-turkey
İstanbulu alan fatih eğer bugün bu şehrin halini görseydi eminim pişman olurdu.Ben 1967'de istanbul da doğdum.O zamanlar çamlıca ormandı.Bugün nefes almak serinlemek için bir gölgelik ağaç kalmadı.En çok nereyi seversin deseler sarıyer,emirgan derim.Bir şehir bu kadar arsızca hayasızca berbat nasıl edilir?Efendim metrovarmış yok avrasya geçişi varmış.3.köprü varmış.Geçin siz bana bir new york central parkı gibi kaç parkı var.Çocuklar için her semtte kaç oyun parkı var.Yollar yağmur yağdığında tıkanmadan araçlar kaç dakika da işyerine varıyor.Bunları anlatın.Tarihinden koparılmış.Ruhu olmayan bir şehir oldu istanbul.
 

hadon

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
10 Mar 2010
3,056
9,129
Kastamonu
...Şu bir gerçektir ki, Reşad Ekrem Koçu, geçmişin karanlığı içinde kaybolmaya layık değildi.
Bu harika bilgi için teşekkürler Scanfan. R.E.Koçu'yu tanımıyor, bu kadar değerli bir iş yaptığını bilmiyordum.

Ansiklopedisi için sarf ettiği çaba, Aziz Nesin'in Marko Paşa ve devamındakiler için verdiği mücadeleye benziyor. Bu mücadeleleri günümüz gençlerine okutmak gerekir.
 

gandor08

Yönetici
6 Ocak 2013
18,368
142,834
R.E.KOÇU hakkında bi bakacağım, ya makalesine rastladım ya kitap, tarihle alakalı kitapları ve dergileri atlamıyorum heleki görseli çizimi varsa muhakkak bulacağım bir yere topluyorum kütüphanede.

Çok enteresan bir bilgiler oldu bunlar. Muhakkak bakacağım.
 

kadirnip

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
21 Kas 2014
4,653
22,385
Adana
Bu değerli bilgiler için çok teşekkürler sevgili scanfan... Reşad ekrem koçu'nun, istanbul ansiklopedisi için olan mücadelesi, aklima don kişot'un yel değirmenleri ile olan mücadelesini aklima getirdi... Fazlasiyla mükemmeliyetçi, fazlasiyla inatçi ve fazlasiyla inançli... Ne yazik ki, kültür bakanliğimizin, böyle harika projeler için hiçbir ödeneği, hiçbir desteği yok... Sanatçinin kaderidir, genelde çok büyük bir kismi ürettiğinin karşiliğini alamaz, ancak öldükten sonra eserlerinin değerleri anlaşilir... Ama rahmetli reşad ekrem koçu'nun, ömrünü vermiş olduğu eserinin değeri bilinmesine karşin, hala bu eser milletimizle buluşturulamiyor... çok yazik... çok üzücü...
 

serdary67

Onursal Üye
18 Eki 2009
8,726
26,127
ordu-turkey
Bu değerli bilgiler için çok teşekkürler sevgili scanfan... Reşad ekrem koçu'nun, istanbul ansiklopedisi için olan mücadelesi, aklima don kişot'un yel değirmenleri ile olan mücadelesini aklima getirdi... Fazlasiyla mükemmeliyetçi, fazlasiyla inatçi ve fazlasiyla inançli... Ne yazik ki, kültür bakanliğimizin, böyle harika projeler için hiçbir ödeneği, hiçbir desteği yok... Sanatçinin kaderidir, genelde çok büyük bir kismi ürettiğinin karşiliğini alamaz, ancak öldükten sonra eserlerinin değerleri anlaşilir... Ama rahmetli reşad ekrem koçu'nun, ömrünü vermiş olduğu eserinin değeri bilinmesine karşin, hala bu eser milletimizle buluşturulamiyor... çok yazik... çok üzücü...
Bizde kültür denen kavram maalesef 1938 den sonra içi boş hale getirildi.Gerçi osmanlı zamanında da fazla bir kültür çalışması olmadı.Çünkü insanımız daha karnını doyuramazken ruhunu doyurması zaten mümkün değil.Sorun adil ve hakça bir çalışma düzeninin kurulmasına ne bizde nede ortadoğunun diğer ülkelerinde olanak tanıyan liderlerin çıkmaması.Okunan kitap ve gazete sayısının azlığından tutun daha bir çok faktörde insanların aldıkları para da bunlara ayıracak miktarı ayıramaması var.Şimdi sigaraya para bulma konusunu düşünenler vardır.Ben normal olan ve hakikaten samimi olan kesimi kast ediyorum.Bugün avrupa da asgari ücret hesabın da sinema,tiyatro vb. aktiviteler için harcanan paralar hatta yılda bir seyahat bile hesaplanarak ona göre bir asgari ücret belirlenmiştir.Bu insanın insan gibi yaşaması için gerekli paradır.Bizde böyle bir hesaplama ne yazık ki hiç yapılmadı.
 

KARAOĞLAN

Onursal Üye
2 Şub 2010
3,015
20,867
Gaziantep
Eğer hafızam beni yanılmıyorsa, Cumhuriyet Gazetesi bir zamanlar "İstanbul Ansiklopedisi" diye bir ek vermişti. Tamamını biriktirip ciltemiştim. Aynısı mı acaba?
İş çıkardınız başıma. Şimdi bunu bulmadan rahat edemem. Nerelerde acaba? :)
 

gandor08

Yönetici
6 Ocak 2013
18,368
142,834
Şehirler bölümünü tam inceleyemesemde,

Reşat Ekrem KOÇU'nun,
Osmanlı Padişahları - Bol Resimli -444 sayfa
Türk Zaferleri - Resimli - 201 sayfa
Türk Giyim Kuşam ve Süslenme 254 sayfa

kitaplarını buldum. 3 kitaptada hazırlanma sitili ve çizgilerinin çok güzel olduğunu söylüyebilirim.
 

scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,210
75,904

"Atlas Tarih" dergisinin Aralık 2018 tarihli son sayısında yazdığına göre Reşat Ekrem Koçu'nun İstanbul Ansiklopedisi artık dijital ortama aktarılıyormuş. Dijital ortamda, hem tamamlanmış 11 cilt (G Harfine kadar) hem de Koçu'nun tamamlayamadığı ciltlere ait belgeleri içeren arşiv yer alacakmış. Dijital arşiv çevrimiçi erişime sunulacakmış.

Re-Ekrm-K-st-Ansk-At-Tar-18-12.jpg

 
Son düzenleme:

Ray Luca

Aktif Üye
11 Tem 2016
360
1,371
Çengelköy
İstanbul Ansiklopedisi'nden Yeni Haber Var.

Salt Galata'da, 24 Mayıs - 29 Ekim 2023 tarihleri arasında "Başka Kayda Rastlanmadı - Reşad Ekrem Koçu ve İstanbul Ansiklopedisi Arşivi" adı altında bir sergi var.
Gezebilmeniz için de 4 aydan fazla bir süre bulunuyor.



Bu sergi ile ilgili Milliyet Arkeoloji'de çıkan Görkem Evci'nin yazısı aşağıda.

yjbebiq6sc5iyyf5g.jpg
7k5cmwlw9surce75g.jpg


Gözlerinizi bozmanızı istemediğimden yazıyı alta ekliyorum.

Ansiklopedi değil rengarenk bir âlem

"Başka Kayda Rastlanmadı" sergisi, araladığı kapıdan İstanbul Ansiklopedisi'nin renkli dünyasına girmek ve arşivin derinliklerine dalarak İstanbul'un altını üstüne getirmek isteyenleri bekliyor.

"Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız kralların adını yazar.
Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?
Bir de Babil varmış boyuna yıkılan, kim yapmış Babil'i her seferinde?
Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar altınlar içinde yüzen Lima'nın?
Ne oldular dersin duvarcılar Çin Seddi bitince?"


(Bertolt Brecht'in "Okumuş Bir İşçi Soruyor" şiirinden)

gnbt1meefq357785g.jpg

Arşivdeki kişilerin görsellerinden oluşan illüstrasyon Cem Dinlenmiş'e ait

Reşad Ekrem Koçu'nun İstanbul Ansiklopedisi, yalnızca varlığı ile değil yokluğu ile de bir efsane... Hatta bu yokluk, şüphesiz ansiklopedinin değerini artıran, hikâyesini zenginleştiren bir öge oldu yıllar boyu. Alfabetik sırayla fasikül fasikül yayımlanan ve Gökçınar maddesine kadar gelebilen İstanbul Ansiklopedisi'nin tasarım aşamasında kalan maddelerini şimdilerde bir sergi ile arşiv malzemeleri üzerinden görmek mümkün. Salt Galata'daki sergi, klasik bir ansiklopedinin çok dışında ve üzerinde bir metin olan İstanbul Ansiklopedisi'nin zengin ve çok renkli dünyasına dalmak için güzel bir imkân sunuyor.

Tarihçi-yazar Reşad Ekrem Koçu, 1940 yılında kendi deyimi ile İstanbul’un kütüğünü kayıt altına alacak bir ansiklopedi çıkarmaya karar verir. Adına aldanmayın. Bu ne üslubu ne de içeriği ile "ansiklopedi" denildiğinde akla gelen şey değildir. İstanbul'un -her anlamda- "alt"ını "üst"üne getiren bu metin, ansiklopedi kavramını da alt üst eder. İstanbul Ansiklopedisi, ansiklopedinin renksiz, kuru, resmi dilinden uzaktır ve bir ansiklopedide kendine asla yer bulamayacak maddelerle doludur.

Bu nasıl ansiklopedi?

Şüphesiz bir ansiklopedinin yayımlanması için ömrünü bu işe adamış bir Reşad Ekrem Koçu yetmiyor, işin "finansal bir tarafı da var. 1940’ta fikri oluşan ansiklopedi, dört yıl sonra, Cemal Çaltı isimli bir tüccarın desteğiyle yayımlanmaya başlar. Bir ansiklopediden beklenebileceği üzere İstanbul'un saraylarını, konaklarını, camilerini, kiliselerini, devlet adamların, şairlerini, yazarlarını da anlatan İstanbul Ansiklopedisi'ne ruhunu veren asıl maddeler ise başkadır. İstanbul'un ayaktakımı, kabadayıları, tulumbacıları sandalcıları, evsizleri, berduşları, köçekleri, çengileri, hırsızları, dilencileri, katilleri, büyücüleri, hippileri, meczupları sarhoşları, aşk maceraları, ezcümle İstanbul’u İstanbul yapan her şey vardır bu ansiklopedide. Kenarda köşede kalmış sözlü kültürde eksilip çoğalmış, İstanbul’u zenginleştiren ama resmi ve de pek ciddi tarihlerde görülemeyecek nice kişi ve vaka... Bir şehri, hele de İstanbul’u anlatmak için bundan daha iyi bir yol olabilir mi? İstanbul'u saray pencerelerinden, konak merdivenlerinden değil sokaklardan bakarak anlatan Koçu'nun kaynakları da kendisinden önce yazılanlarla sınırlı değildir. Mesela bir gazete haberinden yola çıkıp namlı bir katilin, hırsızın peşine düşebilir, olayların tanıklarına ve öznelerine ulaşıp onları bizzat dinleyebilir.

4oxc6ybjx2q5ugq5g.jpg


İki veda

İstanbul Ansiklopedisi'nin dilinde ve içeriğindeki zenginlik, ne yazık ki “kasa”ya yansımaz. Fasiküller ve fasiküllerden oluşan ciltler, bin bir zorlukla yayımlanmakta, maddi sıkıntılar Koçu'nun yakasını bırakmamaktadır. Bu uğurda babadan kalma köşkünü bile kaybeder. Gecikmelerle yayımlanan fasikül ve ciltler 1951 yılında basılamaz olur. 1958'de gerekli maddi kaynak bulununca sekizinci cilde kadar gelinir. Fakat 1973 yılında basılan 173. fasiküldeki Gökçeçınar maddesi, ansiklopedinin son maddesi olur ve İstanbul Ansiklopedisi 173 fasikül, 11 ciltle yayın hayatına veda eder. Ansiklopedinin mimari Koçu da iki yıl sonra, geride yayımlanmamış maddelerin taslaklarından oluşan büyük bir arşiv bırakarak, 70 yaşında hayata veda edecektir.

4eim65x0mm0jf3l5g.jpg


Kolektif bir metin

İstanbul Ansiklopedisi'nin nâmı, yayımlanmış ciltleri kadar -belki ondan daha fazla- eksik kalmış olmasından da ileri gelir. Ansiklopedi, yayımlanmaya başlanmasından bugüne geçen 79 yılda, bir efsane haline gelmiştir ve bunda tamamlanmamış olmasının payı büyüktür. Ancak bu yarım kalmışlığın İstanbul'un karakteri ile örtüşen bir yanı da var şüphesiz. İstanbul gibi taşı toprağı tarih olan ancak bir yandan da durmaksızın değişen bir kenti tüm tarihi ve kültürü ile ansiklopediye sığdırmaya çalışmak, büyük ve hızlı bir hareketi tek bir fotoğraf karesinde sabitlemeye çalışmak gibidir. Bu yüzden yarım kalmak da en çok İstanbul'la ilgili bir ansiklopediye yaraşır. İstanbul'un büyük değişimi, ansiklopedinin fasiküllerinde de “İstanbul Ansiklopedisi'nin Aziz Okuyucularından Bir Ricası” olarak yer bulur kendine: “İstanbul'un siması, Reşad Ekrem Koçu ve kendisine yardım eden arkadaşlarının günü gününe takip edemeyeceği bir süratle değişmektedir. Bazı yapıların ise izi tamamen kaybolmuş, yerinin tesbitinde büyük güçlükler çekilmektedir. Bu bakımdan İstanbul Ansiklopedisi okuyucularından bir ricada bulunuyor”… Bu rica, İstanbul'un yapıları ve kişileri hakkında okuyucuların da ansiklopediye katkı vermesine yöneliktir. Okuyucuların, fasikülde verilen bilgi fişlerine uygun biçimde, İstanbul'la ilgili kişi ya da yapılar hakkındaki notlarını iletmesi istenir. Bu bakımdan İstanbul Ansiklopedisi kolektif bir metindir ve diliyle içeriğini de göz önünde bulundurduğumuzda günümüzün internet sözlüklerine benzetmek yanlış olmayacaktır.

n4oahuo47oww0ah5g.jpg


“Başka Kayda Rastlanmadı”

Bir efsaneye dönüşen ve ansiklopediden ziyade tıpkı İstanbul gibi kendi başına bir alem olan İstanbul Ansiklopedisi'ni şimdi bir belgeler havuzunda yüzerek keşfetmek mümkün. Salt’ın Kadir Has Üniversitesi iş birliğiyle 2018 yılından bu yana yürüttüğü Reşad Ekrem Koçu ve İstanbul Ansiklopedisi Arşivi çalışmaları, “Başka Kayda Rastlanmadı” ismiyle bir sergiye dönüştü. İsmini ansiklopedideki bazı maddelerin sonunda bulunan “hakkında başka kayda rastlanmadı” ifadesinden alan sergi, tasarım aşamasında kalan maddeleri; metin taslakları, gazete-dergi kupürleri, kolajlar, çizimler, mektuplar ve resmi yazışmalar ile ziyaretçilere açıyor.

40 bin ögelik bir arşivden, serginin gerçekleştiği Salt'ın konumunu da dikkate alarak Galata odaklı bir seçimle sunulan belgeler ansiklopedinin yaratım sürecine ilişkin bir gözlem imkânı da sunuyor. Üstelik ziyaretçilerle İstanbul Ansiklopedisinin ilişkisi, tek taraflı bu imkan ile de sınırlı değil Sergide, İstanbul Ansiklopedisi'nin okuyucularından istediği katkıya ortak olmak mümkün. Bilgi fişlerini doldurarak, İstanbul'dan kişi ya da yapılarla ilgili tarihe not düşebilir, bu bitmeyen ve hiç bitmeyecek ansiklopedinin parçası olabilirsiniz.

wxw0mpeg1n2epz65g.jpg


Sergiyi hakkını vererek gezmek için ciddi bir zaman ayırmak gerekiyor. Bol belgeli bu sergiyi satır satır okumak hem bu âlemin derinliklerine dalabilmek hem de sergiden alacağınız keyfi artırmak için şart. Serginin eksiğinin ise video işlerinin azlığı olduğu söylenebilir. Bazı yer ve yapılan, arşivdeki tanım ve çizimlerine ek olarak bugünkü halleriyle birlikte göstermek, ansiklopedinin ve İstanbul'un ruhuna uygun bir fikir olurdu. Yine de "Başka Kayda Rastlanmadı", arşiv malzemeleri ile önemli bir kapıyı aralıyor. O kapıdan girip çok renkli ve zengin bir dünyaya dalmak meraklılarına kalmış…
 
Üst