Amerikan karşıtlığı ve comicsler
Ülkemizde çizgiroman, “altın günlerine” geri dönme eğlimi gösterirken onlarca dergi artık hak ettikleri raflarda, kitapçı raflarında okuyucusuyla buluşmaya başladı son dönemlerde. Farklı ülkelerde ortaya konmuş yapıtların yanı sıra yerli yapıtlar da ufak ufak kendine belirgin bir raf payı elde etmeyi başardı bu furyada.
Yayınevlerinin hangi görüş veya hangi kaygılardan dolayı bu yapıtları bastıkları maalesef çok belirgin değil. Basımların iyi niyet taşıdığı, çizgiromanın bir sanat olarak görülerek hak ettikleri kalitede basıldıkları ortada. Ancak bu iki noktanın bazı durumlarda yeterli olup olmadığı tartışılmalı düşüncesi ağır basıyor.
Özellikle Amerikan çizgi romanları (comicsler) konusunda sürekli ortaya çıkan eleştiriler bu türe dair araştırmaların daha da derinleştirilmesi gerekliliğini ortaya çıkarıyor. Çoğunluğu amerikan karşıtı olan eleştiriler otomatikman eserleri de hedef alıyor, içeriğindeki hoş bir çok şeyin görmezden gelinmesine neden oluyor. Dahası, bir tür “comics karşıtlığı” düşüncesi pompalanarak bu türe karşı olanların sayısı gün geçtikçe arttırılıyor. Hatta bu türü beğenen kesimin bir şekilde kendini suçlamasına, vicdan muhasebesi yapmasına kadar uzayacak bir baskı mekanizması sürekli olarak işliyor kimi eleştirilerde.
Bazı yazarların kendilerini duygularına kaptırarak “amerikan karşıtı olma” görüşünü eleştirilerine de taşımaları kimi zaman okuyucusu olmadıkları bir alanda eleştiri yapmaya çalışmaları nedeniyle oldukça zeminsiz, temelsiz, desteksiz atıp tutmalara da dönüşmüyor değil. Comics, içinde barındırdığı bir çok hoş özelliğin gözden kaçması sonucu gereksiz yara alıyor bu eleştiriler sebebiyle.
Oysa amerikan comics endüstrisinin dönem dönem bir çok kaynaktan beslendiği bir gerçek. Bir çok mesaj veya kaynak onaylanmayabilir. Ancak gerçek olan iki gerçek vardır ki göz ardı edilmeleri yanlış olur:
1. Devamlı surette üretmek zorunda kalan comics alemi tıkanma yaşamamak için kaynakları dönüştürerek kullanmak zorunda kalmaktadır.
2. Düşünce özgürlüğü vardır ve her sistem şu ya da bu şekilde düşüncesini sunma hakkına sahiptir. Beğenmeyen alternatifini sunmalıdır.
Batman, özellikle bu iki başlık çerçevesinde üzerinde bir hayli düşünülmesi, her dönemi defalarca incelenmesi gereken comicslerin başında geliyor. Bir soğan gibi soyuldukça yeni bir katmanla karşılaşılan bu kahraman ve serisi her katmanında ayrı bir inceleme konusuna sahip olduğunu gösteriyor.
Batman’in yaratım aşamaları / İlk dönemi
Batman, yaratıcısı Bob Kane’in (1915-1998) müthiş bir yaratısı olarak ilk kez Detective Comics’in 1939 yılı 27. sayısında okuyucusuyla buluştu. Yarasa kostümlü, gizemli, korkutucu Batman, o yıldan itibaren okuyucusunun gönlünde taht kurdu.
Bob Kane, Batman’i nasıl yarattığını “BATMAN VE BEN” adlı kitabında anlatırken Douglas Fairbanks’in baş rolünü oynadığı “ZORRO’NUN İŞARETİ” adlı filmden etkilendiğini ifade etmiştir. Fairbanks’in akrobatik hareketleri ve bir ip (kamçı) vasıtasıyla savruluşları Batman’e zemin oluşturmuştur. Dahası Zorro’nun diğer kişiliği olan Don Diego’nun Malikanesine gizli yollardan girişi Bruce Wayne’in ve Wayne Malikanesinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ayrıca Malikaneyle dehliz girişine atalardan kalma bir saatin kapı ve bekçilik görevi görmesi de yine filmden alınmıştır.
Bob Kane’in ilk Yarasa-Adam tasarımları 1930 yılı yapımı “YARASANIN FISILTILARI” (THE BAT WHİSPERS)adlı filmle biçimlenir. Yarasa maskeli, pelerinli karakter ilk BATMAN imajını belirlerken, 8 yıl sonrasında bir ışıldağın ortasında yer alan yarasa işareti bu tabloya eklenmiştir.
Kane, sonrasında etkilendiği tasarım sahibinin Leonardo Da Vinci olduğunu ekler yazısına. Ve Batman kostümünün grili, mavili, lacivertli, sivri kulaklı, yarasa kulaklı tasarım ve değişikler dönemi başlar, kostüm ve kahraman dönemsel değişiklikler yaşar.
DC’nin Müdürü ve Editörü Jenette Kahn, Kane’in çocukluğuna sıkı sıkıya bağlı olduğunu, Pelerinli Haçlı (Caped Crusader)’nın aksiyon, suç, mücadele, macera dolu öyküleri her yaştan okuyucusunu içlerindeki çocukluğa seslenerek yakaladığını söyler. Hatta Bob Kane çocuğa, çocukluğa o derece önem vermektedir ki çeşitli çocuk merkezli yardım kuruluşlarına yardımlarda da bulunmuştur.
Bu tarihçe Bob Kane’in kitabında yer almaktadır. Kahn da bunu desteklemektedir. Batman’in yaratım sürecine ilişkin yaratıcısının açıklamalarına elbette saygı duyulmalıdır. Ama ilerleyen yayınlarda karşımıza çıkan değişimlerin kaçının baştan düşünüldüğü, kaçının sonradan eklendiği de sorgulanmalıdır.
Batman belki Zorro’dan esinlenilmiştir ama, zaman içinde dedektiflik yöntemleriyle Sherlock Holmes’laşmış, dövüş becerileri geliştirilerek Ninjalaşmıştır Batman. Hatta Sihirbazlık/İlüzyon yeteneklerini geliştirerek Houdinileşmiştir de. Dahası, dönem dönem farklı konseptlere ev sahipliği yapmış, farklı politikaların ve düşüncelerin ileticisi olmuştur.
Bu süre içinde Batmana bir sürü lakap yakıştırılmıştır: Vigilante, Caped Crusader, Dark Knight, Dedektif, son olarak Urban Legend.
Dedektifi bir yana bırakırsak;
Vigilante, şehir asayişini sağlayan resmi olmayan kişi
Caped Cusader, pelerinli haçlı ( Haçlı seferine çıkan kişi)
Dark Knight, kara şövalye
Urban legend, şehir efsanesi
Lakaplardaki içeriklere dikkatlice bakıldığında şövalye, haçlı, asayişi sağlayan, şehir efsanesi gibi kavramların çok tesadüfi olarak bir araya gelmiş olamayacakları görülüyor. Sanki üstünde durulmamış olsa da 1940 yılında itibaren çok bilinçli bir alt tema işlenmiş ve okuyucuya temel alınan zemin zamana yayılarak iletilmiş gibidir.
Batman ve Ortaçağ
Yukarıda sözünü ettiğim lakaplar neresinden bakılırsa bakılsın özellikle ortaçağ ve haçlı seferleri dönemine ait sınıf ve görevlerden gelen lakaplardır. Batman, tematik olarak değilse de yapı olarak o dönemden çok şey almıştır. Özellikle dini motiflerden bolca yararlanılmıştır. Mesela “Batman ve sinyali üzerine bir fantezi” yapacak olsak
“Gece aniden bir ışık huzmesi gök yüzünde belirir ve onu oraya yansıtmış olan şehrin önemli kişileri (Komiser, Belediye başkanı, Vali çoğunlukla sadece Komiser ve yardımcıları), mazlum insanları kurtarmaya gelecek olan kurtarıcıyı beklemekteler. Gözleri uzakları izler ve kurtarıcı nihayet görünür.”
Bu ritüel her Batman sayısında tekrarlanır ve Batman her defasında kurtarıcı olarak bu çağrıya cevap verir. Sıradan insanların gözünde bu ışık, bir yerlerde kötülükle boğuşan insanlar olduğunu, kurtarıcının da ortaya çıkarak onları kötülüklerden kurtaracağı anlamını taşır.
Ritüel, İsa Mesih’in doğumu sırasında gök yüzünde beliren kuyruklu yıldızı ve onu izleyen üç Bilge’nin kurtarıcıya ulaşmak için çölde yol alışını andırır.
Ancak GOTHAM neresinden bakılırsa bakılsın “kutsal bir şehirdir”. Kahraman “şehrinin” düşmemesi için mücadele eder. Sanki Gotham düşerse (!) tüm dünya düşecektir… Düşme… Bu kelime, düşme, çoğunlukla kuşatılmış bir şehre atıfta bulunuyor gibidir. Yüzüklerin Efendisi’nde Gondor’un konumu sebebiyle “Kudüs” benzetmesi ve eleştirisi yapıldığını düşünürsek Gotham’ın kuşatılmışlığını KUDÜS’e benzetmek yanlış olmaz gibidir. Koruyucusunun bir Şövalye olduğu kutsal şehir başka neresidir?
Vigilante, Caped Crusader ve Dark Knight lakaplarının tamamı ortaçağ dönemine aittirler. Vigilante’ler orduların sefere çıkması üzerine boşalan güvenlik alanını dolduran ortaçağ kahramanlarıdır. Caped Crusader, Pelerinli Haçlı, haçlı seferine katılan Tapınak şövalyelerinin üzerinde büyük kırmızı haç deseni bulunan pelerinlerinden dolayı aldıkları addır. Dark Knight, Kara Şövalye anlamına gelmektedir ve yine ortaçağ dönemine aittir. Tümü de kutsal şehirlerin koruyucularıdırlar. Ortaçağ ve din motifleri Batman’in vazgeçilmez unsurlarıdırlar.
Yine Batman’in başta anne ve babası olmak üzere devamlı olarak mezarlıkları ziyaret edişi ve “haç” şeklinde mezar taşlarının karşısında çizilmesi bu motiflerin yaygın kullanımlarındandır. Tabii yan karakter HUNTRESS’ın boynunda devamlı surette haçla gezmesi, yakın zamanda türeyen yan karakter AZRAEL’in Kudüs’e girmiş olan kurgusal “San Dumas” haçlılarının torunu oluşu ve Huntress’ın onu hep “Angel one” diye çağırması da bu motiflerin kimlik kazanmış halleridir.
Yine ortaçağ devamı mimarisi olarak da tanımlanabilecek olan GOTİK MİMARİNİN kahramanla özdeşleşecek şekilde kullanıldığı görülür. Gargoyle’ler, karanlık üslup, dahası yine başka bir lakap olan kahramana atfen “gotik kahraman” sıfatı yine o dönem mimarisiyle ortaçağ’dan beslenmektedir.
ŞÖVALYE BATMAN
“Süper kahraman ekolünde en çok kimi severdiniz?” diye kime sorsanız Batman yanıtını almanız oldukça yüksek bir ihtimaldir. Özdeşleşme noktasında Superman’i sevmek zordur. Örümcek Adam’ın, Daredevil’in görüşleri destek görse de süper güçleri tam empatiyi engeller. Ancak süper gücü olmayan Batman kendini geliştirmiş, yeteneklerini bilemiş, üstün gücü olmadan kahramanlaşmıştır. Bu bakımdan sıradan insana sıradan beceriyle daha sıcak gelir.
Kahramanın kendini geliştirmesinden daha önce yukarıda bahsetmiştim. Ninja’lık, Dedektif’lik, Sihirbaz’lık… Ancak asıl gerçek geliştirme silahlar ve zırhlarla olmuştur. Kemerinde gizlediği diğer yetenek malzemelerini saymazsak Batman modern bir şövalyedir.
Modern bir malikane’de (şatoda) oturur. Yer altında dehlizler vardır. En iyi arabaya (ata) biner. Özel zırhı ve flaması (alamet-i farikası) vardır. En iyi silahları kuşanır. Yanında yardımcısı ROBİN (şövalye yamağı) bulunur. Alfred’i (at uşağı) vardır. Kutsal bir şehri vardır. Kutsal şehrini tehdit eden orta-doğulu düşmanı (Ra’s Al Ghul) vardır. Soytarısı (Jocker) vardır. Yalnızlığı ve platonik aşkı (Kedi Kadın) vardır. Dava arkadaşları (Robin, Huntress, Azrael, Nightwing) vardır. Ve sınırsız serveti vardır.
Ortaçağ şövalyelerinde bulunduğu varsayılan tüm özellikler modern şövalye Batman’de de bulunmaktadır görüleceği üzere. Sıfatları, malı, mülkü…
Batman Öyküleri ve Ortaçağ
Uzun süre sıradan dedektif ve suçlu avcısı olarak lanse edilen Batman’in özellikle son dönemlerinde okuyucuyla buluşturulan bazı serilerine dikkat etmek gerekir. 1996 senesi sonrası bazı öykülerde Ortaçağ’ın karanlık, kıyamet beklentili ve hastalıklı dönemlerini daha yakından okumak mümkün.
Contagion (salgın), Gotham’a yayılan Ebola virüsü öyküsüdür. Neresinden bakılsa ortaçağ’ın kolera ve veba felaketlerini hatırlatmaktadır.
Legacy (miras), Ra’s Al Ghul’un Batman ve Gotham’ın başına açtığı bela ve orta doğu çöllerine de uzanan savaşın öyküsü.
Cataclysm (afet), Gotham şehrinin bir depremle dümdüz edilişini konu eder. Aftershok (artçıdalga), No Man’s Land (insansız bölge) hikayeleri de şehrin yıkılışı sonrasında ortaya çıkan kaos ve karmaşayı, şehri terk edenleri, şehrine sahip çıkanlarla istila etmeye çalışanların savaşını temel alır.
Batman Yazısıyla Vedalaşma
Bir kahraman yaratmak dikkat edilirse çok da kolay değildir. Belki comics endüstrisini beğenmeyen ve “neden yerli, türk kahramanlar yok” eleştirisini yapanlar sanatsal yaratıcı güçten nasibini alamamışlığı irdeleseler çok daha başarılı sonuçlara ulaşırlar. Dahası “kendi tarihini ve inancını çizgi romanda okumak isteyen”lerin “kurgu” dünyasını ve zenginliklerini anlatmanın tekniklerini öğrenmeleri gerekmektedir. Ama elbette bu eleştirim okura değil, çizer veya yazar veya çizgi roman araştırmacısı olarak ortaya çıkan ama bu teknik ve becerilerden yoksun olanlaradır. Maalesef sanatın sanatsal özelliklerine bakmak yerine kendi yeteneksizliklerini gizlemek için sadece imgelere ve motiflere takılan bir çizgi roman yobazları taassupçuları grubu mevcuttur yapacak bir şey yok.
Özetle bir kahraman yaratmak çok da kolay değildir. Hele onu sürdürmek hiç değil. Bir şeyleri alıp çalabilirsiniz, taklidini yapabilirsiniz, birkaç sayı ilerleyebilir iş yapmış sayılabilirsiniz ama doğru teknik ve beceriden yoksunsanız olduğunuz yerde sayarsınız.
Batman… Başka bir yazımda “Alice Harikalar Diyarında” ile arasındaki benzerlikleri sıralamıştım (
Ülkemizde çizgiroman, “altın günlerine” geri dönme eğlimi gösterirken onlarca dergi artık hak ettikleri raflarda, kitapçı raflarında okuyucusuyla buluşmaya başladı son dönemlerde. Farklı ülkelerde ortaya konmuş yapıtların yanı sıra yerli yapıtlar da ufak ufak kendine belirgin bir raf payı elde etmeyi başardı bu furyada.
Yayınevlerinin hangi görüş veya hangi kaygılardan dolayı bu yapıtları bastıkları maalesef çok belirgin değil. Basımların iyi niyet taşıdığı, çizgiromanın bir sanat olarak görülerek hak ettikleri kalitede basıldıkları ortada. Ancak bu iki noktanın bazı durumlarda yeterli olup olmadığı tartışılmalı düşüncesi ağır basıyor.
Özellikle Amerikan çizgi romanları (comicsler) konusunda sürekli ortaya çıkan eleştiriler bu türe dair araştırmaların daha da derinleştirilmesi gerekliliğini ortaya çıkarıyor. Çoğunluğu amerikan karşıtı olan eleştiriler otomatikman eserleri de hedef alıyor, içeriğindeki hoş bir çok şeyin görmezden gelinmesine neden oluyor. Dahası, bir tür “comics karşıtlığı” düşüncesi pompalanarak bu türe karşı olanların sayısı gün geçtikçe arttırılıyor. Hatta bu türü beğenen kesimin bir şekilde kendini suçlamasına, vicdan muhasebesi yapmasına kadar uzayacak bir baskı mekanizması sürekli olarak işliyor kimi eleştirilerde.
Bazı yazarların kendilerini duygularına kaptırarak “amerikan karşıtı olma” görüşünü eleştirilerine de taşımaları kimi zaman okuyucusu olmadıkları bir alanda eleştiri yapmaya çalışmaları nedeniyle oldukça zeminsiz, temelsiz, desteksiz atıp tutmalara da dönüşmüyor değil. Comics, içinde barındırdığı bir çok hoş özelliğin gözden kaçması sonucu gereksiz yara alıyor bu eleştiriler sebebiyle.
Oysa amerikan comics endüstrisinin dönem dönem bir çok kaynaktan beslendiği bir gerçek. Bir çok mesaj veya kaynak onaylanmayabilir. Ancak gerçek olan iki gerçek vardır ki göz ardı edilmeleri yanlış olur:
1. Devamlı surette üretmek zorunda kalan comics alemi tıkanma yaşamamak için kaynakları dönüştürerek kullanmak zorunda kalmaktadır.
2. Düşünce özgürlüğü vardır ve her sistem şu ya da bu şekilde düşüncesini sunma hakkına sahiptir. Beğenmeyen alternatifini sunmalıdır.
Batman, özellikle bu iki başlık çerçevesinde üzerinde bir hayli düşünülmesi, her dönemi defalarca incelenmesi gereken comicslerin başında geliyor. Bir soğan gibi soyuldukça yeni bir katmanla karşılaşılan bu kahraman ve serisi her katmanında ayrı bir inceleme konusuna sahip olduğunu gösteriyor.
Batman’in yaratım aşamaları / İlk dönemi
Batman, yaratıcısı Bob Kane’in (1915-1998) müthiş bir yaratısı olarak ilk kez Detective Comics’in 1939 yılı 27. sayısında okuyucusuyla buluştu. Yarasa kostümlü, gizemli, korkutucu Batman, o yıldan itibaren okuyucusunun gönlünde taht kurdu.
Bob Kane, Batman’i nasıl yarattığını “BATMAN VE BEN” adlı kitabında anlatırken Douglas Fairbanks’in baş rolünü oynadığı “ZORRO’NUN İŞARETİ” adlı filmden etkilendiğini ifade etmiştir. Fairbanks’in akrobatik hareketleri ve bir ip (kamçı) vasıtasıyla savruluşları Batman’e zemin oluşturmuştur. Dahası Zorro’nun diğer kişiliği olan Don Diego’nun Malikanesine gizli yollardan girişi Bruce Wayne’in ve Wayne Malikanesinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ayrıca Malikaneyle dehliz girişine atalardan kalma bir saatin kapı ve bekçilik görevi görmesi de yine filmden alınmıştır.
Bob Kane’in ilk Yarasa-Adam tasarımları 1930 yılı yapımı “YARASANIN FISILTILARI” (THE BAT WHİSPERS)adlı filmle biçimlenir. Yarasa maskeli, pelerinli karakter ilk BATMAN imajını belirlerken, 8 yıl sonrasında bir ışıldağın ortasında yer alan yarasa işareti bu tabloya eklenmiştir.
Kane, sonrasında etkilendiği tasarım sahibinin Leonardo Da Vinci olduğunu ekler yazısına. Ve Batman kostümünün grili, mavili, lacivertli, sivri kulaklı, yarasa kulaklı tasarım ve değişikler dönemi başlar, kostüm ve kahraman dönemsel değişiklikler yaşar.
DC’nin Müdürü ve Editörü Jenette Kahn, Kane’in çocukluğuna sıkı sıkıya bağlı olduğunu, Pelerinli Haçlı (Caped Crusader)’nın aksiyon, suç, mücadele, macera dolu öyküleri her yaştan okuyucusunu içlerindeki çocukluğa seslenerek yakaladığını söyler. Hatta Bob Kane çocuğa, çocukluğa o derece önem vermektedir ki çeşitli çocuk merkezli yardım kuruluşlarına yardımlarda da bulunmuştur.
Bu tarihçe Bob Kane’in kitabında yer almaktadır. Kahn da bunu desteklemektedir. Batman’in yaratım sürecine ilişkin yaratıcısının açıklamalarına elbette saygı duyulmalıdır. Ama ilerleyen yayınlarda karşımıza çıkan değişimlerin kaçının baştan düşünüldüğü, kaçının sonradan eklendiği de sorgulanmalıdır.
Batman belki Zorro’dan esinlenilmiştir ama, zaman içinde dedektiflik yöntemleriyle Sherlock Holmes’laşmış, dövüş becerileri geliştirilerek Ninjalaşmıştır Batman. Hatta Sihirbazlık/İlüzyon yeteneklerini geliştirerek Houdinileşmiştir de. Dahası, dönem dönem farklı konseptlere ev sahipliği yapmış, farklı politikaların ve düşüncelerin ileticisi olmuştur.
Bu süre içinde Batmana bir sürü lakap yakıştırılmıştır: Vigilante, Caped Crusader, Dark Knight, Dedektif, son olarak Urban Legend.
Dedektifi bir yana bırakırsak;
Vigilante, şehir asayişini sağlayan resmi olmayan kişi
Caped Cusader, pelerinli haçlı ( Haçlı seferine çıkan kişi)
Dark Knight, kara şövalye
Urban legend, şehir efsanesi
Lakaplardaki içeriklere dikkatlice bakıldığında şövalye, haçlı, asayişi sağlayan, şehir efsanesi gibi kavramların çok tesadüfi olarak bir araya gelmiş olamayacakları görülüyor. Sanki üstünde durulmamış olsa da 1940 yılında itibaren çok bilinçli bir alt tema işlenmiş ve okuyucuya temel alınan zemin zamana yayılarak iletilmiş gibidir.
Batman ve Ortaçağ
Yukarıda sözünü ettiğim lakaplar neresinden bakılırsa bakılsın özellikle ortaçağ ve haçlı seferleri dönemine ait sınıf ve görevlerden gelen lakaplardır. Batman, tematik olarak değilse de yapı olarak o dönemden çok şey almıştır. Özellikle dini motiflerden bolca yararlanılmıştır. Mesela “Batman ve sinyali üzerine bir fantezi” yapacak olsak
“Gece aniden bir ışık huzmesi gök yüzünde belirir ve onu oraya yansıtmış olan şehrin önemli kişileri (Komiser, Belediye başkanı, Vali çoğunlukla sadece Komiser ve yardımcıları), mazlum insanları kurtarmaya gelecek olan kurtarıcıyı beklemekteler. Gözleri uzakları izler ve kurtarıcı nihayet görünür.”
Bu ritüel her Batman sayısında tekrarlanır ve Batman her defasında kurtarıcı olarak bu çağrıya cevap verir. Sıradan insanların gözünde bu ışık, bir yerlerde kötülükle boğuşan insanlar olduğunu, kurtarıcının da ortaya çıkarak onları kötülüklerden kurtaracağı anlamını taşır.
Ritüel, İsa Mesih’in doğumu sırasında gök yüzünde beliren kuyruklu yıldızı ve onu izleyen üç Bilge’nin kurtarıcıya ulaşmak için çölde yol alışını andırır.
Ancak GOTHAM neresinden bakılırsa bakılsın “kutsal bir şehirdir”. Kahraman “şehrinin” düşmemesi için mücadele eder. Sanki Gotham düşerse (!) tüm dünya düşecektir… Düşme… Bu kelime, düşme, çoğunlukla kuşatılmış bir şehre atıfta bulunuyor gibidir. Yüzüklerin Efendisi’nde Gondor’un konumu sebebiyle “Kudüs” benzetmesi ve eleştirisi yapıldığını düşünürsek Gotham’ın kuşatılmışlığını KUDÜS’e benzetmek yanlış olmaz gibidir. Koruyucusunun bir Şövalye olduğu kutsal şehir başka neresidir?
Vigilante, Caped Crusader ve Dark Knight lakaplarının tamamı ortaçağ dönemine aittirler. Vigilante’ler orduların sefere çıkması üzerine boşalan güvenlik alanını dolduran ortaçağ kahramanlarıdır. Caped Crusader, Pelerinli Haçlı, haçlı seferine katılan Tapınak şövalyelerinin üzerinde büyük kırmızı haç deseni bulunan pelerinlerinden dolayı aldıkları addır. Dark Knight, Kara Şövalye anlamına gelmektedir ve yine ortaçağ dönemine aittir. Tümü de kutsal şehirlerin koruyucularıdırlar. Ortaçağ ve din motifleri Batman’in vazgeçilmez unsurlarıdırlar.
Yine Batman’in başta anne ve babası olmak üzere devamlı olarak mezarlıkları ziyaret edişi ve “haç” şeklinde mezar taşlarının karşısında çizilmesi bu motiflerin yaygın kullanımlarındandır. Tabii yan karakter HUNTRESS’ın boynunda devamlı surette haçla gezmesi, yakın zamanda türeyen yan karakter AZRAEL’in Kudüs’e girmiş olan kurgusal “San Dumas” haçlılarının torunu oluşu ve Huntress’ın onu hep “Angel one” diye çağırması da bu motiflerin kimlik kazanmış halleridir.
Yine ortaçağ devamı mimarisi olarak da tanımlanabilecek olan GOTİK MİMARİNİN kahramanla özdeşleşecek şekilde kullanıldığı görülür. Gargoyle’ler, karanlık üslup, dahası yine başka bir lakap olan kahramana atfen “gotik kahraman” sıfatı yine o dönem mimarisiyle ortaçağ’dan beslenmektedir.
ŞÖVALYE BATMAN
“Süper kahraman ekolünde en çok kimi severdiniz?” diye kime sorsanız Batman yanıtını almanız oldukça yüksek bir ihtimaldir. Özdeşleşme noktasında Superman’i sevmek zordur. Örümcek Adam’ın, Daredevil’in görüşleri destek görse de süper güçleri tam empatiyi engeller. Ancak süper gücü olmayan Batman kendini geliştirmiş, yeteneklerini bilemiş, üstün gücü olmadan kahramanlaşmıştır. Bu bakımdan sıradan insana sıradan beceriyle daha sıcak gelir.
Kahramanın kendini geliştirmesinden daha önce yukarıda bahsetmiştim. Ninja’lık, Dedektif’lik, Sihirbaz’lık… Ancak asıl gerçek geliştirme silahlar ve zırhlarla olmuştur. Kemerinde gizlediği diğer yetenek malzemelerini saymazsak Batman modern bir şövalyedir.
Modern bir malikane’de (şatoda) oturur. Yer altında dehlizler vardır. En iyi arabaya (ata) biner. Özel zırhı ve flaması (alamet-i farikası) vardır. En iyi silahları kuşanır. Yanında yardımcısı ROBİN (şövalye yamağı) bulunur. Alfred’i (at uşağı) vardır. Kutsal bir şehri vardır. Kutsal şehrini tehdit eden orta-doğulu düşmanı (Ra’s Al Ghul) vardır. Soytarısı (Jocker) vardır. Yalnızlığı ve platonik aşkı (Kedi Kadın) vardır. Dava arkadaşları (Robin, Huntress, Azrael, Nightwing) vardır. Ve sınırsız serveti vardır.
Ortaçağ şövalyelerinde bulunduğu varsayılan tüm özellikler modern şövalye Batman’de de bulunmaktadır görüleceği üzere. Sıfatları, malı, mülkü…
Batman Öyküleri ve Ortaçağ
Uzun süre sıradan dedektif ve suçlu avcısı olarak lanse edilen Batman’in özellikle son dönemlerinde okuyucuyla buluşturulan bazı serilerine dikkat etmek gerekir. 1996 senesi sonrası bazı öykülerde Ortaçağ’ın karanlık, kıyamet beklentili ve hastalıklı dönemlerini daha yakından okumak mümkün.
Contagion (salgın), Gotham’a yayılan Ebola virüsü öyküsüdür. Neresinden bakılsa ortaçağ’ın kolera ve veba felaketlerini hatırlatmaktadır.
Legacy (miras), Ra’s Al Ghul’un Batman ve Gotham’ın başına açtığı bela ve orta doğu çöllerine de uzanan savaşın öyküsü.
Cataclysm (afet), Gotham şehrinin bir depremle dümdüz edilişini konu eder. Aftershok (artçıdalga), No Man’s Land (insansız bölge) hikayeleri de şehrin yıkılışı sonrasında ortaya çıkan kaos ve karmaşayı, şehri terk edenleri, şehrine sahip çıkanlarla istila etmeye çalışanların savaşını temel alır.
Batman Yazısıyla Vedalaşma
Bir kahraman yaratmak dikkat edilirse çok da kolay değildir. Belki comics endüstrisini beğenmeyen ve “neden yerli, türk kahramanlar yok” eleştirisini yapanlar sanatsal yaratıcı güçten nasibini alamamışlığı irdeleseler çok daha başarılı sonuçlara ulaşırlar. Dahası “kendi tarihini ve inancını çizgi romanda okumak isteyen”lerin “kurgu” dünyasını ve zenginliklerini anlatmanın tekniklerini öğrenmeleri gerekmektedir. Ama elbette bu eleştirim okura değil, çizer veya yazar veya çizgi roman araştırmacısı olarak ortaya çıkan ama bu teknik ve becerilerden yoksun olanlaradır. Maalesef sanatın sanatsal özelliklerine bakmak yerine kendi yeteneksizliklerini gizlemek için sadece imgelere ve motiflere takılan bir çizgi roman yobazları taassupçuları grubu mevcuttur yapacak bir şey yok.
Özetle bir kahraman yaratmak çok da kolay değildir. Hele onu sürdürmek hiç değil. Bir şeyleri alıp çalabilirsiniz, taklidini yapabilirsiniz, birkaç sayı ilerleyebilir iş yapmış sayılabilirsiniz ama doğru teknik ve beceriden yoksunsanız olduğunuz yerde sayarsınız.
Batman… Başka bir yazımda “Alice Harikalar Diyarında” ile arasındaki benzerlikleri sıralamıştım (
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
). Katman çok. Ortaçağ dini, batıl inancı ve gerçeği öykülerinin modernize edilerek tekrar edilişinin eşsiz bir örneği Batman. İyi okumalar.