Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Conan Alfa Yayınları Koleksiyon Haftalık Çizgi Roman Dergisi Sayı 04 Anu'nun Gazabı
Evdeki Haydutlar öyküsü'nde şuh, kalleş güzel kadının ismi geçmez. Bu öyküye bağlanan Sprague De Camp (ki sinopsisi Howard tarafından yazılmıştır) öyküsünde isim Semiramis olarak geçiyor. Roy Thomas bu ismi Jenna olarak ayarlamış. R. E. Howard tarafından Sinopsis ve taslağı olmadan, tek seferde inanılmaz akıcılıkta yazılmış bir öykü bu...
EVDEKİ HAYDUTLAR'DAN BİR PASAJ...
Murilo’nun Cimmerialı Conan’ın kapatıldığı zindandan ayrılışından kısa süre sonra, Athicus mahkûma içinde başka şeylerin yanı sıra, dev bir sığır budu ve bir maşrapa bira da bulunan bir yiyecek tepsisi getirdi. Conan yemeğine iştahla yumulurken, Athicus, her şeyin yolunda olup olmadığı ve firara tanık olacak kimse var mı diye son bir denetleme turuna çıktı. Tam bu işle meşgulken, bir muhafız birliği hapishaneye girerek onu gözaltına aldı. Murilo tutuklamanın Conan’ın kaçış planıyla bağlantılı olduğunu düşünürken yanılıyordu. Mesele başkaydı; Athicus yeraltı dünyası ile ilişkilerinde dikkatsiz olmaya başlamıştı ve geçmiş günahlarından biri yakasına yapışmıştı.
Yerine rüşvetle yoldan çıkmayacak ağırkanlı ve güvenilir bir gardiyan yerleştirdiler. Bu adamın kıt bir hayal gücü ve görevinin önemine dair mübalağalı fikirleri vardı.
Athicus’un resmen itham edilmek üzere hâkim önüne götürülmesinin ardından, rutin bir iş olarak hücreleri dolaşmaya çıktı bu gardiyan. Conan’ın hücresi önünden geçerken, mahkûmu zincirleri çözülmüş, koca bir sığır budundaki son et kalıntılarını kemirirken görünce vazife duygusu sarsıldı ve öfkeye kapıldı. O kadar alt üst olmuştu ki, hapishanenin diğer bölümlerindeki muhafızları çağırmadan hücreye tek başına girme gafletine düştü. Meslek sicilindeki ilk hatası aynı zamanda sonuncu oldu. Conan sığır kemiğiyle adamın beynini dağıttı, hançeriyle anahtarlarını aldı ve elini kolunu sallaya sallaya çıkıp gitti. Murilo’nun dediği gibi o gece orada sadece bir gardiyan görevliydi. Cimmerialı elindeki anahtarlar vasıtasıyla kendi başına duvarların dışına çıkıp sanki Murilo'nun planı başarıya ulaşmış gibi özgürlüğüne kavuştu.
Conan, hapishane duvarlarının gölgelerinde, bir sonraki eylemine karar vermek için durdu. Ona öyle geliyordu ki, kaçışı kendi eylemleriyle gerçekleştiğinden Murilo’ya bir şey borçlu değildi; yine de genç soylu zincirlerini çözmüş ve ona yiyecek göndermişti ki bunlar olmaksızın kaçması imkânsızdı. Conan Murilo’ya borçlu olduğuna karar verdi. Netice itibarıyla minnet borcunu ödeyen biri olduğundan, genç soyluya verdiği sözü de yerine getirecekti. Ama daha önce halletmesi gereken şahsi bir iş vardı.
Yırtık gömleğini çıkarıp attı ve gecenin içinde bir peştamal dışında çıplak ilerledi. Giderken bir yandan ele geçirdiği hançeri yokladı; geniş, iki ağızlı yetmiş santim uzunluğunda ölümcül bir silah... Dar yollar ve karanlık meydanlarda sessizce ilerleyerek ulaştı hedeflediği muhite. Labirent. Karmakarışık yollarda aşinalığın verdiği bir doğrulukla ilerledi. Kaçamak sesler ve pis kokularla dolu dar geçitler, kapalı avlular ve dolambaçlı yollarıyla gerçek bir labirentti burası. Caddelerde kaldırım yoktu, çamur ve pislik, iğrenç kokulu bir çorba halinde karışırdı. Lağımlar bilinmez; atıklar, iğrenç kokulu yığınlar ve birikintiler halinde sokaklara boca edilirdi burada. Dikkatli yürümeyen birinin, ayağı sürçüp beline kadar bu mide bulandırıcı havuzlara düşmesi işten bile değildi. Kırık kafası veya kesik boğazıyla çamurun içinde yatan bir cesedin üstünde tökezlemek de vakayı adiyedendi. Namuslu insanlar Labirent’ten sağlam bir nedenle sakınırdı.
Conan hedefine görünmeden ulaştı; tam o anda karşılaşmayı hararetle beklediği kişi ayrılıyordu. Cimmerialı aşağıdaki avluya sokulurken, onu polise satan kız, bir kat yukarıdaki odasında yeni aşığını yolcu ediyordu. Kız arkasından kapıyı örtünce, genç haydut gıcırdayan merdivenlerden el yordamıyla inmeye başladı, Labirent sakinlerinin çoğu gibi süfli işlerinden edindiği malları ne yapacağını düşünüyordu. Merdivenlerin yarısında ansızın saçları diken diken olarak durdu. Önündeki karanlıkta bulanık bir kütle çömeliyor; bir çift göz, bir avcı hayvanınkiler gibi parlıyordu. Canavar üzerine atılıp keskin bir bıçak karnını yararken, hayatında duyduğu son şey hayvani bir hırlama oldu. Tek bir boğuk çığlık attı ve merdivene yığıldı.
Barbar bir an gözleri karanlıkta parlayan bir gulyabani gibi cesedin tepesinde dikildi. Sesin duyulduğunu biliyordu ama Labirent sakinleri başkasının işine burnunu sokmamak konusunda gayet dikkatliydi. Karanlık merdivenlerde bir ölüm çığlığı da sıra dışı bir şey değildi. Birazdan birileri keşfe çıkardı ama yalnızca makul bir süre geçtikten sonra...
Conan merdivenleri tırmanıp eskiden iyi bildiği bir kapıda durdu. İçeriden kilitlenmişti ama bıçağını kapıyla pervazın arasından geçirerek sürgüyü kaldırdı. İçeriye girip kapıyı kapatarak onu polise ihbar eden kıza baktı.
Kadın iç gömleğiyle bağdaş kurarak dağınık yatağının üzerinde oturuyordu. Beti benzi attı ve sanki hayalet görmüş gibi baktı ona. Merdivenlerden gelen çığlığı işitmişti, Conan’ın tuttuğu hançerdeki kızıl lekeleri görüyordu. Ancak o kadar can derdine düşmüştü ki, aşığının apaçık belli olan kem talihine ağıt yakmaya vakit harcamadı. Dehşetten tutarsızlaşan sözcüklerle hayatı için yalvarmaya girişti. Conan karşılık vermedi; sadece nasırlı başparmağıyla hançerinin ağzını yoklayıp, yanan gözlerle kadına bakarak öylece durdu.
Sonunda, salya sümük merhamet dilenerek korkuyla duvarın dibine sinen kadına doğru yürüdü. Sarı saçlarını hiç kibar olmayan eliyle kavrayarak kadını yataktan çekti. Bıçağını kınına soktu, çırpınan tutsağını sol kolunun altına tıkıştırdı ve pencereye yöneldi. O tip evlerin çoğu gibi bu evde de pencere pervazlarının devam etmesiyle oluşan bir çıkıntı her katta evi dolanıyordu. Conan pencereyi tekmeyle açıp bu dar pervaza çıktı. Yakınlarda uyanık birileri olsaydı, kolunun altına sıkıştırdığı tepinen, yarı çıplak bir fahişeyi taşıyarak pervaz boyunca dikkatle yürüyen bir adamın garip görünüşüne tanık olurdu. Fakat kadından fazla şaşıramazlardı ne de olsa.
Aradığı noktaya varan Conan serbest eliyle duvara tutunarak durdu. Binanın içinden cesedin nihayet bulunduğunu gösteren, ani bir yaygara patlak verdi. Tutsağı dırdırlarını yenileyerek sızlanıp bükülüyordu. Conan aşağıdaki sokaklardaki pislik ve balçığı gözden geçirdi; bir an içerideki yaygarayı dinledi ve kadını büyük bir isabetle bir lağım çukurunun içine attı. Birkaç saniye için kadının tepinip, debelenmesini ve yoğunlaşmış bir zehirle sövmesini izledi, hatta kendisine pes bir kahkaha için izin dahi verdi. Sonra başını kaldırarak binanın içinde artan kargaşayı dinledi ve Nabonidus’u öldürme vaktinin geldiğine karar verdi.
Ham olsun, beyazlatılmış olsun;
Sayın "yeryüzü"nün hangi tür düzenlemesi olursa olsun keyifle okunur...
Teşekkürler değerli kardeşim;
sevgi ve saygılar...